13 Nisan 2015 Pazartesi

ORTA ASYADA TÜRK UFKU.,


ORTA  ASYADA  TÜRK  UFKU.,




04.04.2005/Sayı:79

Kırgızistan’ın ABD için önemi,

TÜRKSOLU: Orta Asya ve Ortadoğu’da bir sömürgeleştirme saldırısından bahsediliyor. Bu saldırı iki temel yöntemle ilerliyor. Biri Irak’ta görüldüğü gibi doğrudan ABD’nin askeri işgaliyle. Diğeri ise son günlerde gördüğümüz sivil, Amerikancı “turuncu devrimler” ile. İlk olarak Kırgızistan da ABD’nin yönlendirdiği bir darbe gerçekleşti. Bu hareket niçin ilk olarak Kırgızistan’da gerçekleşti?

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Kırgızistan Orta Asya’nın hatta eski Sovyetler Birliği’nin en yoksul ülkesidir. Bu ülkenin sömürülebilecek çok büyük bir doğal zenginliği yok. Petrol, doğal gaz yok. Altın madenlerini de zaten Amerikalılar almışlar, işletiyorlar. Ülkenin dörtte üçü dağlık. Ekilecek bir arazi de yok. Fakat görülüyor ki Gürcistan ve Ukrayna’da görülen kadife-yumuşak devrim ilk defa Kırgızistan’da oldu. Niçin?

ABD 1994 yılında Bişkek’te büyükelçiliğini açtı. Bu büyükelçiliğini açtığı zaman ben de Kırgızistan’daydım. Büyükelçiliğe giriş o dönem serbestti. İçeriye girdiğimde yüzü aşkın ve çok iyi Kırgızca konuşan ABD’li personelle karşılaşmıştım.

O dönemde Kırgızistan’da mecliste Sosyal Demokrat Parti çoğunluktaydı. Bu partinin başkanına bu durumu sormuştum. Neden Kırgızistan’da ABD’nin bu kadar çok personeli var? Bu pek çok Avrupa ülkesinden bile yüksek bir rakamdı.

O bana “demek ki ABD buraya dünyanın diğer bölgelerinden daha çok önem veriyor” demişti. Bu turuncu devrim hareketi olduktan sonra, iki gün önce adı Almaz Beg Atanbayev olan aynı şahısla bir telefon görüşmesi yaptım. Bana 1994’te sorduğum soruyu hatırlattı. “Hatırlıyor musun sorunu? İşte bugün sorunun cevabı ortaya çıktı” dedi.

Demek ki ABD 1994’ten itibaren böyle bir planı uygulayacağını karar vermişti. Buna başka önemli bir olguyu ekleyelim. Benim daha önce 1990’larda ele geçirdiğim ABD senatosunda Türk Dünyası için düzenlenen komisyonda hazırlanan tutanakları tekrar vurgulamalıyım.






Türk Dünyası en Büyük Tehdit

Bu tutanaklarda “ABD artık bu bölgede hata yapmayacak” denmektedir ve eklenmektedir: “ABD, Türk arabasının farlarının Türk bölgesine çevrilmesine izin vermeyecektir.”

Buradan kastedilen Türkiye’nin bu bölgeyi aydınlatmasına, eğitmesine, geliştirmesine asla izin vermeyecekleridir. Yine bu tutanaklarda eklenmektedir: “Türkiye’yi dışlamakla birlikte, bölgede güçlü olmak için Türk taşeronlar kullanılabilir.”

Ne yazık ki bu taşeronu da buldular. Maalesef Fethullah Gülen bu görevi üstlendi. Oraya ABD’yle açtıkları okullarla Amerikan, Anglo-Sakson kültürünü taşıdılar. Ve zemini hazırladı. Örneğin Kırgızistan’da 28 tane Fethullah Gülen okulu vardır.

GÖKÇE FIRAT: Aslında Sovyetler Birliği’ni ABD dağıtırken ortaya bir tane tehlike çıkıyordu. O da Türk Dünyası. 1989 tarihli başka önemli bir belgeyi burada aktarmak istiyorum. Bu Sovyetler Birliği’ne karşı uygulanacak psikolojik harp belgesi: “Sovyetler Birliği’nin merkezi otoritesi çöktüğü zaman Rusya’dan başka 16-17 devlet ortaya çıkacaktır. Ortaya çıkan yeni devletlerden 5-6 tanesi Türk devleti olacaktır. Bunların bulundukları coğrafya stratejik yönden çok önemli ve doğal kaynakları zengindir. Bu devletler batıdaki Türkiye Cumhuriyeti’yle birleşirse o zaman Hitler Almanyası ve Stalin Rusyasından daha büyük bir tehdit Batılıların karşısına çıkacak.”

Yani daha 15 yıl öncesinde bugün Kırgızistan’da yaşadığımız, yarın diğer Türk cumhuriyetlerinde yaşayacağımız olay ABD tarafından planlanmıştır ve belgelenmiştir.

TÜRKSOLU: Bölgedeki petrol ve diğer enerji kaynaklarından çokça bahsediliyor. Ama esas dikkate alınmayan nokta ABD’nin çekindiği bölgedeki bir siyasi birlik ve Türklerin alternatif stratejik güç olarak ortaya çıkması diyebilir miyiz?

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Türk Birliğinin engellenmesi en önemli stratejik hedefleri. Zaten ancak bu gerçekleştirilebilirse diğer hedefler gerçekleştirilebilir.

Kırgızistan Türkistan’dır

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Bölgede önemli gelişmeler yaşıyoruz. Kırgızistan’da ABD’nin diğer turuncu devrimlerinden çok daha sert ve ani bir darbe yaşandı.

Aslında turuncu devrime çok daha zıt olan bir yöntemi ABD 1980’lerden beri Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’da uygulamaya çalıştı. Bu Pakistan ve Afganistan’ı üs edinerek, Taliban güçleri aracığıyla ve Suudi Arabistan’daki Faysal El Türki’yle işbirliği içinde Orta Asya’ya sarkma stratejisiydi.

Ancak ABD’nin Ortadoğu’da İsrail ile birlikte başlattığı petrol kaynaklarına yönelik yeni saldırısıyla birlikte Vahabilik ile ABD arasına çelişki girdi. Böylelikle İslamcı taşeronların bir kısmı bırakıldı. Ve farklı stratejiler Orta Asya’da devreye girdi. İşte bugün “demokratikleşme” olarak adlandırdıkları sivil müdahaleler başladı. Kırgızistan’daki operasyon dünyanın stratejik olarak en önemli bölgesi sayılan Avrasya’da bu yeni yöntemin ilk örneği sayılmalıdır.

Avrasyacılık Çin’in bir ideolojisi olarak ele alınırsa Çin sömürgeciliği, Rusya’nın bir ideolojisi olarak ele alınırsa Rusya sömürgeciliği olarak somutlaşır. Ama esas olarak bu bölgeye talip olan ve Avrasyacılığı emperyalist bir güç olarak somutlaştıracak sömürgeci güç, küresel denklemde ABD’dir. Şimdi ABD’nin tüm gövdesiyle bu coğrafyaya yüklenmesine şahit oluyoruz.

Tarih boyunca Rusya’nın, bugün ABD’nin Türkiye’yi “aman Türk coğrafyasıyla birleşmesin” şeklindeki engellenmesini, esas üstlenen sömürgeci olduğunu görüyoruz. Türklerin birleşmesini ve bağımsızlığı “bu Pan-Türkizmdir” diye engellendiler ve tersine Pan-Slavizm yaptılar.

Aynı şekilde bir Üçüncü Dünya ülkesi olarak Çin’in gerçekleştirdiği ve hepimizin takdir ettiği devriminden sonra, hızla rota değiştirip emperyalistleşmesi ve bu bölgede farklı emeller gütmesi de bir olgudur. Çinci Avrasyacılık da aynı şekilde Türk ekseninin birliğini engellemeye çalışmaktadır.

Ama bahsettiğimiz gibi Avrasya’da esas, söz sahibi olmak ve Türk devletlerini parçalayıp sömürgeleştirme görevini ABD üstlenmiştir bugün. Demin de bahsettiğimiz Türkiye’deki ve Orta Asya’daki Çin ve Rusya’ya karşı kullanılan İslamcı taşeronlar da zaten aslında Amerika’nın hizmetindeydi.

Kırgızistan’ın önemi nedir? Aslında burası Türkistan’dır. Türkistan’ın ortasıdır. Fergana Vadisi’ne haritada büyüteçle bakarsak iç içe girmiş Özbek, Kırgız ve Tacik unsurlarını görürüz. Bu iç içelik ortak Türkistan olgusunu ortadan kaydırmak için yaratılmıştır. Bunu ilk Sovyetler Birliği yaptı. Türkistan olarak girdiği bölgeye, suni ayrımları ön plana çıkararak, sözde kabileleri onurlandırarak, yapay olarak ülke ülke parçalamıştır.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Bir not düşmek istiyorum. Sizin bahsettiğiniz Fergana Vadisi tarih boyunca Rus istilacılığına karşı en büyük direnişi göstermiş bölgedir. Bir türlü disipline edilemeyen bir bölgedir burası. Türk unsuru burada çok güçlüdür.

ABD Özbekistan’a ilk üssünü açtığı zaman bu bölgede açtı. Burada iki tane Kırgız şehri var. Bu iki şehrin tam orta yerinde Özbekistan var. Ruslar böyle bir sınır çizmiş. Siz bir şehirden diğerine pasaportla geçebiliyorsunuz ancak. Araları 70 km. bunların. Tam aralarında Harabad isimli bir Özbek kenti var. Özbekistan toprağında. Bu kentin Afganistan ile hiçbir bağlantısı yok. Ama ABD 11 Eylül’de ilk üssünü burada açtı. Ve bu üs tarihsel olarak Rus düşmanı olan bu eski Türk bölgesindeki insanların eğitilmesi için kullanıldı. Bu üste eğitim yapıldı.

Bişkek’teki bu yeni turuncu devrimde Bişkek’ten hareket eden kimse yok. Başkentte isyan yok. İlk hareket zaten Celalabad ve Os’ta oldu ve bu üsten Amerikan uçaklarıyla taşınan göstericiler başkente getirildi.

Kırgızistan’daki Amerikan üssüTÜRKSOLU: Kırgızistan’da Akayev Gürcistan ve Ukrayna’daki gibi bir turuncu devrimle devrildi. Ancak kendisi tıpkı Şevardnadze gibi ABD’ye sürekli tavizler vermeye ve Rusya’yla ABD arasında denge politikası gütmeye çalışan biriydi. ABD’ye istediği askeri üssü de vermişti. ABD niçin kendisine kafa tutmayanları ve kendisine yakınlaşanları bile devirme yolunu tutuyor?

Rusçuluk da Amerikancılık da kurtarmıyor

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Tabii yakınlaşmanın boyutu çok önemli. ABD bugün iktidara gelenleri 1994 yılından beri defalarca kendi ülkesine getirdi, götürdü. Konferanslar verdirtti. Eğitti. Ama Akayev’i bir defa bile götürmedi. Akayev bir geçiş döneminin şahsıydı ve onu çok güzel kullandılar. Hatta Akayev isyanın ilk günlerinde sert bir tepki gösterdi, Oş ve Celalabad’da 7-8 kişi öldü. Bunun üzerine ABD büyükelçisi çok sert bir uyarı yaptı. Bu insanların hakkıdır isyan etmek dedi. Ve Akayev hemen geri adım attı. Ve hemen sonra da devrildi zaten.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Sorduğunuz soruda şu önemli nokta ortaya çıkıyor. Türk ekseninin oluşturulmasında ABD’yle Rusya arasında bir tercih yapabilir miyiz? Veya bu ikisinden biriyle işbirliği olasılığı var mı?

Akla gelen başka bir soru ise Rusya’nın güçlü olduğu bu ülkelerde, zayıfladığı bir dönemde, ABD’ye direnmeden çekilmesi ve ABD’nin Rusya’nın yerini doldurması, aslında Putin yönetimiyle ABD arasında bir konsensüse mi işaret ediyor?

Rusya gerçekten keskin çelişkilerini ABD’yle sürdüren bir ülke olsaydı, Gürcistan hatta Ukrayna’da ABD’yle uzlaşarak geri çekilir miydi? Rusya’nın geçmiş dönemdeki “Ben patronum. Avrasya’ya ABD’yi sokmuyorum” politikası geçerli olsaydı o zaman Orta Asya’da çatışırdı.

Önümüzdeki dönem ABD ile Rusya arasındaki konsensüsün ne olduğunu daha somut göreceğiz. Petrol fiyatları bunun bir öğesi olabilir. Petrol fiyatlarının 30 dolar olacağı bir yerde 50 dolar olması hatta 70 dolardan bahsedilmesi; son dönemlerde Rusya ekonomik krizinin aşılmasını sağlamıştır. Rusya’nın uysalca geri çekilmesinin altında bu konsensüs yatabilir.

Diğer taraftan ise ABD Rusya’yı tehdit de ederek yıldırmaktadır. Pentagon’un tezi şudur: Tataristan, Kafkasya ve Sibirya da büyük petroller potansiyeli var. Bu bölgelerde eğer Rusya bizimle birlikte çalışmazsa, Rusya tekrardan parçalanır.

Bu tehdide baştan Putin karşı çıkarken şimdi uzlaşma rotasına daha çok giriyor. Gökçe Fırat’ın “Müttefik Kuşatması” kitabında keskin bir şekilde tespit ettiği Türkiye’yi doğudan ve güneyden ayıran İsrail-ABD kuşatmasının yanı sıra, ABD’nin tek başına gerçekleştirdiği ve İsrail’den çok Rusya’yı kullandığı başka bir kuşatma ekseni mi oluşturuluyor sorusu akla geliyor?

ABD’ye karşı direniş çizgisi

GÖKÇE FIRAT: Aslında Rusya’yla ABD arasında bir çatışma var. Çin’le ABD arasında da bir çatışma var. Türkiye’yle ABD arasında da, AB’yle ABD arasında da var.

ABD diyor ki “tüm dünya benim.” Buna iki türlü direnme çizgisi uygulanabilir. Birini Bin Ladin uyguladı. “Ben sana saldırırım” dedi. Ne oldu? Bin Ladin kaybetti belki bir süreliğine, şimdilik ortalıklarda yok.

İkinci direniş çizgisi ise Putin’in veya Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan gibi bölge ülkelerinin direniş çizgisidir. Herkes ABD’nin o bölgeye saldıracağını biliyor. Ama diyorlar ki: “biz bunu yatıştıralım.” Yatıştırma çizgisini uygulayan tüm liderler devriliyor. Şimdi Akayev o çizgiyi uyguluyordu. Gördüğümüz kadarıyla Kazakistan da aynı çizgiyi uyguluyor. ABD’ye ılımlı mesaj veriyor.

ABD’ye ılımlı mesaj veren zaten güçsüzlüğünü kabul ediyor demektir. ABD direkt düğmeye basıyor. Farkındaysanız zaten ABD’ye en ufak bir boyun eğmenin görüldüğü yerde turuncu devrim hemen başlıyor çünkü ABD zaten orada belirli unsurları çoktan örgütlemiş durumda. Aynı şey Türkiye için de geçerli. Tayyip Erdoğan ABD’ye karşı çok az bile başını kaldırdığı anda, birden altının oyulduğunu görünüyor.

O zaman ABD’nin projesi ve nerelere saldıracağı ortada. ABD’ye %100 direnen belki yıkılabilir, belki iktidarını da kaybedebilir, Saddam ve Bin Ladin örneklerinde olduğu gibi. Ama bir şansı var. Ama ABD’ye direnmeyenler zaten iktidarını kaybediyor.

Burada Putin’in durumunu iyi tespit etmek lâzım. Putin ABD’ye saldırı politikasını benimseyip, “burası benimdir” deseydi, ABD girmeye çekinebilirdi. Ama Putin uzlaşma çizgisini benimsediği andan itibaren ABD saldırısı Rusya’nın içine bile girdi. Belarus’ta başladı. Ve Brzezinski’nin en son açıklaması ne? “Sıra Rusya’da.”

Türk varlığı yok ediliyor

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Gürcistan, arksından Ukrayna geldi. ABD Almanya’daki üslerini de Romanya ve Bulgaristan’a taşıyor. Böylelikle hem Türkiye’nin ABD tarafından kuşatılması tamamlanmış oldu, hem de Almanya-Fransa ittifakına karşı da bunların dış çemberinde ABD güçlenmiş oldu.

