Mustafa Balbay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mustafa Balbay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Aralık 2017 Çarşamba

BİR HUKUK DEVLETİ İÇİN İNANILIR ŞEY DEĞİLDİR,


BİR HUKUK DEVLETİ İÇİN İNANILIR ŞEY DEĞİLDİR,




Av. Turgut Kazan
GÜVERCİN EVİ 
24.10.2007

22.10.2007 günü (dün) yapılan oylamada, Haşim KILIÇ Anayasa Mahkemesi Başkanlığına seçildi. Bu sonucu duyuran haberlerde, yeni başkanın ÖZAL tarafından üyeliğe atandığı belirtilerek, o sırada yaşanan tartışmalar özetleniyor ve (hukukçu olmayan bir kişinin en yüksek mahkeme başkanlığına getirilmesi gayet doğalmış gibi) Haşim KILIÇ'ın Eskişehir İktisadi Ticari İlimler Akademisi mezunu olduğuna değinilip geçiliyor. 

Oysa, bizim anayasal sistemimizde, sözkonusu mahkeme en yüksek yargı yeridir. Bu mahkemenin Yüce Divan görevini de yürüttüğü düşünülürse, hukukçu olmayan Haşim KILIÇ'ın başkanlığa getirilmesi, bir hukuk devleti için inanılır şey değildir. 
Üstelik, Haşim KILIÇ'ın üyeliğe atanmasında neler yaşandığı, bu atama için (ÖZALLAR tarafından) Sayıştay Yasası'na geçici madde eklendiği, geçici maddenin (anayasaya aykırı bulunarak) Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildiği, ama iptal kararları geriye yürümez kuralı yanlış yorumlanarak, üyeliğin sürdürüldüğü unutulmuş görünüyor. 

Ben, 1990'larda 832 sayılı Sayıştay Yasası'nı değiştirme çalışmalarını Sayıştay ile Anayasa Mahkemesi'ni ele geçirme girişimi sayarak, 3677 sayılı yasayla eklenen geçici maddenin Haşim KILIÇ için getirildiğini belirtip, Haşim KILIÇ'ın kimliği ve kişiliği konusunda kamu oyunu bilgilendirmeye çalışmış, kendi halinde bir hukukçu sıfatıyla, doğan bu sonucu şaşkınlıkla karşıladığımı itiraf ediyorum. 

Evet, kendisine üyelik sağlayan madde anayasaya aykırı bulunarak iptal edilen, hukukçu olmayan ve (bir fakülte bile değil) İktisadi Ticari İlimler Akademisi mezunu Haşim KILIÇ, Yüce Divan görevini de yürüten Anayasa Mahkemesi başkanlığına getirilmiştir. Bu sonucun bir hukuk devleti için inanılır şey olmadığını tekrarlıyor, yeni yerleştirilen ve çok kullanılan bir deyimle, hayırlara vesile olmasını diliyorum. 
Avukat Turgut KAZAN 

****
Necip Hablemitoğlu,eski bir yazısında Haşim Kılıç için ne demiş bakınız...

http://ahmetdursun374.blogcu.com/2292426/

****

GÜNDEM MUSTAFA BALBAY 

Adı üzerinde anayasanın temel sigortası olan yüce mahkeme, geçen hafta başkanını seçti. 1990 yılından bu yana mahkeme üyesi, 1999'dan bu yana da başkanvekili olan Haşim Kılıç , başkan oldu. 
Kılıç'ı kutluyoruz. 
Sadece başkanlığa ulaşması değil, tutturduğu çizgi ve bu çizgideki kararlılığı da övgüye değer. Turgut Özal 'ın her türlü tartışmayı da göze alarak 40 yaşında mahkeme üyesi yaptığı Kılıç, kafasında ne varsa, nasıl bir Türkiye düşünüyorsa, ona göre hareket etti. Bunu kararlarına ve davranışlarına da yansıtmaktan çekinmedi. 
Bu bağlamda Özal'ın da 12'den vurduğu söylenebilir. Seçtiği aday, tıpkı bir sopa gibi dosdoğru izinde. 

