ADOLF HITLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ADOLF HITLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Aralık 2020 Çarşamba

Bir Hükümet Demokratik Meşruluğunu Ne Zaman Yitirir.,

 Bir Hükümet Demokratik Meşruluğunu Ne Zaman Yitirir.,




Bir Hükümet Demokratik Meşruluğunu Ne Zaman Yitirir? 
Yazar: Ümit Özdağ 
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü 


   Mısır’da yapılan askeri darbe, demokratik seçimler sonucunda seçilmiş bir hükümete karşı gerçekleştirilen bir askeri müdahalenin mahkum edilmesinin kaçınılmazlığı bir kez daha gösterdi. Öyle ki, ABD ve AB bir askeri darbeyi 
onaylayamayacakları için Mısır’daki askeri darbeye askeri darbe dememek yolunu seçtiler. Oysa, bir hükümetin demokratik seçimler sonucunda iktidara gelmesi, o hükümeti dokunulmaz yapmaz, onun demokratik meşruluğunun tek güvencesi seçimler olamaz. Özetle, bir hükümetin demokratik meşruluğunu sadece demokratik seçimler ile işbaşına gelmesi ile sağlamaz. 

Demokratik seçimler ile iktidara gelen bir partinin yine demokratik seçimler ile iktidardan ayrılmayı kabul etmesi, demokratik meşruluğu açısından olmaz ise olmazdır. Bir siyasal iktidarın bazı siyasal tasarruflar ile kendi eli ile demokratik 
meşruluğunu ortadan kaldırması mümkündür. Bunun en somut örneklerinden birisi 1933’de Almanya’da yaşananlardır. 

Adolf Hitler’in liderliğini yaptığı Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin 1932’de oyların % 33’ünü alarak iktidara gelmesi, demokratik meşruluğu için ön koşuldur. Ancak A. Hitler, 1933’de parlamentonun oyları ile parlamentonun yetkilerini devraldığı anda, şeklen demokratik bir devir bile olsa, demokratik meşruluğu sona eren bir liderdir. Çünkü Hitler, iktidarda darbe yaparak iktidarını daha da genişletmek yoluna gitmiştir. Tarih geri çevrilemez ancak eğer Alman Ordusu 1934’de Hitler’e karşı bir askeri darbe gerçekleştirilmiş olsaydı, insanlık tarihi için büyük bir kazanç olurdu. 

Demokratik seçimler ile iktidara gelmiş bir siyasi partinin kurduğu bir hükümetin meşruluğunu yitirmesinin başka şekilleri/yolları da vardır. Örneğin, bir iktidar partisi genel seçimlerin yapılmasının kanunen belirlenen zaman gelmesine 
rağmen, açıkça seçimleri iptal etmeden terör, yaklaşan savaş, olağanüstü hal gibi nedenleri ileri sürüp “gelirsiz bir geleceğe” erteler ise demokratik meşruluğu ortadan kalkar. 

Keza bir hükümet anayasal yetkilerini aşarak, kanun dışı yollar ile muhalefet partililerini kapatmaya çalışır ise meşruluğunu yitirir. Hükümetin meşruluğunu yitirmesi için muhalefet partisi/partilerini kapatmak için yapmış olduğu 
çalışmaların hangi aşamasına geldiği ayrı bir tartışma konusudur. İktidar partisinin bu görüşü gündeme getirmesi veya bazı yetkili üyelerinin muhalefet partisini / partilerini kapatalım söylemini geliştirmesi, iktidar partisinin meşruluğunu  yitirmesi için yetmez. Başkan/Başbakan pozisyonundaki bir kişi muhalefet partisinin/partilerinin kapatılmasından bahseder ise bu iktidarın meşruluğunu kaybetmesi için yeterlidir. Ancak, iktidar partisinin bu konuda somut adımlar atmaya başlaması, örneğin bunu mümkün kılacak bir hukuki düzenleme yapması, kendisinin de demokratik meşruluğunun ortadan kalkmasını beraberinde getirir. 
İktidar partisi muhalefet partilerinin siyasal faaliyetlerini engeller ise demokratik meşruluğunu yitirir. Bir iktidarın muhalefet partisinin siyasal faaliyetlerini engellemesi ile ilgili objektif ölçütler koymak, muhalefet partilerini kapatmak ile 
ilgili objektif ölçütler koymak kadar kolay değildir. Ancak bir hükümet muhalefet partisine destek verdiği için bir bölgenin temsil hakkını elinden alır ise örneğin bir ili, muhalefet partisini seçtiği için ilçe konumuna indirirse, çok somut olarak 
halkın demokratik temsil hakkının engellendiği anlamına gelir ve bunu yapan hükümetin demokratik meşruluğu ortadan kalkar. 

