İbrahim Şahin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İbrahim Şahin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2018 Cumartesi

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 8

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 8



 31.12.2010: SKANDAL KURTARMA GİRİŞİMİ SON ANDA ENGELLENDİ!:

Adli Tıp raporuyla Ergenekon sanığı İbrahim Şahin’i kurtarma operasyonu mahkeme üyelerinin dikkati sayesinde önlendi. Raporlarındaki çelişkileri gidermesi için uyarılan Adli Tıp Kurumu, Ergenekon Silahlı Terör Örgütü iddiasıyla sürdürülen soruşturma kapsamında ‘örgüt yöneticisi’ iddiasıyla tutuklu olarak yargılanan Emniyet Özel Harekat Dairesi eski Başkanı İbrahim Şahin’e verilen “cezai sorumluluğu tam değil” raporunun başka bir tutuklu sanığa ait dosya incelenerek verildiği için geri çekti. İbrahim Şahin’in avukatlarının Adli Tıp Kurumu yetkilileri hakkında suç duyurusu yapmasına neden olan olay Adli Tıp’ın Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi hakimlerinin, İbrahim Şahin hakkında verilen iki ayrı raporun birbiriyle çeliştiğini tespit etmesiyle ortaya çıktı. Skandala dönüşen olaylar zinciri şöyle gelişti: 13. Ağır Ceza, İbrahim Şahin’i 5-23.07.2010 tarihleri arasında müşahede altında tutularak, rapor hazırlanmasını için Adli Tıp’a sevk etti. Adli Tıp 4. İhtisas Kurulu, 20.08.2010 tarihinde İbrahim Şahin ile ilgili ‘cezai sorumluluğu yoktur’ raporu verdi. Ancak 13. Ağır Ceza, Adli Tıp’ın.11.2009’da verdiği “Şahin’in sağlık durumunun cezaevinde kalmasına engel olmadığı” raporuyla “cezai ehliyeti yoktur” raporu arasında çelişki olduğunu görüp bu çelişkilerin giderilmesi için Adli Tıp’a yeni bir talimat yazdı. Bunun üzerine dosyaları ve raporları inceleyen Adli Tıp, bir skandalı ortaya çıkardı. Çünkü Adli Tıp, başka bir kişiye ait dosyayı inceleyerek İbrahim Şahin’e ‘cezai ehliyeti yoktur’ raporu verdiği vermişti. Mahkemeden İbrahim Şahin’in dosyasını istemeyen Adli Tıp Kurumu, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan ve Kadıköy Adliyesi’nde başka bir suçtan yargılanan başka bir tutukluya ait dosyayı inceleyerek, İbrahim Şahin’e ‘cezaevinde kalamaz’ raporu verdiği belirlendi. Susurluk skandalı davasında da örgüt yöneticisi olduğu iddiasıyla yargılanan ve 6 yıl hapis cezasına çarptırılan İbrahim Şahin, Adli Tıp’tan aldığı ‘hafıza kaybı’ raporu üzerine dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından affedilmişti. Bu kadar tesadüf arka arkaya gelir mi? Adli Tıp 4. İhtisas Kurulu, bunun üzerine 16.12.2010’da Ergenekon davasına bakan mahkemeye gönderdiği iki sayfalık yazıda, yanlış dosya incelenerek verilen raporun geri çekildiğini bildirdi. Kurum yazısında ‘’Müzekkerenize ilişkin dava dosyasının kurumumuza hiç ulaşmadığı ortaya çıktı. Şahsın tüm tıbbı belgelerini inceleyen dosyanın Adli Tıp Gözlem İhtisas Dairesi’ne müşahede amacıyla gönderilmesi talep olunur. Bunun üzerine yeni rapor düzenlenecektir’’ denildi. İhmal değil planlı girişim: İşte sorular: Adli Tıp’ın raporu geri çektiğini öğrenen Şahin’in avukatları, Adli Tıp yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundular.Başkasının dosyasıyla İbrahim Şahin’e ‘cezai ehliyeti yok’ raporu verilmesi bazı soruları da beraberinde getirdi: 1) Adli Tıp, Şahin’in dosyasını görmeden nasıl rapor hazırladı? 2) Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan İbrahim Şahin’in dosyasının, yine Silivri Cezaevi’nde tutuklu olan, cezai ehliyeti olmayan bir başka sanıkla karıştırılması bir tesadüf olabilir mi? 3) Şahin’in dosyası, hamile bir kadın ya da sağlığı yerinde olan birisiyle değil de neden cezai ehliyeti olmayan birisiyle karıştırıldı?

