31 Ağustos 2019 Cumartesi

SİYASALLAŞMA SÜRECİNDEKİ ETNİLERİN BÖLGESEL BAKIŞI., BÖLÜM 4

SİYASALLAŞMA SÜRECİNDEKİ ETNİLERİN BÖLGESEL BAKIŞI., BÖLÜM 4




(a) Provokasyon Stratejisi 

Andrew H. Kydd ve Barbara F. Walter, teröristlerin hedeflerine ulaşmak için davranışlarını etkilemek istedikleri kitleye güçleri, inanılırlıkları ve davaları ile ilgili güvenilir bilgi sağlamaları gerektiğini belirtmektedirler.55 Söz konusu bilginin ise, sözlü anlatımdan ziyade eylemlerle somut bir biçimde ortaya konması gerekmektedir. 
Terör grupları eylemlerini mücadele ettikleri hükümet ve desteğini aradıkları kitlelere yönelik olarak düzenlemektedirler.56 
Örgütler hükümetlere karşı yönelttikleri saldırılar ile bir taraftan kitlelere ve hükümetlere karşı güçlerini, kapasitelerini ispat etmektedirler. 
Örneğin TEKK’nin sergilemiş olduğu güç kapasitesiyleTamil kökenli vatandaşların dikkatini çektiği ve Örgütü Sri Lanka Hükümeti karşısında ayakta durabilecek yegâne yapı olarak görmelerini sağladığı belirtilmektedir.57 

Diğer taraftan ise, örgütler provokasyon sonucunda hükümeti karşı saldırı ve baskıcı önlemler almaya iterek desteğini aradıkları kitlelere hükümetin yönetim 
tarzı ile ilgili bilgi sağlamaktadırlar.58 Söz konusu bilgi mücadele edilen yönetimin orantısız veya baskıcı önlemleri üzerinden verilmekte ve hükümet karşıtı bir kanının oluşarak teröristler yönünde halk desteğinin sağlanmasına sebebiyet vermektedir.59 
Kydd ve Walter’ın da belirttiği üzere teröristler kitlelere hükümetlerin olumsuz yönlerini göstererek, onları direnişin ve bağımsızlığın tek seçenek olduğu 
konusunda iknaya çalışmaktadırlar.60 

Paul Brooker provokasyon stratejisinin baskı veya hazırlık stratejilerinde yardımcı olarak kullanılabileceğini ifade etmiştir.61 Brooker baskı stratejisinde 
teröristlerin mücadele edilen devletin vatandaşları üzerinde korku ve acıya sebebiyet vererek hükümet üzerinde dolaylı olarak politik baskı kurmaya 
çalıştıklarını ifade etmiştir.62 
TEKK örneğinde Hükümete karşı olarak, bir taraftan verilen kayıplar, diğer taraftan ise halk ve uluslararası kamuoyu önünde edindiği olumsuz imaj aracılığıyla baskı unsurlarının türetilmeye çalışıldığı iddia edilebilir.63 

Sri Lanka Hükümeti’nin 1983 yılındaki saldırılarla provoke edilerek verdiği cevaplar üzerinden gerek Tamil kökenli vatandaşlar, gerekse uluslararası kamuoyu önünde yıpratılmaya ve baskı altına alınmaya çalışıldığı iddia edilebilir. Nitekim Kara Temmuz (Black July) olarak adlandırılan olaylarda Sri Lanka Hükümeti’nin takındığı tutum Amnesty International başta olmak üzere çeşitli raporlara yansımış ve insan hakları ihlalleri nedeniyle uluslararası kamuoyunda ve Tamil vatandaşları nezdinde olumsuz bir imaj edinmesine yol açmıştır.64 Olayların sonucunda ortaya çıkan kayıpların da Hükümetin zayıflatılmasında önemli bir etken olduğu söylenebilir. 
Askeri harcamalar başta olmak üzere pek çok alandaki kaybıyla ekonomik sıkıntı yaşayan Sri Lanka, kredi veren ve yardımda bulunan ülkelerin sorunun çözülmesi doğrultusundaki artan uluslararası baskısıyla karşılaşmıştır.65 Sri Lanka’nın uluslararası alanda oluşan olumsuz imajı karşısında, TEKK etkili bir propaganda çalışması yürüterek davanın meşruiyet kazanması ve kamuoyunun nötralize edilmesi veya sempatizan haline getirilmesi konusunda önemli mesafe kat etmiştir. 

