Yoksa ABD/AB mi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yoksa ABD/AB mi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Şubat 2015 Pazartesi

18 Nisan 2010: Seçimleri Talat mı Yoksa ABD/AB mi Kaybedecek/Kazanacak?


18 Nisan 2010: Seçimleri Talat mı Yoksa ABD/AB mi Kaybedecek/Kazanacak?



Nisan 2010 
Sayı: 16 
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Bölümü Başkanı 

Pelin Cengiz, 
14.02.2010 

 http://www.kktcsohbet.net/news.php?readmore=433 

Milliyet Gazetesi, 16.5.2009 4 Ahmet Zeki Bulunç, 17.3.2010`tarihinde 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü`nde yapmış olduğu konuşmadan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 18 Nisan 2010’da yapılacak olan “Cumhurbaşkanlığı” seçimleri, KKTC halkının kendi geleceğini belirleme konusunda bir dönüm noktası olacaktır. Bu seçimler, geçmişte olduğu gibi, sadece bir toplumun liderini belirleme mi yoksa Kıbrıs Türk halkının kendi gelece- ğini belirleme iradesinin sandığa yansıması mı olacak? Bu seçim, Kıbrıs’ın geleceği, özellikle de Türklerin Ada üzerinde ki yüzlerce yıllık varlığının ve Doğu Akdeniz’de ki Türk hakimiyetinin sonunun başlangıcının bir işareti de olabilir mi? 

Kıbrıs Sorunun geleceğini tayin edebilecek bu soruların arkasında cevaplar, 18 Nisan 2010’da adada yapılacak seçimlere katılan “federasyon” tezini savunan Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat1 ile “iki Eşit Devlet” tezini savunan Baş- bakan Derviş Eroğlu2 üzerinde yoğunlaşmış gözükmektedir. 

Hiç kimse Talat’ı, Ada’da ki Türk varlığını asimile3 edilmesine ve Rum hakimiyetine kayıtsız şartsız boyun eğilmesine göz yumabilecek bir “gaflet” içinde olabileceğini söyleyemez. Ancak, bu gün Kıbrıs Türk halkının geleceğini belirleyecek bu seçimleri etkileyebilecek KKTC dışı kişi, grup ve devletlerin Talat’ın seçilmesi için çaba harcamaya başlaması, seçimi yönlendirecek bir zemin yaratmaya çalışmaları, ister istemez KKTC’nin varlığını savunan kesimlerde endişelere yol açmıştır.4 
Daha açık bir ifade ile AKP, ABD, AB ve hatta Yunanistan’ın Talat’ın seçilmesi için lobicilik başlatması seçimlerin demokratik niteliğine ağır bir gölge düşürmüştür. KKTC halkı seçimleri, basit bir iç politika yarışı, hesaplaşması veya bir iktidarın yaptıklarının hesabını vermek olarak algılamamaktadır. Bu seçimle, halkın geleceği, güvenliği ve huzuru ile Kıbrıs Türk Halkının bir azınlık değil, Ada’nın 
temel unsuru olduğu konusunda hiç bir kuşkuya yer vermeyecek bir sonuca ulaştıracak liderin seçiminin yapılacağının bilincinde görünmektedir. Ayrıca bu seçimler, Türkiyenin ulusal hak ve menfaatleri, bölgenin geleceği ve özellikle de Türkiye’nin 1959 ve 1960 anlaşmaları kendisine tanınan Kıbrıs Adası’nın geleceğini belirlemesi bakımında da önemlidir.5 

Avrupa Birliği’nin Kıbrıs Sorunu KKTC’yi Yok Ederek Sonuçlandırma Girişimi 

Öncelikle sorulması gereken AB’nin Kıbrıs’ta çözüm ortağı kim olabilir? Bu soruya verilecek cevap; AB’nin ortaya koyacağı çözümleri itiraz etmeden kolayca kabullenebilecek, siyaset olarak adanın menfaatlerinden çok kendi politikalarını ihraç edebileceği ve ada iç siyasetine kolayca müdahale edebileceği bir liderin seçilmesi olarak verilebilir. Bu tanıma en yakın aday Talat gözükmektedir. Çünkü Talat, AB içinde ve müktesebatına bağlı bir “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin”6 kurulması ve Türkiye’nin de AB üyeliğine kabul edilmesi ile birlikte, başta güvenlik olarak geçmişte yaşanan hiç bir endişenin bir daha yaşanmayacağını düşünmektedir. Annan Planı Öncesi ve Sonrası AB Stratejileri AB’nin Kıbrıs Sorununa yaklaşımı, Annan Planı öncesi ve sonrası olmak üzere iki farklı strateji şeklinde kendini göstermiştir.7 İlki, 1999 Helsinki zirvesine8 kadar, sorunun çözümünü Kıbrıs’ın AB’ye üyelik şartı olarak görmüş, sorun çö- zülmeden iki toplumdan birini üye olarak kabul etmeyeceğini açıklamıştır. Diğeri ise Helsinki Zirvesinde sorun çözümlense de çözümlenmese de Güney Kıbrıs’ı “Kıbrıs” olarak tam üye alma kararını almıştır. Dolayısıyla AB, Kıbrıs Rum kesiminin 1 Mayıs 2004’de tam üyeliğe kabulünden sonra yapılan 17 Aralık 2004 Brüksel Zirve kararı ile birlikte Kıbrıs sorununda farklı bir strateji uygulamaya başlamıştır.9 

Brüksel Zirvesi Sonrası AB Yaklaşımları 

2004 Brüksel zirve toplantısıyla AB’nin yeni stratejisi, Kıbrıs Sorunun kendi politikalarıyla çözümlenmesi konusunda bir dayatma içine girmesi, 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi10 ile de Kıbrıs’ı Türkiye için bir “Kriter (Kopenhag Kriterleri gibi)11 haline getirilmiş olması AB’nin, Türkiye’ye AB üyelik sürecinde empoze edecebileceği çözümleri planlayarak uygulamaya başlaması şeklinde gözükmektedir. 2006’ya gelindiğinde ise AB, Türkiye’ye istediği çözümleri kabul ettirmekte zorlandığını görmeye başlamıştır. 

* 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Bölümü Başkanı 
1 Pelin Cengiz, Taraf Gazetesi, 14.02.2010 
2 http://www.kktcsohbet.net/news.php?readmore=43 
3 Milliyet Gazetesi, 16.5.2009 
4 Ahmet Zeki Bulunç, 17.3.2010`tarihinde 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü`nde yapmış olduğu konuşmadan
5 Ahmet Zeki Bulunç, Politics / Policy Studies, Gazi Journal of Academic View (01/2007), http://www.ceeol.com/ 
6 Niyazi Kızılyürek, Doğmamış bir devletin tarihi: Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005i s.3 
7 Erkan Karaaslan, Kıbrıs`ta Üçlü Kıskaç, http://www.ileri2000.org/21/karaarslan21.htm 
8 http://www.belgenet.com/arsiv/ab/helsinki_sonuc.html 
9 http://www.belgenet.com/arsiv/ab/brukselzirve_122004.html



Bu yıl aldıkları kararla (8 faslın askı- ya alınması, diğer fasılların açılmaması)12 Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini dondurma noktasına getirilmiş ve iki yıllık bir süre verilerek, AB üyeliği psikolojik baskısı altındaTürk toplumunun istedikleri noktaya gelmeleri için zorlamaya başlamışlardır.13 

Amaç, AB’ye üye olmak için Kıbrıs’la ilgili milli menfaatlerden taviz verilmesine inananlarları bir baskı gurubu oluşturarak inanmayanları sindirmesini sağlamaktı. Bu amaçla AB, yeni yaklaşımlar geliştirmeye başlamıştır. Bu yaklaşımların ilk göstergeleri Uluslararası Kriz Grubunun14 raporlarında Kıbrıs konusunda ortaya çı- kardığı iki kavramdır. Bunlardan Birincisi “Kıbrıslıca Çözüm”, diğeri ise “İç dinamiklere dayanan çözüm” kavramlarıdır.15 Şimdi kısaca bu kavramlara bakalım. 

