Konvansiyonel Savaş Devri Geride mi Kaldı? BÖLÜM 2
Bütçe
Devletlerin sürekli güvenlik arayışı, savaşın doğasından kaynaklanır. Çünkü
Worrell’in (2011: 50) tespitiyle, tüm savaşları bitireceğine inanılan bir savaş (Birinci Dünya Savaşı) veya belirli bir düşmana karşı elde edilen kesin bir zafer (SSCB’nin çöküşü) başka savaşların hazırlayıcısı olmuştur. Ne var ki devletler, güvenliklerini sağlamak üzere sınırsız kaynaklara sahip değildir ve bu durum, kaynakların etkili ve verimli kullanılmasını zorunlu kılar. Savunma planlama sürecinin amaçlarından biri de budur; kriz, çatışma ya da savaş anında atılacak her bir merminin hem hedefi, hem de maliyeti bir sistematik dahilinde ortaya konulmalıdır.
Plan ve programların hayata geçirilmesine yönelik ana çerçeveyi çizen savunma
bütçesi, kaynak planlaması süreci ile ilintilidir. Kaynak planlaması ile ulusal çıkarlar, hedefler ve tehdit algılamaları arasında da sıkı bir ilişki mevcuttur. Davis (1994: 45), savunma harcamalarının algılanan tehdit düzeyi ve yetenekler ile olan ilişkisini ortaya koyduğu çalışmasında, ulusal çıkarların fazla kapsamlı olmadığı ve bu çıkarlara yönelik tehditlerin de düşük seviyede bulunduğu durumlarda, bütçe düzeyinin de düşük seviyede kaldığını belirtir. Çatışmaların maliyeti arttıkça, alınan siyasî ve askerî kararlar ile bu kararların arkasındaki paradigma daha yoğun sorgulanmaktadır.
Öte yandan, tespit edilen paradigma üzerine inşa edilen güvenlik politikası, beliren tehditlere cevap verecek bütçe esnekliğine sahip olmadığı takdirde Şekil 2.’deki başarı alanının giderek daralması da kaçınılmaz hale gelmektedir.
Hiçbir harekât sınırsız maliyet özgürlüğüne sahip değildir; öyleyse etkililik
(efficiency)gelecek öngörülerinin şekillendiği sürecin gerçekçiliğinde aranmalı dır. Aksi halde, oluşturulan senaryoların kapsamadığı gri alanların başka aktörlerce süratle doldurulması sürpriz olmayacaktır.
Yakın geçmişteki bazı çatışmaların tahminin maliyetlerinin yer aldığı
Tablo2.’deki veriler, istenen son durum ile kaynaklar arasındaki dengenin önemini vurgulamaktadır. Tabloda gösterilen farklı ölçek ve boyuttaki çatışmalardan sadece dört tanesi (Panama 1989, Irak 1991, Kosova 1999, Afganistan 2001-2003) başlangıçta belirlenen stratejik hedefe ulaşılmasıyla neticelenmiştir. Kaynakların etkili kullanımının kamuoyu desteği ile doğrudan ilişkili olduğu düşünüldüğünde, ekonomik yönden kırılgan yapıya sahip ülkelerde oluşan kamuoyu hassasiyetinin, savunma harcamalarının etkililiğini daha da önemli hale getirmesi beklenir.
Ekonomik durum, ulusal güvenlik stratejisinin dinamizminin de teminatıdır.