31.12.2010: Sağlam deliller, çürük gelin-damadı sarstı:

Balyoz Darbe Planı davasının bir numaralı sanığı eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın kızı Pınar Doğan Rodrik ve damadı Dani Rodrik'in, açtıkları web sitesinde ve yayınladıkları kitapta Balyoz belgelerinin sonradan üretilmiş sahte belgeler olduğuna dair iddialarını ispatlamak, dava delillerini çürütmeye için yoğun bir çalışma yürütmesi.

 01.01.2011: 'Cihaner haklı çıktı'cıların gizlediği bomba ayrıntılar:

İsmailağa cemaati soruşturmasıyla alakalı Erzurum Özel Yetkili Başsavcılığı'nın 'Ortada silahlı örgüt yok, izinsiz eğitim kurumu açma var' kararı medyada 'Cihaner haklı çıktı' şeklinde yansıtıldı. Oysa Cihaner kendi soruşturmasında İsmailağa cemaatiyle ilgili iddiaları anayasal düzene karşı suç kapsamında değerlendirmişti. Cihaner Adalet Bakanlığı'ndan gizlediği soruşturma sürecinde 2 yıl boyunca telefon dinlemesi yaptırmış, dinleme taleplerinde ise zanlıların Anayasal düzen aleyhine faaliyette bulunduğunu iddia etmişti. Soruşturmada şüpheliler, yasadışı Hizbullah ve İBDA-C örgütü mensubu oldukları iddiasıyla dinlendi. Cihaner ve örgütü, soruşturmanın ilerleyen safhalarında cemaati silahlı gösterebilmek için ıslak imzalı plana göre cemaat evlerine silah yerleştirmeye çalıştı, Erzincan baraj göletine el bombaları attırdı. Bu korkunç komplo tespit edildi ve şu an yargı safhasında. Komployu örtebilmek için çılgın bir çaba var. Dava, savaş uçaklarının bile devreye sokulduğu, ses kayıtlarıyla da ortaya çıkan skandal bir süreçte yargıtaya alındı. Komployu anlatan tanıklar, halen silahlı saldırılara uğramakta.

 06.01.2011: Selek'i Melek, Doğan'ı Serçe yaptılar!:

2011 Ergenekon tutukluları için çok kötü başladı. Ergenekon sanıklarından tutukluluk süreleri 4 yılı dolduracak olanlar, yeni düzenlemeye göre tahliye edilmeyi bekliyordu. Ancak anayasal suçlarda tutukluluk süresinin 10 yıla çıkarılabilmesine Yargıtay da onay verince bu hesap tutmadı. Davaları yargıtayda onay bekleyen ve 10 yıllık tutukluluk süresini tamamlamış Hizbullah, PKK gibi terör örgütü tutukluları grup grup tahliye edilirken, tahliye edilmeyi bekleyen Ergenekon tutuklularının 6 sene daha cezaevinde kalabileceklerinin ortaya çıkması bu çevrelerde tam anlamıyla şok etkisi yaptı. Hizbullah ve PKK tutuklularının serbest bırakılmasını eleştiren bu çevreler, Ergenekon tutuklularının ise derhal tahliye edilmesini talep ediyorlar. Oysa durum çok farklı. Yeni Akit gazetesi yazarı Hasan Karakaya bu çelişkiye dikkat çektiği köşe yazısında, çarpıcı örnekler vererek Ergenekon medyasını çifte standart uygulamakla suçluyor.

 07.01.2011: Demirel ve Cindoruk, Ergenekon davalarını eleştirdi:

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Ergenekon davasından, hukuksuzlukların dizboyu olmasından ve askerin alışılmadık muamelelere tabi tutulmasından kaygılandığını açıkladı. Demirel'in ayrılmaz gölgesi olarak nitelenen eski Meclis başkanı Hüsamettin Cindoruk da rahatsızlığını ifade etti. Balyoz davasında iddianamenin TRT spikerlerince okunmasını Yassıada duruşmalarına benzeten Cindoruk, Balyoz ve Ergenekon soruşturmalarını da Yassıada uygulaması olarak niteleyerek tepki gösterdi.

 19.01.2011: Ergenekon sanıklarını milletvekili yapma planı devrede:

 Ergenekon ve Balyoz davası sanıklarını cezaevinden çıkarabilmek için milletvekili yapma projesinde ilk adım atılıyor. İddialara göre kendisi de Ergenekon sanığı olan Yalçın Küçük, bu çerçevede CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'den randevu isteyecek. Kabul edilmesi halinde de cebindeki listeyi sunacak. Küçük'ün listesinde Doğu Perinçek, Mehmet Haberal, Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Atilla Uğur, Hasan Iğsız, Engin Alan ve Çetin Doğan'ın isimlerinin yer aldığı ileri sürülüyor.

 18.01.2011: Sanık, Askeri savcı, bilirkişi:

Üçü de Ergenekon sanığı!. Taraf yazarı Emre Uslu 17.01.2011 tarihli köşe yazısında, balyoz ek klasörlerini incelerken yakaladığı çok çarpıcı bir ayrıntıyı işliyor. Buna göre Ergenekon soruşturması kapsamında evi aranan kişi bir askeri savcıdan yardım istiyor. Yardım istenen savcı yardım isteyenin davasına bakıyor ve bilirkişinin daha ağır ceza verilmesi görüşünü hiçe sayarak daha hafif ceza istiyor. Soruşturmayı yürüten bu askeri savcının adı Balyoz davası CD’lerinde 'öncelikli ve özellikli görevlendirme' listesinde geçiyor. Ergenekon sanığında ele geçen askeri belgeleri inceleyen bilirkişi casusluk olasılığından bahsediyor. Ama gün geliyor bu bilirkişi, ofisinin altında saklanmış torbalar dolusu belge çıkması üzerine casusluk soruşturması kapsamında tutuklanıyor. Uslu'nun delil klasörlerini dikkatle inceleyerek farkettiği ve 'bu karmaşık ilişkiler tuhaf bir sonuç doğuruyor' dediği duruma göre; Sanık, savcı ve bilirkişi Ergenekon’la ilişkili davalardan sanık olarak yargılanıyor. Uslu'nun 'tuhaf ve karmaşık' diye nitelediği durum, Ergenekon örgütlenmesinin iddia edildiği kadar derin ve geniş bir örgütlenme olduğu iddialarını aslında güçlendiriyor. Bu yönüyle aynı örgütlenmede yeralan isimlerin yolunun bir yerde kesişmesi tuhaf değil gayet normal olarak değerlendirilmeli.

 21.01.2011: Haberal'ı kollayan medyanın çifte standardı:

Ergenekon sanığı Mehmet Haberal'ı korumak için Doğan medyasının çabası dikkati çekiyor. 'Hizbullahçılara internet' diye feryat eden bir kısım medya Haberal'da suspus. Ergenekon davasının tutuklu sanığı Mehmet Haberal'ın odasında önceki gece yapılan 6 saatlik aramada bilgisayar ve internet bağlantısının bulunduğu tespit edildi. Hizbullah tutuklularının cezaevinde internet kullandıklarını manşet haber olarak veren bazı medyanın Haberal için aynı tavrı göstermediği hatta Haberal'ın odasının aranmasını protesto ettiği görüldü. Yoğun bakımdaki bir hastanın odasının nasıl haber verilmeden baskınla arandığını, bunun insanlık dışı olduğunu ileri sürerek protesto eden çevreler, gece geç vakitte Kanal-B'nin bayan spikerinin Haberal'ın odasına nasıl ve ne amaçla girdiğini de görmemezlikten gelmişlerdi.

 24.01.2011: CHP'li Batum: 50 bin kişiyle Silivri'yi basalım!:

CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum, Silivri'deki Ergenekon sanıklarına moral vermek, mahkeme heyetini korkutmak için "50 bin kişiyle Silivri'de görülen Ergenekon davasına katılma" planını açıkladı. Uğur Mumcu'nun öldürülüşünün 18. yılı dolayısıyla düzenlenen anma etkinlikleri için İzmir'e gelen Batum, 'Ergenekon' sanıklarının milletvekili yapılarak cezaevinden kurtarılması teklifini değerlendireceklerini belirtti. Batum, "İçeride yatan Atatürkçü aydınları korumak için elimizden geleni yapacağız." dedi. Bunun için her yöntemi uygulayacaklarının altını çizdi. Batum, "Biz terör örgütü falan değiliz. Biz, AKP hükümetinin bilerek ve isteyerek Atatürkçü aydınları içeri tıkmak suretiyle, Türkiye'de kendi iktidarını hiçbir engel olmadan kurmak istediğini düşünüyoruz. Buna kesinlikle izin vermeyeceğiz. Buna izin vermemek her yöntemle olabilir. Oradaki Atatürkçü aydınları partiye alarak veya başka bir yöntemle, iktidara baskı kurarak olabilir. Bunların hepsini uygulayacağız." şeklinde konuştu. Geçtiğimiz günlerde Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı Tansel Çölaşan'la birlikte Silivri Cezaevi'ne giderek Ergenekon sanıklarına destek veren CHP Genel Başkan Yardımcısı Batum, "Haberal ve Balbay'ı milletvekili yapın." çağrılarına, "Mesajınızı alıyorum." diye karşılık vermişti. Batum, her şeye rağmen bu Silivri çıkarmasından tatmin olmadı. Ergenekon davasına bakan mahkemenin, kendilerinden sonra, ziyaretçilerin bundan böyle içeriye sokulmaması yönünde bir karar aldığını söyledi. Süheyl Batum, "Biz 50 bin kişiyle Silivri'ye gitseydik 'gelenler açıkta duracaklar, içeri kadar giremeyecekler' diye karar almaya cesaret edemezlerdi. 50 bin kişi, bunu kuracağız şimdi. Biliyorum ki sizler bunu örgütlersiniz, korkmazsınız da..." diyerek yeni bir Silivri çıkarmasına hazırlandığının ipuçlarını verdi.

 24.01.2011: 'İbrahim Şahin bunadı' ısrarı:

Ergenekon davasının en önemli sanıklarından eski Polis Özel Harekat Başkanvekili İbrahim Şahin'i yargılanmaktan kurtarmak için bunama raporu alma girişimleri.

 26.01.2011: Polis Çelebi'nin cebine telefon rehberi ekledi mi?:

Ergenekon sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin gözaltında bulunduğu sırada el konulan cep telefonuna, polis tarafından, Hizbuttahrir üyelerinin de olduğu 139 telefon numarasının sehven yerleştirildiği ortaya çıktı. Buradan hareketle, "Çelebi'nin temiz olduğu, kirli olanın polis olduğu,  Çelebi'nin Hizbuttahrir'le bir ilişkisi olmadığı" iddiaları günlerce medyada savunuldu. Oysa Hizbuttahrir'le ilişkisini, mahkemede Çelebi de kabul etti. Zaten mahkeme, Çelebi'nin cep telefonundaki numaralara dayanarak bir suçlamada bulunmamıştı. Sadece diğer belge ve bilgilere istinat etmişti.

 29.01.2011: Ergenekon savcısı Çolakkadı'ya tehdit:

Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarını yürüten özel yetkili savcıların amiri konumundaki Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı'nın evinin yanındaki bir trafoya İngilizce ölüm tehdidi mesajları yazıldı. Çolakkadı Ergenekon çevrelerinin sevmediği bir savcı. Önceki HSYK tarafından korsan kararnamelerle görevinden alınmaya çalışılan savcılardan biri olan Çolakkadı'nın adı, Balyozcuların darbe sonrası görevden alacağı kişiler arasında da geçiyordu.

 03.02.2011: Balyoz ve Gölcük'ü sulandırma operasyonu:

Can Ataklı nasıl suçüstü yakalandı? Balyoz ve Gölcük belgeleri üzerinde şüphe uyandırma operasyonunda son icraatları neler? NTV ve CNN, servis edilen bu sulandırmaları nasıl haber yaptı?. Ergenekon sanığı Mehmet Ali Çelebi'nin telefon fihristine başka kişilerin telefon numaralarının eklenmesi olayı nasıl saptırılıyor?. Yeni Akit yazarı Yener Dönmez ile Sabah yazarı Nazlı Ilıcak köşe yazılarında çarpıcı bilgiler vererek, Balyoz ve Ergenekon davası hakkında şüphe uyandırmak için bazı çevrelerce nasıl gayret edildiğini çapıcı ve somut örneklerle işliyor.

 15.02.2011: Gelin - Damattan etik dışı hareketler:

Balyoz Darbe Planı davasının bir numaralı sanığı eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın kızı Pınar Doğan Rodrik ve damadı Dani Rodrik, açtıkları web sitesinde ve yayınladıkları kitapta Balyoz belgelerinin sonradan üretilmiş sahte belgeler olduğuna dair iddialarını ispatlamak için yoğun bir çalışma yürütüyor. Gölcük Donanma'dan gelen belgeler işlerini sekteye uğrattıysa da mutlaka ona da bir açıklama getireceklerdir. Okurlarımızdan Selim Berk, Rodrik çiftinin akademisyen olmalarına karşın balyoz delillerini çürütmek için sergiledikleri ve bir akademisyene yakışmayan etik dışı davranışlarını işleyen bir yazı göndermiş.

