15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ- DEMOKRATİK YANSIMA ETKİSİ
8 Eylül-Ekim 2016 Cilt: 8 Sayı: 76
TÜRKİYE VE ORTADOĞU
ORSAM Başkanı, Doç. Dr., Şaban KARDAŞ
Batı’nın son dönemde benimsediği otoriteryen istikrar tezinden hareketle, darbe planlayıcılarının, antidemokratik yöntemlerle bile olsa, Türkiye’de gerçekleş-tirecekleri bir iktidar değişikliğinin uluslararası camiada siyaseten karşılık bulacağını ve yeni oluşturacakları statükonun kabul göreceğini çıkarsadıkları görülmektedir.
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ- DEMOKRATİK YANSIMA ETKİSİ
Ortadoğu siyaseti okumalarında demokrasi arka planda kalan kavramlardan
biri olarak görülmüştür. Her ne kadar Arap baharıyla birlikte demokratik tecrübe hâkim okuma olma yönünde önemli bir kazanım elde etse de, bu sürecin tıkanması demokratik geçişlerin zorluklarını ve ne kadar uzun soluklu olabileceğini bir kez daha akla getirmiştir.
Bölgenin kırılgan demokratikleşme tecrübesi son dönemde uluslararası toplumun bölgesel dönüşüm sürecinde otoriteryen istikrar tezini
ve jeopolitik okumayı önceleyen siyasi tercihinden de büyük bir darbe almıştır.
Uluslararası bağlama oturtulduğunda, Türkiye’nin karşı karşıya
kaldığı 15 Temmuz darbe girişimi demokratik siyasetin bölgede
zemin kaybetmesinden bağımsız ele alınamayacak bir gelişmedir.
15 Temmuz’a giden süreçte darbe eyleminin planlayıcılarının, bölgesel
düzlemde demokratik siyasete olan uluslararası desteğin zayıflamasını
kendi lehlerine bir faktör olarak yorumladıkları görülmektedir.
Türk toplumunun bu meydan okumaya karşı verdiği başarılı sınav
ve bu hesapların akim kalması, iç siyasi sisteminin gelişiminde olduğu
kadar, bölge genelinde demokrasinin ve demokratik dönüşüm vizyonunun geleceği için de önemli bir dönüm noktası olacaktır. Ortadoğu istisnailiği: sistemik boyut Ortadoğu’da demokrasi açığını özcü yaklaşımlarla açıklama kolaycılığının ötesine geçildiğinde, bölgesel düzenin uluslararası sisteme bağımlı gelişiminin izleri açık biçimde görülecektir.
Uluslararası siyasal tarihin seyrini de etkileyen demokratikleşme dalgalarına rağmen Ortadoğu, demokratik rejimlerin ‘istisnai’ kaldığı bir bölge olarak anılmıştır. Osmanlı sonrası Ortadoğu’da ortaya çıkan modern devletler sistemi, sömürgeciliğin tasfiyesinin de geride bıraktığı mirasla, demokratik tecrübenin
yeşermesine uygun olmayan bir ortam yaratmıştır. Sömürgecilik sonrası döneme geçerken, Soğuk Savaşın ideolojik ortamının da etkisiyle, monarşi ve diktatörlüklerden farklı formlarda cumhuriyetçi rejimlere uzanan bir yelpazede
bölge otoriteryen siyasetin gölgesinde şekillenmiştir. Bu dönemde değişik ülkelerde yaşanan darbeler otoriteryen siyaseti pekiştirici bir fonksiyon icra etmiştir. Fakat bölgeyi şekillendiren anti-demokratik siyasal kültür sadece iç siyasi faktörlere bağlı olarak gelişmemiştir. Uluslararası aktörlerin otoriteryen
istikrar teziyle kendi bölgesel çıkarlarını hayata geçirme arayışı, demokrasinin desteklenmesi gündeminin de önüne geçmiştir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde dünya genelinde yaşanan yeni demokratikleşme
dalgası da yine Ortadoğu istisnailiğini kıramamıştır. Bilakis, İslamcı siyasetin aynı dönemde güçlenmesi ve demokratik sistemle uzlaşı arayışına gitmesi,
Batının Ortadoğu’daki demokratikleşmeye ket vuran rolünü daha da pekiştirmiştir.
Her ne kadar 11 Eylül saldırıları sonrasında bölge politikalarında demokrasi teşviki gündeme gelse de, bu, terörizme karşı küresel savaş projesinde araçsallaştırılmış ve dönüştürücü bir etki yapmaktan uzak kalmıştır.
