1 Nisan 2018 Pazar

Karanlıkta Kalan Suikast,

Karanlıkta Kalan Suikast,

Harun Aydemir
09.01.2004 /Sayı; 48 
“Güldal, Galiba bunlar beni öldürecek...” 
Uğur Mumcu

Karanlıkta Kalan Suikast


Uğur Mumcu

Tarih 2004’ü gösterirken Uğur Mumcu’nun yok edilişinin 11. yılını doldurmaktayız. Peki aradan bu kadar yıl geçmesine rağmen Uğur Mumcu’nun kimler tarafından öldürüldüğünü ortaya çıkara bildik mi? Bugüne kadar bu suikast üzerine sayısız yorumlar yapıldı. Bunların bazıları Uğur Mumcu’nun PKK tarafından, bazıları İslami terör örgütleri tarafından, bazıları ise; bu olaydan devletin sorumlu olduğunu ortaya koydular. Uğur Mumcu’dan sonra bu zincire yenileri eklense de sadece tetikçilerin ortaya çıkarılarak suikastların çözüldüğü havası verilmesi olayları daha da kızıştırıyor. Tarihe kara bir leke gibi düşen bu olaydan sonra çeşitli araştırma komisyonları kurulsa da olayın iç yüzünü ortaya çıkarmak hayalleri süslemekten başka bir şey yapmadı. Şimdi 24 ocak 1993 ve öncesinden bugüne yansıyan bazı olayları sizlere hatırlatarak yazının sonunda soracağım soruyla Uğur Mumcu’nun kimler tarafından öldürüldüğünü ortaya çıkaracağız.

Buyurun gelin buradayım!...

Uğur Mumcu 6 Aralık 1979 tarihinde farklı bir yazıyla okurlarının karşısına çıktı. İlgililere not başlığıyla tehdit edildiğini ve devletin görevini yapmasını hatırlatan Uğur Mumcu yazısında: “MHP yanlısı Hergün gazetesi, yalan ve iftiraya dayalı yayınlarla beni, İçişleri eski Bakanı Hasan Fehmi Güneş’i, CHP Senatörü Prof. Uğur Alacakaptan’ı ve CHP Milletvekili Prof. Muammer Aksoy’u kanlı çetelere hedef gösterici yayınlar yapmaktadır. Bana, Güneş’e, Alacakaptan’a ve Aksoy’a bir saldırı olursa, bunun sorunlusu MHP yanlısı Hergün Gazetesi ve “Sonları fena olur” gibisinden açık tehditler savuran MHP Niğde Milletvekili Sadi somuncuoğlu’dur...” ifadelerini dile getiren Mumcu yazıyı şu metinlerle sona erdiriyor: “Yılmayacağız, korkmayacağız ve cinayet şebekelerinin üstüne var gücümüzle gideceğiz. Buyurun gelin buradayım!...”

Devlet isterse çözer

Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nusret Demiral’ın iddiası şu şekilde: “Eğer bu olayı devlet çözmek isterse katiller bulunur ama istemezse bulunamaz. Siz gidin, Bakanlara, Başbakana rica edin. Onlar düğmeye basarsa Uğur Mumcu’nun failleri bulunur ve ben dava açarım. Uğur’la ilgili tüm kuruluşları bana bağlasınlar. Bana bağladıkları takdirde ben de çözebilirim.” Bu ifadeleri kullanan Demiral “bunu İslami Hareket Örgütü yaptı” diyerek olayların çözülebilir ancak engellendiği havasını yansıtmaktadır. Ancak bu ifadelere rağmen Uğur Mumcu’nun “Nusret Demiral görev yaptığı sürece işlenen faili meçhul cinayetlerin hiçbiri çözümlenemez” demesi ise suikastların hiçbir zaman aydınlığa kavuşturulamayacağının bir göstergesidir.

Sürgüne gönderilen yapımcı

Uğur Mumcu öldürülmeseydi Nurzen Amuran tarafından yapılan ve TRT’de yayınlanan “Rabıta” adlı programa katılacak ve bu programda bazı belgeleri açıklayacağını söylemişti. Ölümü nedeniyle gerçekleşemeyen bu çalışma daha sonrasında Nursen Amuran’ın yapımcılıktan çıkarılıp sürgün edilmesine neden oldu.

