yeni Patronu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yeni Patronu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ekim 2017 Pazar

PKK'yı NATO kurdu, yeni Patronu Amerika olacak



PKK'yı NATO kurdu, yeni Patronu Amerika olacak





PKK'yı NATO kurdu, yeni patronu Amerika olacak


Abdullah Öcalan'ın Almanya'da yaşayan eski avukatı Ahmet Zeki Okçuoğlu, çarpıcı iddialarda bulundu.


Abdullah Öcalan yakalanıp Türkiye'ye getirildiğinde kendisinin avukatlığını üstlenen Ahmet Zeki Okçuoğlu, PKK ve Öcalan hakkında ezber bozacak iddialarda bulundu. PKK'nın NATO tarafından kurulan bir Kürt Gladyosu olduğunu söyleyen Okçuoğlu, Karar.com'a konuştu. Okçuoğlu, " PKK YPG ’leştirilecek, yeni patron Amerika olacak" dedi.

PKK taşerondur diyorsunuz. Hatta bunu Öcalan'ın kendisi söylüyor diyorsunuz? Neyin kimin taşeronu?

Evet, “PKK taşerondur" sözü onun kurucusu ve halen lideri olan Abdullah Öcalan'a ait. Öcalan bunu, İmralı’ya getirildikten sonra, sorgulama adı altında çekilen ve Aydınlık Gazetesi tarafından deşifre edilen video kayıtlarından birinde söylüyor. Ancak ben bu sözü, Türk yönetim çevrelerinin yıllardır tekrarladığı, PKK'nin TC'ye karşı bazı dış mihrakların taşeronluğunu yaptığı anlamında ifade etmedim. Tam tersine PKK kurulduğu günden beri TC devletinin güdümünde. PKK kurulduğu günden beri Kürdistan'ı kolonileştirerek paylaşan bölgesel ve milletlerarası güçlerin taşeronluğunu yapıyor.

PKK'yı NATO kurdurdu

PKK'nın kuruluşu nasıl oldu bu durumda? Öcalan kimdir?
PKK’nin kuruluşuyla ilgili iki resmi, bir de gayrı resmi üç hikaye var... Resmi hikayelerden biri TC'ye ait. Bu hikayede PKK, bölücü ve terörist bir organizasyon olarak tarif ediliyor. Bu organizasyonun amacı son Türk devletini bölerek yok etmek. İkinci resmi hikaye PKK’ye ait… Bu hikayede PKK, klasik bir milli kurtuluş organizasyonu olarak tarif ediliyor. Hikayeye göre, parçalanan ve milletlerarası koloni statüsüne mahkum edilen Kürdistan'ı kurtarmak ve bağımsız-birleşik Kürdistanı kurmak amacıyla kurulan PKK, bu amacı gerçekleştirmek için TC devletine karşı silahlı mücadele başlatıyor. Karşıt gibi görünse de bu iki resmi hikaye aşağı yukarı aynı.

Gerçek hikaye nedir sizce?

PKK’nin gayrı resmi hikayesi ise tamamen farklı. Bu hikayenin de müellifi yine Abdullah Öcalan. Öcalan, kitaplaştırılan konuşmalarında (Erkeği Öldürmek, Devrimin Dili ve Eylemi) ve Türk gazetecileriyle yaptığı muhtelif röportajlarda PKK’yi MİT’in talimatı ve onun verdiği paralarla kurduğunu açıklıyor. PKK'nin ikinci adamı Cemil Bayık, gazeteci İsmet İmset'in "PKK" adlı kitabında yer verdiği beyanında, PKK’yi kurmak için MİT’in kendilerine verdiği süreyi geçirdiklerini ve bu yüzden MİT mensubu Ağrılı Abdurrahman’ın yanlarına gelerek kendilerini azarladığını ve kendilerine altı aylık ek bir süre verdiğini ve kendilerine, "Bu süre zarfında da kurmazsanız öldürülülürsünüz!” dediğini söylüyor. 12 Mart askeri darbesinin ünlü savcısı Baki Tuğ, 12 Mart’ta bir bildiri nedeniyle tutuklanan Öcalan’ı, MİT’ten gelen “Elemanımızdır!” yazısı üzerine serbest bıraktıklarını müteaddit defa açıkladı. Bu derin ilişkinin derin bir arka boyutu daha var: NATO… Abdullah Öcalan MİT’le ilişkisinden söz ederken NATO’dan da söz eder.

Bu konuyu biraz açar mısınız?

Bu gibi durumlarda NATO deyince akla GLADIO gelir. Geçmişte Gladio, Kontr Gerilla adıyla anılıyordu. Öcalan’ın verdiği bilgilerden yola çıkarak PKK için, NATO’nun Kürdistan planı çerçevesinde evrensel Gladio sistemi içinde Türk Gladio’suna bağlı olarak oluşturulan bir birim (Kürt Gladiosu) olduğunu söyleyebiliriz. PKK’nin Batı dünyasında gördüğü büyük hoşgörü, Öcalan'ın bu beyanını desteklemektedir. PKK, NATO’ya bağlı Türk Gladiosu tarafından kurulduktan sonra Kürdistan’ı bölüşen diğer bölge devletleri ve Barzaniler (PDK) ve daha sonra da Talabani (YNK) bu projeye dahil edildi. PKK lideri bu büyük mutabakata bağlı olarak Suriye'ye, ondan sonra da Güney Kürdistan’a yerleştirildi. Daha sonra yine aynı mutabakatla Suriye’den çıkarılarak TC’ye getirildi. Şu günlerde ise PKK için, tarihinin yeni bir döneminin hazırlıkları yapılıyor.

Taşeronun amacı olmaz
PKK'nın amacı nedir peki?

PKK'nin bir amacı yok, onu kuranların amacı var. Taşeronun amacı olmaz. Patronu önüne ne koyarsa o, onu yapmakla mükelleftir. Yap der yapar, yık der yıkar. Bu yüzden de PKK zaman zaman farklı (hatta tamen zıt) şeyler savunuyor. Bu organizasyon, Kürt milliyetçisi ve Marksist bir kimlikle sahneye çıkarıldı ve Kuzey Kürdistan’da 15 yıl bu kimlikle silahlı faaliyet yürüttü. Abdullah Öcalan TC’ye getirildikten bir süre sonra, sözde Kürt milliyetçisi ve Marksist PKK’nin siyasi çizgisi Türk milliyetçiliğine, Ergenekon’un tasfiyesinden ve AKP iktidara hakim olmasından sonra da İslamcılığa evrildi.

Hedef düşük yoğunlukta çatışmaydı
Öyleyse şöyle sorayım, PKK’yi kuranların amacı nedir?

ABD Kürt milliyetçiliğini 1960 ve 1970'li yıllarda Mustafa Barzani vasıtasıyla kontrol ediyordu. 1975’te Güney Kürdistan’da Mustafa Barzani liderliğinde silahlı direniş hareketi tasfiye edilince ABD'nin kontrol mekanizması çöktü ve Kürt milliyetçiliği hızla Sovyetler Birliği'ne yönelmeye başladı. Jeopolitik bakımdan Ortadoğu'nun en önemli ve en dinamik bölgesi olan Kürdistan’daki bu gelişme bölgede güç dengesini ABD aleyhine çevirecek bir nitelikteydi. Bunun önüne geçmek için bir dizi tedbirin yanında PKK projesi devreye kondu. PKK vasıtasıyla Kuzey Kürdistan’da (gerektiğinde Kürdistan’ın diğer parçalarında da) “düşük yoğunlukta çatışma” ortamı yaratılacak ve bu sayede bu coğrafya kontrol altına alınacaktı. O dönemde ABD ve NATO’nun “düşük yoğunlukta çatışma” stratejisiyle Kürdistan'da ulaşmak istediği bir başka hedef de, bu çatışmaya bağlı olarak bu coğrafyada nüfus göçü, ekonomik ve sosyal çöküntü yaratarak Kürdistan meselesinin çapını küçültmekti. Proje NATO gözetimi altında TC tarafından uygulamaya kondu. Bu, TC'nin arayıp da bulamadığı bir şeydi. 12 Eylül askeri darbesiyle start verildi. Askeri darbeden kısa bir süre sonra Kuzey Kürdistan’da “düşük yoğunluklu çatışma” ortamının psikolojik şartları yaratıldı. Geriye PKK'nin "ilk kurşun"u patlatması kalıyordu. O zaman henüz çok zayıf olduğu için PKK, Barzani peşmergesinin de yardımıyla, 14-15 Ağustos 1984'te "ilk kurşun"u patlattı. PKK'nin ilk kurşunu patlattığı gün PDK'nin kuruluşu ve Mesut Barzani'nin doğum gününe denk geliyordu.

Soğuk Savaş'tan sonra Batı çözüme odaklandı
Peki ya Soğuk Savaş'tan sonra?

PKK'nin kurulması ve Kürdistan'da "düşük yoğunlukta çatışma" stratejisinin uygulanması Soğuk Savaş politikasıydı. Soğuk Savaş bitince, bu politikaya da ihtiyaç kalmadı. Başka bir deyişle Amerika ve AB, Körfez Savaşı’ndan sonra, Kürdistan için güvenlikçi politika yerini çözüm yanlısı bir politika izlemeye başladı. Ancak bunu TC’ye kabul ettirmek kolay değildi. Daha doğrusu TC onların her dediğine tamam diyordu, ama uyulamaya gelice ipe un seriyor ve verdiği sözlerden hiçbirini yerine getirmiyordu. PKK, TC'nin geleneksel politikasını sürdürmesi için ele geçmez bir enstrümandı ve bu mesele var oldukça onu yitirmek istiyordu. Kürdistan konusunda ABD ve AB'nin TC’den istediği bir şey de, Körfez Savaşı’ndan sonra yarı bağımsız bir statü kazanan Güney Kürdistan’ın federal bir statüyle TC’ye bağlanmasıydı. TC buna da yok demiyordu, ama bu konuda da bugüne kadar kayda değer bir adım atmadı. Türk yönetiminin ipe un serme politikasını uygulamasında Abdullah Öcalan ve PKK bugüne kadar ona paha biçilmez yardımlarda bulundu. TC devleti, Abdullah Öcalan ve PKK’nin kendisine sunduğu bu fırsatlar sayesinde “çözüm süreci”ni yirmiyedi yıl sürüncemede bırakma imkanına sahip oldu.

PKK'nın dış mihraklarca Türkiye'yi zayıflatmak için kullanıldığına katılıyor musunuz?

PKK'nin sahneye çıkarıldığı günden beri söylenen bu sözün gerçekle bir alakası yok. TC devleti Lozan statükosunun aynen devam etmesini istiyor. Bu yüzden de Kürdistan meselesi konusunda herhangi bir çözüm önerisini, varlığına yönelik bir komplo olarak görüyor. PKK’nin yukarda gerçek öyküsünü anlattım. PKK NATO’nun icazetiyle Türk Gladio’su tarafından kuruldu ve halen de ipleri Türk yönetiminin elinde. “Düşük yoğunlukta çatışma” tamamen Kürdistan’la sınırlı bir proje. Kürdistan’ın ötesi PKK’nin askeri faaliyetlerine yasaklıydı. Otuz yıl süren bu savaş süresince PKK Kürdistan dışında Türklere yönelik infial uyandıracak kanlı bir eylem gerçekleştirmedi.

HDP kirli kimliğini demokrasi ile gizliyor
HDP'yi denklemin neresinde tutuyorsunuz?

HDP, adında "demokrasi" olan bir parti. Parti programının neredeyse her satırında "demokrasi" sözcüğü var. Üstelik diğer partilerden farklı olarak demokrasiyi, tavandan değil, tabandan inşa etmekte söz ediyor. HDP'de demokrasi aşkı, ultra demokratik “öz yönetim”i savunacak kadar ileri bir boyuta. Şüphesiz bu tamamen sahte bir görüntü. HDP’nin gerçek zihniyetinde demokrasinin "d"si bile yer yok. Terörizm yardakçısı, hileli ve gizli servis güdümlü olan HDP, demokrasi kavramıyla bu kirli kimliğini gizlemeye çalışmaktadır.

Öcalan'ın avukatı oldum, çünkü...
Sizin Öcalan'ın avukatlığını üstlenmeniz nasıl oldu? O zamanlar kendisine inanıyor muydunuz?

Öcalan'ın devlet görevlisi olduğunu silah patlattığı ilk günden beri söylüyorum. Bu nedenle ona karşı hep sert bir muhalefet yürüttüm. Öcalan beni açıkça ölümle tehdit etti. Bunlara rağmen rağmen Öcalan TC'ye getirildiğinde iki nedenle onun avukatlığını üstlendim… Birincisi, o günlerde herkes gibi bende de TC'nin Öcalan'ı artık gözden çıkardığı kanaati hakimdi. Onun bu durumundan yararlanarak mahkemede en azından Kürt karşıtı bir tutum izlemekten onu alıkoymayı umuyordum. Çünkü getirilirken uçakta sözler ve video kayıtları çok ürkütücüydü. Gerçek kimliği ne olursa olsun Öcalan mahkemede Kürtleri temsil edecekti. Onun göstereceği olumsuz bir tutum hem Kürtler arasında büyük bir moral çöküntüsü yaratacaktı, hem de onların dünya alem nezdinde Küçük düşmesine neden olacaktı. Beni onun avukatlığını üstlenmeye sevk eden ikinci ve asıl neden, PKK'nin onun ve Türk gizli servislerinin güdümünden kurtulmasına katkıda bulunmaktı. Şüphesiz benimkisi ham bir hayaldi. Mahkeme tiyatroydu ve senaryosu çok önceden hazırlanmıştı. Beni de oyuna dahil etmek istiyorlardı. Bunu farkettiğim an Öcalan'ın avukatlığını bıraktım.

Bağımsız Kürdistan'ı destekliyorsunuz. Bunun Kürtlere ve bölgeye ne katkısı olabilir sizce?

Bağımsızlık her milletin hakkıdır. Kürtler de bir millet olduğu için doğal olarak onların da hakkı. Üstelik Kürtler Ortadoğunun en kadim halkı. Çağımız millet-devlet çağı. Bağımsızlık mücadelesinde hukukun sınırları içinde kalınmalı. Kürtler büyük bir millet. Barışçıl yöntemlerle bu hakkı elde etmesi çok daha rahat olacaktır.
PKK YPG’leştirilecek, yeni patron Amerika olacak
Peki PKK'nın bundan sonrası ne olacak? Tahmininiz var mı?
PKK ile ilgili gelişmeleri sadece bu organizasyonla TC arasında ilişkilerle sınırlı ele alırsanız doğru sonuçlara ulaşamazsınız. Gelişmeler daha çok kapalı kapılar arkasında cereyan ediyor. Bize yansıyan devede kulak. Ayrıca bu ilişkinin bir de milletlerarası boyutu var. Gelişmeleri değerlendirirken Amerika’yı ve Avrupa Birliğini mutlaka hesaba katmanız gerekiyor. Son yıllarda TC'nin PKK siyasetinde çok önemli bir değişim oldu ve hiç kimse bunun üzerinde durmadı. Türk yönetimi eskiden, PKK’nin silah bırakması, kendisini feshetmesi ve üyelerinin teslim olmasını istiyordu. Son yıllarda Türk yönetimi bu şartlarından vazgeçti ve yerine, PKK'nin TC’ye karşı silahlı faaliyetlerini sona erdirmesi ile sınırlı bir talepte bulunmakla yetindi. Başka bir ifadeyle Türk yönetimi PKK'ye, "Bana dokunma, nereye gidersen git beni ilgilendirmez” diyordu. PKK öyle nereye gidersen gitsin denecek bir organizasyon değil. Ayrıca TC de bunu kolay kolay söyleyecek bir devlet değildi. Rolü gereği PKK, "Türkün karşı durulmaz gücü" karşısında bir kez daha diz çökecek ve sonra da silahlı güçlerini Kuzey Kürdistan’dan (muhtemelen Güney Kürdistan’dan da) Batı Kürdistan'a kaydırılacak. Bu PKK için hem bir son, hem de yeni bir başlangıç. Rojava’da PKK tarihinin yeni bir dönemi başlıyor. PKK, YPG’leştirilecek. Yeni oluşumun patronu ise NATO adına Amerika olacak.

HDP’ye ne olacak sizce?

PKK’nin silahlı gücünün Kuzey Kürdistan’dan çıkarıldıktan sonra TC’nin elinde ondan geriye, lideri Abdullah Öcalan ve onun legal boyutu olan HDP kalacak. Abdullah Öcalan liderliğinde devletin Kürt partisi olarak Türk siyaset sahnesine katılacak. Bunun için de Öcalan “ev hapsi”ne alınacak ve oradan partisini ve Kürtleri yönetmeye devam edecek.

***