Bu dinamizmi muhafaza adına, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde askerî harcamaların kısılması, personel sayısının azaltılması gibi niceliksel uygulamalar yoğunluk kazanmıştır. Nicelik üstünlüğünün idamesine yönelik zorluklar, sayısal
mukayeselerden uzaklaşarak niteliğe yatırım yapmayı dikte etmiş, Türkiye de bu süreci askerî güç dengesini muhafaza etmek koşuluyla tecrübe etmiştir. Konvansiyonel paradigma temeline oturan askerî güç dengesi, karşıt kuvvete denk bir gücün hazır bulundurulmasını esas almış, söz konusu tehdit tabanlı yaklaşım zaman içinde nicelik-teknoloji-insan gücü bağlamında yeniden yorumlanarak yetenek tabanlı anlayışa doğru evrilmeye başlamıştır. 1990’lı yılların ortalarındaki “iki buçuk savaş” stratejisi (Elekdağ, 1996), askerî harcamalara ayrılan payın küçülmesiyle birlikte güncellenmiş ve farklı spektrum daki tehditlerle baş edebilecek yetenekleri kazanma gayretleri yoğunluk kazanmıştır.
Teknoloji
Savaş, politik amaçlar için icra edilen, organize bir şiddettir (Gray, 2005: 30).
Bu şiddet eyleminde kullanılan gücün maksadı, Clausewitz’in ifadesiyle, “düşmana isteklerimizi kabul ettirmektir.” Masadan kimin galip ayrılacağını belirleyen bu bilek güreşi, tarihi süreç içerisinde farklı biçimler almış ve odağın nicelikten niteliğe kaymasıyla birlikte teknolojiyi yeniden keşfetmiştir. 1896 yılındaki İngiltere-Zanzibar Savaşı’nı 45 dakikada sonlandıran ağır bombardımanın yarattığı etkinin benzerini, bugün farklı yöntemlerle oluşturmak mümkündür. Bununla birlikte, Mısır’ın 1000 tank ve 100 bin askerle katıldığı Altı Gün Savaşı’nın ve/veya 1982 Falkland Savaşı gibi 42 gün sürecek uzun soluklu bir mücadelenin gerçekleşme olasılığı varlığını korumakta, üstelik kapsamı (KBRN silahlarının kullanımıyla) genişleyerek daha ürkütücü bir hal alma olasılığı da bulunmaktadır. Büyük yıkımlara yol açabilen nükleer silahlar, geçmişin konvansiyonel savaşlarında operatif ve stratejik hedeflere ulaşma vasıtası olarak düşünülmüştür. Konvansiyonel bir savaşın hasmın sırtını yere getirmeyeceğini değerlendiren ülkeler, KBRN silah ve teknolojilerini caydırıcı bir güç olarak ellerinde tutma eğiliminde olmuşlardır. Bu eğilim varlığını koruduğu müddetçe, tehdidin doğasını tümüyle değiştirebilecek güçtedir.
Teknolojik üstünlük ile ulusal güvenlik stratejisi ve tehdit algıları arasında karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Yüksek teknolojiye yönelik yatırımlar ve bunların sonucundaki ilerlemeler, konsept ve doktrinleri etkileyerek “nasıl bir savaş?” sorusunun cevabına girdi teşkil etmektedir. Harbin “nasıl” boyutuna ilişkin her türlü tahayyül mevcut imkan ve kabiliyetlerin tesiri altında kaldığından, sahip olunan teknolojik güç gelecek öngörülerini, güvenlik ihtiyacını ve tehdit algılarını da etkilemektedir. Bu kapsamda ulusal güvenlik stratejisinin tespiti ile başlayan planlama faaliyetlerinde önemli yer işgal eden Planlama, Programlama, Bütçeleme ve Uygulama (PPBUS) sürecinde; yeni teknolojilerin kazanımı, modernizasyon, ARGE gibi alanlara ilişkin yol haritaları belirlenir. Ülkenin ekonomik durumu ile orantılı biçimde gelişen teknolojik düzey, özellikle tedarik safhasında kaynakların ne yönde kullanılacağına ilişkin önemli ipucu niteliğindedir.
Sınırlı kaynaklar, belirsizlik alanlarının mümkün olduğu ölçüde azaltılmasını
ve başarı alanını genişletecek yatırımlar yapılmasını gerekli kılar. Çünkü gelişen
teknoloji savaş ihtimalini zayıflat mamakta, aksine şiddet düzeyini artırmaktadır.