Uğur Mumcu Anması

Uğur Mumcu’nun evinin yakınında bulunan ve güvenliği açısından önemli bir yere sahip olan durağın kaldırılmasının istenmesi ise başka bir boyut. Uğur Mumcu’yla diyalog içerisinde bulunan taksi şoförleri. Mumcu onlardan her an bir çapraz ateşe tutulabileceğini ve göz kulak olmalarını istemiş. Taksi durağının kaldırılması engellenince de bu sefer Mumcu’nun evine doğru park edilen taksilerin yönlerini evi görmeyecek şekilde değiştirilip evi gözlenemez hale getirilip camların normal camdan buzlu cama çevrilmiş. Bu olayın arkasında kimin olduğu ise olayı daha da ilginç kılıyor: DİSK Başkanlar Kurulu üyesi Ömer Çiftçi. Bunu öğrenen Mumcu Çiftçi’ye “Sen benim güvenliğim açısından önemli olan bu durağı niye kaldırmak istiyorsun, amacın nedir senin? Hem de ben kaldırılmasını istiyormuşum gibi niye yalan söylüyorsun?” Olaylar bu şekilde gelişirken taksi şoförlerinin bir anda yön değiştirerek Ceyhan Mumcu’ya itirafları ise şöyle olur: “Abi artık konuşmak istemiyoruz. Bizden duymamış ol, biz bu konuda tehdit edildik. Biz artık kimseyle konuşmayacağız. Başımız derde girer.” Buradan da taksi durağının kaldırılmasının arkasındaki asıl kişilerin daha büyük bir güce sahip olduğunu anlayabiliyoruz.

Mumcu: beni hedef mi yapıyor?

Uğur Mumcu AnmasıTaksi durağı olayından sonra Ömer Çiftçi’nin ismine bir kez daha rastlıyoruz. Çiftçi’nin bir gün Mumcu’ya yüksek sesle dışarı çıkıp çıkmayacağını sorması ise Çiftçi’nin bu olaylarla bağlantılarını daha da artırıyor. Mumcu (eşine) o anı şu şekilde dile getiriyor:

“Camı açarken Ömer Çiftçi bana bugün dışarı çıkıp çıkmayacağımı sordu.”

“Peki, sen ne söyledin?”

“Çıkacağımı...”

“Ne var bunda, niye bu kadar şaşırdın?”

“Sence tuhaf değil mi? Ömer Çiftçi dışarı çıkıp çıkmayacağımla niye ilgileniyor?”

MİT biliyordu...

Dönemin CHP Malatya Milletvekili Mustafa Yılmaz ise şu sözlerle gündeme oturuyor: “Uğur Mumcu Cinayetini MİT biliyordu”

Buna benzer başka bir ifade ise Şevket Kazan’dan geliyor. Şevket Kazan elinde bir MİT belgesi bulunduğunu ve bu belgede MOSSAD’ın üç elemanının Uğur Mumcu’yu ve Mehmet Ali Birand’ı öldürmek üzere Türkiye’ye girdiğini ve halen bu kişilerin İsrail Büyükelçiliği’nde bulunduklarının açıklamaktan kaçınmayacaktı.

22 Ocak 1993 tarihinde Cemalettin Kaplan’a bağlı bir hoca ise camide şu ifadeleri kullanacaktır: “İki gün sonra Uğur Mumcu ve Oktay Ekşi geberecek.” Bu sözler aynen gerçekleşiyor ve Uğur Mumcu 24 Ocak’ta öldürülüyor. Bu konunun üzerine ne kadar gidildiğini bilmiyoruz; ama bu olayla –tarihi de göz önünde tutarsak- Cemalettin Kaplan’ın bağlantısı olduğu apaçık ortada.

Cinayeti biz işledik!...

Suikast günü Güldal Mumcu adına Berlin havaalanından imzasız olarak gönderilen mektupta şu ifadeler yer alıyor: “İslamlara ve zavallı Kürt köylüsüne zulmedenlerin kıçlarında bombayı patlattığımız zaman neler hissettiklerini merak ediyoruz.” Bunlara dayanarak da suikastın İslami terör örgütlerine doğru kaydığını görüyoruz.

