Dâhili ve Harici Bedhahlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dâhili ve Harici Bedhahlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Haziran 2017 Çarşamba

Kuzey Irak, Dâhili ve Harici Bedhahlar BÖLÜM 3


Kuzey Irak, Dâhili ve Harici Bedhahlar BÖLÜM 3





Ne yazık ki böyle bir teşkilatımız yok!..

Kendilerinin BM. tarafından kabul edilen yüzlerce sivil toplum kuruluşuna karşılık, bizim gibi ülkelerin sivil toplum örgütleri BM'den onay bile
alamamakta (Kızılay ve bir iki kuruluşumuz hariç.) uluslararası faaliyetlerde bulunmalarına izin verilmemektedir! Bu husus bile bu nevi dış örgütlenmelerin
gerçek amaçları konusunda düşünülmesini zaruri kılmaktadır.

Sıra Türkiye'deki Türkmenlere geldi !..

Resmen iç savaşın yaşandığı Irak'ta ciddî nüfusu olup da sahip çıkılmayan tek millet Türkmenlerdir. Özellikle Kürdistan hayalcileri için hak ve hukuk
arayan her Türkmen potansiyel bir tehlike olarak görülüyor. Onlardan istenen, yaşadıkları bütün yerleri terk etmeleri. Nereye gittikleri önemli değil, yeter ki yaşam alanlarını ve zenginliklerini zor ve silah kullanarak Kürdistan'ı ilân etmek isteyen Kürt gruplarına bıraksınlar. ABD korkusundan birkaç küçük göz boyama girişimlerini bile gizli yapan Ankara'daki bazı kurumlar 4 milyondan fazla Türkmeni ciddî bir sıkıntı olarak görüyor. Görmese Türkmenlerin durumu böyle mi olurdu? “Söylemeye korkuyorlar” demek daha doğru olur. Kime hizmet ettiğini bir türlü anlayamadığım insanlar, onurlu

Türk Milletinin sırtına bir Utanç daha yükledi…

Kısa bir süre önce Bağdat'ın 100 km kuzeyi'nde yol kesen, sözde Sünni özde ne olduğu belli olmayan 15 kadar silahlı ve maskeli bir grup, Bakuba'ya
son sınavlarına giden ve 15-16 yaşlarındaki Türkmenleri taşıyan midibüsü durdurdular. Araçtaki Şii'lerin inmesini istediler. Türkmen şehri Karatepe'li
22 öğrenci araçtan indi. Öldürüleceklerini anlayan öğrencilerden bazıları "biz de Müslümanız neden bizi öldürüyorsunuz" diye sordu. Maskeli
vicdansızlar "biz de sizi zaten İslam adına öldüreceğiz" diyerek öğrencilerin üzerine yaylım ateşi açtı. Henüz bıyıkları çıkmamış 22 masum soydaşımız 
oracıkta can verdi. Hakkı İsmail adlı bir kişi başından ağır yaralı olarak kurtulmayı başarmış.

Aradan aylar geçti Ankara'dan, çıt yok. Ulemadan da çıt yok, tarikatlardan da çıt yok. Meydanları dolduran ABD ve İsrail bayrakları yakan dinci
partilerden ve yandaşlarından çıt yok. Türkiye'de TV kanalları alan ABD şirketleri ilk iş olarak arşivlerde bulunan bayrak yakma görüntülerini tamamen
sildirip yok etmek oldu.

Halepçe'de 100 kişi öldürülünce bunu adı “katliam” oluyor da Telafer'- de yüzlerce, Karatepe'de 22 Türkmen bir hafta içinde öldürülünce bırakın
ortalığı toz duman etmeyi "Allah rahmet eylesin" diyenlerin olmamasıçok düşündürücüdür.

Habur'da Özel Ekip Neden İstenmiyor?

PKK terörünün tırmanışa geçtiği 1991 sonrasında tamamen laçkalaşan, yolsuzluğun doruk noktaya ulaştığı Habur sınır kapısında, TSK bir çalışma
başlatmıştı. PKK'lı teröristleri, yerli ve yabancı destekçilerini geçişler sırasında fark edip yakalamak için özel olarak oluşturulan ve gümrük sahasında
görev yapan bir ekip kurulmuştu.
Aralarında itirafçıların da bulunduğu bu ekip, kimi zaman sahte belgelerle Türkiye'ye giren ve çıkan teröristleri, bölücüleri kısa zamanda tek tek ayıklayarak çok büyük bir başarıya imza attı.
Bu başarılı denetim kısa zamanda sürpriz sonuç verince, başta çıkar grupları olmak üzere bölücüler ve onların yılmaz bekçileri soluğu her zamanki
gibi Ankara'da aldılar.
PKK'lıların ve yatakçılarının başarılı ekip tarafından elle konulmuş gibi ayıklanması sözde müttefiklerimizin emellerine iyice çomak sokmuştu.

Habur'dan giriş yapan Irak Özel temsilcisi Zalmay Halilzad'ın yanındaki korumaların “anlaşma gereği” aranması ve Halilzad'ın misafir
odasında konuk edilirken, beklemekten sıkılması ortamı gerdi. O zaman Genelkurmay Başkanı olan ve Hükümet ile “ Şiir gibi ” anlaştığını belirten 
demokrat paşamız Hilmi Özkök, 2004 yılında kendisine gelen “Âcil” kodlu şikâyete gerekli cevabı vermek yerine sınır kapısına “ Geçenleri daha fazla 
rahatsız etmeyin ve geçişleri rahatlatın...” türünden bir emir gönderdi. Bu emirle ekibin uygulamalarına son verildi.

Jandarmanın bu konuda özel ve uzman ekibi olmadığı bilindiği halde, bu görevi de göz boyamak için apar topar jandarmaya verdiler. Son derece
düşündürücü uygulama kısa zamanda hükümetten de destek gördüğünden Habur bugün yol geçen hanına dönmüştür.
Bölgede görev yapan her hangi bir mülkî âmire bunu sorarsanız, serzenişleri duyacaksınız Ayrıca, açık örnekleri size art arda sıralayacaklardır.
Bugün adî olay olarak gösterilen kaçakçılık ve çıkar olayları aslında bölücülere ve yandaşlarına hizmet etmektedir. 
Bu ekibin saçma bir nedenle lâğvedilmesinden sonra bazı bakanlar ve milletvekilleri baskı grubu oluşturup mülkî âmirleri ve müdürleri kontrol altında tutuyor.

İstanbul-Erbil-İstanbul uçuşlarının yapıldığı Atatürk Havaalanı'nda da uçağa binenlerin perde arkasındaki kimlikleri bilinmemektedir.
Gelenleri teşhis edecek ekibin oluşturulmaması çok ama çok düşündürücüdür.
Bu kanayan yarayı ve açılan gediği kapatmanın tek yolu, siyasîlerin emrinde
olmayan ya da doğrudan onlardan emir almayan bu uzman ekibi TSK bünyesinde hızla kurup stratejik sınır kapılarında bu uygulamayı tekrar tesis etmektir.

Bu arada İstanbul-Erbil-İstanbul uçuşlarının yapıldığı Atatürk Havaalanı'nda da uçağa binenlerin perde arkasındaki kimlikleri bilinmemektedir.
Gelenleri teşhis edecek ekibin oluşturulmaması çok ama çok düşündürücüdür.
Özellikle Dışişleri Bakanı Gül ve ABD'nin açıkça TSK'nın Irak ve
Habur sınır kapısından çekilmesini ve istihbaratçıların görevleri devralması için ısrarcı olmaları anlamlıdır. Yürek yakan, ara-larında çok değerli, helâl
süt emmiş vatanseverin bulunduğu gizli teşkilatta, çekişmelerin ve gruplaşmaların tırmandırılmasıdır.

Irak'ta Petrol Oyunu

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından hazırlanan Irak Kürt Bölgesi Petrol Yasa Taslağı, Kerkük petrolleri de dahil bölgenin tüm petrol kaynaklarının
peşmerge yönetimine ait olduğunun tescil edilmesini amaçlıyor. Taslağın önümüzdeki günlerde sözde Kürt Parlamentosu'nda yasalaşması bekleniyor.

