CUMHURBAŞKANI GÜL DÖNEMİ SURİYE - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ BÖLÜM 2
İsrail’le İlişkilerin Etkisi:
Türkiye’nin bir önceki başlıkta anlatılan zihniyet değişimi İsrail’le ilişkilerinde göreli bir zayıflamaya neden olmuştur.
Suriye ile yakınlaşmayı mümkün kılan faktörlerden biri de bu zayıflamadır. Suriye dış politikasında İsrail ile Yakındoğu’da yaşadığı rekabet
ve bu ülke kaynaklı güvenlik tehditleri büyük önem taşımaktadır. Suriye’ye ait stratejik Golan Tepeleri halen İsrail işgali altındadır. Buna karşılık
Türkiye ve İsrail 1990’lı yılların ortalarında savunma ve güvenlik işbirliği anlaşmaları ile bazılarınca “stratejik müttefik” olarak tanımlanan
bir ilişki kurmuştur. O dönemde kendini çevrelenmiş hisseden Şam yönetimi uzun yıllardır rekabet ettiği Saddam yönetimine yakınlaşarak
bu güvelik tehdidini bertaraf etmeye çalışmıştır. Yani Suriye, Türkiye İsrail’e yakınlaştığı oranda ondan uzaklaşmıştır. Dolayısıyla İsrail ile yakın
ilişkiler Türkiye’nin Suriye ile yakınlaşması önündeki en önemli engellerden biri olmuştur. Ancak 2000’lerin başından itibaren Türkiye’nin
İsrail ile ilişkilerinde nispi bir gerileme yaşanmıştır.
Bunun üç temel nedeni vardı:
1) Türkiye’nin 2000’li yılların başından itibaren komşuları ile sorunlarını çözmeye başlaması İsrail’in Türk dış politikasındaki önemini göreli olarak azaltmıştı.
2) Filistin sorununun güdeme gelmesi ile Türk kamuoyunun Filistin davasına ilgisini artırmış dolayısıyla kamuoyuna daha duyarlı hale gelen
Türk dış politikasının İsrail ile açık samimi ilişkiler kurması zorlaşmıştı.
3) İsrail’in Irak işgali sonrasında Kuzey Irak’ta Kürt grupları desteklediğine ilişkin haberler ilişkileri olumsuz etkilemişti. 10
< Türkiye ve Suriye arasında hızla gelişen ilişkilere rağmen, Lübnan örneğinde olduğu gibi
Ortadoğu politikalarında farklı bakış açılarının var olduğu bazı alanlar mevcut. >
İşte bu göreli zayıflama Suriye ile yakınlaşmayı mümkün kılan faktörlerden biri olmuştur. Ancak İsrail ile ilişkilerin etkisi belirleyici
olmaktan çok hızlandırıcıdır. Çünkü Suriye ile yakınlaşma İsrail ile ilişkileri zayıflaması ertesinde gerçekleşmemiştir. Tersine önce Suriye ile yakınlaşma
sağlanmış, böylece Türkiye için İsrail’in önemi göreli olarak azalmıştır. Dolayısıyla İsrail ile ilişkilerdeki zayıflamayı, Türkiye-Suriye yakınlaşmasını
hızlandıran, güven eksikliğini azaltan bir faktör olarak görmek gerekmektedir.
Suriye’nin İzolasyonu: 2003 sonrası bölgesel gelişmeler de Türkiye-Suriye yakınlaşmasına fırsat sağlamıştır. Irak Savaşı Suriye’yi ABD ve İsrail
arasında bırakarak derin bir güvenlik tehdidi algılamasına yol açmıştır. Bu süreci iki unsur tetiklemiştir. Birincisi ABD’deki Yeni Muhafazakâr
yönetimin baskı ve izolasyona dayalı Suriye politikası, ikincisi ise 2005 yılında uluslararası toplumun büyük bölümünün arkasında Suriye olduğunu
düşündüğü Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri’ye yönelik suikasttır. Bu olay Suriye’nin ABD’ye karşı denge işlevi gören Avrupa Birliği
ile ilişkilerinin askıya alınmasına yol açmıştır. Lübnan’da Sünni kesimi destekleyen ve Hariri ailesiyle yakın ilişkileri bulunan bazı Arap ülkeleri
de Suriye’yi yalnız bırakmıştır.