Adı Jirayir olan bir şahıs ise şu ifadelerle ortaya çıkıyor: “Uğur Mumcu cinayetini kimlerin gerçekleştirdiğini biliyorum, cinayeti biz işledik. Güldal Mumcu’yu da öldürmemiz bu birimce kararlaştırıldı. Ancak onu öldürmeyi ben içime sindiremiyorum, yurt dışına kaçabilmem için sonra iade edilmek üzere ödünç para istiyorum”

Cumhuriyet İzleme Kurulu’ndan bir üye ise Uğur Mumcu’nun daha önce de, Vuralhan olayından dolayı öldürülmek istendiğini, ancak MİT’in bunu önlediğini iddia etti. Bu olaylar şu şekilde gelişmeye devam ediyor: O tarihlerde Uğur’un oturduğu dairenin bir üstüne üç kişi taşınıyor, yöneticinin ısrarına karşın bu kişiler kimliklerini açıklamıyorlar. Bunlardan ikisi İranlı, birisi Türk. Bir gün bu şahıslar, MİT mensubu Mehmet Eymür ile karşılaşıyorlar ve kapı önünde kısa bir konuşma oluyor.

Suikast üzerine artan iddia ise bir yenisi daha ekleniyor. Bu iddia temel dayanağı ise yazarın, yazılarıyla, silah kaçakçılarını, uyuşturucu ticaretiyle uğraşan mafya mensuplarını rahatsız etmesiymiş.

Genel Kurmay’ın bir çete olduğunu, Kemalizm’in birinci özelliğinin Anadolu halklarına düşmanlık olduğunu, dolayısıyla Kemalizm terk etmeden Türkiye’de demokrasi olmayacağını Kemalizm’in yalan üzerine kurulduğunu ifade eden Ali İhsan Yıldırım adlı şahıs ise Mumcu için şu ifadeleri kullanmaktan kaçınmıyor: “Eskiden MİT süflörlüğünü Uğur Mumcu yapardı çete kavgasında öldürülünce yerine Çölaşan geçti.

Yine aynı açıklamalar

Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin “bu örgüt üyelerinden Ekrem Baytap, Zübeyir Gümüş, Abdullah Yiğit ve Mustafa Kayacan sahte kimlikli İrfan Çağırı’cı isimli kişilerden, herhangi birinin yakalanması halinde, Mumcu olayının aydınlatılmasında önemli mesafe alınacaktır” açıklamaları ise tekrarlanan suikastı çözme çabalarına(?) bir yenisini daha ekliyor. Bunun yanında İsmet Sezgin’in diğer bir iddiası da şöyle: “Uğur Mumcu’yu İrfan Çağırıcı öldürdü”

Bu iddia ise bir dönem Almanya’da yaşayan ülkücü lider Musa Serdar Çelebi’den. Bunlara bir yenisini ise Çelebi şöyle ekliyor: "Gladio mu, özel harp mi, kontgerilla mı dersiniz. Bu güç Türkiye’de var. İpekçi ve Mumcu’yu onlar öldürdü.” Tabi ki bu iddiaların neden bu insanlar tarafından ele alındığı ise sorulması gereken başka bir soru.

Uğur Mumcu: Ankara sıkıyönetim komutanlığına,

Bu gün saat 12.00 sularında adının Fevzi Tuz olduğunu söyleyen bir şahıs, gazete bürosuna gelerek, kendisinin Tercüman Gazetesi yazarlarından Ergün Göze’nin akrabası olduğunu Göze’nin kendisini bir telgraf ile İstanbul’a çağırarak beni öldürmesini istediğini bildirmektedir...”

Kürt Dosyası

Uğur Mumcu’nun ölümünden önce de ele aldığı konular Kürt sorunlarıyla gün yüzüne çıkıyordu. Son çalışması ise tamamlayamadığı Kürt Dosyası oldu. Bu çalışmayla bu sorunun üzerine detaylarla ilerleyen Mumcu’nun ele aldığı başka bir konu ise şuydu:

Abdullah Öcalan’ın 12 Mart döneminde gerçekleşen ihtilalde herhangi bir nedenle kayrıldığı düşünerek bu olayı araştırmaya koyuldu. Elde ettiği bilgiler PKK liderinin yakınında kuşkulu iki kişi daha olduğu ortaya koyuyordu. 1978'de evlendiği karısı Kesire Yıldırım ve yanından hiç ayrılmayan Ağrılı Pilot Necati.

Soruların cevapları Öcalan'ın konuşmalarında

Böyle bir iddiayla da karşımıza çıkan farklı bir isim ise Binbaşı Cem Ersever. Ersever: Öcalan’ın Uğur Mumcu’nun kendisinin geçmişini araştırdığını Yalçın Küçük’e anlattığını, Mehmetçik gazetecilerle ilgili gerekenlerin yapılmasını, bu cinayetin de İslami örgüt bağlantısı olmadığını ifade ediyor.