Devletler arası konvansiyonel savaş ihtimalinin halen daha geçerli olduğunu savunan Gray (2005: 178), bu tezini, “yükselen güçlerin, bölgelerinde daha etkili olmak isteyeceğine ve bunun da endişe ve gerginliği besleyeceğine” dayandırır.
Öyleyse sorulması gereken soru, “Gelecekte devletler arası konvansiyonel bir savaş olabileceğine inanıyor muyuz?” yerine, “Gelecekte bu türlü bir savaş olmayacağını varsaymanın maliyetine katlanabilir miyiz?” olmalıdır (Gray, 2005: 187). Tehdit tabanlı planlama yaklaşımının esnekliğe imkan tanımayan katı doğasına alternatif olarak geliştirilen yetenek tabanlı yaklaşım, söz konusu soruya rasyonel bir cevap bulma adına planlamacılara önemli katkılar sağlamaktadır.
Sonuç ve Değerlendirme
Berlin Duvarı’nın yıkılması, ardından Doğu Avrupa’daki bürokratik yapıların
çökmesi, dünyadaki dengelerin hızlı bir değişim sürecine girdiğinin habercisi olmuştur.
Kısa bir süre sonra, bürokratik rejimlerin merkezi ve baskın gücü olan
SSCB’nin de dağılmasıyla birlikte dünyadaki politik dengeler sarsılmış, zamanın
ABD Başkanı George Bush’un “yeni dünya düzeni” olarak tanımladığı bu yeni
dönem Fukuyama ve Huntington’ın tezlerinin çarpışmasına da tanıklık etmiştir.
SSCB’nin sahneden çekilmesiyle, ABD ekonomik, askerî, teknolojik ve siyasî olarak tek kutuplu hale gelen dünyada üstünlüğünü pekiştirme mücadelesi verirken, güçler arasındaki hegemonya savaşı bazen örtülü, bazen açık olarak süregelmiştir.
Dengelerin değişmesi ve kartların yeniden karılması yine silahlanma ve savaş anlamına gelmiş; bu önü alınamaz tırmanış soyut düşmanlar ve her an saldırı tehlikesi ile yüz yüze bulunan ülkeler ile George Orwell’in “1984” adlı romanını anımsatan tarzda cereyan etmiştir. Küreselleşmenin hız kazanmasıyla birlikte eski korkular, biçim değiştirerek derinleşmiş, ama tamamen kaybolmamıştır. Eski korkulardan en bilineni; büyük ölçekli bir konvansiyonel savaş tehlikesi, günümüz öngörülerindeki yerini, bir korku olarak değilse de korumaktadır.
Konvansiyonel savaş devrinin geride kaldığı yönündeki yargı, değerler ve algılar
temelinde biçimlenir. Devletler, gelecek öngörülerini inşa ederken bu değer ve
algılardan yola çıkarlar. Ulusal güvenlik stratejisi, tehdit değerlendirmeleri, jeopolitik, bütçe ve teknoloji ile bahse konu algılar arasında iki yönlü bir etkileşim söz konusudur. Bu faktörler; bir yandan konvansiyonel savaş öngörülerini ve güvenlik paradigmalarını etkilerken, diğer yandan tarihsel bir süreç içerisinde ve demografik, ekonomik, kültürel etmenler eliyle şekillenen algıların etkisi altında kalırlar.
Bu nedenle, geleceğin tahayyülü tek bir senaryoya bağlı kalmayan, çok yönlü ve esnek bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Gray’in (2014: 120) haklı tespitiyle, tarih okumalarının gösterdiği şey savaşların önceden kestirilemeyeceği, öyle olsa bile ne türde cereyan edeceğinin kesin olarak bilinemeyeceği gerçeğidir. Bu nedenle savaşlar, önceden yazılmış bir senaryoyu imkansız kalan, ölümcül ve interaktif bir tiyatrodan ibarettir.
