Albay Dursun Çiçek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Albay Dursun Çiçek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2018 Cumartesi

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 12

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 12




27.03.2012: DELİLLER SAHTE TARTIŞMASI İLE DAVALAR KARALANMAK İSTENİYOR:

 Ergenekon ve Balyoz davalarında sanıklar savcılığın getirdiği delillerden bazılarının sahte olduğunu, polis tarafından üretildiğini iddia ediyorlar. Kritik delillerin hiçbirisini kabul etmiyorlar. Örneğin bir sanıktan elde edilen cd'lerden bazılarını kabul ederken içerisinde kritik bilgiler olduğunu iddia ettikleri bazılarını ise kabul etmiyorlar. Bu konuda oldukça komik gerekçeler de ileri sürülebiliyor. Örneğin Ergenekon sanığı Levent Bektaş'ın, "Aramaya gelen polislere çay söylemek için bürodan çıktığımda onlar tarafından yerleştirilmiş" demesi gibi. Diğer bir Ergenekon sanığı Mustafa Dönmez, evinden çıkan silahları arama esnasında polislerin yerleştirdiğini iddia etti. Aramaya katılan askeri yetkililer ise böyle bir şey olmadığını belirttiler. Ergenekon sanığı Dursun Çiçek'in hazırladığı ıslak imzalı belgenin fotokopisi için "Kağıt parçası bu, hukuki değeri yok. Aslını bulun yoksa dünyayı başınıza yıkarız" denildi. Aslı çıkınca da bu kez "ıslak imza sahte" denildi. "Üzerinde parmak izi var mı bakılsın. Kağıt o dönem genelkurmayda kullanılan kağıtlardan mı bakılsın. Mürekkep de aynı şekilde kontrol edilsin. Herşey uygun olsa bile, imza ıslak imza makinesi ile atılmış olmalı. Ayrıca yazışma formatı resmi bir belgeye uymuyor.." gibi sürekli yeni bahaneler ileri sürüldü. Ergenekon davalarında olduğu gibi Balyoz davasında da sanıklar delillerin sahte olduğunu iddia ediyorlar. Sanıklar ve avukatları, "Balyoz'da delil cd'leri sahte. 2003'teki balyoz planına ait olduğu ileri sürülen cd'lerinde sonraki yıllara ait bilgiler var. Bu da o cd'lerin sahteliğini ispatlıyor" diyorlar. Tartışma konusu olan deliller ile bu delillere karşı ileri sürülen itirazlar http://www.kontrgerilla.com/yazilar/delil_tartismalari.asp adresinde bir araya toplanmış. Sanıkları delillere itiraz ettikçe o deliller tartışılıyor, araştırılıyor. Neticede sahte değil sağlam oldukları, aslında iddiaların kasıtlı ve kafa karıştırmaya yönelik olduğu görülüyor. Kamuoyu bu tartışmalar sayesinde davaya müdahil oluyor. 

 05.04.2012: Balyoz sanıklarından şaşkın yanıltma girişimi:

Balyoz davasının Hasdal Cezaevi'nde bulunan muvazzaf sanıklarından 46'sı, ortak bir mektup hazırlayarak basın mensuplarına gönderdi. Delillerin sahte olduğunu iddia eden sanıklar mektupta iddialarını sıralıyor ve hukuksuz şekilde içeride tutulduklarını savunuyor. Ancak iddialar incelendiğinde sanık ve avukatların kamuoyunu yanıltma çabasından vazgeçmedikleri görülüyor. Çarşaf planında yer alan sokak ve cadde isimlerinin sonradan verildiğini dolayısıyla sahte olduğunu iddia eden sanıklar bilmiyorlar mı ki Çetin Doğan'ın kızı ve damadı dahi bu iddianın çürüklüğünün farkına varmış.

06.04.2012: İstanbul Barosu Balyoz davasını bastı:

Balyoz davasında 90. duruşma sürerken İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal'ın da aralarında bulunduğu baro yönetiminden 11 avukat duruşma salonuna girerek, avukatların bulunduğu bölüme oturdu. Ardından mahkeme başkanı ile aralarında başlayan diyalogda baro avukatları mahkemenin yargılama şeklini eleştirdiler. Ardından da görevimiz bitti diyerek salonu terkettiler. Savcı, Kocasakal'ın açıklamalarının davanın esasına yönelik olduğunu belirterek, 'Baro taraf olduğunu açıkça ortaya koymuştur' dedi. Geçtimiz yıl 163 tutuklamanın yaşandığı duruşmaya katılan Kocasakal'ın tutuklama kararı üzerine üzüntüden titrediği görülmüştü.

 10.04.2012: Gelin-Damat'tan manipülasyon:

Taraf yazarı Mehmet Baransu, yazı dizisinin bugünkü bölümünde, Çetin Doğan'ın damat ve kızının http://balyozdavasivegercekler.com/ adresindeki web sitelerinde Balyoz davası delillerini şüpheli göstermek için kamuoyunu nasıl yanılttıklarını örneklerle açıklıyor.

 17.04.2012: Bir darbe hazırlığı da Baro'dan:

İstanbul Barosu Balyoz davasını engellemek için şok bir girişim hazırlığında.. Baro, Balyoz davasına avukat atamayarak yargılamayı durdurmaya hazırlanıyor. Ergenekon ve Balyoz davaları sürecinde gösterdiği tavırlarla kamuoyunda 'darbeci baro' adını alan İstanbul Barosu'nun, bu davaların sanıklarına sempatinin ötesine geçerek davaları fiilen engellemeye hazırlanması, hukuka darbe girişimi ve yargılanan örgütlere açık bir destek olarak nitelendiriliyor. Aslında Baro'nun bu planı geçtiğimiz yıl deşifre olmuştu. Baro Başkanı Ümit Kocasakal, 1.07.2011 tarihinde yaptığı açıklamada, zamanı gelince Ergenekon ve Balyoz gibi davalara avukat atamamayı düşündüklerini açıklamıştı. Ve Baro'nun planı uygulamaya geçirildi. Balyoz davasının 19.04.2012'deki 89. duruşmasına, 'Deliller değerlendirilmeden, savcının esas hakkındaki görüşünü açıkladığı ve tanık dinleme taleplerinin kabul edilmediği' gerekçesiyle mahkemeyi protesto eden sanık avukatları katılmadı. Duruşmada sanıklardan bazılarının mahkeme heyetinin uyarılarına rağmen inanılmaz küstah tavırlarını sürdürmeleri de dikkat çekti. Sanık ve avukatların tavırlarının, yargılamayı her yönden sabote etmeye ve engellemeye yönelik olduğu değerlendiriliyor.

 19.04.2012: Ilıcak: 28 Şubat operasyonları medya ve siyasete uzanmasın!:

 Bazı gazeteciler 28 Şubat soruşturmasını eleştiriyor, gözaltıların genişletilmeyerek birkaç komutanla sınırlı kalmasını istiyor ve cadı avı yapılmasın diyorlar. Sabah yazarı Nazlı Ilıcak da bunlardan birisi. Ilıcak, savcılara talimat niteliğinde bir açıklama yaparak şaşırttı. 28 Şubat operasyonunun askerlerle sınırlı tutulması, medya ve siyasete ulaşmaması gerektiğini savunan Ilıcak, bu yönde ilerleyecek operasyonun güvenirliğini kaybedeceği düşüncesinde. Tecrübeli bir gazeteciye yakışmayacak şekilde soruşturmaların belli kesimlere dokunmaması gerektiğini ileri sürebilen Ilıcak, savcıların somut delillere ulaşmış olabileceği ihtimalini ise dile bile getirmiyor. Bu görüşlerini ilk dalga operasyonların yapıldığı son bir haftadır medyada her vesileyle ve ısrarla dile getiriyor. Medya ve siyaset mensuplarının gözaltına alınıp alınmayacağı, alınacaksa da hangilerinin hangi gerekçeyle gözaltına alınacağı henüz belli değil. Buna karşın tecrübeli gazeteci Ilıcak'ın savcılara talimat verircesine ve bazı kişilere dokunulamaz mantığıyla açıklamalarda bulunması şaşırtıcı bulunuyor. Benzer bir kampanya Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün Odatv soruşturması kapsamında bazı gazetecileri gözaltına alması esnasında da yaşanmıştı. Birçok medya mensubu, iddianamenin içeriğini bile görmeden 'Ben o gazetecileri tanıyorum, iyi çocuklardır, böyle şeyler yapmazlar' mantığıyla gözaltına alınan gazetecilere sahip çıkmış, Savcı Öz'ü yerden yere vurmuştu. Bu baskıların etkisinde kalan hükümet de HSYK eliyle şaşırtıcı bir müdahaleyle Savcı Zekeriya Öz'ü görevden aldırmıştı.

28.04.2012: Ergenekon kışkırtıcılarına darbe:

Ergenekon Terör Örgütü'nün İzmir ayağına yönelik operasyonda çarpıcı bilgilere ulaşıldı. Gözaltıların yaşandığı geçen haftaki operasyonlarda, Türk İntikam Birliği (TİT) örgütünün, Ergenekon adına halkı hükümete ve Ergenekon davasına karşı kışkırttığı, şehit cenazelerini provoke ettiği belirlendi. Çete liderinin telefon görüşmesine de yansıyan provokasyon merakı dudak uçuklattı: 'Halk anlamıyor. Tepeden inme yöneteceğiz. Silahlanmamız lazım. Bu Kürtler çok iyi yapıyor her gün beş on kişiyi öldürsünler. Fırsat varken ortalığı karıştıralım. Şer...z medya, hemen provokasyona.. Provokasyona gel ki ülke elden gitmesin.'