Bir hükümetin demokratik meşruluğunu sağlayan sadece hükümet partisine oy verenler değil, demokratik sistemlerde oy vermeyenlerin varlığıdır. Zaten iktidar partisi dışında bir partiye korkmadan oy verilemiyor ise o ülkede demokrasi yoktur. 
Eğer iktidar partisi muhalefet partisini seçen illeri bölüyor ise iktidarın meşruluğu tartışmalı hale gelir. Çünkü bu durumda iktidar açıkça “ben iktidardan gitmiyorum” dememekle birlikte, aldığı önlemler ile fiilen muhalefetin iktidar olmasını imkansız hale getiriyor ve bu amaçla (bir il içindeki seçim bölgesinin değil) bir ili farklı illere bölüyor ise demokratik meşruluğu tartışmalıdır. Ancak bu adım örneğin bir ilin, il statüsünün ortadan kaldırılması kadar travmatik değildir. Özetle bir hükümet, seçmenlerin bir bölümünün temsilcilerini seçme hakkını kısıtlar veya temsil hakkını ortadan kaldırır veya kısıtlar ise demokratik meşruluğu ortadan kalkar. 
Bir hükümet, ülke halkının bir bölümüne yönelik soykırım uygulamaya başlar ise demokratik meşruluğunu yitirir. Örneğin Hitler, demokratik seçimler ile gitmeyi kabul etse idi, ilk gaz odası çalıştığı günün ertesi gün yapılacak seçimlerde % 100 
oy alsa dahi demokratik meşruluğu olamazdı. 

Bir hükümet yabancı bir ülkenin Askeri saldırısı karşısında ülkeyi savunmak için uygun önlemleri alamaz, ülkenin askeri bir yenilgiye sürüklenmesine neden olur ve ülke savaşa devam edebilecek kaynaklara sahip iken utanç verici bir barış 
anlaşması imzalar ise meşruluğunu yitirir. Bu noktada böyle bir hükümete karşı her türlü direniş şeklinin demokratik meşruluğu vardır. İstiklal Harbi’nin milli meşruluğu dışında demokratik meşruluğa sahip olmasının nedeni budur. İstiklal
Harbimizi Büyük Millet Meclisi’nin idare ediyor olması, bu demokratik meşruluğu daha da güçlendirmiştir. 

Demokratik seçimler ile gelmiş bir hükümet, ülke genelinde mal ve can güvenliğini sağlayacak önlemleri alamaz, güvenlik bürokrasisini etkin bir şekilde çalıştıramaz veya siyasi endişeler ile güvenlik bürokrasisinin etkin bir şekilde çalışmasını 
istemez/engeller ise iç savaş koşullarının doğması veya iç savaş koşullarının doğma tehdidinin ortaya çıkması ile meşruluğu ortadan kalkar. 

Bu noktaya gelindiğinde sadece hükümeti meşruluğu değil, devletin varlığı da tartışmalı hale gelir. 

Çünkü devletin kuruluşunun ve varlığının amacı, vatandaşın öncelikli olarak can ve mal güvenliğinin sağlanmasıdır. Hükümetin vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamak için gereken önlemleri alamadığı, devlet yapısının aynı konuda hükümetin etkisizliğinden dolayı zaaf içine düştüğü noktada vatandaş can ve mal güvenliğini korumak için meşru müdafaa konumuna geçer. Böyle bir durum ise hukuk devletinin sona ermesi demektir. 

