Türkiye’nin Önünde Başka Seçenek Yok mu?
Yazar: Ümit Özdağ
07 KASIM 2014 CUMA
21yyte.org ve Yeniçağ gazetesinde 5-6-7 Kasım 2014 tarihlerinde yayınlanan “TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ SEÇENEKLER:PKK’nın EZİLMESİ, İÇ SAVAŞ, BÖLÜNME, ASKERİ MÜDAHALE” başlıklı yazıma yönelik olarak bir çok olumlu ve olumsuz eleştiri geldi. Olumsuz eleştirilerden en çok ciddiye alınması gereken, “Bu dört seçeneğin dışında seçenek yok mu?” sorusu idi. Bu meşru bir sorudur ve cevabı hak etmektedir. Bu soruyu soranların büyük bir kısmının beyninin arkasındaki soru: “Acaba Açılımın başarılı olma şansı hiç yok mu?” sorusudur. Politik bir çözüm olarak Açılımı desteklememiş olsam dahi, eğer AKP Hükümeti PKK Açılımını doğru şekillendirse ve yürütse idi, bugün Türkiye olduğu noktadan çok daha iyi bir noktada olurdu.
PKK Açılımı’nın “başarı şansını” 2009’dan bu yana ortadan kaldıran iki temel faktör olmuştur. Bunlardan birincisi, AKP Hükümetinin PKK ile müzakere sürecini stratejik bir süreç olarak değil, taktik bir süreç olarak görmesi ve hep bir sonraki seçimlere kadar zaman kazanma üzerinden kurgulamasıdır. İkinci temel faktör, PKK’nın da AKP Hükümeti’nin bu yaklaşımını çok erken tarihte deşifre ederek, Oslo’da ve daha sonra müzakere sürecinde verdiği sözleri tutmadan AKP Hükümetini yumuşak karnı olan seçim öncesi dönem üzerinden baskı altına alma politikasıdır. (İçişleri Bakanı Efgan Ala’nın Abdülkadir Selvi’ye itirafı, Yeniçağ, 7 Kasım 2014)
Bu iki faktörün nelere yol açtığını ayrıntılı olarak şu şekilde ortaya koyabiliriz. AKP Hükümeti, oy kaybı endişesi ile (2011’de örgütün Hakkari’de alan hakimiyeti kurma çabası dönemi ve KCK operasyonları hariç) PKK ile çatışmadan sürekli kaçınmıştır. AKP Hükümetinin çatışmadan kaçtığını gören PKK, sürekli ileri adım atarak AKP Hükümetini güç alanı boşaltmaya zorlamıştır. AKP’nin seçim endeksli, devlet gücünü paralize eden ve PKK’ya alan açan politikaları PKK’da zafer kazandık, Türkiye’yi yendik duygusunu yaratmıştır. Nitekim Karayılan 12 Şubat 2013’de şöyle demektedir: “Açıkça söylemek gerekir ise yenildiler, yenildikleri için önderliğimizin yanına gidip diyalog kurma yöntemine başvurdular.” Terör konusunda acemi olanlar dahi bilirler ki, zafer duygusu içinde olan bir terör örgütü başarılı müzakere yapmak için en kötü ortaktır.
Terör örgütü, AKP Hükümetinin seçim endeksli ürkek politikalarını meşrulaşmak, güçlenmek, devlet iktidarı yanında PKK iktidarını inşa etmek ve ulaştığımız aşamada devlet iktidarını sonlandırarak PKK iktidarını inşa etmek için kullanmaktadır. AKP Hükümeti yetkilileri bu durumu “Kamu Güvenliği yeniden tesis edilecektir” şeklinde ifade etmektedirler.
PKK’nın Ortadoğu’daki Suriye merkezli gelişmeleri de AKP Hükümetinden ve bürokratlarından daha iyi okuduğu görülmektedir. Ankara’nın anlamsız ve akılsız bir tutkuya dönüşen yerine adam bulmadan Esad’ı devirme politikasından Suriye’nin kuzeyinde devletçikler inşa etmek için yararlanan PKK, şimdi bu devletçiklerden Türkiye’ye Kobaniler ihraç etmeye ve meskun mahal çatışmaları başlatmayı hedef almaktadır.