Azerbaycan ve Orta Asya’daki diğer Türk devletleriyle eğer Türkiye somut bir güç birliğine gitmezse, hem kendinin hem de Orta Asya’nın altını oymuş olacaktır. Bu birliği biz dar bir anlamda Alman güdümünde ham Turancı bir hayal gibi ele almıyoruz. Gerçekten bu coğrafyada halkaların varlığını devam ettirebilmesi için Türk devletleri arasında birlik şarttır. Hatta İran ve Uygur’un da dahil olduğu bu bölgede Türkiye’nin ağırlığı zorunluluktur. Uluslaşmış Türk alanının bu bütünlüğünü parçalamaya yönelik her türlü müdahaleyle mücadele etmek en temel görevdir.

TÜRKSOLU: Niçin özellikle Türk ulusu ve birliği hedef?

GÖKÇE FIRAT: ABD veya genel olarak Batı açısından bakıldığında, bu adamlar esas olarak tehlikenin nereden geleceğini biliyorlar. Çok akıllıca tespit ediyorlar. Biz şimdi bugün petrolden, doğalgazdan bahsediyoruz. Bunların stratejisinden bahsediyoruz. Aslında stratejik olan tek bir şey vardır dünyada bu da insandır.

Batı uygarlığı iki tane stratejik saldırıya uğradı tarihi boyunca. Birincisi Türk saldırısıdır. Türkler Orta Asya’dan itibaren Avrupa’nın yarısını alan bir uygarlık yarattılar. Ve Türkler en daraldıkları anda bile, ne kadar az kalsalar bile mutlaka yayılan bir uygarlıktır.

İkinci uygarlık Arap uygarlığıdır. İslamiyet ile çıktıkları andan itibaren genişleme potansiyeli taşır. Şimdi Batı uygarlığı bu stratejik uygarlık alanında, bu stratejik insan nüfusuna bir operasyon düzenliyor. Üç buçuk milyonluk Kırgızistan’ın bunun için çok büyük önemi vardır.

Ama daha önemlisi şu soruyu soralım? Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerinde niye Türk nüfusu bu kadar az? Bilinçli bir şekilde bizim nüfusumuz azaltılıyor. Şimdi Türk cumhuriyetleri dediğimiz bölge bizim yüz ölçümüzün üç katı ama nüfusunu toplasan bizim kadar etmiyor.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Şunu ekleyeyim. Ruslar bu Türk cumhuriyetlerine geldiği zaman burada bir tane Türkistan vardı. Nüfusun normal artış hızıyla yüzyıl sonra bugün burada 150 milyon Türk olması gerekiyordu.Bugün 150 milyon olması gereken nüfus en fazla 50-60 milyon.

GÖKÇE FIRAT: Ama Rus nüfus arttı.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Evet. Rus nüfusu hiç yokken arttı. Şu anda Kazakistan 2.7 milyon kilometre karelik bir yüz ölçümüne sahip. Bu toprakta bütün nüfus 16 milyondur. Bu 16 milyonun maalesef Kazak oranı hatta genişletelim Özbekler ve diğer Müslümanları da katalım tüm Rus olmayanların oran yalnızca %48’dir. Geri kalanı Rus’tur.

Bu durum da bu Türklere ne oldu? Söyleyelim. Stalin döneminde orada büyük bir açlık yaşanmıştır ve devletin resmi rakamıyla 3 milyon Kazak burada ölmüştür. Ki aslında 8-10 milyonu bulan Türk ölmüştür diyebiliriz. Sultan Galiyev aynı dönemde Merkez Komite’ye yazdığı raporda Tataristan’da insanları açlıktan, ölmüş insanların etlerini yediğini yazmaktadır.

Türk nüfusunu yok etme politikası kademeli bir şekilde uygulanmıştır. Bu politika bugün de ABD tarafından aynen uygulanıyor. Bunu görmemek mümkün değildir.

GÖKÇE FIRAT: Aslında nüfus planlaması dediğimiz şey Batı’nın en kapsamlı saldırı silahıdır. Tüm nükleer bombalardan daha etkilidir.

Bugün ABD, Çin’e müdahale edemiyor. Niye? 1,5 milyar insan var. 1,5 milyarlık bir ülkeye müdahale etmek çok zordur. Asya’da Pakistan ve Hindistan’da nüfus artışı çok yüksek, Çin Halk Cumhuriyeti çok yüksek. Bir tek Türklerin nüfusu artmıyor bu da çok bilinçli bir tercihtir. Çünkü Türkler önümüzdeki dönem tehdit yaratabilir.

Burada bir Türk olarak bakış açımız şu olmalıdır: Türklerin nüfusu ne kadar azaltılsa da bizim sembolümüz Ergenekon’dur. Mutlaka ürer ve çıkış yolunu bulur.

Anadolu Türklüğüne karşı saldırı

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Türk nüfusunun azaltılmaya çalışılması mutlak bir olgudur. Ama bunun da yanında “siz Türk değilsiniz” şeklinde ideolojik bir tavır da var.

Örnek olarak yine Batı’nın Kürtçü tarih tezlerine dönebiliriz. Kürtler Yavuz Sultan Selim sayesinde 1500’lerle Eşref Bitlisi’yle birlikte Kırmançlar olarak Anadolu’ya geldi. Yine Soranilerin ortaya çıkışı 1800’lerdir ki aslında Kerkük’te 1000 yıldır egemen olan Türkmen boylarının yardımcılarıdır, bir koludur kendileri. Keza İran’a bakalım Partlardan itibaren Selçuklar, Harezmşahlar, İlhanlılar, Timur, Akkoyunlular, Karakoyunlar, Safeviler, Kaçarlar ana unsur olarak İran’ı Türkleştirmiştir. Kesintisiz Türkler iktidardır. Ama 1925’ten sonra Türkler sanki İran’da hiç yokmuş gibi Pehlevi Hanedanı ve Fars egemenliği ortaya çıkarılmıştır. Bu da İngilizlerin Türklerin Basra’daki petrolden uzak tutmak için bulduğu bir çözümdür.

Osmanlı tarihçileri İran’daki Türklüğü Kızılbaş diye damgalayarak Türklüğün tarihini parçalamıştır. İran’da sadece iki dönem Fars hanedanlığı olmuştur. Kısa bir dönem için M.Ö 500’lerde bir de Pehlevi kimliği uydurularak Farslığı iktidar yapmaya çalışan son hanedan dönemi. Bu dönemler haricinde kuzeyden, Orta Asya’dan gelen kavimler veya Araplar İran’ı hep yönetmiştir.

İran’a Türklük yok sayılırken, Anadolu’da Osmanlı’dan kaçan ve katledilmemek için Kürtleşen Kızılbaş Türkmenleri de uyduruk bir şekilde bizden koparılmaktadır. Zaza terimi uydurulmuştur.

Türklüğe karşı Kürt etnik kimliği yaratılmak istenmektedir. Oysa 1500 yılından önce Şeref Han tarihinin de dürüstçe ortaya koyduğu gibi yoklar. Şeref Han örneğin “Çemişkezek” diyor “bir Türkmen boyudur.” Belki Ermeniler vardı ama Kürtler yoktu.

Ama Oxford’daki Kürdoloji Enstitüsü Ermenileri bile, Safevileri bile, Kaçarları bile, antik Kapadokya’yı, Medleri bile Kürt yapınca ortaya şu gerçek çıkıyor. Kürdü her şey yapmak isteyerek, aslında hiçbir şey olmadığını açığa çıkarmaktadırlar.

İran’da gerçekten Gorani denen kitle için bile Kürt kelimesi ilk kez 20.yy’da kullanılmaya başlanmıştır. Bunlar da Kırmançlarla kan düşmanı. Kırmançlar da Osmanlı’nın geliştirdiği bir güç olarak Ermenilerle, Nasturilerle, Süryanilerle esas çatışanlar olmuştur. Onların köylerine yerleşmiştir. Katliam yapıldı denen 1915’te bile Avrupa’da 2. Enternasyonal Kürtleri Ermenileri katlediyor diye lanetlemiştir. Bugün ise Türkler hem Ermenileri hem de Kürtleri katletti gibi saçma tarih tezleriyle geliyor.

Türkistan’a dayatılan sahte etnik kimlikler ve bölünme bugün de Türkiye’ye dayatılmaktadır. Oysa tarihi gerçek nedir? Tıpkı Latin Amerika’da Che Guevera’nın da dediği gibi biz tek bir melez ırkız. Orta Asya’da Galiyev, Türkiye ve İran-Afganistan hattında da Mustafa Kemal’in de Kurtuluş Savaşı döneminde vurguladığı da bu tezdir. Bu etnik bütünlük vurgusu aynı zamanda politik bir bütünlük ve ulus kavramını gündeme getirmektedir.

Ulus kavramı ve uluslaşma kapitalizm ile birlikte ortaya çıkmış değildir. Kapitalizmden çok daha önce uluslar oluşur. Her isteyen ulus oluşturamaz. Ben Kürt ulusu oluşturacağım diyemez. Çünkü tarihsel kolektif aksiyonu olmamıştır. Bu anlamda biz ırkçılığa düşmeden, gerçek anlamda Batı’nın ırkçılığına karşı mücadeleyi bu tarihsel ortak kimliği savunarak yapabiliriz.

Kuşatanları kuşatmak

GÖKÇE FIRAT: Birkaç kuşatma var aslında. Sadece Türkiye kuşatılmıyor. ABD çok stratejik bir saldırı geliştiriyor. Mesela bugün Kırgızistan, Kazakistan, Moğolistan’da olaylar başladı. Hindistan Amerikan denetimindedir. Böylelikle Çin Halk Cumhuriyeti kuşatılmış durumdadır.

Sırf Çin değil Rusya’da kuşatılıyor. Rusya parçalanacaktır. Finlandiya sınırında başlayarak, tüm Doğu Avrupa, Orta Asya’da kuşatılmış. Belarus ve Tuva Cumhuriyeti’yle süreç devam edecek. Zaten Çin ve Rusya kuşatmaları tamamlandıktan sonra, Irak’taki işgalle beraber bugün AB’nin herhangi bir çıkış kapısı yok. Araplar ve Türkler de kuşatılmış durumda.

Buradan tek bir çıkış stratejisi vardır. Düşmanın saldırdığı yerde ancak bir saldırı politikasıyla ayakta kalabilirsin. Bir savunma politikasıyla değil.

Bizim Türkiye açısından önerdiğimiz şey şu. Türkiye birincisi Kuzey Kıbrıs’la birleşecek. Burası bizim eyaletimizdir dersiniz. İkincisi Azerbaycan’la birleşme. Birleşme gerçekleştiği andan itibaren sizi kuşatanları siz kuşatmaya alabilirsiniz.

Bunu yapmazsanız, Kuzey Irak’ın bölündüğü gibi, Rusya’nın bölündüğü gibi, işte Türk cumhuriyetlerinin bölündüğü gibi bölünecektir, parçalanacaktır.

Ayakta kalmanın bugün tek yolu; ABD’ye açıktan “biz size karşıyız, size karşı da politika uygulayacağız, birleşeceğiz ve savaşacağız” demektir. Savaşma azmini açıkladığınız andan itibaren, tüm Türk cumhuriyetlerinde ve Türkiye’de tüm ABD üslerini ve okullarını kapatıp, bütün hepsini uçağa bindirip yolladığınız andan itibaren, ABD burada turuncu devrim falan yapamaz.

ABD turuncu devrim dediğimiz şeyi neyle yapıyor. Halkla yapıyor. Siz izin vermişsiniz adamlar istediği gibi örgütleniyor. Dokunamıyorsunuz. Bu büyükelçilikler her şeyi yapıyor. Bu büyükelçilikler bizim bağımsızlık savaşımızda da aynı şeyi yapıyorlardı.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Soros faktörü var burada. ABD üssünün kurulduğu Harabad’da Soros da demokrasi enstitüsünü kurdu. Bişkek’te bir tane daha var. Azerbaycan’da da bir tane var.

Kırgızistan’da Akayev devrildi hemen ardından Azerbaycan’da muhalefet lideri İsa Kamber bir açıklama yaptı. “Seçimleri doğru düzgün yapmazsanız eğer, durum Kırgızistan’dan farklı olmaz” dedi. Bu bir tehdit. Peki İsa bu gücü nereden alıyor? Soros’un enstitüleriyle etkinlik gösteren ABD’den alıyor.

GÖKÇE FIRAT: Bu büyükelçilikler aynısını Türkiye’de de yaptı.

Burada çizgi şudur. Türk Kurtuluş Savaşı sırasında İngiliz ajanları Türkiye’de de benzer ayaklanmalar yapacağı sırada Mustafa Kemal İngilizleri astırdı. 40’a yakın İngiliz subayı asıldı.

İkincisi İran’da benzer bir gelişme yaşandı bir ay önce. Amerikan ajanları tıpkı Kırgızistan’’da olduğu gibi bir ayaklanma planlarken, yakalandılar. Ve İran “hepsini astık” diye açıklama yaptı.

Biz astık diye açıklama yapana ABD müdahale edemez çünkü orada ajanlaştıracağı insan kelle koltukta kalır. “Bizi koruyacak kimse yok” der. Ama pasif tavır her zaman için size kaybettirir.

Orta Asya’da Amerikan üsleri

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Şimdi kuşatma tamamlanmış gibi. Geçen akşam televizyonda da izledim. Kırgızistan’da hiçbir Amerikan üssü yok diyorlar. Bunu açmak lâzım. Doğru değil.

Özbekistan’da da sadece Taşkent’te üs var diye bir demeçleri var. Kazakistan’da ise Alma Ata sivil havaalanı aslında tamamen Amerikan askeri faaliyetlerine açılmış durumdadır.

Yine Kazakistan’ın kuzeyinde Semipalatinsk isimli bir Amerikan üssü var. Buranın Afganistan ile arasında 1000 km. var. Yani Afganistan savaşıyla ilgisi yok buranın. Yine Ahmed Yesevi Üniversitesi’ne çok yakın olan Çim Kent’in havaalanında da bir Amerikan üssü var.

Hemen aşağı inelim. Kırgızistan’da Manas’ta bir Amerikan üssü var. Fotoğraflarını da çektik getirdik. Özbekistan’da Fergana Vadisi’nde Hanabad’da bir üs var. Taşkent’teki üste ise 15 bin asker de var. ABD bu üslerle ve güçle her istediğini yapabilir şu anda.

Ve benim turuncu devrimin ilk hedefi olarak gördüğüm yer şu anda Tacikistan. Tacikistan’da Kulyaf şehrinde bir üssü var ABD’nin. Ve Tacikistan’ın tam kuzeyinde iki tane üs birden var. Buralar F-16’ların her türlü bakımının yapılabileceği oranda yetkinleştirilmiş üslerdir. Birisi Tubet Urgan şehrinde diğeri ise Hodcan şehrinde. Hodcan Selçukluların kurduğu tarihi bir Türk kültür şehridir.

Haritaya alın elinize bakın. Türkiye ve Orta Asya ABD tarafından açıkça kuşatılmıştır. Türkmenistan ve Özbekistan’da turuncu devrimlerde bu haritaya bakıldığında kaçınılmaz gibi görülüyor.

Ama bence esas mesele Azerbaycan’dır. Burası ABD için çok önemlidir çünkü her an Türkiye’yle birleşebilir. Bir set oluşturulabilir. Böyle bir tehlike mevcuttur. Halkı da buna çok istekli ve hazırdır. O yüzden bence öncelikle Tacikistan ve Azerbaycan’ı ABD vuracaktır.

Azerbaycan’da zaten Soros’un sivil toplum örgütleri ve ağı hemen hemen tamamen oluşmuştur. Seçimlerden hemen sonra bir deneme yapıldı. Ama hareket kordinesiz olduğu için başarısız oldu.

Kuşatma tamamlandıktan sonra ABD’nin işi bitecek mi? Hayır bitmeyecek. Bu sefer Rusya’nın parçalanması süreci başlayacak. Ve ben Putin’in bunu anlamamasına şaşırıyorum.

Putin-Bush anlaşması

Belki de Putin’de bu işe ortak. Azerbaycan’da bir arkadaşımız bir hat çiziyor. Diyor ki: “ABD, Hazar Denizi’nin kuzeyinden itibaren petrol yataklarını Rusya’ya bıraktı. Buraya karışmayacağına ABD söz verdi ve 300 milyar dolarlık da teknoloji yardımı sözü verdi ABD Rusya’ya bu petrol için.”

