MEDYA, AYDINLAR, SİVİL TOPLUM VE DARBELER, BÖLÜM 5
Komisyonumuz Üç alt komisyon halinde çalışmalarını yürütmüş ve sonlandırmıştır. Bunlar;
• 27 Mayıs 1960 Darbesi ve 12 Mart 1971 Muhtırası Alt Komisyonu,
• 12 Eylül 1980 Darbesi Alt Komisyonu,
• 28 Şubat 1997 Postmodern Darbesi ve 27 Nisan 2007 E-Bildirisi Alt Komisyonu.
Alt komisyonların ulaşmış olduğu sonuçlar ile milletvekillerinin görüşlerine bağlı olarak geliştirilen öneriler:
1. Sivil Anayasa. Mevcut anayasa ile birlikte temel yasaların büyük çoğunluğu
darbelerden miras kalmıştır. 12 Eylül rejiminin dolayısıyla militarist söylemin
temel özelliklerini içinde barındıran anayasalar döneminin sona erdirilmesine
ve milletin temsilcilerince hazırlanacak bir anayasaya her zamankinden daha
çok ihtiyaç vardır. Halkı bir yığın düzeyine indiren hâli hazırdaki anayasayla
çoğulcu demokratik bir sistem ve iç barış kurulamaz. Temel insan haklarının
güvence altına alındığı; hükümetin yönetilenlerin rızasına dayandığı;
çoğunluğun yönetiminde, lakin azınlık haklarının garanti altına alındığı; özgür
ve adil seçimler, kanun önünde eşitliğin, bağımsız ve tarafsız mahkemelerin
var olduğu; hükümetin anayasa ile sınırlandırıldığı; toplumsal, ekonomik ve
siyasal çoğulculuğun, hoşgörü, işbirliği ve uzlaşma değerlerinin benimsendiği;
tam demokrasi, çoğulculuk ve özgürlüğün esas alındığı bir kavrayışla halkın
gerçek temsilcilerince, halkın önünde ve yüksek sesle tartışılmış yepyeni bir
anayasa yapılmalıdır.
2. Gerçekleri Araştırma Komisyonu. Komisyonumuzun ele almış olduğu
konunun derinliği ve kapsamının genişliği sebebiyle detaylı araştırma fırsatı
ve imkânı bulunamayan hususların olduğu ortaya çıkmıştır. Bu itibarla yasal
düzenlemeler yapılmak suretiyle, Gerçekleri Araştırma Komisyonu kurulmalıdır.
Bahse konu Komisyonun Genel Kurul’un takdir edeceği süreyle çalışması ve
daha geniş yetkilerle donatılmasını teminen, devlet sırrı, ticari sır ve
bankacılık sırrı niteliğindeki bilgilere erişme imkânını verecek hukuki
düzenlemeler yapılmalıdır. Bunlara paralel olarak TBMM İç Tüzüğünde de
gerekli değişikliklerin yapılması sağlanmalıdır.
• Darbe mağdurları: Temel insan haklarının askıya alındığı darbe,
muhtıra ve post modern darbe dönemlerinde mağdur olan, işkenceye
uğrayan, hüküm giyen vatandaşların ve kamu görevlilerinin,
durumlarının incelenmesi, gerektiğinde yargılamanın yenilenmesi,
haklarının iadesi, ayrıca işkence, insan hakkı ihlalleri yapan ve
insanlığa karşı suç işleyen kamu görevlilerinin araştırılması ve
bunların kamuoyuna ifşa edilmeleri için;
• Siyasi cinayetler: Tüm darbe dönemlerine uzanan süreçlerde
yoğunlaşan ve büyük çoğunluğunun faili ya da azmettiricisi
bulunamayan siyasi cinayetler ile toplumda infial yaratan ve özellikle
Sivas Olayları, Başbağlar ve Yavi Katliamları ile benzeri olayları
araştırmak üzere;
• 1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum, Malatya ve Sivas katliamları: 12 Eylül
darbesine giden yolda ülkeyi darbe ortamına hazır hale getirmek için
tertiplenen olaylar ile 1990’lı yıllarda Kürt meselesini derinleştiren
olaylar da dâhil, tüm cinayetlerin arka planında yer alan karanlık
odakların ortaya çıkarılması maksadıyla;
• Kamuoyunda hukuk dışı faaliyetler içinde bulunduklarına dair çok güçlü
iddialar bulunan ve Özel Harp Dairesi, “Gladio”, “Kontrgerilla”, “JİTEM”
adıyla bilinen oluşumlar: Kuruluşunda Seferberlik Tetkik Kurulu, sonra
Özel Harp Dairesi ve ardından Özel Kuvvetler Komutanlığı ismini
alan, doğrudan Genelkurmay Başkanlığına bağlı birim hakkında iddia
edilen hukuk dışı faaliyetlerin incelenmesi ve buraya ait olduğu iddia
edilen kozmik oda/odaların ve buradaki belgelerin araştırılması
hususunda; Ayrı ayrı araştırma komisyonları kurulması Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ne önerilmiştir.