Sözde Kürt Parlamentosu'na sunulması beklenen Irak Kürt Bölgesi Petrol Yasa Taslağı, Kerkük petrolleri de dahil olmak üzere, bölgenin tüm
petrol kaynaklarının peşmerge yönetimine ait olduğunu iddia ediyor Peşmergenin ABD desteği ile Kerkük petrolleri üzerinde oynadığı oyunun
ana hatları şekillenmeye başladı. Sözde Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) tarafından hazırlanan ve önümüzdeki günlerde sözde Kürt Parlamentosu'na
sunulması beklenen Irak Kürt Bölgesi Petrol Yasa Taslağı, Kerkük petrolleri de dahil olmak üzere, bölgenin tüm petrol kaynaklarının peşmerge yönetimine 
ait olduğunu içeriyor. Irak Anayasası'nda bahsi geçen “Mevcut saha” ve “Gelecekteki saha” kavramlarına açıklık getiren taslakta,  “Mevcut saha” olarak; 
22 Ağustos 2005 öncesinde ticarî üretimde olan ve bu tarihten önce, günde ortalama 20 bin varil petrol üretmiş olan petrol yatakları gösteriliyor.

Bu alanlar dışındaki sahalar ise “gelecekteki sahalar” olarak adlandırılıyor. Yasa Taslağı'nın 3'üncü ve 4'üncü maddelerinde kanunun uygulama
alanı anlatılıyor. Kürt Bölgesi ve İhtilaflı topraklar olarak gösteriliyor. İhtilaflı topraklardan kasıt, sözde “Irak Kürdistan'ı Bölgesi Anayasası” nın 2'nci
maddesinde açıklanıyor.





Kürtlerin petrol inadı

  Irak'ta Kürtlerin gelecekte açılacak kuyuların gelirini Bağdat'la paylaşmak istememesi, petrol sorununda çözümü geciktiriyor.
Irak'ta Kürtler, mevcut petrol yataklarından elde edilecek gelirlerin merkezi hükümet tarafından vilâyetlere nüfus oranına göre dağıtılmasını kabul
ediyor, ancak kendi bölgelerinde gelecekte açılacak olan petrol kuyularının gelirlerini Bağdat'la paylaşmak istemiyor.
Şii, Sünni ve Kürt temsilciler, ülkenin en tartışmalı konularından biri olan halihazırdaki ve gelecekteki petrol gelirlerinin nasıl dağıtılacağına ilişkin 
ulusal yasa tasarısı üzerinde anlaşmaya iyice yaklaştılar.

Iraklı yetkililer, anlaşma üzerindeki en büyük engelin, gelecekteki petrol yataklarını bulup geliştirmeye ilişkin sözleşme ve ihalelerin dağıtılması üzerinde
yoğunlaştığını, bunun da Kürtlerden kaynaklandığını düşünüyorlar.
Kürtler, bu tür ihaleler üzerinde nihai onay hakkını ellerinden bırakmak istemiyor. Kürtlerin, bu hakkın Şiilerin egemen olduğu merkezi hükümete
verilmesi halinde, bunun, Kürtlerin çoğunlukta olduğu kuzeydeki ihale önerilerini göz ardı edip Şiilerin çoğunlukta olduğu güney bölgelerine ağırlık
vermesinden korkuyor.

 Sünniler, yasa taslağını hazırlayan komitede Kürtlere karşı Şiilerle ittifak kurmuş durumda. Irak'ın petrol olmayan bölgelerinde yaşayan Sünniler,
petrol gelirlerinin merkezi hükümet tarafından eşit biçimde dağıtılma-sında doğal olarak sonuna kadar ısrar ediyorlar.


Kürdistan Değil, Eroin Cumhuriyeti

Bugüne kadar hiç kimsenin yazmadığı önemli bir gerçeği dikkatinizi çekmek istiyorum. ABD nereyi işgal ettiyse, orada eroin üretimi katlamalı
olarak artıyor. Örneğin, Dünya'da en çok eroinin üretildiği ülkelerin başında gelen Afganistan'da Taliban rejimi katı bir politika uyguluyordu. Eroin üretimi
tarihinin en düşük düzeyine ulaşmıştı. Ülkenin küçük bir kısmını elinde tutan Kuzey ittifakı eroinden geçiniyordu. ABD'nin Afganistan'ı işgal etmesinin
ve Taliban yönetimini devirmesinin ardından, Afganistan'daki haşhaş ekimi doruk noktaya ulaştı. Başta AB ve ABD'de Taliban'ın yasakçı politikası
nedeniyle yüksek fiyatlara ulaşan eroin işgal sonrasında birdenbire ucuzladı ve piyasada bol bulunur hale geldi. 

ABD şimdi de Irak'ı işgal etti. Durum yine aynı. 

Bugüne kadar belki haş-haş'ın hiç ekilmediği ya da eroin üretiminin yapılamadığı özellikle Kuzey Irak şu anda dünyanın önemli eroin üretim merkezlerinden 
biri haline gelmiş durumda.

Kuzey Irak ekonomisine şöyle bir bakalım.

Petrol üretimi yok, boru hatları bombalanmış, kuyular yakılmış. Benzin bile Türkiye'den gidiyor. Tarım yok denecek kadar az, un, şeker,
yağ, çay gibi temel gıda maddelerinin yanı sıra, sigara ve içkiden domatese varana kadar her şey İran, Suriye ya da Türkiye'den geliyor. 
Endüstri yok, fabrika yok, üretim yok, ama para ve mal ibadullah...
Her mecmuada, toplantıda Kuzey ırak'ta dolar milyonerlerinin sayısının nasıl arttığı hatırlatılıyor. Savaşta olup, nakit para zengini olan bir ülke nerede
görülmüş? Piyasada yok yok ve ucuz. Türkiye'nin güneydoğusu ile mukayese kabul etmez. Zaman içinde ne oldu da bu kadar zengin oldular? Sihirli
bir değnek mi değdi? ABD ve İsrail'in akıttığı paralarla bu kadar zengin olunur mu? Kuzey Irak'ı görenler, bilenler ne demek istediğimi hemen anlar.
Havadan paraların geldiği o kadar açık görünüyor. Şehirler ve binalar ışık hızıyla yenileniyor. İhalelerde Milyar dolarlar konuşuluyor.
Bana ulaşan son bilgilere göre Kuzey Irak'taki Kürt liderler eroin imalâtı konusunda artık yarışa girmiş durumdalar. Eskiden İran üzerinden gelen
Afgan afyonu ve haşhaşı burada işlenir ya da bu yoldan dünyaya açılırdı. Son dönemde artık eroin resmen Kuzey Irak'taki imalâthanelerde piyasaya hazır

ABD nereyi işgal ettiyse, orada eroin üretimi katlamalı olarak artıyor. ABD'nin Afganistan'ı işgal etmesinin ve Taliban yönetimini devirmesinin
ardından, Afganistan'daki haşhaş ekimi doruk noktaya ulaştı.
hale getiriliyor.
ABD'nin ve Barzani'nin işgal sonrasında Irak-İran sınırındaki uyuşturucu ve kaçakçılık trafiğini kontrol eden stratejik bölgelere hiç asker sokmamış
olması, eroinin bu sınırda büyük bir geçiş noktası olan Kandil dağlarında konuşlanan ve AB ülkelerine giden eroinin tek pazarlayıcısı ve dağıtıcısı
PKK' ile tüm baskılara rağmen iyi ilişkiler geliştirmesi ve işbirliği yapması bir tesadüf mü?

“Kürdistan Mehmetçiğe mezar olur” diyen Barzani yönetiminin zaman içinde bu kadar zengin olması ve Türkiye'deki yandaşlarına akıl almaz
miktarlarda paralar aktarması da bu paranın nereden geldiği sorusunu gündeme getiriyor. Artık kuzey Irak, Afganistan ve Tayland'ın ardından dünyada
eroinin CIA kontrolünde en çok üretildiği bölgeler arasına girmiştir.