 02.05.2012: Ergenekon tiyatrosu rahatsız:

Devlet tiyatroları tartışması giderek büyürken, tiyatroda da Ergenekon benzeri bir örgütlenme var olduğu iddia ediliyor. Tiyatrocu Ahmet Yenilmez, tiyatrolarda var olan örgütsel yapılaşmanın tiyatroya istediği kişileri alabilmek için sınavları gece yarısı yaptığını ileri sürdü. Askeriyede ve siyasette olduğu gibi süregelen bir statükonun artık yıkılmak üzere olduğunu söyleyen Yenilmez, gösterilerde ön plana çıkan tiyatrocuların Cumhuriyet mitinglerinde önde olan insanlarla aynı olduğunu söyledi. Gerçekten de Tarık Akan, Müjde Ar, Müjdat Gezen, Bedri Baykam, Rutkay Aziz ve Levent Kırca gibi sanatçılara bakıldığında sadece Cumhuriyet mitingleri ve benzer gösterilerde ön planda yer almakla kalmadıkları, Ergenekon davaları aleyhindeki her girişimde sanatçılar adına birlikte hareket ettikleri, açık bir tutum takındıkları görülebilir.

 09.05.2012: Akşener'e 28 Şubat kurşunu:

28 Şubat darbesine yönelik soruşturmayı yürüten savcıyı 'bilgilendirmesinden' iki gün önce Meral Akşener'in aracına uyarı mermisi sıkıldığı ortaya çıktı. Olayın duyulmasını istemeyen Akşener, konuyu sadece çevresine anlattı, ertesi gün de Ankara'ya gidip 28 Şubat ile ilgili olarak savcıya ifadesini verdi. Akşener'in otomobilinin kurşunlandığı, dün bazı bakanların TBMM Genel Kurulu'nda yanına gidip üzüntülerini iletmeleri üzerine ortaya çıktı.

15.05.2012: Başbakan'a Peker tehdidi:

Ergenekon davasının gizli tanığı Poyraz ile sanık Bedirhan Şinal'in ifadelerini değiştirmeleri için tehdit edildikleri gerekçesiyle yürütülen soruşturma kapsamında, Ergenekon davasının tutuklu sanığı Sedat Peker şüpheli sıfatıyla ifade verdi. Tutuklanma talebiyle mahkemeye sevkedilen Peker'le bağlantılı bir başka gelişme de aynı saatlerde yaşandı. Kadıköy'de, çalışır halde terk edilen şüpheli aracın içinden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a tehdit notu çıktı.

25.05.2012: Barodan direniş açıklaması:

Balyoz davasında avukat görevlendirmediği gerekçesiyle haklarında soruşturma başlatılan İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ve 10 yönetici, soruşturmayı kanuna aykırı diye nitelendirdi ve ifade vermeye gitmeyeceklerini açıkladı.

26.05.2012: Ergenekon tanığına tehdit:

Ergenekon hakkında çarpıcı bilgiler veren Semih Köken’in, sanıklar tarafından tehdit edildiği ortaya çıktı. Osman Gürbüz’ün adamlarının, kolon kanseri olan Köken’e hastaneden ulaştığı ve konuşmaması konusunda baskıda bulunduğu öğrenildi.

 01.06.2012: Erdoğan'a suikast davası (Atabeyler) kapatılıyor:

Kamuoyunda 'Atabeyler Davası' olarak bilinen Başbakan Erdoğan'a yönelik 2006 yılındaki suikast hazırlığına yönelik dava, önemli iddialar aydınlatılamadan kapanmak üzere. 'Atabeyler suikast davası'nda 'suikast' tabiri ortadan kaldırıldı, suçlama sadece 'patlayıcı madde bulundurmak'la sınırlı kaldı. Eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer bu olay için 'Başbakana dört dörtlük suikasttı' açıklaması yapmıştı. Ankara'da görülen davanın Ankara'da görülen Danıştay davası gibi kapatılacağı ileri sürülüyor.

 28.06.2012: Özel Yetkili Mahkemeleri kısıtlama hazırlığı endişeye neden oluyor:

 MİT krizi üzerinden hükümete yönelik sivil darbe girişimini gören Başbakan ısrarından vazgeçmiyor. Cemaat komplosu denilen MİT Müsteşarı Hakan Fidan üzerinden Başbakan'ı hedef alma girişimi, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması ya da kısıtlanması sonucunu getirmek üzere. Haftalardır konuşulan yasa değişikliği tasarısının hazırlanmakta olduğu ve tüm partilerin katılımıyla bir kaç gün içinde Meclis'ten geçirileceği konuşuluyor. Bu girişim hukukçuların tepkisini çekerken kamuoyunda da endişeye neden oldu. Darbe tehlikesi henüz geçmiş değil diyen kamuoyu, bir tehlikeden kaçarken diğerine yakalanmak istemiyor. Hazırlığı yapılan özel yetki kısıtlaması ya da özel yetki iptalinin Ergenekon ve Balyoz gibi kritik önemde davaları olumsuz etkilemesinden korkuluyor.

 03.07.2012: Ses kaydı haberlerine hapis cezası geldi:

Meclis'te kabul edilen yasa ile ses kayıtlarını haberleştirmeye 5 yıl hapis cezası getirildi. Kamu yararının olup olmamasına bakılmaksızın çıkarılan bu yasanın, şaşkın ve kabul edilemez bu girişimin haberciliği kısıtlamayı ve darbecileri rahatlatmayı beraberinde getireceği de açık. Kamuoyuna yönelik bir darbe tehlikesinin ortaya çıkarılması için gizli darbe hazırlığı ve girişimlerine ait ortaya çıkan ses kayıtlarının haberleştirilmesinden daha doğal bir şey olamaz. Bu gibi haberler tüm Batı dünyasında değerli bir habercilik olarak kabul edilirken ülkemizde tuhaf bir tavır değişikliği yaşanmaya başlandı. Kamuoyu diğer haberler yanında ses kayıtları haberleriyle de darbecilerin girişimlerinden haberdar oldu. Gidilen seçimlerde, özellikle de referandumda karanlık girişimlerden haberdar olmanın sonuçları sandıklara yansıdı. Eğer medya ve kamuoyu bu olayları bu kadar yakından takip etmeseydi, haber yapmasaydı, Ergenekon soruşturma sürecinin bu kadar başarıya ulaşması mümkün olmazdı. Ses kayıtları hükümeti devirmeye yani onu seçen halka yönelik tehditleri deşifre ediyor.

 12.07.2012: Ergenekon'u sağcılara yakıştırdı!:

Ergenekon davasında tanık olarak ifade veren gazeteci Can Dündar, Ergenekon yapılanmasını sadece sağcılara yakıştırdı!. İki duruşmadır ifade veren Dündar, Ergenekon isimli bir gladyo yapılanmasının varlığına ilişkin daha önce de duyumları olduğunu belirtti. Ancak Ergenekon soruşturmasında solcuların gözaltına alındığını, oysa bildiği gladyo yapılanmasında ise sağcıların yer aldığını ima eden Dündar, bu gerekçeyle de bildiği Ergenekon yapılanmasının şu an yargılanan yapılanmadan farklı bir yapılanma olduğunu savundu. Solcu görüşleriyle tanınan Can Dündar'ın, özellikle 1996 yılında patlayan Susurluk skandalında Abdullah Çatlı gibi ülkücülerin teşkil ettiği kontrgerillanın sağ kesimdeki uzantısının üzerine hararetle gittiği biliniyor. Ancak Dündar, 2007'de başlatılan Ergenekon soruşturmasında örgütün sol kesimdeki uzantısının da üzerine gidilmesine ise soğuk bakmaya başladı. Dündar'ın ortaya çıkan somut delillere, belge ve silahlara rağmen davada sadece sağcılar değil çok sayıda solcu da yargılandığı gerekçesiyle Ergenekon davasına soğuk baktığı açık. Dündar, Ergenekon soruşturmasında İbrahim Şahin gibi sağ görüşlü sanıklar tutuklandıkça heyecanlanan ve yazılar yazan, sol görüşlüler tutuklandığında ise morali bozulan, çok tarafsız(!) bir gazeteci. Oysa kontrgerillanın sağ ve sol kesimde uzantılarının bulunduğu bizzat Ecevit tarafından da dile getirilmişti. Ayrıca İtalya'daki gladio skandalında da bu durum ortaya çıkmıştı. Aslında 70'li yıllardan beri süren kontrgerilla tartışmalarında da örgütün sağ ve sol içinde uzantılarının olduğu hep dile getirildi. Ancak ne zaman ki sol uzantıya dokunuldu işte o zaman birileri buna soğuk bakmaya başladı.

13.07.2012: Sanıklara Ergenepol koruması:

Ergenekon davasının 4 firari sanığı hakkında Interpol bir türlü harekete geçmiyor. Ergenekon'un uluslararası bağlantıları olduğu iddiası çeşitli delillerle kanıtlandı. Firari sanık Bedrettin Dalan'a Alman istihbarat teşkilatınca sahte pasaport verildiği ortaya çıktı. Almanya'dan Ergenekon sanıklarına yapılan para yardımları kanıtlandı. Ardından Alman vakıflarının Türkiye'deki derin faaliyetleri bizzat Başbakan Erdoğan tarafından gündeme getirildi. Interpol'de Alman polisi ciddi lobi gücüne sahip. Muhtemelen bu nedenle firari sanıklar için tüm resmi başvuruların yapılmasına karşın Interpol harekete geçmiyor. Konu hakkında değerlendirmelerde bulunan Emekli Askeri Hakim Faik Tarımcıoğlu, “Derin bir koruma ile karşı karşıyayız. Interpol, olaya siyasi yaklaşarak Ergenekonculara koruma zırhı oluyor. Ergenekon’un gizli istihbaratlar ile ilişkisi de gündem de… Bir başka zırh da derin istihbarat örgütleri tarafından giydiriliyor. Interpol’de bundan etkileniyor. Batı, Ergenekon dosyasının derinleşmesini dolaylı yollarla engelliyor. Batı Türkiye’nin tam anlamıyla demokratikleşmesinden de korkuyor” diye konuştu.