Bu çok önemli. Hocamızın demin dediği gibi konsensüs var mı yok mu? Bence kesinlikle var. Olmaması mümkün değil.

TÜRKSOLU: Şener Hocamız ayrıca Avrasyacılığın aslında Amerikancılık olduğunu söylüyordu.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Bu noktada ABD’nin “eski Avrupa” dediği Fransa ve Almanya’nın planladığı, Rusya-İran ve Kuzey Afrika’yı birleştiren Avrupa merkezli emperyalist eksen yaratma stratejisinin darbe yediğini ortaya koymalıyız. ABD, bu ekseni parçalamak için önce Romanya’ya sonra da Polonya ve Bulgaristan’a üsleriyle yerleşti ve egemenlik kurdu.

Paris-Berlin-Moskova hattı var olduğu dönemde Rusya’nın tavrı Putinizm’di. Avrasyacılık bu hat için imal edildi. Fakat daha sonra ABD’nin “Ya benim petrol şirketlerimle beraber burayı işletiriz ya da parçalanırsın” tehdidine dayanılamadığı için Putinizm yeniden Yeltsinizme dönüştü. Bu anlamda Avrasya’da Rus-ABD uzlaşma çabaları ağır basmaya başladı.

Bu tavır değişikliği ben Türkistan’ın kalbiyim, Timur’un torunuyum diyen Kerimov’un ülkesi Özbekistan’ın ABD’ye açılmasıyla sonuçlandı. Özbekistan’a ABD’nin sızmak için eski stratejisi Vahabilik’ti. Şimdi “demokratikleştirici” turuncu devrimler. Hatta Kerimov’u bir kez devirmek istediler ama başarısız oldu. Kerimov bunun üzerine Türkiye’ye ve taşeron olarak kullanılan Fethullah’a tavır aldı. Fethullah’ın tüm okullarını kapattırdı.

Tarihsel Türk bütünlüğü

Özbekistan Rusya’yla ilişkileri sıklaştırmayla birlikte ABD egemenliğini dengelemeye çalıştı. Kırgızistan aynı şekilde ayaklanmaların ilk belirtileri başladığı zaman Türkiye’den destek istedi ama bu desteği bulamayınca Çin’e yakınlaşmaya çalıştı. Keza Tacikistan’da da Kulyabiler ve Garbiler kabileleri arasındaki çelişkide iktidardaki laik ve komünist olarak tanınan Garbiler Rusya’ya sığındı.

Ama sonuçta başta Özbekistan olmak üzere tüm bölge ülkeleri çaresizce ABD’ye teslim olmaktadır. Bu aslında Rusya’nın da ABD’ye teslim olduğunu işaretidir. Fakat diğer taraftan bari “Rusya’ya direnç verdirmeliyiz” politikası öneriliyor. Oysa Rusya 400 yıldır Türk kimliğini bölgede ortadan kaldırmaya dayalı bir politika yürütüyor ve eninde sonunda ABD’yle anlaşıyor. Bu tarihi bir olgu.

Yapay ulusal kimlikler yaratmak tarihle zıtlaşmaktır. Bugün de aynı etniler jeostratejik alanı belirlemektedir. Yeter ki biz son yüzyılda egemen kılınan kimliğin altındaki örtük gerçek kimliği açığa çıkarabilelim.

Bu tarih anlayışından kurtulmak lâzım. Eğer biz Türk bütünlüğünü kavrayamazsak, kendi içimizde bile hiç yoktan Turanlara karşı Hint-Avrupa kavmi olan Kürtler gibi saçma sapan bir uydurmaya bile engel olamayız.

Bu tarihi olgu kavrandığında tek bir kültürel, siyasi ve stratejik bütün oluşturmak gündeme gelecektir. Turan denilen olgu o zaman Almanların veya Amerikanların kullandığı şizofrenik akımlarının hayali coğrafyası olmaz. Güncel bir gerçeklik olur.

Şimdi Rusya ABD karşısında geri adım atıyor. Keza Çin ABD sistemine dahil olmuş durumda. Ama bu bölgenin kurtuluşu yine Türk bütünlüğündedir. O zaman karamsarlık ve hayali ittifak arayışlarından kurtulabiliriz. 1930’larda Atatürk’te, bugün TÜRKSOLU’nda bu bakış açısı var. Emperyalistler de bu potansiyeli görüyor.

Bir tek dünya var. Başka yok. Bu dünyanın merkezi ekseni Türkiye’den başlayıp, İran’dan geçip Sibirya’ya ulaşan Türk eksenidir. Burada binlerce yıldır pek çok etniler karışa karışa bugüne gelmiştir. Türklük kavramı bütünleştirici kültürel-siyasi olgu olarak yine ön plana çıkmaktadır. Buna ırkçılık diyenler esas emperyalizmin borazanlığını yapmaktadır.

Ancak burada şuna işaret etmek istiyorum. Son bayrak olayıyla beraber bir mücadele yükselmeye başladı. Türk halkı ayağa kalktı. Gurur duyuyoruz. Ama geçmişteki ırkçılık davasına karışmış bazı gruplara yani ülkücülerin önderliğine bu mücadele bırakıldığında bu büyük Türk ekseninin bütünleşmesi davasının darbe yiyeceğini görüyoruz. Niye? Türk ırkçılığına karşı Kürt ırkçılığı diye karşı bir tez kolaylıkla yaratılıyor. Oysa ortada Kürt diye bir ulus olmadığı gibi Türk Kürt ırklarının çatışması da yok. Ortada emperyalizme karşı Türk eksenini birleştirme gibi çok daha büyük bir mücadele var.

Oysa MHP’nin üstlendiği misyonda, ne kadar samimi çok ülkücü var olsa da, birden bire bayrak davasında iki uç ve marjinal ırkçı kitlenin karşıt hale geldiği bir saflaşma görüyoruz. Toplumun büyük kısmı ise iki tarafa da tepki gösterip, bir müddet sonra tarafsızlaşıp bayrak mücadelesine kayıtsız kalacaktır. İki gruba eşit kalınacaktır. O yüzden bayrak mücadelesine bugün mutlaka Atatürkçüler önderlik etmelidir. Yoksa toplumun büyük kısmı harekete geçirilemez.

Burada da özellikle TÜRKSOLU çizgisinin önem kazandığını görüyorum. Çünkü geçmişteki hatalarıyla, artık toplumdaki işlevi açığa çıkmış ve tecrit olmuş ülkücüler bir zıt olarak bayrak olayında öne çıktıkları zaman kendi antagonist karşıtı Kürt ırkçılığıyla beraber gerçek milliyetçi hareketi kendiliğinden söndürecektir.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Katılmamak mümkün değil hocam. Hiçbir şeyden korkmadan ve hiçbir şeyden çekinmeden Türk milletin mücadelesinin doğru çizgisini TÜRKSOLU başlatmıştır. Öyleyse başlattığı misyonun da takipçisi olmalıdır. Asla bu tavırlara taviz verilmeden doğru yoldan yürünmelidir.

Çıkış yolu: Attilâ çizgisi

GÖKÇE FIRAT: Burada tek çıkış yolu şudur: Attila’nın çizgisi. Yani pek çok Türk Cumhuriyeti olabilir, Türkler kendilerini başka boylardan da hissedebilir. Öyle öğretilmiş de olabilir. Ama Attila tüm Türk boylarını birleştirip büyük bir imparatorluk yaratmıştır.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Evet. Bu her zaman olmuştur.

GÖKÇE FIRAT: Daha sonra diyelim ki aynı misyonu Cengiz Han üstlenmiştir. Daha sonra Mustafa Kemal toparlanmayı başlattı. Galiyev Orta Asya’daki ayağıydı. Ama Galiyev’e bunu yaptırmadılar.

Bizim tüm bu kuşatmayı yarmak için böyle bir Türk çizgisi uygulamamız şarttır. Attila çizgisi, Cengiz Han çizgisi, Galiyev çizgisi, Atatürk çizgisi uygulamamız lâzım.

Zaten Batının en çok korktuğu tehlike bu. Çünkü diğer saldırılardan farklı olarak bu bir uygarlık misyonudur. Türk gittiği her yeri uygarlaştırmıştır. Avrupa da ne kadar varsa, kendi uygarlığını Türklere dayatmaya çalışmıştır.

İkincisi biz Türkler çok zavallı insanlarmışız gibi ya Rusya’yı ya Avrupa’yı ya Çin’i yanımıza alalım diyoruz. Halbuki bugün Batı’ya tehdit olan şey Türklerdir. ABD’nin Rusya’ya karşı herhangi bir hareketi yoktur çünkü zaten yavaş yavaş parçalanmaya hazır bir topluluktur. Ama Türkler öyle değil. ABD ve Rusya arasında 50 yıllık bir Soğuk Savaş yaşandı. Batı insanı şunu çok iyi biliyor; Sovyetler Birliği’nin devamı olan ülke hiçbir zaman ABD’ye saldırmayacaktır.

Geldi ABD Afganistan’a saldırdı. Niye? Çünkü orada çok radikal bir unsur var ve her an her şeyi yapabilir. Şimdi dikkati çekmek lâzım, turuncu devrimin geleceği ülke Pakistan. Çünkü nükleer güç. Ve o nükleer gücü radikal unsurlar ABD ve İsrail’e karşı çok rahat bir şekilde kullanabilecek insanlardır.

Bakın herhangi bir Rus elinde nükleer silah olur ama bunu kullanmaz. Ama Afganistan’dakiler de Pakistan’dakiler de kullanabilir. Şimdi zaten Amerikancı olduğu halde Müşerref’in de aleyhinde gösteriler başladı. Düşürecekler ve oradaki nükleer tehdit de bitecek.

Bundan sonra sıra Kuzey Kore’de. Kuzey Kore’de de aynısını yapacaklar. Çünkü ABD için iki tür tehdit var. Birincisi bu tür Pakistan, Kuzey Kore’de, Afganistan’da olduğu gibi radikal güçlerdir. Bunlar K.Kore’de olduğu gibi Sovyet radikali de olabilir. Ama bunlar radikaldir. Ve hiçbir şeyden sakınmadan ABD’ye saldırabilir. Rusya böyle bir ülke değildi. Çin de değil. En güçlü oldukları dönem de bile saldırmadılar. Hiçbir yere saldırmadılar.

Bu radikal unsurlar engellendiği andan itibaren ikinci önemli tehdit ortaya çıkar. Nedir ikinci tehdit? Türklerdir. Türkler radikal bir unsur değildir ama büyük bir birliktir ve uygarlaştırıcı bir misyonu vardır Türk’ün.

Tarihi ve haritayı doğru okumak

Bu iki unsuru engellemek için geldiler. Şimdi sırada Pakistan, K.Kore’ye girecekler. Türk cumhuriyetlerinde ise bu tür bir müdahaleye gerek yok. Göreceksiniz orada çok güçlü denen Türkmenbaşı da, Nazarbayev de yakında düşecek. Düşecek ama neden? Biz tarihi bu şekilde okumadığımız. Atlasa bakmadığımız için.

Amerikalı şimdi alıyor önüne haritaya ve bakıyor. Tespit ediyor bu noktaları ve müdahaleyi başlatıyor. Ama biz alıyoruz aynı haritayı, çok dar bakış açıları içinde “aman bizim şuyumuz yeter mi, buyumuz yeter mi? Rusya da olsun, Çin de olsun. Aman Avrupa’yı kızdırmayalım” gibi küçük hesaplarla önümüzü göremiyoruz. Bize büyük hesaplar lâzım. Bu büyük hesapları açtığımız andan itibaren savunmaya geçen Batı olur.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Burada şunu özellikle belirtmek istiyorum. Turuncu ve Amerikancı da olsa bu devrimler bir süreç başlatmıştır. Engellenemez bir süreç. Bu da şu: Burada toplumlar politize olmaya ve kimliğinin peşine düşmeye başlıyor. Özellikle son yüzyılda Sovyetler döneminde Rus emperyalizminin yarattığı yapay ve durağan toplumlar yıkılıyor.

Elbetteki Amerikan darbelerine ve müdahalelerine karşıyız. Ama burada şunu vurgulamak lâzım. Bu iktidarlar kaçınılmaz olarak devrilecek. Örneğin Özbekistan’da Türklüğü reddeden bu iktidarın devrilmesi, belki kısa vadede Orta Asya’yı Amerikan egemenliğine götürecek olsa bile, bir sonraki aşamada bir sosyal ve ulusal devrimin de ilk tohumlarını atacaktır.

Galiyev, 1924’lerde ancak Sovyetler Birliği yıkılınca esas Türkistan’da devrimin başlayacağını söylemişti. İşte şimdi gecikmeli olarak Türkistan’da aynen Galiyev’in dediği gibi emperyalizme karşı gerçek ulusal mücadelenin ve sosyal-ulusal devrimin başladığını görüyoruz. Sovyetler yıkıldıktan sonra, onların kalıntısı iktidarların da yıkılması da gündemde.

Sahte ulusalcı iktidarlar emperyalizme direnemez

Buradaki Türk cumhuriyetlerinin başkanları aslında ulusalcı gibi gözükerek, Türk ulusalcılığını parçalayarak, Soveyteler’den, KGB’den aldığı daraltıcı bakışla Özbek, Kazak, Kırgız, Türkmen ulusalcılığına indirgediler. Hepsi birbirine karşı konumlandı.

TÜRKSOLU: Bunların yıkılması zaten kaçınılmaz diyorsunuz.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Kaçınılmaz. Fakat Türkiye özellikle Azerbaycan’la başlayarak bu sahte, dar milliyetçi anlayışları bütünleşme misyonuyla ortadan kaldırabilir.

Dar milliyetçiliğin amacı sahte yapay devletleri, emperyalizm ile işbirliği içinde ulusal burjuva yaratarak ayakta tutmaktır. Kerimov “ben Türk değil, Timur’um” diyor, Timur’un kim olduğundan bahsetmiyor. KGB’nin olanaklarını kullanarak, kendi ailesini zenginleştirmeye ve yapay burjuvazisini Rusya ve ABD’yle yaratmaya çalışıyor.

Diğer taraftan Nazarbayev petrol prensi olarak varlığını sürdürme çabasındadır. Kendince Avrasyacılık yürütmektedir.

Tabii ki ABD’nin turuncu devrim yapmasını, bu bölgeye girmesini istemiyoruz. Tabii ki karşıyız ama 100 yıllık bu köhne yapı çökecektir. Bu engellenemez. Bir dinamitin fitilinin yakılması gibi, devrimin şafakları bölgede ortaya çıkacaktır.

TÜRKSOLU: O zaman hocam bu sahte ulusalcı iktidarlar başta kaldığı zaman Türk ekseninin birleşmesi zaten mümkün değildir. ABD zaten kaçınılmaz olarak bölgeye sahip olacaktır diyorsunuz. Türk ekseninin oluşması için ancak devrimci yolu çıkar yol görüyorsunuz.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Bence asla mümkün değil.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Sahte ulusalcılarla mümkün değil. O zaman ancak Türkiye içinden çağdaş, Atatürkçü bir önderlik bu role soyunabilir. 28 Şubat’ta Atatürkçülüğü Vahabi İslam’a karşı konumlandırmaya çalıştılar. Şimdi de ABD’yle birlikte Vahabilige karşı gardrop Atatürkçülüğü rolü biçmeye çalışıyorlar. Oysa ancak ABD ve gericiliğe aynı anda bir karşı çıkış olarak gerçek Atatürkçülük tarihsel misyonuna kavuşabilir.

GÖKÇE FIRAT: ABD devrimlerini onaylamak anlamında değil ama bu süreç kaçınılmaz. ABD yayılacak bir güçtür. Yayılacak güç bu tür halk ayaklanmalarını kullanabilir. Ben aynı noktaya geleceğim. ABD saldırsın. Zaten kaçınılmaz.

Bence bugün ABD saldırmasın demek tarihi dinamikleri görmemektir. Yani ABD’nin Irak’a müdahalesi elbette hoş bir şey değildir. Ama ABD Irak’a Ortadoğu’ya isterse 300 bin askerle gelsin, isterse Orta Asya’ya 500 bin asker getirsinler. ABD bu bölgelere ne kadar yerleşmek isterse o kadar iyi. Çünkü bu bölgelerde bizim ABD’yi yok edebiliriz. Niye? Çünkü burası bizim vatanımız. Ama tutup buradan Amerika’ya gidip saldırmak zaten bizim açımızdan çok zor. Ama ABD buraya yerleşemez. Mesela Rusya’yla ABD arasında şöyle bir farklılık var. Rusya bölgenin içine sızdı. 400 yıldır sızdı ve atamıyorsunuz. Niye? Çünkü etnik ırklar birleşiyor, diller karışıyor ve Türk boyları birbirinden ayrılıyor.

Ama ABD’nin böyle bir şansı yok. ABD’nin bu bölgede herhangi bir şansı yok. O yüzden ben her zaman şunu savunuyorum. Bırakalım gelsinler. Gelsinler ki yok edelim. Ama gelmezlerse onları yok edemeyiz.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Şunu tekrar açıklığa kavuşturmak istiyorum. Bu devrimler turuncu ve Amerikancı da olsa artık halk harekete geçmiştir. İngiliz ve Fransızlara karşı olan ama Almanların inisiyatifinde gelişen Enverlerin devrimi, Mustafa Kemal’i doğurmuştur. Bir kere halk harekete geçerse karşı devrimler bile devrimleri tetikler. Halk hareketi gerçek önderliğini bulur. Devrimciler olarak hareketten korkmuyoruz.

GÖKÇE FIRAT: Yine Kurtuluş Savaşımızdan örnek. İngilizlere karşı Amerikan mandacılığı doğdu. Ama Amerikan mandacılığı Türkleri kurtaramazdı. Kaçınılmaz olarak Atatürk milliyetçiliği çıktı tarih sahnesine. Yani karşı devrimci hareketler ancak devrimci bir halk hareketiyle bastırılabilir. Yoksa bugünkü iktidarlarla bastırsanız da bunlar çıkacak. İstediğiniz kadar bastırmaya çalışın bunlar çıkar.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: Galiyevcilik ve Mustafa Kemalciliğin ana tezi şu: Kendi vadinde, kendi köyünde, kendi dar coğrafyanda ben ulusum deyip, devlet kurup, bir ulus uydurup, arkasından kendi burjuvazini yaratan milliyetçilik gerçek milliyetçilik değildir. Türkistan’da kabile kabile kurulan yapay devletler ancak kolektif bir aksiyomla yıkılıp birleştirilebilir. Artık modern devlet dar bir bölgede sözde bağımsızlıkla uluslararası burjuvaziye entegre olmak isteyen sözde ulusal bir burjuvazinin palazlandırılması temelinde kurulamaz. TÜRKSOLU’nun milliyetçiliği bölgesel olmak zorundadır.

Latin Amerika’da Che Guevera’yı o yüzden vurguluyoruz. Latin Amerika’da çok yeni bir dönemde ABD’ye karşı tek bir ulus yaratma mücadelesi veriliyorken, biz 3000 yıllık bir Türk ulusunu Batılı tarihçilerin uyduruk teorilerinin dayatmaları çerçevesinde dağıtıyoruz.

Mustafa Kemal’in ömrünün yetmediği bu tarihsel misyonu tamamlamak yine bizim önümüze çıkıyor. Başka türlü karamsar bir dünyada, Rusya’ya sığınalım, Çin’e sığınalım, Hindistan’a sığınalım düşünceleri tamamen hezimete götürecek hayalciliktir.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: ABD’ye sığınmaktan ne farkı var. Daha da beter.

Vakti gelen Türk Asrı

GÖKÇE FIRAT: Bir de şöyle önemli bir olgu var. Türk uygarlığının yükseliş evrelerin dikkat incelemek lâzım. Bizim diyelim ki 800’li yıllarda Attila’yla bir çıkış vardır. Sonra bir dağılma. 400 yıl sonra Cengiz Han ile bir çıkış vardır. Sonra dağılma. Bir 400 yıl sonra Osmanlı en büyük alanına gelmiştir.

Şimdi 2000 yılında tam bu döngü tamamlanmış oluyor. Mustafa Kemal tam bu işe başlamıştı ama ömrü yetmedi. Şimdi bence Türk Dünyası’nın yeniden birleşme dönemindeyiz. Bence çok uzayan bu dağılma dönemi yerini bütünleşme dönemine bırakmıştır. Türk Yüzyılı’nın zamanı başladı bence. Tarihin bu döngüselliği mutlaka kavranmalıdır.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: Bu savunduklarınızı şimdi Orta Asya’da çok rahat savunabilirsiniz çünkü oranın halkı buna hazır. Biz kendi ülkemizde bu iş için daha büyük sıkıntılar çekebiliriz. Çünkü demin hocamızın da dediği gibi Sünnilik-Alevilik, Türklük-Kürtlük gibi tarihçilerin yapay olarak yarattığı etnojenik ayrılıklar vardır.

ŞENER ÜŞÜMEZSOY: İşte burada o zaman milliyetçilik ile komünizm arasında ABD ve Rusya’nın ördüğü duvarları yıkmamız gerekiyor. Bir tarafta Rus ve Çin güdümüne girmek şeklinde algılanan yanlış bir komünizm anlayışı, diğer taraftan ABD’nin güdümünde sahte milliyetçilik anlayışı halkın gerçek kurtuluşuna götürecek kavramsal çerçeveyi de engelledi. Bunu aşmalıyız.

Turancılık, Orta Asya’da Galiyevcilik’tir. Kemalizm de Türkiye-İran-Afganistan hattına yoğunlaştı. Bizim bu bayrağı yeniden yükseltmek görevimizdir.

HÜSEYİN ADIGÜZEL: En büyük şansımız Atatürk gibi bir öndere sahip olmamız.

http://www.turksolu.com.tr/79/kapak79.htm

..



ECNEBİLER İLE KARABAĞ 'I DEGİL. DEMOKRASİYİ GÖRÜŞÜYORUZ,




ECNEBİLER İLE KARABAĞ 'I  DEGİL.  DEMOKRASİYİ GÖRÜŞÜYORUZ,



05.12.2005
Ali Kerimli,

Azadlık Bloğu'nun en büyük partilerinden Halk Cephesi'nin Lideri Ali Kerimli Ecnebilerle Karabağ’ı değil demokrasiyi görüşüyoruz


Azadlık Bloğu'nun en büyük partilerinden Halk Cephesi'nin Lideri Ali Kerimli


Bu Seçimler Pistir

TÜRKSOLU: Öncelikle siz bu seçimleri nasıl gördüğünüzü bir özetleyebilir misiniz?

ALİ KERİMLİ: Önce onu söyliyeyim ki, Azadlık-Özgürlük seçim koalisyonundan 70’in üzerinde arkadaşımız seçimleri kazandılar. Ama maalesef hükümet yalnız 9 kişinin hakkını tanıdı. Biz yalnız 9 kişi seçildik.

Seçime hile kattılar, sahtekarlık ettiler. Hattâ seçim öncesi bu hile başlamıştı. Ama buna rağmen biz başarı kazandık. Birçok arkadaşlarımızın oyu o kadar çoktu ki, hem de o kadar çoktu ki akşam saat 7’de sandıklar açıldığı zaman yine de yüzde 40 insan, milletvekili bizden çıkacaktı. O zaman ne oldu? Polis bastırdı sandık başlarını, çok açıktan açığa uluslararası gözlemcilerin gözü önünde bizim seçim komisyonu üyelerimizi eşiğe attılar ve listeleri aldılar ve değiştirdiler. Bu kadar açık şekilde seçimlere hile yaptılar. Onun için bu seçimler Azerbaycan’da bugüne kadar olan seçimlerin içinde en aşağı katında, halkın gözü karşısında sahtelaşan bir seçim oldu.

Yasal mücadelemiz şu anda sürmektedir. En son aşamada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceğiz. Seçimlerden derhal sonra Azerbaycan’da sakin, karşı durma olmayan ama çok planlı yürüyüşlere başladık. Ülkede çok izdihamlı mitingler tertip ettik. Tabii ki demokratik olarak. Dünyanın tümüyle herkesin dikkatini celbetmiş Azerbaycan’daki bu izdiham. Şu anda 20 kişi açlık grevi yapıyor. Azerbaycan’da bu sahte seçim sonuçlarıyla barışmak durumu yok. Bu mücadele sürecektir. Eğer hükümet gerçek sonuçları kabul etmezse, kabul edene kadar bu mücadele sürecektir. Geçen hafta içerisinde Türkiye’de Hürriyet gazetesinde Azerbaycan’da Azadlık grubunun hükümetle seçimlerin sahteleştirildiği hakkında anlaşmaya vardığı, aksiyonların duracağı ve yüzde 20 mıntıkada seçimlerin yenileşme imkanı yazıldı. Bu doğru bir haber değildir. Bu tamamıyla yalan bir haberdir. Böyle bir anlaşma yok. Değil ki anlaşma hatta bir sohbetleşmesi bile yok. Bizim Azerbaycan’da iktidarla muhalefet arasında değil ki pazarlık, hattâ diyalog da yok. Azerbaycan insanı artık böyle şeylerle aldatılamaz. Çünkü Azerbaycan insanı 12 yıldır Aliyevler Hanedanlığı’nın her zaman yalan söylediğinin farkındadır. Bakın eğer onların sözlerine inansaydılar, bu seçimlerde biz oy alamazdık. Çünkü bunların tarafında olan beş televizyon kanalı sabahtan akşama kadar bize küfreder, bizim hakkımızda yalan söyler. Bizim de bir tane televizyon kanalımız yok.

TÜRKSOLU: Tüm dünyada ABD ve Bush kınanırken, mitinglerinizde Bush’un resimlerini gördük.Niçin bu mitinglerde böyle posterler açıldı? Siz BOP’u destekliyor musunuz?

ALİ KERİMLİ: Ben söyleyeyim Hüseyin Bey. Azerbaycan’da başlamış demokrasi mücadelesi, Azerbaycan insanının kendi projesi. Biz bunu 12 yıldır sürdürmekteyiz. Bu işin Türkiye basınında yer aldığı gibi Bush’la, Batıyla, ABD’yle, Avrupa Birliği’yle bir alakası yok. Tabii ki gönül ister ki bizim bu haklı mücadelemize herkes destek versin. Kim istemez ki. Keşke Türkiye de verebilse bu desteği. Bir tek Bush resmini yayınlandı Türkiye’de gazeteler. Oysa orada bizim “demokrasimizi petrole kurban etme” gibi pankartlar da vardı. Oraya gelen insan ne isterse onu getirir. Bir çocuk taşımış. Biri Bush’un portresini getirir, öbürü başka sloganları söyler.

TÜRKSOLU: Siz rahmetli Ebulfeyz Elçibey’le birlikte Azerbaycan’da iktidara geldiniz. Çok genç yaşınızda devletin ikinci adamı oldunuz. Ama sizin Haydar Aliyev’le birlikte bugün aynı blok içerisinde yer alan Resul Guliyev’in de büyük paralarıyla yıkıldığını ben biliyorum. Şimdi siz Resul Guliyev’i demokrat olarak mı görüyorsunuz? Nasıl Guliyev ile birlikte olabiliyorsunuz? Hattâ siz bana hiç unutmuyorum, yine burada, İsa Kamber ile cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce birlik olacağınız vakit Resul Guliyev’in İsa Kamber ile birleşmesini şiddetle eleştirerek birlikten bu yüzden ayrıldığınızı söylemiştiniz. Değil mi?

Elçibey’e darbe yapan Guliyev değişti, artık demokrat


ALİ KERİMLİ: Olmuştu böyle bir şey. 2003’üncü yılında cumhurbaşkanı adayı olan zaman, ben öz adaylığımı geri çektim. Onun üzerine çok yüklenmek istemirem halihazırda.Benim burda bir rahatsızlığım yok. Ne olduysa o doğrudur? Hakikaten de Resul Guliyev, bize karşı darbe yapan Haydar Aliyev’in sağ koluydu. Zamanında Haydar Aliyev’den sonra ikinci adamdı. Üç yıl bu durumda kaldı. Ama sonra Resul Guliyev, Haydar Aliyev hükümetinin çirkin işlerini görünce kendisi hükümetten uzaklaştı. Eğer Resul Guliyev kalsaydı çok daha kazançlı çıkabilirdi. Ama Resul Guliyev, önce özür söyledi, sonradan kitaplar yazdı. Ben düşünürüm ki, Haydar Aliyev’in ne olduğunu anladı ve kesin olarak karar verdi ve kendisi istifa ederek, Haydar Aliyev’in yanından gitti muhalefete koştu. Samimi itiraflar etti. Bu insan yanlış yapmış, bu kesin böyledir. Ama sonra da demokrasi mücadelesine kendisini koşmuş. Ve bundan sonra da çok acılar çekmiş. 27 akrabasını Aliyev hapishaneye atmış. Eğer bu adam itiraf etmeseydi, halkın tarafına koşulmasaydı, şimdi oturup paraların üstüne bu hırsızlarla beraber ikinci, üçüncü adam olarak devam ediyordu. Onun için bizim böyle bir adamla anlaşmamızı çok normal buluyorum. Bizimle muhalefette samimi olduğunu gördük. İnandık.

TÜRKSOLU: Seçimlerde Türkiye’nin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’ye kırgınız


ALİ KERİMLİ: Daha önceleri de söylediğim gibi, maalesef evvelki seçimlerde olduğu gibi Türkiye bu defa da Azerbaycan insanının umutlarını doğrultmadı. Burada Azerbaycan’daki demokrasi mücadelesinden Türkiye kenarda kaldı. Aksine Marmara Grubu gibi menfaat grupları Türk toplumu adına gelip Azerbaycan’da hileyle seçilmiş seçimlere hak kazandırdılar. Azerbaycan halkına, Azerbaycan insanına küfrettiler. Ve Türkiye’nin adına yaraşmayan, Türk halkına yaraşmayan bir şiddet uyguladılar burada. Bana göre Azerbaycan insanında, Azerbaycan Türklerinde bugün bu kardaşlarına bir kırgınlık var bugünlerde. Bunu inkar etmek mümkün değildir. Tabii ki anlayan anlıyor ki halk buna layık değildir. Halk temiz halktır. Türkiye’de de Azerbaycan’da da asil ve büyük bir millettir. Nasıl bir içimizde menfaat grupları var, nasıl bizim içimizde hırsızlar var, öyleleri sizin içinizde de vardır. Onun için bizim bu ayrı millet olmamıza karşı çıkmazlar, aksine tamamlar.

TÜRKSOLU: Seçim kampanyası sırasında hem iktidar gündemini, hem de muhalefet Azerbaycan’ın milli sorunu Karabağ konusuna hemen hemen hiç değinmedi. Bunun nedeni ne? Avrupa’dan ABD’den pek çok kurum geliyor Azerbaycan demokratik mi değil mi diye. Siz de bunlarla işbirliği içindesiniz. Siz hiç kendilerine, Karabağ’da Ermenistan’ın uygulamış olduğu anti-demokratik terörist bir işgali gündeme getirdiniz mi?

Aliyev kabilesi Karabağı zaten kurtaramaz


ALİ KERİMLİ: Bakın kardaşım, 12 yıldır Azerbaycan’da Aliyevler var. Bu 12 yılın biz ekser zamanını bu Karabağ mücadelesine verdik. Ama seçimden önceki bir ayın ardında bu ecnebilerle Karabağ tartışmasını yapmak anlamsız. 12 yıllık bir mücadele bir sonuç vermeyince, bu insanlarla Karabağ sorununu çözebileceksen mi? Bu seçimlerde Azerbaycan’ın demokrasiye kavuşup kavuşmaması tartışılıyordu.

Karabağ bizim canımız. Ben kendim Azerbaycan’da öğrenciyken, okuduğum mektebi bırakarak 90 kişiyle beraber gönüllü olarak Karabağ’a gitmiş, sengerlerde yatmış birisiyim. Azerbaycan Halk Cephesi’nin üyeleri içinden dört bin kişi şehit oldu Karabağ cephelerinde. Onun için bize Azerbaycan’daki ikinci bir siyasi zümre yok ki bizden fazla vefakar olduğunu söyleyebilsin. Ama bugün Azerbaycan’da iktidarda kimler var? Azerbaycan’da iktidarda olan zümre, iktidara gelen kim? Halk Cephesi’ne bağlıdır ithamıyla 33 tümeni dağıtmış ve bununla da Azerbaycan topraklarını müdafasız koymuş, Azerbaycan’ın daha altı kentinin işgal olunmasına neden olmuş bir iktidar var. Ve bu iktidar her zaman Karabağ’daki Ermenilerle değil, Azerbaycan’da demokrasi uğrunda mücadele veren muhalefetle çarpışma içindedir. Ve onun için böyle bir iktidarın kaldığı şartlar altında bu iktidar bize Karabağ’ı almaz. Biz bu iktidardan mı isteyek Karabağ’ın bize alınıp verilmesini? Bu iktidar bunu yapmaz.

Bu iktidar çok memnuniyetle Koçeryanlarla her yıl üç-dört kez görüşür. Bakın sayarlar ki, 16 defa Haydar Aliyev’le Koçeryan’ın görüşü oldu. İlham Aliyev’in 5-6 kez Koçeryan’la görüşmesi oldu. Onlarla görüşürler ama bir kez olsun Azerbaycan muhalefetiyle görüşmediler bu sürede. Böyle bir iktidar Karabağ problemini çözmez ki. Ancak milli, demokratik, kuvvetli, halkın isteğiyle iktidar olmuş ve Karabağ için de savaşmaya hazır olan bu güçlerin eliyle Karabağ’ı Azerbaycan’a dahil edebilirsiniz. Bir gün Karabağ’da olmamış, evlatlarını orduya göndermekten çekinmiş, kendileri firari olmuş bir kabile üyeleriyle Karabağ’ı alamazsın ki! Karabağ’ın ne olduğunu kendi tecrübesinde bilen insanların iktidar olması gerekir. Onun için biz bu hükümetle Karabağ konusunu pek konuşmadık. Çünkü biz biliriz ki onların Karabağ’a dirayeti yok.

http://www.turksolu.com.tr/96/kerimli96.htm

..

ABD PARASIYLA DEMOKRASİ OLMAZ,




ABD  PARASIYLA  DEMOKRASİ  OLMAZ,


05.12.2005
Eli Ahmedov,

Yeni Azerbaycan Partisi Genel Başkanı Eli AhmedovABD parasıyla demokrasi olmaz


Guliyev ABD’ye yargılanmamak için kaçtı

Yeni Azerbaycan Partisi Genel Başkanı Eli Ahmedov


TÜRKSOLU: Eli Bey, bu seçimlerde muhalefet sahtekarlık yapıldı diyor. Siz nasıl görüyorsunuz?

ELİ AHMEDOV: Umumiyetle dünyada büyük bir dikkat vardı Azerbaycan’daki geçirilen seçimlere. Azerbaycan dünyada çok büyük, ehemmiyetli, önemli, jeopolitik bir yerde. Azerbaycan’ın büyük enerji ihtiyatları var. Azerbaycan hükümeti de Azerbaycan’da iktidar partisi olan Yeni Azerbaycan Partisi de çalışırdı ki, ülkemizde bu seçimler demokratik geçirilsin, şeffaf geçirilsin ve Azerbaycan’la bağlı, ilişkili bütün dünyanın beklediği, bekledikleri Azerbaycan’da doğrulsun. Sonuçta seçimler Azerbaycan’da bir sınav olarak iyi geçti. Bize beslenen ümitler umarım ki doğruldu. Dünyanın birçok ülkelerinden, özellikle kardaş Türkiye’den seçimleri izlemekten ötürü çok sayıda müşahadeciler gelmişti. Ve bu seçimlere verilen kıymetler de pek yüksek oldu.

TÜRKSOLU: Resul Guliyev’in Bakü’ye gelişi olay oldu. Siz parti olarak onun gelişine nasıl baktınız?

ELİ AHMEDOV: Resul Guliyev’in Azerbaycan’a gelmesi için hangi bir yasak yoktur. Resul Guliyev, Azerbaycan’da bir parti sediridir. Öz adaylığını Parlamento seçkilerinde ileriye sürmüştü. Ve tabii ki Azerbaycan’a dönebilirdi. Onun Azerbaycan’a dönmesine yasak koyulmadı. Ancak Resul Guliyev aynı zamanda 9 yıldır Azerbaycan’dan kaçaktır. ABD’de bir kaçak hayatı yaşıyor. Azerbaycan’a dönmekten o imtina eder. Resul Guliyev büyük bir petrol fabrikasına müdürlük ederken 100 milyon dolardan yukarı yolsuzluk yaptı. Ona göre de 4-5 yıldır ki Resul Guliyev Interpol tarafından aranmaktadır. Ancak onun ABD’de sığınması, bir muhacir hayatı çekmesi, onun hapsedilip Azerbaycan’a getirilmesini mümkünsüz eder. Resul Guliyev Azerbaycan’a dönerken Ukrayna’da Interpol onu hapsetti. Ve bir gün süresince Ukrayna’nın Strapol şehrinde sakladılar. Ancak çok gayretle onun Ukrayna’nın mahkemesince azad bırakılması sağlandı, yeniden geriye ABD’ye kaçtı. Yani Resul Guliyev’in Azerbaycan’a gelmesi için herhangi bir yasak yok. Ancak o Azerbaycan’a gelmek için evvela iktisadi suçu için yargılanmalıdır.

TÜRKSOLU: Resul Guliyev’in ABD tarafından bir turuncu devrim yapmak için görevlendirildiğini mi düşünüyorsunuz?

Turuncu Devrim dış güçlerin işidir

ELİ AHMEDOV: Olabilsin ki bu çoklu sayıda sebeplerden biridir. Azerbaycan’ın petrol servetleri var, doğalgaz servetleri var. Ona göre de Azerbaycan’da bir turuncu inkılap hevesi çıktı. Ancak Azerbaycan’da bu turuncu renge insanların biganeliği var. Azerbaycan’ın muhalefetinin ufak bir bölümü şimdi turuncu. Onlar hattâ yakalarına kravatları da turuncu renkte asırlar. Ve bu insanlarda bir gülünçlük meydana getirer, çünkü turuncu kravat asmakla yakadan, ülkede inkilap etmek olmaz. İnkılabı kravatlar etmiyor. Veyahut inkilabı renk etmiyor. Mitinglerde ellerine turuncu renkte bayraklar alıp çıkarlar, ancak bu renkler, turuncu bayraklar, turuncu kravatlar insanlara tesir etmiyor. Çünkü turuncu ahvalı ruhiye Azerbaycan’da yoktur. Turuncu bayrak, turuncu kravatlar Azerbaycan’ın durumunu değiştirebilmez. Ama, bir şey var ki turuncu rengi artık Azerbaycan’da insanlara yabancı geliyor. Kötü bir renk gibi kavramaya başladılar. Çünkü yabancı bir ülkenin gölgesinin Azerbaycan’a getirilmesi gibi algılanıyor. Bu turuncu ahvali ruhiyeyi yaratmak isteyenlerin niyetleri Azerbaycan’a neyse hoş bir işler etmek değil. Azerbaycan muhalefetinin içerisinde bütün muhalefeti buna alet etmek olmaz. Azatlık Bloğu denilen bir blok var ki oraya üç partiya dahildir. Onlar turuncu muhalefetçiler.

Turuncu renkte bayrakları kaldıran insanlar Azerbaycan’ın öz bayrağını kaldırmazlar. Artık insanlar bunu dile getirmeye başladılar. Azerbaycan’ın partisi bir mitingine gidende Azerbaycan’ın bayrağıyla gider. Partisinin bayrağıyla gider. Ancak bunlar Azerbaycan bayrağını attılar bir kenara.

TÜRKSOLU: Turuncu devrimlerin başladığı ülkelerde olaylar bir isimle başlıyor: George Soros. Bazı kişilerin Soros vakıfları tarafından paralandığı söyleniyor. Siz böyle bir görüşe sahip misiniz?

ELİ AHMEDOV: Azerbaycan’da pek çok yabancı ülkenin çıkarı olduğunu biliyoruz. Ve burada yabancı para mentebi çıkıyor ortaya. Azerbaycan’da bazı kişiler var ki yabancı paralar hesabına yabancı parayı veren adamların isteklerine uygun Azerbaycan’da zorla hareketler yaratmak istiyorlar. Azerbaycan’ın partilerinin dışarıdan paralaşmasını biz de duyuruk, hissederik.

Dışarıdan paralar alanlar iktidar olursa para verenlere hizmet eder. Soros’un parası meselesi şimdi dünyanın birçok bölgesinde en güçlü bir silaha çevrildi. Bu yakınlarda Rusya’nın Cumhurbaşkanı Putin öyle bir heyecanla dedi ki; “Herhangi bir ülkenin dahili işlerine, partilerine, yabancı paraların katılmasını engellemek lazımdır.” Yani Rusya gibi büyük bir devletin Cumhurbaşkanı da artık bundan rahatsızlık hissedir.

Soros’a neyine lazımdır ki Azerbaycan’da turuncu bir inkılap olsun. Yahut başka bir yerde turuncu inkılap olsun. Daha büyük çıkar çevrelerinin faaliyetleridir bunlar. Bir ülkenin içersine, içişlerine dışarıdan yabancı pulla müdahale etmesinler. Hiç kimse parasını başkası için harcamaz. Harcıyorsa bunun arkasında bir niyet var. O niyet yahşi bir niyet midir? Kötü niyet olduğu belli.

ABD’nin getireceği demokrasi Irak’ta görüldü

Demokrasya ülkenin içersinden kaynaklanmalıdır. Yabancı demokrasya hiçbir ülkeye hoşbehtlik getirebilmez. Ve hiçbir ülke yabancı bir ülkede demokrasya kurmaktan ötürü paralarını harcamaz. Demek ki burada art bir niyetler var. Demokrasya her ne olursa olsun halkın özünden gelmelidir. Halkın özü istediği kadar demokrasyanı kurabiler. Kenardan gelen demokrasya, Soros’un getirdiği demokrasya, başka birisinin getirdiği demokrasya ne Azerbaycan’a, ne başka bir ülkeye hoşsohbetlik vermiyecek.

Biz demokrasya istiyoruz, demokrasya Azerbaycan’ın özü için lazımdır. Halkın istemediği şeyi ona güçlen veremezsiniz. İşte Irak. Görüyoruz ABD’nin oluşturduğu durumu. Güçle verilen demokrasi bu. Her günde günahsız, yüzlerle binlerle insan kırılırsa bu demokrasiyanın hiçbir değeri yoktur. Demokrasiyanın her başında duran insan hakkıdır. İnsan hakkının başında duran yaşam hakkıdır. İnsanı öldürüp demokrasiya kurmak olmaz. İnsanın yaşama hakkını elinden alıp insan haklarını koruyorum haykırması olmaz.

TÜRKSOLU: Azerbaycan’ın büyük derdi Karabağ meselesini nasıl halledeceğiz? Seçimlerde bu hiç gündeme gelmedi.

ELİ AHMEDOV: Azerbaycan’da bu parlamento seçimlerini müşahade etmek için 1600 kişi geldi. Ne kadar raportörler geldi. 1992 yılında bir gecede Azerbaycan’ın koca bir şehrini yıkıp yeknesan ettiler. Bir nefer orada kalmadı, uşakları öldürdüler, kocaları öldürdüler, kadınları öldürdüler. Vahşilik. Dünyada görülmemiş bir vahşilik oldu. Dünyada böyle bir facia yoktur. Azerbaycan bu faciayla yüzyüze geldiğinde, parlamentoda müşahade etmek için, meclislerde, televizyonlarda göstermek için gelen kişilerden ben çağrı verirdim. Birisi takılmadı ki onun için. Gelsin de o faciayı göstersin dünyaya. Gelmediler. Azerbaycan’ın toprakları işgal olundu, nasıl ki insanları kırıldı. Bir milyon kişisi kaç günlerce çadırlarda yaşıyordu. Vagonlarda yaşıyordu. Bunları da dünyaya yaymaktan ötürü bu kadar raportörler gelmedi, televizyonlar gelmedi, bu kadar müşahade eden insanlar gelmedi. Ama Azerbaycan’da Azerbaycan halkı özü özüne milletvekilini seçerken bütün dünya geldi.

Burdaki milletvekilini seçen insana bu milletvekili hürmet edecek. Amerika’dan gelen, filan yerden gelen adam bilmir ki o seçilen adam yahşi mi pis mi. Ama insanlar burda kırılanda, insanlar burda ezilende, gelip bir diyen olmadı. Onun için Azerbaycan’ın yüzde 20 toprağı işgal altındadır. Bir milyon insanı kaçkın vaziyetindedir. Her sekiz vatandaştan bir kişi kaçkındır. Demek istediğim budur ki, işgal var ama hiç kimse demir ki bu işgalci kimdir? İşgal olan Azerbaycan topraklarıdır. Tecavüze maruz kalan Azerbaycanlıdır. Peki tecavüzcüler kimdir? Sualimin cevabını açık vermiyorlar.

Karabağ’ın işgalcileri esas Türkiye’nin düşmanlarıdır

Azerbaycan bu hadiseye, bu faciaya, bu muharebeye sulh yoluyla son vermek istiyor. Çünkü muharebe yeni facialar getirecektir. Ancak eğer bu yolla faciaları aradan kaldırmak olmazsa, işgalleri aradan kaldırmak olmazsa, Azerbaycan’ın bir yolu kalacak ki öz gücünü artırsın, ordusunu güçlendirsin, topraklarını işgalden azad etsin.

Ermeni gücü Azerbaycan’ın topraklarını işgal etmek için yeterli olabilmez. Hele bunun arkasında başka güçler var. Bu arkasında duran güçler sadece Azerbaycan’ı istemeyenler, düşman olanlar değil, aynı derecede Türkiye’yi istemeyenlerdir. Siz tasavvur edin, Azerbaycan burda yarasız olsa Türkiye ile güçlü alakaları olacak ve ikisi birbiriyle elele vererek günden güne güçlenecek iki Türk devleti olacak. Bu bölgenin güç sahipleri olacaklar. Ve bu bölgenin güç sahiplerinin olmasının karşısını kesmek için Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın bu bölgenin güç tarafının karşısını kesmek için bütün bu olaylar ortaya çıkartıldı. Ve onun karşısına almak için elbet ki gerek Türkiye’nin Azerbaycan’ın engellenmesi şarttır. Çünkü bu Azerbaycan’ın işgalin tek amacı Azerbaycan’ı değil, Türkiye’yi de zayıflatmak ve bu bölgenin güç sahibi olma imkanlarını onların elinden almak içindir. Bir olsak, biz elele verip işbirliği kursak, hesap ederim ki, hem Azerbaycan’a hem Türkiye’ye yaratılan bu problemleri aradan rahatlıkla kaldıracağız.

Ben diyorum ki, Azerbaycan’ın bu meselelerinde de diğer meselelerinde de Türkiye’den destek bulmuşuz. Türkiye halkından, Türkiye Cumhuriyeti’nden, Türkiye hükümetinden bize büyük destek gelmiştir. Ve bizim Azerbaycan’ın en güzeli Atatürk. Biz de Atatürk’ü yakalamışız. Çünkü hissederik ki ve bilirik ki Türkiye gibi bizim çok ehemmiyetli bir arkamız var. Karabağ meselesinde bizi en güçlü destekleyen Türkiye’dir. Birleşik Teşkilatlar’da da bizi destekleyen Türkiye’dir.

Tabi Ermenilerin Türkiye’de iddiaları var. Yalan ve uyduruk soykırım iddiaları atıyorlar ortaya. Hatta bazen toprak bile talep etmekteler. Ama Türkiye’nin gücü de, tarihi geçmişi de, Türk insanın kahramanlığı da buna imkan vermez.

http://www.turksolu.com.tr/96/ahmedov96.htm

..

TURUNCU DEVRİME KARŞI TÜRKİYE AZERBAYCAN BİRLEŞMELİ,




TURUNCU  DEVRİME KARŞI  TÜRKİYE  AZERBAYCAN  BİRLEŞMELİ,


Tenzile Rüstemhanlı,
05.12.2005


Azeri Türk Kadınlar Birliği Başkanı Tenzile RüstemhanlıTuruncu devrime karşı Türkiye Azerbaycan birleşmeli

Azeri Türk Kadınlar Birliği Başkanı Tenzile Rüstemhanlı


ABD’nin “Kafkas Evi”: Türkiye’siz Kafkasya

TÜRKSOLU: Siz Azeri Türk Kadınlar Birliği’nin başkanısınız. Sadece Azerbaycan’ın değil, tüm Türk dünyası ve Türkiye’nin sorunları ve bu sorunların çözümleri sizce nelerdir?

TENZİLE RÜSTEMHANLI: Türk dünyasının birleşmesi ve sorunlarının çözümü, ilk önce Azerbaycan’la Türkiye’nin entegrasyonundan geçer. İlk önce Azerbaycan ile Türkiye’nin entegre olması gerek ki, sonra Türk dünyasının birleşmesini sağlayabilelim. Bugün ortada Avrupa Birliği meselesi vardır bilirsiniz. Sonradan geldi gündeme. Kadın derneği olarak biz tepki koyduk ortaya. Dedik ki “Azerbaycan’ın Avrupa Şurası’na gitmesi veyahut Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda çaba sarfetmesinden çok bir Türk Birliği’ne ihtiyaç vardır. Bu sağlansın, Avrupa Birliği’ne karşı bir muhteşem Türk Birliği çıksın ve bu birlikle karşılarına çıkalım.”

Kadın Derneği olarak Ermeni meselesi üzerine de pek çok faaliyette bulunduk. Fransız Sefirliği’nin karşısında büyük mitingler, gösteriler yaptık. Azerbaycan’ın bütün aydınlarıyla Nahcivan Oteli’nde konferanslar koyduk. Dedik ki, “Ermeni soykırım meselesiyle Türkiye’mizin üzerine giderler, ama soykırım varsa evet var! Ama Türklere yapılmıştır soykırımlar! Ermeniler kendi arkasına Batı desteği alarak uydurma, asılsız soykırımları bu millete, büyük bir millete leke olarak kullanmak istiyor. Bizim yapmadığımız soykırımı dünya onun iftirasına inanıp, bizim gerçeğimize inanmıyor.”

Aslında dünya bilmiyor mu ki bu konuda Türkler haklı. İyice biliyorlar. Sadece Ermenilerle çok derin kültürel ve çıkar bağları var. En önemlisi, coğrafi mekan bakımından bugün Kafkas’ta Azerbaycan en önemli bir mekan. Bakınız bugün Amerika’nın Rusya’yla Kafkasya’da nerede menfaatleri çatışır? Azerbaycan üzerinde.

Rusya kaybetmek istemez Azerbaycan’ı! Senelerce Azerbaycan içinde olmuştur. Amerika’nın da Azerbaycan’da olmasını sağladık zaten. Ve özellikle ben Amerika’da duydum. 

Artık yeni bir istekleri ve amaçları var: Türkiye’siz bir Kafkasya!


Tenzile Rüstemhanlı, TÜRKSOLU Genel Yayın Yönetmeni Ali Özsoy ve yazarımız Hüseyin Adıgüzel ile birlikte


ABD, Büyük Ortadoğu Projesi’ni attı ortaya. Beş sene önce de ortaya bir “Kafkas Evi Projesi”ni attı. Tutmadı. Çünkü aydınlar hemen anladı! Bu ne demektir? İlk karşı çıkan bizim kadın derneği oldu. Neden Türkiye’siz Kafkas Evi ki? Neydi Tenzile Rüstemhanlı, TÜRKSOLU Genel Yayın Yönetmeni Ali Özsoy ve yazarımız Hüseyin Adıgüzel ile birlikte amaç bu Kafkas Evi’nde? Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan bir ev kuracakmış! Her ikisi Hıristiyan, bir müslüman Azerbaycan aralarında! Ne yapacaklar, Azerbaycan’ı? Eritecekler zaman içinde. Türkiye ile de Azerbaycan’ı bağlayan ne? Milli kimlik! Kan! Bunu erittikten de sonra da hiçbir şey kalmayacak, bağlar tamamen kopacak! Zaten Türkiye bugün bile yok ki Azerbaycan’da!

Senelerce biz dedik ki, neden Amerika gelir, neden Avrupa gelir, muhtelif enstitüler açarlar burada! Soros’un vakfı burada! Halkımı kışkırtır benim devletime karşı. Bir parçasına Talış, bir parçasına Lezgi diyerek milletimi bölmeye çalışır.

Aynen Türkiye’deki Kürt ayrılıkçılığı gibi. Kürtlerin de PKK yanlısı olduğuna hiç razı olamam. Ama ne zaman ki Türkleri zayıf düşürmek isterler Hemen ayaklandırırlar bunları!

Bu Soros tarzı kuruluşlar hep demokrasiden bahsediyor. Ama düşünün, Stalin’in sürdüğü Anadolu kökenli Ahıska Türkleri Sovyetler dağılınca ortada kaldı. Haydar Aliyev o zaman akıllı bir projeyle Ahıska Türklerini Rusya’yla sınırımızda yaşayan Lezgilerin arasına yerleştirdi Neden? Çünkü buranın Türkleşmesini istiyordu adam. Ve doğru da yaptı! Onlara hemen vatandaşlık verdi Haydar Aliyev. Onlara bütün hakları tanıdı. Ve dedi ki ne zaman baba topraklarına dönmek isterseniz gidebilirsiniz, ama buranın da bir vatan olduğunu hiç unutmayın! İkili vatandaşlığınızı saklayacağım sizin. Büyük bir düşünüş. Burda onların Vatan Cemiyeti diye derneğini kurdurdu! Burada neredeyse 110 bin Ahıskalı var. Belki de daha fazla! Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar Ahıskalı yok! Türkiye’de bile yok. Ama ABD, AB ve Soros bunların insan haklarını hiç sormuyor. Bakınız Gürcistan’da “demokrasi inkilabı” yaptılar! Soros’la birlikte Şaakaşvili’yi getirdiler hakimiyete! Amerika demiyor ki “Şaakaşvili kardeşim insan haklarını tanıyorsan sen, ne olur bu Ahıskalıların da haklarını tanısan? Bunun da insan hakları var!” Niçin bunların baba topraklarına dönmesini talep etmiyorlar? Avrupa Birliği birinci şart olarak Gürcistan’ın karşısına bunu yapmak zorunda değil mi? Ve Ahıskalılar hakkında araştırma yapıyorlar! Hemen Soros bu konu üzerine para ayırdı. Leyla Yunus adında burada oturan, ülkemizi parçalamaya kalkanların bir demokrasi enstitüsüsü var burada! Onun elinden “Misket Türkleri” diye bir kitap yaptı! Parayı Soros verdi! Ve eşi Arif Yunus! Arif Bey “Sen neden bu Ahıskalıları Misket Türkleri yapırsan?” “Tenzile Hanım, bana para veren dedi ki bunları Misket Türkleri yapacaksın!”

Nedenini bilir misin? Misket Gürcü asıllı olduğu için! Ama Ahıska, hem mekanı gösterir, bölgenin adı, hem de Türk’ün olduğu bir yer! Bunu silmek için yapıyorlar! Ne akıllıca çalışıyorlar!

“Demokrasi” dedikleri Türk düşmanlığı

Bakın ben çok büyük bir cesaretle size şunu söylüyorum: Diğer milletlerin hiç birine bunu yapmadılar! Sırf Türk’e karşı, demokrasi perdesinin arkasında sırf Türk düşmanlığı yapıyorlar.

Türkiye’mizin de bu bölgede söz sahibi olması için ben, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e bir mektup yolladım! Size anlattıklarımı ona anlatan bir mektuptu! Dünyanın Azerbaycan ile derdi mi var? 8 milyonluk bir milletle niye uğraşsın ki? Mekan bakımından, strateji bakımdan, ekonomik bakımdan çok önemlidir burası. Ve Azerbaycan’da neden kanı bir, canı bir Türkiye vakıflarla diğerleri gibi faaliyet göstermiyor? Cevap bile vermedi! Aldırmadılar!

On sene önce bu iş yapılsa! Beş sene önce yapılsaydı, şimdi Türkiye’nin Kafkas’ta çok büyük bir söz hakkı olacaktı. Azerbaycan’la bağlı herhangi bir konuda Türkiye büyük bir söz sahibi olacaktı! Bugün Azerbaycan petrolünün en küçük hissesine Türkiye sahip? Çoğuna sahip olmak istemez mi? British girdi buraya! Amerika’sı, İngiltere’si! Düşünün Azerbaycan’ın aldığı bu boyda! Çok küçük bir parça! Yüzde 1.5’lik Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı oranını Haydar Aliyev yüzde 9’a çıkardı. Ama değil yüzde 9, yüzde 35 olmalıydı. Bizim derdimiz neydi bilir misiniz? Bu güç Türkiye’nin elinde olmalıydı! Bu petrolümüze sahip çıksaydık Türkiye kuvvetlenerek, bugün sertçe konuşabilirdi! Neden NATO’nun ordusu Azerbaycan’a gelecek ki? Türkiye NATO’nun üyesidir! Türkiye gelsin buraya!

Demem o ki; demokrasi dediklerinin arkasında bir Türk düşmanlığı sorunu var! Düşünün büyük bir millet, turuncu devrim için turuncu bayrakların altında! Ve düşünün bizim en büyük siyasi parti liderinden biri ne söylüyor? “Azerbaycan’ı turuncu renge boyamamız gerekiyor!” Ve adam “Türkiye beni niye kollamıyor?” diyor! Düşünün ki Türkiye aleyhine kampanya oluşturdu Soros burada. “Türkiye Azerbaycan’ı sattı, niye Türkiye turunculara destek çıkmadı?” Türkiye’nin burada iç siyasetinde işi yok ki. Türkiye Azerbaycan’ın devlet olarak yaşamasını istiyor. Türkiye devleti yanında olacak bir devlet olarak. Benim devletimi devirmeye çalışan bir Soros vakfının faaliyetini destekleyecek değil ki Türkiye!

TÜRKSOLU: Azerbaycan’ın yaklaşık üçte biri işgal altında. Bir milyona yakın kişi yurtlarından kovuldu. Soros’un veya seçimlerde demokrasiden bahseden diğer Batı kurumlarının bu konuda tek bir yorumu var mı?

TENZİLE RÜSTEMHANLI: Bugün en büyük üstünlük paranın. İnsanlarımızın, özellikle gençlerin üzerine yoğunlaştılar. 5 tane 10 tane gençlik örgütü kurdular! Bu gençlerin beynini yıkadılar. Düşünün, gençlik örgütünün başkanı Gürcistan’da Tiflis’te oturur, Ermeniyle pazarlığa girer. Ne diyor: Siz bize destek durun, biz Karabağ meselesini konyak içip halledeceğiz! Bir Azerbaycan düşünün, 40 bin şehit vermiş Karabağ için! Bundan böyük hakaret olur mu menim şehitlerime? Sen nasıl konyak içip de benim Karabağ toprağımı halledeceksin? Bu o çocuğun hatası değil. O çocuğu parayla Soros’a satan siyasi parti başkanlarının hatasıdır.

Ama neyseki bu turuncucuların planları bu seçimlerde tutmadı. Bundan sonra tutmaması için çaba gösterenlerin ve özellikle Türkiye’nin üzerine çok büyük sorumluluklar düşüyor. Ne derseniz deyin Türkiye koskoca bir devlet. Küçük evlatlarını alacak yanına. Alacak yanına hiçbir şeyden çekinmeden, korkmadan. Gerekirse Rusya’yla da pazarlığa gidecek. Gerekirse İran’la da pazarlığa gidecek. Ya Ermeni kimdir ya?! Kalkıp bugün bize meydan okuyor. Bu boyda Ermeni’nin karşısında koskoca Türkiye kendini savunmak zorunda bırakılıyor.

Bütün problem yöneticilerden kaynaklanıyor! Türkiye’deki yöneticiler de Soros’un programları dahilinde hareket ediyorlar. Onun için Türkiye şu anda bir şey yapabilecek durumda da değil. Ama ben Türk milletinin büyük çoğunluğuna güveniyorum. Zaten bu Türk milletini bilirsiniz! Çöktüğü anda doğuşu başlayan bir millettir. Bir Atatürk çıkacak. Hiç bundan şüphem yok. Olacak! Bir Atatürk! Bu milletin bir lideri yok şimdi!

TÜRKSOLU: Muhalefet seçimlerin yolsuz olduğu iddiasında...

TENZİLE RÜSTEMHANLI: Lütfen Azerbaycan Türk’ünün üzerinden bu lekeyi götürün. Seçimlere dış müdahale kara bir lekedir. Bırakın millet kendi haline kimi istiyorsa seçsin. Millet bilir kime oy kullanacağını. Sorunlar olmadı mı? Elbette hatalar oldu! Azerbaycan çok yeni bir demokrasidir. Ama bu neticeye tesir etmiyor. Çünkü yüzde 70’i demokratik seçildi ve herkes kendi oyuna kazandı. Ama büyük bir siyasi kampanyaya 3-5 kişi Meclis’e girmedi diye gölge salma olur mu? Olmaz!

Hattâ tutalım ki hiç demokrasi yok. Ben Soros’un buraya getireceği demokrasiyi istemirem kardeşim! Benim kendi devletim bu “demokrasi”yi karşısına aldıysa, elini öperem onun! Ya, devlet olarak, nasıl olabilir senin ekonomi bakanın Soros’la Amerika’yla devlete karşı işbirliği yapacak, sen kayıtsız kalacaksın. Resul Guliyev Amerika’da 15 senedir. Buraya getiriyor seçime sokmak için. Devletimiz bırakmadı, iyi yaptı. Devleti güçlendirdi. Devlet var burada dedi.

Karabağ’da insan hakları yok mu!

TÜRKSOLU: Seçimlerde Karabağ sorunundan kimse bahsetmedi. Büyük devletlerin desteği ile ve silahla alınmış bu vatan toprağı anlaşma ile Amerika’nın masasına oturarak çözülebilir mi? Sizce nasıl çözülecek bu Karabağ sorunu?

TENZİLE RÜSTEMHANLI: Zaten Karabağ sorununu çözme bir derdi yok ki! Avrupa’dan gelenlerden birisini Karabağ göçmenleri halkından birisi konuk etti mi? Bu Soros Vakfı bir sefer neden bir beyanatla çıkış etmedi: Karabağ toprağı Azerbaycan’ın. Ermenistan işgalcidir diye. Bir tek söz etmedi. Etmeyecek de. Çünkü derdi Azerbaycan Türk’ü değil ki onun. Onun derdi, demokrasi perdesi altında burayı işgal etmek, benim devletimi işgal etmek! Gürcistan’la oynadı bunu. Ermenistan zaten kendilerinin. Hiç problemleri yok. Hiç uğraşmadılar! Bırakın Karabağ’ı, Ermenilerin kendi parlamentolarında bile terör hadisesi oldu. Şimdi o olay Azerbaycan’da olsaydı çoktan girmişti Amerika Irak’a girdiği gibi.

Gürcistan’a getirdiler turuncu devrim! Şaakaşvili’yi Amerika’da okuttu, beynini yıkadı! Bir Amerikalı İngiliz hanımla evlendirdi, yolladı bura!

TÜRKSOLU: Gürcistan’a Şaakaşvili gönderildiği gibi, buraya da Resul Guliyev öyle mi gönderildi diyorsunuz?

TENZİLE RÜSTEMHANLI: Elbette aynı.

TÜRKSOLU: İsa Kamber, Ali Kerimli Halk Cephesi’nin önemli elemanlarıydı. Halk Cephesi iktidardayken, Ali Kerimli Bey Devlet katibiydi. İsa Bey Meclis Başkanıydı. Şimdi iddia ettikleri bir çevriliş darbe oldu o dönemde ve bu çevrilişle rahmetli Elçibey iktidarı bitti. İsa Bey’in Meclis Başkanlığı bitti, Ali Kerimli Bey’in Devlet Katipliği bitti; bu çevrilişin içinde bugün aynı cephede yer alıp, hatta lider gördükleri Resul Guliyev de vardı! Öyle değil mi?

TENZİLE RÜSTEMHANLI: Elçibey tek bir cumhurbaşkanıydı ki, hem milli liderdi, hem cumhurbaşkanıydı! Bunu yaşattı adam. Bunu örnek koydu gitt. Çin, Rusya, İran’da Türklere karşı ne zülum varsa kınadı. Bunları söylememesi gerekirdi belki Cumhurbaşkanı olarak. Ama söyledi. İyi ki de söyledi! O Türk Dünyası sevdalısıydı! Türk milletini çok severdi! Bizde bir söz vardır; bunların hepsi Elçibey’in ceketinin cebinden çıktılar! Ali Kerimli, İsa Kamber... Yani onlar Elçibey’in tek parmağı bile etmez! Resul Guliyev ise zaten komünistlerin yetiştirdiği bir adamdı.

Elçibey’in idealarının, Elçibey’in devamıyız diyen kişiler nasıl olur da Soros’un örümceğinin ağına düşerler? Elçibey demişti ki; “Beni Haydar Aliyev yıkmadı, beni Rüstem Resul sen yıktın! Senin paraların yıktı!”

Bugün nasıl olur da Elçibey’in partisine başkanlık eden Ali Kerimli, Resul Guliyev ile aynı cephede Azatlık adına beraber yürür? Ve mitinglere Elçibey’in fotoğrafları yapıştırılıp çıkılır! Yanında da Amerika bayrağı ile çıkılır. Azerbaycan bayraklarını yığıştırdılar, turuncu bayraklarla çıkıyorlar! Bunlar nasıl Elçibeyci olabilirler? Elçibeyci olmak milletçi olmak demektir, Türkçü olmak demektir. Türk dünyasının menfaatlerini gütmek, gözlemek demektir. “Avrupa Avrupa, Amerika Amerika!” Ya “Türkiye” diye bir devlet de var! Sonuç olarak bunlar bütün dayatılan programların sonucu bir Türkiye düşmancılığına başladılar. Türkiye’nin teline dokundurmayız biz! Mümkün değil de. Çünkü Azerbaycan devletinin kesin bir tavrı var bilirim bu konuda. İnanın en büyük sözü size diyerem: Türkiye hiçbir zaman bizi sırtımızdan vurmadı ve satmadı! Ve Türkiye’nin de devletinin yanında olduğunu çok iyi bilirem, ondan dolayı böyle turuncu inkilap yapmaya kalksalar da birşey yapamazlar! Azerbaycan’da bu iş tutmayacak! Mümkün değil! Çünkü millet sevgisi ayakta, milli insanlar herşeyin farkında. Özellikle devlet bunu çok güzel anlıyor! Soros’un gizli programını bozduk biz! Allah razı olsun bizim Türkiye’mizden ki bu konuda büyük desteği oldu bence.

ABD ve AB’ye karşı Türk Birliği

TÜRKSOLU: Mitinglerde George Bush fotoğrafı vardı. Amerika bu bölgeye, İran’a yönelik de bir operasyon yapmayı düşünüyor. Turuncu devrimin arkasında bu mu var?

TENZİLE RÜSTEMHANLI: Onun brinci projesi İran! Azerbaycan’ı kullanacak burada! Ama Rusya da Kafkaslar’da bu dönem dengenin bozulmasını istemiyor. Elbette beni, Azerbaycan Türklerini sevdiğinden değil. Kendi menfaatinden dolayı! Bu menfaati de şimdilik benim işime yaradığı için, bırak Amerika’nın önünü kessin!

Ama Türkiye’nin esas Kafkasya’da güçlü bir şekilde var olması şarttır. ABD ve AB’yle oyalanarak olmaz bu. Tek çözüm var. Türk Birliği! Sırf Türk Birliği! Kafkaslar’da Azerbaycan, Orta Asya’da Türkistan, Anadolu’da da Türkiye birleşecek! İran’ın içindeki 35 milyon Türk de buna dahil! Bilirsiniz Azerbaycan iki parçadır aslında. Ama ben bugünlük İran’ın bölünmesine birleşmeye karşıyım! Neden bilir misiniz? Onlarla büyük bir kültür farkımız vardır! O bize zararlı olur! Ne yapabiliriz? Eğer akıllıca Türk dünyası birleşirse, İran’ın içinde bir Azerbaycan Federasyon Devleti kurabiliriz! İran Ermenistan’a desteğini çekecek. Türklere haksızlığı kesecek o zaman bizim desteğimizi de hakedecek. Türk dünyası birleşirse akıllıca oturup kendi politikalarını kabul ettirerek çıkarlarını böyle savunabilir .

ABD’ye de döneceğiz ve diyeceğiz ki: Halkımı sokaklarda kışkırtıp kendi menfaatin için kullanmayacaksan, Irak’ta yaptığın gibi İran’da da Kürt devleti kurmayacaksın. Türkiye’nin sınırında bir Kürt devleti kurdun! Ve gerçekleştirdin hayallerini! Ve bugün Türkiye’mizin Irak’la sınırlarına rahat rahat girilemiyor. Diyarbekir bile artık tehlikede. Bilirik biz bunları üzülürük.

Nasıl olur bütün bunları sağlayan Amerika bugün İran’da beni kullanmak ister! Eğer Türkiye, Kafkas’da Azerbaycan’ın içinde olmazsa bu şartı öne sürebilirler. Çünkü Azerbaycan küçücük bir devlet. Türkiye, Azerbaycan devletiyle bir rahatça konuşmaya gelsin, masa arkasında otursun. Kardeşim Karabağ sorununu halletmemiz lazım, yani ne Amerika’sı lazım, ne Avrupa’sı. Bizimle Azerbaycan devleti ve Türkiye devleti bir karar alsın ki Azerbaycan’la federasyon kurulsun. Türkiye’nin kanatları altına girmek tek kurtuluş. Ne kaybeder ki bu millet? Bir şey kaybetmez! Millet bundan kazanır! Kaybeden 3-5 kişi olacaktır! Olmaz mı bunu yapmak! Bu yapılamaz mı ki? Bu mümkündür! Yani böyle olursa Türkiye Kafkaslarda büyük bir söz sahibi olur. Hattâ böyle olmasa bile, yine de Türkiye’nin bugün Azerbaycan’da iyice oturması lâzım. Ve Azerbaycan’ın bir devleti vardır ben bilirim. Azerbaycan’ın en kötü anlarında, “Ay Rusya’ya gitti, ay Amerika’ya derler” yalan. Bütün maslahatları Türkiye’deydi. Bilen bilir Türkiye Azerbaycan’ı kötü durumda bırakmaz! Burada İran için Amerikan askeri yerleştirilsin istendi. İlham Aliyev direndi tüm bunlar bundan başladı. Esas Türkiye üs açsın, askerini getirsin. Biz bunu istiyoruz.

http://www.turksolu.com.tr/96/rustemhanli96.htm

..


TURUNCU TEHLİKE , SIRA AZERBAYCANDAMI.?



TURUNCU  TEHLİKE ,  SIRA AZERBAYCANDAMI.?

HÜSEYİN ADIGÜZEL,
05.12.2005

Azerbaycan, 1991 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra, dönemin cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov'un, Hocalı ve Şuşa katliamlarından sorumlu tutulması üzerine istifa etmesi ile komünist yönetimden kurtulma yolunda oldukça önemli bir adım atmıştı. Haziran 1992'de yapılan ve belki de Azerbaycan'da bugüne kadar yapılan tek demokratik seçim sonucunda, Azerbaycan Halk Cephesi Başkanı Ebülfeyz Elçibey cumhurbaşkanı oldu. Bu seçim demokratların bir zaferiydi ve Azerbaycan'ın demokratikleşmesi yolunda atılan ikinci büyük adımdı. Bu adımın atılmasında, Halk Cephesi içinde yer alan ve bugün çeşitli siyasi partilerde görev yapan, İsa Kamber, Ali Kerimli, Sabir Rüstemhanlı, Fazıl Gazanferoğlu, Hasan Kudret Guliyev gibi genel başkanların ve üyelerin önemli rolleri vardı.


Azerbaycan'da Turuncu Tehlike

Elçibey iktidarı uzun ömürlü olamadı. Elçibey gibi halk tarafından çok sevilen, Atatürkçü, milliyetçi bir lider, ne iç, ne de dış güçler tarafından sindirilemedi. Rusya ve İran ile el ele veren içteki muhalifler, yani eski rejimin artıkları, Elçibey iktidarını bir darbe ile devirdiler.
Elçibey, gerçek bir vatansever ve inanmış bir demokrat olarak iktidarı boyunca, ülkesinin çıkarları doğrultusunda kararlar aldı ve uyguladı. Bunların en önemlilerinden biri, Rus askerlerinin kimsenin burnu dahi kanamadan Azerbaycan sınırlarının dışına çıkartılması kararıdır. Bunun ne kadar önemli olduğu, Gürcistan ve Moldovya'nın bütün çabalarına rağmen, bugüne kadar Rus askerlerini ülkelerinden çıkaramamalarını dikkate aldığımız zaman daha kolay anlaşılır. Yeni para çıkarılması, Ruble'nin tedavülden kaldırılması, Basın Özgürlüğü Kanunu’nun çıkarılması gibi daha bir çok olumlu demokratik çabaların altında Elçibey'in imzası vardır. Elçibey iktidarı bir yıl bile sürmemiştir. İktidarın kaybedilmesinde elbette, iktidarın da sorumluluğu olduğu bir gerçektir. Ama esas sorumlular, Elçibey iktidarına tahammül edemeyen Rus ve İran yönetimleridir.

Sosyalist Azerbaycan'ın ilk devlet başkanı Nerimanov'un Bakü'deki heykeli Sovyet sonrası ayakta kalan tek heykel

Elçibey iktidarının devrilmesi sonucu iş başına gelen Haydar Aliyev büyük bir kaos ortamı ile karşılaştı. Ülkede, kanun hakimiyeti bozulmuş, Gence'de isyan eden Suret Hüseyinov, askerleri ile Bakü'ye gelmiş, adeta “devlet benim!” diyordu. Yani, yeni kurulan devlet, yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Haydar Aliyev dönemi, bu yüzden demokratikleşmenin kesintiye uğradığı, siyasi istikrarın bozulduğu bir dönem gibi görünür. Bu durumun oluşmasında hiç şüphesiz, yeni bir devlet kurmanın, komünist sistemden, daha demokratik bir sisteme geçişin yarattığı kaos ortamının büyük rolü vardı. Yeni devlet başkanının birinci görevi, devleti rayına oturtmak, devlet olmanın şartlarını yerine getirmek ve halkın güvenliğini sağlamak olduğundan, Haydar Bey, ilk etapta demokrasiyi değil, devleti düşünmek zorunda olduğunun bilinci içinde hareket etti.
Büyük devlet adamı olduğundan hemen hiç kimsenin şüphesi bulunmayan Haydar Aliyev iktidarının ilk yılları büyük olaylar ve sancılarla dolu olarak geçti. Elçibey döneminde başlatılan geçiş döneminin esas sancıları Haydar Aliyev iktidarının ilk yıllarında kendini iyice gösterdi. İhtilal girişimleri, (Ruşen Cevadov olayı) suikast girişimleri ve bir türlü istikrara kavuşturulamayan ekonomik yapı, birbiri ardına gelişen siyasi olaylar, bilhassa bölge üzerinde hak iddiasında bulunan Ermeni, Rus, İran ve ABD'nin değişen politikaları, Haydar Aliyev iktidarının başını ağrıtan en önemli olaylardı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen demokratik haklar, basın özgürlüğü, kişi hak ve özgürlükleri yeteri kadar olmasa da genişletildi. Siyasi partilerin kurulmasına ve faaliyet göstermelerine izin verildi. Parlamento üyeleri ve cumhurbaşkanı halk tarafından seçildi. Parlamentoya muhalif üyeler de girdi.
Haydar Aliyev döneminin üzerinde en fazla konuşulan konularından birisi, siyasi istikrarın sağlanamaması ve yapılan tüm seçimlerin, sadece göstermelik seçimler olduğu konusunda yapılan eleştirilerdir. İktidar kanadı seçimlerin adil ve özgürce yapıldığını iddia ederken muhalifler seçimlerin adil olmadığını, hile yapıldığını, seçim sonuçlarının sahteleştirildiğini iddia ediyorlardı. Bu döneme ait ikinci büyük eleştiri, Aliyev ailesinin ve yakın akrabaları ile yandaşlarının, Azerbaycan'ın bütün zenginliklerini talan ettikleri ve ailenin fertlerinin hak etmedikleri bir zenginliğe kavuştukları eleştirileridir. Bu eleştirilere hak veren tarafsız gözlemcilerin büyük çoğunluğu, ülkedeki adaletsiz gelir dağılımını da eleştirmektedirler.
Haydar Aliyev'in ölümünden sonra, oğlu İlham Aliyev cumhurbaşkanı seçildi. Bu dönem Azerbaycan'ın politik yaşamında önemli gelişmelerin ortaya çıktığı bir dönemdir. Öncelikle, İlham Aliyev'in seçildiği seçimlerin hileli, aldatmacalarla dolu olduğu, adil olmadığı ve sonuçların sahteleştirildiği, muhaliflerle birlikte geniş bir çevre tarafından dile getirildi. AGİT, İnsan Hakları Derneği ve Birleşmiş Milletler seçim gözlemcilerinin, seçimlerin adil yapılmadığı şeklindeki açıklamalarına, ABD, İngiltere ve Norveç büyükelçileri de katıldılar. Burada, ilginç olan, seçimlere gözlemci olarak gelen Türkiye Parlamento Heyeti’nin, seçimlerin adil ve demokratik olduğunu söylemeleriydi. Ufak çaplı protesto gösteriler yapılmasına rağmen, devletin aldığı sıkı önlemler sonucu, olaylar çok fazla büyümeden önlendi. Norveç Büyükelçisi, hükümet tarafından istenmeyen adam ilan edildi.
Politik istikrar yine bir başka bahara kaldı. Azerbaycan'ın sosyal yaşamından kaynaklanan bir takım bölgesel ayrılıklar, politik yaşamı da yakından etkilediğinden, Azerbaycan muhaliflerinin ve iktidarının birbirleri ile anlaşmaları zorlaşıyordu. İktidar ve muhalefetin anlaşamaması doğal olarak algılanabilir. Fakat, muhaliflerin birbirleri ile anlaşamamaları oldukça ilginç bir görüntü arz ediyor. Bu durum, Azerbaycan politik yaşamanın başka ülkelerden farklılığını ortaya koyarken aynı zamanda parçalanmış bir muhalefetin görüntüsünü de sergilemektedir.
Azerbaycan'ın, uluslararası güçler tarafından mercek altına alınması ve sıkı bir gözetlemeye tabi tutulması, 2003 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonraya tesadüf eder. Bu, yazdığımız gibi bir rastlantı mıdır, yoksa uluslararası güçlerin yeni politikalarının sonucu mudur? Görünen o ki, bu bir rastlantı değildir. ABD'nin Irak'ı işgali ile başlatılan Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bir parçası olarak Azerbaycan, sıkı bir denetime alınmıştır. BOP çerçevesinde, demokratikleştirilmesi düşünülen İran'ın en yakın komşusu Azerbaycan'dır. İran, kuzeyden ve güneyden yapılacak saldırılarla demokratikleştirilecektir.(!) Aynen Irak gibi… Kuzey üssü, kesinlikle Azerbaycan'da olacaktır.
Rahmetli Haydar Aliyev, her ne kadar Ruslardan kesinlikle kopmuş olmasına rağmen, ABD tarafından hiçbir zaman güvenilir bir dost olarak kabul görmemişti. Haydar Bey'in geçmişi, ABD'nin şüphelerinin temelini oluşturuyordu. Oğul Aliyev, babası kadar tecrübeli ve siyasi geçmişi olan birisi olmadığından, babadan daha çok tercihe şayandı ve bu yüzden ABD, İlham Aliyev'in seçilmesine pek sıcak bakmasa da, olumsuz bir tutum da sergilemedi. Hatta seçimlerden sonra, sıcak ilişkiler bile kurulmaya başlandı. Aynı yıl içerisinde ABD, Güney Kafkasya'da, geniş anlamıyla söz sahibi olabilmek için, Ukrayna ve Gürcistan'da, tıpkı Yugoslavya'da olduğu gibi, halk kitlelerini harekete geçirerek iktidar değişiklikleri gerçekleştirdi. Bu iki “turuncu devrim”, ABD'nin Güney Kafkasya'ya hakim olma yolunda attığı çok önemli iki adımdı. Aynı zamanda, bu iki devrim, bölge üzerinde Rus etkisinin kırılması anlamı taşıyordu. Devrimlerin art arda gelmesi, konunun uzmanlarının gözlerinin Azerbaycan'a çevrilmesine sebep oldu. Sıra Azerbaycan'a mı gelmişti? Çünkü, Güney Kafkasya'nın en önemli ülkesi, hem stratejik hem de doğal zenginlik bakımından Azerbaycan'dı. Azerbaycan'ı kontrolü altında tutamayan ülkenin, Güney Kafkasya'ya hakim olması düşünülemezdi. İran'ın demokratikleştirilmesi için de, Güney Kafkasya'nın elde tutulması, olmazsa olmaz şartlardan biriydi.
Turuncu devrimlerin para babası olduğu öne sürülen George Soros, uzun yıllardan beri, vakıflarının desteklediği "Demokrasi Enstitüsü" ile zaten Azerbaycan'da faaliyetteydi. Düğmeye basılması için, beklenen fırsat, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in İran gezisi sırasında ortaya çıktı. ABD, daha önceleri, İran'ın demokratikleştirilmesi operasyonu sırasında, Azerbaycan topraklarını kullanmak istediğini Azerbaycan yönetimine iletmiş, olumlu ya da olumsuz bir cevap alamamıştı. Siyasi kulislerde, İlham Aliyev'in bu işe sıcak baktığı, fakat, Güney Azerbaycan'da, yani İran'da yaşayan otuz milyon Azeri Türk'ünün kaderinin ne olacağının cevabını alamadığı için olumlu cevap vermediği fısıltıları dolaşmaya başladı. Bu husus, gerçekten sadece Azerbaycan'ı değil, bütün Türk dünyasını yakından ilgilendiriyordu ve Türkiye başta olmak üzere, bütün Türk ülkeleri, ABD'nin Irak'ta yaptığını yapacağından ve bölgede yapay bir Kürt devleti oluşturacağından endişe duyuyorlardı. Bu endişe, ABD tarafından bugüne kadar giderilemedi. Görünen o ki, parçalanan Irak'ta olduğu gibi, parçalanan İran'da da yapay bir Kürt devleti kurulacak ve otuz milyon Azerbaycanlı, bu devletin azınlıklarından biri olacak. Ve bütün Türklerin, birbirleri ile olan bağlantıları, hem kuzeyden, hem güneyden bu yapay Kürt devletçikleri ile kesilecektir.
İlham Aliyev, bütün bunları bilerek İran'a gitti ve İran ile saldırmazlık anlaşması imzaladı. Kendisine sorulan bir soruya, televizyon kameraları karşısında, isim vermeden, fakat kimi kastettiği anlaşılır bir biçimde " Azerbaycan topraklarını kullanarak hiçbir komşu ülkeye bir saldırı yapılmasına, izin vermeyecekleri" şeklinde cevap verdi. Tarafsız gözlemcilere göre, İlham Aliyev'in sözleri, ABD için kabul edilemezdi ve derhal, İlham Aliyev iktidarının yıkılması için düğmeye basıldı. Azerbaycan muhalefeti turuncuya boyandı, mitingler başladı. Yaklaşan parlamento seçimleri öncesi, bir çok senaryolar hazırlandı. Seçimlerin sahteleştirilmesi ve adil olmaması durumunda muhalefetin meydanlara ineceği ve haklarını alıncaya kadar protesto eylemlerine devam edecekleri şeklinde açıklamalar yapıldı.
Muhalefet seçimlerden önce ikiye, hatta üçe bölündü. İsa Kamber Bey’in başında bulunduğu Müsavat Partisi, Ali Kerimli Bey'in başında bulunduğu Azerbaycan Halk Cephesi Partisi ve sürgündeki Resul Guliyev'in başında bulunduğu Demokrat Parti "Azatlık Bloğu" adı altında birleştiklerini duyurdular. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olan Liberal Parti Başkanı Lale Şevket Hanım da, Azatlık Bloğu’na katıldı. Azatlık Bloğu’nu oluşturanların ABD'nin dümen suyuna girdiklerini iddia eden bir gurup muhalefet partisi, Milli İstiklal Partisi, Vatandaş Dayanışması Partisi, Adalet Partisi gibi partiler, ABD karışmasa işlerin daha rahat halledileceğini söyleyerek Azatlık Bloğu’nu, ABD uşağı olmakla suçlayıp eleştirdiler. Rusya ve İran ile daha sıkı ilişkiler kurulmasını isteyenlerin partilerinin de muhalefet saflarında olduklarını düşünürsek, muhalefetin üç, dört parça olarak seçime girdiğini rahatça söyleyebiliriz.
6 Kasım 2005 günü seçimler yapıldı ve beklendiği gibi, seçimleri iktidar partisi olan Yeni Azerbaycan Partisi kazandı. Yüz yirmi beş üyeli parlamentonun altmış üç ya da altmış dört üyesi Yeni Azerbaycan Partisi’nden parlamentoya girdi. İtirazlar olduğu ve bazı bölgelerde seçimlerin yenileneceği duyurulduğu için, kesin rakam veremiyoruz. Ancak şu kadarını söylemekle yetinelim; Azerbaycan Parlamentosu’nun ancak yüzde onu muhalefet tarafından doldurulacaktır. Muhalif liderlerden, Sabir Rüstemhanlı, Ali Kerimli, Lale Şevket, Penah Hüseyinov, Fazıl Gazanferoğlu Parlamento’ya girerlerken İsa Kamber Bey Parlamento dışı kalmıştır.
Seçimlerden hemen sonra, muhalefet seçim sonuçlarının sahteleştirildiği, seçimlerin adil yapılmadığı ve taraftarlarına baskı yapıldığı gerekçeleri ile Yüksek Seçim Kurulu’na başvurdu. İtirazlar sonuçlanıncaya kadar bekleyeceklerini, haklarını alamazlarsa miting başta olmak üzere bir takım eylemlere başlayacaklarını duyurdular. İtirazları görüşmek üzere toplanan Yüksek Seçim Kurulu’nun ilk toplantısında, çoğunlukta olan iktidar tarafı, muhalefet temsilcilerinin bir kaçını kuruldan atınca, mitingler başladı.
Mitinglerde kullanılan Bush posterleri, "kurtar bizi Bush" afişleri, turuncu bayraklar ister istemez, insanın aklına ABD'nin turuncu devrimlerinden birine daha tanıklık edeceği düşüncesini getirmektedir. Muhalif liderlerin hemen hepsi ile 1991 yılından beri sıkı bir dostluğum olduğu için, kendileri ile görüşmeden, bu konu ile ilgili kesin bir yargıya varmamın zor olduğunu düşündüğüm için, Bakü'ye gittim ve kendileri ile görüştüm. Hatta, genç dostum Ali Özsoy ile son mitinge bile katıldık ki, siz o mitingi TRT televizyonlarından izlediniz. Polis zoru ile dağıtılan bu mitingde Ali Kerimli bile polis copundan nasibini aldı. İzlenimlerimi, düşüncelerimi, liderlerin kendi söylediklerini okumanızdan sonra yazacağım. Önce liderler, ikircikli bulunduğumuz konularda neler diyorlar? Bu bizim objektifliğimiz açısından oldukça önemli. Onların söyledikleri hiçbir yoruma yer bırakmayacak kadar açık. Onlarla olan dostluğumuzun, bu samimi ifadelerin oluşmasında büyük etkisi olduğunu biliyorum. Muhalefet bilhassa boyalı basının kendilerini, bambaşka gösterecek şekilde yayın yaptığını söylüyor. Mesela İsa Kamber Bey, Türkiye'de birkaç büyük gazetenin kendisinin Soros ile Türkiye'de görüştüğü şeklinde haber verdiğini, bunun tamamen yalan olduğunu, böyle bir görüşmenin hiç olmadığını, ama gerekirse Soros ile de görüşebileceğini ve bunda bir sakınca görmediğini söyledi. Biz, böyle spekülasyonlara yer vermemek için kendileri ile konuştuk, çekim yaptık ve konuşmaları teybe kaydettik.
Yaptığımız röportajları tam metin halinde İleri dergimizde bulacaksınız. Burada kısaltarak verdiğimiz bölümlerde bile, liderleri tanıyabileceğiniz ve haklarında bir kanaat edinebileceğiniz kadar malzeme olduğuna inanıyorum.
Azerbaycan yeni bir dönemin eşiğinde… İktidar ve muhalefet birbirleriyle didişirlerken, maalesef Karabağ sorununu rafa kaldırmışlar. Seçim propaganda çalışmaları sırasında, ne iktidar, ne de muhalefet Karabağ sorunu hakkında, sözleşmişler gibi hiçbir şey söylemediler. Hatta, ısrarlı sorularımıza kaçamak cevaplar verdiler. Bunları ropörtajlarda kendiniz de okuyacaksınız. Görünen o ki, ABD ve Rusya, Karabağ konusunda Azerbaycan'ın inisiyatif almasına izin vermiyorlar. Bu durum pek iç açıcı değil. Halbuki, halkın en hassas olduğu konu Karabağ ve Ermeni sorunu… Ama partiler, iktidar ve muhalefet bu konuda söz birliği etmiş gibi konuşmuyorlar.
Gittik, gezdik, gördük ve konuştuk. Halka dayanarak Azerbaycan'da bir turuncu devrimin olması pek mümkün değil. Bunu, daha önceki sayılarımızda da yazmıştım. Azerbaycan'ın sosyal yapısı böyle bir oluşuma izin vermez. Şimdi yakından gördük ki, halk ABD'ye son derece karşı. Mitingin hemen arkasından Halk Cephesi Partisi Başkanı Ali Kerimli'nin basın toplantısını can kulağı ile dinleyenler bile, ardından başka bir yerde demeç veren, miting sırasında polisin davranışını kınayan ABD Büyükelçisi’nin sözlerine "sen kendi işine bak arkadaş, bizim içişlerimize karışma" dediler. Yani halkın, ABD tarafından gerçekleştirileceğine inandığı bir turuncu devrime sıcak bakmadığı kesin. Çünkü, bu sözleri söyleyenler, hükümetin karşısında yıllardır mücadele verenler. Onlara göre, demokrasi, Azerbaycan halkının isteğidir ve halk bu isteğini kendi gücü ile elde edecektir. ABD'ye ihtiyacı yoktur. Genel kanaatin bu olduğu kesin gibi bir şey. Biz, bu yüzden, Azerbaycan'da şu anda böyle bir durumun olmasının mümkün olmadığını söylüyoruz.
Azerbaycan dosyası İleri dergimizde, bütün boyutları ile ele alınacak ve Azerbaycan'ın Türk halkları için önemi kesinlikle ortaya konulacaktır. Senaryolar ve uydurmalarla bizleri şaşırtmaya çalışanlara en güzel cevabı burada vereceğiz. Oturdukları yerden ahkam kesenler ve oralara gittikleri halde liderlerle görüşmeden, onların ağzından görüşmüş gibi yazı yazanların bütün foyaları böylece ortaya çıkacaktır. Göreceksiniz ki, durum hiç de boyalı basının naklettiği şekilde değil. Türkiye ile ilişkilerin boyutları gerçekçi bir bakışla değerlendirilecek ve yapılması gerekenler de anlatılacaktır.
Azerbaycan bizim can kardeşimizdir. Bizi, can kardeşimizden koparıp çalmaya çalışanların, ister ABD, ister Rusya, ister İran, emperyalist emeller peşinde koştuklarını bilerek hareket etmenin, sadece Türkiye'ye değil, bütün Türk dünyasına yarar sağlayacağını anlamak gerekir.

http://www.turksolu.com.tr/96/kapak96.htm
..

12 Nisan 2015 Pazar

Orduya karşı Sünni ordu mu, Eğit-Donat mı?



Orduya karşı Sünni ordu mu, Eğit-Donat mı?


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 12-10-2014 00:37


2011 Mart’ından bu yana, Erdoğan Suriye devletinin muhaliflerinin desteklenmesinden söz etmektedir.

Suriye’nin muhalifleri kim; daha önceleri ABD ve İngiltere’nin desteklediği Sünni Teröristler.

Bir yerde anlaşarak devam edelim.

PKK Türk Devletine terör uygulayan bir örgüt mü?

Bu soruyu PKK üyeleri hariç hangi vatandaşımıza sorarsanız sorun. Cevap evettir.

Peki, Suriye’de yaşayan ve Suriye devletine karşı terör yapanlar, “özgürlük savaşçısı mıdır”?

Çok açıktır ki, Suriye’nin muhaliflerinin PKK’dan hiçbir farkı yoktur.

Eğit-Donat adı altında, Suriye’den gelen Suriye devletinin düşmanlarını, Türkiye’de ABD ile birlikte eğiteceğiz. Yani Haçlı Ordusu ile birlikte eğiteceğiz.

Eğitip donattıktan sonra, ihraç malı gibi terörist ihraç edeceğiz.

Onlar da Suriye’ye gidecek, Nasturiler’e sabotajlar yapacak, devlet dairelerini yakacak. Hatta Esad yanlısı Sünnileri öldürecek. Yani Müslüman Müslümanı öldürecek, Batı da seyredecek.

Şimdi ikinci soruya gelelim.

Suriye’nin “ılımlı muhaliflerini” toplayıp, Türkiye’ye getireceğiz, silah ve sabotaj eğitimi vereceğiz. Tekrar Suriye’ye göndereceğiz.

Batılılar PKK’yı desteklediklerinde ne kadar kızıyorsak, canımız yanıyorsa, Suriye halkının canı da o kadar yanacak.

Bir yalana daha cevap verelim.

Türkiye’nin çıkarları için bu terör gruplarını eğitecekmişiz!?

Şunu kestirmeden söyleyelim. Bölge terör yuvası oldukça, bölge ülkelerinin hiçbir çıkarı olmaz. Sadece bu bölgeyi geri bıraktırarak, bölgenin istikrarsızlığı, ABD ve İsrail’in işine gelir.

Bir soru daha var.

Ilımlı Müslüman ve Radikal Müslüman…(Bu tanımlama da Avrupa merkezlidir)

Biz ve ABD ılımlı Müslümanları eğitip donatıp, Suriye devleti ile savaştıracakmışız!

Kimlerin eğitileceğini de, yani kimin ılımlı kimin radikal olduğunu, MİT kavun seçer gibi seçecekmiş!

Yoksa, IŞİD’çı teröristlerin hepsi bir den ılımlı Müslüman oluvermesin?

Biz çok saf sorular mı soruyoruz?

Asıl amaç tamamen farklı mı?

Bir ülkenin güvenliği ılımlıydı, değildi diye bir siteme nasıl oturtulur?

Yoksa, iktidar muhalifleri eğitiyorum diye, kendine Türk Ordusundan başka bir ordu mu kuracak?

Başlangıçta 2 bin kişi ile başlayacak bu eğitim, 400’er olmak üzere artırılacakmış!

Üç yıl süreyle bunu düşünürsek, ayda 400*36=14 400+2000 kişilik, ayrı ordu kuracaklar demektir.

Suriye içinde AKP’ye bağlı bir ordu oluşturmak; Türkiye’deki iktidarın teminatı olabilir.

Çünkü Bağnaz Sünni Cemaatler, Türk Ordusunun yeterince imha edilmediğini düşünüyorlar! Ve kendileri için bir ordu hazırlığında olabilirler.

Tıpkı Yeniçeri Ocağının imha edilmesi ve Nizam-i Cedit ordusunun kurulması gibi…

Durum bu noktalara kadar gelir mi bilmiyorum. Ancak bunların ne derece gözlerinin dönmüş olduğunu, IŞİD’a bakarak anlayabiliriz.

Eğit Donat meselesi oldukça mide bulandırıyor.

Bulandırıyor. Çünkü işin içinde ABD istihbarat elemanları olacak.

Ülkemizde ne kadar fazla CIA ajanı olursa, ülkemiz o kadar çok istikrarsızlaşır.

ABD istihbaratı demek; istikrarsızlık demektir.

İçerde PKK terörü ile baş etmeye çalışırken, kendi elimizle başka bir terör örgütü inşa etmemiz, akılcı görünmüyor.

Hangi cepheden bakarsanız bakın bir mantığı yok. Bu mantıksızlık sadece ABD ve Batılılar için işe yarar. Onlar içinde mantıklı olup olmaması da önemli değildir.

Bu işe, Rusya ve İran cepheden karşı olduklarını zaten her gün açıklıyorlar. Böyle bir durumda, PKK’nın ABD’den başka, İran ve Rusya gibi destekçisi olabilir.

Gene geldik, Mustafa Kemal’in yurtta sulh, cihanda sulh ilkesine…

Bu kadar akla ve mantığa, ülke çıkarlarına aykırı bir siyasetin uzun ömürlü olması imkânsızdır.

11.10.2014, bulentesinoglu@gmail.com


http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/orduya-karsi-sunni-ordu-mu-egit-donat-mi/312/

..