Hukukun Üstünlüğü
Prof. Dr. Sedat LAÇİNER
Hukukun üstünlüğü ve Adalet; Bugün
bunlardan bahsetmek istiyorum…
Biliyorum, şu günlerde hiçbir
şekilde ağza alınacak kavramlar değil bunlar, ama yine de 15 Temmuz’dan önce
söylediğimi, 15 Temmuz gecesi sabaha kadar haykırdığımı, 15 Temmuz sonrasında
da tekrarlayacağım... Çünkü ülkemin her zaman ihtiyacı olan budur.
Prof. Dr. Sedat LAÇİNER |
Hukukun üstünlüğü (rule of law),
Ortadoğu’da veya az gelişmiş ülkelerde sıkça karşımıza çıkan bir kavram değildir.
Hatta bu ülkelerin bazısında ‘hukukun üstünlüğü’ dediğinizde yüzünüze şaşkın
şakın bakarlar.
Hukukun üstünlüğü, herkesin ve
her kurumun adil ve güçlü bir şekilde uygulanan hukukun konusu olması ve hukuk
önünde hesap verebilmesi demektir. Bu ilke gereğince her işe daha önceden
hazırlanmış ve geriye yürümeyen, farklı makam ve kişilere farklı uygulanmayan
hukuk hâkimdir. Hukuk sadece vatandaşları değil devleti de, hatta daha çok
devleti bağlayan bir üstün güçtür.
Hukukun üstünlüğü kavramı, acılı
insanlık tarihinden damıtılmıştır, binlerce yılın tecrübesinin bir ürünüdür. Aristo’ya
atfedilen “hukuk yönetsin” sözü insanların keyfine bırakıldığında hayatın ne
kadar adaletsiz ve güvenliksiz olacağının bir özeti gibidir. Kralların,
padişahların yönetiminden kalıcı kurumlara ve oradan da kalıcı kuralların
yönetimine geçmek çok zorlu olmuştur.
Hukukun üstünlüğü
kavramı 19. yüzyılda
Batı Avrupa’da popüler hale gelmiş, Türkiye’ye gelmesi ise daha uzun
yıllar almıştır. Kavram, her türlü otokrasinin, oligarşinin ve
diktatörlüğün zıddı
olarak gelişmiştir. Hukukun üstün olmadığı yerlerde sadece adaletin
değil, demokrasinin
de olmadığı kabul edilmiştir. Bu nedenle demokrasinin bir tanımı da
“hukukun
üstünlüğü üzerine kurulu yönetim”dir.
Hukukun üstünlüğü söz konusu ise her
işte duygular değil hukuk konuşur.
Bugün toplum çok kızgın olabilir, öfkeli,
heyecanlı, duygusal, üzgün olabilir. Ancak hukukta anlık duygu
değişikliklerinin yeri yoktur. Hukuk intikam almaz, hukuk nefret etmez, hukuk
taraf tutmaz. Hukuk ölçü ve herkese eşit uygulanan kriterler vardır.
Ünlü Amerikalı hukukçu Warren E.
Burger diyor ki; “Hâkimler hukuk temelinde karar alırlar, kamuoyu görüşleri
doğrultusunda değil, ve onlar zamanın baskılarına karşı tamamen tarafsız olmak
zorundadırlar.”
Bir başka Amerikalı hukukçu Sonia
Sotomayor ise “Tüm temel haklarımızın kaynağının hukukun üstünlüğünde olduğuna
çok güçlü bir şekilde inanıyorum” diyor.
Ne yazık ki hukuk ve adalet en
çok hukuku koruma iddiasıyla tahrip edilmiştir. Teröristleri veya
hukuksuz-şiddet girişimlerini yok etmek adına hukukun en temel ilkeleri askıya
alınmış, hukukun üstünlüğü yerine intikamın ve nefretin üstünlüğü yeğlenmiştir.
Hiçbir toplum bundan tamamen korunmuş değildir. Amerika için McCarthycilik bunun en
parlak örneklerinden biridir. Toplumun bir kesimini ‘kara koyun’ veya ‘hain’
ilan eden ABD yönetimi, birkaç yıllığına da olsa, başını kaldıranı ‘komünist’
ilan edip en temel haklarından yoksun bırakabilmiştir.
Şu günlerde ülkemizde yaşadığımız
da bundan çok farklı değil; ülkemizi korumak için, sözde hukuku ve demokrasiyi
korumak için hukukun üstünlüğünü unutuyoruz... Sokakların intikam talebine itiraz
eden yok gibi. Tam tersine yetki sahipleri, hukukun değil de, sokağın ülkeyi yönetmesinden çok memnun görünüyor. Herkesin dilinde demokrasi var ama o demokrasinin sadece ve
sadece hukukun üstünlüğü ile mümkün olduğunu hatırlayan yok gibi.
