Türkiye-İsrail İlişkileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye-İsrail İlişkileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2017 Cumartesi

Türkiye-İsrail İlişkilerinde Kriz Yaratan Raporun Anahatları ve Türk-İsrail İlişkileri

Türkiye-İsrail İlişkilerinde Kriz Yaratan Raporun Anahatları ve Türk-İsrail İlişkileri

Yrd.Doç.Dr. Serhat ERKMEN, 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı, 
Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Bşk.

Diğer Araştırma Yazıları;
http://orsam.org.tr/orsam/yazar/92




31 Mayıs 2010 tarihinde İsrail’in Gazze’ye yardım götüren uluslararası yardım konvoyuna yaptığı baskın sırasında Mavi Marmara gemisinde bulunan yolculardan 9 Türkün ölmesi ve aralarında Türklerin de bulunduğu çok sayıda kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan olay, bu tarihten itibaren Türkiye-İsrail ilişkilerinin en önemli gündem maddesinin oluşturmaktadır.  Türkiye, olayın hemen ardından BM nezdinde girişimlerde bulunarak 1 Haziran 2010’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden bir Başkanlık Açıklaması yapılmasını sağlamış ve bu açıklamada olayın araştırılması için bir uluslararası komisyon kurulması sürecini başlatmıştır. Bu girişimin sonucunda 2 Ağustos 2010’da BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un talimatıyla bir Soruşturma Paneli oluşturulmuştur. Çalışmalarına 10 Ağustos 2010 tarihinde başlayan Panel iki bağımsız üye (eski Yeni Zelanda Başbakanı Geoffrey Palmer ve eski Kolombiya Devlet Başkanı Alvaro Uribe) ile Türkiye adına eski Dışişleri Müsteşarı Özdem Sanberk ve İsrail adına eski Dışişleri Bakanlığı Genel Müdürü Joseph Ciechanover’den oluşturulmuştur. Panel, Türkiye ve İsrail tarafından kendisine sunulan rapor ve belgeleri incelemiş, konuyla ilgili çalışmalar yaptıktan sonra Türkiye Kamuoyu’nda Mavi Marmara Raporu, uluslararası kamuoyunda ise genellikle Palmer Komitesi Raporu (Panel’in başkanının adı nedeniyle) bilinen çalışmasını tamamlamıştır. Raporun temmuz ayında tamamlandığı biliniyor olmasına rağmen bugüne kadar diplomatik nedenlerle açıklanması ertelenmiştir. Son aylarda yapılan tartışmalara ve konuyla ilgili haberlere bakıldığında raporun açıklanmasının 3 kez ertelenmesinin nedeni, içindeki ifadelerin en azından bir kısmının değiştirilmesi ve/veya İsrail hükümetinin Türkiye’den özür dilemesi konusundaki beklenti olduğu görülmektedir. Nitekim raporun açıklanması 3 kez ortak kararla ertelenmesine rağmen İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun 28 Ağustos tarihinde raporun açıklanmasının 6 ay daha ertelenmesini talep etmiş, Türkiye ise bu teklifi kabul etmemiştir.[1] Raporun açıklanması beklenirken, 01 Eylül tarihinde rapor ABD’nin New York Times gazetesine sızdırılmıştır.[2] Bu olay, Türkiye-İsrail ilişkilerinde bir kırılma yaratmış ve yeni bir dönem başlatmıştır. Ancak, Panel’in bulguları ve tavsiyeleri büyük bir olasılıkla bir son değil, başlangıç olacaktır. Nitekim, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin Gazze'ye uygulanan ablukayı hukuka aykırı bulduğunu ve konuyu Uluslararası Adalet Divanı’na taşıyacağını bildirmiştir.[3]  Bu durum konunun birçok boyutunun önümüzdeki dönemde daha ayrıntılı olarak tartışılacağını göstermektedir. Bu nedenle, olayın Türkiye-İsrail ilişkilerine yansımasını ayrıca ele almak üzere bu yazıda Panel’in raporundaki bulgu, tespit ve tavsiyeler hakkında genel bir bilgi aktarılacak ve Türkiye’nin savlarıyla ne derece örtüştüğü ele alınacaktır.

Kapak dahil 105 sayfa olan rapor özet, giriş, Türkiye ve İsrail’in Ulusal Soruşturma Raporları’nın özetleri, olgu ve koşulların tespiti, gelecekte benzer olaylardan nasıl kaçınılacağına ilişkin tavsiyeler ve iki ekten oluşmaktadır.[4] Panel’in ve çalışma sonucunda ortaya çıkan raporun içeriği ve sonuçlarının herhangi bir bağlayıcılık tanımadığı giriş kısmında açıkça belirtilmektedir. Raporda, Panel’in olaya ilişkin çalışmalarının bir mahkeme kararı olarak algılanmaması ve yasal bir sorumluluğun bulunmadığı söylenmekte, bulgu ve tavsiyelerin yasal bir boyutu olmadığının altı çizilmekte ve raporun sorunu çözmeye hizmet etmesinin umulduğu belirtilmektedir.

Panelin Bulguları

Panelin bulguları olarak 9 nokta saptanmıştır. Bu bulguların tamamı burada ele alınmayacaktır. Ancak, bulgular arasında en göze çarpan noktalar özetle şunlardır:

- Açık denizlerdeki seyri sefer özgürlüğü ilkesi uluslararası hukuk çerçevesinde bazı istisnalarla sınırlıdır. İsrail Gazze’deki militan gruplar nedeniyle güvenliğine yönelik ciddi bir tehdit altındadır. Deniz ablukası Gazze’ye deniz yoluyla silah girişinin engellenmesi amacıyla meşru bir güvenlik tedbiri olarak uygulanmaktadır ve uygulanması uluslararası hukukun gereklilikleriyle uyumludur.

- Filo (İnsani Yardım Konvoyu’nu kastediyor) deniz ablukasını kırmak için sorumsuzca hareket etmiştir. Filoya katılımcıların çoğunluğunun şiddete yönelik amaçları yoktur. Ancak, filoyu örgütleyenlerin (özellikle IHH’nın) gerçek doğası ve amaçları ve faaliyetleri hakkında ciddi sorular bulunmaktadır.

- Olaylar ve sonuçları Türkiye ve İsrail tarafından istenilir şeyler değildir. Her iki devlet de bireylerin yaşamını, uluslararası barış ve güvenliği tehlikeye atacak olayların gerçekleşmemesi için adımlar atmıştır. Türk yetkilileri filoyu örgütleyenlere İsrail güçleri ile karşı karşıya gelmekten sakınmaları gerektiği konusunda bir ikna çabası yürütmüştür. Fakat, filoya katılanların potansiyel riskler konusunda uyarılması ve eylemlerinden vazgeçirilebilmesi için daha fazlası yapılabilirdi.

- İsrail’in gemilere büyük bir güç ile abluka bölgesinden uzak bir alanda ve çıkarmadan hemen önce son bir uyarı göndermemesi aşırıdır ve makul değildir. İlk aşamada şiddet içermeyen seçenekler kullanılabilirdi. Özellikle baskın yapılacak gemilere açık bir ön uyarı ve güç kullanılacağının gösterilmesi çatışmayı engelleyebilirdi. İlk baskın sırasında direniş açık hale gelince operasyon yeniden değerlendirilebilirdi.

- İsrail Ordusu,  Mavi Marmara’ya çıktığında bir grup yolcu tarafından önemli, örgütlü, şiddetli ve kendilerini korumalarını gerektirecek derecede bir direnişle karşılaştı. Üç asker yakalandı, dövüldü ve bağlandı. Bazı askerler de yaralandı.

- İsrail Ordusu’nun kullandığı güç sonucunda hayatını kaybeden ve yaralananların olması kabul edilemezdir. Dokuz yolcu öldürülmüş ve birçoğu da ciddi olarak yaralanmıştır. İsrail tarafından Panel’e dokuz kişinin ölmesi hakkında tatmin edici bir açıklama sunulmamıştır. Öldürülenlerin çoğunun sırtlarından ve yakın mesafeden birçok kez vurulduğuna ilişkin kanıtlar İsrail tarafından sunulan materyallerde yeterince açıklanamamıştır.

Panel’in Tavsiyeleri 

Raporda 4 ana tavsiye bulunmaktadır. Bu tavsiyeler özetle şöyledir:

- Tüm ilgili devletler benzer bir olayın tekrarlanmasından kaçınması için çaba harcamalıdır.

- Açık denizlerde seyrüsefer özgürlüğünün önemi ve sonuçları akılda tutularak İsrail’in deniz ablukasını düzenli bir gözden geçirme çerçevesinde sürdürmelidir.

