İNCELENMESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İNCELENMESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Aralık 2017 Cumartesi

DÜNYADA VE TÜRKİYEDE SINIRI AŞAN SULARIN HUKUKİ DURUMUNUN İNCELENMESİ BÖLÜM 9

DÜNYADA VE TÜRKİYEDE SINIRI AŞAN SULARIN HUKUKİ DURUMUNUN  İNCELENMESİ BÖLÜM 9


SONUÇ 

ABD Su Hukukunun tarihi gelişimi Kuzey Amerika kıtasına yapılan ilk 
göçlerle başlamaktadır. Bu göçler ağırlıklı olarak İngiltere’den yapıldığından 
ABD hukuk sistemi ve bu kapsamda su hukuku da ağırlıklı olarak Anglo-
Sakson hukuk sisteminin özelliklerini taşır. Bu çerçevede İngiliz hukuk sitemi 
kaynaklı kıyıdaş hakları ilkesi riparian rights principle) ve madencilerin arazi 
sahibi olmamaları nedeniyle su kullanımlarını kıyıdaşlık ilkesine 
dayandıramamaları neticesinde ortaya çıkan kadim hak ilkesi prior 
appropriation principle) ABD Su Hukukunun ulusal yer üstü sularına ilişkin 
temel ilkeleri olarak benimsenmiştir. Suyun çok olduğu bölgelerde kıyıdaş 
hakları ilkesi, az olduğu bölgelerde ise kadim hak ilkesi daha çok uygulama 
alanı bulmakta olup, kimi bölgelerde ise bu iki sistem bölge ihtiyaçlarına cevap 
verecek şekilde birleştirilerek karma hybrid) sistem adı altında uygulanmıştır. 

ABD Su Hukukunda yer altı sularının kullanım haklarının 
belirlemesinde kullanılan dört yöntem bulunmakta ve bunlar ‘mutlak sahiplik’ 
absolute ownership), ‘makul kullanım’ reasonable use), ‘bağlantılı haklar’ 
corrolative rights) ve ‘kadim hak’ prior appropriation) olarak adlandırılmaktır. 
Mutlak sahiplik, ülke genelinde tarihsel olarak ilk benimsenen yöntem olmakla 
birlikte zamanla yerini ‘makul kullanım’ ve ‘bağlantılı haklar’ yöntemlerine 
bırakmıştır. Kadim hak yöntemi ise sınırlı sayıda eyalette uygulanmaktadır. 

ABD Su Hukuku, su kaynaklarının her bir eyaletin kendi hukuk düzeni 
eliyle yönetilmesini esas almakla birlikte, federal düzeyde büyük önem arz 
eden konular Federal Devletin düzenlemelerine tabi kılmıştır. Bu çerçevede, 
ABD Su Hukukunun temel mevzuatı söz konusu olduğunda, her bir eyaletin 
kendi düzenlemeleri değil, bütün ülke çapında hüküm ve sonuç doğuran 
Federal düzenlemeler gündeme gelmektedir. ABD Su Hukukuna ilişkin 
kurumsal yapı da federe ve federal devlet ölçeğinde farklılıklar göstermektedir. 

ABD Su Hukukunda sınıraşan sular konusu, temelde komşu ülkeler 
olan Meksika ve Kanada ile yaşanan uyuşmazlıklar doğrultusunda 
şekillenmiştir. Her bir uyuşmazlık kendi koşulları çerçevesinde farklı 
doktrinlerin savunulmasına sahne olmuş ve nihayetinde anlaşmalar yoluyla 
çözüme kavuşturulmuştur. 

Çalışmanın ikinci ana başlığı olan AB Su Hukuku 1 0’li yıllardan 
itibaren gelişme göstermiş ve nihayet 2000 yılında Su Çerçeve Direktifinin 
yürürlüğe girmesi ile bu günkü halini almıştır. Bir başka deyişle günümüzde 
AB Su Hukuku Su Çerçeve Direktifi temelinde şekillenmiş bulunmaktadır. 
Yerüstü, yeraltı, kıyı ve geçiş sularına ilişkin hükümlerin yanı sıra, sınıraşan 
suların yönetimine ilişkin düzenlemeler de içeren direktifin temel prensibi su 
kaynaklarının ülkelerin siyasi sınırlarından bağımsız olarak havza ölçeğinde 
yönetimi olarak özetlenebilir. AB Su Hukukunun anayasası niteliğindeki Su 
Çerçeve Direktifinin yanı sıra, suların kalitesinin korunması ve 
iyileştirilmesine ilişkin diğer bazı direktifler de bulunmaktadır. 

AB çevre hukuku ve politikasının bir parçası niteliğindeki AB Su 
Hukuku, AB’nin temel ve yardımcı kurumları tarafından şekillendirilmektedir. 
Bunlardan başlıcaları Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, Bakanlar 
Konseyi, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği Adalet Divanı, Arupa Çevre Ajansı 
ve Avrupa Yatırım Bankasıdır. 

AB üyesi ülkelerin su kaynaklarının önemli bir kısmını oluşturan 
sınıraşan sular üye devletler arasında bir takım sorunlara sebep olmuş, bu 
sorunların çözümü Su Çerçeve Direktifinin ilgili hükümleri ve AB’nin taraf 
olduğu uluslararası sözleşmeler kapsamında sağlanmaya çalışılmıştır. Bahse 
konu sorunların önde gelenleri Tuna ve Ren Nehirlerine ilişkin olarak 
yaşananlar ayrıca İspanya – Portekiz ve Yunanistan – Bulgaristan arasında 
yaşananlardır. 

Türk Su Hukuku Osmanlı İmparatorluğu döneminden başlayan bir 
gelişme kaydetmiş, önceleri İslam hukuku kuralları çerçevesinde düzenlenmiş 
iken, Mecelle-i Ahkam-ı Adliye’nin yürürlüğe girmesiyle birlikte batı hukuku 
temelinde düzenlemelerle şekillenmeye başlamıştır. umhuriyet dönemine 
gelindiğinde ise Anayasal ve yasal düzenlemelere konu olmuştur. Bu dönemde 
Türk Su Hukukuna ilişkin temel ayrım olan genel su ve özel su ayrımının genel 
hatları esasen Medeni Kanun çerçevesinde düzenlenmiş, yargı kararları ile de 
ayrıntılı şekilde ortaya konmuştur. 

Türk Su Hukukuna ilişkin çok sayıda hukuki metin bulunmakta olup, 
bunlardan bir kısmı eski tarihlerde düzenlenmiş olduklarından günümüz 
ihtiyaçlarına cevap verecek niteliği haiz değildir. Bahse konu temel 
düzenlemelerden bazıları Sular Hakkında Kanun, Yeraltısuları Hakkında 
Kanun, Çevre Kanunu, Büyükşehir Belediyeleri Kanunu, İSKİ Genel 
Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, Taşkın Sulara ve Su 
Baskınlarına Karşı Korunma Kanunu, Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli 
Sular Kanunudur. 

Su mevzuatındaki dağınık yapıya paralel olarak Türk Su Hukukuna 
ilişkin kurumsal yapı da çok parçalı bir görünüm arz etmektedir. Çok sayıda 
kurum ve kuruluş suya ilişkin olarak yetkilendirilmiştir. Bunlardan öne 
çıkanları Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Enerji 
ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel 
Müdürlüğü, Türkiye Su Enstitüsü, Belediyeler ve İl Özel İdareleridir. 

Türkiye’nin toplam sınır uzunluğunun %22’sine karşılık gelen sınıraşan 
ve sınır oluşturan sular, Türk Su Hukukunda önemli yer tutmaktadır. 
Türkiye’nin 25 hidrolojik havzasının 5 tanesini oluşturan sınıraşan havzalar 
Meriç – Ergene, Çoruh, Kura – Aras, Asi ve Fırat – Dicle havzalarıdır. Türkiye 
bu havzaların bazılarında aşağı, bazılarında ise yukarı kıyıdaş olup, bu sular 
zaman zaman komşu ülkelerle Türkiye arasındaki ilişkiler çerçevesinde ele 
alınmaktadır. Türkiye’nin sınıraşan sularına ilişkin su politikasının temel 
ilkelerinden başlıcaları; hakça, makul ve etkin kullanım, suyun yararlarının 
paylaşılması, meselelere kıyıdaş ülkeler arasında çözüm aranması, deneyim ve 
bilgi paylaşımında bulunulması, aşağı kıyıdaş ülkelere önemli zarar 
verilmemesi olarak sıralanabilir. 

Çalışma boyunca yapılan inceleme neticesinde; her ne kadar devletler 
farklı hukuk sistemlerine tabi olsalar da kimi konularda ortak ilkelere ulaşıldığı 
tespit edilmiştir. Zira ulusal yerüstü sularına ilişkin olarak kadim hak ilkesi ve 
kullanım amacına göre öncelik tanınması ortak olarak benimsenmiştir. 

Diğer taraftan, Türk Su Hukukunda yüzey suları açısından benimsenen 
ilkelerde su miktarına dayalı bölgesel bir ayrım mevcut değilken, ABD Su 
Hukukunda, suyun kıt olduğu batı bölgeler ile bol olduğu doğu bölgeleri 
arasında bölgesel bir ayrım mevcuttur. 

Öte yandan, özellikle AB Su Hukukuna ilişkin incelemeler neticesinde, 
su kaynakları yönetiminde gelinen son noktada en ideal biçimin, kamuoyunun 
bilgilendirildiği ve katılımın sağlandığı, kirleten öder ve kullanan öder 
prensiplerinin hayata geçirildiği, çevresel hedefleri gerçekleştirmeye yönelik 
önlemler programının uygulandığı havza bazlı yönetim olarak kabul edildiği 
anlaşılmıştır. 

Çalışma neticesinde ortaya çıkan bir başka husus ise Türk Su Hukuku 
mevzuat yapısının, çalışmaya konu edilen diğer hukuk sistemlerine nispeten 
dağınık bir görünüm arz ettiğidir. Kurumsal yapının da çok parçalı olduğu 
dikkate alındığında, su kaynakları yönetiminde sadeleştirilmiş bir mevzuat ve 
parçalı olmayan bir yönetim yapısının oluşturulmasının Türk Su Hukukunun 
gelişimi ve suyun etkin ve verimli yönetimi açısından önem arz ettiği ortaya 
çıkmaktadır. Bunula beraber, 2011 yılında Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın 
kurulması ile beraber su kaynakları yönetiminin bakanlık seviyesinde 
teşkilatlandırılması ile bu konuda önemli bir yol alınmıştır. Ancak bu çalışma 
çerçevesinde yapılan inceleme neticesinde, konuya ilişkin olarak aşağıdaki 
somut önerilerin uygulamaya geçirilmesinin Türk su hukuku ve politikasında 
kapsamında fayda sağlayabileceği sonucuna varılmıştır. 

Su mevzuatındaki mevcut dağınık ve parçalı yapının mümkün 
olduğunca tek bir yasal düzenleme altında toplanması ihtiyacının en kısa 
sürede giderilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu çerçevede Su Kanunu adı 
altında hazırlanacak bir yasal düzenleme vasıtasıyla meselenin bütün yönlerini 
ve diğer ülke uygulamalarını Türkiye’nin tarihsel süreç içerisinde edindiği bilgi 
birikimi ile harmanlayarak ileriye dönük bir bakış açısıyla ortaya koymak, 
Türk su hukukunun sağlam ve nitelikli bir alt yapıya kavuşmasına hizmet 
edecektir. 

