Tunceli’de Ne ve Neden Oldu ÜMİT ÖZDAĞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tunceli’de Ne ve Neden Oldu ÜMİT ÖZDAĞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Haziran 2016 Salı

Tunceli’de Ne ve Neden Oldu? BÖLÜM 1



Tunceli’de Ne ve Neden Oldu?  BÖLÜM 1

Yazar: Ümit Özdağ
15 KASIM 2014 CUMARTESİ


Sunuş


Tunceli’de dönemin PKK’sı devletin milletin ve Tunceli halkının büyük bir bölümünü oluşturan uysal, sakin, devlete saygılı ve ülkeye bağlı aşiretlerinin başına beladırlar. Erzincan ve Elazığ’ın köylüleri Tunceli’den civar köylere saldıran ve talan eden aşiretlerin şirretliğinden bıkmış ve bezmişlerdir. Bu şirretlik takriben 100 seneden bu yana devam etmektedir. Tunceli coğrafyasının sağladığı avantajı kullanan soyguncu aşiretler devletin nizamı sağlamak üzere düzenlediği askeri hareketlerden defalarca kaçarak askeri önlemleri defalarca etkisiz hale getirmişlerdir. Bu aşiretler, Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Ordusunu Rus Ordusu ile anlaşarak arkadan vurmuşlardır. Bu aşiretlerin derdi ne Zazalık ne de Kürtlüktür. Soyut bir politik ülküyü temsil etmekten uzak, çapulculuk ile yaşayan sürülerden bahsetmekteyiz.
Bu düşmanla işbirliği yapanların yanında İstiklal Harbi’nin başında Mustafa Kemal Paşa’ya göğüslerini siper eden aşiretler de vardır, onların vatanperver liderleri de. Onların çocukları aramızda yaşıyor. Evimin olduğu caddede bir dükkan var. Dükkanın sahibi Tunceli Nazimiyeli. Her görüşünde sokağa fırlar, “Allah razı olsun hocam dün akşam seni dinledik. İçimize su serptin. Bölücülerin canını okudun” der. Ya da ben Tunceli’ye gidince kahvehanede etrafımda toplanıp Türkiye’nin ve Türk Milliyetçiliğinin sorunlarını tartışırlar. Sonra ellerinde Kaleşnikofları ile dağlara korucu olarak görev yaptıkları yerlere giderler.
Bu azgın aşiretler Türkiye Cumhuriyeti yönetiminin de aynı Osmanlı Ordusu gibi bir iki kere gelip sonra bıkacağını, Tunceli ve çevresini kendi azgınlıklarına terk edeceklerini düşünürler. Ankara, bölgeye birçok nasihat heyeti yollar. Kendilerine defaatle uslanmaları için nasihat edilir. Dinlemezler. Bu arada devlet, Tunceli ve çevresinde aşiret yapısını dağıtmak, ekonomik gelişmeyi sağlamak amacı ile hukuki düzenlemeler üzerinde çalışır. Nihayet “Nasihat ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” atasözünde olduğu gibi 1937’de hakkı kötek olan aşiretler gereken dersi almışlardır. Bu yazıyı, son günlerde yine televizyonlarda Türk Milleti, Türk devleti ve Türk Ordusuna yönelik ağır saldırıların başladığı bir ortamda yalan ve dolana karşı derledim. Yazının orijinal bir analiz olma iddiası yoktur. Sadece kimin ne yaptığını bilelim diye derlenmiştir.     

