Musa Sıvacıoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Musa Sıvacıoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Şubat 2019 Salı

YÜKSEKOVA VE ŞEMDİNLİDE MEYDANA SELEN OLAYLARLA İLGİLİ OLARAK GÜVENLİKTEN SORUMLU BAZI KAMU GÖREVLİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ. BÖLÜM 13

YÜKSEKOVA VE ŞEMDİNLİDE MEYDANA SELEN OLAYLARLA İLGİLİ OLARAK GÜVENLİKTEN SORUMLU BAZI KAMU GÖREVLİLERİNİN 
DEĞERLENDİRİLMESİ. BÖLÜM 13



25- a-) TBMM Araştırma Komisyonlan'nın çalışmalannda ve çalışmalar sırasında 
talep ettiği bilgi ve belgelerin edinilmesinde en önemli hukuksal engel İç Tüzüğün 100.maddesi son fıkrasında yer alan "Devlet sırlan ile ticari sırlar, Meclis araştırması kapsamının dışında kalır" düzenlemesidir. 

TBMM Araştırma Komisyonlarının çalışmalarında önemli bir engelleyici husus olan " Devlet sırrı ve Ticari sır " kavranılan, başta bu kavramların belli ve net bir tanımının olmaması, TBMM İçtüzüğünün 105. madde son fıkrasında açıkça belirtilerek araştırma komisyonunun yetkisi dışında bırakılması ayrıca bu kavramın sınırlarım çizen ve hangi mercilerle paylaşılabileceği noktasının da yasal bir düzenlemesi ve çerçevesinin olmaması TBMM araştırma komisyonları nın önemli sorunlarındandır. 
TBMM Araştırma Komisyonları' nın daha etkin ve verimli çalışması, kendisinden 
beklenen işlevi layıkıyla yerine getirmesini teminen, devlet sun ve ticari sır bakımından ilgili kurum ve kuruluşların bu düzenleme hükmüne dayanarak, komisyonların talep ettiği bilgi ve belgeleri vermekten kaçınmalarında kullanılan temel dayanak olan TBMM İç tüzüğünün 105. madde son fıkrasının değiştirilmesi gereklidir. 

Komisyonumuz bu sorunun ortadan kaldırılabilmesi için; bu kavramların sınırlarını çizen ve halen tasan halinde bulunan yasal düzenlemelerin yapılması, ilgili yasada TBMM araştırma ve soruşturma komisyonlarınca talebi halinde içeriği devlet sırrı, ticari sır, banka sun, müşteri sim içeren bilgi ve belgelerin verilmesi düzenlemesine yer verilmesi, en önemlisi TBMM İçtüzüğünün 105. maddesinde gerekli değişikliğin yapılarak komisyonun yetkisini sınırlayıcı hususun ortadan kaldırılması ve iç tüzükte devlet sim, ticari sır, banka 
sırrı, müşteri sırrı içeren bilgi ve belgelerin alınması, görüşülmesi ve raporlanması hususunun özel bir düzenlemeye tabi tutulması gerektiği değerlendirilmektedir. 

b-) TBMM araştırma komisyonlarının talep ettiği bilgi ve belgelerin verilmemesi, 
aynca bilgisine başvurmak üzere komisyona davet edilen kişilerin gelmemesi halinde ilgililer hakkında uygulanacak yaptırımlar belirlenmemiştir. 
Komisyonumuz, Meclis araştırması komisyonlarının etkinliğinin sağlanması açısından gerekli görülen, çeşitli saiklerle bilgi yada belge vermeyen ilgililerin ve komisyonun davetine icabet etmeyen kişilerin sorumluluğunu düzenleyecek, dolayısıyla söz konusu hususların meydana gelmesi halinde uygulanacak yaptırımların belirlenmesine yönelik yasal düzenlemenin yapılması gerektiği görüşündedir. 

c-> Meclis araştırma komisyonları Anayasanın 98. maddesinin 3. fıkrasında "Meclis araştırmasının, belli bir konuda bilgi edinilmek için yapılan incelemeden ibarettir" denilmektedir. Temel amaç, TBMM'nin bilgilenmesi dir . Anayasanın 138 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, "görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclislerinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz." hükmü yer almıştır. Görüldüğü üzere Anayasanın düzenlediği temel nokta "yargı yetkisinin kullanılması" hususuna ilişkindir. Dolayısıyla, Anayasanın 138/3 maddesinin yargıya intikal etmiş herhangi bir konu hakkında meclis araştırması yapılmasını 
engelleyici, yine Anayasanın 98/3 maddesini sınırlandırıcı bir özellik taşımadığı açıktır. Öte taraftan, Anayasa mahkemesinin 18.06.1970 gün ve 1970/32 sayılı "yargıya intikal etmiş bir konu hakkında meclis soruşturmasının dava sonuna kadar ertelenmesi kararırım iptal edilmesine" ilişkin mezkur karan da bu amaca yöneliktir. 