Bu çerçevede düzenlenecek idari yapının da son dönemde dünya çapında yaygın uygulamalardan olan bankacılık, enerji, sermaye piyasası, telekomünikasyon gibi başta stratejik olmak üzere çeşitli açılardan önem taşıyan sektörlerde münhasıran düzenleme ve denetleme yetkisi ile idari ve mali özerkliğe sahip nitelikte düzenlemesi, Türk su hukuku ve politikasının uygulama ve yönetilmesi açısından büyük fayda sağlayacaktır. Böyle bir yapının kurulmasının başka bir faydası da denetim ve ceza etkinliğinin artırılması olacaktır. 
Su hukuku ve uygulamalarının hem teknik hem de hukuki boyutunun derinliği sebebiyle ihtisas gerektiren bir alan olduğu dikkate alındığında, ihtisas 
gerektiren alanlarda halihazırda yargılama usulüne ilişkin olarak hukuk 
sistemimizde benzeri uygulaması bulunan ihtisas veya mahsus görevli su 
hukuku mahkemeleri oluşturulması ve su davalarının bu mahkemeler eliyle 
görülmesi, su hukukunu geliştirecek bir adım olacaktır. 


KAYNAKÇA 


KİTAPLAR 

Abernathy, C.F.: Law in the United States, West Group, St. Paul 2006. 
Akın, M., & Akın, G., Suyun Önemi, Türkiyede Su Potansiyeli, Su Havzaları ve Su Kirliliği. AÜDTCF Dergisi ,2007, 47 (2), 105-118. 
Baykan, N.: Su Hukuku Öğretileri, Pamukkale Üniversitesi, VI. Ulusal Hidroloji Kongresi, Bildiriler Kitabı, s. 4 – 957, Denizli 2010 
Bilen, Ö.: Türkiye'nin Su Gündemi, Umut Matbaacılık, Ankara 200 . 
Doğrusöz, M. E.: Sular Hukuku, Yetkin Yayınevi, Ankara 1997. 
Duru, B.: Avrupa Birliği Politikaları, Der.) Erhan, Ç.; Senemoğlu D., İmaj Yayınevi, Ankara 2007. 
Getches, D.: Water Law in a Nutshell, West Publishing, St. Paul 1997. 
Gözler, K.: Genel Hukuk Bilgisi, Ekin Yayınevi, Bursa 200 . 
Güler, B. A.: Su Hizmetleri Yönetimi, TODAİE Yayınları, Ankara 1 . 
Güneş, A. M.: Avrupa Birliği Çevre Hukuku, 12 Levha Yayıncılık, İstanbul 2011, s. 411. 
Havza Yönetimi ve Su Bilgi Sistemi Çalışma Grubu Raporu HYSBSÇGR), T. . Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Ormancılık ve Su Şûrası, 2012. 
Kibaroğlu, A.: Türk Dış Politikası ve Su, Ortadoğu Analiz, 2013. 
Palabıyık, M. S.; Yıldız, A.: Avrupa Birliği, ODTÜ Geliştirme Vakfı, Ankara 200 . 
Sar, D.: Uluslararası Nehirlerden Endüstriyel ve Tarımsal Amaçlarla Faydalanma Hakkı, Nadir Kitabevi, Ankara 1 0. 
Senemoğlu, D. vd.: 2011, Avrupa Birliği Kurumları, Avrupa Birliği Temel Konular, İmaj Yayınevi, Ankara 2011. 
Tarlock, J. N. D.: Water Resource Management, Thomson Reuters Foundation Press, New York 2009 Toklu, V.: Su Sorunu, Uluslararası Hukuk ve Türkiye, Turhan Kitabevi, Ankara 1 Ünal, Ş.: Avrupa Birliği Hukukuna Giriş, Yetkin Yayınevi, Ankara 200 


MAKALELER 

Batal, S.: AB Çevre Politikalarının Temel Özellikleri, Mevzuat Dergisi, 2010, 1 14 ), http://www.mevzuatdergisi.com/2010/04a/06.htm. 

Bilen, Ö.: Türkiye İle Komşuları Arasında İmzalanan Sınıraşan ve Sınır Suların Ait Bazı Anlaşma ve Belgelerin Değerlendirilmesi, 1 , s. 1. 

Budak, S.: Karşılaştırmalı Hukukta Su Kaynaklarının Korunması ve Denetimi, 
Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, 2000, 1 1 – 205 an, H. H.: Türkiye’nin Sınıraşan Suları, Çağdaş Yerel Yönetimler, 2003, 12 (2), 62 – 74. 

Güneş, A. M.: Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi ve Türk Su Hukuku, Yedi Tepe Üniversitesi Dergisi, 2010, 2, 1 – 17 

http://ozdenbilen.com/Dosyalar/OzdenBilenYayinlari/MakaleRaporSunum/HacettepeUniversitesiHidropolitikDerslerindenAlintilar.doc (22.05.2014) 

Hutchins, W.A; Steelet, H.A.: Basic Water Rights and Doctrines and Their Implications for River Basin Development, Law and Contemporary Problems, 1957, 22, 276 – 300 

Karadeniz, Ö: Hukuk Öğretimi Bakımından Roma Hukuku, AÜHFD, 1 6 , 26 1-2), 323-347 

Lauer, T. E.: The Common Law Background of The Riparian Doctrine, Missouri Law Review, 1963, 28 (1), 60 – 107 

Maden, D. T.: AB SÇD AB Üyesi Olan ve Olmayan Ülkeler Arası İşbirliği 
Uygulamaları, Tuna Nehri Örneği, ORSAM Resmi İnternet Sitesi, 2011, 
http://www.orsam.org.tr/tr/sukaynaklari/analizgundemgoster.aspx?ID=2996. 

Nakashima, M.; Teernik, J. R., Water Allocation, Rights and Pricing, World Bank, 1993 

Özbay, Ö.: Türkiyede Sularla İlgili Yasal Düzenlemelerin Tarihsel Gelişimi ve 
Türkiye’deki Durum, TMMOB Su Politikaları Kongresi, 2006 

Rüştü, İ; Salem, K.: Türkiye’nin Sınıraşan Akarsu Anlaşmalarına oğrafi Açıdan Bir Bakış, Marmara orafya Dergisi, 2004 

Sümer, V.: AB Su Politikası ve Türkiye: Uyum Sürecine Kuramsal Bir Yaklaşım, 
Ortadoğu Analiz, 201 , 5 5 ), 2 – 40 

Tacar, P.: Türkiyenin Sınıraşan Sularla İlgili Sorunları, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Türkiye umhuriyeti’nin 5. Yılı Özel Sayısı, 1 , XIV 42), 
http://www.hidropolitikakademi.org/tr/turkiyenin-sinir-asan-sularla-ilgili-sorunlari.html   (18.04.2014) 

Trelease, F. J.: The Concept of Reasonable Beneficial Use in the Source of Surface Streams, Wyoming Law Journal, 1957, 12 (1), 1 – 21 

Tuğaç, Ç.: AB SÇD Kapsamında Sınıraşan Sular, Orsam Rapor No: 154, Orsam Su Araştırmaları Programı, Rapor No: 1 , 201 . 


TEZLER 

Aktaş, M.: Sınıraşan Suların Ulaşım Dışı Kullanımının Hukuki Rejimi, DEÜ 
Doktora Tezi, İzmir 2004 

Dursun, A.: Sınıraşan Sular Fırat ve Dicle Nehirlerinin Türkiye, Suriye ve Irak 
İlişkileri Üzerine Etkileri, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Isparta 
2006 

Kapan, İ.: Türkiye ile Suriye ve Irak Arasında Su Anlaşmazlığı, İstanbul 
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Tezi, 
İstanbul, 2006 

Karakaş, M: Su Hukuku Bağlamında Su Kaynaklarının Yönetimi, Kurumsal ve 
Hukuksal Yapı, Marmara Üniversitesi SBE Kamu Yönetimi ABD Yüksek 
Lisans Tezi, 2007. 

Kılıç, S.: Sınıraşan Sulara İlişkin Uyuşmazlıklar, Hacettepe Üniversitesi 
Yüksek Lisans Tezi, 200 



İNTERNET SİTELERİ 

Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi 


http://ec.europa.eu/environment/pubs/pdf/factsheets/water-framework-
directive.pdf (03.03.2014) 

BM, İnsani Gelişim Raporu, 2006. 

http://www.un.org/waterforlifedecade/scarcity.shtml (10.06.2013) 

BM, Dünya Su Gelişim Raporu 4, 2012. 

http://www.zaragoza.es/ciudad/medioambiente/onu/en/detallePer_Onu?id=71(
10.06.2013) 

Federal Enerji Düzenleme Komisyonu, Resmi İnternet Sayfası, 
http://www.ferc.gov/(10.06.2014) 

http://www.usbr.gov/history/borhist.html (10.06.2014) 

 http://photos.state.gov/libraries/turkey/231771/PDFs/abd-anayasasi.pdf 
(10.06.2014) 

ABD Çevre Koruma Ajansı, Resmi İnternet Sayfası, EPA: Summary of The Celan 
Water Act, http://www2.epa.gov/laws-regulations/summary-clean-water-
act(06.07.2013) 

ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu, Resmi İnternet Sayfası, http://www.usgs.gov/   (13.06.2013) 

Arazi Islahı Bürosu resmi internet sitesi, http://www.usbr.gov/main/about/ 
(29/05/2014) 

Birleşik Devletler Askeri Mühendisler Birliği resmi internet sitesi, tarihçe sayfası, 
http://www.usace.army.mil/About/History/BriefHistoryoftheCorps/Introduction.aspx (29.05.2014) 

Board, S.W, California Environmental Protection Agency, 
http://www.calepa.ca.gov/ (15.11.2013) 

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilkssSDkeMRe7RhcULA1BDqy-JXNZbJiGNgPeLJlSLjZ6g0jkxiaLBVStdWiSOLzl_MXtnIXzDwgXBzCro0p26Lwqp0D7AYfHt4muhGHKF0UQxaTHkKzLndN6vlWRqYWykjGbK_aDNjTdt/s1600/AS%25C4%25B0+DOSTLUK+BARAJI.jpg (20.06.2014) 

http://alpaytek.in/wp-content/uploads/2011/10/kut_bolgesi.jpg (20.06.2014) 

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/5/51/Arasrivermap.jpg 
(20.06.2014) 

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/9/96/Danubemap.png 
(17.06.2014) 


http://web.ogm.gov.tr/birimler/merkez/toprakmuhafaza/Resimler1/coruh-
2.png (20.06.2014) 

http://www.inweb.gr/workshops2/sub_basins/12_Nestos_files/image002.jpg(18.06.2014) 

http://www.law.cornell.edu/uscode/text/42/chapter-103 (10.06.2014) 

http://www.stratfor.com/sites/default/files/main/images/Colorado_river_0.jpg 
(16.06.2014) 

http://www.theworldorbust.com/wp-content/uploads/2013/05/Map-of-Great-
Lakes- in-the-United-States-and-Canada.jpg (17.06.2014) 

http://www.uniworld.com/images/Regions/Europe/Cruises/Castles_along_the_
Rhine/maps/2014/2014_CAR.jpg (17.06.2014) 

http://www.woofish.com/columbia_river_walleye_map.jpg (17.06.2014) 

http://www.worldatlas.com/webimage/countrys/namerica/usstates/artwork/rivers/riogrand.htm (15.06.2014) 

https://tinyurl.com/n5nlftu (17.06.2014) 

Kaliforniya Su Planı, (KSP): California Water Plan, Federal Reserved Water Rights 
Reference Guide, 2009, s. 2. 
http://www.waterplan.water.ca.gov/docs/cwpu2009/0310final/v4c21a03_cwp2009.pdf / (08.12.2013) 

Mammadov, R.M., Verdiyev, R.: Integrated Water Resources Management as 
Basis for Flood Prevention in the Kura River Basin, United Nations Economic 
Commission for Europe, 2009, s. 5 
http://www.unece.org/fileadmin/DAM/env/water/meetings/flood/workshop%202009/presentations/session%203/Mammadov_Verdiyev_article.pdf 
(20.06.2014) 