       Giriş

Anadolu’nın coğrafi olarak merkezine yakın bir noktada olan Tunceli coğrafyası, Osmanlı-Safevi ilişkilerinin Yavuz-İsmail Döneminde yaşadığı çatışmaların gerçekleştiği 1570’lerden bu yana önce Osmanlı devleti sonra Türkiye Cumhuriyeti için bir güvenlik sorunu olmuştur. Bu hususu Zaza milliyetçisi Ebubekir Pamukçu şu şekilde ifade etmektedir: “Dersim’in Zazaları XVI. yüzyıldan bu yana merkezi otoriteyle çatışma durumlarını Cumhuriyet’ten sonra da sürdürdüler.”[1]
Tunceli sert ve zor bir coğrafyada yaşayan aşiretler, coğrafyadan istifade ederek devlet otoritesinin bölgelerine girmesini engelledikleri gibi, bölgelerinin tarım ve hayvancılığa izin vermemesinin sonucunda geçim kaynağı haline getirdikleri sistematik vurgun ve soygunlarla sadece Tunceli’yi değil, Bayburt, Eğin, Kangal ve Sivas’a kadar uzanan bir coğrafyayı 1930’lara kadar güvensiz hale getirmişlerdir.[2]
Bu konuda E. Pamukçu’nun Dersim’de merkezileşmiş ve bütün komşu coğrafyaları terörize eden sistematik soygun sistemi ile ilgili şu ifadeleri çok önemlidir: “Fakat Dersim’in Zazaları, Dersim’in coğrafik yapısının sağladığı avantajını da kullanarak Türk-Kürt birliklerinin Dersim’e girmesine engel oldular. Böylece Dersim, Osmanlı sınırları içinde Osmanlıdan bağımsız bir bölge durumuna geldi…Dersim’in bu statüsü, küçücük bir bölgede de olsa Zaza hakimiyetinin simgesi olması bakımından önemlidir. Ama bu statü, halkımıza çok pahalıya mal olmuş, yüzyıllarca süren bu yalnızlığın sonucu olan yoksulluk bölgeyi kasıp kavurmuş, bu olumsuzluk da dinsel kurumların yozlaşması, aşiret kavgalarının yaygınlaşması ve soygunculuğun kurumsallaşması sonucunu getirmiştir…Bir çok aşiretin soygun kolları vardı. Bir soygun kolu da katırcılar, toplayıcılar, gözcüler, nişancılar gibi, bir soygun seferinde ayrı ayrı görev yapan kişilerden oluşuyordu. Yılda birkaç kez çevre illere yapılan baskınlarda ele geçirilen soygun ganimetleriyle aşiretin bir yıllık geçim yükü hafifletilmeye çalışılıyordu.Belirli aşiretlerin kendilerine ait soygun bölgeleri ve kendi denetimlerinde soygun yolları vardı. Bu yollar doğuda Kığı, batıda Arapkir ve Kemaliye, kuzeyde Kemah ve Erzincan’a dek uzardı.”[3]
Eski adı Dersim olan coğrafya, Batıda Kemaliye ve Ilıç Vadisine  Kuzeyde Erzincan ve Gümüşhane hudutlarına, Doğuda ise Kığı ve Bingöl topraklarına dayananan, Güneyini Murat Suyu’nun kestiği geniş bir alanı kapsamaktadır.[4] Munzur Suyu Dersim’i ikiye bölmektedir.Mazgirt ve Nazimiye Doğu Dersim, Hozat, Çemişgezek, Çarsancak, Pertek, Ovacık ise BatI Dersim olarak adlandırılmıştır.[5]
Dersim’de irili ufaklı 91 Aşiret yaşamaktadır.[6] Bu Aşiretler etnik kimliklerine göre Zaza, Türkmen, Kürt şeklinde tasnif edilirler. Zaza ve Türkmenlerin çok büyük bir bölümünü Aleviler oluşturmaktadır.Ayrıca Dersim’de dikkate değer bir Ermeni nüfus olduğu da bilinmektedir.[7]1935’de yapılan sayıma göre bugün ki Tunceli sınırları içinde 107.732 kişi yaşamaktadır.[8]   