Komisyonumuz, Anayasanın ilgili maddelerinin bu konuda açık olduğunu düşünmekle birlikte, bu hususta tartışmalara mahal olmaması ve açıklayıcı olması açısından iç tüzükte bu hususa yönelik bir düzenleme yapılması görüşündedir. 

26- Temel olarak Ülkemizde Emniyet ve Jandarmanın görev alanlarını aşağıdaki 
mevzuat düzenlemektedir. 

Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 22. maddesi " Jandarma ve Polisin sorumluluk alanlan; mülki amir ya da yetkili kılacağı görevlinin başkanlığında Jandarma Emniyet ve Belediye temsilcilerinin katılacağı bir komisyon tarafından belirlenir ve bir protokolle gösterilir. Oy birliği ile alınan kararlar kesindir. Oybirliği sağlanamayan durumlarda;bucak ve ilçelere ilişkin sorumluluk alanlan konusundaki itirazları vali; kesin olarak çözümler. Bu konudaki kararlar, düzenlenecek protokole esas alınır. Protokoller ayrıntılı bir biçimde düzenlenir ve komisyona katılanlarca imzalanır .Harita,kroki ve diğer ekler komisyonca onaylanarak,protokolle birlikte bir örneği İçişleri Bakanlığına gönderilir. Birer örnek mülki amirlik makamında jandarma ve emniyet 
birimlerinde dosyalanır." Hükmünü havidir. 

Emniyet ve Asayiş İşlerinde D, İlçe ve Bucaklardaki Jandarma ve Emniyet 
Ödevlerinin Yapılması ve Yetkilerinin Kullanılması Suretini ve Aralarındaki Münasebetleri Gösterir Yönetmeliği' nin 3/f) maddesi ise; "Jandarma ve polisin vazife sahaları: Esas olarak belediye hudutları dahilindeki bölge polisin; haricinde kalan bölge ise jandarmanın, vazife sahasını teşkil eder. Ancak belediye hudutları üzerindeki gayri meskûn ve polis karakollarına 
çok uzakta kalan jandarma bölgesine bitişik kısımlarda jandarmanın vazife sahasına ithal olunabilir." düzenlemesini içermektedir. 

Belirtilen mevzuat gereği mahallin Mülki idare amiri başkanlığında oluşturulan 
Komisyon marifetiyle protokol tanzimi suretiyle polis ve jandarma görev sahaları tespit edilmektedir. 

Ancak ülkemizde yaşanan hızlı ve yoğun göç, teknolojik gelişmeler nedeniyle 
köylerden kentlere yönelik nüfus artışı, Belediye sınırlan içinde daha önce hali arazi şeklinde olan, boş bulunan araziler üzerinde yeni yerleşim alanlarının oluşmasına yol açmıştır. Böylece belediye hudutları içinde önceden gayri meskun ve polis karakollarına çok uzakta kalan bölgeler, bu niteliğini kaybetmelerine, bir başka deyişle, süratle meskun hale gelmelerine rağmen hâlâ jandarma görev bölgesinde kalmakta, bu nedenle polis ve Jandarma görev alanlan bazen iç içe geçmekte, zaman zaman bu nedenle polis ve jandarma arasında görev 
ihtilaflarına yol açılmaktadır. 

Anılan nedenle, İçişleri Bakanlığınca, İl ve Üçe mülki idare amirlerinin, mahallin 
değişen ve gelişen şartlan ve yapısını göz önünde bulundurarak, değinilen mevzuat hükümleri muvacehesinde polis ve jandarma görev alanlarını belirlemede esas olan unsurun belediye hudutları olduğundan hareketle, düzenli olarak şehrin yerleşim durumunu gözeterek var ve eski olan protokollerin yenilenmelerinin sağlaması gerektiği değerlendirilmektedir. 

27- Terörle mücadelenin başarılı olabilmesi için halk desteği şarttır. Halkın her türlü sıkıntısında sığınabileceği ve yardım isteyebileceği tek merci mülki makamlar ile güvenlik güçleri olmalıdır. Görevinin bitiminden sonra mesai saatleri dışında tek başına çarşıda rahat dolaşamayan bir memur veya güvenlik güçlerinden çekindiği için gece dışarı çıkamayan bir halk yapısı ile huzur ortamının sağlanabilmesi mümkün değildir. 