10 http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/MuzakereCercevesi/Muzakere_-Cercevesi_2005.pdf 
11 http://www.belgenet.com/arsiv/ab/kopenhag_kri.html 
12 Volkan Bozkır, Türkiye`nin AB Stratejisi, 
http://www.turkiyeavrupavakfi.org/index.php/arastirmayorum/roportajlar/1857-abstratejisi.html 
13 KKTC’nin E. Ankara Büyükelçisi Ahmet Zeki Bulunç’un 17.3.2010`tarihinde 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü`nde yapmış olduğu konuşmadan. 14 Didem Akyel, 18.01.2010, http://www.crisisgroup.org 15 A.Z. Bulunç, a.g.k Hasan Hacı, Atina, Cihan ZAMAN, 25.2.2008 

İç Dinamiklere Dayanan Çözüm mü Çözülme mi? 

İç dinamiklere dayanan çözüm;16 Türkiye, KKTC ve Rum Yönetiminde, Kıbrıs çözümünü isteyecek siyasi kadroların işbaşına geldiği bir yapının oluşturulması olarak tanımlanabilir. Kasım 2003’den itibaren Türkiye’de siyasal yapı oluşmuştu. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Hükümeti göreve başlar başlamaz,17 Genel Başkan Recep Tayip Erdoğan, AB üye ülkelerinin hükümet ve devlet başkanlarını ziyaret ederek, partisinin politikalarında önceliğin AB üyesi olduğunu açıklamıştır. KKTC’de ise bu yapı için ilk adım 2003 Aralığından itibaren atılmış, Mehmet Ali Talat’ ın başkanlığını yaptığı Cumhuriyetçi Türk Partisi seçimleri kazanmış ve Talat başbakan olmuştur. 

Ancak, bu gün Kıbrıs Türk halkının geleceğini belirleyecek bu seçimleri etkileyebilecek KKTC dışı kişi, grup ve devletlerin Talat`ın seçilmesi için çaba harcamaya başlaması, seçimi yönlendirecek bir zemin yaratmaya çalışmaları, İster istemez KKTC’nin varlığını savunan kesimlerde endişelere yol açmıştır. 

Güney Kıbrıs’ta ise milliyetçi muhafazakar Papadapulos’un varlığı iç dinamiklerin bir ayağını hareketsiz hale getiriyordu. Sorun 2008 yılının Şubat ayında aşıldı. Rum Kesimindeki seçimlerde Papadapulos’un seçimi kaybettirlimesi ve Hristofyas’ın yeni Rum Yönetimi lideri olması ile birlikte iç dinamikler hazırlanmış ve bu dinamiklerin meseleyi kendiliğinden çözecekleri bir hava yaratılmıştır. 18 

Kıbrıslıca Çözüm Nedir? 

Bu arada “Kıbrıslıca” çözümün ne olduğu ve yapısı da belirginleşmiştir. Öncelikle AB’nin Kıbrıs Halkına bakışı, Kıbrıs’taki durum ve müzakere sürecine ilişkin kendi iç organlarını bilgilendirmek amacıyla hazırladığı belgede; “Kıbrıs adasının Güney kısmı ile Kuzey kısmı” arasında nüfus ve asker sayıları bakımından bir de karşı- laştırma yapılarak, Güney Kıbrıs’ta 789.300 Kıbrıslı yaşarken Kuzey’de de 88.900 Kıbrıslı ile 160.000 “Türk kökenli” kişinin yaşadığını açıklıyordu. 19 Oysa Güneyde yaşayan 789.300 Kıbrıslının 230.000’nin Yunanlı, Rus, Gürcü, Kürt, Lübnanlı Arap ve Pontuslulardan oluştuğunu dikkate bile almayan raporu hazırlayanlar, Kıbrıs’ın kuzeyinde 88.900 Kıbrıslı ile 160.000 “Türk kökenli” kişinin yaşadığını belirtmişlerdir.20 

16 Ali Erel, ABHaber, 06-07-2006 
17 www.belgenet.com/secim/3kasim.html 
18 Hasan Hacı, Atina, Cihan ZAMAN, 25.2.2008 
19 http://www.haber5.com/bosnayi-gormeyen-goz-ermeniyi-gordu-haberi-60880.aw 
20 Murat KÖYLÜ, “Batının İki Yüzü”, www.21.yyte.org 