Tanzimat sonrasında Anadolu’da idari birliği sağlamak isteyen Osmanlı Devleti 1860’dan itibaren Dersim bölgesinde de devlet düzenini sağlamak amacı ile yıkıldığı tarihe kadar bir çok girişimde bulunmuştur. 1863’da Erzurum Müşiri Samih Paşa’nın Dersim’de gerçekleştirmek istediği bayındırlık hizmetlerine direnç gösterilmiştir. 1860 ve 1877’de devletin Hozat ve Mazgirt’te birer kışla yaparak güvenliği sağlama ve Dersim’e nüfuz etme girişimi de Dersim’in derebeylerinin tepkisi ile karşılaşmıştır.[9]
 Osmanlı Devletinin Dersim’de hakimiyet kurma çabalarından rahatsız olan Dersim derebeyleri 1877-78 Türk-Rus Harbinde Ruslara yardım vaat etmiş, Hozat ve Mazgirt’teki kışlalardaki askerler Rus Ordusu üzerine sevk edilince kışlaları basmış ve imha etmişlerdir. Hatta bazı Dersim aşiretleri bütün Erzincan bölgesini denetim altına almak isteyince Osmanlı Devleti Ali Şefik Paşa komutasındaki bir heyeti Dersim’e “tedip” amacı ile yollamış fakat sonuç alamamıştır.[10]
1893-1905 arasında da Dersim ve çevre coğrafyasında Dersim’den kaynaklanan akınlardan dolayı büyük huzursuzluklar çıkmıştır. Dersim aşiretleri özellikle Elazığ ve Malatya üzerinde denetim kurmaya çalışmışlardır. 1896’da Müşir Zeki Paşa Dersim’den kaynaklanan fitneyi bastırmakla görevlendirilmiştir. Müşir Zeki Paşa, olayları denetim altına almayırı başarmıştır.[11] 1903’de dersim Mutasarrıfı Celal Bey, bölge için bir islahat raporu hazırlamıştır.[12] 1905’de Dersim’de tekrar huzursuzluk çıkmıştır. İstanbul önce huzursuzlukları bastırmak için bir ordu yollamayı düşünmüş fakat sonra Harput Valisi’nin isteği üzerine vazgeçmiştir.[13]     
1907’de  Kureyşan aşiretinin Kığı’nın köylerini ve Kemah ile Çemişkezek’i basması üzerine Harput’tan Neşet Paşa komutasındaki bir birlik Dersim’e yürüyerek eşkıya güçlerini dağıtmış ve Dersim Komutanı ünvanı ile Hozat’a yerleşmiştir.Ancak eşkiyaların tam anlamı ile ezilmemesi eşkıya aşiretleri cesaretlendirmiş, aynı sene içinde Ermenilerin de destek ve kışkırtması ile Koçuşağı, Şamuşağı, Resin aşiretleri Kemah ve Erzincan’a akınlar düzenlemişlerdir.[14]
Bunun üzerine 4. Ordu Komutanı Müşir Zeki Paşa İstanbul’dan daha etkili bir harekat için izin istemiştir. Karaballı, Ferhatuşağı ve Resik Aşiretlerinin gerçekleştirdiği ve liderliği Dersim’in dini liderlerinden Yukarı Abbas Uşağı Aşiretinin Şeyh Hasanlar kolundan Seyit Rıza’nın yaptığı talanlar üzerine 1908’de Neşet Paşa aldığı takviyelerle aşiretler üzerine bir harekat yapmıştır. Harekat başarılı olmamıştır.[15] Neşet Paşa’da İstanbul’a sadece askeri önlemler değil, islahat önlemleri alınması gerektiğini belirtmiştir. 1908’in sonunda bir kez daha bu kez Haydaranlılar üzerine askeri harekat düzenlenmiştir.[16]

       Birinci Dünya Savaşı

Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile Dersim’de gerginlik başlamıştır. Gerginliğin merkezi Ferhat Uşağı Aşireti olmuştur. 1916’da Halit Bey komutasındaki bir bir nizamiye taburu Ferhat Uşağı Aşireti  üzerine sevk edilmiştir. Pivank Aşiretinin de arasında olduğu bazı aşiretler ise Elazığ üzerine yürümüş, Mazgirt, Pertek ve Çarsancak’ı basmışlardır. Hozat’ta aralarında Bahtiyarların olduğu bazı aşiretler ayaklanmıştır.Kırganlılar ve Arıllı Aşireti ise Nazimiye ve Mazgirt’i talan etmiştir.[17] Aşiretlerin bu ayaklanmaları Rus Ordusu ve Ermeniler tarafından teşvik edilmiştir.[18]
Ancak Rus Ordusu ile birlikte Pülümür’e giren Ermenilerin katliamlara başlaması üzerine aşiretler Rus Ordusuna karşı savaşmaya başlamışlar ve Rusların Dersim’i ele geçirmesine engel olmuşlardır.[19]

    İstiklal Harbi   

Mondros Mütarekesi ile birlikte Kürt Teali Cemiyetinin öncülüğünü yaptığı bölücülük ve ihanet komplosu Dersim’i de kapsayan alanda başlamıştır. Baytar Nuri ve Alişir, Dersim bölgesindeki komplonun yürütücüleri olmuşlardır.[20](Bu komplonun önemli bir parçası da İngiliz Binbaşı Noel’dir.[21]  Öte yandan 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresinden sonra Sivas’a geçerken Ferhat Uşağı Aşiretine mensup 3000 kişi Diyap Ağa’nın liderliğinde Erzincan boğazında güvenlik önlemi alarak, Mustafa Kemal Paşa’ya karşı kurulmak istenen tuzağı boşa çıkarırlar.(s….)
Mustafa Kemal Paşa ise Dersim’in önde gelenlerinden Alişan Bey ile görüşerek, Dersim aşiretleri ve Koçgiri Aşiretinin milli mücadeleye desteğini istemiştir.[22]

     Koçgiri İsyanı, (Ekim 1920-17 Haziran 1921)

Koçgiri Aşireti, Sivas civarında, Dersim’in Hozat ilçesine komşu coğrafyada beş büyük kabileden oluşan ve 135 köyde yaşayan Kürtçe konuşan Türkmen kökenli bir Alevi aşiretidir.[23] Koçgiri Aşiretinin liderleri Alişan ve Haydar beylerdir. Haydar Bey, Mondros Mütarekesi sonrasında Kürt Teali Cemiyetine girmiştir. Mart 1920’de Koçgiri Aşireti üyesi Alişir, Ovacık ve Hozat’ta Kürtçü propagandaya başlamıştır.[24]Yunan askeri istihbaratı tarafından desteklenen bu ilk çalışmaları Zara ilçesinde ve Sivas’in diğer bölgelerinde karakolların basılması ve cephane sevkiyatının engellenmesi izlemiştir.[25] Ankara, gelişmeleri kontrol etmek için Koçgiri Aşireti reisi Alişan’ı Refahiye Kaymakamlığına, Haydar’ı ise İmranlı Müdürlüğüne atar.[26]
Bu sırada Alişir, Ekim 1920’de Kemah’ta 150 kişi ile baskın ve soygunlara başlamıştır.Öte yandan Refahiye kaymakamlığına atanan Alişan Bey, 100 kişi ile Ovacık’a gelir, oradan yanına bazı aşiret reislerini alarak Hozat’a geçer ve orada Kürdistan’ın bağımsızlığı için mücadele etme amacı ile bir yemin töreni düzenler.[27] Meşruiyet döneminde Ermenilerle işbirliği yapan ve Taşnaksutyün Komitesine üye olan Seyit Rıza bu toplantıya  katılan aşiretlere güvenilmeyeceği gerekçesi ile katılmamıştır.[28] Hozat toplantısından sonra Ankara Hükümetine bir muhtıra verilerek, “Kürdistan’a özerklik” talep edilir.[29]
Ankara, zaman kazanmak amacı ile Elazığ’dan Dersim’e bir heyet yollar. Bu heyet isteklerin kabul edileceğini bildirir. Bunun üzerine batı Dersim Aşiretleri Ankara’ya bir telgraf çekerek “eğer Sevr şartları uygulanmaz ise silahlı mücadeleye başlayacaklarını” açıklarlar. Bu sırada Dersim’in önde gelen Aşiretlerinden Ferhat Uşaklarından Diyap Ağa ve ..Aşiretinden Meço Ankara’ya milletvekili olarak davet edilmişlerdir. Dersimliler, bu milletvekillerinin kendilerini temsil edeceğine inanmışlardır.[30]

Bu sırada dersim üzerinde etkisini artıran Seyit Rıza Dersim merkezini işgal ederek Ankara hükümetine bir telgraf çekmiş ve Diyap ve Meço Ağaların Dersim’i temsil etmediklerini Dersim’in bağımsız Kürdistan istediğini, Kürdistan’ın ancak konfederasyon ile Ankara ile birleşeceğini açıklamıştır.[31]
Bu arada Koçgiri aşiretinin isyanı gelişmiş ve yayılmaya başlamıştır. İsyancılar İmranlı civarındaki Türk köylerinde büyük bir katliam yapmışlardır.[32]  10 Mart 1921’de hükümet Erzincan Sancağı, Sivas’ın Divriği ve Zara kazalarında sıkıyönetim ilan etmiştir. İsyancılar ise 12 Mart’ta Kemah civarındaki Türk köylerinde katliam yapmış, 13 Mat’ta Erzincan’ı yağmalamışlardır.[33] 13 Mart 1921’de Sakallı Nurettin Paşa Merkez Ordusu Komutanı olarak Koçgiri Aşiretinin ve Dersim’den gelerek isyana katılan aşiretlerin isyanını bastırma görevi vermiştir. Merkez Ordusu, 11 Nisan 1921'de isyanı bastırma harekatına başlamıştır.[34]

26 Mart 1921’de isyancılar Pülümür aşiretlerinden yardım istemiş iseler de aşiretler Ankara’nın yanında yer almışlardır.[35] Bu sırada Dersim aşiretlerinden Beytan Aşireti Kemah’ı, Seyit Rıza’nın telkini ile Aşuran Aşireti ise Erzincan’ı tehdid ederek, Koçgiri Aşiretine destek vermişlerdir. Merkez Ordusu, 27 Nisan-24 mayıs 1921 tarihleri arasında isyancılarla 15’den fazla çatışmaya girmiş, 500’den fazla isyancı öldürülmüştür.[36]

Merkez Ordusu, Sivas’ta isyancıları bastırınca bir çok isyancı unsur aileleri ile Dersim’e çekilmişlerdir. Dersim aşiretleri ise 21/22 Mayıs gecesi Kemah ve Ilıç’ı basarak isyanı sürdürmüştür. Nureddin Paşa, Ovacık merkezli olarak Dersim’e yönelik sert bir harekatı savunmuş, fakat hükümet bu teklifi kabul etmemiştir.  30 Mayıs’ta Dersim’den 500 kişilik bir güç Koçgiri Aşiretine yardım için Sivas’a gelmiş ve 2 Haziran’da Merkez Ordusu birlikleri tarafından mağlup edilmiştir. Bu mağlubiyet üzerine Alişan Bey 17 Haziran 1921’de teslim olmuştur.[37]
Koçgiri Aşiretinin mağlubiyetinden sonra Seyit Rıza ve Alişir, Dersim’de aşiretleri bir kez daha isyan için bir araya getirmişler ise de başarılı olamamışlardır. Birkaç aşiretin saldırısı Merkez Ordusu tarafından ezilmiştir. Mustafa Kemal Paşa,  Seyit Rıza’dan sükünetin muhafazasını rica etmiştir. 1922’de Dersim, Mamuretül Aziz Vilayetinden ayrılarak il yapılmıştır.[38]

        Cumhuriyet Döneminde Dersim

Cumhuriyet döneminde de Dersim yüz yıllardan bu yana muhafaza ettiği devlet içinde bağımsız bölge konumunu sürdürmek istemiştir. E. Pamukçu, 1921 Koçgiri yenilgisinden sonra Dersim aşiretlerinde Zazalık bilincinin geliştiğini İstiklal Savaşından sonra Ankara’nın Dersim’e yönelik önlemler alacağını anladıklarını ileri sürmektedir. Bundan dolayı, aşiretlerin birleşme çabaları olmuş; fakat aralarındaki ihtilaflardan dolayı başarısız olmuşlardır.[39]
Seyit Rıza, Dersim’in lideri iddiası ile Cumhuriyet rejimine her vesile ile meydan okumaktadır. Daha 1924 yılında Halk Fırkası Dersim milletvekilliğine Feridun Fikri Bey’i aday gösterince, Seyit Rıza buna karşı çıkmış ve Dersim’i ancak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası mensubu Hasan Hayri Bey’in temsil edebileceği iddiası ile bin-iki bin kişilik bir güçle Feridun Fikri Bey’i yakalamak için Hozat’ı kuşatmıştır.[40] Olay, Hozat Jandarma Komutanının girişimi ile yatışmıştır.[41]

       Şeyh Sait İsyanı, (Şubat 1925-15 Nisan 1925)

Bunu Şubat 1925’de çıkan Şeyh Sait isyanı izlemiştir.[42] Kendisi Sünni Zaza olan Şeyh Sait, Dersim’in Alevi  Zazaları ile irtibat kurarak isyanda destek istemiştir. Girvan Aşireti Reisi Halit Bey isyanı desteklemiş, fakat birçok aşiret beyi Ankara’ya bağlı olduklarını bir telgraf ile bildirmişlerdir. Seyit Rıza ise sessiz kalmayı tercih etmiştir. Bu sırada Seyit Rıza’nın desteklediği Hasan Hayri, Şeyh Sait’in yanında yer almıştır.[43]
Şeyh Sait güçlerinin Dersim/Pertek’e nüfuz etme girişimleri üzerine Dersim Aşiretlerinden Hıran Aşireti, İzol Alevileri ve Ohi bucağından Necip Ağa, Pertek bölgesinde Şeyh Sait güçlerini püskürtmüşlerdir. Ayrıca isyana katılmadıkları için Kürtçü Baytar Nuri (M. Nuri Dersimi) tarafından gafil olarak nitelendirilen Dersimliler Şeyh Sait’in Elazığ’daki karargahını tehdit etmişlerdir. Türk Ordusu, isyanı bastırma harekatına 24 Mart 1925’de başlamış, 15 Nisan 1925’de Şeyh Sait isyanını bastırmıştır.[44] Şeyh Sait isyanının bastırılmasından sonra ordu müfettişi orgeneral Dersim’in merkezine gelmiş ve Dersim ağaları, orgeneralin elini öpmek, bağlılık bildirmek üzere toplanmışlardır. Seyit Rıza’nın bu grup içinde olmadığı görülmüştür.[45]

   Koçuşağı Aşireti İsyanı, (Eylül 1926)

Hükümet, Şeyh Sait isyanından hemen sonra İçişleri Bakanlığı Müfettişi Hamdi Bey’e ve Elazığ Valisi Cemal Bardakçı’ya 1925 sonlarında Dersim ile ilgili bir rapor hazırlaması görevi vermiştir. Hamdi Bey raporunda derhal ve kat’i bir şekilde Dersim’de genel bir tedip harekatı yapılması gerektiğini bildirmiştir.[46]Ancak Hamdi Bey de raporunda askeri harekatın kalıcı ve başarılı olması için alınması gereken kapsamlı ekonomik, sosyal ve idari önlemleri ortaya koymuştur.[47] Cemal Bardakçı, Türkçe bilmeyene rastlamadığını söylediği Dersim’de korkunç bir fakirliğin olduğunu,[48]  meselenin kökünde mezhep sorunu bulunduğunu, yumuşak yaklaşılması gerektiğini sadece adam olmayacağı belli olan Koçuşağı Aşiretinin ezilmesi gerektiğini bildirmiştir.[49][50]
Şeyh Sait isyanının bastırılmasından bir süre sonra, Şeyh Sait isyanı sırasında Çemişgezek’e saldıran Koçuşağı (Koçan veya Koç aşireti) Aşireti ile Şeyh Sait isyanından sonra yakalanamayıp dağa çıkan isyancı unsurlar tekrar tehdit oluşturmaya başlamışlardır. Bu aşiret her zaman soyguncu talancı olmuş bir aşirettir. Bunun üzerine 19 Eylül 1926’da Elazığ ve havalisi Komutanı Albay Mustafa Muğlalı, Koçuşağı Aşireti’ni tedip etmekle görevlendirilmiştir.[51] Harekat bazı aşiretlerin Koçuşaklı asilere yardım etmesine rağmen hızla ilerlemiş ve son olarak Kılabuz Deresine sığınan Koçuşağı Aşireti mensubu asiler 28 Kasım 1926’de temizlenmişler ve harekat sona ermiştir.[52]
Öte yandan Cumhuriyet rejiminin kurulmasından sonra da Osmanlı döneminde olduğu gibi Dersim aşiretleri, vergi ve asker vermeyi reddetmişlerdir.[53] Dersim çevresine yönelik sistematik eşkıyalık eylemleri ise sürdürülmeye devam edilmiştir.

