İşçi Partisi'nin "Ergenekon" Sürecindeki Hatası
Behiç Gürcihan
(Kıvanç Değirmenli)
www.acikistihbarat.com
12.05.2008
"Ergenekon" kodlu sürece avukatların hataları damga vuruyor; sessiz sedasız.
Yalçın Küçük'ün "bu ülkede üç ihanet var; Müslümanlar İslam'a ; Atatürkçüler Atatürk'e; meslek sahipleri mesleklerine ihanet ediyor" tezini doğrulayan hatalar, yanlış yönlendirmeler yaşanıyor.
Ailelerdeki atıllığı ve"ne yaparsak yapalım bir şey değiştiremeyiz" psikolojisini derinleştiren bu hatalar en çok da "Ergenekon" kodlu süreci ülkedeki diğer süreçlerle senkronize etmek isteyen; içerdekileri bir tür "rehin" olarak tutanların işine yarıyor.
Buna benzer bir yanlış yönlendirme Danıştay saldırısı - Muzaffer Tekin olayı sırasında yaşanmıştı. Aralarında Eymür'ün avukatının da bulunduğu üç kişi Muzaffer Tekin'i yanlış yönlendirerek saklanmasına sebep olmuş ve medyanın dezenformasyon kampanyası bu gereksiz saklanma üzerinden inşa edilmişti.
Konu ile ilgili ayrıntıları Tekin İntihar Etmeden Bir Gece ünce, Bir Gece Sonra başlıklı yazıda ele almıştık.
En son vahim hata Aydınlık / İşçi Partisi'nden geldi. üyeleri arasındaki avukat sayısı ile bir tür avukat partisi olarak adlandırabileceğimiz İşçi Partisi'nden.
Ve bu hata; iddianame hazırlığında sona yaklaşıldığı haberlerinin/duyumlarının yaşandığı bir dönemde yapıldı. Hatta gazeteler "Ergenekon" davası için salon arandığı ve "AB standartlarında" yeni Silivri cezaevinin duruşmalar için kullanılacağını yazdı.
"Ergenekon" yaygarasını koparanların başından beri sarıldığı bir fotoğraf karesi mevcut.
Kadraj mühendisliği ve facebook kriminolojisi (Bkz : Facebook Kriminolojisi, 6 Derece Teorisi ve 2020'lerin General Kadrosu) üzerinden yürütülen soruşturmanın altın buzağılarından biri bu fotoğraf.
Fotoğrafta; Veli Küçük İsviçre'de gerçekleştirilen Dünya Azerbaycanlılar Kongresi (DAK) sırasında "Alparslan Aslan"'la birlikte kameraya poz verirken görülüyordu.
Bunu "çete/örgüt kanıtı" olarak kamuoyuna sunan Ergenekon vakanüvistlerin hevesi kursağında kaldı.
Ortaya çıktı ki; fotoğraftaki kişi Alparslan Aslan değil, ona çok benzeyen ve Stockholm'de yaşayan Azeri bir gençmiş.
İki insan yanyana durup , kameraya poz verdi diye onları "çete/örgüt" yapacak kadar kursaksızlar tabi bu gelişmeyi kamuoyuna duyurmadı. Kitabında "belge" açıkladığını iddia edip, soruşturma çerçevesinde gözaltında bulunanların eşlerinin adreslerini deşifre eden şıh şamil Tayyar gibilerden konu hakkında tek bir satır duyulmadı.
Normaldir. Normal olmayan bu belgenin bu kadar zamansız açıklanmasıydı.
Bu belgenin ortaya çıkmasından hemen sonra televizyonlarda yine "Ergenekon" soruştuması çerçevesinde birilerinin ifadelerine başvurulmaya başlandığı haberleri yayınlanmaya başladı.
Karagümrük çetesinin elebaşlarından, Ali Balkaner'e kadar bir çok isim savcının huzuruna çıkarıldı.
Bir yıldır tamamlanamayan bir soruşturmada yeni isimlere yeni sorular sorulması ihtiyacı duyuldu. Birilerinin kafasının karışık olduğu ortada.
Bu süreçte kanıt diye medyaya yansıyanların "Alparslan Arslan-Velü Küçük fotoğrafı" gibi evrensel hukuk-yerel hukuk-evrensel iz'an-yerel iz'an standartlarını hayli zorlayan unsurlar olduğu da gözönüne alınırsa ortaya çıkacak iddianamenin en fazla çevrecileri kaygılandıracağı söyleniyor. 300 dosya, binlerce sayfadan sözediliyor; az değil.
"Hata nerede?" dediğinizi duyuyorum...
Hata şu...
İşçi Partisi ; medyanın temel kanıtlardan biri olarak çevresinde döndüğü sahte Alparslan Aslan-Veli Küçük fotoğrafını çürüten belgeyi mahkeme sürecine saklamalıydı.
Veli Küçük'ü önce 1 numara yapıp sonra zamanla rütbesinde tenzile gitseler de neticede o meşhur "Ergenekon" şemasında Küçük hala "tuğgeneral" rütbesi ile "en değerli" zat.
Ve onu Danıştay tetikçisi "Alparslan Aslan" ile bağlantılandıran bu fotoğrafın iddianamenin menteşelerinden biri olma ihtimali hayli yüksek.
Durum böyleyken ; bu fotoğrafla ilgili yapılan erken deşifrasyon iddia makamına iddiasını yenileme, gözden geçirme ve gerekli düzeltmeleri yapma fırsatı tanıdı.
Binlerce sayfalık bir iddianın yeniden düzenlenmesi ve doğacak boşluğun yerini alacak yeni "kanıtların" temini için geçecek sürede gözönüne alındığında ; "Ergenekon" sürecini uzatmak isteyenlerin de ekmeğine yağ sürüldü.
Halbuki sözkonusu deşifrasyon mahkeme sürecinde yapılsaydı iddia makamının "çete/örgüt ilişkileri" kapsamında sunması hayli yüksek bu "delilin" canlı olarak mahkeme sırasında çürütülmesinin etkisi çok daha farklı ve derin olurdu.
Delilden değil tanıdık üzerinden suça giden metodolojide büyük bir gedik açılırdı.
Bu fırsat kaçtı.
Avukatlar yine hata yaptı.
Şimdi birileri harıl harıl iddialarını yeniden düzenlemekle, doğan boşlukları yeni "delillerle" kapatmakla meşgul.
Biz yine de "İddianame 15 Haziran'a çıkacak" duyumlarına inanmak istiyoruz.
Godot'yu bekler gibi bekliyoruz.
B.G.
http://www.biroybil.com/showthread.php?5752-CIA-Böyle-Öğretti/page25
***