 18.07.2012: Atabeyler'de skandal beraat:

Başbakan Erdoğan'a yönelik 2006 yılındaki suikast hazırlığını yapan Atabeyler çetesi üyeleri şok bir kararla beraat etti. Dava, önemli iddialar aydınlatılamadan kapatıldı. Yargılamada yaşanan bulgular, skandal kararın çıkacağını aylar öncesinden belli etmişti. 2006 yılındaki Danıştay'a saldırısı davasını dinci kalkışma diyerek örtbas eden de aynı mahkeme, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi idi. O dönem Ergenekon soruşturmasına bakan Savcı Zekeriya Öz, saldırının Ergenekon örgütüyle bağlantısına dair 9 adet delili içeren bir mektubu mahkemeye göndermiş ancak heyet bunu dikkate almayarak aceleyle davayı bitirmişti. İşte bu şekilde Danıştay davasında acele eden mahkeme, benzer bir acelecilik ve soruşturmayı derinleştirmeme durumunu Atabeyler davasında da gösterdi. Sonuçta Başbakan'a yönelik dört dörtlük suikast hazırlığı da örtbas edilmiş oldu. Çete üyelerinin Özel Harp Dairesi mensupları olduğu ortaya çıkmıştı. Beraat kararı, Özel Harp talimnamelerinde, mensupları için ileri sürülen 'kanunlardan korundukları ve kollandıkları' iddialarını da güçlendirdi. 'Atabeyler suikast davası'nda 'suikast' tabiri ortadan kaldırıldı, suçlama sadece 'patlayıcı madde bulundurmak'la sınırlı kaldı. İstanbul Emniyet eski Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer, verdiği bir demeçte Atabeyler “çetesinin” hedefinin Başbakan Erdoğan olduğunu ileri sürmüştü. Yılmazer, “Atabeyler operasyonu var ya, o olay Başbakan’a yönelik dört dörtlük bir suikast girişimi. Öyle ordudan dışarıya silah çıkarma, bunları gizleme, saklama işi falan değil. Ele geçirdiğimiz mühimmat ve planlar, Başbakan’a nerede nasıl saldırılacağını gösteriyordu. Çok netti. Bunun dört dörtlük bir suikast girişimi olduğunu Başbakan’a dahi anlatamadılar” demişti.

 20.07.2012: İsmailağa dosyaları kayıp:

Ergenekon örgütünce öldürüldüğü ileri sürülen Fatih İsmailağa Cami imamı Bayram Ali Öztürk cinayeti dosyasından iki klasör kayboldu. Aydınlatılması için adeta hiçbir gayretin gösterilmediği soruşturmada 3 savcı değişmiş, cinayeti işleyen katilin telefon kayıtları ile civardaki güvenlik kamera kayıtları incelenmemiş, katilini eşinin ifadesi dahi alınmamıştı. Cinayet ile ilgili soruşturmayı yürüten savcılığa teknik takip kayıtlarının ve belgelerin de eksik iletildiği ortaya çıkmıştı.

20.07.2012: TSK, Balyoz'a delil bulamamış:

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi bir buçuk yıldır devam eden ve 250 askerin tutuklu yargılandığı Balyoz davasındaki 'SUGA' ile 'ORAJ' planları için kuvvet komutanlıklarına herhangi bir hukuka işlem yapılıp yapılmadığını sormuştu. Gelen cevabi yazıda 'askeri savcılığın delil bulamadığı' karşılığının verildiği öğrenildi.B alyoz darbe planına dair Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın kovuşturmaya gerek görmediği, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın ise hiç soruşturma yapmadığı ortaya çıktı. Balyoz darbe planının orjinal belge ve ses kayıtları ismi belirlenemeyen bir kişi tarafından Taraf muhabiri Mehmet Baransu'ya oradan da savcılığa ulaşmıştı. Eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, geçtiğimiz yıl internete düşen ses kaydında belgelerin bu şekilde mahkemenin eline geçmesine tepki göstermekte, 'Ne var ne yok çaldırmışız, namerdin eline malzeme vermişiz' diyerek Balyoz planından haberdar olduklarını en üst makam olarak itiraf etmekteydi.

 01.08.2012: El yazısı ve kroki Dönmez'in:

Adli Tıp Kurumu, Sapanca ve Ankara Zir Vadisi'nde bulunan silahlara ait krokilerin Mustafa Dönmez'in bizzat kendi el yazısıyla hazırlandığını bildirdi. Bu sonuç daha önce Emniyet ve Jandarma Kriminal tarafından da tespit edilmişti. Yarbay Mustafa Dönmez, Ergenekon davasının en önemli sanıklarından birisi. Ajandasındaki krokilerden yola çıkılarak yapılan kazılarda Ankara'daki evinin yanındaki Zir Vadisi'nde büyük bir cephanelik ortaya çıkarılmıştı. Dönmez, el yazısı ve krokinin kendisine ait olmadığını, silahların polislerce yerleştirildiğini iddiasını sürekli dile getirdi. Ele geçen cephaneden dolayı yargılandığı askeri mahkemede suçu sabit görülerek 4 yıl ceza aldı ve TSK'dan çıkarıldı. Askeri mahkemedeki duruşmalarda sürekli kendisinin suçsuz olduğunu, delillerin polis tarafından yerleştirildiğini iddia eden Dönmez'in talepleri üzerine gömülü silahlar, ajandasındaki kroki ve notlar gibi suç delilleri için defalarca bilirkişi incelemesi yaptırıldı. Sonuçta suç delillerinin polis tarafından yerleştirilmediği iyice anlaşıldı. Hatta polis aramalarına katılan çok sayıdaki askeri görevliler de mahkemede bu konuda polisi savundular. Aramalara katılan askeri personelin de aleyhine şahitlik etmesi üzerine Yarbay Dönmez ilerleyen duruşmalarda askerleri de polisle işbirliği içinde komploya katılmakla suçlamaya başladı. Dönmez duruşmalarda sürekli Atatürk'ten bahsetmekte, kendisinin Mustafa Kemal'in askeri olduğunu iddia etmekte ve polisin silahları yerleştirerek suçu kendi üzerine attığını iddia etmekteydi. Hatta bu konuda ileri giderek Atatürk'e suikast düzenleyen kişinin bir polis olduğunu, askerlerin böyle şeyler yapmayacak kadar şerefli olduğunu söyleyebilmişti.

 03.08.2012: Yavuz hırsız durumu:

Fuhuş, şantaj ve askeri casusluk davası dün sonuçlandı. 56 sanık, şikayetçi bulunmaması gerekçesiyle 'fuhuş' ve 'askeri casusluk' suçlamalarından beraat etti. Mahkeme TSK belgelerini gizlice elde eden bir örgütün varlığını ise kabul etti ve cezalar verdi. Ancak işin bu kısmını göstermeyen bazı medya organlarının olayı sanıklar sanki beraat etmiş gibi vermesi, üstelik de, 'iki yıl içeride boşu boşuna yatmışlar' diyerek olayı tamamen çarpıtarak vermesi, Ergenekon ve Balyoz gibi davalardaki sanıkların da benzer durumda olduğunu iddia etmesi dikkati çekti.

 04.08.2012: Kılıçdaroğlu yine ters merdivene bindi:

Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün Ergenekon davasında iki gündür verdiği ve komutanların hükümete muhtıra verme isteğini doğrulayan ifadeleri gündem oldu. Ancak CHP lideri Kılıçdaroğlu, bu ifadelerle davanın çöktüğünü ileri sürdü. Bu şaşırtıcı iddia, Ergenekon davası aleyhine yayın yapan medyada dahi alay konusu oldu. Kılıçdaroğlu'na tepki gösteren Radikal yazarı Eyüp Can'a göre, Özkök'ün ifadesinden sonra Ergenekon davası bırakın çökmeyi, Çetin Doğan'dan Şener Eruygur'a birçok sanık aleyhine daha da güçlendi.


31.08.2012: Odatv virüs tahliyesi istedi:

 Odatv davasında Soner Yalçın, Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan, TÜBİTAK'ın hazırladığı rapordaki; 'bilgisayarlarda virüs var' kısmını gerekçe göstererek tahliye talebinde bulundular. Oysa raporun diğer kısımlarındaki ifadeler sanıkların gerekçesini tamamen çürütüyor. Sanıkların raporun sadece bir kısmını göstererek tahliye talep etmeleri, Bektaşilerin 'namaza yaklaşmayın, sarhoşken' ayetini çarpıtarak, 'namaza yaklaşmayın deniliyor, onun için namaz kılmıyoruz' savunmalarını hatırlattı. 

Raporun sanıkları tarafından görülmeyen kısımlarında ilginç ayrıntılar yer alıyor. TÜBİTAK tarafından hazırlanan raporda belgelerin 2010 yılında oluşturulduğu, virüslerin ise 2011 tarihli olduğu belirtildi. Raporda sanıkların mahkemeye sunduğu diğer raporlar da eleştirildi. Örneğin, sanık avukatları tarafından mahkemeye sunulan Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) kaynaklı rapordaki yanlışlıklara da dikkat çekilerek, YTÜ'nün 'bulamadık' dediği belgelerin silinmiş olsa da, hard disklerden çıkarıldığı kaydedildi. Sanıkların 'polis aramaları esnasında bilgisayarlara delil konuldu' iddiaları ise bu aramalardaki imaj alma işlemlerinin uluslararası geçerliliğe sahip teknik donanımla, usulüne uygun gerçekleştirildiği tespitiyle çürütüldü. Suçlamalara sebep olan delillerin birer birer ayrıntılı şekilde incelendiği raporda, hiçbir dosyanın zararlı bir yazılım tarafından gönderildiğine veya değiştirildiğine dair bir bulguya rastlanmadığı vurgulandı. Bilirkişi raporunda, Oda TV'den, Barış Pehlivan'dan ve Müyesser Uğur Yıldız'dan ele geçirilen bilgisayarlarda çok sayıda 'trojan' türü, 'truva atı' olarak tabir edilen ve her bilgisayarda bulunabilecek virüslerin bulunduğu, bunların uzaktan dosya gönderme özelliğine sahip olmadığı bilgisi verildi.

