YİNE LAİKLİK,
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN
yektagozden@sozcum.com
9 Aralık 2013
Siyasal yalanların biri de “Türkiye'de sert laiklik uygulandı” sözüdür. İlk kez
20 Ocak 1921 günlü, 85 no.lu kurtuluş Anayasası'nın 1. maddesiyle gündeme gelen laik anlayış, daha sonra 3 Mart 1924 günlü, 429, 430 ve 431 no.lu yasalarla ulusal yaşamı yönlendirip dokumaya başlamış, 10 Nisan 1928 günlü 1222 no.lu ve 5 Şubat 1937 günlü, 3115 no.lu yasalarla yapılan Anayasa değişiklikleriyle Türkiye Cumhuriyeti'nin özgün nitelikleri arasına girmiştir. Başta din ve vicdan özgürlüğü olmak üzere tüm hak ve özgürlüklerin güvencesi, çağdaş dünya görüşü ve yaşam biçimi, ulusal birliğin dayanağı, barışın ve dostluğun kaynağı olan laiklik, ümmetçi, dinci, mezhepçi, cemaatçi kişilerle kesimlerin ve laikliği anlamayanların tepkisini çekmiştir.
Özellikle cumhuriyete karşı çıkanların, kurucu Mustafa Kemal ve arkadaşlarını
eleştirmek, karalamak ve suçlamak için seçtikleri sömürü konularının başında
gelmektedir. Şeriatla yönetilen Müslüman çoğunluklu ülkelerin çektiği acıları,
yaşadıkları olumsuzlukları, din ve mezhep çatışmalarının tarihteki yerini
bilmeyenlere amaçlı ve yanlış değerlendirenler laikliği kötülemektedirler.
Ülke, din, toplum özellikleri ve koşulları gözardı edilerek, sözlük anlamındaki
laikliğin her yerde aynı uygulanacağı yanılgısına düşenler Türkiye'de laikliğin
sert uygulandığı savında bulunmaktadırlar. Kurtuluş Savaşı sırasındaki
isyanları, din adına girişilen sapkınlıkları, 1925 Şeyh Sait, 1930 Menemen
başkaldırısını unutmaktadırlar. Serbest Fırka'nın kendini kapatma nedenini
gözardı etmektedirler. 1945 çok partili düzene ve 1950 demokrasiye geçişten
sonraki din sömürüsünün getirdiği sakıncaları, zamanın Başbakanı Adnan
Menderes'in 5816 no.lu yasanın çıkması için çabalarını bilmezlikten
gelmektedirler. “Din karşıtlığı ve Jakobenlik” gibi gerçekdışı suçlamalar,
sömürücülerin yakıştırmasından başka bir şey değildir. Gerçekle hiçbir ilgileri
yoktur.
Gerçek
Laiklik konusunda hiçbir sert uygulama olmamıştır. Yalanlarla, yakıştırmalarla
yürütülen suçlama ve karalamalar dinsel bağımlılığın ve dinci militanlığın,
iktidar yandaşlığının saçmalıklarıdır. Devlet, cumhuriyet karşıtı dinci kalkışma
ve girişimlere karşı “devlet duruşu”nun gereklerini yapmıştır. Cami yapılmasına,
mescit açılmasına, camiye gidilmesine Kur'an okunmasına, namaz kılınmasına, oruç tutulmasına, Hacc'a gidilmesine engel olunmamış, dinsel bayramlar düzenli
biçimde kutlanmış, dinsel gereklerin ve görevlerin yerine getirilmesine güçlük
çıkarılmamıştır. Laiklik öncelikle inananlar ve inanmayanlar bağlamında tam
eşitliktir.
Sert uygulama olsaydı gerici dergi ve gazeteler çıkabilir miydi? Adlarını
vermeyi gereksiz bulduğumuz bağnazlar, yobazlar, sömürücüler, çıkarcılar yetişir miydi? Laiklik karşıtı siyasal partiler peş peşe kurulup iktidara gelebilir
miydi? Laiklik inanç-din karşıtlığı olsa 430 no.lu yasayla imam hatip okulları,
ilahiyat fakülteleri benimsenir, Diyanet İşleri Başkanlığı kurulur muydu? Evler
ve sokaklar özgür bırakılır mıydı? Suudi Arabistan'da olduğu gibi camiye
gitmeyeni sopalayan din polisi mi var? Günümüzde kim Atatürk kadar dine saygılı?
Sert uygulama olsa kurban kesilir, kandiller kutlanır, “Elhamdülillah yüzde
doksandokuzumuz Müslüman” denilebilir miydi? Cami ve mescit giderleriyle
görevlilerinin giderlerini devlet karşılar mıydı? Nüfus kayıtlarında din ve
mezhep açıklığı bulunur, imam nikahına göz yumulur muydu? Din kitapları basılır, günümüzdeki yöneticiler iktidara gelebilir miydi?
Bağnaza ve yobaza laikliği anlatmak boşuna mı dersiniz? Kimi tarikatçılar din
sömürüsünü görmezlikten gelip laikliği savunmayı “sömürü” diyerek eleştiriyor.
Günümüz Başbakanı sürekli sıkmabaşlıları kışkırtarak Anayasa Mahkemesi kararına karşı çıkıp sorumluluğunu unutuyor. Devlet sıkmabaşlı oldu.
Cumhuriyeti daha nitelikli, daha çağdaş ve daha insancıl kılan laiklik ilkesini
Türkiyemize armağan eden Atatürk'e saldıranlar dini anlamayan, inancı sömürerek dini siyasallaştıran, kindar nesil yetiştirmeye amaç edinenler, Türkiye karşıtlarıdır. Toplumda din ve mezhep ile partiler üzerinden ayrışma ve
kutuplaşma yaratarak bunlardan yararlanmayı düşünen bozuk düşünceliler, halkı susturmaya, sindirmeye ve ezmeye çalışan aymazlardır. Laiklik aklın özgürlüğü, düşünce ve inanç özgürlüğünün güvencesidir. Laiklik olmayan yerde demokrasi olmaz. Kimse kimseyi kandırmasın. Eşlerinin başını kapattıranlarla eşlerinin başı kapalı olanların yan tutmaları, bağnazlık ve dincilikle konuyu
değerlendirmeleri önemsenemez.
***