Ulusal güvenlik stratejileri planlamacılar için kılavuz niteliğindedir. Strateji,
siviller ve askerlerin müşterek resmi ne şekilde gördüğünün somutlaşmış ifadesi
olarak, gelecek tahayyüllerini ete kemiğe büründürür ve tehdit algısına son şeklini verir. Devletlerin ulusal güvenlik stratejileri incelendiğinde, Soğuk Savaş’ın son bulması ile birlikte giderek zayıflayan konvansiyonel tehdit değerlendirmesinin, planlamacıların tahayyül ufkunu bütünüyle terk etmediği görülmektedir (örn. İngiltere, Hindistan, Almanya).
Bir diğer belirleyici faktör olarak jeopolitik, stratejiyi ve tehdit değerlen dirme lerini aynı ölçüde etkilemektedir. İki kutuplu yapının dağılmasıyla oluşan güvenlik boşlukları, coğrafya ile güvenlik ilişkisini bir kez daha gündeme taşımıştır. Coğrafya, askerî yeteneklerin tespitinde de önemli rol oynamaktadır. Bu kapsamda örneğin tankların doktrindeki kullanımı ile topografya arasında önemli bir bağıntı vardır. Bilhassa İkinci Dünya Savaşı ile birlikte konvansiyonel muharebelerin vazgeçilmezi olan tanklar, tehdit paradigmalarındaki değişimden fazlasıyla etkilenmiştir.
Smith’in tespitiyle (2006: 1-2), tankların tanklarla savaştığı, topçu ve hava
kuvvetleri ile desteklenen zırhlı birliklerin manevra yaptığı ve tankların belirleyici unsur olduğu en son savaş, Golan Tepeleri ve Sina Çölü’ndeki 1973 Arap-İsrail Savaşı olmuş, o tarihten bu yana binlerce tank üretilmiş ve devletler tarafından satın alınmıştır. Öyle ki 1991 yılına gelinceye dek, NATO’nun 23 bin, Varşova Paktı’nın ise yaklaşık 52 bin tanka sahip olduğu tahmin edilmekteydi. Tanklar, 1991 ve 2003 Irak Savaşında, 2000 yılında Çeçenistan’da kullanılmaya devam etmiş; fakat konvansiyonel doktrinde öngörüldüğü şekliyle, harekâtta belirleyici faktör ve hedefi ele geçiren stratejik ihtiyat olarak kullanımı uzunca zamandır gerçekleşmemiştir.
Elbette bu, gelecekte olmayacağı anlamına gelmemektedir.
Günümüzde asimetrik tehditler ve bilhassa terörizmle mücadele, planlamacıların
gündemini yoğun olarak işgal etmekteyse de, konvansiyonel bir savaş olasılığı
da göz ardı edilmemelidir. Yüksek maliyetlerinden dolayı böylesi savaşların artık
gerçekçi olmadığı ve güncelliğini yitirdiği iddiası 11 Eylül saldırıları ile birlikte
güçlense bile, konvansiyonel savaş konseptinin tarihe karıştığını söylemek ihtiyatlı bir yaklaşım değildir. Uluslararası sistemin değişken dinamikleri, bu savaşları her zaman için mümkün kılmaktadır.
Askerî planlamacıları bekleyen belirsizlikler; dost ve düşman unsurların, savaşın
türünün ve zamanının belirlenmesidir. Tüm bu belirsizlikler içinde en zoru zamanlamanın kestirilmesi dir. Dost ve düşman unsurların tanımlanması, diplomasinin görece yavaş gelişen/dönüşen seyri nedeniyle daha kolaydır. Ne tür bir savaş ile karşılaşılacağını belirleyen temel etmen ise, çevresel faktörlerdeki değişim hızı olacaktır.