22.02.2011: Odatv'nin, Ergenekon davasını karalamak için bile bile yalan haber yapması:

Ergenekon davası sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi'nin cep telefonuna, polis tarafından Hizbuttahrir üyesinin telefon rehberinin sehven kopyalandığı ile ilgili haber yapan Odatv'nin, "Yanlış Yorumluyorsunuz" uyarılarına rağmen bile bile yalan haberler yaptığı ortaya çıktı. Yine Odatv'de ele geçirilen belgelerde, hükümeti yıpratmak için yapılacakların yanında Ergenekon soruşturma ve davaların engellenmesi için yapılacaklar da yer alıyor. Ergenekon davasının BOP kapsamında TSK'yı yıpratma ve etkisizleştirme amacında olduğu ve benzer konuların medyada sürekli işlenmesi, sivil savcıların askeri bölgedeki aramalarının nasıl engellenebileceği gibi ayrıntılar bu belgelerde işleniyor.

 22.02.2011: Ergenekon sanığından ilginç iddia: Polis çay istetip, boş odaya DVD'yi koydu:

Ergenekon sanığı emekli Albay Levent Göktaş, suçlanmasına konu olan ve Ergenekon davasının da en önemli delilleri arasında yer alan 51 no'lu DVD'nin, bayan avukatın çay almak için dışarı çıktığı esnada boş olan odaya giren polislerce yerleştirildiğini ve el çabukluğuyla bulunduğunu iddia etti. Ergenekon dava sürecinde, sanıklardan bir teki bile ev ya da bürolarında ele geçen kritik önemdeki cd, belge ve benzer delilleri kabul etmedi. İlginç şekilde hepsinin ortak iddiası, bunları polisin oraya yerleştirdiği oldu. Yoldan geçen sabıkalılar, çavuşlar, virüsler gibi bahanelere son olarak çaycı-polis işbirliği de eklendi.

 25.02.2011: Yargıtay'dan soruşturma siparişi:

Yargıtay 11. Ceza Dairesi, eski Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner hakkında 'Ergenekon terör örgütüne üye olmak' suçlamasıyla yargılandığı davada, Adalet Bakanlığı'ndan soruşturma izni alınmadığı gerekçesiyle, dava dosyasını tekrar Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. Cihaner'in, Yargıtay 11. Ceza Dairesinde, 'Görevi kötüye kullanmak ve imar kirliliğine neden olmak' suçlamasıyla yargılanmasına ise devam edilecek. Terör dosyası hakkında soruşturma izni alınır alınmaz tekrar Yargıtay'a gelecek. Yargıtay, hukuka aykırı şekilde Erzincan Ergenekon terör örgütlenmesi suçlamalarını Cihaner'in görev suçuna sokarak davaları birleştirmiş ve terör davasını da kendi bünyesine almıştı. İnanılmaz hukuksuzlukların yaşandığı bu süreçte Erzurum mahkemesi üzerinde savaş uçakları uçurulmuş, askeri araçlar şehir merkezinde yürütülmüş, dava Yargıtay'ın içtihatlarına aykırı şekilde fotokopi evrak üzerinden oldu bitti ile birleştirilmişti. Yargıtay Ceza Genel Kurul üyelerinden bir çoğunun dahi isyan ederek 'yok hükmünde' kabul ettiği bu skandal karar, 2. Şemdinli skandalı olarak nitelendirilmişti. Yargıtay Cihaner soruşturmasını garantiye almak için Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı'na sipariş vermeye çalışıyor. Aslında sipariş ifadesi biraz hafif kalıyor, Yargıtay doğrudan talimatla bir soruşturmayı şekillendirmeye çabalıyor. Erzincan'a dosyayı 'soruşturmayı tamamla bana gönder' direktifiyle yolluyor. Hiçbir makam ve kişi, yürütülen soruşturmayla ilgili hakim ve savcılara emir ve talimat veremez. Buna yüksek mahkemeler, Adalet Bakanlığı ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da dahil.



***


7 Nisan 2018 Cumartesi

SABİH KANADOĞLU NEDEN GÖZALTINA ALINMADI?


SABİH KANADOĞLU NEDEN GÖZALTINA ALINMADI?