İddianamede yer alan dosyaların 2010 tarihinde oluşturulduğu verisinin yer aldığı bilirkişi raporunda, bilgisayarlara bulaşan ve etkin olamayan zararlı yazılımların ise 31 Ocak 2011 - 5 Şubat 2011 arasındaki tarihlerde hard disklere girdiği belirtildi.

 Raporda sanıklardan sadece birinin (Müyesser Uğur) bilgisayarında, özel hedefli sosyal mühendislik saldırıları ile gönderilen, uzaktan dosya atma özelliği bulunan zararlı yazılımların çalışmış olduğu tespit edildiği, dosyalar üzerinde ilgili bilgisayar kullanıcıları tarafından bir işlem gerçekleştirildiğine dair tatmin edici izlere rastlanmadığı belirtiliyordu. Sanıklardan sadece birinin savunmasını güçlendiren bu bulgu ise, o kritik belgelerin diğer sanıkların bilgisayarlarında bulunmasıyla zaten çürümüş oluyor.

 Araştırılan bilgisayarda virüslerin varlığının belirlenmesi belgeleri onların getirdiğini göstermez. Çünkü virüs bulunmayan hiçbir bilgisayar yoktur. Onlarca virüsten binlercesine kadar her bilgisayarda mutlaka virüs bulunur. Eğer bunların varlığı tek başına dışarıdan dosya getirmeye dayanak olursa hiçbir dijital veri mahkemelerde delil olarak kabul edilemez. Çünkü her bilgisayarda mutlaka virüsler bulunur. Bu tartışılmaz bir bilgisayar gerçeğidir. Bu rapora aslında gerek yoktu. Sanıkların dikkatleri dağıtmak için ileri sürdükleri bu gerekçe daha baştan sağlam gerekçelerle eleştirilmişti. Ancak hukuksal prosedür gereği bu raporun alınması gerekli olmuştu.

 Ayrıca bu TÜBİTAK raporu olmasa bile, olayın başından beri çok önemli bir gerekçe, virüs iddiasını zaten inandırıcı olmaktan çıkarıyordu. 'Ulusal Medya 2010' belgesinde talimatı verilen örgütsel faaliyetler, Odatv'nin zaten sürekli yapmakta olduğu bir iş idi. O dokümanda geçen, Ergenekon ve benzer davaların hakimlerini itibarsızlaştırma faaliyetleri aslında Odatv'nin sürekli yaptığı iş. Özellikle 2009 yılı ramazan iftarına katılan hakim ve savcılarla ilgili haberi, bunlar arasında en fazla ses getireni oldu. Odatv'nin yayınları incelendiğinde o belgelerdeki talimatların nasıl uygulandığı, Odatv'nin Ergenekon savcı ve hakimlerini karalama amaçlı 'iftarı yemeği' haberinde çok iyi görüldü. Dolayısıyla odatv'nin zaten sürekli yapmakta olduğu faaliyetlere dair bilgisayarda bulunan bir belgenin virüs yoluyla başkaları tarafından komplo amacıyla yerleştirildiği savunmasının inandırıcılığı olmamıştı. Ayrıca, belgenin bir değil bir çok sanığın bilgisayarlarında da ele geçirilmiş olduğu tekrar hatırlanmalı. Odatv davasının en önemli delilleri arasında yer alan 'Ulusal Medya 2010' belgesinin sadece Oda TV'de değil, davanın sanıklarından Müyesser Uğur ve Barış Pehlivan'a ait 3 farklı bilgisayarda, 6 ayrı dosyada bulunduğu tespit edilmişti.

 11.09.2012 Komutan eşlerine yol kesme davası:

Balyoz davasının tutuklu sanıkları emekli Org. Çetin Doğan ile emekli Tümamiral Ali Deniz Kutluk'un eşlerine dava açıldı. İddianameye konu olan 5 Mayıs 2011 günü Nilgün Doğan ve İrem Kutluk'un da aralarında bulunduğu bazı Balyoz davası sanık eşleri, yargılamanın yapıldığı duruşma salonunun önünden geçen yolu araç trafiğine kapatmışlar ve eylem düzenlemişlerdi. Bu eylem sırasında Nilgün Doğan'ın jandarma görevlilerine "Burada su içiyorsanız eşlerimizin sayesinde içiyorsunuz. Sizler burada rahat yaşayabilesiniz diye onlar orada mücadele ediyor." şeklinde sarf ettiği sözleri, özellikle jandarma personeli arasında tepkiye neden olmuştu.

 15.09.2012: Gizli Tanık: Devlet korumuyor:

 Birinci Ergenekon davasının gizli tanığı X, 'Tehdit ediliyorum. Tanık Koruma Kurulu taleplerimi umursamıyor' diyerek gizli tanıklık müessesindeki sıkıntıları anlattı. Adeta 'ölüme terkedildiğini' söyleyen Gizli Tanık, " Hastaneye bile gidemiyorum. Sanki tanıklık yapmamam için yıldırmaya çalışıyorlar" dedi. "Beni ölüme ve çaresizliğe terk ettiler" derken Ergenekon'dan tehditler aldığını savundu. Başka bir ülkeye gönderilme talebinin 11 kişilik Tanık Koruma Kurulu tarafından reddedildiğini aktaran tanık, "Bakmak zorunda olduğum bir ailem yok, en önemli delilleri de ben verdim. Ama beni koruyamıyorlar" ifadesini kullandı. Kendi güvenliğini sağlamak için 'gizli tanık evi'nde cephanelik kurduğunu anlattı. Bu durum, tanığın kasten korunmayarak ölüme terk edilmiş olabileceği şüphesine yol açtı.

22.09.2012: Bazı medyada Balyoz hapis cezalarına tepki

 Balyoz davasının darbe girişiminin sabit görülerek sanıkların cezalandırılmalarıyla sonuçlanması bazı medya organlarını şok etti. Taraflı yayın yaparak darbecileri masum melekler gibi göstermeye çalışan bu medya organları kamuoyu önünde ne kadar deşifre olduklarının farkında olmadan taraflı yayınlarını günlerce sürdürdü. Yargılan konunun bir askeri darbe olmasına rağmen işin bu yönüyle hiç ilgilenilmeyen haberlerde sanıklar masum gösterilmeye çalışıldı, aksi ihtimale hiç yer verilmedi. Bu yönüyle de bu haberleri yapan medya organları ve gazetecilerin, Balyoz darbesi gerçekleştiğinde 'kendisinden yararlanılacak gazeteciler' olarak adları darbe planlarında açıkça geçen gazeteciler olup olmadığı tartışması başladı.

09.10.2012: Ergenekon sanığından sanık avukatlarına tepki:

 Ergenekon davasında tutuksuz olarak yargılanmakta olan Mahir Akkar, yargılamayı engellemeye çalışan sanıklar ile avukatlarına tepki gösterdi. "Avukatlar, sanıkları mağdur etti.. Avukatlar tribüne oynadı, sanıklar haftalarca hayat hikayelerini de anlatarak savunma yaptı.. CHP ve İstanbul Barosu, Silivri'yi adeta siyaset arenasına çevirdi" diyen ve CHP ile İstanbul Barosu'na da eleştirilerde bulunan sanık Akar, sanık avukatlarını eleştirdi.

 Abdullah Harun

  (12.09.2008), son güncel.: (09.10.2012) 

http://www.kontrgerilla.com/yazilar/ergedavaengelleme.asp


***

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 5

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 5



 25.06.2010: YARGITAY'A ŞOK: ISLAK İMZA VE CİHANER İSTANBUL'DA BİRLEŞTİ!:

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Albay Dursun Çiçek'in Islak İmza Davası ile Başsavcı İlhan Cihaner'in davasının birleştirilmesine karar verdi. Karar oyçokluğuyla alındı, mahkeme başkanı Köksal Şengün karara şerh düştü. Yargıtay dosyaların birleştirilmesine gerek görmemişti. İstanbul'un sürpriz kararı Kontrgerillacıları şok etti. Bu kararla Erzurum mahkemesinin yalnız olmadığı ortaya çıkmış oluyor. Ancak bu son karar sonrası davanın Yargıtay uyuşmazlık mahkemesine gitmesi bekleniyor. Orada davanın tekrar Yargıtay'da kalması gerektiği kararı verilse bile İstanbul mahkemesinin kararı çok önemli, çünkü Yargıtay'ın yaptığı dosya gaspının İstanbul'daki hakimlerce de görüldüğünü ve tavır konulduğunu gösteriyor. Bu karara en çok sevinenlerden biri de şüphesiz Erzurum 2. Ağır Ceza'daki hakimler olacak. Mahkeme heyeti yargıtayın hukuksuzluğunu madde madde sıraladı. İçlerinden biri özellikle çok çarpıcı ve yargıtayın hukuksuzluğuna yine yargıtayın uygulamasıyla ışık tutuyor: 'Yargıtay'ın birleştirme kararını aslı elde olmayan onaysız fotokopi belgeler üzerinden verdiği ve hatta hukuken onaysız olmaları nedeniyle güvenilirliği bulunmayan bu evrakın incelenip delil değerlendirmesi yapılarak tutuklu sanıkların tahliyelerine karar verilmesi, hukuka ve Yargıtay'ın kökleşmiş uygulamalarına aykırıdır. Yargıtay uygulamasında, dosyanın tamamının değil de sadece bir tek evrakın bile onaysız fotokopi olması bozma nedeni yapılmaktadır.'