Türkmen bölgeleri hedefte

Kürtler son bir manevra ile hayali Kürdistan sınırlarını genişlettiler. Duhok, Kerkük, Süleymaniye, Erbil illeri, Musul vilâyetinden Akra, Şeyhan,
Sincar ve Telafer ilçeleri ve Zumar, Başika ve Eski Kelek nahiyeleri, Diyala ilinden Hanekin ve Mendeli ilçeleri ve Vasit ilinden Bedre ilçesi ve 1968'den 
önceki idarî sınırlarıyla Cessan nahiyesini, Kürt toprakları saydılar.

İçinde Türkmenlerin yaşadığı yerler “ihtilâflı bölgeler” olarak tanımlanıyor. 4 ve 5'inci maddelerde, İhtilaflı topraklarda ve Kürt bölgesindeki
gelecekteki sahalara ilişkin petrol operasyonlarında tek yetkili Kürdistan Bölgesi Yönetimi(KBY) kılınırken, İhtilaflı topraklarla ilgili
43'üncü madde, “KBY'nin, burada yaşayan halkın bu toprakların referandumla Kürt bölgesine bağlanmasını karar vereceği kanaatine varması
durumunda, referandum yapılmadan önce, Kerkük dahil ihtilâflı topraklarda istediği gibi petrol sözleşmesi yapabileceğini” hükme bağlıyor.

Taslağın önemli bir maddesi ise 51'inci madde. Bu maddeye göre Irak Yönetimi devre dışı bırakılıyor ve KBY'ye sınır aşan sahalar 
konusunda komşu ülkelerle Irak Hükümeti'nden bağımsız olarak ticarî anlaşma yapma yetkisi veriliyor. 

<  51. maddeye göre Irak Yönetimi devre dışı bırakılıyor ve KBY'ye sınır aşan sahalar konusunda komşu ülkelerle Irak Hükümeti'nden bağımsız  olarak ticarî  anlaşma yapma yetkisi veriliyor. Ayrıca Irak Hükümeti'nin hiçbir yasal ve idarî düzenlemesinin Kürt bölgesindeki veya ihtilâflı topraklardaki petrol  operasyonları için geçerli olmayacağı dile getiriliyor. >

Ayrıca Irak Hükümeti'nin hiçbir yasal ve idarî düzenlemesinin Kürt bölgesindeki veya ihtilâflı topraklardaki petrol operasyonları için geçerli olmayacağı 4'üncü 
maddenin 3'üncü kısmında dile getiriliyor.

Pay talep ediyorlar

6'ncı maddede ise Kürt bölgesinde mevcut petrol operasyonları ile doğrudan veya dolaylı olarak, boru hatları ve rafineriler dahil olmak üzere,
bağlantılı altyapının kontrolünün tamamen KBY'de olduğu hükme bağlanıyor. Irak Kürt Bölgesi Petrol Yasa Taslağı'nda, Merkezi Hükümetten gerek 
mevcut sahalardan gerekse Gelecekteki sahalardan elde ettiği gelirden KBY'ye pay talep ediliyor. Sözde KBY'nin geçtiğimiz aylarda
taslakla uyumlu bir Irak Petrol Yasa Taslağı hazırlayarak Irak Hükümeti'ne ilettiği biliniyordu.

Türkiye Resti çekmelidir…

< Tüm kartlarını ABD'ye teslim etmiş olan Türk hükümetinden bu saatten sonra millî çıkarları esas alan bir duruş sergilemesini beklemek hayaldir. >

“Devlet içinde devlet” mantığıyla hazırlanan taslağın tehlikelerine dikkat çeken uzmanlar, Kerkük'teki tüm petrol alt yapısı ile Kerkük-Yumurtalık
Petrol Boru Hattı'nın tamamen peşmergenin kontrolüne gireceği uyarısında bulundu. Ama Türkiye cumhuriyeti'ni yönetenler 4 yıldır kendilerini
uyaranları hala dikkate almıyor.

ABD ve İngiliz petrol şirketlerinin ırak petrolünün yüzde 70'ini yönetecek şekilde hazırlanan yeni yasalar ve kararlar görüşülürken yine Türkiye
masada yok. Oysa ABD ve İngiltere Irak'ta her yaptığını Türkiye'nin yardı- mı ile gerçekleştiriyor. Ama bu Türk hükümeti tarafından kendilerine hatırlatılmıyor.
İşgalci ABD'nin bu petrole el koymaya hakkı varsa Türkiye'nin de en az yüzde 20 almaya hakkı vardır. Hem tarihsel, hem anlaşmalardan doğan haklarını
bir kenara bırakalım halen ABD ve İngiltere'ye sağladığı her türlü kolaylığın bir karşılığı olmalıdır. Türk milleti yaptığı her iyiliğin, gösterdiği
dostluğun karşılığını kafasına çuval ola-rak almaktan artık bıkmıştır. Tüm kartlarını ABD'ye teslim etmiş olan Türk hükümetinden bu saatten sonra
millî çıkarları esas alan bir duruş sergilemesini beklemek hayaldir.

Ekonomisi dibe vurmuş olan Türkiye Cumhuriyeti adına milli şuura sahip bir yönetim ABD ve İngiltere'ye bu iste-ğini açıkça ifade etmelidir.
Eğer “Hayır” yanıtı alınırsa karşılıklı çıkarlarımız olmadığı gerekçesiyle

1- Habur sınır kapısı kapatılmalıdır.
2- K.Irak'a bedava fiyatına sattığımız elektrik derhal kesilmelidir.
3- Dicle ve Fırat'ın üzerine yeni barajlar inşa edilmelidir.
4- Türkiye üzerinden Irak'a satılan petrol ürünleri satışı da durdurulmalıdır.
5- KDP ve KYB'nin Ankara temsilcilikleri kapatılmalıdır.
6- Rusya-İran-Çin ve Hindistan ile askeri ve ekonomik ilişkiler başlatılmalıdır.
7- Gümrük Birliği anlaşması sona erdirilmelidir.
8- İncirlik üssü tehdit olmadığı için ya kapatılmalı ya da faaliyetleri kontrol altına alınmalıdır.
9- Afganistan ve Lübnan'daki TSK birlikleri çekilmelidir.
10- Doğu ve Güneydoğu'ya 250 bin asker takviyesi yapılmalıdır.
11- İlk fırsatta 100 bin askerle sınır ötesi operasyon düzenlenmelidir.
12- Türkmenler ve dost grupların silahlı örgütlenmeler desteklenmeli, silah ve para ardımı yapılmalıdır.
13- NATO ile ilişkiler gözden geçirilmelidir.
14- Bağdat Büyükelçiliği kapatılmalıdır.

Irak çok şeylere gebe!..

Dünyanın gözünün içine baka baka “Demokrasi getireceğiz” yalanı ile Irak'ı işgal eden ABD ve müttefikleri yarattıkları kanlı bataklıkta boğulmaya
başladılar. Bugüne kadar aralarında neredeyse tüm bilim adamları, akademisyen ve üst düzey askerlerin bulunduğu 700 binden fazla masum insan
ABD askerleri tarafından düzenlenen kanlı saldırılarda ve bombalama eylemlerinde öldürüldü. Irak'ın hem alt hem de üst yapısı yerle bir ve artık
üçe bölünmüş durumda. Yüzyıllarca bir birbirlerine bir fiske bile vurmadan yaşamış Şiiler ve Sünniler korkunç bir savaşın içine çekildi.
Gün geçmiyor ki birbirlerine kurşun ve bomba yağdırmasınlar. Bu durumun provokatörler aracılığı ile yaratıldığı ve senaryonun devam ettirildiği
çok açık. Peki bu kanlı oyun ne zaman bitecek? Tabii ki ABD istedik-lerini elde ettiği zaman. Irak'ta son gelinen nokta itibarı ile ABD'nin üç alternatifi var.

- Irak'taki kaosu durdurmak ve kayıplarını engellemek için asker sayı-
sını artırabilir. 20 kadar asker takviye kararı var Ama bu pek akıllıca olmaz.
Çünkü artık keskin nişancıların ve bombacıların önüne geçemiyor, tam tersine
ABD askeri bunalıma girdi. ABD'nin ne kadar asker getirip ne kadar
götürdüğü de kimse tarafından bilinmiyor.