Bir hükümet yönettiği ülkedeki milletin hukuki ve siyasi varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bir girişim içinde olur ise, bu durum hükümetin demokratik meşruluğunu ortadan kaldırır. Çünkü anılan hükümetin demokratik meşruluğunu sağlayan, hukuki ve siyasi varlığını ortadan kaldırmaya çalıştığı millettir. 

Bir hükümetin demokratik meşruluğunun ortadan kalkabileceği siyaset bilimi ve hukuk literatüründe ön görülmüş bir potansiyel tehdittir. 

http://www.21yyte.org/ 
adresinden 31.07.2013 13:44 tarihinde indirilmiştir


***


24 Temmuz 2017 Pazartesi

ALMANYA DA IRKÇILIK TIRMANIŞA GEÇTİ

ALMANYA DA IRKÇILIK TIRMANIŞA GEÇTİ


Prof.Dr.Mehmet Erdaş 
Pazartesi, 06 Eylül 2010 


HUGONOTTEN SARRAZIN; ALMANYA DA IRKÇILIK TIRMANIŞA GEÇTİ
Aralık 11, 2010

EN ÇARPICI YALANI İSTATİSTİK HİLELERİYLE SÖYLÜYOR; BÖYLECE ALMANYA’ DA TÜM ALMAN HÜKÜMETLERİNİN ENTEGRASYON POLITIKALARININ İFLASINI ADETA GOEBBELS ROLÜNÜ OYNAYARAK TÜM DÜNYA KAMUOYUNA İBRET- İ ÂLEM İÇİN ILAN EDIYOR! IRKÇI SARRAZIN, SENARYOSUNDA SADECE YENİ ADOLF HITLER’ IN KİM OLACAĞINI ERKEN HEDEF OLMAMASI VE YIPRANMAMASI İÇİN HENÜZ AÇIKLAMADI?

Prof.Dr.Mehmet Erdaş,  03.09.2010

Avusturya da Kardinal König, en güzel yalan istatistikle söylenir demişti. Matematikçiler ve istatistikçiler de çok iyi bilirler ki, en güzel yalan istatistikle söylenir. Nasıl mı? Örnekleme yöntemlerini ve hipotez testlerini, rakamları gerçekten soyutlayarak ve rakamlar uydurarak, veri kirliliğini maksadınıza göre artırarak istediğinizi söyletebilirsiniz İstatistik yöntemlerine. Hugenotten Thilo Sarrazin de aynen bu hileyle kamuoyunu aldatmaya, göçmenlerin Müslüman genlerinin geri zekalı olduğuna inandırmaya çalışmaktadır. Hugenotten, geceleri gizlice toplanıp ibadet eden ve ruhlarının geceleri hayalet misali dolaştığına inanılan eski Fransız Protestanlarına verilen addır ve Sarrazin anne tarafından Hugonotten dir.

Thilo Sarrazin, Almanya’ nın ekonomik küçülmesini ve neredeyse finans krizini Müslümanlara, özellikle de Türk, Arap ve Afrikalılara ödenen birkaç damla transfer ödemelerine bağlamaktadır. Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyesi ve yıllarca Berlin Finans senatörlüğü yapmış birisinin daha zeki ve daha edepli gerçekci tezler ileri sürmesi beklenirdi. Halkta merak uyandırarak ve reklamını da son derece çarpıcı bir medya ordusu ile yaptırarak, bunalımdaki Alman toplumuna hayali bir düşman resmi çizilmektedir. Almanya gittikçe sağa kaymaktadır. Adolf Hitler ile yaşananlar tekrarlanır mı diye sormaktadır bugün Almanya da yaşayan Türk, Arap ve Afrikalı; Sarrazin e göre geri zekalı, genleri gelişmemiş, azınlıktaki Müslüman toplumu kara kara düşünmekte ve gelecek korkusuna kapılmaktadır.

