ATATÜRKÇÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ATATÜRKÇÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Nisan 2020 Pazar

Gökçe Fırat genç, atılgan, ileri görüşlü, sağlam düşünceli, çalışkan bir Atatürkçüdür,


Gökçe Fırat genç, atılgan, ileri görüşlü, sağlam düşünceli, çalışkan bir Atatürkçüdür,




Yekta Güngör Özden
13 Şubat 2017,


Toplumsal yaşamın iç karartan görüntüleri insanın yaşama gücünü ve kıvancını kırıyor. Kimilerinin tutum ve davranışlarındaki çelişkilerle aykırılıklar, kendilerinden beklenmeyen ve kendilerine yakıştırılamayan söylem ve eylemleri duygularımızı gölgelemekten öte karartıyor. Üstelik, halk dilinde “yaşını almış” nitelemesiyle olgunluklarına yollama yapılan kişilerin umulmadık durumları iyice sarsıyor. Kendileri gibi düşünmeyenleri, kendilerine katılmayanları ya da kendilerinden ayrılanları karalayıp suçlamak yarışına girmeleri büsbütün üzücü oluyor. Ulusal Parti Genel Başkanı, Atatürkçü Gökçe Fırat ÇULHAOĞLU hakkında yürütülen kovuşturmada polisin savcılığa verdiği suçlama nedenlerinin ciddiye alınması düşündürücüdür. Siyasal etkilerin, baskıların konuşulduğu, yargıya güvenin tartışıldığı ortamda adaletin erdemini tatmanın güçlüğü açıktır.
 Ben, Gökçe FIRAT’ı 20 yıla yaklaşan bir süre önce tanıdım. Genç, atılgan, ileri görüşlü, sağlam düşünceli, çalışkan bir Atatürkçü olarak değerlendirdim. Çelişkilere, aykırılıklara, iki yüzlülüklere, yalancılıklara, siyasal gelgitlere katlanamayan, doğru bildiklerini çekinmeden söyleyen saygılı bir kişiliği vardı. Bugüne değin yayınları (kitapları, Türk Solu dergisindeki yazıları) ile de çizgisini hiç değiştirmemiş, oraya-buraya yaslanmamış, uşaklık ve uyduluklara karşı çıkmış, demokrasinin bir hukuk devleti olarak benimsenip yerleşmesine çalışmıştır.

İnsan nezaketi, yanına geleni kovmaya, birlikte fotoğraf çektirmek isteyenleri geri çevirmeye elvermez. Görüntüde birlikte olanlarla duygu ve düşünce birlikteliği olduğu var sayılamaz. Gökçe’yi Fetöcülükle suçlamanın hiçbir haklı ve uygun yanı yoktur. Böyle bir belirti görseydim, suçu ve suçluyu doğrulamamak için ben de görüşmekten kaçınırdım.

 Gökçe FIRAT, tutarlı, gerçek ve içtenlikli bir Atatürkçüdür. Atatürkçü olan, Atatürk’ten başkasının yanında, yöresinde olamaz. Böyle bir kimseye başka birinin etiketi yapıştırılamaz, yapıştırılmak istense de tutmaz. AKP’lilere karşı olanları Fetöcülükle suçlamak, büyük bir yanlışlık ve yanılgıdır. Yurttaşlar, iktidarı eleştirdiği, iktidara karşı çıktığı, onun değişmesi için çalıştığı suçlamasıyla cezalandırılamaz. Günün suçlama nedeni “Fetöcülük” yaygınlaştırılarak ilgisizler suçlanırsa ilgililer sevinir. Yürürlükteki kurallara aykırılık saptanıp kanıtlanırsa kimsenin bir diyeceği olamaz. Elbet yargının yansız çalışması ve vicdanları rahat ettiren önyargısız, etkisiz, bağımsız kararı ile.

 Yargılamanın sonucuna değin bekleyip etki çabalarından uzak kalarak adalete saygı ve bağlılığın örneklerini vermek gerekir. Mahkemeye sunulan iddianamenin içeriğini bilmiyoruz. Hukuksal değinmeler elbet yansızlıkla yapılır. Ancak Gökçe’ye yöneltilen suçlamaların gerçekle uyuştuğu kanısında değilim. Duyduğum kadarıyla söylüyorum. Onun terörle, terör örgütüyle, onlardan yana olmakla, onları övmek ve desteklemekle, yasadışı bir durum ve eylemle ilgili olduğu görüşünde ve kanısında değilim. Hukukdışı bir durumu ve tutumuna tanık olmadım. Hukuk güvenliğinin giderek yitirildiği bir ortamda sağlam kanıtlar olmadan varılacak sonuçlar kimseyi doyurmaz, tersine hukuk devletine inancı yıkar. Toplumun yaşam güneşi olan adalet, hiç kimsenin buyruğuna, keyfine, amacına âlet edilemez.

 Bizim de aklımız, mantığımız, sağduyumuz var. Gökçe Fırat Fetöcü olsa bizimle olmazdı, biz de onunla olmazdık. Çok kimseden önce Fetö’yü tersleyip ona karşı çıkan birisi olarak onunla ilişkide olanlarla asla ilişki kurmaz, görüşmezdim.
 Beklediğimiz ve istediğimiz adaleti tadacağımız umuduyla Gökçe’ye olan özlemimizi belirtiyorum. Onun insancıl yanı ve seçkin kişiliği ile aklanacağı kanısındayım.

http://www.turksolu.com.tr/gokce-firat-genc-atilgan-ileri-goruslu-saglam-dusunceli-caliskan-bir-ataturkcudur/


***

25 Kasım 2017 Cumartesi

Atatürkçü Öğretmenler Gününüz Kutlu olsun...

Atatürkçü Öğretmenler Gününüz Kutlu olsun...

   " Mekteplerde öğretmen vazifesinin güvenilir ellere teslimi, memleket
evlatlarinin o vazifeyi kendine hem bir meslek, hem bir ülkü sayacak bilgilive saygı değer öğretmenler tarafından yetiştirilmesini temin için öğretmenlik diğer yüksek meslekler gibi tedricen ilerlemeye ve herhalde refah teminine müsait bir meslek haline konulmalıdır. Dünyanın her tarafında öğretmenler insan topluluğunun en fedakar ve saygı değer uzuvlarıdır." 

M. Kemal Atatürk
 
Atatürk, Millet Mektepleri'nde yazı tahtasının başına geçerek dersler verdi.
Bakanlar kurulu 11.11.1928 günü yaptığı toplantıda Atatürk'e Başöğretmenlik
unvanını verdi. 24 Kasım Atatürk'ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini
kabul ettiği gündür.
 
Atatürk'ün öğretmene verdiği değer ve güvene layık olarak hizmetlerini
sürdürmekte olan öğretmenler, emanet edilen gençliği Atatürkçülük'le dopdolu
olarak yetiştirmektedirler (tabii ki müsaade edilirse). Yurdumuzu yüceltmenin, çağdaş uygarlık seviyesine gelmemiz için tek çıkar yolun, Atatürk ilke ve inkılaplarına sımsıkı bağlı kalınarak O'nun yolunu izlemek olduğunu, hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır. (Bu her tarafa İHL açarak
ve Çocukları oralara gitmeye zorlayarak olmaz)

 
Atatürkçü Öğretmenler Gününüz Kutlu olsun...

