ABD İngiltere ve Rusya Girdabında Kıbrıs
İsmail Köse,
GENELDE
AKDENİZ HAVZASI, ÖZELDE KIBRIS ADASI ÜZERİNDE Kİ ÇIKAR ÇATIŞMALARININ VE GÜVENLİK
KAYGILARININ FOTOĞRAFIÇEKİLMEK İSTENİRSE,
UÇ BÜYÜK AKTÖRDEN HİÇ BİRİNİN, ADANIN TEKBİR DEVLET TARAFINDAN
YÖNETİLMESİNE TARAFTAR OLMAYACAĞI GÖRÜLÜR
Bilindiği gibi dünya
politikasındaki değişimler, hele ki çıkarları yoğunlaşıyor ya da çatışıyorsa,
Çoğunlukla büyük aktörlere bağımlı olarak gelişir ve şekillenir. Stratejistler
tarafından Doğu Akdeniz'de
yüzen bir savaş gemisi olarak tanımlanan Kıbrıs adası nın havzası, bu havzaya komşu bölgelerle beraber göz
önünde bulundurulduğun da ancak anlaşılabilir.
Adanın, büyük
güçlerin stratejik planlarındaki konumunu belirleyen ' Savaş gemisi '
tanımlaması, bu stratejilerin çatışması kadar uyumunu da belirtmekte dir.
Bu havzaya
komşu bölgelerle beraber göz önünde bulundurulduğunda ancak anlaşılabilir.
Adanın, büyük
güçlerin stratejik planlarındaki konumunu belirleyen 'Savaş gemisi' tanımlaması,
bu stratejilerin Çatışması kadar uyumunu da belirtmekte dir. Bu tanımlama, uluslararası
ilişkilerde realist perspektiften Resim Çizmemizi kolaylaştırmaktadır.
Bunun için önce
şu sorulan cevaplamalıyız:
Savaş gemisi
nerede durmakta, bulunduğu coğrafyadan hangi bölgeleri etkilemekte veya tehdit
etmekte? Güney Anadolu, Güneybatı Asya ve Kuzey Afrika bölgelerine komşu Doğu
Akdeniz havzasına zengin enerji kaynaklarına sahip Körfez Bölgesi ile
Kafkasya ve hinterlandı eklendiğinde ortaya çıkan coğrafi tablo, adanın jeo stratejik
güç dağılım ve jeo ekonomik kaynak paylaşımında bulunduğu yere işaret etmektedir.
Coğrafya, bir
bölgenin kaderini şekillendiren en önemli etkenlerden biridir. Soğuk Savaş döneminde
özellikle İngiltere'nin, Ortadoğu'ya yönelik politikaları ve iki süper gücün bölgeye
müdahil olma istekleri, zaman zaman Kıbrıs üzerinden gerçekleşmiştir. ikinci
Dünya Savaşı sonrasında artan dekolonizasyon hareketlerine paralel olarak Rum
ve Yunanlılar, ada için self-determinasyon talebinde bulunmuşlardı.
İngiltere'nin, Süveyş Kanal’ına ve Ortadogu'ya yönelik siyasi angajmanları için
askeri üs durumunda olan ada, vazgeçilmez önemdeydi. Soğuk Savaşın başladığı
yıllarda İngiltere için diğer önemli korku, adada nüfusun Çoğunluğunu oluşturan
Rumların, Rusya ile olan yakın dini bağlar dolayısıyla Ruslara adada askeri üs
vermeleriydi. Zamanın İngiltere Dışişleri Bakanları Ernest Bevin ve Anthony
Eden'in, Rumların self determinasyon taleplerinin Enosis anlamına geldiğini
belirtmeleri ve bu talepleri reddetmeleri, İngiltere'nin, etkileri bugüne yansıyan
Doğu Akdeniz stratejisi hakkında İp uçları vermektedir. İngiltere'nin korkusu,
Yunan/Rum-Rus Ortodoks din kardeşliğinin siyasi platformda olası bir ittifaka
dönüşmesi ve sonucunda Rusya'nın, Avro-Avrasya ana kıtasının birleştiği Doğu
Akdeniz'de üs kazanarak İngiliz çıkarlarına darbe vurmasıdır. Bu gibi
nedenlerle adanın sadece Rum egemenliğine girmesine karşı olan İngiltere,
1955'te Ankara'nın soruna müdahil olmasına karşı çıkmamış , Türk-Yunan-İngiliz
diplomatlarının katıldığı müzakereler sonucu self-determinasyon kararı, siyasal
olarak eşit kabul edilen iki topluma bırakılmıştır.