Sarrazin theolog ya da ilahiyatçı değildir, Matematikçi ve istatistikçi değildir, Moleküler Biolog da değildir, ancak sanki her şeyden en iyi anlarmışcasına, İslam dini, insanın genetiksel kodu, rakam salatasını uyduruk istatistik bilgilerini öne sürerek, Alman toplumunun geliri en düşük, en az eğitim sahibi, en zayıf kesimine karşı pervasızca ahkâm kesmektedir. Hitler de Goebbels in aynı esasa dayanan propaganda teknikleriyle Almanya da iktidar olmuştu. Sarrazin’ in tek anladığı finans, yani faiz mekanizmasıdır, bankacılıktır ki o da İslam dinine göre en şiddetli yasaktır. Elbette Sarrazin İslam dinine ve Müslümanlara saldıracaktır.

Burada bazı çok önemli tesbitleri yapmak ve topluma uyum (entegrasyon), İslam, genetik yapı, geri zekalılık, transfer ödemeleri… konularında kavram derinliği sunmak, daha enine boyuna derinlemesine farklılık ve farkındalık yaratmak, Sarrazin in kullandığı istatistik hilelerine açıklık getirmek gerekmektedir. Rakamların dili kesindir ve kelimeler gibi çok anlamlı ve kaypak değildir, ancak rakamların dili çok soyuttur ve gerçekle ilgileri kullanılan ölçü birimleri sayesinde kurulur. Bu bağı doğru kurmadığınız sürece rakamlara istediğiniz yalanı söyletebilirsiniz. Örneğin sadece 3 rakkamı,  gerçekte ölçü birimsiz, adetten, 4 ten az 2 den fazla demekten başka bir gerçek anlam ifade etmez, ancak 3 rakkamına kilogram, metre, adam, dolar euro gibi ölçü birimleri eklerseniz işe yarar bir anlam ifade edebilir ve 3 rakkamı kıyaslanabilir hale gelir. Sınıf ve kategorileri yanlış oluşturur, örnekleme büyüklüklerini büyük sayılar kanununun aksine, çok küçük tutarsanız, istisnaları değerlendirme kapsamına alırsanız, gerçek durumun aksine, maksadınıza uygun yalanlar söyletebileceğiniz çok farklı istatistiki veriler türetebilirsiniz.

Sarrazin sadece ekonomi okumuş ve hep kamuda çalışmış, fizik matematik biyoloji gibi daha kesin ölçü birimleri kullanan müsbet  bilimlerden pek anlamaz; bu yüzden de elma ile armudu aynı rakamlarla ifade edip kıyaslamaya çalışmaktadır. Kıyas, en az masraflı ancak en çok tehlikeli bir bilgi türetme yöntemidir. Yanlış benzetmeler yaparsanız,  rakamları doğru ölçülerle birimlendiremezseniz istatistiklere de en güzel yalanı söyletebilirsiniz elbette. Unutmayınız ki, soğuk harp döneminde, Rus tanklarından korktuğunuz için, 1963-1980 döneminde, Türklere Berlin e gelmeleri halinde çoluk çocuk kafa başına 500 Alman Markı ödediniz, taki Berlin Duvarı yıkılınca ya kadar! Ne çabuk unuttunuz Bay Sarrazin eski tarihinizi ve korkularınızı ki şimdi o davet edip kafa başına ekstra 500 DM ödediğiniz cesur ve çalışkan Türklere tembel ve geri zekalı diyebiliyorsunuz? Kreuzberg de sizi Rus tanklarından koruması için yem olarak yerleştirdiğiniz Berlin deki Türkler e borçlu değil misiniz Berlin duvarının yıkılmasını ve iki Almanya nın birleşmesini?