< İsrail-Suriye barışında ilerleme sağlandığı, ABD-Suriye arasındaki problemler çözüldüğü oranda Türkiye-Suriye yakınlaşmasının derinleşerek
stratejik düzeye varma şansı olduğu söylenebilir. Dolayısıyla Türkiye’nin İsrail-Suriye barış görüşmeleri ve ABD-Suriye diyalog sürecindeki yapıcı
ve etkin rolünü sürdürmesi gerekmektedir. >
İşte bu ortam Suriye’yi Türkiye’ye daha fazla yakınlaştırmıştır. Çıkış arayan ve izolasyonu kırmak isteyen Suriye, Batı’ya açılan kapısı konumundaki Türkiye ile
ilişkilere özel önem vermeye başlamıştır. Türkiye de bu açılıma karşılık vermiştir. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, suikastın ardından baskıların en yoğun olduğu dönemde Şam ziyaretini gerçekleştirmiştir.
Türkiye, bu açılımları “Suriye yönetimine uluslararası meşruiyet sağladığı” eleştirilerine rağmen gerçekleştirmiş tir. Bu şekilde kurulan güven duygusu, ilişkilerin daha sağlam bir zemine oturmasını sağlamıştır.
Ekonomik Gerekçeler:
AKP’nin Ortadoğu politikasında ekonomik yaklaşım da önemli bir yer tutmaktadır. Ekonomik karşılıklı bağımlılığının yaratılması, bölgeye istikrar getirerek güvenlik sorunlarının çözümünün bir aracı olarak görülmektedir.
Bu yaklaşıma göre Ortadoğu’da düzen ve istikrar, izole edilmiş ekonomilerle birlikte var olamayacaktır.11 Bölgeye istikrar getirmenin ötesinde Türkiye’nin kendi ekonomik gereklilikleri de Ortadoğu’ya açılımı zorunlu kılmaktadır.
Ekonomik istikrar ve büyümenin sürmesi çerçevesinde Ortadoğu pazarını Türk mallarına açmak önem taşımaktadır. Suriye hem kendi pazarı hem de Türkiye’nin Ortadoğu pazarına açılımı için imkân sunmaktadır. Ekonomik boyut Suriye açısından da önem taşımaktadır. Suriye 2000 sonrası dönemde ekonomik açıdan zor bir dönem geçirmiştir. Önce Irak Savaşı ile tarihsel olarak etkin olduğu Irak pazarını kaybetmiştir.
Ayrıca Kerkük-Banyas petrol boru hattının kapanması ile önemli bir gelirden mahrum kalmıştır. 2003 yılında ABD’nin ekonomik ambargo uygulamaya
başlaması Batı sermayesinin Suriye’ye girişini sınırlamıştır. Son olarak, Hariri suikastı sonrası oluşan izolasyon daha önceki yıllarda
Körfez ülkelerinden gelen sermayenin de kesilmesine yol açmıştır. Suriye neredeyse sadece İran sermayesine bağımlı hale gelmiştir. Ticaret
yapmakta ve yatırım çekmekte zorlanan Suriye, ekonomik çıkış açısından Türkiye’ye daha fazla önem vermeye başlamıştır. Türkiye her şeyden
önce Suriye’nin Avrupa pazarına açılmasını sağlamaktadır.
Türkiye pazarını da Irak’a alternatif olarak kullanabilmektedir. 2004 yılında imzalanan serbest ticaret anlaşması ile Türkiye-Suriye arasında ekonomik karşılıklı bağımlılık ilişkisi kurulmuş, iki ülke ekonomileri daha fazla bütünleşmiştir. İki ülke arası ticaret hacmi 2 milyar dolar düzeyine ulaşmıştır. Bunun yanında, Türk iş adamlarının yatırımları sermaye arayışındaki Suriye için büyük önem taşımaktadır. Ekonomik ilişkiler, ticaret ve yatırımlarla sınırlı değildir. Enerji alanında somut işbirliği projeleri yürütülmektedir. Arap Doğalgaz Boru Hattı projesi12, Suriye’de ve Irak’ta ortak petrol arama, petrol ürünlerinin değişimi ve henüz planlama aşamasında olan nükleer enerji işbirliği bu projeler
arasında sayılabilir.
Bu faktörler, 1999 yılından günümüze uzanan dönemde Türkiye-Suriye arasında sürekli derinleşen bir işbirliği dönemi başlatmıştır. En üst düzey yetkililer arası ziyaretlerden toplumlar arası artan iletişime kadar uzanan bu sürecin son aşaması Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 15-17 Mayıs tarihleri arasında Şam ve Halep’i kapsayan Suriye gezisi oluşturmuştur.
Abdullah Gül’ün Şam Ziyareti ve Öne Çıkan Konular
Türkiye-Suriye ilişkileri açısından büyük önem taşıyan Abdullah Gül’ün Şam ziyaretinde ele alınan konuları 4 başlık altında toplayabiliriz:
İkili İlişkiler: Ziyaret, her şeyden önce Türkiye-Suriye ilişkilerindeki iyileşmenin devamı, hatta daha da derinleştirilmesi yönünde iki tarafın kararlılığının göstergesidir.
< Önümüzdeki dönemde Suriye ile enerji alanındaki işbirliğinin artması bekleniyor. >
İkili ilişkiler bağlamında güvenlik, ekonomi, enerji ve ulaşım işbirliği konuları görüşülmüştür. Güvenlik alanında işbirliğinin gelişerek devam etmesi beklenebilir.
Ekonomi, en fazla öne çıkan boyut olmuştur. Gül, ziyaret sırasında Türk işadamlarından oluşan bir heyeti beraberinde götürmüştür. İş adamlarının
Suriye’deki yatırım olanakları ele alınmış, sınır ticaretini kolaylaştırıcı çalışmalar yapılmıştır. Ayrıca Türkiye’nin Suriye’de organize sanayi bölgeleri kurma
konusundaki tecrübesinden faydalanması konuları da görüşülmüştür. Bunların yanında enerji alanındaki işbirliğinin derinleşerek devamı ve ulaşım
konusunda yeni işbirliği olanakları tartışılmıştır.13
Dolayısıyla önümüzdeki dönemde Türkiye-Suriye ticaretinin, Suriye’deki Türk yatırımlarının, enerji ve ulaşım alanlarındaki işbirliğinin artması beklenmelidir.
İsrail-Suriye Barış Görüşmeleri: Ziyaret sırasında görüşülen bir diğer konu İsrail’in Gazze operasyonu sonrasında askıya alınan dolaylı İsrail-Suriye barış görüşmeleri olmuştur.
Her iki taraf görüşmelerin yeniden başlatılması konusundaki istekliliklerini vurgulamıştır. Türkiye açısından önemli sonuç, önümüzdeki dönemde olası barış
görüşmelerinde Türkiye’nin arabulucu rol oynaması konusunda Suriye’nin tam desteğinin alınmış olmasıdır.14 Görüşmeler başlatılacaksa sürecin
yine Türkiye üzerinden yürümesi beklenmelidir. Suriye’nin görüşmeler konusundaki arzusunu teyit eden Türkiye15, bundan sonraki süreçte görüşmelerin başlatılması için yeni İsrail hükümetine Suriye’nin mesajını iletebilir.
Ortadoğu Barış Süreci: Filistin meselesi üzerinde ağırlıkla durulmuştur. Her iki taraf “iki devletli çözüm, HAMAS-El Fetih uzlaşısı, toprak karşılığı barış ve Güvenlik Konseyi kararlarına bağlılık” noktasında ortak bir tavır sergilemiştir.16 Lübnan’da Haziran ayı başında gerçekleşecek parlamento seçimleri öncesi bu ülkedeki istikrarın korunması konusu da ele alınmıştır. Ortadoğu Barış Süreci konusunda resmi söylem düzeyinde paralellik var gibi gözükse de taraflar arasında bu konuda politikaların tam olarak uyuştuğunu söylemek doğru olmayacaktır. Suriye lideri Beşar Esad, “ABD’nin teröre destek iddialarına” ilişkin bir soruya, “terör ile HAMAS kastediliyorsa evet destekliyoruz. Biz ise bir ülkenin işgalini, insanların öldürülmesini, evlerinden yurtlarından sürülmelerini terör olarak görüyoruz” şeklinde yanıtlamıştır. Bu da Türkiye’nin daha dengeli ve tarafsız tutumuyla uyuşmamaktadır. Lübnan bağlamında da Türkiye yine tüm mezhepsel gruplara eşit mesafede bir pozisyon alırken Suriye, Hizbullah önderliğindeki muhalefet yanlısı bir tutum sergilemektedir.
Bu görüş ayrılıkları ikili ilişkiler açısından sorun yaratmasa da ortak ve etkin bir Ortadoğu politikası geliştirilmesini zorlaştırmaktadır.
Irak: Irak konusunda yapılan görüşmelerde öne çıkan düşünce “toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin sağlanması” olmuştur.17
Türkiye bu doğrultuda zaten işgalin başından bu yana merkezi yönetimi güçlendirecek, siyasi ve ekonomik istikrarı sağlayacak girişimlerde bulunmuştur.
Ancak işgalin ilk yıllarında ABD’nin varlığını tehdit olarak algılayan Şam yönetimi güvenlik ve istikrarı bozan bazı girişimlere destek vermiştir.18
Ancak son aylarda bu konuda önemli bir değişim yaşanmakta, Türkiye ve Suriye’nin Irak politikasında daha uyumlu bir dönemin başladığı
görülmektedir. Suriye ve Irak hükümeti arasında artan görüşmeler, Suriye’nin merkezi hükümete verdiği destek, Irak ve Suriye arasında imzalanan ekonomik anlaşmalar bunlara örnek olarak gösterilebilir. Abdullah Gül’ün ziyareti sonrasında Suriye’nin Irak merkezi hükümeti ile siyasi, güvenlik ve ekonomik alanlarda işbirliğini artırması beklenebilir.
Genel Değerlendirme
Türkiye-Suriye ilişkilerinde ortak tarih, kültüre bağlı kimlik öğelerinin etkisi artmaktadır. Tarafların kimlik tanımlamalarında ortaya çıkan farklılaşmalar birbirlerini algılama biçimini de değiştirmektedir. Ancak yazıda belirtildiği üzere bu süreç iki ülkenin stratejik hesapları ve değişen bölgesel koşullardan bağımsız düşünülmemelidir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Suriye ziyareti, bu çerçevede gelişen ilişkilerin derinleşerek devamı konusundaki kararlılığın göstergesidir.
Ziyarete Türkiye açısından bakıldığında; Şam yönetiminin son aylarda gerçekleştirdiği dış politik açılım, izolasyonu kırma, bölgede istikrara katkı yapma çabalarına Türkiye destek verdiğini göstermiştir. Obama yönetiminin Suriye ile diyaloga geçme sürecine katkı verilmeye çalışılmıştır. Ziyaret, Suriye’nin son dönem politikalarına verilen onayın ve desteğin de işareti olarak görülebilir. Bölgede istikrar arayışındaki Türkiye Suriye’nin oynayacağı rolün öneminin farkındadır. Bu çerçevede Suriye’nin Lübnan ile karşılıklı büyükelçilik açması, Lübnan seçimleri öncesi ülkede herhangi bir istikrarsızlığa meydan
vermemesi çabalarının devamı muhtemelen istenmiştir. Bunun yanında iki ülkenin Ortadoğu politikalarında uyum sağlanması konusunda ilerleme kaydedilmiştir. İsrail-Suriye barış görüşmelerinin devamı, HAMAS-El Fetih uzlaşısının sağlanması, iki devletli çözüm, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması konularında taraflar birbirlerinin pozisyonlarını net olarak algılayarak daha fazla işbirliği yapma şansına sahip olabilecektir.
Ziyarete Suriye açısından bakıldığında öne çıkan unsurlar şu şekildedir: Ziyaret, Suriye’nin bir taraftan ABD’ye diyaloga hazır olduğu yönünde ılımlı mesajlar vermiş diğer taraftan zaten ortak askeri tatbikattan rahatsız olan İsrail’i daha da tedirgin etmesine imkân sağlamıştır. Suriye’nin son dönem açılımları Türkiye ile sınırlı değildir. Irak hükümeti ile görüşmeler, Lübnan Savaşı ve Gazze operasyonları sonrası ilişkilerinin iyice gerildiği Suudi Arabistan ve Ürdün ile sorunları çözme yolunda atılan adımlar, Abdullah Gül’ün ziyaretinden hemen sonra Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın Şam’a gelmesi bu açılımlardan bazılarıdır. Suriye böylece, bölgedeki önemini artırmak için çaba sarfetmekte, ABD’nin Suriye ile diyaloga geçme sinyalleri verdiği dönemde, bölgede ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu göstermeye çalışmaktadır. Suriye, Türkiye ile yakın
ilişkilerini Obama yönetimine ulaşmak açısından bir fırsat olarak da görebilir. Obama’nın ilk yurt dışı ikili ziyaretini Türkiye’ye yaptığı düşünülecek
olursa Türkiye’nin Suriye açısından önemi daha net anlaşılmaktadır. Resmi açıklamalarda ifade edilmemiş olmakla birlikte, Beşar Esad, Abdullah Gül’e Obama yönetimine iletilmek üzere mesajlar da vermiş olabilir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde diyalog arayışında olan taraflar arasında Türkiye’nin mesaj iletme ve kolaylaştırıcı rol oynaması da mümkün olabilir.
İki ülke ilişkileri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ziyareti ile bir ileri aşamaya taşınmıştır. Ancak ilişkiler halen stratejik düzeye ulaşmamıştır.
Buradaki temel engel iki ülkenin birçok konuda paralellik gösteren bölge politikalarında bazı farklılıkların bulunmasıdır. İsrail ile ilişkiler, Lübnan’da hükümet-muhalefet, Filistin’de HAMAS-El Fetih dengesinin farklı kurulması bunlar arasında sayılabilir. İsrail-Suriye barışında ilerleme sağlandığı, ABD-Suriye arasındaki problemler çözüldüğü oranda Türkiye-Suriye yakınlaşmasının derinleşerek stratejik düzeye varma şansı olduğu söylenebilir. Dolayısıyla
Türkiye’nin İsrail-Suriye barış görüşmeleri ve ABD-Suriye diyalog sürecindeki yapıcı ve etkin rolünü sürdürmesi gerekmektedir.
Ortadoğu Analiz
DİPNOTLAR
1 Serhat Erkmen, “Türkiye’nin Ortadoğu Politikası Çerçevesinde Irak Açılımı”, Stratejik Analiz, Cilt 9 Sayı 100, Ağustos 2008, s. 18.
2 “Cumhurbaşkanı Sezer, Suriye’ye Gitti”,13 Haziran 2000, http://www.dunyagazetesi.com.tr/haberArsiv.asp?id=7129 (Son Erişim: 19 Mayıs 2009).
3 2000-2003 arasında üst düzey 26 karşılıklı ziyaret gerçekleşmiştir. Bu ziyaretler arasında Suriye eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Abdülhalim Haddam’ın, Genelkurmay Başkanı Türkmani’nin, Dışişleri eski Bakanı Faruk Şara’nın Ankara ziyaretleri en öne çıkanlardır. Ekonomik alandaki ilişkilerin gelişimi çerçevesinde de Türkiye eski Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen Şam’a gitmiştir.
4 “İşte Türkiye’ye En Çok PKK’lı Teslim Eden Ülke”, 29 Mart 2008, http://www.stargazete.com/guncel/isteturkiyeye-
en-cok-pkkli-teslim-eden-ulke-93944.htm, (Son Erişim: 19 Mayıs 2009).
5 Aynı anda Avrupa, Asya, Afrika, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar, Akdeniz, Hazar, Körfez ve Karadeniz ülkesi olabilmesi kastedilmektedir.
6 Ahmet Davutoğlu, “Turkey’s Foreign Policy Vision,: An Assessment of 2007”, Insight Turkey, Cilt 10 No 1, 2008, pp. 77-83
7 “Finlandiya’dan Türk Dış Politikasına Övgü”, 17 Mayıs 2009, http://www.haberturk.com/haber.asp?id=147324&c
at=180&dt=2009/05/17, (Son Erişim: 17 Mayıs 2009).
8 “‘Cumhurbaşkanlığı İnternet Sitesi Basın Açıklamaları: Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile Düzenledikleri Ortak Basın Toplantısında Yaptıkları Açıklama”, 15 Mayıs 2009, http://cankaya.gov.tr/sayfa/konusma_aciklama_mesajlar/
aciklama_mesajlar/, (Son Erişim: 19 Mayıs 2009)
9 Türkiye’nin bu anlamda en çok ses getiren girişimi Suriye koruması altında Şam’da yaşayan HAMAS’ın siyasi lideri Halit Meşal’in Ankara ziyareti olmuştur.
10 Nuri Yeşilyurt ve Atay Akdevelioğlu, “AKP Döneminde Türkiye’nin Ortadoğu Politikası”, Bülent Duru, İlhan Uzgel (der), AKP Kitabı: Bir Dönüşümün Bilançosu, Phoenix Yayınevi, Şubat 2009.
11 Ahmet Davutoğlu, “Turkey’s Foreign Policy Vision,: An Assessment of 2007”, Insight Turkey, Cilt 10 No 1, 2008, p. 85.
12 Arap Doğal Gaz Boru Hattı Projesi (Euro-Arab Mashreq Gas Market Project) ile, Mısır doğalgazının Ürdün, Lübnan, Suriye, Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması planlanmaktadır. 2003 yılında Mısır, Suriye ve Ürdün arasında imzalanan, daha sonra Lübnan, Türkiye ve Irak’ın da katıldığı projenin Suriye, Ürdün ve Lübnan arasındaki ilk aşaması tamamlanmıştır. Projenin Türkiye-Suriye ayağını Halep–Kilis arasında yapılması planlanan 62 kilometrelik boru hattı oluşturmaktadır. Böylelikle Arap doğalgazı Türkiye’nin ardından Avrupa’ya taşınacaktır.
13 Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile Düzenledikleri Ortak Basın Toplantısında Yaptıkları Açıklama”, 15 Mayıs 2009, http://cankaya.gov.tr/sayfa/konusma_aciklama_mesajlar/aciklama_
mesajlar/?id=4917, (Son Erişim: 19 Mayıs 2009).
14 “Esad: Türkiye’siz Masaya Oturmayız”, 18 Mayıs 2009, http://www.sabah.com.tr/Dunya/2009/05/18/esad_turkiyesiz_
masaya_oturmayiz, (Son Erişim: 19 Mayıs 2009).
15 “Suriye Görüşmeler İçin İstekli”, 17 Mayıs 2009, http://www.haberturk.com/haber.asp?id=147329&cat=110&
dt=2009/05/17, (Son Erişim: 17 Mayıs 2009).
16 “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile Düzenledikleri Ortak Basın Toplantısında Yaptıkları Açıklama”, 15 Mayıs 2009, http://cankaya.gov.tr/sayfa/konusma_aciklama_mesajlar/aciklama_
mesajlar/?id=4917, (Son Erişim: 19 Mayıs 2009).
17 “Beşar Esad’dan One Minute Övgüsü”, 17 Mayıs 2009, http://www.ntvmsnbc.com/id/24966971/, (Son Erişim: 18 Mayıs 2009).
18 Bu konudaki iddialar tartışmalı olmakla birlikte, ABD tarafından yoğun olarak dile getirilmiştir. ABD’nin güvenlik birimlerinin raporlarında direnişçilerin büyük çoğunluğunun ya Suriyeli ya da Suriye sınırından Irak’a sızmış kişilerden
oluştuğu belirtilmektedir.
**