-İsrail Gazze’ye gidecek ya da Gazze’den çıkacak kişi ve alların hareketi üzerindeki kısıtlamaları azaltmalı ve BMGK’nın 1860 sayılı kararına uygun hareket etmelidir.

- Gazze halkına yardım etmek isteyen tüm insani yardımlar İsrail Hükümeti ve Filistin Yönetimi’yle danışarak kurulu prosedürler ve belirlenmiş kara geçiş noktaları yoluyla yapılmalıdır.

Raporda bu 4 ana tavsiye çerçevesinde bir takım öneriler yer almaktadır. Buna göre, bir meşru müdafaa eylemi olarak deniz ablukası uygulaması BM Anlaşması’nın 51. maddesi çerçevesinde BMGK’ye rapor edilmelidir. Bu BMGK’nın uygulamanın uluslararası barış ve güvenliği sağlayıp sağlamadığını izlemesini sağlayacaktır. Deniz ablukasını uygulayan devletler insani yardıma saygı göstermeli, insani yardımlar tarafsızlığa uygun olmalı ve her tür güvenlik tedbirine saygılı olmalıdır. İnsani yardım taşıyan gemiler talep edildiğinde teftişe ve rotanın değiştirilmesi ve durdurulmaya izin vermelidir. Hukuka uygun bir biçimde uygulanan deniz ablukasını kırmaya çalışmak gemileri ve geminde bulunanları riske sokacaktır. Bir devlet kendi vatandaşlarını veya bayrağını taşıyan gemiler bir deniz ablukasını kırmaya niyetlendiğini farkına vardığında demokratik haklarla ve özgürlüklerle uyumlu olarak onları bu eylemlerin riskleri ve vazgeçirme konusunda önleyici adımlar atmak sorumluluğuna sahiptir. Askeri olmayan gemilere karşı deniz ablukası uygulayan devletler kuvvet kullanımı hususunda dikkatli olmalıdır. Çabalar öncelikle gemileri şiddet içermeyen araçlarla durdurma yönünde olmalıdır. Mutlak bir gereklilik olmadıkça kuvvet kullanılmamalı, kuvvet kullanımı gerektiğinde ise ablukayı sürdürme amacına uygun olarak asgari düzeyde güç kullanılmalıdır. Devletler, kuvvet kullanacakları gemileri kendilerine yönelik kuvvet kullanılacağına dair açık uyarı göndermelidir.

Panelin Türkiye-İsrail İlişkilerinin İyileşmesi İçin Tavsiyeleri

Raporda, yakınlaşma olarak ele alınan alt başlık çerçevesinde iki ülke arasındaki ilişkilerin önemine dikkat çekilerek şu özetle 3 tavsiyede bulunulmuştur:

- İsrail tarafından olayın sonuçlarına yönelik olarak uygun bir üzüntü açıklaması yapılmalıdır.

- İsrail iki hükümet tarafından kabul edilecek bir miktarda oluşturulacak ortak bir fon aracılığıyla ölenlere ve yaralıların kendileri ve ailelerine tazminat ödemelidir.

- Türkiye ve İsrail tam diplomatik ilişkilerini sürdürmeli, Orta Doğu’daki istikrarın çıkarı ve uluslar arası barış ve güvenlik için ilişkilerini tamir etmelidir.

Raporun Türkiye’nin Sunduğu Rapor ve Beklentileri Çerçevesinde Değerlendirilmesi 

Yukarıda bulgular ve tavsiyeler kısımlarında açıkça görülebileceği gibi Panel’in görüşleri çoğunlukla Türkiye’nin ileri sürdüğü savlarla örtüşmemekle birlikte bazı önemli hususlarda İsrail’e yönelik kritik eleştiriler bulunmaktadır. Raporun bulguları ile Türkiye’nin görüşleri arasındaki belki de en temel farklılık Türkiye’nin İsrail’in uyguladığı deniz ablukasının hukuka aykırı olduğuna görüşüne karşı görüş belirtmesidir. Türkiye Panel’e sunduğu raporda İsrail’in insani yardım konvoyuna saldırısının açık denizlerdeki seyrüsefer güvenliği ve özgürlüğünün ihlali olduğunu belirtmiş, San Remo El Kitabı’na göre insani yardım görevi yapan gemilerin saldırılara uğrayamayacağını savunmuş, sonuç olarak İsrail’in eyleminin hukuki olmadığını ortaya koymuştur. Türkiye, ayrıca İsrail’in Gazze’de işgalci bir güç olarak bulunması nedeniyle ablukanın hukuki bir boyutunun bulunmadığı belirtilmiştir.[5] Buna karşılık, Rapor’da İsrail’in güvenlik kaygıları nedeniyle uyguladığı ablukanın uluslararası hukuka uygun olduğu görüşü ağır basmaktadır. Bu görüşün uzantısı olarak Rapor, İsrail’in askerlerinin eylemlerini aşırı bulmuş ancak hukuka aykırı görmemiştir. İsrail’e yöneltilen eleştiriler daha çok operasyonun yürütülme biçimine odaklanmaktadır. İsrail askerlerinin sivilleri öldürmesinin kabul edilemez olduğunun altı çizilmesine ve Mavi Marmara’da öldürülen sivillerin bazılarının yakın mesafeden ve birden çok kurşunla vurulmuş olmasına İsrail yetkililerinin tatminkâr bir açıklama getiremediğini ifade edilmesine rağmen gemideki sivillerin karşı koyuşlarının örgütlü ve şiddet içerikli olduğunun belirtilmesi Rapor’un yazarlarının İsrail’in operasyonuna yönelik eleştirileri hafifletme çabasında olduğu izlenimini yaratmaktadır.

Detay olmasına rağmen önemli bir nokta da Panel’in bulguları arasında Türkiye’ye yöneltilmiş üstü kapalı eleştiridir. Bu üstü kapalı eleştiri, Türkiye’nin insani yardım konvoyunu uyarma konusunda daha fazla çaba harcayabileceğinin söylenmiş olmasıdır.

Diğer bir dikkat çekici nokta ise gelecekte yapılacak yardım organizasyonlarının da İsrail’in denetiminde olması gerekliliğinin söylenmiş olmasıdır. Bu durum, ne insani yardımın doğasıyla, ne Türkiye’nin duruşuyla ne de dünyadaki yardım örgütlerinin çoğunun duruşuyla bağdaşmamaktadır.

Raporun iki ülke arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesine yönelik tavsiyelerinde ise İsrail’e Türkiye’den resmi bir özür dilemesi çağrısı yapılmamakta, ancak olayların sonuçlarından üzüntü duyduğunun ilan etmesini tavsiye etmektedir. Bununla birlikte, Türkiye’nin zarar gören vatandaşlar ve ailelerinin durumuna ilişkin talebinin büyük ölçüde desteklendiği görülmektedir. Sonuç olarak, Palmer Komitesi ya da Mavi Marmara olarak bilinen raporun Türkiye’nin taleplerini büyük ölçüde karşılamadığı görülmektedir. Raporda genellikle İsrail’in görüşlerinin ağır bastığı görülse de raporun bir bağlayıcılığı olmadığının tekrar altının çizilmesi gerekmektedir. Nitekim, Türkiye konuyu Uluslararası Adalet Divanı’na götüreceğini açıklamıştır.


Kaynaklar

(1)  'PM asks US to delay UN 'Marmara' report 6 months', Jerualem Post,28 Ağustos, 2011, http://www.jpost.com/DiplomacyAn
dPolitics/Article.aspx?id=235757

(2)  Neil Macfarquhar ve Ethan Bronner, “Report Finds Naval Blockade by Israel Legal but Faults Raid” New York Times, 1 Eylül 2011, http://www.nytimes.com/2011/09/02/w
orld/middleeast/02flotilla.html?ref=middleeast

(3)  “Türkiye-İsrail İlişkileri Hakkında,” Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, 02 Eylül 2011, http://www.mfa.gov.tr/sayin-bakanimizin-palmer-komisyo
nu-raporu-hakkinda-gerceklestirdigi-basin-toplantisi.tr.mfa

(4)  Report of the Secretary-General’s Panel of Inquiry on the 31 May 2010 Flotilla Incident, Temmuz 2011, http://graphics8.nytimes.com/packages/
pdf/world/Palmer-Committee-Final-report.pdf

(5)  Interim Report On The Israeli Attack on The Humanitarian Aid Convoy To Gaza On 31 May 2010, Turkish National Commission Of Inquiry, Eylül 2010, http://www.mfa.gov.tr/data/Tur
kish Interim Report.pdf

 http://orsam.org.tr/orsam/DPAnaliz/12849?dil=tr

http://orsam.org.tr/orsam/listele/DPAnaliz?sayfa=3


***