El insaf Bay Sarrazin! İnsafsız avcıya hizmet etmekten zevk alan köpektir der ünlü bir Türk şairi. Siz, Almanya da  Köpeklere harcadığınız para yı, gösterdiğiniz sevgiyi dahi Türklere layık görmüyorsunuz? Sizin insanlığınız da şüphe götürür; it iti ısırmaz derler, ama siz durup dururken acaba hangi hakla diğer insanları bu kadar aşağılayabiliyorsunuz? Siz mi yarattınız onları ki genlerinden tutun da dinlerine varıncaya kadar hakaret ediyorsunuz? Rüzgar eken fırtına biçer, ama Türklere ve dinlerine sataşan hakaret eden, aşağılayan zavallılara, tabiat güçleri hortum tsunami depremlerle karşılık verir. Türkler, Yahudileri dahi en zayıf zamanlarında korumaya alıp, tarih zenginliğiyle nam salmış, Tanrının ilahi askerleridir. Tanrı, bir ulusu yok etmek istediğinde onlara Türkleri musallat eder.

1-İslam topluma uyuma (entegrasyona) engel olan bir din değildir. Faizi yasaklayan, ancak sosyal adalet ve yardımlaşmayı ibadetten daha önemli sayan en insancıl ve en son semavi dindir. İslam dini, kesin ve en şiddetli Faiz yasağı nedeniyle, 11 Eylül 2001 saldırıları düzenlenerek, Komünizm in çöküşünden sonra, maksatlı ve bilinçli olarak insanlığa en büyük terörist tehdit ve Kapitalizm in en büyük düşmanı ilan edilmiştir.  Faiz tekelleşme getirir; serbest rekabeti ve serbest ticareti yok eder; sermayesi çok olanlar, isterlerse tüm piyasalarda, sermayesi az olanları daha çok üretip, daha çok fiyat kırmak suretiyle piyasadan silebilirler. Kaldı ki dünya da bugün yaşanan İslam, Kuran daki gerçek İslam değildir;  tamamen Hıristiyanlaştırılarak özünden uzaklaştırılmış, ticarete ve zenginleşmeye araç edilmiş sahte bir sömürü aracıdır.  Bu yüzden Amerika, ılımlı İslam adıyla,  Ortadoğu petrollerine daha kolay hükmetmek, Müslüman ülkeleri daha kolay sömürmek için, sözde görünürde yeniden o eski Osmanlı düzeninin, halifeliğin kurulması için Büyük Ortadoğu projesi fikrini ortaya atmaktadır.

2- Yaşanan Finans krizinin en önemli nedeni faiz mekanizması ve onun türevleri olan hayali finans türevleridir. Almanya nın ekonomik çöküşü, Sarrazin gibi Banker ve finansçıların yanlış risk yönetimlerinden ve yatırım kararlarından kaynaklanmaktadır. Müslüman yabancı azınlık, transfer ödemeleri ile de olsa yaptıkları harcamalarla Alman ekonomisinin talep tarafından iç piyasalarda dengelenmesini sağlamaktadır. Aksi halde ihracat odaklı Alman ekonomisi, iç piyasalarda üretim tüketim dengesi sağlayamaz. Nüfus olarak da azalır ve üreyemez, gelecek asır da tamamen yok olur. Alman ekonomisinin geleceği de, mucizevî ekonomik kalkınması da uyum politikası ve azınlıktaki göçmen nüfusun, insanüstü sosyal ekonomik finansal katkılarına ve fedakârlıklarına bağlı olarak gerçekleştirilebilmiştir.

3- Teknolojik ilerleme ve otomasyon, Almanya da artan sermaye birikimi, göçmen işçilerden kesilen vergi ve sigorta primleri ile finanse edilmiştir. Alman bankaları, yüksek tasarruf eğilimleri ve borç ödeme sadakatleri nedeniyle, özellikle Türk işçilerine, hem Mark, hem de Euro döneminde kredi vermek  ve daha çok faiz geliri, katma değer elde etmek için can atmaktadırlar. Almanya da 70.000 Türk işvereni 300.000 civarında işçi çalıştırmaktadır. İşsizlik sorunun çözümüne en büyük katkıyı, kurdukları kendi işyerleri ile göçmenler yapmaktadır.

4- Almanya da gerek iş piyasalarında, gerek eğitim ve sosyal bölüşümde göçmenler sosyal devletin imkânlarından en az faydalandırılmaktadır. Hartz IV ve sosyal transferlerden faydalanan Alman nüfusu, yardım alan göçmenlerin  nüfusundan kat be kat fazladır.