Ren Nehrinin Korunması İçin Uluslararası Komisyon, Resmi İnternet Sitesi, 
International Commission for The Protection of The Rhine, www.iks.org 

Tuna Nehrinin Korunması İçin Uluslararası Komisyon, Resmi İnternet Sitesi, 
International Commission for The Protection of The Danube River, 
http://www.icpdr.org 

ÖZEL NOT; BU ÇALIŞMAYI VE BİLĞİLERİ BİZE ARAŞTIRIP SUNAN SAYIN SERAP  PERÇİN..
TEŞEKKÜRLER EDERİM..SAYGILARIMI SUNARIM..

http://www.suyonetimi.gov.tr/Libraries/su/SERAP_PER%C3%87%C4%B0N_UZMANLIK_TEZ%C4%B0_28092014.sflb.ashx

***


DÜNYADA VE TÜRKİYEDE SINIRI AŞAN SULARIN HUKUKİ DURUMUNUN İNCELENMESİ BÖLÜM 8

DÜNYADA VE TÜRKİYEDE SINIRI AŞAN SULARIN HUKUKİ DURUMUNUN  İNCELENMESİ BÖLÜM 8


4.4.2 ÇORUH ve KURA-ARAS HAVZALARI 

Doğu Karadeniz Bölgesindeki Mescit Dağı’ndan doğan Çoruh Nehri 376 kilometre boyunca uzanmakta Oltu ve Tortum çaylarıyla birleşmekte ve Gürcistan Batum) yakınlarında Karadeniz’e dökülmektedir. Toplam uzunluğunun 355 kilometresi boyunca Türkiye topraklarında akan nehir Türkiye’nin enerji potansiyeli açısından dördüncü büyük havzasıdır. Çoruh Havzası’nın tarıma elverişli alanların az oluşu nehrin enerji potansiyelinin kullanılmasına ağırlık verilmesine sebep olmuştur.253 



Şekil 13 Çoruh Havzası254 


Kura Nehri, Ardahan’da 2740 metrede doğduktan sonra Gürcistan ve 
Azerbaycan’dan geçerek Hazar Denizine dökülmektedir.255 

Aras Nehri, Bingöl Dağı’ndan doğup kuzeye doğru akarak Pasinler 
Ovası’ndan geçtikten sonra Ermenistan sınırında Arpaçay Nehri ile birleşmekte 
ve sınır boyunca akmaya devam etmektedir. Türkiye topraklarında toplam 441 
kilometre boyunca aktıktan sonra Nahçivan Özerk umhuriyeti topraklarına 
giren nehir 920 kilometre uzunluğa eriştikten sonra Hazar Gölü’ne  dökülmekte dir. 


Şekil 14 Kura – Aras Havzası256 

Havzadaki bir diğer önemli nehir olan Arpaçay ise, Doğu Anadolu’da 
Allahüekber Dağları’ndan doğan Kars Suyu’nun, Çıldır Suyu ve Gümrü Suyu 
ile birleşmesinden meydana gelmektedir. Aras Nehri ile birleşene kadar 140 
kilometre uzunluğa erişmektedir. 

Havzanın toplam su potansiyeli 24 milyar metreküp olup kapladığı 
alanının % 4’ü Azerbeycan, % 18.5’i İran, %17.5’i Gürcistan %15’i 
Ermenistan%15’i Türkiye topraklarında bulunmaktadır.257 


4.4.2.1 Türkiye ile Eski SSCB Arasındaki Hukuki Düzenlemeler 

Çoruh Nehri Türkiye ve Gürcistan arasında sınıraşan konumda iken; 
Kura, Aras ve Arpaçay Nehirleri ise Türkiye İle Ermenistan arasında sınır 
oluşturan konumdadır. Bu nehirlerin kullanım esasları 1991 yılında Sovyetler 
Birliği’nin dağılmasından önce Türkiye ile SSCB arasında imzalanan 
antlaşmalar ile düzenlenmiştir. SS B’nin dağılması ile birlikte 
bağımsızlıklarına kavuşan Gürcistan ve Ermenistan gibi ülkelerin hem 
uluslararası hukuka göre antlaşmalara ardıl olması hem de bunlara aykırı 
uygulamalara gidilmemesi nedeniyle antlaşmaların yürürlükte oldukları kabul 
edilmektedir.258 
Bu sebeple bu üç nehir havzası aynı başlık altında ele alınacaktır. 

Bu nehirlerle ilgili ilk hukuki düzenleme, 1927 yılında Kars’ta imzalanan ‘Türkiye umhuriyeti ile Sosyalist Şuralar Cumhuriyeti İttihadı Teşkil Eyleyen Nehir Çay ve Dere Sularından İstifadeye Dair Mukavelename ile Serdarabat Barajı’nın İnşasına Dair Müzeyyel Protokol’dür. Bazı maddeleri 1928 yılında değişikliğe uğrayan bu prokol uyarınca taraflar sınır oluşturan sularından yarı yarıya faydalanacaklar, ölçüm istasyonları kuracaklardır. 
Ayrıca nehirlerden biri üzerinde baraj inşaa eden taraf diğer tarafın çıkarlarını 
korumak için tedbir almak tedbir alınmasına ragmen karşı tarafın zarar görmesi 
halinde zararı tazmin etmek ve gerekli su miktarının barajdan geçişini 
sağlamakla yükümlü kılınmıştır. Tarafların sınır oluşturan nehirlerin talveg 
hattını suni olarak bozmaları ve akarsuyun talveg yönünü değiştirmeleri ve 
gece avlanmaları yasaklanmıştır.259 

1963 yılında düzenlenen ‘Türk-Sovyet Karma Komisyonunun, Arpaçay 
Üzerinde Müşterek Baraj İnşası ile İlgili Toplantı Protokolü’ barajın inşaasından sonra, barajda düzenlenen sular ile Aras’tan gelen sulardan, her iki tarafın kendi hisselerine düşen suyu, doğrudan doğruya rezervuardan çekebileceği gibi Arpaçay ve Aras nehirlerinin herhangi bir sınır bölgesinden çekebileceğini kayıt altına almaktadır.260 

‘Türkiye umhuriyeti Hükümeti ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Hükümeti arasında Sınırdaki Arpaçay Nehrinde Baraj inşası ve Baraj 
Gölünün Teşekkülü Konusunda İşbirliğine Dair Anlaşma’ 1973 yılında 
imzalanmıştır. Bu antlaşmanın en dikkat çeken hükmü, su kullanma grafiği 
uyarınca kendi su payını yıl boyunca kullanmayan tarafın, bu miktarı müteakip 
yıllarda talep edemeyeceğine ilişkin olan hükümdür.261 
Suların ortaklaşa kullanılması ile ilgili programların yapılması, uygulamaların kontrol edilmesi ve gerektiğinde değişiklik yapılmasını sağlamak üzere taraf ülke temsilcilerinden oluşan bir daimi çalışma komisyonu ayrıca meydana gelebilecek uyuşmazlıkları çözmek üzere karma komisyon oluşturulmuştur.262 

Yapılan son düzenleme, Arpaçay ve Çoruh Nehirleri ile Posof Çayı ve 
Çaksu Deresi yataklarındaki değişikliklerin önlenmesi veya düzeltilmesi 
maksadıyla inşa edilecek tesislerin işbirliği içerisinde yapılmasına ilişkindir. 
1990 yılında yapılan antlaşma uyarınca; planlama, projelerin hazırlanması ve 
tesislerin inşaası aşamalarında işbirliği yapılması esas kılınmış bununla birlikte 
akarsu, çay ve dere yataklarındaki değişiklikleri önlemek üzere taraflardan 
herbirinin müstakil olarak hareket edebilecekleri kabul edilmiştir.263 

4.4.2.2 Türkiye ile İran Arasındaki Hukuki Düzenlemeler 

İki ülkeyi ilgilendiren nehirlerden yararlanma konusununa ilişkin ilk 
düzenleme ‘Türkiye ile İran Arasındaki Hudut Hattının Tayinine Dair 


Antlaşma’dır ve 1932 yılında imzalanmıştır. İki ülke arasındaki akarsuların bir 
kısmını kapsayan antlaşmada sadece hudut muhafız karakollarının bu sulardan 
faydalanabileceği ve bu faydalanmanın eşit şekilde yapılacağı hükmü yer 
almaktadır.264 

1955 tarihli ‘Sarısu ve Karasu Sularından Müştereken İstifade Olunması Hakkında Protokol’ su alma hakkına ilişkin düzenlemeler getirmektedir. Buna göre; kurak yıllarda ve su sebiyesinin asgari hadde indiği zamanlarda Sarısu’dan İran’a akacak suyun asgari debisi 1.8 metreküp\saniyeden az olmayacak, Karasu yatağı boyunca ise taraflar sudan faydalanma haklarını, antlaşmaya ve mevcut hudut rejimine riayet etmek şartıyla kendi sulama projelerinin ihtiyaçları doğrultusunda kullanabileceklerdir.265 

4.4.3 ASİ HAVZASI 

Kaynağı Lübnan sınırlarındaki Beka Vadisi olan Asi Nehri, kuzey yönünde 35 km akıp, Suriye sınırları içindeki Homs Hama) gölüne akmakta ardından Hama-Humus ve Ghap sulama alanlarını kattetikten sonra Türkiye ile Suriye arasında 22 kilometre boyunca sınır oluşturduktan sonra Türkiye topraklarında yaklaşık 110 kilometre akmakta ve Akdeniz’e dökülmektedir.266 
Suriye, nehrin içerisinden geçip denize döküldüğü Hatay İli’ni kendi sınırları içerisinde bulunduğunu iddia ettiğinden dolayı Asi’nin kendi ulusal suyu olduğu nu savunmakta ve hidrolojik bilgileri saklı tutmaktadır. Bu sebeple Asi Nehri’nin hidrolojik yapısına ilişkin çok sağlıklı verilere ulaşılamamakta dır. 267 


Asi Nehri doğduğu ülke olan Lübnan, yukarı kıyıdaş konumundaki Suriye ve aşağı kıyıdaş konumundaki Türkiye’yi ilgilendiren bir nehir olmasına rağmen üç ülke arasında veya Suriye ile Türkiye arasında herhengi bir hukuki düzenleme yapılmamış bununla birlikte 1994 yılında Lübnan ile Suriye arasında imzalanan antlaşma ile nehir suyunun kullanım esasları belirlenmiştir.268 Buna göre Asi Nehri’nin Lünan-Suriye sınırındaki 403 milyon metreküp olan toplam su hacminin 80 milyon metreküpünün Lübnan’a bırakılması kararlaştırılmıştır. 


Şekil 15 Asi Nehri269 

2009 yılında Türkiye ve Suriye arasında ‘Asi Nehri Üzerinde Dostluk 
Barajı Adı Altında Ortak Baraj İnşa Edilmesi için Mutabakat Zaptı’ 
imzalanmıştır. Sulama, enerji üretimi ve taşkın kontrolü konularında 
faydalanılması planlanan barajın temeli iki ülke başbakanının katıldığı bir 
törenle 2011 yılında atılmıştır. 