Yargıtay Onursal Başsacısı Vural Savaş Odatv'ye konuştu;

08.01.2009


Bilindiği gibi; Ergenekon Soruşturması çerçevesinde dün sabah erken saatlerde yine arama ve gözaltılar yaşandı.
Milli Güvenlik Kurulu Eski Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, emekli Orgeneral Kemal Yavuz, Susurluk sanığı İbrahim Şahin ve Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün evinde arama yapıldıktan sonra gözaltına alındılar.
Ayrıca Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun Ankara Çayyolu'ndaki evinde arama yapıldı.

Fakat aramadan sonra Sabih Kanadoğlu’nun gözaltına alınmadığı açıklandı.

Odatv.com olarak Kanadoğlu’nun gözaltına alınmayışının nedenlerini Yargıtay Onursal Başsavcısı olan Vural Savaş’a sorduk. Amaç sadece evinde arama yapmak mıydı, yoksa başka bir amaç mı söz konusuydu?

İşte Yargıtay Onursal Başsavcısı Vural Savaş’ın açıklamaları:

“Bütün aydınların, bütün vatansever insanların, bütün medyanın sindirilmesi, söz konusu Tabi arama yapılması Sabih Kanadoğlu hakkında utanç verici bir şeydir. 
Cumhuriyet'e bomba atılmış, Danıştay'a saldırı yapılmış... Efendim, böyle bir talebi kabul edecek hakimlerimiz var. Şu anda ben Yargıtay’da bir cenazeden geliyorum. Bütün Yargıtay üyeleri infial halinde. Nasıl olur da bir başsavcı, evinde bomba yakalanan ne olduğu belirsiz kişilerle aynı kefeye konarak uygulama yapılır?
Şu mesaj verilmek isteniyor İşte ordu komutanı da olsanız, başsavcı da olsanız göz altına da alınabilirsiniz, evinizde aramalar da yapılabilir. Hatta hatta tutuklanabilirsiniz. Yıllarca hapis yatabilirsiniz. Şu anda Türkiye’yi bir korku imparatorluğu haline getirdiler. Şu anda Türkiye artık bir hukuk devleti olmaktan çıkmıştır. Bu Ergenekon soruşturmasıyla yapılan soruşturmalar, Mc Carthy zamanında Amerika’da yapılan uygulamaları geçmiştir. Cumhuriyetimize vatandaşlarımızın sahip çıkmasının tam zamanıdır.

Böyle bakan, böyle iktidar, dış güdümlü basın, üniversite mensupları olan bir ülkede, eğer anayasa değişiklikleri de yapılıp Türkiye’de yasal olarak, ama hukuk dışı bir düzen kurulursa, biz bu insanları bir daha başımızdan atamayız. Eleştiri yasak, konuşma yasak. Ergenekon konuşmalarını benim gibi yasa dışı olduğunu en iyi vurgulayan hukukçulardan biridir, Sabih Kanadoğlu.

Aklı sıra Sabih Bey’e gözdağı verebileceklerini zannediyorlar Sabih Bey de Yargıtay Başsavcılığı yapmış kişi, ben de öyle. Vural Savaş’a da bir göz dağı gibidir. Bunlar bize vız gelir. Bin tane Vural Savaş bu memlekete feda olsun. Zaten serçeden korkan darı ekmez ,fakat tekrar ediyorum artık şu aşikar şekilde ortaya çıkmıştır: Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bu üniversitelerimizdeki, yargıdaki özellikle tasfiye edilmedikten sonra biz, hukuk devleti olarak yaşayamayız. Bu ülkede paramparça olmamızı engelleyemeyiz. Hiçbir şekilde ekonomimiz de düzelmez. Sabih Bey kadar pırıl pırıl yaşamış, hayatı boyunca hiçbir hukuk dışı işlem yapmamış, daima hukuk devletini savunmuş bir insanın, gelmişler evine Fazıl Say’a ait CD'leri götürmüşler. Bir savcı, hakim ne kadar yanlı olursa olsun, hatta Fethullah Gülen’in kendisi hakim olsa, hiçbir delil olmadan bir insanı nasıl göz altında tutacaksınız? Arkasından tutup cezaevine göndermek için de en küçük bir emare lazım. Bu kararlar da itiraza tabi. 
Sabih Kanadoğlu gibi bir kişinin, bütün hayatı göz önünde olan bir şeref bayrağı gibi yaşamış, hiçbir hukuk dışı işe şimdiye kadar karışmamış bir insanın evinde, arama yapma talimatının çıkartılması bile yargının ne hale geldiğinin bir delili. Şu anda hakikaten kısmi bir başarı sağladılar. Kuvvet komutanları dahil, ki onların hepsi antiemperyalist, ulusalcı, Atatürk’ün askerleri olduğunu tüm hayatları boyunca ispat etmiş kişiler, işte bunların ve başsavcının mutlaka göz altına alınması şart değil efendim. Arama yapılması bir felaket. Ne demek? Esas ben size söyleyeyim. Bütün darbeler, ülkemizde de, Ortadoğu’da da, Latin Amerika’da da, Amerika’nın tezgahlanmasıyla yapılmıştır.
Dikkat edin, Ergenekon soruşturmasını destekleyen bütün insanlar, Emperyalist güçlerin uşaklarıdır. Bu ABD Politikalarının, gerek Türkiye’de, gerek bütün dünyada uygulanmasının destekçiliğini yapmış kişilerdir. Bunun darbe önlemekle  hiçbir alakası yok. Esasında Türkiye’de bir karşı devrim tezgahlanıyor. Bir takım devlet görevlileri de maşa olarak kullanılıyor.”