 30.06.2010: Islak İmza'da reddi hakime ret:

 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' iddialarına ilişkin Yeditepe Üniversitesi kurucusu Bedrettin Dalan ile Albay Dursun Çiçek'in de aralarında bulunduğu 7 sanığın yargılandığı davada mahkeme, 'reddi hakim' talebini reddetti. Sanıklar mahkeme heyetindeki 4 hakimden hakkında son zamanlarda şaibe haberleri medyaya yansıyan ve sürekli sanıklar lehine kararlar vermeye başlayan Köksal Şengün hariç diğer üç hakimin reddini istemişlerdi.

 01.07.2010: Cihaner'de hedef uyuşmazlık mahkemesi:

 Emekli Askeri Hakim Faik Tarımcıoğlu, yarın devam edilecek olan Yargıtay 11. Dairesi'ndeki Cihaner davasında sanık ve çevrelerinin yeni hedefinin tıpkı ses kaydındaki gibi konuyu uyuşmazlık mahkemesine götürmek ve buradan istedikleri kararı çıkartmak olduğunu söyledi. Yargıtay'ın kısıtlı CD kopyası üzerinden adeta gaspederek tek taraflı bir dayatma kararla el koyduğu ve sanıklarını tahliye ettiği dava dosyasına asıl bakması gereken İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay'ın dayatmasına razı olmamış ve aldığı sürpriz kararla Yargıtay'ın dosyasına el koyma kararını tanımamıştı. Dosyanın aslının kendisinde olduğunu belirterek davaya bakmakta ısrar eden 13. Ağır Ceza heyeti, ortaya çıkan krizi çözmek için de dava dosyasını Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na göndermiş ve davaya hangi mahkemenin bakacağına onun karar vermesini talep etmişti.

 07.07.2010: HSYK korsanları yeni saldırı hazırlığında:

HSYK'nın gündeminde yaz kararnamesi var. Duyumlara göre HSYK, 'altın vuruş' yapma hazırlığında. HSYK üyeleri 'Bu son şansımız' deyip başta Ergenekon olmak üzere Balyoz ve Poyrazköy davaları, Erzurum ve Güneydoğu'daki faili meçhul davaların hepsine müdahale etmeyi planlıyorlar. Çünkü 12 Eylül sonrası ne olacağı onlar açısından meçhul. Eğer 'evet' kararı çıkarsa yeni HSYK bir ay içinde teşekkül etmek zorunda. Yeni yapıda da ne olacağını kestirmek zor. O yüzden yaklaşık 1400 hakim savcıyı ilgilendiren yaz kararnamesi yeni krizlere gebe. Eğer konuşulanların yarısı bile gerçekleşirse kritik davaların tamamının ekseni kayar. Bu tablo karşısında bakan ve müsteşar ne yapar kestirmek zor.

 22.07.2010: Haberal'ı tahliye etmeyen hakimlere icra:

İkinci Ergenekon Davası'nın tutuklu sanığı Mehmet Haberal, kendisini tahliye etmeyerek yaşam hakkını tehlikeye düşürdükleri gerekçesi ile manevi tazminat cezasına çarptırılan 9 hakim hakkında 3 bin 625'er liralık icra takibi başlattı. Haberal bununla da yetinmeyerek, icra takibi başlattığı hakimlerden Resul Çakır, Rüstem Eryılmaz ve Yakup Hakan Günay'ı, kendisi hakkındaki tahliye talebinin reddine ilişkin itirazı değerlendirirken tarafsız olamayacakları gerekçesi ile reddetti. Hakimlere tazminat davaları açmak ve ardından da reddi hakim talebinde bulunma yöntemi Erzincan Ergenekon Terör Örgütü davasının 2 numaralı sanığı Başsavcı İlhan Cihaner'i tahliye ettirmek için yapılan çok sayıdaki girişimin mahkemelerce reddedilmesi üzerine yeni bir yöntem olarak gündeme gelmişti. HSYK Üyesi Ali Suat Ertosun ve YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan ikilisinin geliştirdikleri iddia edilen bu yönteme göre Cihaner önce yargıtayda tazminat davası açacak, ardından da açılan davayı ve dolayısıyla aralarında husumet doğmuş olmasını gerekçe göstererek hakimlerin reddini isteyecekti. Böylece kendisini tahliye etmeyen hakimlerden kurtulması ve tahliye edebilecek hakimlere kavuşması hedefleniyordu.

 23.07.2010: CHP'nin savcılara açtığı davaya ret:

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, soruşturmanın gizliliğini ihlal ettikleri gerekçesiyle 'Ergenekon soruşturması' savcıları hakkında soruşturma yapılması isteğinin işleme konulmaması nedeniyle Adalet Bakanlığı kararının iptali için Ankara İdare Mahkemesine yaptığı başvurusu oyçokluğuyla reddedildi.

 26.07.2010: Yargıtay'dan skandal bir karar daha:

 Yargıtay 4. Dairesi, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ali Şahin'in Ergenekon için 'Yargı üyelerine güvence veriyorum' sözlerine dava açılabileceğine hükmetti. Karara üye hakim Sadık Demircioğlu ‘şerh koydu’. Demircioğlu ‘karşı oy’ yazısında Susurluk davasını anımsatarak, 'Kamuoyumuz bu tür suç örgütlerinin tamamen ortaya çıkarılmasını beklemektedir. Eski bakan da bu bağlamda beyanda bulunmuştur. Başka anlam yüklemek zorlama olur. Türkiye dışında hiçbir ülkede ‘Suç örgütleri hakkında gereği yapılsın’ diyen Adalet Bakanı’nın sorumluluğu yönüne gidildiği duyulmamıştır' dedi. Yargıtay 4. Daire kısa süre önce de aldığı skandal bir kararla Ergenekon davasına bakan 9 hakimi Haberal'ı tahliye etmedikleri gerekçesiyle tazminat cezasına çarptırmış, bu karar da büyük tartışmalar doğurmuştu.

 03.08.2010: Baykal fezlekesine Başsavcı Engin engeli:

Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal hakkında eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay aracılığıyla 12 Eylül'de oylanacak olan Anayasa değişikliğiyle ilgili yüksek yargı mensuplarını etkilemeye teşebbüs ettiği gerekçesiyle inceleme başlattı. Öz'ün Deniz Baykal hakkında fezleke hazırladığı, ilerleyen süreçte ifadesini de alabileceği belirtildi. Ancak devreye giren Başsavcı Aykut Cengiz Engin, milletvekilleri hakkında inceleme, soruşturma yapmak ve fezleke düzenlemek yetkisinin bizzat Cumhuriyet Başsavcısı veya onun görevlendireceği Başsavcı Vekiline ait olduğunu belirterek, ''Bu sebeplerle İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün herhangi bir milletvekili ve dolayısıyla Sayın Baykal hakkında inceleme, soruşturma yapması ve fezleke düzenlemesi söz konusu olamaz'' dedi.

 11.08.2010: Savcı Öz'ü yıldırma çabası..  Başsavcılıktan Öz'e görevden çekil baskısı:

Türkiye'yi 3 yıldır sarsan asrın davası Ergenekon'u başlatan ve görevinde yorulma bilmeden çalışarak yeni soruşturmalara imza atan Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'e yönelik baskılar bitmek bilmiyor. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ü, görevden alma, terfi ettirerek uzaklaştırma, tehdit etme gibi yöntemler Adalet Bakanlığı'nın da desteğiyle sonuçsuz kalınca bu kez devreye İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının sokulduğu iddia ediliyor. Başsavcılığın bir süredir 'yıprandın, soruşturmadan çekil' şeklinde Öz'e baskı yaptığı belirlendi. Savcı Öz'ün bu talebe olumsuz cevap vermesi üzerine ilgili ilgisiz onlarca dosyanın Ergenekon savcısına yönlendirilerek iş görmez hale getirilmek istenildiği, kritik dosyaların ise HSYK tarafından atanan savcılara verildiği ve bu dosyalardan 15'inin ise dikkat çeken şekilde 'takipsizlik' kararıyla kapatıldığı tespit edildi. Hatırlanacağı gibi Balyoz savcılarını da ani müdahalesiyle görevden alan Başsavcı Aykut Cengiz Engin, gözaltı dalgasını durdurmuş ve buna gerekçe olarak da 'Türkiye bunu kaldıramaz terörle mücadele zafiyete uğrar' gibi hukukçuları şok eden bir görüş ileri sürmüştü. Ancak ülkeyi yöneten Başbakan ve Cumhurbaşkanı gibi en üst düzey yöneticilerin verebileceği böyle bir kararı haddini aşarak verebilen Başsavcı Engin'in adı, Balyoz darbesi başarıya ulaştığında sıkıyönetim mahkemelerinde göreve getirilmesi düşünülen yargıçların arasında geçiyordu. Savcı Öz'e reva görülen baskılar, 12 Eylül öncesi 'kontrgerilla'yı araştırırken öldürülen Savcı Doğan Öz'ü hatırlattı. 'Bu ülkede cumhuriyet savcısı olmak ve görevini layıkıyla yapmak ne kadar da zormuş. Savcıysan ve soyadın da Öz ise işin zor. Ya vururlar ya yıldırırlar..' dedirten bu baskılara karşı Zekeriya Öz'ün yalnız bırakılıp bırakılmayacağı merak ediliyor.