3. Devlet ve darbe mağdurları: Darbe süreçlerini yaşamış ve demokrasilerini
sağlamlaştırarak normalleşmelerini tamamlamış ülkelerdeki hukuki
düzenlemeleri dikkate alarak, tüm askeri darbelerin ve muhtıraların, hukuku
ve demokrasiyi ağır şekilde ihlal eden fiiller olduğunu ilan edecek, darbelerin
asli faillerini kınayacak ve tüm mağdurlardan özür dilemeye olanak tanıyacak
bir hukuksal çerçeve oluşturulmalıdır.
4. Millî Güvenlik Kurulu: Askeri vesayeti kurumsallaştıran tüm mekanizmalar
sivilleştirilmeli, hesap verebilen ve denetlenebilen bir yapı inşa edilmelidir.
Militarist dili, devlet söyleminin ve aygıtlarının merkezine taşıyarak kendine
“hükümetler ve siyaset üstü” rol biçen Millî Güvenlik Kurulunun normal bir
demokraside yeri yoktur. Millî Güvenlik Kurulu uygulamalarının Türkiye’ye
maliyeti; demokratik işleyişi engelleyerek siyasi, sosyal, ekonomik nitelikteki
ulusal sorunların çözümünü güçleştirmiş olmasıdır. Siyasetin askeri
vesayetten kurtarılması ve ülkenin her sorununun millî güvenlik kriterleri
doğrultusunda tartışılmasının önüne geçilebilmesi için, Millî Güvenlik
Kurulu Avrupa Birliği normlarında, sivil yapının kontrolünde ve tavsiye
organı şeklinde yapılandırılmalıdır.
5. Genelkurmay Başkanlığının hukuksal statüsü: Anayasada,
“Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı
sorumludur.” şeklindeki hükümde yer alan “sorumluluğun” mahiyeti ve
sınırları net bir şekilde belirlenmemiştir. Hâlâ Genelkurmay Başkanı’nın
sorumluluk sınırları ve yaptırımları ile kuvvet komutanlarının Millî Savunma
Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na karşı görev ve sorumluluklarını
belirleyen bir düzenleme yoktur. Bu itibarla, Genelkurmay Başkanlığının
özerk, hesap vermeyen, her şeyin ve herkesin üstündeki statüsü artık son
bulmalı, devlet teşkilatındaki konumu çağdaş demokratik ülke örneklerine
uygun hale getirilmeli ve Genel Kurmay Başkanlığı, Millî Savunma
Bakanlığına bağlanmalıdır. Ya da Başbakanlığa olan bağlılığının idari ve
hukuki yönden açıklığa kavuşturularak bu yönde yasal düzenleme
yapılmalıdır.
6. İç güvenlik, asayiş ve ordu: Orduyu bir zabıta kuvveti olarak görmekten
artık vazgeçilmelidir. Terörle mücadelenin yanında, kolluk kuvveti olarak
görev yapan jandarma teşkilatının mevcut durumu, demokratik devletlerde
olması gereken kriterlere uymamaktadır. AB ülkelerinde Jandarma, sadece
Fransa ve İtalya’da vardır, ancak bunlar da Türkiye’nin Jandarma teşkilatı
gibi değil tamamen sivil bir birim gibi İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Jandarma
teşkilatının, iç güvenlik ve adli mekanizmadaki görevi sonlandırılmalıdır.