4.4.4 FIRAT-DİCLE HAVZASI 

Doğu Anadolu’nun yüksekliklerinden doğan Fırat ve Dicle Nehirleri, 
Suriye ve Irak topraklarını aşarak Basra Körfezi’ne dökülürler. Su toplama 
havzası 884.000 kilometrekare olan bu iki nehirden ortalama yıllık su hacmi 
yaklaşık 2 milyar metreküp olan Fırat’ın suyunun yaklaşık % 90’ı Türkiye’den 
kalan %10’luk kısmı ise Suriye’den kaynaklanmaktadır. Irak’ın katkısı 
bulunmamaktadır. Fırat Nehri, Dicle ile birleşene kadar su hacminin 
yaklaşık % 80’lik kısmını sulama, buharlaşma ve yer altına süzülme nedeniyle 
kaybetmektedir. Yıllık ortalama su hacmi yaklaşık 50 milyar metreküp olan 
Dicle ve kollarının, Türkiye'nin %40, Irak’ın %51, İran’ın ise %9 oranlarında 
katkısı bulunmaktadır. Suriye’nin Dicle Nehri’nin su hacmine herhangi bir 
katkısı bulunmamaktadır.270 


                                   Şekil 16 Fırat – Dicle Havzası271 

Fırat ve Dicle havzasında Suriye, Irak ve Türkiye dışında İran da 
bulunmakla birlikte sınıraşan su politikalarının gelişiminde İran’ın rolü 
bulunmamaktadır. Suyun bu üç ülke arasındaki ilişkilerde etkili olmaya 


başlaması, ülkelerin yakın zaman dilimleri içinde benzer hedeflerle kalkınma 
projelerine başlamalarından kaynaklanmaktadır.272 
Fırat ve Dicle Nehirleri su kaynaklarının kullanımı konusunda Suriye ve Irak ile yaşanan anlaşmazlığın ortaya çıkışı, 1970’lerin başında Güneydoğu 
Anadolu Projesi’nin hayata geçirilmesine dayanmaktadır.273 

 70 bin kilometrekarelik bir alanda yürütülen Güneydoğu Anadolu Projesi Gaziantep, Şırnak, Adıyaman, Batman, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin ve Siirt illerini kapsamaktadır. Bu proje kapsamında su sağlaması planlanan barajlardan ilki olan Keban barajının su tutmaya başlamasıyla aynı dönemde Suriye’nin Tabka barajının da doldurulması iki ülke arasında gerginlik yaşanmıştır. Türkiye’nin Keban barajının ardından Atatürk barajının yapımına yönelmesi Suriye, Irak ve Türkiye arasında sıkıntılar yaşanmasına sebep 
olmuştur.274 

4.4.4.1 Türkiye ile Suriye Arasındaki Hukuki Düzenlemeler 

Türkiye ile Suriye’yi ilgilendiren ilk antlaşma 20 Ekim 1921 tarihli Türk-Fransız İhtilafnamesi’dir. Buna göre Kuveik Suyu Halep şehri ile kuzeyinde yer alan bölge ihtiyaçları göz önünde bulundurularak hakkaniyete uygun şekilde paylaşılacaktır.275 

Akarsulardan faydalanmaya ilişkin düzenlemler içeren bir diğer antlaşma 1930 yılında Türkiye ile Fransa arasında imzalanan ‘Tahdidi Hudut Nihai Protokolü’dür. Protokol uyarınca; Dicle Nehrinin iki taraf arasında ortak olması halinin sebep olduğu meseleler olan gemicilik, avcılık, suların sanayi ve tarımsal alanda kullanılması ve nehir polisi gibi konularda yaşanan sorunların tam eşitlik temelinde çözüleceği hüküm altına alınmıştır. Yapılan düzenleme ile nehrin ‘ortak’ olması halinin ve sorunların ‘tam eşitlik’ esası uyarınca çözümleneceği hususlarının vurgulandığı görülmektedir.276 

1939 yılında imzalanan ‘Hatay-Suriye Tahdidi Hudut Son Protokolü’ uyarınca; Karasu Çayı, Afrin Nehri ve Asi Nehiri’nin hududu teşkil eden kısımlarında bu nehir ve çayların talvegi sınır olarak kabul edilmiş ve sınır boyunca bu sulardan her iki tarafın her şekilde ve aynı hakla faydalanması esas alınmıştır.277 

Türkiye ve Suriye arasında sulardan faydalanma konusundaki bir diğer antlaşma 1952 imzalanan ‘Çağçağ Deresi Sularının Kullanımına İlişkin Protokol’dür. 

1987 yılında Suriye ile imzalanan ‘Karma Ekonomik İşbirliği Protokolü’nün suya ilişkin bölümü uyarınca Türkiye Fırat Nehri’nden Suriye’ye yıllık olarak saniyede ortalama 500 metreküp su bırakmayı bu miktarın bırakılmadığı durumlarda farkı bir sonraki ay kapatmayı taahhüt etmiştir. Bu taahhüt, Atatürk Barajı rezervuarı doluncaya ve Fırat suları konusunda nihai bir anlaşma imzalanıncaya kadar bağlayıcı kılınmıştır.278 

 Bahse konu hüküm Protokol’ün 6 ncı maddesinde ‘Atatürk barajı rezervuarının doldurulması sırasında ve Fırat sularının üç ülke arasında nihai tahsisine kadar Türk tarafı, Türkiye-Suriye sınırından ortalama olarak 500 metreküp\saniye’nin altına düştüğü durumlarda, farkın gelecek ay kapatılmasını kabul eder.’ şeklinde düzenlenmiştir. 


4.4.4.2 Türkiye ile Irak Arasındaki Hukuki Düzenlemeler 

Su konusunda Türkiye ile Irak arasında yapılmış iki önemli hukuki düzenleme bulunmaktadır. Bunlar 1946 yılında imzalanmış olan ‘Dostluk ve İyi Komşuluk Anlaşması’nın su konusuna ilişkin eki olan ‘Dicle, Fırat ve Kolları Sularının Düzene Konması Protokolü” ile 1976’da imzalanan ‘Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması’dır. 

 Dicle, Fırat ve Kolları Sularının Düzene Konması Protokolü, ile düzgün 
su alma ve taşkınlar sırasında su basması tehlikesinin önlenmesi amacıyla 
akımın düzene konması için Dicle, Fırat ve kolları üzerinde yapılması gereken 
çalışmaları düzenlemek üzere hazırlanmıştır.279 

 Yukarıda anılan Protokole ragmen meselelerin hallinde kesin sonuç   sağlanamaması sebebiyle bahse konu sulardan sulardan faydalanma konusunda ortak bildiriler yayınlanmış ve 1976 yılında ‘Türkiye umhuriyeti Hükümeti ile Irak umhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği 
Anlaşması’nda dolaylı olarak düzenlenmiştir. İki ülke arasında yapılacak 
işbirliği alanları arasında yer almıştır. Antlaşma uyarınca kurulan ‘Ekonomik 
ve Teknik İşbirliği Komitesi’, takip eden yıllarda birçok kez toplanmıştır. İlk 
yıllarda gerçekleştirilen toplantılarda, Fırat ve Dicle akarsuları üzerindeki 
tesislerin inşaat durumları, hidrolojik ve meteorolojik bilgi alış verişi gibi 
konular üzerinde durulmuştur. 1982 yapılan toplantılarda Türkiye tarafından, 
su kaynaklarının kullanımı göz önüne alınarak, her iki nehrin ve kollarının tek 
bir havza olarak ele alınması gerektiği ileri sürülmüş fakat Irak tarafının itirazı 
ile karşılaşılmıştır. 1983yılında yapılan toplantı Suriye’nin de katılımıyla ilk 
kez üçlü olarak gerçekleştirilmiş, 1984 yılında yapılan toplatıda ise Türkiye 
tarafından ‘Fırat-Dicle Havzası Sınıraşan Akarsularının Hakça, Akılcı ve 
Optimum Kullanımı İçin Üç Aşamalı Plan’ kısa adıyla ‘Üç Aşamalı Plan’ 
gündeme getirilmiştir. 1990 yılına kadar 15 defa toplanan Komite, Körfez 
Savaşı nedeiyle çalışmalarına ara verse de 16. toplantı 1992 yılında 
yapılmıştır.280 
 Türkiye’nin Fırat ve Dicle havzasında mevcut su sorunlarının çözümü için kıyıdaş ülkeler sunduğu ‘Üç Aşamalı Plan’ın birinci aşamasında su kaynaklarına ilişkin envanter çalışması yapılması hedeflenmektedir. Buna göre seçilen ölçüm ve meteoroloji istasyonlarına ait mevcut tüm verilerin su kalitesi verilerinin teati edilmesi, bu verilerin kontrolünün yapılması, gerektiğinde farklı dönemlerde ortak ölçümler yapılması, bunların değerlendirilmesi, düzeltilmesi, su tüketimlerinin ve su kayıplarının tespiti ve sonrasında çeşitli istasyonlarda doğal akımların hesaplanması öngörülmektedir. 

 Planın ikinci aşamasında toprak kaynaklarının envanter çalışmalarının 
yapılması ve bununla ilgili olarak her ülkede kabul edilerek uygulanan toprak 
sınıflandırma ve drenaj kriterleri hakkında bilgi teatisinde bulunulması, 
işletmede olan, inşa halindeki ve planlanan projelerin toprak sınıflarının 
kontrol edilmesi, buna göre bitki desenlerinin araştırılması ve bütün bu 
projelerin sulama suyu ve yıkama suyu ihtiyaçlarının hesaplanması 
planlanmaktadır. 

 Planın üçüncü aşaması su ve toprak kaynaklarının değerlendirilmesine ilişkindir. Bu değerlendirme ile ilgili olarak; planlanan projelerdeki su kayıplarını en aza indirebilmek için sulama tipinin ve sisteminin tartışılması ve belirlenmesi, işletmedeki projelerin modernizasyon ve ıslah imkanlarının araştırılması, her ülkedeki, içme, kullanma ve endüstri suyu temini, rezervuarlardan ve sulama şebekelerindeki iletim sistemlerinden buharlaşma kayıpları da dahil olmak üzere tüm projelerin toplam su tüketimlerinin belirlenmesi, Dicle'den Fırat'a su transferi imkanını göz önünde bulundurarak arz-talep dengesini sağlamaya yönelik bir benzeşim modeli geliştirilmesi ve planlama safhasındaki projelerin ekonomik yapılabilirliklerini belirlemek için yöntemlerin ve kriterlerin tartışılması planlanmaktadır. 

 Üç aşamalı plan, temelde iki ana hedefi gerçekleştirmeye yönelmektedir. Bunlardan ilki Fırat-Dicle havzasının tek havza olarak ele alınması ve böylece su kaynaklarını daha verimli şekilde kullanmasıdır. Nitekim havzanın fiziki özelliği de bunu gerektirmektedir. Zira bu iki nehir Basra’nın kuzeyinde doğal olarak irtibatlı olduğu gibi Thartar Kanalı vasıtası ile de yapay olarak irtibatlıdır. Planın ikinci hedefi ise üç kıyıdaş ülke arasında gerçekleştirilecek işbirliği sayesinde su ve toprak durumuna ilişkin mutabakatın sağlanması ve ülkeler arasındaki güvensizliğin giderilerek su sorunlarının köklü ve kalıcı şekilde çözümlenmesidir.281 

 T.C . Dışişleri Bakanlığı Bölgesel ve Sınıraşa Sular Dairesi, Orta Doğu’da Su Sorunu isimli yayınında mezkûr planın yukarıda bahis olunan özelliklerini şöyle belirtilmektedir 282: 

“Bu temel ilkeler üzerine kurulu olan Üç Aşamalı Planın iki önemli yönü 
bulunmaktadır 

 Fırat ve Dicle’nin tek bir sınıraşan akarsu sistemi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu iki nehir, attül Arap'da doğal akımlarının sonucunda birleşmekle kalmayıp, rak'daki Tharthar Kanalı tarafından yapay olarak da irtibatlandırılmaktadır. Dolayısıyla, hâlihazırda Fırat nehri tarafından sulanan bazı alanların su ihtiyacının Dicle'den alınacak sularla da giderilebileceği Fırat Nehri’nden yapılan mevcut ve ileride doğabilecek tarımsal kullanımların mutlaka Fırat'tan yapılmaya devam edilmesine gerek kalmayacağı anlaşılmaktadır. 

Halen ülkelerin veri toplanması ve değerlendirilmesi ile ilgili yaptıkları çalışmalar, birbirleri arasında büyük farklılıklar göstermekte olup, sağlıklı bir mukayeseye temel teşkil edebilecek mahiyette değildir. Arada eşgüdümün sağlanabilmesi amacıyla, su ve toprak kaynakları envanter çalışmasının ortaklaşa gerçekleştirilmesi gerekmektedir. 

Türkiye, bu şekilde yapılacak bilimsel çalışmalar sonucunda tesbit edilecek gerçek su ihtiyaçlarının ortaya çıkmasıyla, su kaynaklarının hakça, akılcı ve optimum bir yöntemle kullanılmasının mümkün olacağı inancındadır. 

Bu yönde atılacak adımlarla oluşturulacak olumlu ortam, bölgede 
mevcut yalnızca su kaynaklarının değil, diğer doğal kaynakların da işbirliği ve 
karşılıklı menfaatler çerçevesinde kullanılmasına taban hazırlayacak ve bu 
suretle ilişkilerde kök salmış olan güvensizlik ortamının ortadan kalkmasına 
katkıda bulunabilecektir.” 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

253 Dursun, A.: Sınıraşan Sular Fırat ve Dicle Nehirlerinin Türkiye, Suriye ve Irak İlişkileri Üzerine Etkileri, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2006, s. 4. 
254 http://web.ogm.gov.tr/birimler/merkez/toprakmuhafaza/Resimler1/coruh-2.png(20.06.2014) 
255 Mammadov, R.M., Verdiyev, R.: Integrated Water Resources Management as Basis for Flood Prevention in the Kura River Basin, United Nations Economic Commission for Europe, 2009, s. 5 
http://www.unece.org/fileadmin/DAM/env/water/meetings/flood/workshop%202009/presentations/session%203/Mammadov_Verdiyev_article.pdf (20.06.2014) 
256 http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/5/51/Arasrivermap.jpg (20.06.2014) 
257 Fakıoğlu, S.: 201 . 
258 Dursun, A.: 2006, a.g.ç., s. 3. 
259 Toklu, V.: 1 , a.g.e., s. ; Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 25 . 
260 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 94. 
261 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 266. 
262 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 264; Dursun, A.: 2006, a.g.ç., s. 5. 
263 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 94. 
264 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 121. 
265 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 121. 
266 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 95. 
267 Dursun, A.: 2006, a.g.ç., s. . 
268 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 95. 
269https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilkssSDkeMRe7RhcULA1BDqy-JXNZbJiGNgPeLJlSLjZ6g0jkxiaLBVStdWiSOLzl_MXtnIXzDwgXBzCro0p26Lwqp0D7AYfHt4muhGHKF0UQxaTHkKzLndN6vlWRqYWykjGbK_aDNjTdt/s1600/AS%25C4%25B0+DOSTLUK+BARAJI.jpg (20.06.2014) 
270 Dursun, A.: 2006, a.g.ç., s. 0. 
271 http://alpaytek.in/wp-content/uploads/2011/10/kut_bolgesi.jpg (20.06.2014) 
272 Kibaroğlu, A.: Türkiye ve Suriye Arasında Su Konusundaki İşbirliği Artıyor, Orsam, Röportaj, 2011. 
273 Yakış, Y.: 200 , a.g.e., s. 2. 
274 Yakış, Y.: 200 , a.g.e., s. 1 . 
275 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 12 . 
276 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 26 . 
277 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 124. 
278 Yakış, Y.: 200 , a.g.e., s. 1 . 
279 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 12 . 
280 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 12 , 12 . 
281 Dursun, A.: 2006, a.g.ç., s. 115. 
282 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 151. 


9 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

DÜNYADA VE TÜRKİYEDE SINIRI AŞAN SULARIN HUKUKİ DURUMUNUN İNCELENMESİ BÖLÜM 7

DÜNYADA VE TÜRKİYEDE SINIRI AŞAN SULARIN HUKUKİ DURUMUNUN  İNCELENMESİ BÖLÜM 7


4.2 TÜRK SU HUKUKUNUN TEMEL MEVZUATI 

Aşağıda Türk Su Hukukunun temel düzenlemeleri genel olarak ele alınmıştır. 

4.2.1  1982 ANAYASASI 

1982 Anayasası’nın ‘Tabii servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi” başlıklı 168 inci maddesi uyarınca; ‘Tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kişiler eliyle yapılması kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usûl ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir’ 

4.2.2  28/4/1926 TARİHLİ VE 831 SAYILI SULAR HAKKINDA KANUN 

Osmanlı döneminde kentsel hizmetler kısmen devlet örgütü kısmen de 
vakıflar eliyle yürütülmekteydi. Belediye teşkilatları kurulduktan sonra dahi 
şehir, kasaba ve köylere su sağlama görevi vakıflar aracılığıyla yerine  getirilmiştir. 1926 yılında yürürlüğe giren Sular Hakkında Kanun ile reform 
niteliğinde bir değişiklik yapılmış ve şehir, kasaba ve köylerin kullanımına ait 
vakıf sularının yönetimi ilgili yerel yönetime devredilmiştir. 

Cumhuriyet döneminin içme suyu konusunu düzenleyen ilk kanunu olan Sular Hakkında Kanun ile şehir, kasaba ve köylerde kamunun ihtiyacını karşılamaya özgü suların tedariki ve yönetimi görevi, belediye teşkilatı olan yerlerde belediyelere, belediye olmayan yerlerde ise Köy Kanunu uyarınca köy ihtiyar heyetlerine verilmiştir.222 

4.2.3 16/12/1960 TARİHLİ VE 167 SAYILI YERALTI SULARI 
HAKKINDA KANUN 

Bu Kanun yeraltı sularının mülkiyeti ve işletilmesi hususlarını hüküm altına alan özel bir yasadır. Bu yasaya göre yeraltı suları genel sular arasında bulunup devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kanun yeraltı sularının işletilmesi konusunda DSİ’yi yetkilendirmektedir. 

4.2.4 9/8/1983 TARİHLİ VE 2872 SAYILI ÇEVRE KANUNU 

2006 yılında önemli değişikliklere uğrayan Çevre Kanunu, özellikle su 
kaynaklarını çevrenin en temel öğelerinden biri olarak görmekte ve su 
kaynaklarının korunmasına ilişkin düzenlemeler içermektedir. 

Kanun’un 9 uncu maddesinin “h” bendine göre; Ülkenin deniz, yeraltı 
ve yerüstü su kaynaklarının ve su ürünleri istihsal alanlarının korunarak 
kullanılmasının sağlanması ve kirlenmeye karşı korunması esastır. 

 Kanunun 20 nci maddesi, Kanunda öngörülen yasaklara ve sınırlamalara aykırı olarak ülkenin egemenlik alanlarındaki denizlerde ve yargılama yetkisine tâbi olan deniz yetki alanlarında ve bunlarla bağlantılı sularda, tabiî veya sunî göller ve baraj gölleri ile akarsuları kirletenler hakkında idarî para cezası tesis edilmesini hükme bağlamıştır. 

Genel olarak çevrenin korunması ve çevre kirliliğinin giderilmesine 
ilişkin usul ve esasları belirlemektedir. Bunun yanı sıra denetim ve yaptırıma 
ilişkin hükümler içermektedir. 

4.2.5 10/7/2004 TARİHLİ VE 5216 SAYILI BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KANUNU 

 Büyükşehir Belediyesi Kanunu, sürdürülebilir kalkınma ilkesinin uygulanarak Büyükşehir Belediyelerinde çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Ayrıca su ve kanalizasyon hizmetlerini yürütmek, bunun için gerekli baraj ve diğer tesisleri kurmak ve işletmek; derelerin ıslahını yapmak, kaynak suyu veya arıtma sonunda üretilen suları pazarlamak hususunda Belediyelere görev ve yetki vermektedir. 

4.2.6 3/7/1968 TARİHLİ VE 1053 SAYILI BELEDİYE TEŞKİLÂTI OLAN YERLEŞİM YERLERİNE İÇME, KULLANMA VE ENDÜSTRİ SUYU TEMİNİ HAKKINDA KANUN 

Bu kanun uyarınca; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, 6200 sayılı Kanun’da belirtilen sınırlar dahilinde, Ankara ve İstanbul şehirlerinin içme, kullanma ve endüstri suyunu temin etmekle görevlendirilmiştir. Barajlar, isale hatları ve tasfiye tesislerin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından depo ve tevzi şebekelerinin ise belediyeler tarafından yapılması, meydana getirilecek isale hatları ve tasfiye tesislerinin bir protokol ile ilgili belediyelere devredilmesi ve belediyelerce işletilmesi hüküm altına alınmıştır. 

4.2.7 13/7/2005 TARİHLİ VE 5393 SAYILI BELEDİYE KANUNU 

 Kanun ile Belediyelere yerel bazda içme, kullanma ve endüstri suyu 
sağlamak; atık ve yağmur suyunun uzaklaştırılmasını sağlamak, bunlar için 
gerekli tesisleri kurmak ve işletmek gibi yetki ve görevler vermektedir. 

4.2.8 20/11/1981 TARİHLİ VE 2560 SAYILI İSKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN 

İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin görev alınan giren yerlerde içme, kullanma ve endüstri suyu temini; atık ve yağmur suyunun uzaklaştırılma  sını sağlanması ile bu sulardan yeniden yararlanılması için gerekli tesisleri kurmak ve işletmek gibi hususlarla birlikte su kaynaklarının, endüstri artıkları ile kirletilmesini, bu kaynaklarda suların kaybına veya azalmasına yol açacak tesis kurulmasını ve bu tür faaliyetlerde bulunulmasını önlemek, bu konuda her türlü teknik, idari ve hukuki tedbiri alma hususunda İSKİ’ye yetki ve görev vermiştir. 

Kanun’un ek 5 inci Maddesi hükmü uyarınca; İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, diğer büyükşehir belediyelerine de uygulanmaktadır. 

4.2.9 18/3/1924 TARİHLİ VE 442 SAYILI KÖY KANUNU 

Kanun ile köy Muhtarı ve ihtiyar heyetine, köye kapalı yoldan içilecek su getirmek ve çeşme yapmak, Evlerden dökülecek pis suların kuyu, çeşme, 
pınar sularına karışmıyarak ayrıca akıp gitmesi için üstü kapalı akıntı yapmak 
ve bunlara benzer görevler verilmiştir. 

4.2.10 9/5/1960 TARİHLİ VE 7478 SAYILI KÖY İÇME SULARI 
HAKKINDA KANUN 

Sular Hakkında Kanun, köy suları hakkında köy yönetimini görevlendirmişken, 1960 yılında kabul edilen bu kanun, köylerin içme ve kullanma suyu ihtiyaçlarının DSİ tarafından karşılanacağını öngörmekte ve bu suların dağıtım ve tahsisinde izlenecek usul ve esaslara ilişkin hükümler ihtiva etmektedir. 

4.2.11 22/3/1971 TARİHLİ VE 1380 SAYILI SU ÜRÜNLERİ KANUNU 

Kanun, denizlerde ve içsularda bulunan bitkiler ile hayvanlar ve 
bunların yumurtalarından oluşan su ürünlerinin korunması, istihsali ve 
kontrolüne dair hususları düzenlemektedir. 

4.2.12 4/4/1990 TARİHLİ VE 3621 SAYILI KIYI KANUNU 

Kıyı Kanunu denizler, tabii ve suni göller ve akarsu kıyıları ile deniz ve 
göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerine ait düzenlemeleri ve bu yerlerden 
kamu yararına yararlanma esaslarını düzenlemiştir. 

4.2.13 20/5/1982 TARİHLİ VE 2674 SAYILI KARASULARI KANUNU 

Karasuları Kanunu uyarınca; Türk karasuları Türkiye ülkesine dahildir 
ve kural olarak genişliği altı deniz milidir. Ancak Bakanlar Kurulu, belirli 
denizler için, o denizlerle ilgili bütün özellikleri ve durumları gözönünde 
bulundurmak ve hakkaniyet ilkesine uygun olmak şartıyla, altı deniz milinin 
üstünde karasuları genişliği tespit etmeye yetkili kılınmıştır. Türkiye ile kıyıları 
bitişik veya karşılıklı olan Devletler arasında karasularının, bölgenin bütün 
özellikleri göz önünde bulundurularak ve hakkaniyet ilkesi esas alınmak 
suretiyle, anlaşma ile sınırlandırılabileceği de hüküm altına alınmıştır. 

4.2.14 14/1/1943 TARİHLİ VE 4373 SAYILI TAŞKIN SULARA VE SU 
BASKINLARINA KARŞI KORUNMA KANUNU 

Taşkınların önlenmesi veya taşkın sonrasında doğabilecek zararların en 
aza indirilmesini sağlamak üzere getirilen hükümler içermektedir. 

4.2.15 3/6/2007 TARİHLİ VE 5686 SAYILI JEOTERMAL 
KAYNAKLAR VE DOĞAL MİNERALLİ SULAR KANUNU 

Bu Kanun, belirlenmiş veya belirlenecek jeotermal ve doğal mineralli su kaynakları ile jeotermal kökenli gazların arama ve işletme dönemlerinde, 
kaynaklar üzerinde hak sahibi olunması, devredilmesi, terk edilmesi, kaynak 
kullanımının ihale edilmesi, sona erdirilmesi, denetlenmesi, kaynak ve kaptajın 
korunması ile ilgili usûl ve esaslar ile yaptırımları kapsar. 

4.2.16 YERALTI SULARI TÜZÜĞÜ 

1961 tarihli Yeraltı Suları Tüzüğü, 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun’un uygulanmasını göstermek üzere yayınlanmıştır ve yer altı suyu işletme sahaları ile düzenlemeleri içermektedir. 

4.2.17 SU KİRLİLİĞİ KONTROLÜ YÖNETMELİĞİ 

 31/12/2004 tarihinde yürürlüğe giren Yönetmelik ülkenin yeraltı ve yer üstü sularının potansiyelinin her türlü kullanım amacıyla korunmasını, en iyi biçimde kullanımının sağlanması ve su kirlenmesinin önlenmesini, ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerine uygun bir şekilde gerçekleştirmek üzere su kirliliğinin kontrolü esaslarının belirlenmesi için hukuki ve teknik esasları ortaya koymaktır. 

 Yukarıda sayılanlar dışında yakın dönemde yürürlüğe giren yönetmelikler arasında; Su Havzalarının Korunması ve Yönetim Planlarının Hazırlanması Hakkında Yönetmelik, Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik, Yüzeysel Su Kalitesi Yönetimi Yönetmeliği, Yüzeysel Sular ve Yeralti Sularının İzlenmesine Dair Yönetmelik ve İçme Suyu Temin ve Dağıtım Sistemlerindeki Su Kayıplarının Kontrolü Yönetmeliği sayılabilir. 

4.3 TÜRK SU HUKUKUNA İLİŞKİN KURUMSAL YAPI 

Türk ulusal su yönetimini gerçeleştirmek görevi çok sayıda kurum arasında paylaştırılmış olup bu karmaşık idari yapılanma uygulamada görev alanının belirlenmesi gibi bazı zorluklara sebep olabilmektedir. Aşağıda suya ilişkin olarak görevlendirilmiş kurumlar sıralanmış ve her birinin görev alanları belirtilmiştir. 

4.3.1 ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI 

Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın görevleri 645 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile belirlenmiş olup bunlar arasından suya ilişkin olan başlıcaları; su kaynaklarının korunması, iyileştirilmesi ve kullanılmasına ilişkin politikaları belirlemek, su yönetiminin ulusal ve uluslararası düzeyde koordinasyonunu sağlamak, havza bazında nehir havza yönetim planları hazırlamak, yer üstü ve yer altı sularının kalite ve miktarının korunmasına yönelik hedef, ilke ve alıcı ortam standartlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla birlikte belirlemek, su kalitesini izlemek, taşkın yönetim planlarını hazırlamak, su kaynaklarının sektörel bazda tahsisine ilişkin koordinasyonu yapmak, ulusal su veri tabanlı bilgi sistemini oluşturmak, içme ve kullanma suyu arıtma tesislerinin tasarım esaslarını, normlarını ve kriterlerini belirlemek, su kirliliği açısından hassas alanları ve nitrata duyarlı hassas alanları tespit etmek ve izlemek, iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi ile ilgili çalışmalar yapmak, su kaynaklarının korunması ve yönetimi ile ilgili uluslararası sözleşmeler ve diğer mevzuattan kaynaklanan süreçleri takip etmek, sınır aşan ve sınır oluşturan sulara ilişkin işleri ilgili kurumlarla işbirliği içinde yürütmektir. 

4.3.2 ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI 

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın görevleri 644 sayılı Kanun Hükmünde Karaname ile belirlenmiş olup bunlar arasından suya ilişkin olan başlıcaları; yeraltı ve yerüstü sularının, denizlerin ve toprağın korunması, kirliliğin önlenmesi veya bertaraf edilmesi maksadıyla kirletici unsurlar ile kirliliğin giderilmesi ve kontrolüne ilişkin usul ve esasları tespit etmek ve uygulamayı sağlamak, acil müdahale planları yapmak, atık yönetimine ilişkin politika ve ölçüt belirlemek, atıksu arıtma tesislerinin tasarım esaslarını ve kriterlerini Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile birlikte belirlemek, yeraltı ve yerüstü sularına, denizlere ve toprağa olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti belirlemek, denetlemek, tehlikeli hallerde veya gerekli durumlarda faaliyetleri durdurmak, alıcı ortamları izlemek ve her türlü atık bertaraf tesisine lisans vermek, bunları izlemek ve denetlemektir. 

4.3.3 KALKINMA BAKANLIĞI 

Kalkınma Bakanlığı’nın görevleri 641 sayılı Kanun Hükmünde Karaname ile belirlenmiş olup bunlar arasından suya ilişkin olan, su kaynakları yatırımlarının programını hazırlamaktır. 

4.3.4 DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI 

Dışişleri Bakanlığı’nın görevleri 6004 sayılı Kanun ile belirlenmiş olup bunlar arasından suya ilişkin olan başlıcaları; dış ilişkiler ile bağlantısı olan enerji ile bölgesel ve sınır aşan sular konularındaki politika ve hareket tarzlarının oluşturulması ve uygulanması çerçevesinde icra edilecek çalışma ve  faaliyet lerde, ilgili kurum ve kuruluşlar ile işbirliği yapmak ve diğer devletlerle ve uluslararası kuruluşlarla akdedilecek andlaşmalara ilişkin temas, müzakere, 
yetki belgesi, imza, onay ve tescil süreçlerini ilgili kamu kurum ve kuruluşları 
ile işbirliği içinde yürüt mektir. 

4.3.5 ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın görevleri 3154 sayılı Kanun ile belirlenmiş olup bunlar arasından suya ilişkin olan başlıcaları; Ülkenin enerji ve tabii kaynaklara olan kısa ve uzun vadeli ihtiyacını belirlemek, temini için  planlamalarını yapmak, enerji ve tabii kaynakların değerlendirilmesine yönelik 
arama, tesis kurma, işletme ve faydalanma haklarını vermek, enerjinin 
üretim,iletim,dağıtım,tesislerinin etüt,kuruluş,işletme ve devam ettirme 
hizmetlerini denetlemektir. 

4.3.6 DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri dağınık şekilde 6200, 167 ve 1053 sayılı Kanunlarda yer olup bunlardan başlıcaları; baraj yapımı, taşkın koruma, sulama, bataklık alanların ıslahı, hidroelektrik enerji üretimi,  akarsuların ıslahı, bu işlerle ilgili her türlü etüt, proje ve inşaatları yapmak, bu tesislerin işletme, bakım ve onarımlarını sağlamak, yeraltı suyu etüt ve 
araştırmaları için kuyu açmak veya açtırmak, yeraltı suyu tahsisi yapmak, 
yeraltı sularının korunması ve tescilini yapmak, arama, kullanma ve ıslah-tadil 
belgesi vermek, isale hattı yapmak, su tasfiye tesisi inşaa etmek ve Ankara ve 
İstanbul şehirlerine içme, kullanma ve endüstri suyunu temin etmektir. 

4.3.7 METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün görevleri 3254 sayılı Kanun ile belirlenmiş olup bunlar arasından suya ilişkin olan; meteorolojik hizmetlerin gerektirdiği rasatları yapmak ve diğer sektörler için hava tahminleri yapmaktır. 

4.3.8 TÜRKİYE SU ENSTİTÜSÜ 

Türkiye Su Enstitüsü’nün görevleri 658 sayılı Kanun Hükmünde Karaname ile belirlenmiş olup bunlardan başlıcaları; su ile ilgili geleceğe yönelik yapılacak çalışmaların yönlendirilmesi, takip edilmesi, ülkemizin kısa ve uzun dönemli su yönetimi stratejisinin geliştirilmesi, su yönetimi ile ilgili görev yapmakta olan kurum ve kuruluşlar arasında eşgüdüm sağlanmasına yönelik bilgi üretmek, ulusal ve uluslararası su politikaları geliştirmek amacıyla bilimsel araştırmalar yapmak, ulusal ve uluslararası düzeyde eğitim programları düzenlemektir. 

4.3.9 DİĞER KURUMLAR 

Türk su hukukuna ilişkin kurumsal yapıda, yukarıda ayrı başlıklar altında zikerdilen kurumların yanı sıra, isimlerinin anılması gereken bir takım kuruluşlar daha bulunmaktadır. Bunlar, su hukunun yerel ölçekte uygulanmasında görev alan Belediyeler, Sulama Birlikleri ve Kooperatifler ile uygulamalara finansman sağlayan İller Bankasıdır. 

4.4 TÜRK SU HUKUKUNDA SINIRAŞAN SULAR 

Türkiye’nin milli akarsuları olduğu kadar Türkiye’de doğup başka ülkelerde denize dökülen ya da kaynağını başka ülkelerden alıp Türkiye’de denize dökülmek suretiyle sınıraşan veya sınıroluşturan successive/transboundary and contigous) akarsuları da bulunmaktadır.223 
Nitekim Türkiye’nin 2753 km olan toplam sınır uzunluğunun %22’sini akarasular oluşturmaktadır.224 

Türkiye hidrolojik olarak 25 havzaya ayrılmış olup bunlardan 5 tanesi 
sınıraşan havzalardır. Buna göre Türkiye’nin sınıraşan havzaları Meriç-Ergene, 
Çoruh, Kura-Aras, Asi ve Fırat-Dicle havzalarıdır. Türkiye Meriç-Ergene ve 
Asi havzalarında aşağı kıyıdaş; Çoruh, Kura-Aras ve Fırat-Dicle havzalarında 
ise yukarı kıyıdaş konumundadır. 


Şekil 10 Türkiye’nin Sınıraşan Havzaları225 

Sınıraşan ve sınır oluşturan nehir havzaları 256.000 kilometrekare ile 
Türkiye yüzölçümünün yaklaşık olarak üçte birine karşılık gelmekte, 
Türkiye’nin 70 kmküp/yıl olan ham su potansiyelinin % 40 kadarını 
oluşturmaktadır.226 



Kaynak: Bilen, Ö., Comprehensive Water Resources Management-Policies and Analysis of Turkish Experiences, World Bank International Workshop, 1991. 
1/Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan 

Batı’da Meriç Nehri Türkiye Yunanistan arasında 188 km uzunluğunda, 
Doğu’da Aras nehri ve Arpaçay kolu 243 .km uzunluğunda Ermenistan ve 
Azerbaycan’ın Özerk Nahçıvan Bölgesi ile Eski Sovyetler Birliği) sınır teşkil 
etmektedir. Güneydoğu Anadolu’da Fırat ve Dicle nehirleri ise sınıraşan su 
niteliği taşımaktadır. Bu nehirlerden Dicle nehri yaklaşık 35 km uzunluğunda 
bir kesimde Türkiye- Suriye arasında sınır oluşturduktan sonra Irak 
topraklarına girmektedir. Ayrıca Dicle’nin kolu Hezil suyu Türkiye Irak 
arasında sınır suyudur. Asi nehri ise Lübnan’da Beka Vadisinden doğduktan 
sonra, Suriye topraklarına girer ve daha sonra Türkiye- Suriye arasında sınır 
oluşturduktan sonra Türkiye’den denize dökülür. Bunların dışında irili ufaklı 
pek çok su kısa uzunluklarda sınır oluşturur veya sınır aşan su niteliği taşır.227 

Yukarıda yer alan tabloda da görüleceği üzere 2753 kilometre olan toplam sınır uzunluğunun %22’si akarsular tarafından oluşturulan Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada yer alan su kaynakları bölgenin ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalmaktadır. Bu durum Türkiye’nin komşuları ile olan ilişkilerinin hidropolitik boyutunun önem kazanmasına sebep olmaktadır. Bu da sınıraşan su kaynaklarından faydalanma ve işbirliği imkânlarına ilişkin meselelerin gündeme gelmesi sonucunu doğurmaktadır.229 

Türkiye komşuları ile sınıraşan sular bakımından zaman zaman ihtilaflar yaşamıştır. 1960 yıllardan itibaren Türkiye’nin akarsulardan hidrolojik enerji üretimi ve sulama projeleri yoluyla faydalanmaya başlamış olması bahse konu suların öneminin artmasına sebep olmuştur.230 

Yaşanan ihtilafların giderilmesi ve su kaynaklarından faydalanma konusunda hakkaniyete dayalı makul bir işbirliği ortamı oluşturulması konusunda Türkiye umhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren yoğun çaba sarf edilmiş, çeşitli antlaşma ve protokoller imzalanmıştır. 

Türkiye sınıraşan su havzalarının bir kısmında yukarı kıyıdaş diğer bir kısmında ise aşağı kıyıdaş konumda bulunmakta bununla birlikte havzada yer alan diğer devletlerle kıyaslandığında su kaynakları bakımından daha avantajlı yahut dezavantajlı konumda bulunabilmektedir. Bunların yanı sıra su kaynaklarının bölgesel ve dönemsel olarak dengesizlik gösterdiği bir coğrafyada yer almaktadır. Bu önemli etkenlerin meydana getirdiği tablo, Türkiye’nin su konusunda izlemesi gereken bütünleştirilmiş su yönetimi politikalarının çok yönlülüğünü ve önemini ortaya koymaktadır.231 

Sınıraşan sularla ilgili olarak yaşanan sorunlar Türk dış politikasının konusu olarak ortaya çıktığından çözümünde de dış politikanın temel ilkeleri göz önünde bulundurulmaktadır. Bu ilkeler, ulusal çıkarın ön planda tutulması, karşılıklılık esasının uygulanması, uluslararası norm ve standartlara uygun davranışın yeğlenmesi, barışın korunması için azami çabanın gösterilmesi şeklinde belirlenmiştir. 

Bunların yanı sıra ülkemizin ekonomik ve sosyal kalkınması, su ve gıda 
güvenliği bakımından önceliklerimiz, AB ile tam üyelik müzakereleri ve 
bölgesel gelişmeler göz önünde bulundurularak Dış İşleri Bakanlığı tarafından 
oluşturulan sınıraşan sular politikamızın ilkeleri şu şekilde sıralanmaktadır232: 

• Her ülke topraklarından doğan veya topraklarında akan sınıraşan nehirlerden faydalanma hakkına sahiptir. Ancak bunu yaparken aşağı 
kıyıdaş ülkelere önemli zarar vermeme ilkesi esastır. 

• Sınıraşan sular kıyıdaş ülkeler arasında anlaşmazlıktan ziyade, bir işbirliği unsurudur. 

• Sınıraşan sular hakça, akılcı ve etkin biçimde kullanılmalıdır. 

• Suyun yararlarının paylaşılması hedeflenmelidir. 

• Sınıraşan sularla ilgili meselelere kıyıdaş ülkeler arasında çözüm aranmalı, üçüncü tarafların arabuluculuk girişimleri 
desteklenmemelidir. 

• Suların tahsisi ve kullanımında tabii hidrolojik ve meteorolojik şartlar dikkate alınmalıdır. Bu durum kuraklığın yaratacağı risklerin bütün 
kıyıdaş ülkelerce paylaşılmasını gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla, kesin rakamlar veya miktarlar üzerinden su paylaşımı sözkonusu olamaz. 

• Türkiye komşularıyla hidro-elektrik santrali, baraj ve diğer su altyapıları, sulama sistemleri ve içme suyu tesisleri alanında edindiği 
deneyimleri, teknoloji ve insan kaynakları potansiyelini paylaşmaya hazırdır. 

• Dicle ve Fırat Nehirlerinin sularıyla ilgili olarak, “iki nehir tek havza” yaklaşımı Türkiye için vazgeçilmezdir. Bu bağlamda iki nehrin toplam 
su potansiyelinin kıyıdaş üç ülkenin ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli olduğu değerlendirilmektedir. 

• Ülkemiz Dicle ve Fırat suları konusunu bütün boyutlarıyla görüşmeye hazırdır. Bu çerçevede bir iyi niyet gösterisi olarak talep edilen bilgi ve 
veriler diğer kıyıdaş ülkelere iletilmektedir. Ancak veri ve bilgi değişiminin havza bazında karşılıklı olması gerekmektedir. 

• Dicle ve Fırat Nehirlerinin sularının bütün kıyıdaş ülkelerce etkin bir biçimde kullanımı önem taşımaktadır. Bu kapsamda aşağı kıyıdaş 
ülkelerin de suyu etkin bir biçimde kullanmaları, su tasarrufu için yeni sulama sistemlerini devreye sokmaları ve suyun kirlenmesini önlemek 
suretiyle kendilerine düşeni yapmaları gerekmektedir.233 

Türkiye’nin sınıraşan su havzalarındaki hukuki durumu havza bazında 
incelenmeye başlanmadan önce genel bir antlaşma niteliğindeki Lozan Barış 
Antlaşması’ndan bahsolunmasında fayda görülmektedir. 24 Temmuz 1 2 
tarihli Lozan Barış Antlaşmasının 10 uncu maddesi uyarınca ‘Tersine 
hükümler olmadıkça, eğer yeni bir sınırın çizilmesi yüzünden bir devletin 
sularının düzeni kanallar açılması, su baskınları, sulama, drena , ya da 
onların benzeri işler öteki bir devletin toprağında yapılacak işlere bağlı 
bulunduğu, ya da bir devletin toprakları üzerinde, savaştan önceki 
yapılagelişler gereğince, öteki bir devletin topraklarından çıkan sular ya da 
Hidrolik ener i kullanılıyorsa, ilgili devletler arasında, her birinin çıkarlarını 
ve kazanılmış haklarını koruyacak nitelikte, bir anlaşma yapmaları gerekir.’ 

Bu hüküm, sınırların yeniden tespiti sebebiyle, I’nci Dünya Savaşı’nın 
başlamasından önce, mevcut olan su rejimlerinin devamını temin için ilgili 
devletler arasında anlaşmalar yapılmasını öngörmektedir.234 

Yukarıda Türk su hukukunda sınıraşan sulara ilişkin genel bilgilendirmede bulunulmuş olup, aşağıda sınıraşan havzalar ayrı başlıklar altında incelenecektir. 

4.4.1 MERİÇ HAVZASI 

Meriç nehri, Bulgaristan’dan doğan Meriç ana kolu, Tunca Nehri ve 
doğduktan sonra Yunanistan’ı kateden Arda Nehri’nin Türkiye topraklarına 
girdikten sonra Edirne’de birleşmeleri neticesinde oluşmaktadır. Türkiye-
Bulgaristan-Yunanistan sınırlarının kesiştiği noktadan itibaren yaklaşık 20 
kilometre boyunca Türkiye ve Yunanistan arasında sınır oluşturan Meriç Nehri, 
daha sonra Edirne’de 25 kilometre boyunca akmakta ve tekrar Türkiye ve 
Yunanistan arasında 188 kilometre boyunca sınır oluşturmaktadır. İpsala 
yakınlarında Ergene Nehri ile birleşen Meriç, İpsala’nın güneyinde başlıca iki 
kola ayrılır. Birinci kol Türkiye sınırını terk ederek Yunanistan’a geçip Saros 
Körfezi’ne dökülürken diğer kol, Türkiye topraklarından Enez yakınlarında 
Saros Körfezi’ne Ege Denizi’ne) dökülmektedir.235 


Şekil 12 Meriç Havzası 

Meriç Nehri’nin oluşturduğu havzanın tahmini su potansiyeli 8,50 
milyar metreküp\yıl olup Bulgaristan’ın bu potansiyele katkısı 6.67 milyar 
metreküp\yıl, Türkiye’nin 1,33 milyar metreküp/yıl, Yunanistan’ın ise 0.5 
milyar metreküp/yıldır. Havza alanının %66’sı Bulgaristan’ın, % 30’u 
Türkiye’nin, %4’ü ise Yunanistan’ın sınırları dâhilinde bulunmaktadır.236 

Bulgaristan ile Türkiye arasında sınıraşan, Türkiye ile Yunanistan arasında ise sınır oluşturan nehir konumundaki Meriç Nehri’nin kullanım 
esasları Türkiye’nin Bulgaristan ve Yunanistan ile imzaladığı antlaşmalara konu olmuşsa da bu üç ülkenin birden taraf olduğu herhangi bir antlaşma 
imzalanmamıştır. 

4.4.1.1 Türkiye ile Yunanistan Arasındaki Hukuki Düzenlemeler 

Konuya ilişkin ilk antlaşma 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan 
Antlaşması’dır. Antlaşmanın 6 ncı maddesi ile Türk-Yunan sınırı oluşturulmuş 
ve Meriç Nehri’nin başlıca ana kolunun orta hattının sınır çizgisi olarak 
anlaşılması gerektiği hükme bağlanmıştır. 