 14.08.2010: Korsanlar çaresiz: Bu saatten sonra ne yapılır, mücadele etcez yani!:

Yetkililerin kriz yok açıklamalarına karşın HSYK'daki atama toplantılarında kriz yaşandığı ses kaydıyla da ortaya çıktı. Kulislerde HSYK'nın yaz kararnamesiyle Ergenekon davalarını bitirecek hamleler yapacağı konuşuladursun, HSYK üyelerinin her şeyi ortaya koyan ses kayıtları ortaya çıktı. Bir ay sonra, 12 Eylül'de yapılacak referandumda anayasa değişiklik paketi şayet evet oyu alırsa HSYK'nın yapısı değişecek ve mevcut kurul ortadan kalkacak. Kamuoyu yoklamaları da evet oylarının daha yüksek çıkacağını gösteriyor. Bu nedenle köşeye sıkıştıklarını ve tükenme noktasına geldiklerini gören HSYK'daki beş kontrgerilla üyesinin bezginliği ses kaydına da yansıyor. Geçen sene yaşanan krizde korsan kararnamenin hazırlayıcısı olan kurul üyesi Ali Suat Ertosun ses kaydında şu cümleleri sarfediyor: 'Bazı davalara el attık, bazı davalardaki hakim ve savcıları değiştirmek istemeye kalkıştık, sanki kuyruklarına basılmış gibi, tabiri caizse, efendim, feveran ediyorlar. Ama iddia ediyorum, mesela, Antalya Başsavcısını değiştirecez deyin, vallahi kavga etmezler. Etmezler! Ama, kalkıp da İstanbul'daki filan yer (Beşiktaş) savcısı filan savcı deseniz birbirine giriyorlar. Yani bilmiyorum bu saatten sonra ne yapılır ne yapılmaz. Tabi mücadele etcez yani.'

 17.08.2010: Başsavcı Cihaner'den gizli tanığa tehdit:

Erzurum'da devam eden Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ve daha sonra Yargıtay 11. Ceza Kurulu'nun tartışmalı kararıyla serbest bırakılan Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'in aynı davanın tanıklarından İlyas Meral'i tehdit ettiği ortaya çıktı. Savcılığın, Cihaner'le ilgili iddiaları, Erzincan'da süren Ergenekon soruşturmasına dahil ettiği belirtiliyor. Cihaner'in, dava tanığı İlyas Meral'e iki defa lehte tanıklık yapması için baskı yaptığı ileri sürülüyor. Meral, Cihaner'in kendisini nasıl tehdit ettirdiğini şöyle anlattı: "2 Temmuz'da İlhan Cihaner, Yargıtay'daki duruşması öncesi Şenol Bozkurt ile bana haber gönderdi. Bozkurt, Cihaner'in davada kendi lehlerine tanıklık yapmamı istediğini söyledi. Cihaner aksi durumda beni bitireceğini söylemiş." Meral, ayrıca Cihaner'in Şenol Bozkurt'a, "Başbakan ve Cemil Çiçek'e rağmen kimse bana dokunamadı. İlyas Meral aklını başına alsın. Gelip ifade versin." dediğini ileri sürdü. Diğer tehdit olayı Cihaner'in serbest bırakılmasının hemen ardından yaşanıyor. Meral'in iddiasına göre Yargıtay tarafından tahliye edildikten sonra Cihaner, Erzincan'daki bir esnaf ile İlyas Meral'in yakın arkadaşına haber gönderiyor. O.B. isimli esnaf, Meral'in yakın arkadaşı M.Y.'ye "Cihaner, İlyas Meral'in kalemini kırdı. Onun yaşamaya hakkı yok." ifadelerini kullanmış. Ayrıca Meral, Cihaner'in avukatı Turgut Kazan'ın da kendisine Şenol Bozkurt ile haber gönderdiğini söyledi. Diğer yandan yine sanık Şenol Bozkurt aracılığıyla Cihaner'in avukatı Turgut Kazan, Meral'e lehte ifade vermesi halinde kendisine sahip çıkacağını belirtmiş. İlyas Meral, Cihaner'in tahliye olduktan sonra da tanıklık yapması için kendisine baskı kurduğunu söyledi. Erzincan'da yaşayan anne ve babasının evine sık aralıklarla jandarma personelinin geldiğini söyleyen Meral, ailesine psikolojik baskı yapıldığını da ileri sürüyor. Sanık veya şüpheli olmadığı halde Cihaner tarafından takip ettirildiğini savunan Meral, yanında kaldığı işadamı Cansey Önbay'a da kendisini evinden uzaklaştırması için baskı yapıldığını iddia etti. 

 18.08.2010: HSYK korsanları Adalet Bakanını aşamıyor:

YAŞ krizi çözüldü ancak HSYK krizi giderek büyüyor. Kuruldaki kontrgerillacı 5 üyenin nafile çabası sürüyor. Üye Suat Ertosun'un internete düşen ses kaydındaki iddialarını doğrulayan gelişmeler yaşanmaya başladı. Kurul'un dünkü toplantısında Başkan Vekili Kadir Özbek, üyeler Musa Tekin, Ali Suat Ertosun ve Suna Türkoğlu net tavır koyarak, kritik davalara bakan İstanbul, Ankara, Diyarbakır ve Erzurum'daki mahkemelerde görev yapan hakim ve savcıların değiştirilmesini istedi. Ancak onların bu isteği yeterli olmuyor. Adalet Bakanı ve Müsteşarının bu dayatmaya direnmesi korsan kararnameyle yapılmak istenen atamaların gerçekleşmesini engelliyor. Şu ana kadar ki tüm gelişmeler kuruldaki korsan üyelerin son şanslarını deneyecekleri iddiasını doğruluyor. Çünkü 12 Eylül'de yani 1 aydan daha kısa süre sonra yapılacak anayasa değişiklikleri referandumunda şayet beklendiği gibi evet oyu çıkarsa kurulun yapısının en geç bir ay içinde değişmesi, çok sayıda yeni üyenin katılmasıyla kurulda şu an kontrgerillacılar lehine olan 5'e 2 çoğunluğun değişmesi bekleniyor. Ses kaydında üye Ertosun, korsan kararnameyi geçirebilmek için yapacakları çok şeyin olmadığını, ama yine de mücadele edeceklerini belirtiyordu.

 18.08.2010: KARARNAME GERİ ÇEKİLDİ!

Krizin giderek büyüyeceği, atamaların referandum sonrasına ertelenebileceği konuşulurken Ankara'dan flaş haber geldi. Adalet Bakanlığından yapılan açıklamada, 2010 Yaz Kararnamesi taslaklarının karara bağlanmayan bölümlerinin geri çekildiği bildirildi. Bakanlık açıklamasında kuruldaki üyelerce 224 kişilik (korsan) bir liste teklif edildiği, bu listede başta İstanbul, Erzurum ve Diyarbakır olmak üzere kritik davalara bakan özel yetkili (CMK 250) mahkemeler ve savcılıkların yapısını tamamen değiştirmeye dönük önerilerin de bulunduğu, bu önerilerin görülmekte olan davalar ile yürüyen soruşturmalara doğrudan müdahale etme sonucunu doğuracağının açık olması nedeniyle de kararnamenin geri çekildiği, yeni bir kararnamenin hazırlanarak kurula sunulacağı belirtildi.

 19.08.2010: HSYK ÜYELERİNDEN BAKANA TEHDİT:

Boydan büyük laf: Toplantıya katılmazsa hukuki sonucu olur!. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, Adalet Bakanı ve Müsteşarının toplantıya katılmamasının hukuki sonuçları olabileceğini söyleyerek üstü kapalı tehdit etti. Benzer bir durumda daha önce konuşan kurul üyesi Ali Suat Ertosun da tehdit etmiş ve 'HSYK'da müsteşar 5-6 toplantıya katılmadığı zaman ne yaparsınız?' şeklindeki bir soruya, 'Müsteşar veya vekili makul sürede toplantılara katılmazsa, daraldığımız yerde 6 kişi toplanıp karar almayı düşünüyoruz' demişti. Korsanlık anlamına gelen bu durumun yönetmeliğe aykırı olduğu, müsteşar olmadan toplantının yapılamayacağının hatırlatılması üzerine, yargı ve hukukun tıkanması için çalışıldığını kendilerinin ise bunu aşmaya çalıştıklarını belirtmiş, kendisini haklı göstermeye çalışmıştı. Özbek ve Ertosun'un açıklamaları, korsanlığın kuruldaki kontrgerillacı üyelere ne kadar sirayet ettiğini gösteriyor. Ancak tıpkı YAŞ krizinde olduğu gibi burada da yasalar hükümetten yana. Ne kadar direnseler de sonunda yasal olarak yapabilecekleri bir şey görünmüyor. Bunu geçen günlerde ses kaydı ortaya çıkan Ertosun da itiraf ediyordu: 'Yani bilmiyorum bu saatten sonra ne yapılır ne yapılmaz. Tabi mücadele etcez yani.' Tek yapabilecekleri şey, olayı siyasi tartışma konusu yaparak içlerindekini dökmeleri, tıpkı Sincan hakimi Osman Kaçmaz gibi. Kaçmaz, dün yaptığı açıklamalarda şok ifadeler kullanmış, halen bir mahkemede görevli hakim olduğunu unutarak Başbakan Erdoğan'a ağır eleştiriler getirmişti.

 20.08.2010: YARSAV müsteşara seslendi: Toplantıya lütfen katılınız!:

 Yargıçlar ve Savcılar Birliği, Adalet Bakanlığı müsteşarını HSYK toplantılarına katılmaya çağırdı. YARSAV, siyasi iktidarın yargıda emir ve talimatla hareket eden bir yapı oluşturmak için yüksek kurulun kararname çıkarmasına engel olmak ve adliyeyi ele geçirme amacında nihai noktaya gelmeyi amaçladığını öne sürdü. Referandum sonucundan da ümitsiz olan Yarsav, hükümetin kararnameyi geri çekmesinin, referandum sonucunda çıkabilecek olası bir evet sonucunda topyekun yargıyı ele geçirme projesinden hiç bir ödün vermemek düşüncesinden kaynaklandığını iddia etti.