1963'te başlayan
Kanlı Noel ile fiilen yıkılan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'ni yeniden tesis etmek
için adaya müdahale etmek isteyen Ankara, Soğuk Savaş Şartları içinde büyük güçlerin
stratejilerine uygun hareket etmek zorunda kalmıştı. İngiltere'nin dünya
politikalarında giderek zayıflayan konumunu güçlendirmek için seçtiği en önemli
iki strateji, ABD ile yakınlaşmak ve Avrupa bütünleşme sürecine dahil olmaktır.
Doğu Akdeniz'deki çıkarları nı, 1956 Süveyş Krizi'nden sonra ABD Çıkarlarıyla birleştirmek
zorunda olduğunu anlayan Londra, Avrupa içinde ABD'nin kolu vazifesini
üstlenmiştir. 1973 petrol krizi, bölgenin Avrupa açısından Önemini ortaya
koymuştur. Soğuk Savaş sonrası dönemde Önem kazanan enerji güvenliği ve
ekonomik kaynakların dünya pazarlarına güvenli şekilde ulaştırılması gibi
konular, adanın konumunun yeniden yorumlanması na yol açmıştır. Kıbrıs'ın
Kafkaslar, Orta Asya ve Ortadoğu petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynakları
nın dünya pazarlarına en ucuz ve kısa
yoldan nakliyesinde söz konusu bölgelerin kapısı durumunda olması, Soğuk
Savaş sonrası dönemde ABD'nin adaya olan ilgisini artırmıştır. Lobilerin ABD
dış politikasındaki etkinliği yadsınamaz bir gerçektir. Bu nedenle ABD'nin
bölge politikaları, içte ve dışta ağırlık sahibi lobilerden oldukça etkilenmektedir.
Diğer taraftan ABD'nin küresel stratejik çıkarlarının hayatiyet kazandığı zaman
ve noktalarda lobilerin gücü, bu çıkarlarla birleştiği oranda etkisini göstermektedir.
ABD'deki güçlü Yunan
lobisi, ABD'nin adaya yönelik politikalarında belirgin bir rol oynamıştır:
Örneğin 1974 Barış Harekatı sonrasında Yunan lobisi, Washington'un Türkiye'ye
silah ambargosu uygulaması için harekete
geçmiş ve bunda başarılı olmuştur. ABD, Rusya'nın dünya enerji piyasasındaki
etkisini azaltmak ve kırmak, gerek Kafkasya gerekse Orta Asya üzerindeki gücünü
sınırlamak, iran'ı çevrelemek için, Kafkaslar ve Orta Asya doğal gaz ve
petrollerinin
Güney
Anadolu'ya boru hatlarıyla bağlanmasını desteklemiştir. ABD'nin bölgedeki
çıkarlan ile Türkiye'nin çıkarları zaman içinde birleşmiş ve uzun zaman
sürüncemede kalan Bakü-Ceyhan petrol boru hattı projesi böylelikle hayata geçmiştir.
Bakü-Ceyhan boru hattının, ABD'den yeterli destek bulamayıp sürüncemede
kalmasının nedenlerinden biri de, hattın Ermenistan'ı bypass etmiş olmasının
ABD'deki Ermeni lobisinde rahatsızlık uyandırmasıdır. Sonuçta bazı uluslararası
gelişmeler, ABD'yi bölgede yeni arayışlara sürükledi:
Rusya'nın
giderek dünya enerji piyasalarında ağırlığını hissettirmeye başlaması; Güney
Kıbrıs Rum Yönetimi'nin tüm ada adına AB'ye tam üye olmasının kesinleşmesi; 11
Eylül saldırıları; Ortadoğu barış sürecindeki savaş ve Saddam Hüseyin'i yönetimden
indirmek için ABD'nin Irak'ı işgal etmesi. Kıbrıs bu noktada, önemli
jeostratejik konumu ile uluslararası gündeme oturdu. 2002'de, ABD destekli
Birleşmiş Milletler plan gündeme geldi. BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın adıyla
anılan plan, bir anlamda Soğuk Savaşın yapılmamış antlaşmasıydı.
Bilindiği gibi
Soğuk Savaş'ın sona erdiği ilan edildikten sonra herhangi bir antlaşma
imzalanmamış ortaya çıkan sorunlar
ateşkeslerle soğutulma yoluna gidilmişti. Bu anlamda Soğuk Savaş sonrası dönemin
ilk antlaşması, Annan Planı yoluyla Kıbrıs'ta yapılacaktı. BM temelinde çözüme
kavuşturulması düşünülen sorunun geleceği AB'ye endeksleniyordu. Annan Planı'nın
ortaya konduğu konjonktür göz önüne alındığında, plan adada inisiyatifin
ve söz hakkının sadece Avrupa Birliği'ne geçmesine ABD'nin verdiği
tepkidir. Plan, bir bakıma adada İnisiyatifin bir kısmının BM üzerinden ABD'ye
transfer etme çabasıdır. Plan, aynı zamanda ABD'ye, Ortadoğu 'nun kapısı ve enerji kaynaklarının
dağıtımında stratejik konuma sahip bu ' Savaş Gemisinin' kumanda ulaşımda yer
almanın yolunu açtı. Bu nedenle, 24 Nisan 2004'te yapılan referandum
sonrasında, Yeşil Hat KKTC/AB sınırı olduğu kadar ABDI AB sınırı olarak
da görüldü.
Peki, Rusya bu
resimde nerede duruyor?
Rusya ile GKRY
arasındaki kültürel bağların her an siyasi platforma taşınabildiği ve stratejik
zaman aralıklarında ortaya çıkan hemen her karar alma sürecinde Rusya'nın
GKRY'nin yanında yer aldığı görülmüştür. Rusya, Annan Planının referanduma
sunulmadan önce, BM Güvenlik Konseyi'nde planın uygulamasının Konsey'in
güvencesinde olmasıyla ilgili karar tasarısı Rumların isteği doğrultusunda veto
etmiştir. Burada hatırlanması gereken önemli bir nokta da, hem İngiltere ve ABD
hem de Rusya'nın veto hakkına sahip BM
Güvenlik Konseyi daimi üyesi ülkeler olduğu dur.
Bugün İngiltere,
ABD'nin Avrupa içindeki kolu gibi hareket etmekte ve adada artan Avrupa etkisinden
rahatsızlık duymaktadır.
Bölge üzerindeki
stratejik çıkarların diğer Avrupa ülkeleri ile paylaşmak zorunda kalmaktansa, çıkarların
daha çok örtüştüğü Türkiye ve ABD ile işbirliğine gitmektedir. Güney Kıbrıs
Rumlar ise AB'ye Yunanistan üzerinden, BM'ye Rusya üzerinden yaklaşmaktadırlar.
İngiltere bölgeye, Adada bulunan iki Askeri Üssünü ( Dikelya ve Aktoria) koruma
penceresinden bakmaktadır. Rusya, dini / kültürel açıdan yakın olduğu Rumların yanında
yer alarak bölgeye müdahil olmanın yollarını aramaktadır.
ABD'nin
pozisyonu, belki de İçlerinde en karışık olanıdır. Bölgede ki küresel çıkarlarıyla
zaman zaman çatışan Yunan/Rum çıkarlarını koruyan ABD İçindeki güçlü Yunan
lobisinin sistemdeki nispi ağılığına göre söylem geliştiren Washington, BM gibi
küresel araçlar yoluyla da bölgede etkinliğini artırma çabasındadır.
Genelde Akdeniz
havzası, özelde Kıbrıs Adası Üzerindeki çıkar çatışmalarının ve güvenlik
kaygılanın fotoğraf ı çekilmek istenirse, Üç büyük aktörden
hiçbirinin, adanın tek bir devlet tarafından yönetilmesine taraftar olmayacağı
görülür. Taksim, bir anlamda tercih edilebilir bir durum dur. Çünkü tek elden
yönetilen
Kıbrıs'ın
herhangi bir devlet tarafından kontrol edilebilmesi ki bu Soğuk Savaş yıllarında ABD ve SSCB
arasında Kıbrıs üzerinde med-cezire neden olmuştur ihtimali oldukça fazladır
Bu Nedenlerle, Adadaki Mevcut bölünmüşlüğün
Uygun korunması şu anda büyük aktörlerin işine gelmektedir.
***