 Bunun dışında Meriç Nehri’nden faydalanma ve kullanım esaslarına 
ilişkin olarak Türkiye ile Yunanistan arasında 1934 yılında ‘Meriç-Ebros 
Irmağının Her İki Kıyısında Yapılacak İdrolik Tesisatın Tanzimine Müteallik 
İtilaf’ imzalanmış; 1963 yılında ise ‘Türk-Yunan Trakya Hududunun Mühim 
Kısmını Tayin Eden Meriç Nehri Mecrasının Islahı Dolayısıyla Hudut 
Tahsisine İlişkin Protokol’ imzalanmış tır. 
Gerek 1934 yılında gerekse 1963 yılında yapılan düzenlemeler esas 
itibariyle, taşkınlardan korunmayı ve taşkınların nehir kıyılarında neden 
olabileceği zararları önleme amacı taşımaktadır.237 
1934 yılında imzalanan ‘Meriç-Ebros Irmağının Her İki Kıyısında 
Yapılacak İdrolik Tesisatın Tanzimine Müteallik İtilaf’ ile diğer kıyıdaşın 
zarara uğramasına sebep olma yasağının bir uluslarası hukuk kuralı olduğu 
kabul edilmiş, taraflar arasında eşitlik temeline dayalı sıkı işbirliği öngörülmüş, 
gerekli düzenlemelerin ortaklaşa yapılması konusunda fikir birliğine varılmıştır. 
Bir takım faaliyetlerin yapılabilmesi için karşı tarafın onayının aranması 
diğerleri için ise karşı tarafın haberdar edilmesinin yeterli olacağı konularında 
anlaşmaya varılmıştır. Antlaşmanın uygulanması sırasında ortaya çıkabilecek 
anlaşmazlıkların, tarafların bu konuda anlaşmaları halinde hakem yoluyla 
anlaşamamaları halinde ise Uluslararası Adalet Divanı’nca çözüme 
bağlanacağı kararlaştırılmıştır.238 
Meriç’in her iki yakasında mevcut ve inşa edilecek su yapılarının 
dostluk çerçevesinde inşa edilmesi dileği vurgulanmış, çalışmalarda izlenecek 
usul ve denetim konularına yer verilmiştir. Belli tesislerin yapımı, nehir akışına 
ilişkin gözlem yapılması ve düzgün şekilde akışının sağlanması hedeflenmiş; 
sulama ve su alma konuları ise antlaşmaya konu edilmemiştir.239 

1963 yılında imzalanan ‘Türk-Yunan Trakya Hududunun Mühim 
Kısmını Tayin Eden Meriç Nehri Mecrasının Islahı Dolayısıyla Hudut 
Tahsisine İlişkin Protokol’ ile Meriç nehir havzası sularının Türkiye ve 
Yunanistan arasında sınır oluşturduğu bölgede dönem dönem yaşanan yatak 
değişimi sorunlarına çözüm getirilmiştir. Nehrin iki yakasında sorunlara yol 
açan noktalara yapılan seddeler yardımıyla nehir yatağının yer değiştirmesi 
önlenerek sınır sorunlarının önüne geçilmiştir.240 

Bu protokol 1934 tarihli antlaşmanın aksine tarımsal sulamaya ilişkin 
ayrıntılı düzenlemelere yer vermiştir.241 

Su alma tesisleri esas olarak, iki tarafça birlikte yapılacak regülatör 
şeklinde veya bir tarafın kendi sahilinde yapacağı su prizi şeklinde inşaa 
edilecektir. Tek taraflı priz, iki devlet arasında akdedilecek antlaşma uyarınca 
inşaa edilecek ve karşı sahile zarar vermemesi sağlanacaktır. İki tarafın 
beraberce yapacağı yapacağı regulator konusunda bir sorun yaşanması halinde 
tesisin inşaası duracak ve her iki tarafta bu durumdan eşit olarak etkilenecektir. 
Tek taraflı olarak priz inşaa edilmesi halinde ise taraflardan birisinin anlaşmaya 
yanaşmaması diğer tarafın sudan yararlanamaması sonucunu doğuracaktır. 
Protokolde bu durumun çözümü için karma teknik komisyon kurulması 
öngörülmüştür. Komisyonun kararının taraflarca benimsenmemesi halinde ise 
1934 tarihli antlaşma ile getirilen hakem yoluna başvurulması hüküm altına 
alınmıştır. Taraflarca gerçekleştirilecek tesislere ait projelerin önceden karma 
teknik komisyonca incelenmesi ve gerek görülen düzenlemelerin yapılması da 
komisyonun görevleri arasında sayılmıştır.242 

Bahse konu protokol ve eklerinde her iki tarafça sulama amacına tahsis 
edilecek suların faydalı olacak şekilde kullanımının ve diğer tarafa zarar 
verilmemesinin temel ilkeler olduğu kabul edilmiştir. Söz konusu ‘zarar’ın 
karşı tarafa verilen zarar ile elde edilen faydanın karşılaştırılması suretiyle 
saptanacak olan ‘önemli zarar’ olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira 
komşuluk hukuku gereği kıyıdaş devletler birbirlerine verecekleri önemsiz 
zararlara katlanmak zorundadırlar.243 

 Tarafların ellerindeki bütün bilgileri karşı tarafa vermekle yükümlü 
tutuldukları protokol uyarınca teknik heyetlerin oluşturulması, akarsuyun 
debisinin ölçümü, bazı tesislerin inşaası sırasında diğer tarafın ülkesine giriş 
izni ve protokole aykırı olarak yapılan inşaatların diğer tarafça imhası da 
hüküm altına alınmış diğer hususlardır.244 
Bilgi alışverişinde bulunulması, masraflara katılınması, tesislerin 
yapımının önceden bildirilmesi yükümlülükleri hem 1934 Antlaşması’nda hem 
de 1963 Protokolü’nde düzenlemeye konu edilmiştir.245 

4.4.1.2 Türkiye ile Bulgaristan Arasındaki Hukuki Düzenlemeler 

Bu düzenlemelerin ilki 1 6 yılında imzalanan ‘Türkiye umhuriyeti 
ile Bulgaristan Halk umhuriyeti Arasında Hudut Olaylarının Önlenmesi ve 
Halli ile Hudut İşaretlerinin Bakımı Hakkında Antlaşma’dır. Karşı tarafın 
muvafakatı olmadan sınır nehirlerinde talveg hattını değişmesine sebep olacak 
tesislerin inşaası ve geceleri balık avlanması şeklinde gelişen sınır olaylarına 
yasak getirilmiş ve bu yasakların uygulamasını sağlamak üzere sınır 
komisyonları kurulmasına karar verilmiştir.246 
Bunların yanı inşaası ve 
kullanımı her iki taraf için de fayda sağlayacak tesislerin araştırılmasında 
işbirliği yapılması, bu gibi tesislerin karşı tarafa önemli zarar verilmemesi 
şartıyla tek taraflı olarak yapılabilmesi ve her müşterek proje girişimi için ayrı 
bir uygulama antlaşması yapılması karara bağlanmıştır.247 

1968 yılında imzalanan bir diğer antlaşma sınıraşan sulardan 
yararlanmaya, bunların korunmasına ve uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin 
hükümler içeren ‘Türkiye umhuriyeti ile Bulgaristan Halk umhuriyeti 
Arasında İki Memleket Topraklarından Akan Nehirlerin Sularından 
Faydalanmada İşbirliği Yapılması Konusunda Antlaşma’dır. Buna göre taraflar 
iki ülke arasında sınır oluşturan Meriç, Tunca, Değirmendere ve Rezve’de 
yapılmış olan veya yapımı öngörülen tesisler ile suların niteliği, su taşkınları, 
buz hareketleri, hidrolojik ve meteorolojik veriler hakkında bilgi alışverişinde 
bulunacaklar ve işbirliği yapacaklardır. Uyuşmazlıkların çözümü ise iki tarafın 
eşit sayıdaki uzmanından oluşan karma komisyon marifetiyle sağlanacak, 
komisyon tarafından çözüme kavuşturulamayan meseleler, taraflarca müzakere 
edilmek suretiyle diplomatik yoldan çözülecektir.248 

‘Türkiye umhuriyeti ile Bulgaristan Halk umhuriyeti Hükümeti 
Arasında Uzun Vadeli Ekonomik, Teknik, Sınai ve Bilimsel İşbirliği 
Antlaşması’ 1975 yılında imzalanmış ve iki ülkenin kıyıdaş oldukları sınıraşan 
ve sınır oluşturan suların enerji üretimi ve sulama amacıyla ortaklaşa 
kullanılmaları ve işbirliği konuları düzenlenmiştir. 

Meriç havzasında Türkiye ile Bulgaristan arasında yaşanan sorunlar arasında kirlilik, taşkın ve kuraklık önde gelmektedir.249 

Bulgaristan’ın Tunca Nehri dahil olmak üzere Meriç Nehri sularını 
büyük oranda barajlarında biriktirmesi ve sulama için kullanması sonucu 
Yunanistan’da ve özellikle Türkiye’de yaz aylarında su sıkıntısı yaşamasına 
sebep olmaktadır. Bu durum zaman zaman çeltik tarımında ciddi kayıplar 
yaşanması sonucunu doğurmuştur.250 Tunca Nehri suları kurak periyotlarda 
Bulgaristan’daki barajların işletilmesi şekline bağlı olark zaman zaman kuruma 
noktasına gelmektedir. Bu durum özellikle sulama dönemlerinde Türkiye’nin 
sorunlar yaşamasına sebep olmaktadır. Nitekim ‘1993 yılında Meydana Gelen 
Kuraklığın Olumsuz Etkilerini Azaltmak Üzere Su Alanında Yardımlaşma ve 
İşbirliği Antlaşması’ imzalanmıştır. 

Bu antlaşma ile, Bulgaristan’ın Tunca Nehri’nden 1993 yılıyla sınırlı 
olmak üzere bir defalığına Türkiye’ye antlaşmada yer alan miktarda ek su 
sağlaması ve Türkiye’nin Bulgaristan’ın bu suyu vermek için aldığı önlemlerin 
telafisi niteliğinde olmak üzere sağlanan suyun metreküpü başına 0,12 ABD 
Doları ödemede bulunması hüküm altına alınmıştır.251 
Türkiye kendisine 13 
gün sureyle sağlanan 15.886.000 metreküp suya karşılık 1.9 milyon dolar 
ödemede bulunmuştur.252 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

222 Güler, B. A.: 1 , a.g.e., s. , 40.
223 Rüştü, İ; Salem, K.: Türkiye’nin Sınıraşan Akarsu Anlaşmalarına oğrafi Açıdan Bir Bakış, Marmara Corafya Dergisi, 2004, 10, 53 – 2, s. 61; Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 11 . 
224 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 240. 
225 Havza Yönetimi ve Su Bilgi Sistemi Çalışma Grubu Raporu HYSBSÇGR), T. . Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Ormancılık ve Su Şûrası, 2012, s. 5. 
226 Yakış, Y.: Sınıraşan Sular ve Türkiye, DSİ Matbaası, ANKARA 200 , s. 25. 
227 Bilen, Ö.: Türkiye İle Komşuları Arasında İmzalanan Sınıraşan ve Sınır Suların Ait Bazı Anlaşma ve Belgelerin Değerlendirilmesi, 1 , s. 1. 
http://ozdenbilen.com/Dosyalar/OzdenBilenYayinlari/MakaleRaporSunum/HacettepeUniversitesiHidropolitikDerslerindenAlintilar.doc (22.05.2014) 
228 Bilen, Ö.: 1 , a.g.ç., s. 1. 
229 Tacar, P.: Türkiyenin Sınıraşan Sularla İlgili Sorunları, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 7 . Yılı Özel Sayısı, 1998, XIV (42), 
http://www.hidropolitikakademi.org/tr/turkiyenin-sinir-asan-sularla-ilgili-sorunlari.html (18.04.2014) 
230 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 11 . 
231 Yakış, Y.: 200 , a.g.e., s. 16. 
232 Kibaroğlu, A.: Türk Dış Politikası ve Su, Ortadoğu Analiz, 2013, 50 – 59, s.55; 
HYSBSÇGR: 2012, a.g.e., s. 25, 26. 
233 Kibaroğlu, A.: 201 , a.g.e., s. 55; HYSBSÇGR: 2012, a.g.e., s. 25, 26. 
234 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 125.
235 Toklu, V.: Su Sorunu, Uluslararası Hukuk ve Türkiye, Turhan Kitabevi, Ankara 1 , s. . 
236 Fakıoğlu, S.: Eğitim Notları, T. . Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 201 . 
237 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 87. 
238 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 246. 
239 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 242. 
240 Kibaroğlu, A.: Meriç Nehir Havzası Sınıraşan Su Politikaları, . Dünya Su Formu Türkiye 
Bölgesel Su Toplantıları Taşkın Konferansı, DSİ, Edirne 200 , 1 – 12, s. 6. 
241 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 88. 
242 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 88. 
243 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 88. 
244 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 250. 
245 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 89. 
246 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 251. 
247 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 90. 
248 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 252. 
249 Kibaroğlu, A.: 200 , a.g.ç., s. 6. 
250 Kibaroğlu, A.: 200 , a.g.ç., s. 6. 
251 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 254. 
252 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 91. 


8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***