****
Kılıç'la birlikte Anayasa Mahkemesi, hukukçu olmayan ilk başkana da kavuşmuş oldu. 
Türkiye'nin en yüce mahkemesi, ama başkanı hukukçu değil! 
Kılıç'ın bir başka özelliği de hemen her konuda birlikte hareket ettiği üye Sacit Adalı 'yla çok sağlam bir ikili oluşturması. Kılıç ve Adalı, mahkemenin iç seçimlerinde 2 oyla, 9 üyeyi başarılı biçimde yönettiler! 
Böylece Kılıç, yerine göre 2'nin 9'dan büyük olduğunu da hukuksal olarak gösterdi. 
Son başkanlık seçimi sürecinde 3 taraf oluştu. Anayasaya bakışları birbirine çok yakın olan, kimi oylamalarda eksilse de 4'er oyluk iki tarafın yanında 2 oyluk Kılıç-Adalı... 
Kılıç, iki tarafın bir süre kafa kafaya eşitlenmesini izledi. Ardından Ahmet Akyalçın 'ın aldığı 4 oyu yanına çekmeyi tasarladı. Şu öneri geliştirildi: 
Akyalçın, uyuşmazlık mahkemesi başkanlığına yeniden seçilsin. 
Osman Paksüt , başkanvekili olsun. 
Serdar Özgüldür ile Serruh Kaleli de bu iki paylaşımın ileri yıllardaki mirasçısı olsun. 
Son derece demokratik, kişi hak ve makamlarına saygılı biçimde yapılan bu bölümlemeyle, bir süre daha devam etmesi planlanan oylama süreci de bitti. 22 Ekim Pazartesi günü Kılıç, izdüşümü Adalı'nın yanı sıra Akyalçın, Paksüt, Özgüldür ve Kaleli'nin oylarıyla başkan seçildi. 
Yeniden Kılıç'ı kutlarken, pek çok temel davada görüş olarak da karşısında yer alan son dört üyeyi kendisine döndürme başarısının altını çizmeden geçemeyeceğiz. Kurtuluş Savaşı'nın kahramanlarından Ali Çetinkaya 'nın torunu olan Osman Paksüt, örneğin "dedeler ve torunlar arasındaki uçurumlar" başlıklı bir dizinin çok önemli kahramanları arasında yer alabilir. 

****
Kılıç, hukukçu olmayan ilk başkan. Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunu. Kılıç'ın yüce mahkemede mezun olduğu okulun da hakkını verdiğini söyleyebiliriz. Zira, yüce mahkemenin her türlü arsa, bina, belediye ve hükümet işlerini, başkan olmadan önce de kendisi koordine ediyordu. 
Anayasa Mahkemesi'nin Ankara'nın hızla kentleşen İncek bölgesinde inşaatı devam ediyor. Daha önce orman arazisi olan 60 dönümlük arsada inşaat hakkı 600 metrekare iken 95 bin metrekareye çıkarıldı. Dayanak olarak da büyükşehir belediyelerine verilen kentsel dönüşüm planlama hakkı gösterildi. Oysa bu gecekonduların dönüşümüydü. Anayasa Mahkemesi için ormanları da kentsel dönüşüme katmış oldular. 
O kadar olur artık... 
Memlekete orman kanunu da lazım! 

ankcum@cumhuriyet.com.tr

***

Kaynak:

http://ahmetdursun374.blogcu.com/4417916/ 

********************** 

Savcı Osman Şanal’ın zeka sorunu mu var? 
HAŞİM KILIÇ KİM OLDUĞUNU AÇIKLASIN. 
Kılıç'ın hedefi ilk dört madde. KILIÇTAN KILÇIK,HAŞİM KILIÇ YÖK'e İmam Hatip'li Hukukçu

HAŞİM KILIÇ:İBDA-C BAĞLANTILI OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI 
http://ahmetdursun374.blogcu.com/hasim-kilic-ibda-c-baglantili-oldugu-ortaya-cikti/3700707

---------

Haşim Kılıç ne demek istedi?