https://odatv.com/sabih-kanadoglu-neden-gozaltina-alinmadi-0801091200.html


***********

23 Temmuz 2017 Pazar

Ergenekon Davası Sonunda Delirtti

Ergenekon Davası Sonunda Delirtti


Barış Terkoğlu

Kenan Temur bir polis memuru. 3 yıldır evli, bir çocuğu var. Babası İnegöl’de yaşayan emekli öğretmen. Temur’u zor koşullarda okuttu. Kenan Temur üniversite mezunu oldu. İş bulamadı, sonunda polis olmaya karar verdi. Adile Sadullah Mermerci Polis Eğitim Merkezi’nde 6 ay kurs aldı. Kursun sonunda polis oldu. Diğer memurlara göre mesleğe geç başlamıştı, 30 yaşındaydı.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Koruma Şube Müdürlüğü’ne atandı. Devletin sorumluluk verdiği kişileri koruyordu. Koruduğu kişilerin arasında Savcı Zekeriya Öz’ün eşi ve çocukları dahi vardı.

İbrahim Şahin kaderini değiştirdi

Ancak Temur’un kaderi Eski Özel Harekat Dairesi eski Başkanvekili İbrahim Şahin’in korumalığını yapmasıyla değişti. 

12 Eylül 2007 tarihinde Şahin ile ilgili görevlendirme yazısı kendisine ulaştı. Resmiyette 24 Ekim 2008 tarihine kadar yani bir sene kadar bu görevi sürdürdü. Ancak fiilen 3-4 ay kadar Şahin’i koruma görevini yaptı.

İbrahim Şahin’i korumanın zorluğu vardı. Şahin korunan kişilerin uyması gereken kurallara uymuyordu. Güvenlik açısından günlük programını güvenliğine bildirmesi gerekiyordu. Ancak Şahin sık sık aksatıyordu. Dışarıya çıkacağını söylediği saatten bir saat önce Temur, Şahin’in kapısına gidiyordu. Ancak Şahin kapıda Temur’u bazen üç saat bekletiyor sonra dışarı çıkmaktan vazgeçiyordu. Temur’un ifadesi ile Şahin kendisini koruyan memurlara kaba davranıyor, sık sık azarlıyordu. Kenan Temur İbrahim Şahin’in bu aksiliğini Şahin’in yaşlılığına bağlıyordu.

Pimpirikli ve kıl kuyruk

Temur kendi ifadesi ile “pimpirikli ve kıl kuyruk” biriydi. Başından geçenleri sürekli rapor ediyordu. Durumu İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne rapor etti. Raporlarda İbrahim Şahin’den koruma kurallarına uymaması nedeniyle şikayet ediyordu. Bu nedenle İbrahim Şahin uyarıldı.
Kenan Temur, Şahin’den sonra görevini yapmaya devam etti. Eski bakanlardan Mehmet Moğultay’ı korudu. Ta ki Ergenekon Davası nedeniyle göz altına alınıncaya kadar.
Kenan Temur, İbrahim Şahin’in suikast timinde olmakla suçlanıyordu. Bu yüzden tutuklandı. Ancak Temur hayatında Ergenekon bir yana herhangi bir derneğe dahi üye olmamıştı. Davada sanık olmasının nedeni bir başkasının hazırladığı listede adının suikast timinde geçmesiydi. Temur’un durumunda olan 20’den fazla kişi daha vardı.
Kenan Temur’un iddianamede 3 tane telefon görüşmesi bulunuyordu. Bunlardan biri İbrahim Şahin’leydi. Şahin’e korumalık görevi gereği ertesi günkü programını konuşuyordu Bir diğerinde yine aynı nedenle İbrahim Şahin’i aramış ancak telefona oğlu çıkmıştı. Ona İbrahim Şahin’in programını ve kaçta gelmesi gerektiğini sordu. Son konuşma ise bir başka polis memuruylaydı. İbrahim Şahin gözaltına alındıktan sonra ne kadar şaşırdıklarını konuşuyorlardı. Kısacası iddianamede bulunan üç telefon kaydında da suç teşkil eden bir durum yoktu.