Bu çözümün temelinde, aslında Kıbrıs’ı, başta Türkiye olmak üzere tüm dış etkenlerin etkisi dışında Kıbrıslı diye adlandırdığı (çoğunluğunun Rumların teşkil ettiği) halk tarafından kendi çıkarlarını gözetecek şekilde bir çözüm ortaya konması arzusuydu. Bu tezin amacının altında, çoğunluğun Rum olduğu bir toplumda Türkler önce Kıbrıslı adı altında azınlık sayılacak, sonrada asimile edilerek yok edilmesi yatıyordu. 8 Temmuz 2006’da, Gambari Anlaşması olarak anılan mutabak zemininde 21 Mart 2008’de başlayan Talat-Hiristofyas görüşmelerinde bu iki kavram üzerinde bir sonuca ulaşılmaya çalışıldı. Ancak aradan geçen 18 aydan fazla bir sürede 70’in üzerinde yapılan görüşmeden bir sonuca ulaşılmamıştır. 

Talat: “Ben kaybedersem, AKP Politikaları da kaybeder” 

Öncelikle AKP Hükümeti için neden Talat? Nisan 2004 ayı içinde her iki kesimde oylanan Annan Planı, Denktaş ve taraftarlarının büyük çabalarına karşın seçmenin %64’ü tarafından onaylanması, AKP tarafından Denktaş ve taraftarlarının da yönetimdeki etkinliklerinin artık tasfiye edilmesi gerektiğine yorumlayarak, adada Rumlarla kalıcı bir çözüm sağlayabilecek bir kişiliğe desteklenmesi gerektiği düşüncesi hakim olmuştur. Bu kimse “Yes be Annem”21 sloganıyla halkı plana “evet” oyu vermeye çalışan Başbakan Talat olmuştur. Halk, 30 yıldan beri çözüme yakın bir sonuç alınamamasını Rum uzlaşmazlığından daha çok Denktaş’tan kaynaklandığı tezine inandırılmaya çalışılmıştır. Bu süreçte Denktaş’ta karşı ABD ve AB kaynaklı bir psikolojik operasyon başlatılmış ve Denktaş “Mr. No”22 olarak nitelendirilmiştir. 

21 Hadi ULUERGİN, Hürriyet Gaztesi, 24 Nisan 2004 


Oysa Rum kesiminin Annan planına % 75 “No” demesinin sorumluğu Denktaş’ın değildir.23 

Talat Yeni Denktaş mı? 

Talat, 2005 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini Annan Planında ki politikalar üzerine kurarak, eğer seçilirse uzlaşmacı tavıyla kısa sürede adaya barış, güven ve huzur getirebileceğini vaat etmiştir. Oysa, 1 Mayıs 2004’de Rumların Avrupa Birliği’ne kesin kabulü24 ile çözüm hiç de kolay olamayacağının sinyallerini vermeye başlamıştı. Kıbrıs Sorununu kendi iktidar döneminde çözmeyi hedefleyen AKP için, Cumhurbaşkanı Denktaş ve Ulusal Birlik Partisi (UBP), kafalarında ki çözüme uygun olmadıkları Annan Planıyla açıkça ortaya çıkmıştı. Plana büyük destek veren Başbakan Talat ise, AKP Hükümeti için uyum içinde çalışabilecekleri bir Cumhurbaşkanı adayı olarak kendini göstermiş ve desteğini almıştır. 

“Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti” çatısı altında iki toplumlu tek devlet modeli üzerinde bir çözüm yolu arayışı içinde olan Talat için Nisan 2005 seçimlerini, bir yıl önce ki benzer bir çözüm önerisini içeren ve Kıbrıs Türk Halkının dörtte üçünün desteğini alan Annan Planının rüzgarıyla % 56’lık bir oy oranıyla Derviş Eroğlu’nun önünde Cumhurbaşkanlığını kazanmıştır. 25 Ancak aradan beş yıl gibi bir süre geçmesine rağmen, otuzbeş yıllık Kıbrıs sorununda istenilen sonuç alınamaması, her iki liderin büyük umutlarla başlattığı çözüm müzakerelerinde ki beklentileri büyük ölçüde azaltmaya başladı. Talat, Cumhurbaşkanı olduktan sonra ölçüsüz Rum talepleri karşısında bir süre kısmen direnmiştir. Bunun üzerine Yunan-Rum basını Talat’ın Denktaşlaştığı söylemini26 geliştirmiştir. 