Terör konusunda acemi olmayanlar bilirler ki, PKK gibi sınır aşan bir yapılanmaya sahip bir terör örgütü ile başarılı müzakere için ön şartlardan birisi bölgesel/uluslararası istikrarın olmasıdır. Jeopolitik dönüşüm dönemleri örgütlere yeni fırsatlar yarattığı ve büyük ödemeler yapabilecek müşteriler çıkardığı için böyle dönemler müzakereler için olağanüstü kötüdür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin bazı yetkililerinin ancak ulaşılan aşamada durumun vahametini anladıkları anlaşılıyor. Erdoğan, “sınırlarımızda büyük bir oyun oynanıyor, bu PKK’nın aklı değil daha üst bir akıl var” derken, Gümrük Bakanı N. Canikli, Kobani üzerinden büyük Kürdistan stratejisinin uygulandığını söylüyor.
Buna rağmen, AKP Hükümeti/devleti içinde birileri hala Öcalan üzerinden artık Türkiye’yi bir felakete götüren Açılımı hayatta tutmaya çalışıyorlar. Politikleşmiş istihbarat, Başbakana olanları değil, duymak istediklerini söylüyor. Davutoğlu ise, PKK’nın çekilmesi konusunda Türk halkına doğru söylemediklerini ifade ederek, şimdi sürecin yürümesi için PKK’nın Türkiye sınırları dışına çekilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Oysa bu PKK için çoktan aşılmış bir aşama. Öte yandan AKP Hükümeti, PKK ile üzerinde anlaşılan diğer maddeler konusunda Türk halkından bilgi saklayarak halka doğruyu söylememeye devam ediyor.
Özetle, Türkiye’nin önünde müzakere AKP Hükümeti için en az zarar ile PKK’yı aşmak için bir fırsat gibi göründü ise de Hükümet, uygun ve gerektiğinde devletin ciddiyetini/gücünü gösterecek şekilde yaklaşmadığı, AKP’nin seçim menfaatlerini, Türkiye’nin yaşamsal menfaatlerinin önüne koyduğu için müzakere süreci Hükümetin istediği gibi gelişmemiş, kontrol dışına çıkmış, devleti ayağa düşürmüştür. Bundan sonra Öcalan üzerinde yapılacak hamleler ile ne Ortadoğu’daki gelişmelerin PKK’ya sunduğu ABD/AB zeminindeki fırsatlar, ne de bölgesel şanslar, ne de Türkiye içinde elde ettiği kazanımlar örgütün elinden alınamaz. Bu ise AKP Hükümetini PKK’nın adı ne olur ise olsun federasyon talebini kabul etme zorunluluğu ile karşı karşıya bırakır.
Bu sonuç, demokratik bir sonuç değil, çekirdek bir % 4’ün silah zoru ile geriye kalan % 96’ya iradesini dayatmasıdır. Bu sonuç ile birlikte, devlet yeniden yapılandırılmaya sokulacak, kamu kaynakları yeniden dağılacak, doğudan batıya batıdan doğuya karşılıklı iç göçler başlayacak, ekonomik yaşam büyük siyasal tansiyonun altına girecek nihayet bir sosyal/politik patlama kaçınılmaz hale gelecektir. Öcalan, Bayık, Karayılan vs. PKK şeflerinin kırmızı halının üzerinden yürümeye başlamaları, PKK’lıların Diyarbakır’a zafer kazanmış bir şekilde girmeleri, Ankara’da belediye otobüsünde iki elini ve bir gözünü kaybeden gazi otobüs sürücüsünün hakaretine uğrarken, PKK’lılara iş kurmak için kredi verilmesi bir noktadan patlayarak iç çatışma zeminini oluşturacaktır.
Diğer bir ifade ile “yığınaklanmada yapılan hatalar manevra ve taktik sahada yapılan hamleler ile giderilemez.” Siviller bu deyişi “birinci düğmeyi yanlış ilikledin mi ikincisini doğru ilikleme şansın yoktur” diyerek ifade ederler. Sonuç olarak, müzakere siyasetini başarı ile uygulamak isteyen bir AKP Hükümetinin ilk önce PKK’ya Türkiye’nin yenilmediğini, 1990’lardan PKK’dan daha fazla korkmadığını (1990’larda Türkiye değil, PKK yenildi), devletin gücünün kullanılması durumunda Öcalan’ın yanına Bayık ve Karayılan’ın da misafir olarak gelebileceğini göstermesi gerekir.
Bu yazının yazarı 25 Ağustos 2003 tarihli "PKK'nın Son Saldırıları" başlıklı yazısında " ....eğer PKK arkasına AB ve ABD 'yi alarak kısa dönemli bir şiddet kampanyası yapar ise basında ve Ankara'da "bu adamlarla görüşerek sorunları çözmek en iyisi" sözlerinin yükseldiği görülecektir" diye yazmıştı. Onun için isterseniz tekrar başa dönün ve hem bu yazıyı hem de “TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ SEÇENEKLER: PKK’nın EZİLMESİ, İÇ SAVAŞ, BÖLÜNME, ASKERİ MÜDAHALE” başlıklı yazımı tekrar okuyun.
PKK Açılımı’nın “başarı şansını” 2009’dan bu yana ortadan kaldıran iki temel faktör olmuştur. Bunlardan birincisi, AKP Hükümetinin PKK ile müzakere sürecini stratejik bir süreç olarak değil, taktik bir süreç olarak görmesi ve hep bir sonraki seçimlere kadar zaman kazanma üzerinden kurgulamasıdır. İkinci temel faktör, PKK’nın da AKP Hükümeti’nin bu yaklaşımını çok erken tarihte deşifre ederek, Oslo’da ve daha sonra müzakere sürecinde verdiği sözleri tutmadan AKP Hükümetini yumuşak karnı olan seçim öncesi dönem üzerinden baskı altına alma politikasıdır. (İçişleri Bakanı Efgan Ala’nın Abdülkadir Selvi’ye itirafı, Yeniçağ, 7 Kasım 2014)
Bu iki faktörün nelere yol açtığını ayrıntılı olarak şu şekilde ortaya koyabiliriz. AKP Hükümeti, oy kaybı endişesi ile (2011’de örgütün Hakkari’de alan hakimiyeti kurma çabası dönemi ve KCK operasyonları hariç) PKK ile çatışmadan sürekli kaçınmıştır. AKP Hükümetinin çatışmadan kaçtığını gören PKK, sürekli ileri adım atarak AKP Hükümetini güç alanı boşaltmaya zorlamıştır. AKP’nin seçim endeksli, devlet gücünü paralize eden ve PKK’ya alan açan politikaları PKK’da zafer kazandık, Türkiye’yi yendik duygusunu yaratmıştır. Nitekim Karayılan 12 Şubat 2013’de şöyle demektedir: “Açıkça söylemek gerekir ise yenildiler, yenildikleri için önderliğimizin yanına gidip diyalog kurma yöntemine başvurdular.” Terör konusunda acemi olanlar dahi bilirler ki, zafer duygusu içinde olan bir terör örgütü başarılı müzakere yapmak için en kötü ortaktır.
Terör örgütü, AKP Hükümetinin seçim endeksli ürkek politikalarını meşrulaşmak, güçlenmek, devlet iktidarı yanında PKK iktidarını inşa etmek ve ulaştığımız aşamada devlet iktidarını sonlandırarak PKK iktidarını inşa etmek için kullanmaktadır. AKP Hükümeti yetkilileri bu durumu “Kamu Güvenliği yeniden tesis edilecektir” şeklinde ifade etmektedirler.
PKK’nın Ortadoğu’daki Suriye merkezli gelişmeleri de AKP Hükümetinden ve bürokratlarından daha iyi okuduğu görülmektedir. Ankara’nın anlamsız ve akılsız bir tutkuya dönüşen yerine adam bulmadan Esad’ı devirme politikasından Suriye’nin kuzeyinde devletçikler inşa etmek için yararlanan PKK, şimdi bu devletçiklerden Türkiye’ye Kobaniler ihraç etmeye ve meskun mahal çatışmaları başlatmayı hedef almaktadır.
Terör konusunda acemi olmayanlar bilirler ki, PKK gibi sınır aşan bir yapılanmaya sahip bir terör örgütü ile başarılı müzakere için ön şartlardan birisi bölgesel/uluslararası istikrarın olmasıdır. Jeopolitik dönüşüm dönemleri örgütlere yeni fırsatlar yarattığı ve büyük ödemeler yapabilecek müşteriler çıkardığı için böyle dönemler müzakereler için olağanüstü kötüdür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin bazı yetkililerinin ancak ulaşılan aşamada durumun vahametini anladıkları anlaşılıyor. Erdoğan, “sınırlarımızda büyük bir oyun oynanıyor, bu PKK’nın aklı değil daha üst bir akıl var” derken, Gümrük Bakanı N. Canikli, Kobani üzerinden büyük Kürdistan stratejisinin uygulandığını söylüyor.