Arap Baharı ve demokratikleşme gündemi Arap Baharı ile bölgenin içine
girdiği siyasal dönüşüm sürecinde demokratikleşme gündemi net Eylül-Ekim 2016 Cilt: 8 Sayı: 76 9 biçimde Ortadoğu siyasetine damga vurmuştur. Arap devrimlerinin Tunus ve Mısır’da ilk ortaya çıktığından beri takındığı pozisyon
ile Türkiye, bu sürecin demokratik dönüşüm olarak okunmasında önemli bir rol oynamıştır. Dönüşüm sürecinin iç savaş, çatışma ve terör dinamikleriyle kesintiye uğramasına rağmen Türkiye, mevcut krizlerin çözümünün yeniden demokratikleşme gündemine dönülmesinden geçtiğine olan inancını
sürdürmektedir ve yoğun eleştirileri göğüsleyerek Suriye, Mısır, vb. örneklerde görüldüğü gibi bölgesel politikalarını bu perspektiften yürütmektedir. Köklü demokratik dönüşümler, tarihsel tecrübenin de gösterdiği gibi, kolaylaştırıcı bir uluslararası ortamın varlığına ihtiyaç duymaktadır. Arap devrimlerinin ilk evresinde demokratik geçişe desteğini ifade etmekte gecikmeyen uluslararası
toplum, Mısır, Libya, Tunus gibi ülkelerin ihtiyacı olan reformların yapılabilmesi ve değişim sürecinin sağlıklı biçimde ilerleyebilmesi için gereken somut adımları atmakta başarısız kalmıştır. Arap Baharının ikinci evresinde otoriteryenizmin
yeniden konsolidasyon sürecine girmesiyle Batı’nın demokrasi teşviki
politikaları önemli bir sınamadan geçmiştir.
Bölgedeki demokratik dönüşümü yönetebilecek bir vizyon ve proje ortaya koymakta başarısız kalan uluslararası toplum, yeniden otoriteryen istikrar tezine hızlı bir dönüş yapmıştır. Kısa süreli demokrasi denemesinde serbest seçimlerle iktidara gelen iktidarın uygulamalarını eleştirirken en üst düzeyde demokratik hassasiyet gösteren uluslararası toplum, Mısır’ın demokratik yöneticilerinin
‘otoriterleştiği’ tezini hızla satın almıştır. Fakat 2013 Mısır darbesi gibi demokrasiyi inkıtaya uğratan bir eyleme karşı aynı demokratik duyarlılık sergilenmemiştir. Darbe sonrasında demokratik yollarla seçilen idarecilerin bastırılmasına ses çıkarmayan ve yeni statükoyu hızla kabullenen Batılı aktörler,
demokrasinin araçsallaştırılabileceği ve jeopolitiğe feda edilebileceği mesajını vermiştir. Bu ikircikli tavrın demokratik siyaset dışında tercihleri olan aktörleri cesaretlendirici bir yansıma etkisi de bölge siyasetinde öne çıkan bir unsurdur.
Yansıma etkisi: 15 Temmuz 15 Temmuz darbe girişimine giden süreçte FETÖ terör örgütünü motive eden temel faktörlerin ne olduğu ve nasıl bir hesapla hareket ettiği soruşturmaların seyrine bağlı olarak daha net biçimde ortaya
çıkacaktır. FETÖ yapısının Türkiye’deki demokratik hükümeti yıpratmak için son yıllarda yürüttüğü siyasi kampanyaya ve kalkışma girişimi sonrasındaki adımlarına bakıldığında, Batı gündemini ne kadar yakından takip ettiği ve siyasi mesaj ve eylemlerini buna uyumlaştırmaya çaba sarf ettiği açık biçimde
görülmektedir.
15 Temmuz öncesi dönemde Türkiye’nin bölgesel politikalarına dönük manipülasyon ve dezenformasyona dayalı yoğun eleştiri kampanyasının yanı sıra, Türkiye’deki demokratik hükümeti ‘İslamcı’ parantezine almayı
hedefleyen siyasi ajanda, uluslararası alanda hükümetin meşruiyetini
zayıflatma projesinin bir parçası olarak fonksiyon görmüştür.
Aynı dönemde Türkiye’nin otoriterleştiği yönünde dolaşıma sokulan argümanlarla uluslararası ortamdaki muhatap olunan kesimlerin
bir hükümet değişikliğine hazırlanmaya çalışıldığı görülmektedir.
Batı’nın son dönemde benimsediği otoriteryen istikrar tezinden
hareketle, darbe planlayıcılarının, anti-demokratik yöntemlerle bile
olsa, Türkiye’de gerçekleştirecekleri bir iktidar değişikliğinin uluslararası
camiada siyaseten karşılık bulacağını ve yeni oluşturacakları
statükonun kabul göreceğini çıkarsadıkları görülmektedir.
Türk halkının ve siyasal sisteminin bu darbe girişimini topyekûn bir dirençle püskürtmesi demokrasinin konsolidasyonunu göstermesi açısından öğretici olmuştur. Otoriteryen istikrar tezinden destek alan bu girişimin bastırılışının Ortadoğu’da çok yakından takip edilmesi, Türkiye’nin tecrübesinin bölgede demokrasinin geleceği açısından oynadığı role işaret etmektedir. Demokrasiyi kesintiye uğratacak veya demokrasi dışı yöntemleri düşünen aktörlere karşı Türkiye’nin demokratik direnişi
bölge genelinde önemli bir yansıma etkisini hâlihazırda yaratmıştır.
TOBB-ETÜ Ortadoğu’da demokrasi açığını özcü yaklaşımlarla açıklama
kolaycılığının ötesine geçildiğinde, bölgesel düzenin uluslararası sisteme bağımlı
gelişiminin izleri açık biçimde görülecektir.
***