2- ABD ordusu tamamen Irak'tan çekilebilir. O zaman zaten bir ayağı
çukurda olan Bush yönetimi “Irak'a niye girdin ve trilyon dolarlar harcadın”
diye soran kendi halkına hesap veremez.

3- Üçüncü ve son alternatif, sınırları Kerkük'ü de içine alacak şekilde altyapısı hazırlanmış ve ilan edilmeyi bekleyen Kürdistan'a çekilmektir.
2 milyon insanın halen devam eden iç savaş nedeniyle göç ettiği Irak'ta ABD'nin yapması muhtemel manevrası bana göre bu olacaktır. Kürt bölgesine
çekilme için Irak anayasasının önümüzdeki günlerde görüşülmesi ve karara bağlanacak “Petrol Kanunu” beklenmektedir.
İngiltere'nin yıllar önce İran'da gerçekleştirdiği anlaşmanın bir benzeri hazırlanıyor.

En az 30-40 yıl süreyle Irak'ın petrol gelirlerinden çok önemli bir payın ABD'ye verilmesine yönelik olarak hazırlanan yasa kukla meclise
kabul etti-rildikten sonra Kuzeye çekilme hazırlıklarının hızlanacağına kesin gözüyle bakıyorum. Bu yasadan sonra ABD'nin Irak'ta işi bitecektir.

Kuzeye çekilmenin ikinci nedeni de bundan sonra yeni Ortadoğu projesinin bir başka ayağı olan Kürdistan'ın daha rahat kurulabilmesini sağlamaktır.
ABD, askerinin ve önemli petrol rezervlerinin bulunduğu Kürdistan'ı da tam sömürge yapmadan, çıkan petrolün bir kısmını kendisine yönlendirmeden
oradan çıkmayacaktır.
Bu planın uygulanması kâğıt üzerinde kolay gözükmekle birlikte Türkiyesiz olması mümkün değildir. Kaldı ki, AKP hükümetinin Temmuz seçimlerinde
tek başına iktidar olamaması durumunda, hem Kürtlerin hem de ABD'nin işi çok zorlaşacaktır. Son dönemde ABD'nin Türkiye ile ilgili yumuşamaları
işte bu kaygılardandır. Başkan Bush'un muhalifleri tehlikenin çoktan farkına vardı. Türkiye'nin destek vermediği hatta sırt çevirdiği bir
ABD, Irak'tan çıkamaz, Asya'da da hüsran olur. Oysa, ABD'nin büyük projesi sadece Irak'ı değil, İran'ı, Suriye'yi ve diğer Arap ülkelerinin yanı sıra

En az 30-40 yıl süreyle Irak'ın petrol gelirlerinden çok önemli bir payın ABD'ye verilmesine yönelik olarak hazırlanan yasa kukla meclise kabul
ettirildikten sonra ABD'nin Irak'ta işi bitecektir.
Türkiye'yi içine alan, kendisinin kontrolünde yeni haritalar yaratmaktı. Bana göre ya Irak'ta
her gün asker kaybederek yıllarca kalacak ve projelerini rafa kaldırarak büyük prestij kaybedecek ya da haritanın Türkiye tarafına dokunmadan, 
Türkiye ile karşılıklı çıkara dayalı ilişkiler kurup yoluna devam edecek.

Böyle bir süreçte Türkmenlerin Bağdat'tan kopartacağı haklar çok önem kazanmaktadır.
Bugüne kadar Türkiye ve Türkmenlerin çıkarlarını gözetmeyen mevcut iktidar bundan sonra gözetiyor gibi görünecek olursa da bu tamamen seçime yönelik
ucuz politikalar olacaktır. Çünkü “5 yıldır Türk bile diyemediğin Türkmenlere ne kadar sahip çıktın?” sorusu sorulacaktır.

Sonuç olarak;

- Ülkemiz üzerinde oynanan oyunları çok iyi etüt etmemiz,

- Milli Egemenlik haklarımızı koruma konusunda son derece titiz davranmamız,

- Ülke güvenliğinin bedelinin sadece gü- venlik olduğunu bu hususun, ekonomik ihtiyaçlar vb. gibi hiçbir mülâhaza veya karşılıkla zedelenemeyeceği 
bilinciyle hareket etmemiz gerekmektedir. Yer altı zenginlikleri ile ilgili konu Kürdistan Federe Devleti olunca Türk şirketlerini paravan olarak kullanıp
bir an önce petrolü çıkartan ve bu bölgenin refahını artırıcı işlere girişenler, Gü- neydoğu bölgemizde; aynı özverili çalışmalarını, kendi plânlarına uygun 
ortam oluşana dek asla gerçekleştirmeyeceklerdir.

Vedat Yenerer
Kuzey Irak, Dâhili ve Harici Bedhahlar
2 1 . YÜZYIL Nis an / Ma y ıs / Ha z ir an 2 0 0 7 


***

Kuzey Irak, Dâhili ve Harici Bedhahlar BÖLÜM 2


Kuzey Irak, Dâhili ve Harici Bedhahlar 
BÖLÜM 2


Yedikleri kaba pisleyenler!..

Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari de Kerkük'ün bir Türk kenti olmadığını iddia edip, kaderini de Iraklıların belirleyeceğini söyleyenlerden. Zebari, “Kerkük'le ilgili anayasa tarafından belirlenen prosedür var.




Bu desteklenmelidir” diye konuşuyor.

Bunu söyleyen kim? Mesut Barzani'nin dayı oğlu. Londra'nın kenar mahallelerinde KDP temsilciliği yaparken her gün istihbarat teşkilatına gidip
tekmil verirdi. Dünün peşmergesi, şimdi ABD işgal ordularıyla birlikte her coğrafyayı hayali Kürdistan'a katıyor, istediği sınırları çiziyor. Karşı gelenleri
de kurşuna dizdiriyor.

Türkiye'de de kimse, bu açıklamalara cevap vermiyor, vermek isteyen de gerçekleri bilmiyor.

Bugün gidin Telafer'e acaba kaç Kürt görürsünüz? Gidin Kerkük'e, girin şehir merkezine, ilk gördüğünüz insana “Kardeş saat kaç” diye sorun bakalım hangi dilde cevap alacaksınız? Aynı şekilde Teze, Tuz, Karatepe, Mendeli ve Kılarbat gibi ilçelerde yaşayanların büyük çoğunluğu Türktür.

Masum Kürt halkını hiçbir şekilde temsil etmeyen ve onları da tüm komşu ve akrabalarıyla karşı karşıya getiren, ABD'nin postal yalayıcısı, İsrail'in
hizmetkârı Barzani ve Talabani yönetimleri utanmadan Kerkük'te Aralık 2007'de yapılması plânlanan referandumu meşru gösteriyor. Yapılan tüm anlaşmaları tanımayarak Kerkük'e binlerce peşmergesini sokan Kürt liderler, önce Türkmenleri pasifize ettiler. Ardından dağlardan getirdikleri yüz binlerce Kürt aileyi, İsrail'in de kredi vermesiyle Kerkük'ün varoşlarına yerleştirdiler.

Kerkük'ün Arap semtlerinden biri olan Havize'de Barzani'nin 27 milyon dolar para dağıt-tığı ve bu paraların karşılığında semtteki Türkmenlerin kovulmasını istediği ortaya çıktı. Kasım 2006'da gerçekleşen bu olay sonrasında 60 kadar Türkmen aile tehditlere boyun eğdi ve semti terk etmek zorunda kaldı. Direnen bir Türkmen herkesin gözü önünde kurşuna dizildi. Yetmedi, Kerkük'e bağlı ilçelerdeki meclislere baskı ve parayla Kürdistan'a bağlanma kararı aldırttılar. Her türlü alt yapı Türkiye'nin AKP tarafından yönetildiği bu dönemde hazırlandı son vuruş olarak referandum bekleniyor.