Uğur Mumcu’nun ölümünden önce 1 yıl içerisinde yazdığı yazılar araştırılarak şu veriler elde ediliyor: 2 Şubat 1992 tarihinde Milliyet gazetesinde başlayan ve öldürüldüğü gün olan 24 Ocak 1993’e kadar geçen süre içinde Cumhuriyet gazetesinde Gözlem sütununda yayımlanan 330 köşe yazısı baz alınarak

Mumcu’nun, 158 yazısını “Kürt” sorununa ayırdığı, bu da yazılarının yüzde 52.6’sını oluşturduğudur. Uğur Mumcu’nun en çok üzerinde durduğu ikinci konu ise 117 yazıyla ABD olurken, üçüncü sırada ise yine birinci konu ile bağlantılı olarak 114 yazıyla da PKK yer alıyordu. Bu da Mumcu’nun son dönemlerde İslami terör örgütlerine fazla değinmediğini ortaya koyuyor.

Ceyhan Mumcu’nun ifadelerine göre Uğur Mumcu’nun kendisine yakında çıkacak kitabında PKK içinde kaynayan ajanların listesini yayınlayacağını söylüyordu. Bu konuşma Mumcu’nun ölümünden birkaç gün önce gerçekleşmiştir.

Tuğlayı çekersem yıkılır; ama çekemem

Bu ifadeyi kullanan ise bu günlerde DYP’nin genel başkanı olan Mehmet Ağar. Olayların sanki birbirine bağlı olduğunu ve bu olayın aydınlatılması yukarı birimlerden engelleniyormuş anlamı veriliyor.

Devlet üzerinde yoğunlaştırılan ifadeler daha da artırılıyor. Bu ifadeleri kaçınmadan kullanabilenler ise devletin birimlerinde görev yapan insanlar. Örneğin DGM Savcısı Ülkü Coşkun’un iddiası da bunlara bir yenisini daha ekliyor: “Devlet isterse çözer”

O dönemde görev yapan Sıkıyönetim savcısı Baki Tuğ ile Öcalan’ın birbirleriyle olan bağlantısını, PKK’nın güçlü komutanı Cemil Bayık’ın o dönemde İran’da bazı isimlerle görüşmeler yaptığını, Türkiye’de Hizbullah örgütünün ortaya çıkmasını Mumcu ortaya koymuştu.

Mumcu’nun ölmeden öncede ortaya koyduğu sav da buydu. Bu konu üzerine yoğun araştırmalar yapan Mumcu, Abdullah Öcalan’ın devlet tarafından korunduğunu da ifadelerinde yer veriyordu. Ayrıca Mumcu bu konuyla ilgili derinlemesine araştırma yapmaya koyuldu. Baki Tuğ’dan istemiş olduğu bir belge vardı. Bu belgeyle de Mumcu bir çok konuya çözüm getireceğine inanıyordu. Tuğ’dan bu raporu istemiş ve Tuğ raporu Mumcu’nun kendisine vereceğinin sözünü vermişti; ama ne olduysa Tuğ, Mumcu’nun karşısına bir gün istediği belgeyi bulamadığını söyleyerek çıkmıştı.

SAVAMA işin içerisinde

MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Başbakanlık İstihbarat Koordinasyon Makamı’na yazdığı bir Rapor’da Uğur Mumcu Suiskastı ile ilgili olarak sunduğu açıklamalardan bir kaçı şöyle: Suikasttan İran İstihbarat Bakanlığı SAVAMA’nın bazı kadrolarının kullanıldığı ve İran İstihbarat Bakanlığı’na bağlı elemanlar, ABD istihbaratı ile organize biçimde çalıştığı öğrenildi. Suikastle ilgili durulması gereken örgüt İran’da bir illegal örgüt. İran Savunma Bakanlığı’nın İngilizce baş harflerinden oluşan “Ministry Of Defance” (MOD) olduğu belirlendi. İran İstihbarat Bakanlığı’ndan “SAVAMA” ile MOD ortaklaşa karanlık işler yapıyor.

İsrail üzerinde yoğunlaşan bulgular

1992 yılında Mumcu, İsrail’in Barzani’ye 50 milyon dolar para verdiğini ortaya koymuştu. Bunun üzerine İsrail Büyükelçiliği’nden telefonla aranarak elçinin kendisi ile tanışmak istediği bildirilmiş ve dışarıda yemeğe davet edilmişti. Mumcu’nun eşinin bu davete kabul edilmemesinin sebebi ise şüphe uyandıracak başka bir nokta.

Murat Demir ve Murat İpek, 28 Şubat sürecinin ardından Deniz kuvvetleri Komutanlığı içine, “köstebek” yerleştirmekten yargılanan Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Daire Başkan Vekili Hanefi Avcı tarafından istihdam edilmişlerdi. Bu kişiler Mumcu cinayetiyle ilgili olarak Kuzey Irak kökenli bir Kürt olan Velit Hüseyin’in ismini ortaya koydular. Deneyimli bir bomba uzmanıydı. Mumcu’nun dışında kaç kişiyi de havaya uçurduğu ise sorulan sorular arasında. Velit Hüseyin, 1 Mart 1998 yılında Silopi’de öldürüldü(?) Bundan dolayı bu olayın üzerine gidilemedi.

İran neden Suikast yapsın?

Uğur Mumcu’ya suikastın yapıldığı gün Amerikan ambargosu altında ezilen ve İran’dan gelen bir heyet Türkiye ile 25 milyar dolarlık bir anlaşma imzalayacaklardı. Bu durumu da göz önünde bulundurursak suikastın İran tarafından gerçekleştirilme olasılığı da azalıyor.

Böyle bir ifadeyi kullanmaya yeltenen onursuzlar ise kendilerini İslami bir karaktere büründürenlerdir. İfadenin tam metni şu: “Uğur Mumcu, İslami Kurtuluş Örgütü adına cezalandırılmıştır!” Cumhuriyet gazetesine gelen telefon böyle.

Soruyoruz. Bir çok karanlığı aydınlığa kavuşturan, mafya devlet ikilisi arasında delilleri ortaya koyan, öldürülmeden önce kürt sorunu üzerinde yoğunlaşan bu gazetecinin neden bir koruması yoktu? Hem de ülkemizde anayasal düzeni yıkmak isteyen, Atatürk’ün fikirlerine ve ideolojilerine düşman olan, onun ilkelerinden biri olan Laiklik kavramını ortadan kaldırıp yerine şeriat düzeni getirmek isteyen, hakkında soruşturma açıldığı halde yargılanamayan, tedavi amaçlı yurt dışına gittiğini ifade ederek yargıdan kaçan, ülkede bir çok devlet kurumunda örgütlenerek ilerde büyük bir kaos oluşturmak isteyen, yeşil sermayeyi kullanarak bir çok alt yapı oluşturan, medeniyetten nasibini almamış çağdaşlık adına hiçbir belirtisi bulunmayan, geçmişte ayaklar altında ezilerek yıkılan saltanat ve hilafetin özlemi içerisinde yanıp tutuşan bir Hoca efendinin bir koruması varken. Neden soruyoruz. Mumcu’nun neden yoktu? Onu neden belinde silah taşıyan biri haline soktunuz? Neden?

“Güldal, galiba bunlar beni öldürecek...”

Uğur Mumcu’nun o dönemde endişeleri git gide artıyordu. Gazete satırlarında Mumcu bir gün şu satırları okuyacaktı: “Herkes maskesini çıkarsın, yoksa yüzlerindeki maskeleri biz yırtacağız. Biz yırtmasak bile Kürt halkının dinamiği yırtacak. Herkesin notu, karnesi belli olmuştur. Kürt düşmanlığı yapmamak bile bir namus ölçüsüdür.”

Ayrıca Mumcu o dönemde aynı ifadeyi İlhan Selçuk’a da kullanıyordu. “İlhan abi bunlar bizi öldürecekler”

Uğur Mumcu uykusunda kötü bir kabus görür. Hemen eşine gördüğü şeyi anlatır:

“Bir rüya gördüm Güldal. Korkunç bir patlama oluyor. Bu patlama sonrasında bacaklarım yok oluyor. Bedenimin bu halini yukardan seyrettim.”

Yazının başında da ifade ettiğim gibi sizlere bazı şeyleri hatırlatarak bir soru soracağım. Sıkı durun bu sorudan sonra Uğur Mumcu’nun katilini bulacağız.

Hazır mısınız? Soruyorum o halde. Sizce Uğur Mumcu’yu kim öldürdü? Bu sorunun içerisinde sizler boğuşurken Mumcu’nun şu sözlerini de aklınızdan çıkarmayın. Sinmişti halk. Korkuyordu. İşkence haberleri öylesine ürkütücüydü ki...”

http://www.turksolu.com.tr/48/aydemir48.htm



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder