69' uncu yılında NATO ve Türkiye ilişkileri.,
Bugün, 29 Ülkenin üye olduğu askeri örgüt NATO'nun kuruluş yıl dönümü.
4 Nisan 1949 yılında kurulan NATO'nun kuruluş amacı ve Türkiye ile ilişkileri Haberimizde...
Takvim Yaprağı.,
69'uncu yılında NATO ve Türkiye ilişkileri
Eklenme Tarihi: 04.04.2018 17:35:38 -
Güncellenme Tarihi:
04.04.2018 20:43:40
NATO olarak bilinen açılımı 'Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü' olan dünya askeri örgütü 29 üye ülke ile 4 Nisan 1949 yılında kuruldu. NATO'nun kuruluş amacı, görevleri, üye ülkeler ve Türkiye ile gelişen ilişkileri haberimizin devamında...
NATO ve kuruluş amacı nedir?
“NATO” sözcüğü, İngilizce “North Atlantic Treaty Organization” ifadesinin kısaltmasıdır yani Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü anlamına gelir. Merkezi, üye ülkelerden Belçika’nın başkenti Brüksel’dedir. Üye ülkelerin özgürlük ve güvenliklerini korumak amacıyla kurulmuş, uluslararası askeri bir ittifak kuruluşudur. Müttefik ülkelerin maruz kaldığı risklere ve külfetlere karşı adil paylaşımlar, İttifak’ı başarılı ve vazgeçilmez kılan unsurlar arasında yer alıyor. NATO’nun siyasi amacı; demokratik değerleri desteklemek, üye ülkelerin savunma ve güvenlikle ilgili sorunlarını istişare etmek, işbirliği yapmak, güven oluşturmak ve uzun vadede çatışmaları önlemek için olanaklar sağlamaktır. Askeri amacı ise; öncelikle ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesine yardımcı olmaktır. Başarısız olunduğu takdirde kriz yöntemi oluşturarak muhtemel askeri operasyonları masaya yatırmaktır. İttifak’ın askeri güçleri; savaş yaşanan bölgelerde NATO üyesi olmasa da bazı ülkelerin askerlerinin eğitilmesi, deniz korsanlığı operasyonları, uçuşa yasak bölgelerde güvenliğin sağlanması, ambargoların uygulanması gibi çeşitli görevler üstlenebiliyor.
NATO’nun Tarihi
NATO, 4 Nisan 1949 tarihinde 12 ülke tarafından Washington’da imzalanan “Kuzey Atlantik Antlaşması” çerçevesinde kuruldu. Antlaşma, aynı yılın ağustos ayında Amerika tarafından onaylandı. Farklı tarihlerde 17 ülkenin daha katılımı ile 29 üye ülkenin bulunduğu uluslararası askeri bir kuruluş haline geldi.
'Sovyet tehdidine karşı kuruldu'
NATO’nun temeli; 17 Mart 1948 tarihinde Belçika, Birleşik Krallık (İngiltere), Fransa, Hollanda ve Lüksemburg tarafından Soğuk Savaş’ın başındaki Sovyet tehdidine karşı imzalanan ortak savunma antlaşması Brüksel Antlaşması’na dayanıyor. Bu antlaşma, NATO’nun kuruluşunun öncüsü niteliğindedir. 1948 yılında Avrupalı liderler, Pentagon’da Amerikalı askeri ve diplomatik yetkilerle görüştü. Bu görüşmeler, 4 Nisan 1949 tarihinde Kuzey Atlantik Antlaşması’nın imzalanması ile sonuçlandı. Antlaşmayı; Brüksel Antlaşması’nı imzalayan 5 devletin haricinde ABD, Danimarka, İtalya, İzlanda, Kanada, Norveç ve Portekiz de imzaladı.
Soğuk Savaş dönemi ve sonrası
Soğuk Savaş döneminde, 1950 yılında Kore Savaşı’nın patlak vermesi ile Komünist ülkelerin tehdidi arttı. Bu sebeple NATO, askeri planlar geliştirmek zorunda kaldı. Bunun üzerine NATO Askeri Komitesi, konvansiyonel (anlaşmalı) kuvvetler kurulması çağrısı yaptı. 1954 yılında Sovyetler Birliği, Avrupa barışı için İttifak’a katılması gerektiğini ileri sürdü; ancak İttifak’ı zayıflatmasından endişe edilen Sovyetlerin önerisi kabul edilmedi.
1989 devrimlerinin ve 1991’de Varşova Paktı’nın dağılması NATO’nun fiili rakibini ortadan kaldırdı. Bu gelişme, NATO’nun amacında, görevlerinde, Avrupa’ya odaklanmasında stratejik değişikliklere gitmesine yol açtı. Bu değişim, 1990 yılında Paris’te NATO ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan ve askeri kuvvetleri azaltmaya yönelik “Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması” ile başladı. NATO, askeri harcamalarını azaltma başladı. Soğuk Savaş sonrası NATO’nun askeri yapısı azaltıldı; acil müdahale kuvvetleri oluşturuldu. Sovyetler Birliği’nin çökmesi ile Avrupa’daki askeri dengeler değişti. Bu çerçevede 1999 yılında İstanbul’da “Uyarlanmış Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması” imzalandı.
Bu gelişmelerin ardından NATO, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini kapsayacak şekilde genişlemeye başladı. Etkinliklerini de daha önce hiç ilgilenmediği politik ve insancıl alanlara yöneltti. Eski NATO yapıları ortadan kaldırılarak yenileri kuruldu. Komuta yapısındaki 65 merkezin sayısı 20’ye düşürüldü. 2006 yılında Letonya’nın başkenti Riga’da gerçekleştirilen zirve, eski Sovyetler Birliği bünyesindeki bir ülkede gerçekleştirilen ilk zirve oldu ve bu zirvede enerji güvenliği masaya yatırıldı. 5 Haziran 2017’de Karadağ, Rusya’nın itirazlarına rağmen NATO’nun 29. ve en yeni üyesi oldu.
NATO’nun Üstlendiği Görevler.,
NATO, Soğuk Savaş sırasında hiçbir askeri operasyon gerçekleştirmedi. Soğuk Savaş’ın ardından ilk operasyonlar, 1990-1991 yıllarında Irak ve Kuveyt işgali sebebiyle yapıldı. Türkiye’nin güneydoğu bölgesinde özel donanımlı uçaklar gönderildi ve askeri birlikler sevk edildi. 1992 yılındaki Bosna Savaşı’nda Birleşmiş Milletler (BM) tarafından uçuşa yasak bölge ilan edilen Bosna Hersek’in iç kesimlerinde güvenliği sağlamak amacıyla 12 Ağustos 1993 tarihinde NATO tarafından “Uçuş Yasağı Harekâtı” uygulanmaya başladı. 28 Şubat 1994 tarihinde uçuşa yasak bölge kararını ihlâl eden 4 Sırp uçağı NATO uçakları tarafından düşürüldü. Bu olay, NATO’nun savaş sırasındaki ilk askeri eylemidir. Bu savaş sırasında Yugoslavya’ya yönelik silah ve ekonomik ambargo kararları, NATO’nun “Sharp Guard Harekâtı” ile Haziran 1993 – Ekim 1996 tarihleri arasında denizden uygulandı.
NATO’nun Operasyonlarından bazıları şunlar;
-Ağustos 1995: Srebrenitsa katliamından sonra Sırp güçlerine karşı uygulanan ve iki hafta süren “Kararlı Güç” bombardıman operasyonu yapıldı.
-14 Aralık 1995: NATO, BM komutasındaki IFOR adlı barış gücünü Bosna bölgesine gönderdi. Barış gücünde, NATO üyesi olmayan askerlerin de bulunduğu 60 bin asker yer aldı.
-24 Mart 1999: Kosova’daki Arnavut sivillere Sırp güçlerinin baskılarına karşı Yugoslavya Federal Cumhuriyeti askeri gücüne karşı “Müttefik Güç Harekâtı” yapıldı. Harekâttaki bombardımanlar 78 gün sürdü.
-11 Haziran 1999: NATO’nun KFOR adlı barış gücü, BM komutasında Kosova’da konuşlandırıldı.
-Ağustos-Eylül 2001: Makedonya’daki Arnavut milisleri silahsızlandırmak için “Zorunlu Hasat Harekâtı” başlatıldı.
-4 Ekim 2001: ABD’deki 11 Eylül terör saldırısının ardından NATO tarihinde ilk kez antlaşmanın 5. Maddesi uygulandı. Akdeniz’de “Etkin Çaba Harekâtı” başlatıldı.
-11 Ağustos 2003: 42 ülkenin askerlerinden oluşan Uluslararası Destek Gücü (ISAF) komutası NATO’ya geçti. NATO, tarihinde ilk kez Kuzey Atlantik bölgesi dışında bir görevin komutasını almış oldu. ISAF, Ekim 2003’te Taliban ve El-Kaide terörüne karşı Afganistan genelinde konuşlandı. Aralık 2004’te ISAF dağıtıldı, “Kararlı Destek Misyonu” hayata geçirildi.
-Ağustos 2004: NATO, Irak Savaşı sırasında ABD öncülüğündeki Irak güçlerini desteklemek için “NATO Eğitim Görevi – Irak” adlı görevi üstlendi.
-17 Ağustos 2009: NATO, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu’nda deniz trafiğini Somalili korsanlardan korumak amacıyla savaş gemileri gönderdi. “Okyanus Kalkanı Harekâtı” adı verilen bu görevde NATO, Somali’ye gönderilen yardım gemilerini de korudu.
-20 Mart 2011: Libya askeri müdahalesi sırasında BM’nin uçuşa yasak bölge kararlarını uygulamak üzere NATO güçleri, Libya açıklarında konuşlandı. Bu görevde Türk askerleri de görev aldı.
Türkiye ve NATO İlişkileri
Türkiye Sovyetler tehdidinden dolayı ABD’ye yakın olmak istiyordu. Türkiye Soğuk Savaş döneminde yüzünü Batı’ya çevirmişti. ABD ile sürekli ilişkilerini geliştirmek isteyen Türkiye 1949 yılında kurulan savunma örgütüne üye olabilmek için sürekli mesai yapmıştı. Türkiye’nin bu örgüte girmek istemesini sadece Sovyet tehdidi olarak görülmesi yanılgı olur. Çünkü gelişen dünyada “modern Türkiye” olmak isteyen ve askeri yapısını güçlendirmek isteyen bir ülke idi Türkiye. Türkiye ABD’den aldığı yardımın devam etmesini ve 1949 yılında Avrupa Konseyine üye olduktan sonra Avrupalı bir ülke olduğunu kanıtlamak istiyordu.
Türkiye’nin jeo-stratejik yapısı Sovyetlere yakınlığı Akdeniz ülkesi olması ve Ortadoğu’daki etkinliği ABD’nin Türkiye’ye yaklaşmasını sağlamıştı. Bu yüzden ABD Türkiye’nin NATO’ya üyeliğini desteklese de an azından ortak üye statüsü verilmesini desteklese de Türkiye’nin jeostratejik konumu Rusya’ya yakın olması ve Ortadoğu’yla bir yakınlığının olması NATO üyelerini savaşa sürüklemesinden korkan Avrupalı ülkeler Türkiye’nin NATO’ya üyeliğini desteklememişti.
İngiltere, Türkiye’yi NATO’ya sadece Ortadoğu görevini üstlenmesini, Ortadoğu Komutanlığını yapmasında görev almasını dile getirmişse de Türkiye’nin asıl isteği Avrupalı bir ülke olduğunu kanıtlamaktı. İngiltere, Türkiye’nin NATO’ya üye olmasından sonra Türkiye’ye böyle bir teklifte bulunmuş olsa da Türkiye bunu kabul etmemişti.
NATO üyeliği, Kore Savaşı ve Türkiye'nin rolü
Türkiye’nin NATO’ya üye olma isteği, bu durumu ABD’nin desteklemesine rağmen Avrupalı üyelerin istememesi üzerine Türkiye yoğun bir dönem geçirmişti. Bu dönemde ortaya çıkan Kore Savaşı Türkiye için aslında büyük bir öneme sahip olmuştu. 38. Paralelden ayrılan Kore’nin kuzeyinde yer alan Kuzey Kore’nin, Güney Kore’ye sınır anlaşmazlıkları nedeniyle saldırmasıyla Kore Savaşı başlamıştı. Aslında bu iki ülke arkasında ABD ve Sovyetler yer almaktaydı. Güney Kore’yi destekleyen ABD, Türkiye’den askeri yardım istemişti ve bu savaşta Türkiye başarı gösterirse Avrupalı devletlerin Türkiye’nin NATO üyeliğini destekleyebileceklerini dile getirmişti. Türkiye Kore Savaşı’na 241.piyade birliğini Turgeneral Tahsin Yazıcı komutasında göndermişti. Türkiye bu savaşta çok fazla askeri kayba uğramasına rağmen savaşta büyük bir başarı göstermişti. Türkiye Kore Savaş’ında gösterdiği başarı sayesinde bu oluşuma 3 yıl sonra Yunanistan’la aynı zamanda 18 Şubat 1952 yılında tam üye olmuştur. Türkiye NATO’ya CHP (İsmet İnönü) döneminde başvurmuştur ancak üyeliği Demokrat Parti (Adnan Menderes) döneminde kabul edilmiştir. Üyelikle birlikte Türkiye, Avrupa’nın güney kanadını oluşturdu.
ABD'nin Askeri Üs kurması
8 Eylül 1952’de İzmir’de Müttefik Kara Kuvvetleri Karargahı (LANDSOUTHEAST) kurulmuş, karargahın başına ABD’li korgeneral getirilmişti. 1954’te ise karargaha Fransa, İngiltere ve İtalya’dan askerler dahil edilerek üs güçlendirilmişti. “NATO Kuvvetler Statüsü Sözleşmesi” Türkiye tarafından 10 Mart 1954 tarihli ve 6375 sayılı kanunla onaylanmıştır. NATO Kuvvetleri Sözleşmesine göre, ABD’nin Türkiye topraklarında askeri tesisler ve üsler kurması ve askeri personel bulundurması kabul edilmişti. Bu durum ABD’nin askeri üs kurmak için Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu gözler önüne sermekteydi.
İlk Türkiye -NATO krizi: Johnson Mektubu
Türkiye-NATO ilişkilerinde ilk kriz 1964’te çıkan Kıbrıs krizi Türkiye’nin NATO’ya bakışında değişimlere neden olmuştu. Kıbrıs’a müdahaleyi düşünen Türkiye’nin NATO ve ABD’den beklediği desteği görememesi ve bu konu hakkında ABD başkanından aldığı tehdit içerici mektup Türkiye’nin büyük bir hayal kırıklığına uğramasına neden olmuştu. ABD başkanı Lyndon B. Johnson’un Türkiye başbakanı İsmet İnönü’ye yolladığı mektupta örgütün ve ABD’nin Kıbrıs sorununa bakışını gözler önüne sermişti. Johnson mektubunda “Olası bir savaşta Sovyetlerin Türkiye’ye savaş açma olasılığı yüksektir ve bu durumda NATO, Türkiye’ye yardım konusunda isteksiz davranacaktır.” diye dile getirmişti. ABD başkanı bu mektupla NATO’nun “üye ülkelerden birine yapılan tecavüz, tamamına yapılmış kabul edilir” olan 5.maddesini ihlal etmişti.
Bu olay Türkiye’de tepkiyle karşılanmıştı. Hükümetin ABD ve NATO’yla olan ilişkilerini gözden geçirmesine neden olmuştu. Halk ise ABD ve NATO karşıtı gösteriler düzenlemişti. Johnson mektubu Kıbrıs Harekatını geciktirmiş olsa da 1974 yılında Türkiye Adaya barış götürmek amacıyla asker çıkarmıştı. ABD ise bu konuda kararından vazgeçmemiş ve 1975 yılında ABD Kongresi, Türkiye’ye silah ambargosu uygulamıştı. Bu durum Türk diplomatları tarafından tepkiyle karşılanmıştı.
NATO'ya PKK tepkisi
1990’lı yılların ikinci yarısından sonra Türkiye’nin en büyük iç sorunu terör örgütü PKK olmuştu. Halk bu terör örgütüne NATO’nun destek verdiğini düşünerek NATO’ya karşı halkın çoğu tepki göstermeye başlamıştı. Bu tepki 1991 yılında 1. Körfez Savaşı sırasında ABD, İngiltere ve Fransa’nın oluşturduğu Çekiç Güç oluşumundan sonra daha da artmıştı.
1991’de Sovyetlerin yıkılmasıyla Soğuk Savaş dönemi sona ermiş, Sovyetlere karşı kurulan NATO devamlılığını kaybetmemek için konseptini değiştirmişti. NATO’nun yeni konsepti insani müdahale ve demokratikleşme gibi ilkeler olmuştu. NATO’nun yeni konseptinde etkili olan olaylardan biri 1955’te gerçekleştirilen Bosna-Hersek koruma gücünü Dayton Antlaşması’nın uygulanması görevinin NATO’ya verilmesi üzerine Uygulama Kuvveti (IFOR) ve müteakiben İstikrar Kuvveti (SFOR) teşkil edilerek bölgede harekat başlamıştı. Türkiye’de IFOR’a askeri birliklerini tahsis etmişti. Bir başka olay ise Kosova’daki Arnavut kökenli Müslümanlara karşı Sırp baskısının artmasıyla 1999 yılında NATO birlikleri Kosova’ya havadan müdahale etmişti.
11 Eylül ve Sonrası
ABD’de gerçekleştirilen 11 Eylül 2001 saldırısıyla ABD hem kendi politikasını hem de üyesi olduğu örgütlerin konseptini değiştirerek uluslar arası terörizm, demokrasi, insan haklarına yönelmişti. Bu yeni konseptten de etkilenen NATO’nun yeni konsepti de uluslar arası terörizm, demokrasi, insan hakları olmuştu.
Makedonya’daki silahlı militanları silahsızlandırmak amacıyla NATO, Makedonya’daki uluslararası gözlemcilere destek sağlamak için bir güç oluşturmuş ve 27 Eylül 2001 tarihinden itibaren “Amber Fox” harekatına başlamıştı. Türkiye, ise bu gücün karargâhında yer almıştı. NATO’nun Irak’a Eğitim Desteği, NATO İstanbul Zirvesi “Irak Bildirisi”yle 2004 yılında tesis edilmişti. Misyon, Aralık 2011 tarihinde sonlandırılmıştır. Türkiye, NTM-I misyonuna 2004-2011 yılları arasında personel desteği sağlamıştı.
Libya’da başlayan iç karışıklıkların uluslararası barış ve güvenliği tehdit etmesi sonucunda, NATO Libya’ya yönelik olarak başlatılan NATO Birleşik Koruyucu Harekâtı’na (Operation Unified Protector-OUP) Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları, 29 Mart-31 Ekim 2011 tarihi arasında, dört fırkateyn, bir denizaltı, bir lojistik destek gemisi, altı F-16 hava savunma uçağı, iki KC-135 tanker uçağı, helikopter unsurları, Özel Kuvvet karargâh personeli ve Su Altı Taarruz (SAT), Amfibi ve Sualtı Görev Timleri ile katılım sağlamıştır.
Uluslar arası terörizmde ilk hedefini Orta Asya’da Afganistan’a çeviren ABD, NATO kapsamında Taliban’ı devirmek için Afganistan’a girmişti. ABD’nin yeni politikası olan Orta Asya’da etkili olabilmek için bu bölgeye yakın ve bu bölgeyle ilişkileri yakın derecede iyi olan Türkiye’ye yönelmişti. ABD, NATO birlikleriyle girdiği Afganistan’a Türkiye’de asker yollamıştır. ABD, NATO kapsamında Orta Asya’daki İslami terör örgütlerini parçalamıştı.
Suriye sorunu ve NATO ilişkileri
Günümüzde ise Suriye sorunu, Türkiye’nin NATO’yu seferber yapmasına sebep olmuştur. Türkiye, Suriye sorununa karşı NATO’dan istediği desteği görememiştir. Bu kriz Türkiye ve NATO ülkeleri arasında tehdit algılamasının büyük farklılıklar taşıdığını göstermektedir. Türkiye, Suriye sorununa karşı NATO’dan istediği Patriot füzelerini alabilmek için yoğun bir tempo göstermiştir. NATO’da bazı ülkeler füzelere ihtiyaç duyulmadığını dile getirse de NATO, Türkiye’ye Patriot füzelerini yerleştirmiştir.
NATO kapsamında Türkiye’deki askeri üsler;
Afyonkarahisar askeri havaalanı Türkiye’nin en büyük askeri havaalanıdır. NATO’nun 2. Büyük havaalanıdır. “Ana Jet Bakım Üssü” olarak kullanılmaktadır.
İncirlik Hava Üssü yönetimi ve denetimi TSK’de olan, NATO’nun önemli bölgesel bir depo üssüdür. Adana’ya 10 km uzakta olan üs, Akdeniz’e 56 km uzaklıktadır. Türk Hava Kuvvetleri 10.Ana jet üssü ve ABD hava kuvvetleri 3p.Ana jet üssü burada görev yapmaktadır.
İzmir Hava Üssü İzmir’in 17 km kuzey batısında Çiğli’de bulunan Avrupa’daki ABD Hava Kuvvetleri2ne (USAFE) bağlıdır. 42 uçak ve 300 askeri personel bulunan üsse I-HAWK ve Roland füze sistemleri konuşlandırılmıştır. İzmir Hava Üssü NATO’nun Türkiye’deki en eski askeri üssü olmakla beraber, son yıllarda önem kazanmıştır. 11 Ağustos 2004’te LANDSOUTHEAST karargahı Napoli’den İzmir’e taşınmıştır. 1 Ocak 2006’da da ABD 16.hava filosu Almanya’nın Ramstein hava üssünden alınarak buraya yerleştirilmiştir.
Şile üssü: Stinger füzelerinin fırlatılması için uluslar arası standartlarda bir atış alanıdır.
Konya 3. Ana Jet Üs Komutanlığı: Irak savaşı sürecinde NATO tarafından getirilen AWACS’lar burada üslenmiştir.
Balıkesir 9. Hava Jet Üssü: Bu üste 6 adet “vault” denilen füze rampası bulunmaktadır.
Muğla Aksaz Deniz Üssü Ankara-Ahlatlıbel, Amasya-Merzifon, Bartın, Çanakkale, Diyarbakır-Pirinçlik, Eskişehir, İzmir-Bornova, İzmit, Kütahya, Lüleburgaz, Sivas-Şarkışla, İskenderun, Ordu-Perşembe, Rize-Pazar, Erzurum, Van-Pirreşit ve Mardin’de NATO’ya bağlı Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezleri (CAOC6)
Sonuç
Rusya ile yakınlaşan Türkiye değişen dengeler
Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olan Doç. Dr. Murat Yeşiltaş NATO ve Türkiyenin mevcut ilişkisini ise şu analizle anlatıyor:
Kuruluşunun 69. yılında NATO üyesi Türkiye, örgütün hâlâ konvansiyonel bir tehdit olarak gördüğü Rusya ve örgütün “gönülsüz” liderliğini yapan ABD’nin terörden önce en önemli tehdit olarak görüp askeri müdahale tehdidinde bulunduğu İran ile Brüksel’in “pek de umurunda olmayan” Suriye iç savaşının geleceği hakkında kritik bir zirve gerçekleştiriyor. Daha da önemlisi, NATO’nun hava savunma programında kritik bir rol üstlenen Türkiye, örgütün Doğu Avrupa kanadının en yakın konvansiyonel tehdit olarak gördüğü Rusya ile bir taraftan nükleer enerji santrallerinin kurulması için işbirliğini derinleştirirken öte yandan da Rus menşeili S-400 hava savunma sistemlerini satın alıyor.
Bu sembolik bir durum olmaktan öte, günümüz uluslararası politikasındaki jeopolitik değişimi gösteriyor. Bu resim hem NATO’nun hem de onun taşıyıcı ülkesinin, artık uluslararası sisteme “patronluk” etme konusundaki yeteneklerinin sınırlı olduğunu gösteriyor. Mesele sadece yetenek ve kapasiteyle de sınırlı değil. Ne NATO’nun kurumsal ve stratejik vizyonu ne de NATO üyesi ülkelerin müstakil stratejileri, bu liderliğin sürdürülmesi konusunda istekli görünüyorlar.
Bu özellikle, “Önce Amerika” söylemiyle başkanlığa yükselişinden sonra Donald Trump’ın NATO’ya verilen ABD desteğini tartışmalı hale getirmesiyle daha da derinleşmiş durumda. Zira Trump’ın temel mantığı, NATO’nun ekonomik maliyetini önemli orandan taşıyan ABD’nin üzerindeki yükü üye ülkelere güçleri nispetinde paylaştırarak azaltmaktı. Böylece, Rusya karşısında Avrupa güvenliğinin ekonomik ve askeri maliyetini, kıtanın lokomotif ülkeleri üstlenecekti. Yani güvenlik maliyetlerini ABD’ye yükleyip küresel ölçekte ekonomik derinliğini artırmayı tercih eden Almanya için bu, “konformizm” ve “beleşçilik” döneminin artık sona ermesi anlamına geliyordu. Öte yandan Avrupa’nın dört bir yanındaki aşırı sağcı siyasal blokların giderek iktidara yükselen yürüyüşleri, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkışı ve NATO’nun doğu kanadındaki ülkelerin gerekli olan savunma harcamalarını yükseltme problemleri ve ekonomik sıkıntılar içinde olan ittifakın diğer üyelerinin mevcut durumları, Trump’ın çıkışıyla birlikte NATO’yu epey zor durumda bıraktı.
Böylesi bir dönemde İngiliz Başbakanı Theresa May’ın çıkışı son derece önemliydi. May “Karşı karşıya olduğumuz tehditlerle, daha az işbirliği yaparak baş etmemiz mümkün değil” dedi. Bu durum ittifak içindeki çatlağı teyit etmesi açısından son derece önemli. NATO’nun diğer ağır toplarından biri olan Almanya’nın başbakanı Merkel de Trump’ın açıklamalarını görmezden gelmeyi tercih etti ve ABD’nin transatlantik ilişkilerine olan bağlılığının Başkan Trump’ın görüşlerinden ibaret olmadığını ileri sürdü.
Trump fikrini hâlâ değiştirmiş değil. Hâlâ NATO’yu “modası geçmiş” bir örgüt olarak tanımlıyor, ittifakın beşinci maddesini alaycı bir dille ele alıyor ve transatlantik ittifakı küçümsemeye devam ediyor. Bu durum, Rusya’nın konvansiyonel bir tehdit olarak daha fazla görülmeye başlandığı bir dönemde, Ukrayna’daki savaş ve 1945’den sonra ilk defa Kırım’ın işgali ve ilhakı ile Avrupa’nın topraksal genişlemeye şahitlik ettiği bir dönemde, NATO’nun Avrupa kanadı, ABD’yi ve Rusya’yı aynı anda dizginlemek gibi yeni bir misyonla karşı karşıya bırakılıyor.
'İttifakın üyelerini birbirinden uzaklaşktı'
Bu yeni duruma, Türkiye’nin Avrupa ülkeleri ve NATO ile “uyumsuz” gibi görünen yeni dış politikası ve askeri aktivizmi ve Rusya ile olan yakınlaşması da eklendiğinde, müttefiklerin hem Trump yönetiminin talepleri ve “öngörülmezliğiyle” başa çıkmak hem de transatlantik ilişkilerin yeniden canlandırılmasını sağlamak için tutarlı bir strateji geliştirmeleri gerekiyor. Avrupa şimdilik zor olsa da her ikisinin de aynı anda yapılabileceğini düşünüyor. Trump’ın isteksizliğine ve ittifaka yönelik acımasız eleştirilerine rağmen, NATO’nun Amerikan yerleşik nizamı için geçerliliğini koruduğuna inanıyor. Diğer bir ifadeyle NATO’nun, yeniden yükselen Rusya tehdidi karşısında mevcut statükonun bozulmaması için, Trump’ı görmezden gelme stratejisi izlediğini söylemek mümkün görünüyor. Öte yandan müttefikler, Avrupa’da giderek yükselen aşırı sağ ve popülist blokların kıta ölçeğinde her türlü kurumsallaşmayı sorgulayan söylemlerinin pratik bir karşılığı olmaması için uğraşmak zorundalar. Zira bu durum, ittifak içinde özellikle Türkiye gibi ülkelerin pozisyonu yeniden, ama daha ciddi bir şekilde sorgulamasından başka bir şeye hizmet etmiyor.
Aralarındaki çatlağın kapanması için, 2024’de kadar uygulanmasının gerekliliği daha da açık şekilde ortaya çıkan ittifakın savunma harcamalarının, gayrisafi milli hasılanın yüzde 2’sine ulaşması için müttefiklerin daha fazla çalışmaları gerekiyor. Öte yandan, savunma harcamalarının yüzde 20’sinin yeni teçhizat ve araştırma-geliştirmeye ayrılması, ittifakın üyeleri arasındaki savunma projelerinin çeşitlendirilmesini de bir zorunluluk olarak ortaya çıkarıyor. Böylesi bir gereklilik karşısında, (örneğin ittifakın güney kanadındaki güvenliğin taşıyıcı sütunlarından biri olan) Türkiye’nin F-35 savaş uçağı projesinden dışlanma tehdidiyle karşı karşıya kalması, ayrıca düşünülmesi gereken hususların başında geliyor.
69 yıl önceki haliyle karşılaştırıldığında İttifak daha güçlü görünüyor. Ancak, karşı karşıya kaldığı güvenlik riskleri 1950’lilerden çok daha ilerde ve çok daha fazla ortaklaşmayı gerektiriyor. Ancak yeni jeopolitik gerçeklikler, ittifakın üyelerini birbirinden uzaklaştırıyor. Geleceğin güvenlik ortamına dair NATO’nun öngörüleri ve bu ortamın gerektirdiği ortak vizyonun hayata geçirilebilmesi için, jeopolitik gerçeklikle siyasi ayrışma arasında açılan makasın giderilmesi gerekiyor. 69 yıl sonra NATO, rakipleriyle başa çıkmak için harcayacağı çaba kadar, müttefikler arasında yeni bir uyumun oluşması için de çaba harcamak zorunda.
http://www.enpolitik.com/haber/161618/69uncu-yilinda-nato-ve-turkiye-iliskileri.html
***