Kürtlere ait bir mezar taşının bile bulunma-dığı Kerkük için “Türk değildir” diyerek, Türk bayrağı yakarak meydan okuyanların hiçbir şey olmamış gibi pişkince Türkiye'ye gelmeleri ve ardı arkası kesilmeyen isteklerde bulunmaları çok düşündürücüdür.

Görünen o ki, Kürdistan ilân edilecek olursa, ITC lideri Dr. Sadettin Ergeç dahil tüm Türkmen liderlerini hapse atacaklar, direnenleri de öldürecekler.
Tükiye'nin sessiz kalarak destek verdiği Barzani ve Talabani Türkmen azınlığı uzun yıllar susturmak için bu radikal uygulamayı yapacaktır.

Barzani ve Talabani`yi göndersinler...

Gün geçmiyor ki, Kuzey Irak`tan çatlak bir ses gelmesin. Irak Kürt Bölgesi Yönetiminin Dış Bölgeler Sorumlusu Muhammed İhsan adlı peşmerge, Kerkük`le ilgili tek taraflı olarak uygulamaya koymaya hazırlandıkları yeni senaryo çerçevesinde çarpıcı bir iddiada bulundu: "Bazı Türkmenler dışarıdan destek alıyor bu yüzden onların burada yerleri olmayacak bu durumda onların gidip Ankara ve İstanbul`a yerleşmeleri gerekecek."

Mesut Barzani`nin sözcülüğünü yapanlar çok yakında "Ankara ayağını denk al, seni de cezalandırırız..." şeklinde açıklama yaparlarsa şaşırmamak gerekir.

Son dönemde ABD'nin iyice şımarttığı Kürtler, uşaklıktan başka hiçbir bağları olmayan işgalci ABD`nin desteğinde, hem Ortadoğu halklarına hem de islam dünyasına ihanet içinde. Şimdi de Kürdistan hayalinin önündeki en büyük engel olan ve bir türlü kontrol altına alamadıkları Türkmenleri soydaşları ve komşuları olan Türkiye`den hükümetin engelleyemediği güçlerden destek almalarına tahammül edemiyorlar. Edemedikleri gibi ardı arkası kesilmeyen düşmanca açıklamaları yapıyorlar.

KDP adına açıklama yaptırılan Muhammed İhsan ve onun gibi düşünenlere sormak lâzım. “Saddam zulmünden kaçan 500 bin Kürt`e kucak
açıp 2 yıl sınırları içinde yiyip içiren, giydiren, doktorunu veren, ardından da 15 yıldır para, silah ve eğitim veren Türk milletine ve devletine cevabınız bu mu? “

Irak`ta yasalar karşısında 4 milyondan fazla Türkmenden düne kadar hiçbir farkı olmayan Kürtler, birdenbire ABD desteği ve silah zoruyla istediği Türkmeni
öldürüp, istediğini hapse atıp, istediğini evinden kovarken, şimdi de kendisine direnen Türkmenleri Ankara ve İstanbul`a gönderebileceğini mi sanıyor?

Kürt halkına en büyük düşman bin yıldır birlikte yaşayan Sünni`yi Şii`ye, Arap`ı Kürde, Türkmene kırdıran ABD ve İsrail`in tetikçiliğini yapanlardır.
Bunların başıda da çocuk katili Apo, yeni Saddam Barzani ve Rafsancani`nin "Politik Fahişe", Kürt halkının " Cash 67" ( 67 model hain) adını
verdiği, silah zoruyla bir Arap devletine Cumhurbaşkanı olabilecek kadar pişkin Kürt lider Talabani bulunmaktadır.

Abdullah Gül " Irak`ta iç savaş olursa Kürtleri biz koruruz " dedi.
TBMM`den kimse rahatsız olmadı. Gül`ün ve bakanlığının bugüne kadar ki politikaları belli; bir tek "Türkmenlerin canı cehenneme..." demedikleri kalmıştır.

Kısacası durum, işbirlikçi Kürt sözcünün iddia ettiği gibi değildir. Türkiye Türkmenlere verdiği desteğin on mislini Kürtlere vermiştir ve vermeye
devam ediyor. Dolayısıyla bölgeden birileri sürülecekse; Türkiye`den en çok desteği Barzani ve Talabani aldığına göre Ankara ve İstanbul`a
önce Barzani ve Talabani sürülmelidir.




Yasayla Türkmenlere belden aşağı nasıl vuruldu? 


Kamuoyunu kandırmaya yönelik boş vaatlerle güzel gelecek hayali yaratmaya
ve bu şekilde emperyalist plânlarını gerçekleştirmeye çalışan iç ve dış mihrakların açık açık yürüttükleri faaliyetler, milletimizde infial uyandırmaktadır.

Dış baskıların sonucu, azınlık vakıflarına tatmin olacakları tüm olanaklar gece yarıları çıkartılan yasalarla sağlanırken, 16 Ocak 2004 tarihli hükümet kararı 
ile alelacele Vakıflar Kanunu'nda “T.C'deki vakıflar, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına tahsis edilen ödeneklerle desteklenemezler.”
şeklinde getirilen hükümle, zaten sınırlı sayıdaki birkaç “Milli” vakfımız bu tür gelirlerden de mahrum bırakıldı. Hizmet etme kapasiteleri zayıflatıldı
hatta ortadan kaldırıldı.

Peki bu yasayı çıkartma ihtiyacı neden doğdu ve bu yasa hangi vakıfların işlerini zorlaştırıyor. Hemen sayalım. Başta Türkmeneli İşbirliği ve Kalkınma
Vakfı, Anadolu Vakfı ve Kızılay. Bunlar sadece devletten aldığı desteği hizmete dönüştürüyor. Kızılay için önemli değil çünkü bağışlarla ayakta duruyor.
Türkmenlere para akışını engellemek demek Türkiye'nin ve Türkmenlerin Irak'ta güçlü olmasını, kültürel ve sosyal olarak örgütlenmesini açıkça 
engellemek demektir.

Hükümet, Genelkurmay'ın çabaları sonucu Türkmeneli İşbirliği Vakfı'ndan son dakikada elini çekmek zorunda kaldı ama yasanın ardından
Ankara'daki Türkmeneli işbirliği Vakfı'na bir baskın düzenlendi ve bütün hesapları incelemeye alındı. Müfettişler hesaplarda bir şey bulamayınca
utanmadan Türkmen Cephesi lideri Dr. Sadettin Ergeç'in Ankara'ya geldiğinde neden geceliği 200 dolar olan Hilton'da kaldığını sorguladı.

Hükümetin, Türkmen liderin ucuz ve kalitesiz bir otelde kalması gerektiği anlayışı açıkça bel altı vuruştur. Bu hesapları inceleyen
müfettişler bile utanç içindeydiler. Çünkü bu onların gerçek düşüncesi değildi. Ama aldıkları emirler gereği bu soruları sormak zorundaydılar..
Bu yasaların neden çıkartıldığı ve kime hizmet ettiği ortadadır. Anadolu Vakfı da Dış Türklere büyük hizmetler götüren diğer bir vakıftır. Bu yasa ile
başta Balkan Türkleri olmak üzere Türkiye'nin yardım ettiği tüm Türkler ve akrabalarımız kendilerini yok etmek isteyenlerin kucağına bilinçli olarak itilmiştir.

Hükümet Kerkük'e dönen ve orada yerleşmeye çalışan ailelere verilen 500 doları da bu yasayla birlikte sonlandırmıştır. Oysa, ABD ve İsrail Kürt ailelerin Kerkük'e gidip yerleşmeleri için milyon dolarlar akıtıyorlar. Oysa Türkmenlere verilen 500 dolar bile rahatsızlık yaratıyor.
Sistemli bir biçimde Ortadoğu'da Türkiye ve Türklerin çıkarları görmezden geliniyor ve özellikle Türkiye düşmanlarının  önü açılıyor. 

< AKP hükümeti Genelkurmay'ın çabaları sonucu Türkmeneli İşbirliği Vakfı'ndan son dakikada elini çekmek zorunda kaldı ama yasanın ardından Ankara'daki Türkmeneli işbirliği Vakfı'na bir baskın düzenledi ve bütün hesaplarını incelemeye aldı. >



Bu arada bir garabete daha dikkat çekmek isterim. Türkiye'ye kin kusan ve Türk bayrağı yakan, PKK destekçisi Barzani aşireti'nin Türkiye'de 
faaliyet gösteren 170'ten fazla şirketi var. Bu paravan şirketler Türkiye'yi sömürmek için kullanılıyor ve hükümet bu şirketlerin tamamını biliyor. 
TSK geçmiş dönemde bu şirketleri tek tek ortaya çıkartmış ve kurdukları çarkı kırmıştı. O dönemde bu şirketleri ortaya çıkartma kararlılığı büyük panik yaşatmıştı. 

ABD ve Barzani, siyasetteki uzantılarını harekete geçirip bu şirketlerin TSK'nın değerli uzmanları tarafından tek tek ortaya çıkartılıp ayıklanması sürecini 
durdurmuştu.
Halen bu şirketler Türkiye'ye vergi bile ödemeden devletin kanını emmeye devam ediyor.
Bazı vatanseverler, muhalefet ve sivil toplum örgütleri de bilgi sahibi olmadıklarından ve konuya yeterli önemi vermediklerinden seyretmekten
öteye gidemiyorlar. Hükümet bu yanlı uygulamasıyla “Haysiyetli Devlet” ilkesini ayaklar altına almıştır!..
İçimiz dışımız Türkiye'de cirit atan Barzani ve ABD çıkarlarına hizmet edenlerle doldu. Biraz dikkatli incelerseniz, partilerin içlerinde milletin harekete
geçmesini engellemek ve beyinleri sulandırmak amacıyla iki ileri bir geri yöntemiyle açıklamalar yapmak olağan hale gelmiştir.
Gelişmiş ülkeler global faaliyetlerini, devletçe el altından desteklenen ve genellikle gizli servislerince yönetilen sivil toplum örgütlerini kullanarak yü-
rütmekte ve emellerini, insanî görevler misyonu yüklü görünen, güdümlü ve organize bu nevi kuruluşlardan istifadeyle gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***

Kuzey Irak, Dâhili ve Harici Bedhahlar BÖLÜM 1

Kuzey Irak, Dâhili ve Harici Bedhahlar 
BÖLÜM 1 


(*) Vedat Yenerer 
(*) 21. Yüzyıl Dergisi Editörü. Gazeteci, köşe yazarı.


Ortadoğu'da bölünme süreci 1991 yılında 1. Körfez Savaşı ile başladığında kimse bunun farkında değildi. O yıl, genç bir gazeteci olarak Mart ayında dağlarda ve Hezil Çayı'nı yüzerek geçtiğim Irak'ta yaşadıklarımın aslında ne anlama geldiğini neredeyse 10 yıl sonra anlayabilmiştim. Uluslararası güç tarafından “36. Paralel'in Kuzeyi Güvenli Bölge” adı altında Bağdat yönetiminden ve Türkmenlerden koparılan Irak'ın kuzeyi aslında bir türlü ilân edilemeyen Kürdistan'dı.




Uluslararası medya ile Irak'lı Kürtlerin öteden beri “Kürdistan” diye adlandırdığı ve 1971 yılında Saddam Hüseyin yönetiminden kısmen otonomi
almış bölgeyi Türk medyası ve meclisi “Kuzey Irak” olarak adlandırdı.

Hiçbir zaman “Neden Kürdistan?” sorusu sorulmadı. Sorgulandığında da iş işten neredeyse geçmişti.

Telafer ve Musul'da yaşayan Türkmenlerin dahil edilmediği, 36. Paralel'in güneyinde kalmasına karşın Süleymaniye gibi Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerleşim birimlerinin açıkça koruma altına alındığı bölge “36. Paralel” adı altında Kürt liderlerin kontrolüne bırakıldı. Bu yönetim ilk iş olarak Türk şehri Erbil'in nüfus yapısını değiştirdi ve ardından Kürtlerin başkenti ilân etti.

Bu bölgenin ilk zamanlar sanki Irak'taki tüm muhaliflerin rahat hareket ettiği bir alan gibi algılanması sağlanırken, muhaliflerin hiçbir toplantısının Kuzey Irak'ta düzenlenmemiş olması sonradan dikkatleri çekti. Kürtlerin haricinde hiçbir grubun faaliyet göstermesine izin verilmedi. Silahlanmaya kalkanlara da büyük bir baskı uygulandı. Örneğin Türkmen liderlerini koruyacak görevlileri eğitmek amacıyla Erbil'de kurulan Türkmen Güvenlik Dairesi'nin eğitim faaliyetleri kısa bir süre sonra durduruldu. Türkmenlerin silahlı eğitim yapması fikri ilk günden itibaren Barzani ve Talabani'den tepki gördü, büyük rahatsızlık yarattı.

Türkiye'de eğitilen, görevlendirilen daire başkanı Emir İzzettin de Erbil'de 2003 yılında terörist iddiasıyla gözaltına alındı. İzzettin, mahkeme kararı ile serbest bırakılmış olmasına rağmen Barzaninin özel isteği gereği halen hapistedir. Türkiye eğitip gönderdiği Emir İzzettin'e hiçbir zaman  sahip çıkmadığı gibi, bu nedenle Barzani yönetimi ile kavga halindeki Türkmenleri caydırıcı tavırlar sergilemiştir. Türkiye'deki hükümetin İran'da esir alınan İngiliz askerleri için seferberlik başlatıp her türlü diplomatik baskıyı yaparken, Emir İzzettin için kılını bile kıpırdamaması  hükümetin Irak Türkleri ile ilgili politikasını açıkça ortaya koyması bakımından somut bir örnektir.

Türkiye'de “ Fderasyon da Tartışılmalıdır ” diyen 8. cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde, sonuçlarını bilerek bu oyuna göz yumduğu aşikardır. 

1992 yılında sınır kapısına asılan “Kürdistan'a hoş geldiniz” yazısı aradan yıllar geçtikten sonra medyada haber değeri kazandı.
Türkiye, önce Barzani'ye daha sonra da Talabani'ye milyonlarca dolar para ve askeri yardımda bulundu ve peşmergeleri eğitti, kırmızı pasaportlar
dağıttı. Ankara'ya açılan temsilcilikler ve Çankaya'da ağırlanan Kürt liderlerin, Emperyalist ABD'nin ve Sevr dayatmacılarının Ortadoğu'da uzun vadede
Türkiye çıkarlarının altına konulmuş bir dinamit olduğunu kimse fark etmedi. 

Fark edenler ve uyaranlar da dikkate alınmadı, ırkçılıkla suçlandı.

1991 yılında, bir kısmı Türkiye'ye sığınan daha sonra güvenli bölgeye dönen yaklaşık 200 bin Türkmenin verdiği varolma savaşı, Türk medyasının
ilgisizliği ve bilgisizliği nedeniyle gündeme alınmamıştır. Barzani ve Talabani ile röportaj yapma yarışına giren çoğunluğu Kürt kökenli bölge gazetecileri
Türkmenleri ya görmezden gelmiş ya da küçümsemiştir.

Irak'taki Türkmenler gördükleri her Türk pasaportlunun “Türk” olmadığını uzun yıllar sonra anlamıştır. Onlar, yıllarca Kürt kökenli vatandaşlarımızın kullandığı 
Türkiye plâkalı kamyonları, araçları durdurup “Türk” olduklarını düşünerek hediyeler vermiş, güzel sözler söylemişlerdir. Anavatandan gelen bir soydaşa 
Irak'ta tutsak olarak yaşadıklarını haykırmak istemişlerdir.

Türkmenler 1991'den sonra kendilerine yönelik ikinci sınıf muamelenin Türkiye'de yaşayan azınlık ırkçısı Kürtler tarafından yapıldığını fark ettiklerinde iş işten geçmişti. 

Bu durum onlarda hem hayal kırıklığı hem de büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

1992 yılında Erbil'de kurulan Türkmen radyo ve televizyonu zor şartlar altında ilkel cihazlarla kurulmuştu. Talabani'nin kontrolündeki bu TV'ye Ankara hükümetleri zamanında yardım elini uzatmış, bugünkü Türkmeneli TV gibi birkaç kanal ve radyo istasyonu kurup, sınırdaki TV vericilerimizi de güçlendirmiş olsaydı bugün bölgede durum çok farklı olurdu.

Her ne kadar iki ayrı bölgeye bölünmüşlerde olsalar da Kürtler 12 yıl boyunca nihaî bir savaşa birlikte hazırlanırken, Türkmenler bu yılları birbirlerinden
kopuk ve korku içinde geçirdiler. 1996 yılında kurulan Türkmen Cephesi ve 2003 yılında neredeyse iş işten geçtikten sonra TRT, Dışişleri ve TSK'nın katkıları ile kurulan Türkmeneli TV gibi bir kanal, tüm Türkmenlerin ortak sesi olabildi. 2007'ye gelindiğinde kendisini çok geliştiren bu kanal, kısa zamanda büyük ilgi görünce, başta Kürt grupları ve ABD'yi ciddi olarak rahatsız etmeye başladı. Türkmeneli TV halen baskı altındadır ve işgal güçlerini ağır eleştiren programlar ve haberler yapılırken mümkün olduğu kadar sansürden geçer. Aksi taktirde
kanalın Kerkük'teki merkezi her an basılabilir ve zarar görebilir.

Kürt medyası Türkiye ve Türkmen düşmanlığı içeren ifadeleri, mesajları rahat rahat kullanırken, hatta PKK'ya bile program yaptırırken, Türkmen TV'si sansürlenmektedir. Türkiye'den gelen kitap, gazete ve dergiye de tahammül yoktur ve gümrük adı verilen kontrol noktasında bunlara el konulur.

Irak'ta Kürtler kadar hakkı olan Türkmenlerin bütün hakları işgalci ABD ve işbirlikçileri olan silahlı Kürt grupları tarafından gasp edilmiştir. Aynı özgürlük onlara tanınmamaktadır.

Devlet Politikamız: Düşmanlıkları Görmezden Gelmek 




Saddam Hüseyin döneminde tamamı Türk olduğu ve Türklüğü bırakıp Arap olmayı kabul etmedikleri için trafik lâmbası konulmayan, sinema ve kültür merkezi yapılmayan 500 bin nüfuslu Türkmen kenti Telafer, direndikçe
akan kan da, katliam da artıyor. ABD ve Kürt peşmergeler Türkmenleri evlerini terk etmeye zorluyor. Şu ana kadar en az 100 bin Türkmen evini
terk edip daha güvenli sayılan bölgelere kaçtı. Bu şiddete rağmen Kürtler istedikleri rakama ulaşamadı.  

Kürtlerin ateşten bir top haline gelen Telafer'deki bu evlere yerleşmesi artık mümkün değildir. 

<  Her ne kadar iki ayrı bölgeye bölünmüşlerde olsalar Kürtler 12 yıl boyunca nihaî bir savaşa birlikte hazırlanırken, Türkmenler bu yılları
birbirlerinden kopuk ve korku içinde geçirdiler. >

Musul'un kenar mahallelerinde bulunan ve ellerinde Kürdistan bayrakları ile gösteri yapan Kürtlerden eser kalmamıştır.

Son 6 aydır neredeyse Kürtlerin tamamı A-rapların ve Türkmenlerin aşırı kızgınlıklarından korkup kenti terk ederek daha güneye kaçmaktadır.
Yeni Kürdistan haritalarına dikkat edilecek olursa Musul tamamen çıkarılmış durumdadır. Bu da Kürtlerin gerçekte ne kadar umutsuz ve ABD'ye 
muhtaç olduklarını açıkça ortaya koymaktadır Telafer'de de durum aynıdır. Türkmenlerin akıtılan kanın intikamını, gelmeye cesaret edecek 
Kürt ailelerden çıkartacağı gerçeği Kürtleri kara kara düşündürmektedir. Türkiye sınırdan Barzani'ye Türk halkına verdiği fiyatın üçte birine elektrik
verirken, aynı Barzani Telafer'e 3 yıldır ne elektrik ne de su veriyor.

Açlık ve hastalık nedeniyle her gün masum insanlar ölmeye devam ediyor. Ankara hükümeti açıkça Barzani ve işgalci ABD'ye hizmet ederken kendi
soydaşlarını ölüme terk etmiştir.

İşgalciler Türkiye'den gelen insanî yardımı bile şehre sokmuyor, ama evini terk edenlere yol veriyor. Türkiye sık sık havan ateşi açılan ve yüzlerce
ölü ve yaralının bulunduğu Telafer'e son olarak su boru hattı kurma teklifinde bulundu. Ortak Vizyon Belgesi imzaladığımız ABD, bu teklife işine gelmediği
zamanlarda tekrarladığı “Irak hükümetine sorun" yanıtını verdi..

Kukla Irak hükümeti de tek bir polisini bile sokamadığı Telafer için "hayır yapamazsınız, izin vermiyoruz, onlar terörist" cevabını verdi.

AKP hükümeti “Aman gizli anlaşmalar yapıp sözler verdiğimiz ABD'yi kızdırmayalım!” düşüncesiyle olsa gerek hiç bir itirazda bulunmadı
ve projeyi hemen geri çekti.

AKP'nin yanı sıra meclisteki diğer partiler de Türkmen olan bu kentteki katliama tamamen seyirci kalmayı tercih ettiler ve etmeye devam ediyorlar.
Bu konuda hiç bir plân ya da projenin ortaya atılmamış olması çok düşündürücüdür. Bunun mantıklı en büyük nedenlerinden biri partilerin içinde çok sayıda Kürt milletvekili olmasıdır. Halepçe katilamını ağızlarına sakız yapan bu Kürt milletvekillerinin bugüne kadar Telafer, Musul ve Kerkük konularındaki 
politikaları ortadadır. Hiçbirinin bugüne kadar Telafer'de yaşanan insanlık dramını ağzına almamış olması dikkat çekicidir.

Endonezya'ya, Pakistan'a yardım götüren, Sudan'a hastane kuracağını açıklayan ve siyasîlerin dümen suyundaki sözde özerk Türk Kızılayı da,
burnumuzun dibindeki Telafer'de ilâçsızlıktan, susuzluktan, açlıktan kırılan soydaşlarımızı görmezden geliyor.
Irak'ta Güney Afrika Cumhuriyeti'ne varıncaya kadar yaklaşık 75 ülkenin yardım adı altında sivil toplum, istihbarat vs. kuruluşu var. Bir tek Türkiye'nin
yardım kuruluşu bulunmuyor. Hatırlıyorum, Kızılay 10 yıl önce tebeşir ve defter dağıtmıştı.

Geçen yıl da iki kamyon yardım götürdüler, bir şoför gece yol almak isteyince şehit edilmişti.

Güney sınırımızın dibinde soydaşlarımızın içinde bulunduğu zor ve kabul edilemez şartlar görmezden gelinerek KDP ve Kürt oluşumunun önünün açıldığı çok açıktır. Kızılay, Kosova ve Bosna'ya da "savaş var" bahanesiyle yıllarca yardım göndermedi. Yardım gönderdiklerinde de yarısını 250 bin müslümanı kameralar önünde vahşice öldüren katil ve psikopat Sırp paramiliterlere dağıttılar. Elleri kanlı Sırplar, şaşkınlıklarını gizleyemediler ve bu tuhaf duruma aylarca güldüler.

Balkanlarda da aynı Irak'ta yaşananlar yaşandı. Türkiye Türkler yerine Kosova'daki Türk düşmanı Sırp gazetelerine para yardımı yapmıştı. Kızılay
Uganda ve Tanzanya olsa hemen kamyonları yola çıkarıyor, ama soydaşın yardıma ihtiyacı olunca hep bir sorun ortaya çıkıyor. “Biz her topluma yardım
götürüyoruz. Ayrım yapmıyoruz” sözlerini söyleyen dünyada başka hiçbir yardım kuruluşu yoktur. Her yardım kuruluşunun önceliği vardır ve
en önemli yardım o öncelikli insanlara gönderilir Söz konusu Irak olduğu zaman tehlikeden söz eden Kızılay Irak'ta neden olmadıklarını açıklayamıyor. 