http://ahmetdursun374.blogcu.com/hasim-kilic-ne-demek-istedi/7097438

--------

Haşim Kılıç:Anayasa mehkemesi ve umutlar.

http://ahmetdursun374.blogcu.com/hasim-kilic-anayasa-mehkemesi-ve-umutlar/3566661

-----------

ISMAiLAGA TARIKATI VE TARIKAT ICINDE ISLENEN CINAYETLER 

http://ahmetdursun374.blogcu.com/din-ismailaga-tarikati-ve-tarikat-icinde-islenen-cinayetler/525416

http://ahmetdursun374.blogcu.com/ozal-in-17-yillik-yatirimi-hasim-kilic/7223607


--

25 Şubat 2017 Cumartesi

Kıbrıs’ta “ Kırmızı Çizgiler ”, “ Olmazsa Olmazlar ”



      Kıbrıs’ta “ Kırmızı Çizgiler ”, “ Olmazsa Olmazlar ”




Kıbrıs’ta “Kırmızı Çizgiler”, “Olmazsa Olmazlar” ;

TÜRKİYE'NİN RESMİ KIBRIS POLİTİKASININ YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ 

Bu Çalışmanın Amacı, 

Annan Planı referandumuyla sonuçlanan süreçte Ankara’nın Kıbrıs politikasına ilişkin olarak yürütülen tartışmalar ışığında, Türkiye’nin 
1950’lerden bu yana izlediği resmi Kıbrıs politikasını yeniden değerlendirmektir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın 11 Kasım 2002’de müzakere 
zemini olarak taraflara açıkladığı plan, 2003 ve 2004 yılları arasında fasılalı olarak yürütülen müzakerelerde çeşitli değişimlere uğramış ve 24 Nisan 2004’te Ada’nın her iki tarafında eşzamanlı olarak referanduma sunulmuştur Kıbrıs Türk halkı plana yüksek oranda destek vermesine rağmen, Rum halkı tartışmasız bir biçimde “hayır” dediği için plan rafa kaldırılmış, ancak Ankara’nın bu dönemde yürüttüğü Kıbrıs politikasına yönelik eleştiriler uzun süre hararetini korumuştur. Anılan dönemde plan üzerinde yürütülen müzakerelere katkıda bulunan ve referandum aşamasında “ Evet ” yönünde telkinde bulunan hükümet, başta muhalefet partisi olmak üzere çeşitli kesimlerin Türkiye’nin geleneksel Kıbrıs politikasının değiştirildiği gerekçesiyle ağır eleştirilerine uğramıştır. Ankara’nın tutumunu eleştiren kesimlere göre hükümet, planı destekleyerek Türkiye’nin TBMM kararlarında ifadesini bulan resmi Kıbrıs politikasını tersyüz etmekle kalmamış, aynı zamanda Kıbrıs’ın AB üyeliğine boyun eğerek Türkiye’nin bu konudaki yerleşik çizgisinden sapmıştır. Ancak söz konusu eleştirilerin arka planını Türkiye’nin bu dönem öncesinde “tutarlı”, “değişmez” bir Kıbrıs politikası yürüttüğü varsayımı ya da önkabulünün oluşturduğu görülmektedir. Bu çalışmada, yukarıda özetlenen eleştirilerden yola çıkılarak bu önkabulün geçerliliği, diğer bir deyişle, Türkiye’nin 1950’lerden bu yana yürütüğü Kıbrıs politikalarının “ Değişmezliği ” tartışılmıştır 


Annan Planı’nın Referanduma sunulması ile sonuçlanan süreçte çözümü desteklediğini ifade eden AKP hükümetinin en çok eleştiri aldığı konuların başında Türkiye’nin “40 yıllık” Kıbrıs politikasını değiştirmesi, daha önceki bütün hükümetlerin benimsediği politikaları, TBMM’nin aldığı kararları hiçe saymış olması gelmektedir. Aslında eleştiri oklarının doğrudan hedefi Annan Planı ve onun sunduğu çözüm parametreleridir. Ancak Planın oluşma sürecine katkıda bulunan ve referandum oylamalarında “Evet” yönünde telkinde bulunan AKP iktidarı, bu tutumundan dolayı başta muhalefet partileri olmak üzere pek çok kesimden “Türkiye’nin kırmızı çizgilerinin yıpranmış”7 olduğu gerekçesiyle tepki görmüştür. Bu eleştiriyi yönelten siyasetçilerin ve gazetecilerin büyük bir bölümünün, Türkiye’nin Kıbrıs politikasının yani kırmızı çizgilerinin belirlenmesinde şimdiye kadar TBMM’nin aldığı kararlara işaret ettiği görülmektedir8. 