22 Hadi ULUERGİN, www.tumgazeteler.com/haberleri/mr-no/ 
23 Özlem Soğukdere, “Kıbrıs Sorunu”, www. cnnturk.com , 11.01.2005 
24 Abbas BOYZER, Kıbrıs Türkleri Rumların İnsafına Terk edildi, http://www.ortadogugazetesi.net 
25 http://tr.wikipedia.org/ 
26 www.afrikagazetesi.net/ 


Öncelikle sorulması gereken AB’nin Kıbrıs`ta çözüm ortagı kim olabilir? Bu soruya verilecek cevap; AB’nin ortaya koyacagı çözümleri itiraz etmeden kolayca kabullenebilecek, siyaset olarak adanın menfaatlerinden çok kendi politikalarını ihraç edebileceği ve ada iç siyasetine kolayca müdahale edebileceği bir liderin seçilmesi olarak verilebilir . 

Öte yandan Talat’ı büyük ümitlerle seçen seçmen kitlesi hem çözüme hem de Talat’a olan inancını yitirmiştir. Bunun üzerine Talat, Kıbrıs Türkünün geleceğinden çok gelecek cumhurbaşkanlığını seçimini kazanmak amacı ile Rumlarla görüşmelerde ne olursa olsun odaklı bir yaklaşım sergilemiştir. Talat’ın vaat ettiği çözümü gerçekleştirememesi ise yaklaşan KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, diğer aday “Başbakan Derviş Eroğlu’nun şansını artırıyor mu” endişesine yerini bırakmaya ve Talat destekleyicilerinde seçim sonuçlarında ki endişesini arttırmıştır. 

Talat Kaybedince AKP Kaybediyor veya AKP’nin Kıbrıs Valisi 

“Bütün adaylara eşitiz” diyen AKP Hükümeti, yaptığı bir biri ardına açıklamalarda “Talat ve politikalarını desteklediğini”27 açık bir şekilde ifade etmekten de kaçınmamıştır. Cumhurbaşkanı Talat ise “ben kaybedersem AKP politikaları kaybeder”28 diyerek, bu güne kadar Kıbrıs’ta yaşanan müzakereleri ve gelinen noktanın sorumluluğunun sadece kendisine ait olmadığını, bu politikalarının mimarının AKP olduğunu ifade etmiştir. Bu açıklama en hafif ifadeyle tam bir talihsizlik ve skandaldır. KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak menfaatleri konusunda politikaları olması ve bunların uygulanması tartışılmaz bir gerçektir. Ancak Talat’ın kendisini AKP’nin “Kıbrıs valisi” gibi gö- rerek müzakerelerin tamamını Türkiye Cumhuriyeti’nde ki bir partinin politikalarıyla belirliyorsa, oldukça düşündürücüdür. Kıbrıs Halkının hak ve menfaatleri ile geleceğini belirleyecek politikaları, yine Kıbrıs Türk halkının seçeceği politikacılar tarafından doğru olarak belirlenmesi gerekir. Bu gün gelinen nokta itibarıyla Talat’ın, kendisinin ifadesiyle, AKP’ye dayalı politikaları iflas etmiştir. Başbakan Eroğlu’nun gelmesiyle kendi çıkarları yara alacaklarda gözle görülür bir “panik” havası esmeye başlandığı gözlenmektedir. 

Derviş Eroğlu, çözüm için bir engel mi? 

Uluslararası toplum ve AKP Hükümetine göre Eroğlu çözüm için engeldir. 

27 Serap Girgin Baykal, 12.03.2010, http://www.abvizyonu.com 
28 www.kibrispostasi.com/index.php/cat/35/.../KIBRIS_HABERLERI 

Kasım 2003`den itibaren Türkiye’de siyasal yapı oluşmuştu. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Hükümeti göreve başlar başlamaz , Genel Başkan Recep Tayip Erdogan, AB üye ülkelerinin hükümet ve devlet başkanlarını ziyaret ederek, partisinin politikalarında önceligin AB üyesi olduğunu açıklamıştır. 