Birden ayağa kalktı

Temur davanın 18 Aralık günü henüz kendisine sıra gelmemiş olmasına rağmen ayağa kalktı. Kürsiye gelmek ve orada konuşmak istediğini söyledi. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün izin verdi. Kenan Temur, kendisine yapılan suçlamanın asılsız olduğunu anlattı. Yapılan aramalarda, telefon kayıtlarında bir suç unsuruna rastlanmadığını açıkladı. Kendisinin sadece İbrahim Şahin’in evinde bulunduğu söylenen bir liste nedeniyle tutuklu olduğundan söz etti. İbrahim Şahin’i koruma görevini devletin kendisine verdiğini anlattı. Şahin ile koruma yaptığı süre içinde iyi geçinemediğini yazdığı raporlar ile ortaya koydu. Hiçbir hukuksal dayanak olmadığı halde bir yıldır tutuklu olduğunu söyledi.

Boğuluyorum

Titriyordu, mahkeme başkanı Temur’u “Rahat ol, rahat konuş, rahat konuş sıkma kendini rahat ol” diyerek sakinleştirmeye çalıştı. Temur konuşmasında “İnsanların canı yanıyor mesela benim canım yanıyor. Çok kötü yani bildiğiniz gibi yani bu öyle şey ki, ya bu işin içinden çıkılmaz bir durum yani normal şartlarda olmaması gereken şeyler oluyor sayın başkanım ama niye ben? Yani İbrahim Şahin’le çalışmak suç muydu? Görevlendirmeselerdi beni. Onun evinde çıkan, çıktığı iddia edilen bir kağıttan dolayı buradayım. Şimdi insanın aklına bin bir türlü soru geliyor yani bunu çok boyutlu yani bunu izah edemiyoruz. Tamam otur sen burada bekle ama nereye kadar bekleyeceğim, sayın savcım diyorsunuz bakın peygamberimizden bahsediyorsunuz, hepimiz Müslümanız yani, yav ben düşündüm de bulamıyorum.” diyordu. Kendisine birilerinin komplo yapıldığını söylüyordu. Ailesini özlediğini görevine dönmek istediğini anlatıyordu. Kendisinin tutuklanmasına neden olan emniyete de kızıyordu: “emniyete niçin kızıyorum? eğer benim hakkımda soruşturma yapıyorsan tahkikat yapıyorsan iddianameye koyuyorsan e bunu niye araştırmıyorsun? Buna niye bakmıyorsun. Yani sen beni suçluyorsun terör örgütüyle, böyle büyük bir çuvalın içine atıyorsun ne olduk, Türkiye’nin gündemini belirleyen belki de dünya gündemini belirleyen bir olay benim için yani. ben bu girdabın içinde boğulur giderim Sayın başkanım, yani 12 aydır da boğuluyorum”

Bir daha geri gelmeyecek,

Kenan Temur tahliye talebinde bulundu. Mahkeme başkanının olumlu oyuna rağmen diğer hakimlerin red etmesiyle tutukluluk hali devam etti. 
Kenan Temur sonraki günlerde gittikçe kötüleşti. Derin bir sessizliğe gömüldü. Uğradığı haksızlıktan bir daha kurtulamayacağına inanıyordu. Duruşmalara gelemeyecek haldeydi. Bir gece sinir krizi geçirdi. Diğer tutuklulara “Kur’an okuyun, Yasin okuyun” diye bağırıyordu. Sonra “ben deccalim” diyerek kendini duvardan duvara vuruyordu. 
Temur, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne kaldırıldı. Akıl sağlığını kaybetmişti. Artık dışarı da çıksa eski Temur bir daha geri gelmeyecekti.

Barış Terkoğlu

http://www.dunya48.com/kasif-kozinoglu/4-ergenekon/1005-ergenekon-davasi-sonunda-delirtti