(Toft ve Imlay, 2006: 1-2). Öyleyse geleceğe ilişkin öngörüler, bu hıza ayak
uydurabilecek esneklik ve uyumluluğa sahip olmalıdır. Güvenlik ortamının doğasında var olan belirsizliğin düzeyi, öngörülere ve öngörülerle şekillenen hazırlık seviyelerine doğrudan etki etmektedir. Hazırlıksız yakalanmanın maliyeti ağırdır. Soğuk Savaş döneminde savaşılacak taraf(lar)ın ve dolayısıyla planların belli olması dahi, ABD’nin, Kore ve Vietnam gibi öngörülmemiş krizlerle baş etmek zorunda kalmasını engelleyememiştir.
Günümüzde bazı savaş türleri, modası geçmiş gibi görünse de bunlar tarih sahnesinden tamamen çekilmemişler dir. Çatışma ortamlarını besleyen ve büyüten koşulların her zaman değişebileceğini hatırdan uzak tutmamak gerekir. Bu değişim gerçekleştiğinde, bugün “eski moda” olarak görülen savaşlar yeniden sahneye çıkabilecektir (Gray, 2005: 36; Biddle, 2004: 6).
Çünkü gelecekte savaşların ne tür bir biçim alacağı kesin olarak hiçbir zaman bilinemeyecektir. En azından onlarla yüzleşinceye kadar...
Kaynakça
2015 National Security Strategy (2015).
https://www.whitehouse.gov/sites/default/files/docs/2015_national_security_strategy.pdf Adresinden alınmıştır.
A Strong Britain in an Age of Uncertainty: The National Security Strategy (2010).
https://www.gov.uk/government/uploads/system/uploads/attachment_data/file
/61936/national-security-strategy.pdf (Erişim: 24 Ocak 2015).
Ankersen, C. (2014).The Politics of Civil-Military Cooperation: Canada in Bosnia, Kosovo, and Afghanistan, Hampshire: Palgrave Macmillan.
Art, R. (1997). American Defense Policy, İçinde P. Hays ve diğerleri (Ed.), “To
What Ends Military Power?”, London: The John Hopkins University Press.
Biddle, S. (2004). Military Power: Explaining Victory and Defeat in Modern Battle, New Jersey: Princeton University Press.
Creveld, M. (2005). The Oxford History of Modern War. İçinde C.Townsheld
(Ed.), Technology and War II: From Nuclear Statement to Terrorism, New York: Oxford University Press.
Davis, P. (1994). New Challenges for Defense Planning, Rethinking How Much
is Enough. İçinde P.Davis (Ed.) Planning Under Uncertainty Then and Now:
Paradigms Lost and Paradigms Emerging, RAND National Defense Research Institute.
Davis, P.(2002).Analytic Architecture for Capabilities-Based Planning, Mission-
System Analysis, and Transformation, Santa Monica: RAND Corporation.
Dixit, K.C. (2010). Sub-Conventional Warfare: Requirements, Impact and Way
Ahead,Journal of Defence Studies, Vol.4, No.1, 120-134.
Elekdağ, Ş. (1996). 2 ½ War Strategy, Perceptions,Mart-Mayıs 1996.
French White Paper on Defence and National Security (2013).
http://www.defense.gouv.fr/english/portail-defense (Erişim: 24 Ocak 2015).
Gray, S. (2005). Another Bloody Century,London: Weidenfeld&Nicolson.
Gray, S. (2014). Strategy & Defence Planning: Meeting the Challenge of Uncertainty, New York: Oxford University Press.
Heidelberg Institute for International Conflict Research (2015). Conflict Barometer 2014,
http://www.hiik.de/en/konfliktbarometer/pdf/ConflictBarometer_2014.pdf (Erişim: 18 Ocak 2015).
İsen, G. (2004). ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya. İçinde T.Ateş
(Ed.), Amerikan Birliğinin Irak Yazı-Turası: Gücün Gerçeği mi, Gerçeğin Gücümü?,Ankara: Ümit Yayıncılık.