       Birinci Umum Müfettişlik Dönemi, (Sonbahar 1927-)

Güneydoğu Anadolu’da genel bir ıslahat yapmak ve devlet otoritesini tesis etmek amacı ile hükümet 1927 sonunda Diyarbakır’da Birinci Umum Müfettişliği kurmuş ve başına İbrahim Tali Öngören’i atamıştır.[54] 1927 yılında Birinci Umum Müfettişlik İstihbarat Dairesi Dersim Aşiretlerinden Demenan ve devlet memurlarına karşı olumsuz davranan Haydaranlılar arasında yabancı casus hareketlerini tespit etmiştir. Ayrıca bölge dışı unsurların sürdürdüğü siyasi Kürtçülük faaliyetleri de yoğun bir şekilde devam etmektedir.[55] 1928 Temmuzunda Ovacık’a gelen İbrahim Tali Bey, inceleme ve temaslarından sonra Dersim’de bürokratik yapının güçlendirilmesi gerektiğini; fakat şimdilik bir askeri harekata gerek olmadığı kararını vermiştir.[56]
Ağrı İsyanı’nın başlaması üzerine Dersim’in Pülümür ilçesindeki Aşiretler tekrar faaliyetlere başlamış, civar bölgelere saldırılarda bulunmuşlardır. Pülümür Aşiretlerinin saldırılarına kendisi de Dersim’de pasif direnişe geçen Seyit Rıza’nın desteği ile bazı diğer Aşiretler de destek vermişlerdir.[57]     

      Pülümür Tedip Harekatı, (Ekim-Kasım 1930)

Ağrı İsyanı sırasındaki tavırları ve isyandan sonra Pülümür Kaymakamının evinin gece kurşunlanması üzerine İsmet Paşa Hükümeti 8 Ekim 1930’da Pülümür’de tedip harekatının yapılması kararını almıştır. Harekat Pülümür’den Nazımiye ve Ovacık’a genişletilmiştir. Bu harekata Seyit Rıza’nın tepkisi, bir yandan Balan, Lolan ve Karsan aşiretlerini Erzincan ve Erzurum’a saldırtmak öte yandan Briman, Haydaran, Demenan Aşiretleri ile Pülümür aşiretlerine yardım etmek olmuştur.[58]     

M. Nuri Dersimi, “Kürdistan Tarihinde Dersim” adlı kitabında o günleri şöyle anlatmıştır: “Kürt kahramanların faaliyetinin 1930 yılı başlarında alevlendiğini ve bütün Kürdistan’ı içine alacak şekilde yayıldığını Dersimli Seyit Rıza’ya haber vererek bu hareketi desteklememizin zorunlu olduğunu bildirmiştim. Bunun üzerine, Seyid Rıza ve Keçalan aşiretleri 1930 yılı ilkbaharında ayaklanarak, Erzurum ve Erzincan mıntıkalarında bulunan Türk kuvvetlerine şiddetli saldırıya başladılar. Seyid Rıza’nın başlattığı bu ayaklanma mıntıkası günden güne yayılıyor ve bu, Türkler için korkunç gelişmeler oluşturuyordu.”[59] Buna rağmen Türk birlikleri 15 Kasım 1930’da isyanı kesin şekilde bastırmışlardır.[60]

     Dersim’de Islahatın Teorik Alt Yapısı

Pülümür tedip harekatından sonra Ankara, hızla Dersim’de reform girişimlerine başlamıştır. Çünkü Cumhuriyetin kurulmasının üzerinden 7 yıl geçmiş olmasına rağmen Dersim hala Anadolu içinde bağımsız konumunu muhafaza ettiği gibi, sosyal, ekonomik, kültürel dokusu ile yüzyılların gerisindedir. 1930’ların başında Dersim’i ziyaret eden bir gazeteci, N. H. Uluğ’un incelemesinde şehirde ticaretin hala olmadığını, Dersim aşiretlerinin çevre illere yaptıkları baskınlar ile talan ekonomisi çerçevesinde varlıklarını sürdürdüklerini kaydetmektedir.[61]
Reform öncesinde siyasetçiler ve bürokratlar Dersim ile ilgili bir dizi rapor hazırlamışlardır. Pülümür harekatının ikinci aşamasını yürüten 3. Fırka Komutanı Halis Paşa Dersim ıslahatı ile ilgili bir rapor hazırlamıştır. Onun raporunu bölgeye bir ziyaret yapan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın 18 Kasım 1931 tarihli raporu izlemiştir.[62] 21 Aralık 1931’de Birinci Umum Müfettişi İbrahim Tali Bey kapsamlı bir Dersim raporu hazırlamıştır.[63]1932’de ise Jandarma Genel Komutanlığı “Dersim” başlıklı bir rapor hazırlamıştır. 21 Ocak 1933’de Hüsrev Gerede doğu bölgelerinin ıslahı ile ilgili kapsamlı bir raporu Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığına vermiştir.[64]
Bütün bu raporların gösterdiği husus, Cumhuriyetin Dersim’de kaba kuvvete dayanan bir tasfiyeyi değil, çok boyutlu bir programı hazırladığıdır. Bu programın ekonomik, sosyal, kültürel ve imar/inşa faaliyetlerini kapsadığı görülmektedir. Bu raporların ışığında 1934’de “İskan Kanunu”, 1935’de Başbakan İsmet İnönü’nün Doğu gezisi sonrasında Atatürk için hazırladığı rapor sonrasında “Tunceli Kanunu” çıkarılacaktır.

      İskan Kanunu ve İnönü’nün Doğu Raporu


TBMM 2733 sayılı “İskan Kanunu” 14 Haziran 1934’de kabul etmiştir. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, yasanın bir dil, medeniyete girme, göç, iskan ve topraklandırma yasası olduğunun altını çizmiştir. Kanunun Dersim ile ilgili hükümleri de bulunmaktadır.  “İskan Kanunu” “Aşirete hükmi şahsiyet tanınmaz” diyerek, Dersim’deki temel sosyal örgütlenme biçimi olan aşiretin hukuki altyapısını tasfiye etmiştir. Ayrıca kanun, gerektiği zaman Dersim’e nüfus iskan etme ve Dersimlilerin Dersim dışına iskanı yetkisini İçişleri Bakanlığına vermiştir.[65]      

İskan Kanununun çıkmasından kısa bir süre sonra İnönü, 29 Haziran 1935’dan 7 Ağustos 1935’e kadar süren Doğu illerine bir seyahate çıkmıştır. Bu gezi sonrasında İnönü, Atatürk ile 9 ve 11 Ağustos tarihlerinde iki toplantı yapmıştır.[66]11 Eylül 1935’de Tarım Bakanı Muhlis Erkmen Doğu bölgesine ziyarete çıkmıştır.[67]

      Tunceli Yasası, (Aralık 1935)

Atatürk 1 Kasım 1935’de TBMM’nin açılış konuşmasında “Dersim bölgesinde esaslı bir ıslahat programının tatbiki de düşünülmüştür” diyerek, Cumhuriyetin uzun bir fikri hazırlıktan sonra Dersim ile ilgili yeniden yapılandırma programını son aşamaya taşıma kararlılığı içinde olduğunu göstermiştir. Nitekim TBMM, 25 Aralık 1935’de “Tunceli Vilayeti’nin İdaresi Hakkında” 2884 sayılı kanunu kabul etmiştir.[68]

Tunceli Kanunu, Cumhuriyet rejiminin yüz yıllardan bu yana süren devlet içinde devlet veya “vahşi batı” konumunu sona erdirecek, siyasi, hukuki, ekonomik, sosyal, askeri ve polisiye önlemler bütününün alt yapısını hazırlamıştır. Yasa ile amaçlanan tarihin derinliklerinde kalmış, feodalitenin dini istismarı üzerine kurulu bir sistemin tasfiye edilerek, Tunceli’nin ve halkının modern bir toplum olma yolunda hızla ilerleyen Türkiye’nin geri kalan kısmı ile bütünleştirilmesidir.    





..