 
İyi çalışmalar, saygı ve sevgiler
 
Murat M. Binzet

10 Ağustos 2015 Pazartesi

8 HAZİRAN 2015’TE İFLAS ETMİŞ ÜLKE EKONOMİSİ İÇİN ÇÖZÜM, ATATÜRKÇÜ EKONOMİDEDİR



8 HAZİRAN 2015’TE İFLAS ETMİŞ ÜLKE EKONOMİSİ İÇİN ÇÖZÜM, 


ATATÜRKÇÜ EKONOMİDEDİR,




Milleti idarede prensibimiz milletin müşterek ve umumi fikir ve eğilimlerine uymaktır. Bu fikir ve eğilimlerin hakiki ve ciddi olabilmesi, milletin maddi ve manevi ihtiyaç kaynaklarından gelmesine bağlıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1925)
            Boğazına kadar borca batmış, işsizliği, tavana vurmuş, üretimini sıfırlayarak borçla tüketmeyi hedef almış AKP’nin israf ekonomisi bugün iflas etmiş ve duvara toslamıştır.  Tam 13 yıldır ülkeyi gerçek muhalefetsiz yöneten beceriksiz kadrolar, dünyadaki tüm olumlu koşullara rağmen ekonomi gemisini yüzdürmeyi başaramamıştır.
           Ülkenin 95 yıllık kazanımlarını babalar gibi satıp mirasyedi gibi 1500 odalı saraylara ve lüks ulaşım araçlarına yatıran AK Parti yönetimi, üretimden uzaklaştırdığı milleti sadaka alır hale getirmiş ve elin ithal samanına muhtaç etmiştir. 7 Haziran seçimleri sonunda gelecek hükümetin öncelikli sorunu sağlıklı ve sürdürülebilir bir ekonomi düzeni oluşturmak olacaktır.
AKP’nin yeni dönem sihirli bir ekonomik çözüm projesi yoktur. Eğer halktan tekrar iktidara devam oyları alırsa ekonomik çöküntünün giderek daha da kötüleşeceği açıktır.
İktidar alternatifi olarak kendisini gören CHP ise; emperyalizmin sömürgelerdeki borçlarını tahsille görevli memuru Kemal Derviş’i getirip ekonomiyi ona teslim edeceğini peşinen duyurmuştur. Derviş’in geçmişte ne yaptığı görülmüştür. İktidarı altın tepsi içinde AK Partiye teslim eden Derviş’in ekonomi sahasında tek hedefi; kendisini bu göreve gönderen küresel güçlerin ülkedeki alacaklarının tahsilatını yaparak borçların eksizsiz ve tam zamanında ödenmesini sağlamaktır.
Kemal Derviş’in Türk halkının refahının geliştirilmesi ve sosyal sorunlarının çözümü gibi bir hedefi olamaz. Batan ekonomiyi düzetmek için değil, ülkenin borçlarını tahsile gelen bir kişinin Kılıçdaroğlu’nun fakir halk kesimlerine verdiği refah paketi sözlerini yerine getirmesini beklemek boş hayallerin peşine takılmaktır.
Ülkemiz hızla bir ekonomik çıkmaza sürüklenmedir. Muhtemel ekonomik krizle mücadele etmenin reçetelerini ise sistemi bu hale getiren küresel kapitalizm ile doğruluğu iflas etmiş Sosyalizm de aramak mümkün değildir.
O halde ne yapılacaktır? Nasıl bir sistem ve uygulama Türkiyeyi içinde düşürüldüğü mirasyedi tüketim ekonomisinden kurtarıp üretim ekonomisine taşıyacaktır.? Dünyada böyle bir sistem var mıdır? Varsa, kimler nerede, ne zaman ve nasıl uygulamışlar ve hangi  başarıyı elde etmişlerdir?
Bu sorunun cevabı evettir. Böyle bir sistem vardır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1923-1938 arasında başarıyla uygulanmıştır. Kurtuluş Savaşından tam bağımsızlığını kazanan ama ekonomik alanda tüm verilerini sıfırlamış bir ülkeden, 15 yıl gibi kısa sürede kendi milli uçağını, tankını ve topunu imal edebilen ağır sanayiini kurmuş, Osmanlının borçlarını ödemiş, enflasyon sözcüğünü tanımayan başı dik bir ülke yaratılmıştır.