Eroğlu’nu engel olarak gö- ren “uluslararası toplum” aslında kimdir? ABD, AB İngiltere, Yunanistan ve birazda BM genel sekreterli- ği.29 Oysa beş yıllık Talat liderliğinde ve müzakerelerin son dönemde verilen tavizlerle ulaştığı nokta olağanüstü iç karartıcı görünmektedir. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş anlaşması30 ve Annan Planında belirlenen şartların dahi çok gerisine düşülme süreci hızla ilerlemektedir. Varılacak anlaşma ile Kıbrıs Türk Halkının güvenliği 1960 döneminden daha kötü şartlar altında olacağı- dır.Çünkü Kıbrıs Rum kesimi Türkiye’nin güvenlik ve garanti sağlamasını kabul etmemektedir. Mevcut durumda bile asker sayısı, Kıbrıs Türk Tarafında 24 bin, Rum tarafında 94 bindir. Eli silah tutan her Rum 1974’den itibaren silahlarıyla yatıp, silahlarıyla kalkmaktadır. EOKA’nın terörist eylemler gerçekleştiren üyeleri birer kahraman olarak her yıl 1 Nisan’da anılmakta,31 EOKA’nın kuruluşu milli gün olarak kutlanmaktadır. Diğer taraftan Güney Kıbrıslı Rumlar Kuzeyde kalan taşınmazları için her türlü yasal yolu kullanarak tazminatlarını yada mülklerini alabilme imkanlarına sahipken,güneyde Rum işgalinde kalan 103 Türk köyün topraklarının geleceği söz konusu bile edilmemektedir. “Neden?” Kıbrıs Cumhuriyetinin yıkıldığı, yok edildiği, bunların sorumlusu kim olduğu, öldürülen, köylerinden göç ettirilen Türklerin hesabını kimin vereceği gibi meşru ve haklı sorular gündeme bile getirilmemektedir. Daha önemlisi KKTC, tarihe gömülecek, Kıbrıs Türk devletini “unsur” haline getirilecek; “dönüşümlü başkanlık” alıyoruz adı altında Kıbrıs Türk liderinin seçilmesinde 

29 Yusuf Kanlı, www.kibrispostasi.com, 22.3.2010 
30 Erdal Güven, 1960 Anlaşması mı dediniz?, Radikal Gazetesi, 03.06.2001 
31 EOKA’nın 50. Yılı ve Kıbrıs`ın geleceği, http://www.diplomatikgozlem.com

   Rum kesimine söz hakkı tanıyacak, Kıbrıs’ta “Kıbrıslı” diye bir millet, Kıbrıs Türk halkını o milletin içerisinde bir “ayrıcalıklı azınlık” haline getirecek; Kıbrıs Türk halkını İngiliz sömürge yönetimindeki statüsünden bile geri götürecek bir anlaşmayı KKTC’nin kuruluşuna “ağlayan” ve de “halen aynı görüş- te” olduğunu saklama gereği bile duymayan, KKTC’yi bir “hata” olarak görmeye devam eden bir “KKTC Cumhurbaşkanı” ile mümkün olacağını gayet iyi görmektedirler.32 Eroğlu eğer Cumhurbaşkanı seçilirse, bu konulara nasıl bakar, selefi gibi Türkiye’de bir başka partinin politikalarını mı takip eder, bilinmez. Ancak bilinen bir gerçek var, Kıbrıs Sorunu Talat’ın hala hazırda kabul ettiği yaklaşımla çözü- lürse, adadaki Türklerin asimile edilmesi süreci başlamış olur. Bu tespiti abartı- lı bulanlar Rum lider Hristofyas’ın Katar Tribune gazetesine yaptığı “Çözüm sonrasında, AB’ye üyelik çerçevesinde imzaladığımız özel protokolde, birleşik cumhuriyet ve AB’nin ‘işgal altındaki bölgeyi’ adım adım asimile etme yönünde gerekli önlemleri alacağız” dediğini unutmamalıdırlar.33 