Örgütün baskı ve mücadele unsurlarıyla faaliyet gösterdiği bölgelerde devlet benzeri bir yapı kurması ve Paul Brooker’a göre 2002 yılında imzalanan Ateşkes 
Anlaşmasının bu de facto yönetimi tanıması66 kaynakların mobilizasyonu ve liderliğin kabulü konularında bir başarı göstergesi olarak kabul edilebilir.67 
Ancak Brooker’ın da dikkat çektiği üzere bu başarı kalıcı olmamış, ne uluslararası organizasyonlar ne de 2002 tarihli Anlaşma resmi olarak Tamil Eelam yarı-devletine bağımsızlık hakkı tanımışlardır. Hindistan açısından değerlendirildiğin de, bölgeselgücün barış görüşmelerinde Örgüte karşı mesafeli tutumunu 
koruduğu ve Ateşkes Anlaşması’nın Norveç’in arabuluculuğunda imzalandığı görülmektedir. 

Süreç içerisinde incelendiğinde provokasyon stratejisinin mobilizasyon aşamasında başarılı olduğu, ancak Örgütün son döneminde politik hedeflerine 
ulaşmasında yeterli olmadığı iddia edilebilir. TEKK’nin 2000’ler boyunca izlediği politikalar incelendiğinde, provokasyon stratejisini sürdürdüğü ve Sri Lanka ile 
girişilen ateşkes sürecinde yaptığı ihlallerle bu ülkeyi askeri tedbirler alarak ateşkesi ihlal etmeye zorladığı söylenebilir. Ateşkes dönemlerinde sivil görünümlü örgüt militanları Sri Lanka askerlerine taş atmış, sokaklarda lastik yakma ve trafiği engelleme gibi sivil hayatı bozucu eylemler gerçekleştirmiş ve devriye gezen güvenlik birimlerine saldırılar düzenlemiştir.68 



Tablo-1: TEKK’nin Gerçekleştirdiği Ateşkes İhlalleri69 



Şekil-3: TEKK’nin Gerçekleştirdiği Ateşkes ihlalleri70 


Tabloda ve şekilde de görüldüğü üzere TEKK süreç ilerledikçe ateşkes ihlallerini arttırmıştır. 
2009 yılındaki nihai yenilgisine doğru gücünün azaldığı düşünüldüğünde, Sri Lanka’nın provoke edilerek karşı tedbirler almasının liderlik tarafındanÖrgütün mobilizasyonuna katkı sağlayabilecek bir unsur olarak değerlendirilmiş olduğu iddia edilebilir. Ancak Sri Lanka’nın vereceği askeri cevaplar üzerinden uluslararası kamuoyunda insan hakları ihlalleri konusunda propaganda yapma niyeti taşıyan Örgütün hedefine ulaşamadığı görülmektedir.71 

Ateşkes süreci içerisinde taleplerini kabul ettiremeyen ve provokasyon denemeleri başarısızlıkla sonuçlanan Örgüt, 2006 yılında ateşkesi feshetmiş ve 
çatışmaları yeniden başlatmıştır.72 Ancak 1980’lerde olaylara müdahil olanHindistan’ın 2006 yılında yeniden başlayan süreçte Örgüte karşı mesafesini 
koruduğu görülmektedir. Hintli yetkililer yaptıkları açıklamalarda TEKK’yi Tamil çıkarlarının tek temsilcisi olarak görmediklerini ve savaşın çözüm  getirmeyeceği ni ifade etmişlerdir.73 Provokasyon ve baskı stratejisinin başarısızlığa uğramasının ardında yatan unsurlar arasında Örgütün kullandığı araçlar ile dikkati çekilmek istenen kitlenin algısında yaşanan değişim yer almaktadır. Sistemsel bir yaklaşımla ele alındığında, uluslararası kamuoyunda 11 Eylül sonrasındaki dönemde uluslararası güvenlik/terörizm konularına yönelik bakışta değişim yaşandığı ve TEKK’nin de bu kapsamda değerlendirildiği  görülmekte dir.74 Nitekim ateşkes sürecinin değerlendirilemeyerek çatışmaların tekrar başlaması uluslararası kamuoyunda 1983 yılından çok daha farklı bir tepkiye neden olmuştur. TEKK kullandığı terör yöntemleri nedeniyle insan hakları ihlalleri konusunda tepki toplamış75  ve bir anlamda bu unsur (eleştirilere 
konu olmakla beraber) terör örgütüyle mücadele eden Sri Lanka Hükümeti üzerinde baskı aracı olmaktan çıkmıştır. TEKK mücadelesinin son evresinde önemli bir baskı unsurunu yitirirken, Sri Lankauluslararası sistem içerisindeki işbirliklerini çeşitlendirerek Örgüt ile mücadelesine son noktayı koymuştur. 