5- Vurun abalıya anlayışıyla ve aynen Hitler yaklaşımıyla, toplumun en zayıf kesimi olarak sürekli dışlanan, kullanılıp atılmak istenen Almanya’ daki göçmenler, özellikle Doğu ve Batı iki Almanya’ nın 1989 da Berlin duvarının kaldırılıp birleşmesinden sonra daha çok dışlanmaya başlamışlardır. Alman Markından Euro ya geçilirken de Ruslara ödenen milyarlarca Mark, satın alma gücü yarıya indirilerek daha çok göçmenlerin  tasarruflarından ve vergilerinden finanse edilmiştir. Türk-Alman-Rus tarihinin, sözde Ermeni soykırımı dahil, her konuda iyi irdelenmesi gerekir. Bugün Almanlar Türklere, Türklerin Almanlara olan muhtaçlığından daha muhtaçtır! Nerede kaldı sizin iddia ettiğiniz geri zekalılık Bay Sarrazin? Hodri meydan, gelin sizinle sizin lisanınızda sizin kamuoyunuz önünde ırkçı insanlık dışı iddialarınızı ve  gerçekleri tartışalım?

Kitabınıza benzer bir kitapla Almanca karşılık vermeyi düşünüyorum. Bakarsınız benim kitabımı da SPD ve Yeşiller Partisi finanse eder?

6- Birleşmiş Milletler ve AB Komisyonu önderliğinde yapılan araştırmalar ve Pisa araştırması, eğitim de göçmen çocuklarının fırsat eşitliğinden yararlandırılmadıklarını doğru istatistik ve saha da okullarda yapılan çalışmalarla tarafsız olarak tesbit etmişlerdir.

Bu maddeleri, daha sonraki makalelerimiz de ve  gelecek analizlerimiz de  daha çok düşünerek yazmaya devam edeceğiz. Sarrazin  tezlerine  karşı, Türkiye Araştırmalar Merkezi ve Almanya da yaşayan Türk bilim adamlarınca, göçmen çocuklarınca en güzel cevabın zaman içinde verileceğine inanıyoruz. Almanya da yaşayan Göçmenler olarak, Sarrazin gibi, Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyeliğinin sağladığı yüksek gelirle yan gelip yatarak değil, canımızı dişimize takarak, tırnaklarımızla kazıyarak Almanya da ki sosyal konumumuzu hak etmiş bulunuyoruz.  Uyum politikası kurnazlıklarıyla ve son dönemde Finans krizini finanse etmek için yapılan ekonomik tasarruf kanunlarıyla iyice dışlanarak, ekonomik sosyal ve finansal olarak iyice zayıflatılan göçmen nüfusa Sarrazin gibi piyonlar kullanılarak son öldürücü psikolojik darbe vurulmak istenmektedir.

Sonuç olarak, Alman siyasetçilerinin ve Bankerlerinin  uyguladıkları sosyal olmayan, Alman  anayasasına da aykırı, göçmen çocuklarına uygulanan ayırımcı ve dışlayıcı eğitim ve iş piyasası tedbirleri , Sarrazin in SPD li kendi arkadaşı Gerhard Schröder’ in  Agenda- 2010 gibi  adaletsiz ekonomik sosyal ve finansal politikalarıyla,  Almanya da yaşayan  göçmen nüfusu, bilinçli olarak uzun vadede muhtaç hale getirip yok etmek, onlardan tamamen asimile ederek kurtulmak, soylarını kesmek, ülkelerine geri göndermek maksadıyla sosyal yardım ve transfer harcamalarına, HartzIV kanunlarıyla yönlendirilmişlerdir.