Bu bölümde Türkiye’nin 1950’lerden bu yana Kıbrıs politikaları, TBMM’de alınan kararlar9 ve bu kararlar doğrultusunda Türkiye ile KKTC arasında imzalanan Ortak Açıklamalar ve Deklarasyonlar ışığında incelenecektir. TBMM’nin Kıbrıs konusundaki son kararı, 6 Mart 2003’te AKP iktidarı döneminde, AKP, CHP, DYP ve bağımsız milletvekillerinin katılımıyla alınmıştır10. Yukarıdaki değerlendir meler ışığında, 7 Mustafa Balbay, “Demirel: Kıbrıs alabora olabilir”, 
Cumhuriyet, 25 Mart 2004; Erol Manisalı, “AKP Hükümeti 3 Kasım 2002’de geldiğinden beri, Ankara’nın Kıbrıs politikası tamamen tersyüz edildi” (2007a: 130). 

8 Türkiye’nin Kıbrıs politikasının nasıl belirlendiğiyle ilgili olarak örneğin, “Kıbrıs politikası TBMM’de MGK’nın katkısı ile oluşur”, Deniz Baykal, Cumhuriyet, 21.01.2003; “Türkiye’nin Kıbrıs davası, TBMM’de alınan kararlarla belirlenmiştir”, (Denktaş, 2005: 148, 159); “Bizim Kıbrıs’ta ayarlarımız bozuk değildir. TBMM’de zamanında alınmış kararlardır”, Bülent Ecevit, Cumhuriyet, 13.01.2003; “TBMM bir değil birçok kez aldığı kararlarda Kıbrıs’ta bir değil iki devlet gerçeğine eşit gözle bakmadan ve kabul etmeden herhangi bir çözüm bulmanın olanaksızlığına işaret etti”, Cüneyt Arcayürek, Cumhuriyet, 11.01.2003; “TBMM’nin 
şimdiye kadar aldığı bütün kararların dışına çıkıldı”, (Manisalı, 2005: 73). 

9 TBMM arşivlerinde Kıbrıs konusunda alınan kararlar, “ TBMM Kıbrıs Deklarasyonu ”  olarak geçmektedir. 

10 TBMM Tutanakları, 6 Mart 2003, 42. Birleşim. 


TBMM’de oybirliğiyle alınmış olan bu kararın, Türkiye’nin resmi Kıbrıs politikasını temsil ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Buradan hareketle TBMM’nin kırk yıldır aldığı kararların 6 Mart 2003 tarihli kararda altı çizilen kırmızı çizgiler ile uyum göstermesi beklenir. Eğer kırk yıllık politikada bir “kırılma”, “sapma” söz konusu ise, diğer bir deyişle Kıbrıs politikasının değiştirildiği iddia ediliyorsa, o halde bundan önceki politikanın, yani önceki TBMM kararlarının belli bir “değişmezlik”, “tutarlılık” göstermesi beklenir. Elbette bu kararların metin olarak kendi içindeki tutarlılığı kadar bunlara uyumlu davranılıp davranılmadığı da önemlidir. Dolayısıyla Türkiye’nin alınan kararların sonrasındaki uygulamalarında tutarlı olup olmadığı karşılaştırmalı olarak değerlendirilecektir. 

6 Mart 2003 tarihinde TBMM’de alınan kararda aşağıdaki ilkeler kabul edilmiştir: Türkiye Büyük Millet Meclisi, 

1- 21 Ocak 199711 ve 15 Temmuz 199912 tarihlerinde aldığı kararlara atıfta bulunarak, bu millî davada Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türk milletinin tam bir birlik ve beraberlik içinde bulunduğu gerçeğini bütün dünyaya bir kere daha ilan eder. 