Bütün bunlar sihirli bir değnekle değil, ne yaptığını bilen, milletini ve milletinin kabiliyetlerini iyi tanıyan bir liderin planlı, proğramlı ve sistemli çalışmaları ile meydana gelmiştir. Bu çalışmalar ve sonuçları arşivimizde aynen durmaktadır. Dün bunları başaranların çocukları olarak bizler geçmişten aldığımız tecrübelerin ışığında aynisini yapabilecek potansiyele sahip bulunmaktayız. Bugün tek eksiğimiz bizi yönetip yönlendirecek siyasi iradeden yoksun olmamızdır.
Türk milleti 8 Haziran’da VATAN PARTİSİ kadrolarını iktidara taşıdıkları takdirde Atatürk’ün Ekonomik Mucizesinin yeniden yaratılması mümkün olabilecektir.
Ekonomik işbirliği teşkilatı olarak kurulan ve dünya egemenliğinde ABD’nin rakibi 27 devletli AB bugün  ekonomik çöküş içerisindedir. Kapitalizmin beşiği Avrupada Yunanistan ile başlayan iflaslar devam etmektedir.
1991’de SSCB’nin ve Varşova paktının dağılması ile çöken Komünizmden 20 yıl sonra şimdi Kapitalizmin çöktüğüne şahit olunmaktadır. Dünya ekonomisinde bugün Çin, Hindistan, Brezilya gibi yeni aktörler etkili olmaya başlamıştır. Güçlü ekonomilerin siyasi açıdan da dünyayı yönettiği prensibinden hareket edersek dünyanın siyasi güç dengesinin kapitalist ABD ve AB blokuna karşı yeniden şekillendiğini söyleyebiliriz.
Yıllarca ABD ve AB güdümünde, IMF ve Dünya Bankası kontrolünde kapitalist sistemle yönetilen Türkiye ekonomisinin krizden etkilenmemesi mümkün değildir. Hatta dünyaya yön veren devletlerin ekonomileri çökerken göbeği bu ekonomilere bağlı bizim gibi ülkelerin krizden zararının çok daha büyük olacağı kesindir.
Bu durumda çareyi tekrar ABD, AB, IMF ve Dünya Bankasının zorla dikte ettirdiği sanal politikalarda aramak yanlıştır. Çünkü çare; bizdedir, Türk milletindedir. Çareyi dışarıda değil, Türk milletinin Ata’sının özgün düşünce ve uygulamalarında aramak lazımdır. Çare; Serv’i dayatanlarda değil, Serv’i kırıp, Lozan’ı yaratan milli kadrolardadır.
Atatürk; fikir ve düşünceleriyle 20’nci asırda Türk milleti başta olmak üzere tüm insanlığa ışık saçmış ve insanları iyiye, doğruya ve güzele yönlendirmiştir. Gazi; tutarlı, dengeli ve uygulanabilir fikir yapısı ile ekonomi alanında da insanlığa ışık tutmuştur.
Bilim adamları Atatürk’ün her yönünü incelemiştir. Fakat en kuvvetli olduğu ve en büyük başarıların kazanıldığı ekonomik görüş ve uygulamaları daima  görmezden gelinmiştir. Gazi’nin başlattığı çok ciddi ekonomik hamleler ne yazık ki kendisinden sonra gelenler tarafından dikkate alınmamış ve ülkenin kalkınması için ithal ekonomik sistemler özellikle tercih edilmiştir.
Hâlbuki Atatürk; tamamen sıfırlanmış bir ekonomiden insan gücü, sermaye, bilgi, altyapı ve hiçbir dış destek olmadan Türk milli ağır sanayisini kurmuş ve plânlı kalkınma dönemini başlatmıştır. O’nun yönlendirmesi ile enflasyonsuz, borçsuz, kendi tankını, topunu ve uçağını yapabilen, geleceğe güvenle bakan bir Türkiye yaratılmıştır. Osmanlı’nın Düyun-ı Umumiyeden kalan borçlarını da ödeyerek çağına göre önemli bir kalkınma başarısı sağlanmıştır. Atatürk’ün öngörüsü ve direktifleriyle dünyanın bilinen ve uygulanan başlıca ekonomik sistemlerinin dışında, tamamen Türk milletinin ihtiyaçlarına, istek ve arzularına, milletin kabiliyetlerine uygun olarak yarattığı ekonomik sistem ile geçen asrın en büyük ekonomik mucizesi meydana getirilmiştir.
1775’lerden başlayarak Kapitalizm ve Sosyalizm gibi temel ekonomik doktrinler üzerinde bilim adamları binlerce cilt eser vermiştir. Bugün bu gibi sistemler ve başarılı uygulamaları mevcutken sadece 15 yıllık kısa bir uygulaması olan Atatürkçü Ekonomi ‘den ve bu sistemlere üstünlüğünden bahsetmek mümkün olabilir mi?
Konunun cevabı ilk bakışta olumsuzdur. Meseleye Atatürk’ün iktidar olduğu 15 yıl içinden değil de, O’nun içinden yetiştiği Türk milletinin binlerce yıllık geleneksel ekonomik faaliyetleri açısından bakarsak orada “nesiller boyu birbirine aktarılarak ve daima kendini yenileyerek sistemleşen ekonomik kültürümüzün Atatürk’ün şahsında en başarılı örneklerini verdiğini”söyleyebiliriz.
Tarihi ticaret yollarını kontrol eden bölgelerde siyasi egemenlik sahibi olan atalarımız; bu coğrafi konumlarının gerekli kıldığı şartları iyi değerlendirmişler ve ticari alandaki üstünlüklerini çevrelerine kabul ettirmişlerdir. Tarihteki Türk devletlerinin ortak bir vasfı da; halkının refah ve mutluluğunu çağının şartları içinde en üst düzeyde gerçekleştirerek çok zengin bir ekonomik kültür yapısı oluşturmalarıdır.
Atalarından aldığı ekonomik kültür mirasını çok iyi kullanan Atatürk’ün ekonomik düşüncesinde fikir ve icraat arasında eşsiz bir uyum vardır. Sıfır denilecek bir seviyeden ve savaş şartları içinden on yılda ağır sanayi hamlesini gerçekleştirerek kendi tankını, topunu ve uçağını çağın gereklerine uygun olarak bizzat Türk insanının yapabileceği bir düzeye ulaşılması onun dehasının eseridir.
Dünya ülkeleri 1929 ekonomik krizi ile büyük sıkıntılar içinde bunalırken, bu durumdan etkilenmeyen ve krizi lehine çeviren, buhranı takip eden devrede plânlı ve programlı kalkınmanın dünyadaki en güzel örneklerinden birinin yaratılması yine onun üstün dehası ve önderlik kabiliyetinin bir neticesidir.
Atatürk’ün ekonomik politikalarını belirleyen ilk dönem 1923-1930 yıllarını kapsar. Mevcut ekonomik durum Birinci İzmir İktisat Kongresinde tespit edilir. Kongrede belirlenen hedeflere ulaşılmaya çalışılır. Fakat arzu edilen sonuçlar tam olarak alınamaz. Osmanlı’nın borçları ödenir ama arzulanan ekonomik gelişme sadece tarım kesiminde görülür. İzmir Kongresindeki Çalışma Komisyonlarının ekonomik tespitleri ve çözüm önerilerinden günümüz ekonomi yöneticilerinin alacakları pek çok dersler vardır.
Atatürk’ün ekonomik politikasının temelleri ve esasları 1930-1940 arasında ortaya çıkar ve en üst düzeye ulaşır. İlk döneme göre ağırlığın bugün hepsi elden çıkarılan İktisadi Devlet Teşekküllerinde olduğu tamamen kendine özel bir ekonomik rejimin uygulandığı görülmektedir. Bu dönemde; Devletin Öncülüğü, Devletin Yatırımcılığı, Devletin İşletmeciliği, Devletin tespit ettiği hedeflere ekonominin yönlendirilmesi gibi hususlar ağırlık kazanır. Faaliyetlerin temelinde yine fertlerin topyekûn kalkınması ve refah seviyesinin adaletli olarak dağıtılması yatar.
Türk toplumunun ekonomik bünyesi ve şartlarının göz önünde tutulduğu Atatürk’ün ekonomik görüşleri, klasik ekonomik sistemlerine benzemez. Batı toplumunun ürünü olan Kapitalizm ve Sosyalizm batı insanının gerçeklerine, ihtiyaç ve kültür yapısına uygun yapılandırılmıştır. Nasıl ki montaj sanayi tek başına ülkenin kalkınmasına imkan vermiyorsa, montaj doktrin ve sistemlerin kalkınma modeli olarak kullanılması da yeterli olmayacaktır. Bugün Türk ekonomisinin düzlüğe çıkabilmesi için;
– Yeterli sermayemiz, her alanda yetişmiş insan gücümüz, yeterli okullarımız ve öğretmenlerimiz mevcuttur.
– Edirne’de oturan vatandaşımız bir gün içinde karayolu ile ülkenin en uzak ve en ücra noktasına ulaşabilmekte ve malını gönderebilmektedir.
– Fabrika yapan fabrikalarımız, fabrikalarımızda üretilen hammaddeyi sağlayan yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz vardır.
– İnsanımızın kültür ve sosyal refah seviyesi giderek gelişmiş ülkeler seviyesine yaklaşmaktadır.
Bütün bu olumlu göstergelere ve yandaş basının devamlı alkışlamasına rağmen günümüz Türkiye’sinin ekonomik bağımsızlık seviyesinin Atatürk döneminin çok altında olduğu gerçeği değişmemektedir. Bizim gibi önemli bir coğrafyada bulunan ve gelişmek için yeterli potansiyele sahip bir ülke için mutlaka milli atılımlar yapılması gerekmektedir..
Çünkü; İnsanımız kabiliyetlidir, ekonomik faaliyetlere diğer insanlara göre çok daha fazla yatkındır, müteşebbistir, daha iyisini başaracak güce ve tecrübeye sahiptir. O halde daha iyisini yapmak varken ve önünde Atatürk gibi bir önderin çok başarılı uygulama örnekleri dururken daha iyisini ve fazlasını istemek bizim de hakkımızdır. Türk insanı tamamen dışa bağımlı ekonomik sistemi asla hak etmemektedir.
Başarısızlığı kanıtlanmış ve iflas etmiş mevcut ekonomik görüşlerden çok daha tutarlı ve tamamen Türk insanının kabiliyetlerine göre hazırlanmış ATATÜRKÇÜ EKONOMİ SİSTEMİ’ nin uygulanması ile bugünkünden çok daha ileri bir refah seviyesine ulaşmamız mümkündür. Çünkü artık Atatürk zamanında olduğu gibi bir ön hazırlık devresine ihtiyaç yoktur. Atatürk’e inanmış kadroların bilinçli ve planlı çalışmalarıyla günümüzde çok kısa bir sürede başarılı neticeler alınabilecektir.
Sonuç olarak; acilen tedbir alınmadığı takdirde küresel sermayenin dümen suyunda sürüklenen ekonomimiz  kısa süre içinde dibe vuracaktır. Küresel krizin yıkımından klasik liberal ekonomi modelleri ile çıkmamız asla mümkün değildir. Çare milli çözümde ve Atatürk’ün ekonomik görüş ve uygulamalarındadır.(1)
Kendi göbeğimizi kendimiz kesmeli ve tamamen milli olan Atatürkçü Ekonomi sistemini derhal uygulamalıyız. Çünkü Atatürk’ün ekonomik görüşleri Türk ekonomisine şok tedaviyi öngörmektedir. Yeter ki kendimize inanalım ve karar verelim.
8 Haziran 2015’ten itibaren Atatürke ve Atatürkçü Düşünce’ye inanmış VATAN PARTİSİ yöneticilerinin Türk milletinin huzuru, güveni, refah ve mutluluğu için küresel mimarların yolunu değil, Atatürk’ün gösterdiği yolu seçeceklerine inanıyorum..
—————————————————————
(1) Atatürk’ün ekonomik görüş ve uygulamaları için Dr. Tahir Tamer Kumkale’nin Pegasus Yayınlarından çıkan “ ATATÜRK’ÜN EKONOMİ MUCİZESİ” kitabına bakınız.(http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=120619)

https://kumkale.wordpress.com/2015/04/28/8-haziran-2015te-iflas-etmis-ulke-ekonomisi-icin-cozum-ataturkcu-ekonomidedir/

...