(b) Rakiplerle Sürtüşmeyi Tırmandırma Stratejisi.,

 TEKK’nin liderlik hedefine ulaşmak amacıyla kullandığı bir diğer strateji rakiplerle sürtüşmeyi tırmandırma stratejisidir. Jannie Lilja rakiplerle sürtüşmeyi tırmandırma stratejisini rekabet içerisinde olan liderlerin çatışmacı ve etnisite temelli söylemlerini tırmandırarak davaya olan inançlarını sergilemeleri şeklinde tanımlamaktadır. 
Bu strateji rakip politik-militan gruplara karşı kullanılmakta ve söz konusu etnisiteye mensup kitlelere yönelik olarak sergilenmektedir.76 

Andrew Kydd ve Barbara Walter’a göre bu stratejinin gerçekleştiği koşullar: 

• Davanın liderliği için mücadele eden birkaç grubun var olması ve birbirleri karşısında rekabet baskısı hissetmeleri, 
• Hitap edilen kitlenin, örgütlerin amaçları ve tercihleriyle ilgili yeterli bilgiye sahip olmamaları şeklinde sıralanmaktadır.77 
Jannie Lilja’nın rakiplerle sürtüşmeyi tırmandırma stratejisi çerçevesinde belirttiği tırmandırılan mücadelenin kamuoyu önünde sergilenmesi unsuru 
Kydd ve Walter’ın stratejiyi gerekli kılan koşullarında da ön planda yer almaktadır. Kydd ve Walter’ın ifade ettikleri gibi kamuoyunun örgütlere ilişkin 
yeterli bilgisinin olmaması hangi örgütün gerçek anlamda çıkarlarını temsil ettiği ve davayı sahiplendiği konularında belirsizlik yaratmaktadır.78 

Nitekim örgütler bir taraftan davanın güçlü ve kararlı savunucuları pozisyonunda olabilecekken diğer taraftan ise, zayıf, etkisiz ve hatta düşmana yarayabilecek bir tutum içerisinde olma riski barındırmaktadırlar.79 
Dolayısıyla rekabet içerisinde olan örgütlerin davaya olan adanmışlıklarının ve güçlerinin diğer örgütlerden daha fazlaolduğunu ispatlamaları gerekmektedir. 
Örgütün gücünün ve kararlılığının sergilenmesi konusunda terör saldırıları ile tırmandırılan şiddet unsurları araçsalcı bir rol oynamaktadır.80 

TEKK, liderlik rolünü üstlenmesine kadarki süreçte Sri Lanka Ordusu’nun yanı sıra rakip gruplara karşı da mücadele etmiştir. Örgütün diğer Tamil örgütleriyle 
olan mücadelesi davanın liderliği çerçevesinde toprak, destekçi, silah ve kaynak temini konularında sürmüştür.81 Süreç içerisinde Örgütün hem Sri Lanka’ya 
hem de diğer örgütlere karşı saldırılarını arttırdığı görülmektedir. İntihar saldırıları ile rakiplerle sürtüşmeyi tırmandırma stratejisi arasındaki ilişkiyi inceleyen Mia Bloom, TEKK’nin intihar saldırılarının yoğunluğunun politik şartlara göre değişkenlik arz ettiğini belirtmiştir. 

Bloom, Örgütün intihar saldırılarına daha çok rakip örgütlerle mücadele içindeki süreçte başvurduğuna ve 2002 yılında müzakerelere oturduğunda güçlü bir rakibinin bulunmadığına dikkat çekmiştir.82 

Rakip gruplara yönelik olarak çok sayıda saldırı düzenleyen TEKK, grup liderleri dahil olmak üzere pek çok rakip örgüt üyesinin ölümünden sorumlu tutulmuştur. 
Örgüt başlıca rakiplerinden olan TULF’un liderleri Appapillai Amirthalingam ve Neelan Thiruchelvam’ın da aralarında olduğu üyelerine suikast düzenlemiştir.83 Örgütün 1989 yılında TULF’un lideri Appapillai Amirthalingam ve polit büro üyesi V. Yogeswaran’a karşı düzenlediği suikastin nedeni TULF’un uzlaşma yanlısı tutumu olarak gösterilmektedir. Nitekim Amirthalingam 1989 tarihli Parlamento konuşmasında Hindistan-Sri Lanka Anlaşması kapsamında ülkede bulunan IPKF’nin Sri Lanka’daki mevcudiyetinin devamını talep etmiş ve bu talep TEKK tarafından tepkiyle karşılanmıştır. 

Hindistan’a yönelik yakınlığıylabilinen Tamil Eelam Kurtuluş Örgütü (Tamil Eelam Liberation Organization: TELO)’nün lideri Sri Sabarathnam da 1986 yılında Örgüt militanları tarafından öldürülmüştür. TELO’nun Hindistan’a olan yakınlığının ve Hindistan’dan gördüğü desteğin TEKK’nin liderlik hedefine yönelik bir tehlike arz etmesinden dolayı Sabarathnam’ın öldürüldüğü belirtilmektedir.84 Dolayısıyla TEKK’nin diğer örgütlerle sadece liderlik mücadelesi içerisinde değil, Hindistan gibi güçlü bir dış aktörün desteğini kazanma rekabeti içerisinde de olduğunu iddia etmek mümkündür. 


5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder