Süleyman Arif Emre etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Süleyman Arif Emre etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ocak 2015 Perşembe

İsrail ve Haçlı Batı’nın Uyarıldığı MGK,




İsrail ve Haçlı Batı’nın Uyarıldığı MGK,



“Biz Yahudiler Ortadoğu’da yıkılmaz denilen devleti(Osmanlı’yı) yıkıp iki tane devlet kurduk. Onlara öyle güzel sistem inşa ettik ki, Türkler bize Filistin’i vermeyen Abdülhamit’e en az 200 sene daha söverler!”
Yukarıdaki sözler İsrail Devleti’nin ilk Cumhurbaşkanı Haim Weizmann Azriel’e ait!
Osmanlıyı yıktıktan sonra kurduklarını açıkladığı iki devletten birisi İsrail diğeri Türkiye!
Hatta ülkemizdeki bir kısım mahfillerin “İsrail, Türkiye’de İsrail’den daha güçlüdür” demelerindeki maksat bu gerçeğe vurgu yapmaktır.
Süleyman Arif Emre, “Siyasette 35 yıl” adlı kitabında dünyada Siyonizm tarafından direk yönetilen 4 ülkenin İsrail, ABD, Fransa ve Türkiye olduğunu yazmıştı!
İsrail Devleti’nin ilk Cumhurbaşkanı Haim Weizmann Azriel, bu sözleri söylerken Erbakan’dan habersizdi tabi!
200 yıl Abdülhamit’e küfretmek için kurdukları sistemin Erbakan tarafından 40 yıl gibi kısa bir sürede muhteşem Milli Görüş mücadelesiyle yıkılacağını ve Siyonizm’in saltanatına son verileceğini nereden bilsin zavallı!
Hz. Ömer (RA) tarafından Yemen’e Vali olarak atanan Hz. Bilal Habeşi ile (RA) görüşmek için kapısında bekleyen Ebu Süfyan, kendisi gibi Mekke’nin Fethinden sonra Müslüman olmuş bir sahabeye dönerek şunları fısıldar:
“İyi ki, bizim atalarımız, Mekke’nin ileri gelenleri bu günleri görmediler. Baksana şu rezilliğe! Bir zamanlar Mekke’nin reisi olan ben, adam yerine koymadığımız, köle olarak alıp sattığımız Bilal ile (RA) görüşmek için kapısında saatlerdir bekliyorum. Atalarımız bu günleri görselerdi kahırlarından ölürlerdi!”
Dünya Siyonizm’i ile İsrail’in karar vericileri de geçen hafta yapılan MGK bildirisini okuduklarında şöyle demiş olmalılar:
“Devletimizin ilk cumhurbaşkanı Haim Weizmann Azriel, iyi ki, bu günleri görmeden öldü! Yoksa kahrından ölürdü!”
2014 Aralık MGK toplantısı sonrasında basına dağıtılan 5 maddelik bildiride özellikle son 2 madde Siyonist Yahudiler ile Haçlı Batının bağrına bir hançer gibi saplanmış olmalı!
Maddelerden birinin hedefi İsrail, diğerinin ise Haçlı Batı dünyasıydı!
Maddelerin içeriğine gelince:
“4. Son zamanlarda, Özellikle Avrupa‘da, göçmenlere ve Müslümanlara karşı ırkçı ve İslam düşmanı hareketler; Cami kundaklama, saldırı, taciz gibi eylemler ve nefret suçlarındaki artış, kaygı verici bir gelişme olarak ele alınmıştır.
  1. İsrail‘in İslam dininin kutsal mekânlarına yönelik menfur saldırıları ve insan hakları ihlalleri şiddetle kınanmış; Filistindevletinin tanınması yolunda uluslararası alanda kaydedilen gelişmeler memnuniyetle karşılanmıştır.”
Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Ortadoğu’da kurulan iki Yahudi devletinden biri olan Türkiye’de 2014 yılında devletin en üst düzey sivil ve askeri erkânının hazır bulunduğu MGK toplantısı sonrasında İsrail’i ve hinterlandı Haçlı dünyasını hedef alan, suçlayan, yargılayan bir bildiri yayınlanıyor!
Refah –Yol döneminde Erbakan’ı başbakanlıktan indirip Milli Görüşün kökünü kazımak için ABD Yahudi Lobilerinde kurgulanıp sahnelenmeye çalışılan 28 Şubat post-modern darbe sürecinde görev yapan ve hayattaki komuta kademesi bu bildiriden haberdar olduklarında ne düşünmüşlerdir acaba?
28 Şubat MGK öncesi soluğu İsrail’de alan dönemin GKB İsmail Hakkı Karadayı, ne günlere kaldık diye iç geçirmiş midir?
Ya da başında Yahudi kipasıyla Ağlama Duvarı önünde dindaşlarıyla hatıra fotoğrafı çektirecek kadar İsrail sevdalısı olan Ergenekoncu İlker Başbuğ bu bildirinin içeriğini okuduktan sonra kahrından rahatsızlanmış mıdır?
28 Şubat’ın kudretli generali, her söylediğiyle medyanın ilgi odağı olan ve genel yayın yönetmenleri ile gazetecilerin emir eri gibi çalıştıkları meşhur Çevik Bir paşa şöyle düşünmüş olabilir mi?
“Biz, İsrail namı hesabına Erbakan’a karşı 28 Şubat darbesini gerçekleştirirken bizden 18 yıl sonra toplanan MGK’da askeri komuta kademesinin onayıyla İsrail’i suçlayan ve Filistin devletine açıkça destek veren bir bildiri yayınlanıyor! O zaman biz b… niye yedik arkadaş?”
Evet.
Artık Türkiye’de Hava Kuvvetleri Komutanı olduktan sonra ilk kutlamayı yapmak için askeri helikoptere atlayıp İsrail’in yolunu tutan generaller TSK’de istihdam edilmiyor!
Çok değil daha 10 yıl öncesine kadar yapılan MGK toplantıları sonrasında yayınlanan bildirilerde en büyük tehlike olarak irtica hedef gösterilirken- ki irticadan kasıt İslam’dı- günümüzde MGK’nın gündeminde artık irtica yok!
Ne var onun yerine!
İsrail ve Haçlı Batı!
İşte bu muazzam ve muhteşem devrimin mimarı Milli Görüş lideri Erbakan’dır!
Çünkü Erbakan,“ Yahudi Osmanlı’yı hangi yol ve yönetmelerle yıktıysa bizde aynı yöntemlerle bu hile rejimi ve köle düzenini yıkacağız” diyordu!
Osmanlı’yı yıkan Siyonizm güdümlü İngiliz işbirlikçisi Sabetayist İttihat ve Terakki kadroları ilk önce ordu içerisinde gizlice örgütlenip çeteleştiler.
Yani önce Osmanlı ordusuna sızıp kontrolü ele geçirdiler.
Erbakan’da tıpkı İttihatçılar gibi siyasete girmeden önce ordu içerisinde kendisine bağlı bir milli derin devlet kurdu!
TSK komuta kademesine general yetiştirmek için kurulan Harp Akademilerinde siyasette fiilen olmadığı yıllarda en fazla derslere giren sivilin Erbakan olduğu gerçeğini Aydınlık dergisi deşifre etmişti!
Askeri yetkililere verdiği ağır sanayi ve yerli-milli silah sanayi konferansı sonrasında ışıklar yandığında salondaki bütün komutanların gözyaşlarına hâkim olamadıklarını bizzat Erbakan anlatmıştı!
“Biz, her gece generallerle beraberiz! Hocam, bu ülkeyi senden başkasına teslim etmeyiz. İstiyorsanız yarın devletin başına sizi geçirelim diyorlar. Ama ben onlara diyorum ki; Siz, bu ülkeyi bana teslim etseniz bile Yahudi gelir 3 günde elimden alır. Ben öyle bir zamanda iktidara geleceğim ki, Yahudi silaha sarıldığında benimde O’na karşı koyacak silahım hazır olacak” diyen Erbakan’dan başkası değildi!
Türkiye Cumhuriyeti MGK toplantısında resmen İsrail ile Haçlı Batıyı suçlayacak kararlılığı gösterebiliyorsa eğer Erbakan’ın bahsettiği üstün silah teknolojisi hazır olduğundandır!
12 Eylül’den 5 ay önce 27-28-29 Mayıs tarihlerinde Milli Görüş Kültür Sarayında MSP eğitim seminerinde konuşan Erbakan salonda bulunanlara “Bir 30 Ağustos Sabahı Radyonuzun düğmesini açtığınızda askerin yönetime el koyduğunu öğrendiğiniz zaman ilk yapacağınız şey hemen dışarı çıkıp gördüğünüz ilk askerin miğferini öpmektir. Çünkü O, İslam’ın Ordusudur!”
Bu konuşmasından 5 ay sonra 12 Eylül ihtilali oldu.
Erbakan 30 Ağustos demişti diyenlere hatırlatmakta fayda var.
Rumi takvime göre 30 Ağustos her yıl 12 Eylül’e denk gelir!
İlginçtir, Erbakan’ın 40 yıllık siyasi hayatı boyunca yargılanıp beraat ettiği tek mahkeme 12 Eylül askeri yargısıydı!
Ayrıca Erbakan’ı yargılayan Albay hâkim emekli olduktan sonra resmen Refah Partisine üye oldu!
Oysa ihtilal başkomutanı Kenan Evren, gazetecilerin “12 Eylül darbesi Cuma gününde denk geldi. Bu bir bilinçli tercih miydi?” sorusuna; “ Elbette hayır! MSP lideri Erbakan yurt dışına ziyarete çıkmıştı. Biz darbe kararını çok önceden almıştık. Ancak Erbakan’ın yurt dışından dönmesini bekledik. Öncesinde darbe yapsaydık Erbakan gelmeyebilirdi. Erbakan yurt dışından 12 Eylül günü gelince bizde darbeyi o gün yaptık” şeklinde cevap vermişti.
12 Eylül lideri Kenan Evren çok açık bir şekilde darbenin hedefinin Erbakan ve Milli Görüş olduğunu tüm dünyaya ilan ediyordu.
Etmişti etmesine ama Erbakan’ı yargılayan 12 Eylül askeri mahkemesi suçsuzluğunu ilan edip beraat kararını verdi!
Çok geçmeden 12 Eylül konsey üyelerinin Erbakan ile derinden işbirliği yaptığını anlayan İsrail ve yerli işbirlikçileri Kenan Evren ve silah arkadaşlarına yönelik çok şiddetli bir kara propaganda başlattılar.
Öyle ki, şu anda ülkemizde sağcısı-solcusu; Atatürkçüsü-ulusalcısı; Milliyetçisi-Muhafazakârı; demokratı—liberali; Sünni’si-Alevi’si; Türk—Kürdü kim olursa olsun hiç kimse 12 Eylülü sahiplenmiyor!
Oysa 27 Mayıs darbesini sahiplenen Sabetayist oligarşi mensubu sermaye, medya ve siyaset çevreleri 1960 ihtilalini bu ülkede bayram günü olarak ilan etmiş ve 12 Eylül 1980 yılına gelinceye kadar resmi törenle kutlamışlardı!
27 Mayıs bayram kutlamalarına 12 Eylül son verdi!
Keza, Erbakan’ı hedef alan 28 Şubat post-modern darbesine destek olan ittifakın kimlerden oluştuğu herkesin malumu.
27 Mayıs ile 28 Şubat’a sahip çıkıp her türlü desteği veren batı işbirlikçisi kesimlerin, 12 Mart ve 12 Eylül’e düşmanlık etmelerinin altında yatan gerçekler iyi analiz edilmelidir.
12 Eylül komutanlarına yapılan düşmanlığın bir benzeri 12 Mart generallerine de yapıldı!
12 Mart 1971 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’tan boşalan koltuğa oturan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, henüz 6 ayını bile doldurmadığı görevinden Cumhurbaşkanı seçilebilmek için ayrıldı ve aday oldu.
Ancak İsrail ve ABD’den aldıkları talimat nedeniyle Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekillerinden gerekli desteği göremeyince seçilemedi.
Daha sonra dış güçlerin işaretiyle Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel ile CHP lideri Bülent Ecevit’in aralarında anlaşmaları sonucu 6 Nisan 1973’te, Emekli Oramiral Fahri Korutürk, Türkiye’nin 6. Cumhurbaşkanı oldu.
Faruk Gürler’e oynanan Siyonist tezgâhın bir benzeri 12 Mart Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’a da oynandı!
12 Eylül darbesi öncesi Cumhurbaşkanlığına adaylığını ilan eden Muhsin Batur yine Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit’in arasındaki derin işbirliği dolayısıyla TBMM’de yapılan oylamalarda bir türlü gerekli desteği göremedi!
Erbakan, Sultan Ahmet camisinde kıldığı bir Cuma namazı sonrası dinlenmek için çekildiği imam odasında yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MSP olarak Muhsin Batur’a oy verdiklerini ancak kendisini aday gösteren CHP’li vekillerin ise ABD’den aldıkları talimat gereği desteklerini çektikleri için seçilemediğini belirtmiş ve bu açıklama Zaman gazetesinden manşetten duyurulmuştu!
12 Mart’ın kudretli her iki komutanına birden yapılan Siyonist kumpasın ana sebebi milli derin devlet üzerinden Erbakan ile birlikteliklerinin farkına varılmasıydı!
Milli Görüş lideri Erbakan, 40 yıllık siyasi hayatı boyunca ülkemizde yaşanan herhangi bir sorunun, çalkantının, darboğazın, krizin, insan hakları ihlallerinin sorumlusu olarak bir kez dahi olsa TSK’ni adres göstermedi.
Bu gerçeğe rağmen Milli Görüş camiasında İsrail ve ABD düşmanlığı kadar TSK aleyhtarlığının kabul görmesinin tek sebebi, İsrail güdümlü Masonik medya ile işbirlikçi İslamcı medyanın ülkede yaşanan insan hakları ihlalleriyle ilgili Erbakan’ın tam aksine sürekli TSK’ni hedef alan algı operasyonları düzenlemiş olmalarıdır!
Zaten Milli Görüş camiası 40 yıl boyunca hangi konuda Erbakan’ı dinledi ki, bu konuda da Erbakan gibi düşünebilsin!
Siyonist medya aşçılarının mutfaklarında pişirip önlerine koyduğu ve Milli Görüş camiasının afiyetle yemediği bir yemeğin varlığından şahsen haberim yok!
Batı işbirlikçisi ve uzantısı İslamcı medyanın özellikle Erbakan aleyhine yaptıkları yayınlara destek olmak noktasında Milli Görüş camiası sürekli oltanın ucundaki yeme aldanan balıklar gibi davrandı!
Milli Görüşçüler Erbakan’ı dinleyip teslim olmaktansa Yahudiler bir hıyar uzattığında ceplerindeki tuzu alıp koşmaktan vazgeçmediler!
Erbakan, AKP yandaşı İslamcı gazetecilerin, yazarların, aydınların, akademisyenlerin, tarikat ve cemaatlerin aksine ülkemizde yaşanan her türlü insan hakları ihlallerinin asıl sorumlusu olarak Dünya Siyonizm’i ile ülkemizdeki sivil uzantıları olan menfi sermaye, medya ve siyaset kesimleri olduğunu söylerdi.
Öyle ki, televizyon söyleşilerinde ve gazete röportajlarında 28 Şubat post-modern darbesi hakkında sorulan sorulara verdiği cevaplarda tek sefer bile olsa askeri suçladığına şahit olan yoktur!
Erbakan, 28 Şubatın menfi sermaye, menfi medya ve menfi siyaset tarafından gerçekleştirildiğini askerin ise bu gizli mahfiller tarafından aldatılıp kandırıldığını söylerdi!
Erbakan’ın ölümüyle birlikte 28 Şubat döneminde komuta kademesinde görevli olan birçok generalin yaptıkları açıklamalarda Erbakan’a haksızlık edildiğini beyan etmeleri bu gerçeğin bir ifadesi olsa gerek!
Bu ülkede Siyonizm, İsrail ve Haçlı Batı zihniyeti düşmanlığını siyasi bir söylem olarak benimseyip bunu bir ideal haline dönüştüren ilk devlet adamının Erbakan olduğu geçeğini kimse inkâr edemez!
Eğer bugün gelinen noktada Türkiye Cumhuriyetini yöneten en üst düzey resmi protokolün tamamının bir arada bulunduğu MGK toplantısının ardından
İsrail ve Haçlı Batı zihniyeti suçlanıyorsa bu Erbakan’ın ve Milli Görüşün Siyonizm ile girdiği savaşta zafer elde ettiğinin en açık kanıtı değil de nedir?
İstanbul İl Teşkilatı bayramlaşma töreninde kendisinden önce konuşma yapan protokol mensuplarının sürekli olarak iktidara geleceklerinden bahsetmeleri karşısında sıra Erbakan’ın konuşmasına gelince şöyle dedi:
“Bizim derdimiz, gayemiz bu ülkede salt iktidar olmak değildir. Çünkü biz, bu ülkede hiçbir zaman iktidardan inmedik! Biz Yeniden Büyük Türkiye önderliğinde Adil Düzene dayalı Yeni Bir Dünya kurmak için Cihad ediyoruz!”

..