2- Kıbrıs meselesine adil ve kalıcı bir çözüm bulunması için, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sarf ettiği çabaları içtenlikle destekler. 

3- Kıbrıs meselesine bulunacak çözümün, tarafların eşit statüsü ve eşitliğine dayanması gerektiği hususunu önemle vurgular. 

4- Türkiye’nin 1960 Antlaşmalarından kaynaklanan garantörlük haklarının sürdürülmesi gereğini belirtir. 

5- Kıbrıs’ta Türkiye ile Yunanistan arasında kurulmuş bulunan dengenin zedelenmesinin hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini teyit eder. 

6- Kıbrıs sorununun çözümünün, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği sürecinde bir ön şart gibi takdim edilmesine yönelik çabaları reddeder. 

7- Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Türkiye’den önce Avrupa Birliğine üye yapılması yolunda atılan adımların, uluslararası antlaşmaların açık bir ihlali olduğunu bir kere daha vurgular. 

8- Kıbrıs Türk ve Rum halkının 28 yıldır huzur ve barış içinde yaşamasının en önemli amili olan iki kesimliliğin muhafaza edilmesine verdiği önemi vurgular. 

9- İki kesimliliği zedeleyecek bütün öneri ve girişimlerin, Kıbrıs’taki güvenlik ortamını olumsuz yönde etkileyerek, iki toplumu yeniden bir çatışma ortamına sürükleyeceğini hatırlatır ve buna hiçbir şekilde müsaade edilmemesi gerektiğini önemle belirtir. 

10- Bu genel koşullara riayet edilmek kaydıyla, Kıbrıs’ta barışçı ve kalıcı bir çözüme ulaşılmasının, Türkiye’ye, Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarına ve bölge barışına hizmet edeceği yolundaki inancını ifade eder. 

Yukarıdaki TBMM Deklarasyonu’nda altı çizilmiş olan “kırmızı çizgiler”in geçirdiği değişim, TBMM’nin aldığı kararlar ve iki ülke arasında imzalanan Ortak Açıklamalar ve Deklarasyonlar ışığında ve belirli dönemlere ayrılarak incelenecektir. Bu dönemlerin belirlenmesinde Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgili olarak geliştirdiği tezler ve politikalar açısından bazı dönüm noktaları esas alınmıştır: 

• Türkiye’nin “ Politikasızlık ”, “ Statükoculuk ”, “ Kıbrıs Türk’tür ”, “ Ya Taksim ya ölüm ” gibi tezlerin arasında bocaladıktan sonra nihayet “ Bağımsız Kıbrıs ”ta karar kılmasıyla sonuçlanan 1950’lilerin başlarından 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar geçen dönem, 

• Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaşamasını, yani statükonun korunması gerektiğini savunduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 1974 müdahalesine kadar geçen dönem, 

• Türkiye’nin temelde federal nitelikli bir çözümü desteklediği 1974’ten 15 Kasım 1983’te KKTC’nin kuruluşuna kadar geçen dönem, 

• Türkiye’nin federal çözümü hala desteklemekle birlikte KKTC’nin kuruluşu nedeniyle yeni yaklaşımlara kapı araladığı 15 Kasım 1983’ten 6 Mart 1995’e kadar geçen dönem,
  
• Türkiye’nin KKTC ile “ Bütünleşme ” önerisini ortaya atmasıyla başlayan ve bunu destekler nitelikte pek çok açıklamanın ve deklarasyonun yayınlandığı 6 Mart 1995’ten 31 Ağustos 1998’e kadar geçen dönem, 

• Türkiye’nin “ Konfederasyon ” önerisini resmi olarak ilan etmesiyle başlayan daha sonra “ Çekoslovakya Modeli ”, “ Özerklik ”, “ Tam ilhak ” ve nihayet “ Ortaklık devleti ” tezleriyle renklenen 31 Ağustos 1998’den 6 Mart 2003’e kadar geçen dönem. 


***