Türkiye ve diğer İslam ülkeleri, güç birliği ederek Almanya daki göçmen nüfusa ekonomik, sosyal ve finansal destek sağlamalıdır ki, Almanya yeniden daha çok sağa kaymasın ve tarihteki ırkçılık kıyımları tekrarlanmasın. Aksi halde Adolf Hitler değil de Sarrazin gibilerini kullanan, yeni ırkçı hatip siyasetçiler türeyebilir ve tarihin derin savaş acıları yeniden tekrarlanabilir. 2008 Küresel Finans krizi sonucunda, Sarrazin gibi dünyanın en üst karar mekanizmalarında oturan bilgisiz ve beceriksiz, insanlıktan nasibini almamış,  gözlerini aşırı kar hırsı bürümüş Sermayedarların ve Bankacıların ürettiği finans balonlarıyla  yok edilen varlık değerlerinde oluşan devasa kayıplar, göçmenler gibi toplumun en zayıf kesimlerine fatura edilmek istenmektedir.

İş verdiniz de çalışmadılar mı o kullanıp işiniz bitince zayıflatıp yok edip sonunda kurtulmak istediğiniz, açlığa mahkum ettiğiniz, genlerinden dolayı geri zekalı olduğunu iddia ettiğiniz  göçmenler? Eğitim imkanı sundunuz da, hayır biz okumak istemiyoruz mu dediler?

Bir gecede çıkardığınız Agenda 2010 kanunları ile, transfer gelirine mahkum ettiğiniz Almanya daki mazlum göçmen nüfusunu,  şimdi de geri zekalı ve Müslümanlıkları uyuma engel oluyor bahanesiyle aşağılıyor ve lanetliyorsunuz öyle mi? İddialarınızda kesinlikle samimi değilsiniz Bay Sarazin, ama yiğidi öldür hakkını ver derler; ‘Almanya (geri zekalı Müslüman göçmenler yüzünden) fakirleşip çöküyor’ başlıklı kitabınızın çok satması için, çok akıllı bir pazarlama ve tanıtım yöntemini, medya ve kamuoyu desteğini, Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi ve eski Berlin finans Senatörü, SPD üyesi olmanız sayesinde sağladınız.  Umulur ki Alman toplumu, rakamlara yalan söyletme hilenizin çabuk farkına vararak, size gereken cevabı yine kendisi verir.

Almanya’ da yaşayan göçmenler de,  artık içi boş, sahte uyum politikalarına kanmayıp, iyice paralel toplum haline getirildiklerinin, Alman toplumundan iyice dışlandıklarının, istenmediklerinin farkına varırlar ve gelecek nesillerine Almanya da, aynen Yahudiler gibi,  her türlü sosyal ekonomik finansal destek ve güvence sağlamak maksadıyla daha iyi ve daha kalıcı olmak maksadıyla teşkilatlanırlar. Bay Sarrazin, Yahudi genleri lafından dolayı Yahudiler  den özür dilemek zorunda kaldı, ama Türk ve Müslüman göçmenlerin, hala geri zekalı, sosyal yardım alan ve uyumsuz olduklarını podyumdan podyuma, bir basın toplantısından diğer basın toplantısına  koşarak iddia etmeye ve kitabının satışını artırmaya devam etmektedir. Umulur ki Almanya da yaşayan Türk ve Müslüman göçmenler, Yahudiler gibi gaz odalarına atılmadan, tarih tekerrür etmeden, tedbirsiz uykuda iken yakalanmazlar.  Irkçı Sarrazin’ in erken uyarısından  gerekli dersi çıkararak, Alman siyasetinde ve toplum yönetiminde daha güçlü, kalıcı  ve söz sahibi olmak için gerekli teşkilatlanmayı yapmak artık kaçınılmaz olmuştur.

Kendi kaderine sahip çıkmayan iradesiz ve uyuşuk, başkalarından himmet ve merhamet bekleyen dilenci toplumlar, günün birinde muhakkak tarih sahnesinden kıyımla yok olmaya mahkûmdurlar. Yahudi ve Türk, insanlık tarihi bu konuda yeterince ibret alınacak ve her nedense tam vaktinde ibret alınamadığı için, hep tekrarlanan ırkçı katliam ve  kıyım örnekleriyle doludur.

https://profdrmehmeterdas.wordpress.com/2010/12/11/hugonotten-sarrazin-almanya-da-irkcilik-tirmanisa-gecti/