Jandarma teşkilatı, sivil bir yapılanmaya dönüştürülmeli ve demokratik
teamüllere uygun şekilde denetlenmesine olanak tanıyacak bir hukuksal
çerçeveye kavuşturulmalıdır.
7. Ordunun demokratik denetimi: Orduya yönelik denetim işlevi pratikte
tam olarak yerine getirilememekte, bu noktada ikincil mevzuatın kanuna
uygun olarak ve kanunda verilmiş yetkileri kısıtlamayacak şekilde
hazırlanması ve uygulanması gerekmektedir. Bu alanda mevzuattan
kaynaklanan tek istisna olan Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı
(TSKGV) ve şirketleri yasal düzenlemeyle Sayıştay veya doğrudan TBMM
denetimine açılmalıdır.
8. Askeri yargı: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin benimsediği objektif
ölçüte göre, Türkiye’de askeri yargı, askeri hiyerarşinin belirleyiciliği veri
alındığında etki altında bir görünüm arz etmektedir. Silahlı Kuvvetlerin, iç
disiplin açısından Almanya örneğindeki gibi disiplin yargılamasına sahip
kılınması yeterlidir. Askeri mahkemelerin kaldırılıp adliye içerisinde uzmanlık
mahkemeleri olarak yapılandırılması; “Askeri” mahkeme değil “asker”
mahkemesi oluşturulması, bu mahkemede görülecek davaların temyiz
incelemesi görevinin de Yargıtay’ın ceza dairelerinden birine verilmesi,
yargılanacak sivil ve asker kişiler bakımından güvence sağlayacaktır. Bu
itibarla, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kapatılmalı,
yüksek yargı temyiz yeri, Yargıtay ve Danıştay’dan ibaret olmalıdır.
9. Fişlemeler: Her türlü fişleme, hukuka aykırı dinleme, takip ve kayıt
faaliyetlerine son verilmeli ve mevcut bütün fişleme kayıtları imha
edilmelidir. Kendi vatandaşını iç tehdit ve iç düşman olarak görmek,
demokratik toplum anlayışına ve insan haklarına aykırıdır. Batı Çalışma
Grubu ve EMASYA örneklerinde yaşananların aksine, orduya Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarını fişleme yetkisi verilmemiştir. Genelde askeri
istihbaratın özelde Jandarma’nın yaptığı bu tür istihbarat faaliyetleri; yetki ve
görev tecavüzü niteliğindedir ve açıkça kanun dışıdır. Jandarma Genel
Komutanlığı kendi sorumluluk sahasında olmak kaydıyla ancak ve ancak,
suçu önleme amaçlı teknik istihbarat ve teknik takip yapabilir. Askerin
Türkiye’de oluşturduğu fiili durum ve nüfuz, kanunlardaki açık hükümlere
rağmen jandarma ve diğer askeri istihbarat birimlerinin fişleme
yapabilmelerine imkân vermiştir. Bu fiili duruma göz yumulmamalıdır.
10. Profesyonel ordu: Türkiye’de ordu profesyonelleştirilmeli; bu yönde
ordunun harekât kabiliyetini artıracak bir düzenlemeye gidilerek, nicelikten
ziyade niteliği öne çıkaracak bir askeri yapılanma egemen kılınmalıdır.
11. Avrupa Birliği ve demokratik reformlar: Türkiye’de askeri müdahaleler
kısa sürede sona ermiş ve demokrasiye geçilmiş gibi görünse de darbe
dönemlerinde tüm devlet, baştan aşağı yeniden dizayn edilmiştir. Darbelerin
kendisine zemin bulmasının gerçek sebebi demokrasinin zayıf olmasıdır.
Güçlü bir demokrasi, muasır medeniyete ulaşmış ülkelerde uygulanan
evrensel demokratik hukuk normlarının, insan hak ve hürriyetlerinin
benimsenmesiyle mümkündür. Bu doğrultuda, Avrupa Birliği aday ülkesi
olan Türkiye’nin, ilgili ve gerekli reformları hayata geçirme kararlılığı devam
ettirilmelidir.
12. Sıkıyönetim ve olağanüstü hâl: Sıkıyönetim ve olağanüstü hâl
durumlarının sınırları, nedenleri, uygulanma biçimi açık ve net olarak
belirlenmelidir. Mevcut Anayasa’da sıkıyönetimi gerektiren durumlar olarak
düzenlenmiş hâllerde uygulanacak yönetim modeli, komutanlık şeklinde
değil, sivil yönetim olarak düzenlenmelidir. İlgili kanun maddelerinde yer
alan hükümler demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne uygun
tarzda düzenlenmelidir.
13. Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK): Darbe dönemi sonrası kurulmuş
olan ve kamu çalışanları arasında eşitsizlik yaratan OYAK, sahip olduğu çok
sayıda imtiyazla bugünlere gelmiştir. Bu kurumun haksız rekabet oluşturan
tüm ayrıcalıkları ve tüm vergi muafiyetleri kaldırılmalıdır. Türk Ticaret
Kanunu hükümlerine uygun hale getirilerek, orduyla ve devletle olan hukuki
bağları, imtiyazlarıyla birlikte kesilmelidir.
14. Devlet sırrı ve ticari sır: TBMM İçtüzüğü ile araştırma komisyonu
çalışmalarının kapsamı dışında tutulan “devlet sırrı” ile “ticari sır”
kavramlarının hukuksal düzeyde tanımlanarak muğlaklığın giderilmesi
sağlanmalı; bu çerçevede parlamentonun denetim olanaklarını güçlendirecek
düzenlemeler geliştirilmelidir.
15. Siyasi partiler ve demokrasi: Demokrasinin olmazsa olmazı siyasi
partilerdir. Siyasi partilerin ve siyasetin kurumsal kimliklerinin
güçlendirilmesi için bunların önündeki hukuki engellerin kaldırılmasıyla ilgili
yasal düzenlemeler yapılmalı, bu maksatla darbe dönemlerinden kalma Siyasi
Partiler Kanunu, Seçim Kanunu ve Yüksek Seçim Kurulu Kanunu gibi
mevzuat yeniden ele alınmalı ve demokratikleştirilmelidir.
16. Sivil toplum: Tam demokrasiye sahip olamayan bir devlet sisteminin,
kusursuz işleyen bir sivil toplum yapısına sahip olması beklenemez. Bazı sivil
toplum örgütleri darbe dönemlerinde sivil siyaset yerine darbe ve
darbecilerin yanında yer almışlardır. Olağanüstü dönemlerde vesayetçi
oluşumlar, bu kuruluşlar yoluyla sivil toplum alanına müdahil olmakta ve
buraları kontrol altında tutmaktadır. Bu kuruluşları özgürlükçü, çoğulcu ve
demokratik bir yapıya kavuşturacak şekilde yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
17. Darbe mevzuatı: Darbelere dayanak olarak gösterilen TSK İç Hizmet
Kanununun 35’inci maddesi ve benzeri tüm yasal düzenlemeler ile darbe
dönemlerinde çıkarılan bütün mevzuatın gözden geçirilmesi ve bu mevzuatta
yer alan vesayetçi düzenlemelerin tespit edilip ayıklanması için bir araştırma
komisyonu kurulmalıdır.
18. Mal varlıklarına el konulan STK’lar: Darbe dönemlerinde mal varlıklarına
el konulan ve/veya kamulaştırılan dernek, vakıf, sendika ve özel kişilerin
mal varlıklarının iade edilmesi hususunda yapılabilecekler araştırılarak bu
konuda gerekli adımlar atılmalıdır.
19. Toplumsal hafıza: Tüm darbelerin-muhtıraların sorumlularının ve
darbelere teşebbüs edenlerin; kamu kurumları, sokak, cadde, stat, park ve
spor salonları gibi kamu alanlarına verilmiş isimleri derhal kaldırılmalıdır.
20. Demokratik eğitim: Askeri ve diğer tüm eğitim kurumlarının müfredatı,
eğitim bilimciler tarafından incelenmeli, günümüzün koşulları ve demokratik
normlara uygun olarak yeniden düzenlenmelidir. 12 Eylül’ün bir kurumu
olarak teşekkül eden YÖK, demokratik normlara uygun şekilde
yapılandırılmalıdır.
SAYFA 169
TBMM DARBELERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU RAPORU
Dönem: 24
Türkiye Büyük Millet Meclisi Demokrasiye Girişi
Kasım 2012 S. Sayısı: 37
***