Japan National Security Strategy (2013). http://www.cas.go.jp/jp/
siryou/131217anzenhoshou/nss-e.pdf (Erişim: 22 Ocak 2015).
Jervis, R. (1984). Strategy and Nuclear Deterrence. İçinde S.Miller (Ed.), Deterrence and Perception, New Jersey: Princeton University Press.
Kaplan, R. (2013).The Revenge of Geography: What the Map Tells Us About Coming Conflicts and the Battle Against Fate, New York: Random House.
Knight, A. (2008). Civil-Military Cooperation in Post-Conflict Operations: Emerging Theory and Practice. İçinde C.Ankersen (Ed.), Civil-Military Cooperation and Human Security, Abingdon: Routledge.
Moskos, C. (2000). The Postmodern Military: Armed Forces after the Cold War.
İçinde C.Moskos, J.A.Williams, D.R.Segal (Ed.), Armed Forces after the Cold
War, New York: Oxford University Press.
Russia’s National Security Strategy to 2020(2009). http://www.isn.ethz.ch/DigitalLibrary/Publications/Detail/?id=154915
(Erişim: 20 Ocak 2015).
Savunma Politikası veTürk Silahlı Kuvvetleri (Beyaz Kitap 93). (1993). Ankara:
Milli Savunma Bakanlığı.
Savunma Politikası veTürk Silahlı Kuvvetleri (Beyaz Kitap 2000).(2000). Ankara: Milli Savunma Bakanlığı.
Schnabel, A. ve Krupanski, M. (2014). Evolving Internal Roles of the Armed Forces: Lessons for Building Partner Capacity, Prism, Vol.4, No.4, 119-137.
Securing an Open Society: Canada’s National Security Policy (2004). http://publications.
gc.ca/collections/Collection/CP22-77-2004E.pdf (Erişim: 24 Ocak 2015).
Smith, R. (2006). The Utility of Force: The Art of War in the Modern World, London: Penguin Books.
The National Security Strategy: Sharing a Common Project (2013).
https://www.enisa.europa.eu/activities/Resilience-and-CIIP/national-cyber-se-
curity-strategies-ncsss/ES2_NCSS.pdf (Erişim: 27 Ocak 2015).
Toft, M. ve Imlay T. (2006). The Fog of Peace and War Planning: Military and
Strategic Planning Under Uncertainty. İçinde T.Imlay ve M.Toft (Ed.), Strategic
and Military Planning Under the Fog of Peace, New York: Routledge.
Townshend, C. (2005). The Oxford History of Modern War. İçinde C.Townsheld
(Ed.), Introduction, New York: Oxford University Press.
Türkiye’nin Savunma Politikaları ve Silahlı Kuvvetler’in Yapısı (Beyaz Kitap 1987). (1987). Ankara: Milli Savunma Bakanlığı.
White Paper 2006 on German Security Policy and the Future of Bundeswehr(2006).
http://www.london.diplo.de/contentblob/1549496/Daten/78114/
German_security_defence_summary.pdf (Erişim: 24 Ocak 2015).
White Paper on Defence and the Armed Forces of the Republic of the Bulgaria(2010).
http://www.mod.bg/en/doc/misc/20101130_WP_EN.pdf
(Erişim: 04 Ocak 2015).
Wight, L. (2012). Airpower Dollars and Sense: Retjhinking the Relative Costs of
Combat,Joint Forces Quarterly,66, 54-61.
Winters, H., Galloway, G., Reynolds, W.J. ve Ryhne, D. (1998). Battling the Elements: Weather and Terrain in the Conduct of War, Baltimore: John Hopkins University Press.
Worrell, M. (2011). Why Nations Go to War: A Sociology of Military Conflict, New York: Routledge. Millî Güvenlik ve Askerî Bilimler Akademik Dergisi
İlkbahar-Spring 2015, Cilt/2, Sayı/No 6, 23-42
***