Hükümetin direnişin artmasıyla birlikte direnen Telaferliler için " Onlar Terörist " diye açıklama yapması dikkat çekicidir. Kamuoyu korkusu nedeniyle
böyle bir yaklaşımda bulunmaya çekinen iktidar kadrolarının bututumla Irak'ta Türkiye ve Türkmenlerin çıkarlarını koruması söz konusu değildir.

<  Endonezya'ya, Pakistan'a yardım götüren, Sudan'a hastane kuracağını açıklayan ve siyasîlerin dümen suyundaki sözde
özerk Türk Kızılayı da, burnumuzun dibindeki Telafer'de ilaçsızlıktan, susuzluktan, açlıktan kırılan soydaşlarımızı görmezden geliyor. >

PKK'nın Bağdat'ta çok sayıda açtığı bürolar ve ofisler var. Celal Talabani'ye destek ve yardımları için teşekkürlerin yazılı olduğu koca koca pankartları 
da ofislerinin önünde aylardır duruyor. “Görmemek için sadece Türk olmak” lâzım diyorlar. Çok sayıda Alman, İsveç ve Fransız vatandaşları PKK'nın bürosunda arı gibi çalışıyor.

Dağlarda Mehmetçiğe ve masum insanlara pusu kuran, çatışmalarda öldürülen teröristler için "resimli şehitler albümü" adlı bir katalog, Lübnan'da on binlerce bastırılmış, her köşe başında dağıtılıyor. Bu arada PKK militanları için Arapça kursu da açılmış. Yayınların arasında propaganda amaçlı bir Arapça dergi de çıkıyor. Öcalan Kalkınma ve Kültür Derneği adlı bir dernekteki toplantılarda Araplara "Üstad Abdullah Öcalan'ın Mücadelesi" adı altında kahramanlık öyküleri anlatılıyor.

Kuzey Irak'taki Kürdistan Sözde Demokrat Partisi ve " Kürdistan Bölge Başkanı " Mesut Barzani, Kürt sorununun bir realite olduğunu, bundan dost ve komşu ülkelerin rahatsız olmamaları gerektiğini hatırlatarak sık sık "Kürtlerin de devlet kurma hakkı var" diyor. Saddam Hüseyin sonrasında dünyada kalan az sayıdaki diktatörden biri olan Mesut Barzani, Kürtlere haksızlık yapıldığını ve devlet kurdurulmadığını da ekliyor.

Babasının ölümünden beri 30 yıldır Saddam'ın döktüğünden fazla kan döken, Kuzey Irak'ta kardeşlik yerine kan, nefret ve gözyaşıyla iki ayrı Kürt
bölgesi oluşturan Barzani ve Talabani yönetimleri Saddam Hüseyin'i mumla aratır hale gelmiştir.

Özellikle Barzani yönetimi Bugün tamamı Türkmen olan 500 bin nüfuslu Telafer ve dörtte üçü Arap ve Türkmen olan Musul'a hala bir peşmerge bile sokmayı başaramamış, çoluk çocuk öldürmeye devam ediyor. Bu şehirler tarih boyunca da Kürt bölgesi olmadı. ABD İşgal Ordusu'nun desteği ve silahlı peşmergelerin baskısıyla sahipsiz Türkmenler Barzani tarafından yönetiliyor. Ama bu durumun ne kadar süreceği belli değildir.

Erbil tarih boyunca Türk şehriydi ama zaman içinde Kürtlerin çoğalması Kerkük'teki Türkmenlerin koruma bölgesinin dışına alınmasıyla kentin ele geçirilme  sürecini hızlandırmıştır.

Türklüğün Ortadoğu'daki kalesi, sönmeyen ateşi Kerkük, AKP'nin, bölücülerin ve işbirlikçileri aydınların tüm gayretlerine,  Barzani ve Talabani'nin katliamlarına rağmen, hala Türk şehri olarak ayakta durmaktadır. İşgalcilerle birlikte hareket eden Kürtlerin bugüne kadar Kerkük  şehir merkezinde toplanıp “Kerkük kürttür, kürt kalacaktır” sloganları atarak gösteri düzenleyememiş olmaları dikkatlerden kaçmıştır. Bunun en büyük nedeni korkudur. Kerkük şehir merkezinde düzenlenecek büyük bir Kürt gösterisi Kerkük'ü ateşten topa çevirir. Türkmenler büyük bir tepki gösterir ve kanlı çatışmalar yaşanır.

Kısacası Türkiye'de Türklerin en yoğun yaşadığı bölgede bölücü Kürtler istedikleri zaman gösteri düzenleyebiliyor. Otobüs yakıp, polisle çatışabiliyor. Buna rağmen Türk milleti sessiz kalmaktadır. Oysa Kerkük'teki gerçek tam tersidir.
Tüm baskılara, işkencelere katliamlara ve silah üstünlüğüne karşın Türkler hala dimdik ayakta ve korku salmaya devam etmektedir.
Teze, Tuz, Altınköprü, Kifri, Mendeli ve daha pek çok yerleşim birimine peşmergeler ABD askerleri olmadan ana asfalttan içeri girememekte dirler.Kürtlerin giremedikleri yerleşim birimlerinin giriş ve çıkışlarındaki şehir isimlerini değiştirmekle, harita yapmakla, uyduruk sınırlar çizmekle bu şehirler Kürdistan olmuyor…

Peki Kürtlerin çoğunlukta olduğu şehirler nereleri diye sorulursa şu cevap verilebilir. Zaho, Duhok Süleymaniye.. Ayrıca, Akra, Amadiye, Sersing
Diana, Şaklava, Ranya gibi kasabalar da. Buralarda da tüm baskılara rağmen Arap, Türkmen, Yezidi, Süryani ve Şebeklerin sayısı ciddî miktardadır.

Barzani ve Talabani'nin haricinde, onların bile kontrol edemediği, silahların susmadığı Halepçe gibi İslamcı Kürtlerin yerleşim birimleri var. Bu bir avuç Kürt'ün yaşadığı bölgede, birbirine düşman 3-4 ayrı liderin yanı sıra, Sünni, Şii, Caferi, Kadiri, Yezidi, Süryani, Hıristiyan ve Yahudi gibi birbirinden
nefret eden oluşumlar var.

Silah zoruyla, ABD işgal ordusunun eteğinin altına, Yahudilerin korumasına girip, tüm Ortadoğu halklarına ve Müslüman alemine ihanet edip, Türk, Arap, Asuri, ve Yezidilerin yaşam alanını silahla gasp ederek, Kürtlerin yaşamadığı, bir mezar taşının bile bulunmadığı topraklara Kürdistan'ı kurmak istemek, ancak bar-barlık ve hayalden ibarettir.

Kuzey Irak, Dâhili ve Harici Bedhahlar Türklüğün Ortadoğu'daki kalesi, sönmeyen ateşi Kerkük, AKP'nin, bölücülerin ve işbirlikçileri aydınların tüm gayretlerine, Barzani ve Talabani'nin katliamlarına rağmen, hala Türk şehri olarak ayakta durmaktadır.

Aynı Yunanlıların İstanbul'da Konstantinopolis, İsrail'in Fırat ve Dicle arasında, Ermenilerin Doğu Anadolu ve Rumların da Doğu Karadeniz'de kurmak istedikleri hayali, ütopik devletler gibi. Sanki bu bölgelerde Türk milleti değil de başıboş koyunlar yaşıyor.

Türk milleti 1920'li yıllarda olduğu gibi tarihinin en zayıf dönemini yaşamıyor. Ama bir bölümüyle tarihinin en basiretsiz ve milli onur ve şuurdan
uzak yöneticileri iş başındadır. Irak'ın nimetleri Irak'ta yaşayanlar arasında pay edilmeyecekse, Türkiye hem soydaşlarını hem de Kürt ve Arap akrabalarının canını ve malını ayrılıkçı ve  etnik diktatörlere karşı gerekirse ordusuyla korumalıdır. Bu ordu bu korumayı yapacak güçtedir.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***