Seçime Doğru Ara Sonuç 

KKTC’de tasfiye edilmesini isteyen tüm aktörlerin18 Nisan 2010’da yapılacak olan seçimlerde ki bütün gayreti, Talat’ın tekrar seçilmesini sağlayarak, müzakerelerin kaldığı noktadan tekrar devam etmesini sağlamak olarak gözükmektedir.Bu aktörlerin kim olduğunu Rum lider Hristofyas şöyle açıklamaktadır: ““Çözüme en büyük engel, milliyetçi çevreler ve ordu. AB’yi isteyen Erdoğan gibi liderler bu sürece yardımcı olur.”34 Seçimler yaklaşırken Eroğlu’nun seçimleri kaybetmesi için yapılan gayretlerin en centilmence olmayanı ise, eski KKTC Dışişleri Bakanı ve UBP Eski Baş- kanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun, Eroğlu’nun karşısında seçimlere bağımsız aday olarak girmesini sağlamak olmuştur. Eroğlu’ndan çok daha fazla katı ve mevcut çözüm sürecine uzak bir yapısı olduğu bilinen Ertuğruloğlu’nun, daha önceleri AKP Hükümet yetkilileriyle görüşmek için günlerce beklediği ve görüşemediği hatırlanırsa,35 son günlerde önce Başbakan Erdoğan, sonra da Cumhurbaşkanı Gül’le bir kaç kere görüşmesi oldukça manidardır. 

32 Yusuf Kanlı, a.g.e. 
33 Aktaran Milliyet, 16 Mayıs 2009, “Hristofyas, “Bu konuda Avrupa Birliği (AB) ile de özel bir protokol imzaladıklarını” iddia etti” 
34 agk. 
35 BULUNÇ, a.g.k 

Seçimler yaklaşırken Eroğlu’nun seçimleri kaybetmesi için yapılan gayretlerin en centilmence olmayanı ise, Eski KKTC Dışişleri Bakanı ve UBP Eski Başkanı Tahsin Ertuğruloğlu`nun, Eroğlu`nun karşısında seçimlere bağımsız aday olarak girmesini sağlamak olmuştur. 



Diğer taraftan Ertuğruloğlu, siyasi olarak Sayın Rauf Denktaş’a daha yakın olması, Serdar Denktaş’ın başkanlığını yaptığı ve KKTC’de % 10-15 arası bir oy potansiyeli olan Demokrat Parti (DP) tercihini etkileyebilecek bir manevra olarak görülebilir. Eroğlu’nun önününü kesmek için UBP eski başkanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun üçüncü bir aday olarak gösterilmesi, Avrupa Parlamentosu’nun Talat’a destek adı altında Nisan ayı başınnda Madrit’te bir konferans düzenlemesi, BM Genel Sekreteri Moon’un adayı ziyaret ederek Talat’ a açık desteğini ifade etmesi, gerçekleri değiştirmeyecektir. Bütün bu dış ve iç müdahale süreçleri KKTC’deki seçimlerin demokratik meşruluğuna gölge düşürmektedir. Bu kadar dış müdahale ile yapılacak bir se- çimi Soğuk Savaş’ın başlangıç döneminde Sovyet müdahalesi ile Çekoslavakya’da yapılan seçimlere benzetmek hiçte abartılı olmayacaktır. Kıbrıs Türk’ü, iç çekişmeleri ve şahsi menfaatleri bir tarafa bırakarak, gelecekleri adına atacakları bu en önemli adımda “Ulusal çıkarları” her şeyin üstünde tutarak “doğru” bir karar vermelidir. Bu karar sadece kendi gelecekleri ve güvenlikleri açısından değil, Asya-Avrupa ekseninde kimliklerini koruyan, mensubu olduğu milletin değer ve menfaatlerine sahip çıkan onurlu bir yaşam için verilecek en önemli karardır. Unutulmaması gereken Rumların nüfus bakımından çoğunlukta olması onları, Adanın hakimi değil sadece ortağı yapmaktadır. Bu ortaklık Rumlara, Kıbrıs’taki Türk varlığını yok etme özgürlüğünü asla vermeyecektir.. 

21. YÜZYIL

http://www.21yuzyildergisi.com/assets/uploads/files/284.pdf


..