Buna rağmen, AKP Hükümeti/devleti içinde birileri hala Öcalan üzerinden artık Türkiye’yi bir felakete götüren Açılımı hayatta tutmaya çalışıyorlar. Politikleşmiş istihbarat, Başbakana olanları değil, duymak istediklerini söylüyor. Davutoğlu ise, PKK’nın çekilmesi konusunda Türk halkına doğru söylemediklerini ifade ederek, şimdi sürecin yürümesi için PKK’nın Türkiye sınırları dışına çekilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Oysa bu PKK için çoktan aşılmış bir aşama. Öte yandan AKP Hükümeti, PKK ile üzerinde anlaşılan diğer maddeler konusunda Türk halkından bilgi saklayarak halka doğruyu söylememeye devam ediyor.
Özetle, Türkiye’nin önünde müzakere AKP Hükümeti için en az zarar ile PKK’yı aşmak için bir fırsat gibi göründü ise de Hükümet, uygun ve gerektiğinde devletin ciddiyetini/gücünü gösterecek şekilde yaklaşmadığı, AKP’nin seçim menfaatlerini, Türkiye’nin yaşamsal menfaatlerinin önüne koyduğu için müzakere süreci Hükümetin istediği gibi gelişmemiş, kontrol dışına çıkmış, devleti ayağa düşürmüştür. Bundan sonra Öcalan üzerinde yapılacak hamleler ile ne Ortadoğu’daki gelişmelerin PKK’ya sunduğu ABD/AB zeminindeki fırsatlar, ne de bölgesel şanslar, ne de Türkiye içinde elde ettiği kazanımlar örgütün elinden alınamaz. Bu ise AKP Hükümetini PKK’nın adı ne olur ise olsun federasyon talebini kabul etme zorunluluğu ile karşı karşıya bırakır.
Bu sonuç, demokratik bir sonuç değil, çekirdek bir % 4’ün silah zoru ile geriye kalan % 96’ya iradesini dayatmasıdır. Bu sonuç ile birlikte, devlet yeniden yapılandırılmaya sokulacak, kamu kaynakları yeniden dağılacak, doğudan batıya batıdan doğuya karşılıklı iç göçler başlayacak, ekonomik yaşam büyük siyasal tansiyonun altına girecek nihayet bir sosyal/politik patlama kaçınılmaz hale gelecektir. Öcalan, Bayık, Karayılan vs. PKK şeflerinin kırmızı halının üzerinden yürümeye başlamaları, PKK’lıların Diyarbakır’a zafer kazanmış bir şekilde girmeleri, Ankara’da belediye otobüsünde iki elini ve bir gözünü kaybeden gazi otobüs sürücüsünün hakaretine uğrarken, PKK’lılara iş kurmak için kredi verilmesi bir noktadan patlayarak iç çatışma zeminini oluşturacaktır.
Diğer bir ifade ile “yığınaklanmada yapılan hatalar manevra ve taktik sahada yapılan hamleler ile giderilemez.” Siviller bu deyişi “birinci düğmeyi yanlış ilikledin mi ikincisini doğru ilikleme şansın yoktur” diyerek ifade ederler. Sonuç olarak, müzakere siyasetini başarı ile uygulamak isteyen bir AKP Hükümetinin ilk önce PKK’ya Türkiye’nin yenilmediğini, 1990’lardan PKK’dan daha fazla korkmadığını (1990’larda Türkiye değil, PKK yenildi), devletin gücünün kullanılması durumunda Öcalan’ın yanına Bayık ve Karayılan’ın da misafir olarak gelebileceğini göstermesi gerekir.
Bu yazının yazarı 25 Ağustos 2003 tarihli "PKK'nın Son Saldırıları" başlıklı yazısında " ....eğer PKK arkasına AB ve ABD 'yi alarak kısa dönemli bir şiddet kampanyası yapar ise basında ve Ankara'da "bu adamlarla görüşerek sorunları çözmek en iyisi" sözlerinin yükseldiği görülecektir" diye yazmıştı. Onun için isterseniz tekrar başa dönün ve hem bu yazıyı hem de “TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ SEÇENEKLER: PKK’nın EZİLMESİ, İÇ SAVAŞ, BÖLÜNME, ASKERİ MÜDAHALE” başlıklı yazımı tekrar okuyun.
http://www.21yyte.org/ sitesinden 20.06.2016 tarihinde yazdırılmıştır
..