Cam’da doğru yazar, Potamiya’da Şaşar!
Rifat SERDAROĞLU
20 Mayıs 2010 benim için çok özel bir gündür. Başbakan Tayyip Bey’de bunu bilir, kendisi zaten nazik adamdır, hatırnazdır. Sağ olsun hediyesini hemen ertesi gün gönderdi. Gönlümüzü hoş etti. Teşekkür ederim. Tayyip Bey’in hediyesi, AKP İl Başkanlarına yaptığı konuşmasında söylediği iki güzel sözdü. Tayyip Bey’in, önünde duran o mübarek camlardan benim de katıldığım sözleri okuması bana verilebilecek hediyelerin en güzeliydi .
O iki söz şunlardı;
- “Siyasette yalan egemen olduğu sürece o siyasetçiden bir şey olmaz.” (RTE)
- “Belden aşağıya vurmaların, bizim kitabımızda yeri yoktur” (RTE)
İşte ben bu iki sözün altına imzamı atarım, gönülden katılırım ve bu sözleri sadece söylem olarak kullananları değil, siyasi hayatında yaşama geçirenleri de ayakta alkışlarım. Fakat her ülke bizim kadar şanslı mı? Her ülke de, bizimki gibi yiğit, özü sözü bir Başbakan var mı? Ne gezer! Yatın, kalkın dua edin! Bizdeki Başbakan’ın kıymetini daha iyi anlamanız için, sınırlarımızdan çok uzak bir ülkenin Başimam’ından(Onlarda, Başbakanlara böyle diyorlar) yani Potamiya ülkesinin Başimamının uygulamalarından biraz bahsedeceğim.
Tayyip Bey’in birinci güzel sözü olan, “Siyasette yalan egemen olduğu sürece, o siyasetçiden bir şey olmaz” sözünü Potamiya Başimamı da çok kullanırmış ama bir gün, o ülkeye Sami Ofer diye biri gelmiş. Bu kişi, gittiği ülkede ki siyasetçileri “maymuna” çevirmekle ün kazanmış. İsrail’in 4. Büyük bankasına sahipmiş. Barzani’nin Kuzey Irak’ında, “Kürdistan Merkez Bankası” gibi çalışan “Mızrahi Bank’ında” sahibi imiş. (Not: Kürt Yahudilerine Mızrahi denir)
Bu kişi, Potamiya Başimamı ve onun abi dediği Maliye Veziri (Özelleştirmeden de sorumlu) ile defalarca görüşmüş. Kendisine Potamiya’nın en güzel yerlerinin 49 yıllığına üç-otuz paraya kiralanmasını istemiş ve kendisine de bu sözler verilmiş. Gazeteciler, “Muhterem Başimam, Sami Ofer’le görüştünüz mü?” diye sormuşlar. Başimam; “Asla görüşmedim” demiş. Fakat görüştüğü belgelenince, akşam çıktığı televizyon programında, herkesin gözü önünde “Yalancılığı” kabul edip, “Vallahülazim, bir defa görüştüm” demiştir. Hemen arkasından, yardımcısı “en az altı defa görüştü, hatta bir defa otelin servis merdiveninden manav kıyafetiyle geldi” ne bir defası, ben saydım deyivermiş! O günden sonra Başimam’ın adı “Yalancıya” çıkmış,
Daha bu olay unutulmadan (O ülkede insanların çoğu balık hafızalıymış, çabuk unuturlarmış) ikinci olay patlamış; Gazeteciler, Başimam’a “Muhterem Efendimiz, Emin Tosun diye birini tanır mısınız?” diye sormuşlar! Cevap “tanımam, ne bilirim tosunu, benim nesebimden mi? olmuş.(Nesep=Soy,baba soyu). Sonra, Emin Tosun efendi, Başimamın mahdumu(oğlu) Prens Ahmet Burak ve gelini prenses Sema Hatun’un mali müşaviri çıkmış. Aile, Emin Tosun efendiyi defalarca malikanelerine çağırıp vekâlet vermiş. Böylece Başimamın ikinci yalanı da ortaya çıkmış. Başimam’ın itibarı sıfır olmuş. Bu yalanlar arka arkaya devam edince,tüm dünyadan tepkiler gelmiş. En büyük tepkiyi ise bizim civanım delikanlı Başbakanımız göstermiş ve “Bu ne rezillik, daha da gitmem Potamiya’ya” demiş!!!
Tayyip Bey’in ikinci güzel sözü, “Belden aşağıya vurmaların, bizim kitabımızda yeri yoktur” Potamiya’da çok kullanılır, fakat başka türlü uygulanırmış. O ülkede, insanların haberleşme özgürlüğü sadece lafta imiş, insanları telefonları,hakim kararı olmadan dinlenir, en mahrem yerleri, yatak odaları bile izlenirmiş. Esas belden aşağıya vurmalar, Adalet sisteminde olurmuş! İnsanlar, neyle suçlandıklarını bilmeden aylarca tutuklu kalırlaşmış. En çabuk hazırlanan iddianame 1-1,5 yılda yazılırmış. Davaların ucu açıkmış, ekle ekleyebildiğin kadar. Bazı Savcılar, Başsavcıları bile dinlemez önüne geleni içeri atarlarmış. Yasak olan tarikat ve Cemaatler yasal hale gelmiş! Potamiya Başimamı, tüm hakim ve savcıların kendi emrinde olması için, atalarından kalan yasaları değiştirmeye kalkmış. Bu ve benzeri hareketler çoğaldıkça Potamiya’da huzursuzluk artmaya başlamış. Bunun üzerine Başimam, medya’yı kontrol altına almak için, akıl almaz uygulamalar yapmaya başlamış. Bunlardan birini anlatalım;
Başimamın damadı Prens efendinin başında bulunduğu şirkete, ülkenin en büyük medya kuruluşlarından birini satın almaları için, devlet bankalarından Yüz milyonlarca Dolar usulsüz kredi verdirmiş. Fakat, kredi veren bankalardan birinin Genel Müdür Muavini, her şeyi zabıt altına alıp, üstüne ses ve görüntü kayıtlarını ekleyip, çok güvendiği eski bir siyasetçiye vermiş! Bu yakın kişiye, birde “Ballı Teşvik” verilmiş ki, duyanın ağzı açık kalmış…
Potamiya’da bir kömür ocağında kaza olup, insanlar ölünce Başimam halkından özür dileyeceğine,
“Bu mesleğin kaderinde bu ölümler var, bölge insanı da alışkın” diye konuşunca, bizim sabırlı Başbakanımız bile dayanamayıp, “Yuh artık, bu ne biçim konuşma yahu, öyle şey olur mu? Bu mantıkla Siyasetçilerin kaderi de seçim kaybetmek ve hesap vermektir” demiş!
Bilmem anlatabildim mi sevgili dostlar, her ülke bizim gibi şanslı değil. Gerisini Potamiya’lılar düşünsün. Ne demiş büyüklerimiz; “Her ülke müstahak olduğu idareciler tarafından yönetilir”!!!
***