Hiç kimse "yanlış ile mücadele
edilmesin" demiyor. Terörle, suç örgütleriyle, hele hele darbeci örgütlenmelerle
mücadele etmek hukukun temel işlerinden biridir. Ancak sadece zanna dayanan ve
çoğu atf-ı cürüm, yani asılsız suçlamalardan ibaret olan sözlü ihbarlarla on binlerce,
belki de yüzbinlerce insanı işsiz bırakmak, hatta gözaltına alıp hapsetmek
hukukun üstünlüğü ile izah edilebilir bir durum değildir.
Şu günlerde herkes birbirini
ihbar ediyor. Gerçi devletimiz veya onun eline kağıtları tutuşturanlar zamanında
gerekli fişlemeleri yapmış olmalı ki birkaç günde on binlerce kişilik listeler
yargı sürecine ihtiyaç bile duyulmadan cezalandırılmaya başlandı bile... Muhtemelen
her gün büyüyen ihbarlarla daha önceki bir yazımda bahsettiğim 400-450 bin
kişinin cezalandırılması hedefine ulaşılacaktır. İnsanları yargılamak için spor
salonları, belki de stadyumlar yetmeyecektir. Henüz birkaç gün geçmiş olmasına
rağmen işinden olan ve/veya gözaltına alınanların sayısı 100 bine dayanmış
durumda.
Sadece sıradan memurlar değil, hukuk kurumlarının zirvesindeki yüksek
yargıç ve savcılar da şu sıralar çöllerde susuz kalmışçasına “hukuku, hukuk,
hukuk” diye yalvarıyor.
Hukuku işletmek yerine ihbar
hatları kurulunca, sokaklardaki linç manzaraları ihbar hatlarına yöneliyor.
Nefret, kin ve garez, telefon hatlarından devletin kılcal damarlarına yayılıyor.
***
Hatırlayan var mı, neden bu FETÖ denen
yapıya karşısınız?
Neden darbeye bu kadar kızdınız?
Kızdınız çünkü hukuksuz
olduğunu düşündünüz!
FETÖ’cü denilen kişilere kızıyorsunuz çünkü hukuka göre
davranmadıklarına, ayrımcılık yaptıklarına inanıyorsunuz!
Peki, tüm bu
sorunların merhemi karşı-hukuksuzluk mudur?
**
Ne yazık ki bu linç
kampanyasından ben de payıma düşeni aldım.
Sabah ve Takvim gazeteleri önceki
gün hakkımda akıllara ziyan bir suçlamada bulundu.
Sadece beni değil, Ahmet Altan’ı, Ergün Babahan’ı, Nazlı
Ilıcak’ı ve diğer bazı gazetecileri de suçlu gibi göstermişler. Yalanlarını
kendilerine iade ediyorum. Ne yazık ki bazı gazeteler 28 Şubat'ta ne idiyse bugün de o!
Bugüne kadar hiçbir yapının parçası olmadım...
Aklımdan ve midemden kimseye bağlı ve teslim olmadım. Teslim olsaydım bu durumda
olmazdım…
Buna insanlık da denmez, buna gazetecilik
de denmez...
Bu tür karalamalarla bir yere
kaçacak değilim. Zaten kaçmam da mümkün değil.
Bir süredir makalelerim ve köşe
yazılarım gerekçe gösterilerek yargılanıyorum… Görüşlerim ve yorumlarım
beğenilmediği için hakkımda yurt dışına çıkma yasağı var.
Hoş, olmasa ne yazar,
ben bu topraklara kök salmış bir insanım…
Tepeden tırnağa Anadoluyum…
Hakkımda olmadık yalanlar
uyduranların soyunu sopunu bilemem ama ben Kırıkkale kadar Anadolu çocuğu,
Çanakkale kadar Türk evladıyım…
***
Bu arada sağ olsunlar, hakkımdaki iftiralar öylesine yayıldı ki öğretim
üyeliği işinden de oldum.
Bundan sonra pazarlarda limon mu satarım, yoksa
evlere temizliğe mi giderim bilemiyorum. Kına yakacaklara duyurulur…
Ancak
şurasını çok iyi biliyorum, ben bir
şekilde başımın çaresine bakarım, düştüğüm yerden kalkmasını bilirim.
Ya ülkem?
Ya yalnız ve güzel ülkem?
Farkında mısınız, hukuksuz ve ölçüsüz
davranışlarınızla bu ülkeye düşmanlarımızın bile veremeyeceği zararları
veriyorsunuz!
Adaletin er geç yerini bulacağına
inanıyorum… Ancak gerçeği buluncaya kadar insanımız ve ülkemiz büyük zarar
görecek bunda şüphe yok.
Bu kaostan ve çılgınlıktan çıkış için ise sadece bir tane kapı var, o da hukukun üstünlüğü! Türkiye bu basit gerçeği anlamadığı sürece hatalarımızı tekrarlayıp duracağız.
19 Temmuz 2016
---------------------
Prof. Dr. Sedat LAÇİNER: Uluslararası İlişkiler ve Terörle Mücadele uzmanı. Lisans (Ankara Üniversitesi SBF), MA (University of Sheffield), PhD (King's College London, Londra Universitesi)
e-posta: slaciner@gmail.com