 20.08.2010: HANEFİ AVCI'DAN ŞOK CEMAAT İDDİALARI!:

 Tümü cemaatin işi derken şüphesi de yok delili de! Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, yazdığı kitabında Ergenekon, Danıştay saldırısı, Baykal kaseti, Balyoz gibi birçok operasyonun bir kesimin kontrolünde yürütüldüğünü iddia etti. İddialarını hiçbir delile dayandırmayan Avcı, verdiği röportajlarda kitabı sadece söylemlerden yola çıkarak yazdığını ifade ediyor. Hiç bir belge, somut bulgu göstermeden, kanaatimce şöyledir diyerek tamamen şahsi görüşlerine dayandırdığı iddialarında Avcı, devlet kurumlarını itham eden çarpıtmaların yanı sıra, kritik davalarla ilgili delillerin üretildiği ve hukuksuzluk yapıldığı gibi hiçbir mesnede dayanmayan ifadeler kullanıyor. Avcı'nın iddialarıyla ilgili en çarpıcı eleştiriler ise Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu'dan geldi. 'Avcı'nın iddia ettiği olayların bir bölümünün kamuoyuna yansımasını sağlayan kişi bendim' diyen Baransu, 'haber kaynaklarımı çok iyi tanıyordum. Tanıdığım askerlerin hiçbiri kendisinin iddia ettiği gibi isimler değildi. Üstelik bu isimler cuntacı komutanların yanı sıra cemaat hakkında da kendisinden daha ağır ifadeler kullanıyorlardı' sözleriyle tüm Ergenekon operasyonları cemaatin işidir diyen Avcı'nın iddiasının boş olduğunu belirtiyor. Baransu'nun diğer çarpıcı tespiti ise, Avcı'nın AK Parti döneminde bir türlü beklediği makamlara atanamadığını ve emniyet müdürlüğü ve benzeri görevler yapan arkadaşlarının da çeşitli nedenlerle görevlerinden alındığını örneklerle ortaya koyması oldu. Yani Baransu'ya göre, terfi ümitleri kesilen Avcı, tüm polis ve yargı camiasının cemaatin kontrolünde olduğu gibi isim yer ve zaman içermeyen iddialarıyla bir intikam hamlesi yaptı.

22.08.2010: Ergenekon yargısının ifade endişesi:

 Eski Savcı Gültekin Avcı, Ergenekon'un 'yargı ayağı'nın ortaya çıkarılmadığına dikkati çekti. Avcı, HSYK'nın yargı kökenli üyelerinin Ergenekon davasını etkileme girişimlerinin altında bazı üyelerin adliyeye çağrılma endişesi yattığını söyledi. Avcı, 'Ali Suat Ertosun muhakkak adliyeye giderek ifade verecektir. Bugün olmasa da yarın muhakkak ifade verecektir. Kadir Özbek'in de ifade vereceği günleri göreceğiz' dedi. Sanal ortamlara düşen ses kayıtları ile ilgili yüksek yargıdan kamuoyunu tatmin edici bir açıklamanın gelmemesine de dikkati çeken Avcı, 'Ergenekon'un yargı ayağı henüz çözülmemiş durumda. Hamdi Yaver Aktan'ın ifadesi alınmamış durumda. Aktan, Ergenekon'un Yargıtay'daki üstü mü değil mi bu hususlar araştırılmadı. Yüksek yargıda yürütülen hiçbir soruşturma sonuçlanmıyor' diye konuştu. Avcı, Adalet Bakanlığı'na da seslendi: 'Bu derece politize olmuş, bu derece YARSAV'a yamanmış, bu derece referandumda 'hayır' kampanyası yürütecek kadar siyasal propagandaya kadar işi ileri götürmüş bir Kurul artık kararname meşruiyetini kaybetmiştir. Adalet Bakanlığı yeni bir taslak vermesin.'

 23.08.2010: Büyük vurgun peşindeki korsanlar küçüklerle uğraşmamış:

HSYK'nın Ergenekon davasına müdahale gerekçesi çöktü. Korsan kararname için, kritik davalara bakan mahkemelerdeki iş yükünü gerekçe gösteren HSYK'nın, 50'yi aşkın il ve ilçenin taleplerini yok saydığı ortaya çıktı. Bu illerin adalet komisyonlarından iletilen yazılarda, 'yeni mahkeme kurulması ve hakim atanması' istekleri dikkat çekiyor. Ancak Kurul, bunların yerine iş yoğunluğu önceki yıllara göre azalan özel yetkili mahkemelere atama yapmaya çalışıyor.

 27.08.2010: Islak imzalı belge de cemaatleri hedeflemişti:

Belgelere değil duyumlara dayanarak yazdığı kitapta şok açıklamalarda bulunan Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Fethullah Gülen cemaatini hedef aldı. Her taşın altında bu cemaatin olduğunu söyleyebilecek kadar ileri giden ve iddialarına delil de getirmeyen Avcı'nın bu girişimi, eski MİT ajanı Mahir Kaynak'a göre Ergenekon cephesinin geciken karşı atağı.

28.08.2010: Korsanlık itirafı: Bazı savcıları değiştirmek istedik:

 'Ergenekon, Balyoz, faili meçhul cinayetler' gibi kritik davaların hakim ve savcılarını korsan kararnameyle görevden almak isteyen HSYK'dan itiraf geldi. Başkan Vekili Kadir Özbek, söz konusu hakim ve savcılarla ilgili kendilerine şikayet dilekçeleri ulaştığını, bunları incelediklerinde hak ihlali tespit ettiklerini ileri sürdü. Ancak sanıklardan gelen şikayetler hakkında Kurul'un inceleme yetkisi bulunmuyor.

 30.08.2010: Avcı kuyuya bir taş attı:

Eskişehir Emniyet Müdürü Havefi Avcı, yazdığı kitabında sadece duyumlarına dayanarak şok iddialarda bulunarak Türkiye'yi sarstı ve emekliliğini isteyerek bir kenara çekildi. O tartışmaları başlatıp kenara çekildi ancak delil getirmeden suçladığı kişi ve kesimlerden gelen tepkiler giderek yükseliyor. Sadece geçmişte yaptığı işlere bakarak kendisine inanılmasını beklediği anlaşılan Avcı bugüne kadar sadece NTV'de yayına katıldı. Ancak sorulması gereken çok kritik sorular olmasına rağmen hiçbiri sorulmadı. Avcı'ya anlaşıldığı kadarıyla görmeyi duymayı istemediği soruları yöneltenlerden biri de Bugün gazetesinden Adem Yavuz Arslan. 'Hanefi Avcı'yla röpörtaj yapmak istedim ama konuşmak istemedi. Ben de kitaptan aldığım notları, kafama takılanları buradan soruyorum' diyen Arslan'a göre, 'Avcı'nın kitabında bariz bir 'dinlenilme takıntısı' hissediliyor. Halbuki sistemi en iyi Avcı biliyor. Mahkeme kararı olmaksızın ne daire iç yazışma yapabilir ne de TİB bir iletişim tespitine izin verebilir. Kaldı ki Avcı da biliyordur; İDB, 2006'dan bu yana aralarında usulsüz dinleme iddialarının da ele alındığı 6 farklı çalışma alanında 23 kez inceleme ve denetim geçirdi. Bu yönüyle de dış denetime açık tek istihbarat kuruluşudur. Fakat hiçbirinde dinleme ile ilgili bir kusur ya da hata çıkmadı.'

31.08.2010: Baransu-Avcı röportajı olaylı bitti:

Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın, kitabında sadece duyumlara dayanarak yer verdiği ve Ergenekon Balyoz Danıştay gibi olayların fasafiso olduğu, bu soruşturma ve davalarda ortaya çıkan çok sayıda belge bilgi silah gibi delillerin düzmece ve fethullah cemaatinin işi olduğu, hatta Deniz Baykal'ın seks kasedinin dahi cemaatin komplosu olduğu ve çok sayıdaki diğer şok iddialarıyla ilgili Baransu'nun hazırladığı 200'e yakın soru Avcı'yı öfkelendirdi. 2 saatlik röpörtaj boyunca giderek gerginleşen Avcı, gözaltına alınan ekip arkadaşı Emin Arslan'la ilgili soru karşısında ise öfke patlaması yaşayarak Baransu'nun teybini kırdı.

04.09.2010: İşte Hanefi Avcı'nın Ergenekon planı:

Emre Uslu (Taraf): Hanefi Avcı’nın kitabı tartışılmaya devam ediyor. Ben kitaba ilişkin iki değerlendirme yazdım. Bu üçüncü ve muhtemelen son değerlendirmem olacak. Bu yazıyı yazmamın amacı benim kitaba ilişkin temel tezim 'operasyon kitabı' argümanımı güçlendiren emarelerin her geçen gün ortaya çıkmaya devam etmesi. Yeniden hatırlayacak olursak ben Avcı’nın kitabının İstihbarat Daire Başkanlığı (İDB), Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) ve İstanbul Emniyeti’nde istihbarattan sorumlu müdür Ali Fuat Yılmazer’i hedef aldığını yazmıştım. Emniyet kulislerine göre kitap bir referans noktası olarak kullanılacak ve bu üç birim hedef yapılacaktı. Kitaptan aldığım izlenim Avcı’nın koalisyon kurduğu ve halen çete davasından yargılanan Emniyet Müdürleri Mustafa Gülcü, Celal Uzunkaya, Emin Aslan, Faruk Ünsal ve Orhan Özdemir’in üzerindeki yargı incelemesini 'bu işlerin ardında cemaat var' argümanıyla kırmaya çalışıyor. Bunu yaparken çok stratejik hedef seçerek bu davalara delil sağlama durumunda bulunan Emniyet birimleriyle bu davaları takip eden savcılar hedef alınarak davalar tartışmalı hale getirilmek isteniyor. Burada kuşkusuz en kritik konum İstanbul İstihbarat Şubesi. Zira bu davaların Hanefi Avcı açısından en kritik olan Emin Aslan davası İstanbul da açılmış durumda. 

 07.09.2010: TÜBİTAK'a tazminat davası açtı:

Balyoz davası sanığı emekli Orgeneral Çetin Doğan, tutuklanmasına gerekçe gösterildiğini iddia ettiği bilirkişi raporunu hazırlayan TÜBİTAK heyetine 20 biner TL'lik tazminat davası açtı. Ergenekon sanıklarının peşpeşe açtığı tazminat davalarına Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kapı açtı. Bu dairenin, Ergenekon sanığı Mehmet Haberal'i tahliye etmedikleri gerekçesiyle farklı mahkemelerdeki 9 hakime skandal tazminat cezalarına karar vermesi, Ergenekon sanıklarının, hakim ve savcıları yıldırmak için kullandıkları açık olan bir intikam hareketine dönüştü. Ses kayıtlarıyla da çok net şekilde açığa çıktığı gibi, yüksek yargıda yuvalanmış Ergenekoncuların Ergenekon davasını engellemek için ellerinden geleni ardlarına koymadığı açık. İtalya'daki gladio davasında olduğu gibi Türkiye'de de Kontrgerilla en sert direnişi yargıda gösteriyor.

 22.09.2010: Balyoz tahliyelerini eleştiren haberlere dava:

2 ve 3.04.2010 tarihlerinde Zaman Gazetesi'nde yayınlanan 'HSYK krizi atananlar devrede, Balyoz örtbas ediliyor' başlıklı haber ile 'Toplu tahliyelerin temeli 'korsan' kararname ile atıldı' başlıklı haberlere dava açıldı. Dava, haberlerde Ergenekon ve Balyoz şüphelilerine verdikleri toplu tahliye kararları eleştirilen hakimler Yılmaz Alp ve Tuncay Aslan'ın şikayeti üzerine açıldı. Haberleri hazırlayan Zaman muhabirleri Beşiktaş'ta hakim karşısına çıkıyor. Duruşmayı Hukukçular Derneği, Boğaziçi Avukatlar Derneği, Savunma Avukatları Derneği ve Adalet ve Hukuk Derneği gibi sivil toplum örgütlerinin temsilcileri de izleyecek. Duruşmayı izleyen hukukçular daha sonra basın açıklaması yapacak.

 24.09.2010: Yargıtay’dan bir ihsası rey daha: Cihaner'le toplantı:

Erzincan Başsavcısı ve Ergenekon davasının sanığı İlhan Cihaner’in, tahliye olduktan bir ay sonra, davasının temyizine bakacak olan Yargıtay 8. Daire üyeleriyle Yargıtay binasında bir toplantı yaptığı ortaya çıktı. Bu toplantıya, 8. Daire üyeleri Hamdi Yaver Aktan, Haydar Metiner, Nuray Duranoğlu, Ali Cengiz Özbek ve Necla Üçkardeşler’in katıldığı öne sürüldü. Cihaner’le toplantı yapan Yargıtay üyelerinin tamamının Cihaner’in davasının gitmesi muhtemel Yargıtay Ceza Genel Kurulu üyesi olmaları dikkat çekti. Erzurum 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmakta olan Cihaner'in terör davası, Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin Şemdinli'yi hatırlatan skandal kararıyla Yargıtay'a alınmış, Cihaner ve diğer tüm tutuklu sanıklar tahliye edilmişlerdi. Ancak yine Cihaner'in adının geçtiği İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki ıslak imzalı Kontrgerilla Belgesi davasında mahkeme heyeti sürpriz bir kararla Cihaner'in Yargıtay'a alınan davasıyla bu davanın birleştirilmesine karar vermiş ve davaya hangi mahkemenin bakacağına karar vermesi için de dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na göndermişti. Kararın yıl sonuna kalmadan çıkması bekleniyor. hukukçular davaya İstanbul'un bakacağına eminler. Çünkü yargıtayın sadece görev suçuyla ilgili davalara bakması mümkün. Ceza Kurulu'nun vereceği kararla Kontrgerilla'nın yargıdaki varlığı bir anlamda tescillenmiş olacak.

 25.09.2010: Kitabı niçin yazdığı netleşti: Soruşturmayı itibarsızlaştırma:

 Hanefi Avcı’nın Devrimci Karargah Örgütü’nden bir kişiyle görüştüğü, örgüt üyesi bir kadınla ilişkisi olduğu ve örgütü dinlemelere karşı uyardığı iddiası üzerine Avcı, 'Bu da cemaat operasyonu' açıklamasını yaptı. Kitabını, son bölümüne cemaat iddialarını ekleyerek apar topar piyasaya süren Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın, 'ön alma' ya da 'kontr' operasyon amacıyla bu kitabını yazdığına dair medyada yer alan iddialar doğrulandı. Kendisi hakkında başlatılan bir teknik takip olduğunu öğrenen ve yasadışı olduğunu iddia ettiği bu takibe öfkelendiğini kitabında da açıklayan Avcı'nın adı Devrimci Karargah soruşturmasına karıştı, hem de inanılmaz bir şekilde. Örgüte yönelik düzenlenen operasyonda gözaltına alınan 17 sanıktan 13'ü dün mahkemece tutuklandı. Tutuklanan şüphelilerden biri de Necdet Kılıç. Necdet Kılıç'ın Hanefi Avcı'yla ilişkisi doğrulandı. Avcı, iddialar üzerine dün medyada yer alan açıklamalarında Necdet Kılıç'ı savunarak suçsuz olduğunu iddia etmiş ve mahkemede bunun ortaya çıkacağını iddia etmişti. Oysa mahkeme Kılıç'ı tutukladı. Avcı'yla ilgili bir diğer şok gelişme de yasak aşk yaşadığının ortaya çıkması oldu. Avcı, dün sevgilisi olduğu iddia edilen K.K'nın evinden çıkarken görüntülendi. Yasak aşkın buluşma mekanlarından birisi Devrimci Karargah örgütü üyesi Necdet Kılıç'ın eviydi. Örgüt üyesi olduğu belirlenen Necdet Kılıç'ın telefonlarını teknik takibe alan polisin, Hanefi Avcı ile Kezban Küçük arasındaki ilişkiyi de ortaya çıkarttığı ifade ediliyor. Ancak Avcı'ya göre özel hayatına giren bu konunun gizli dinlemeyle ortaya çıkarılması cemaat operasyonuydu, cemaat kendisini itibarsızlaştırmaya çalışıyordu. Oysa herşey çok net. Mahkeme kararıyla teknik takibe alınan örgüt üyesi Necdet Kılıç'ın konuşmalarından hareketle Hanefi Avcı'nın da bu çirkin bağlantılarda yer aldığı tespit edilmiş. Bunu kendisi de kitabında, hiç kimsenin bilmediği iki cep hattının, nasıl olduğunu bilmediği bir şekilde öğrenilerek takibe alınmış olduğunu farkettiği ve öfkelendiği şeklinde belirtiyordu. Bunu öğrenir öğrenmez de kitabına son bölüm olarak şok iddiaları eklediği ve aceleyle kitabını piyasaya sürdüğü şimdi daha net anlaşılıyor.

 27.09.2010: ŞOK Ses Kaydı!!! Cihaner ve tüm Ergenekon davaları Ankara'ya alınsın:

İnternete yeni bir ses kaydı daha düştü. Dailymotion.com'da yayına konulan 4 parçalı ses kaydı bir süre sonra site tarafından yayından kaldırıldı. Skandal ses kaydındaki kişiler arasında Sincan Hakimi Osman Kaçmaz, Yargıtay Üyeleri Hamdi Yaver Aktan ile Fatih Arkan, Prof. Dr. Ersan Şen, 11. Ceza Dairesi Başkanı Ersan Ülker, Danıştay 7. Daire Üyesi Eren Sonbay gibi isimler bulunuyor. Şok diyalogların geçtiği ses kaydı, Yargıtay'da nasıl kirli oyunlar oynandığını, yerel mahkemelerden oraya aktarılan dosyalara bakacak hakimlerle görüşülerek dosyalara nasıl tesir edildiğini bir kez daha gösteriyor. Ses kaydı, çok yakında İstanbul'da mı yoksa Ankara'da mı bakılmaya devam edileceğine dair Yargıtay Ceza Kurulu'nda karara bağlanacak olan Islak İmza ve Cihaner dosyaları konusunda yargıtayda nasıl kirli oyunlar oynandığını, hatta sadece bu davaların değil tüm Ergenekon davalarının dahi birleştirilerek Ankara'da Yargıtay'da gördürülmesi çabalarının harcandığını gösteriyor. Şu ana kadar yüksek yargıdaki bu kirli oyunları deşifre eden çok sayıda ses kaydı yayınlandı. Sonuncu ses kaydı, referandumda hayır oyları çıkmasının önemini ve boykot desteği için PKK terör örgütü lideri Öcalan'la görüşülmesi gerektiğini işliyordu. Yine önceki kayıtlardan birinde de Cihaner davasının Erzurum Mahkemesi'nden baskıyla alınarak Yargıtay'da görülmesi ve sanıkların tahliye edilmesi işleniyordu. Ortaya çıktığında Türkiye'yi sarsan bu ses kaydındaki kişiler için, kimlikleri de açık olmasına rağmen birşey yapılmadı ve kayıtta geçen kirli plan adeta göstere göstere ve adım adım gerçekleştirildi. İçlerinde gerçek hukukçular bulunsa da Yargıtay dairelerinde kritik konumlara gelmiş birçok ismin örgütlü olarak birlikte hareket ettikleri, ihsası reyde bulunarak dosyalara bakacak kişilere ve dosyalara tesir ettikleri, istedikleri yönde karar çıkarttıkları bu ses kayıtlarından anlaşılıyor.


6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***