Bölgede halk ile güvenlik güçleri arasındaki güven ortamı yeniden tesis edilmelidir. . 

28-Bölgedeki bombalama olaylan hakkında halkın zihninde; "ya terör örgütü veya devlet tarafından yaptırılmıştır" şeklinde bir kanaat vardır. Oluşturulacak şeffaflıkla halkın zihninde herhangi bir patlamanın devlet yetkilileri tarafından yapılmış veya yaptırılmış olabileceği alternatifi, zihinlerden silinmelidir. Eğer şahsi bir sorundan kaynaklanmıyor ise, patlamanın mutlaka terör örgütü tarafından yapılmış olduğu hususunda halkın ikna edilmesi gereklidir. 
Şehrin giriş ve çıkıştan sürekli kontrol altında olduğu, yollarda neredeyse 10 km'de bir kontrol noktalan bulunduğu ve her geçen araç çok sıkı bir şekilde arandığı halde, yinede çok büyük bir miktarda patlayıcıların ilçe merkezinde patlatılması, terör örgütü ve yandaşlarının olumsuz propagandalarına fırsat vermektedir. Devletin bu tarzda bir kanunsuzluğa, her ne şekilde olursa olsun yeltenmeyeceği zihinlerde mutlaka oluşturulmalıdır. 

29- Komisyonumuzun 03.04.2006 gün ve A.01.1.GEÇ. 10/322,323,324-210 sayılı yazısı ile Hakkari Valiliğinden 2005 yılı içerisinde İl ve İlçelerine gelen yabancı turistlerin ülkelerine göre sayısı ve varsa geliş amaçlarını gösterir bilgi ve belge istenmiş, anılan Valiliğin 06.04.2006 tarih ve 002731 sayılı yazısı ile ; Nevruz kutlamaları için 19-24.03.2005 tarihleri arasında İl Merkezine gelen yabancı uyruklu şahısların; Fransa'dan (10), İtalya (11), Japonya (4), Almanya (1) olmak üzere toplam (26), 2005 yılı muhtelif tarihlerde Şemdinli İlçesine gelen yabancı uyruklu şahısların ise, Suriye (2), İngiliz (1), Japon (1) olmak üzere toplam (4) kişinin olduğu, Yüksekova İlçesine ise 2005 yılı itibari ile herhangi bir yabancı uyruklu turist'in gelmediği, İllerine müzik ve folklar araştırmaları yapmak amaçlı geldiklerini beyan ederek 05.01.2005 tarihinde Valiliğine ikamet teskeresi için müracaatta bulunan, 01.07.1979 doğumlu Fransız uyruklu Etselle Amy de la BRETEQUE İlee Yunanistan uyruklu 07.01.1973 doğumlu Kanakis IOANNIS isimli şahısların, beyan etmiş oldukları geliş amaçları dışında muhtemelen AB Müzakere süreci içerisinde bulunan Ülkemizdeki faaliyetleri takip etmek ve bölgemizdeki gelişmeler hakkında bilgi aktarmak, misyonerlik faaliyetleri adı altında Ülkemizin birlik ve beraberliğini bozacak, Ülke güvenliğini tehlikeye sokacak tutum ve faaliyetlerinin  olabileceğinin değerlendirildiği, PKK/KONGRAGEL örgütüne yardım yataklık etmek suçlarından dolayı hakkında işlem yapılan yöre Eski DEHAP ve DTP yetkilileriyle irtibatlı olduklarının tespit edilmesi üzerine, söz konusu yabancı uyruklu şahısların Ülkemizde kalmalarının salonca teşkil etmesi nedeniyle 11.04.2005 tarihinde sinir dışı edildiği belirtilmiştir. 


Aktarılan bilgilerden de anlaşılacağı üzere, Hakkari bölgesinin geçmişteki konumu, tarihsel geçmişi, sınır olduğu Devletlerin niteliği gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda, bazı ülkelerin gizli servislerinin henüz bu yöremizden elini tam olarak çekmediği, Ülkemizin Avrupa Birliği sürecinde katettiği süreç ve uygulamaların izlenmesi adı altında bölgeye asıl amaçlan PKK terör örgütü ve/veya bu örgüte müzahir kuruluşlara ilişki kurmak suretiyle bölgedeki huzur ve güven ortamının bozulmasına sebebiyet vermek olan 
bazı kişilerin turist olarak geldiği veya gönderildiği değerlendirilmektedir. 
Komisyonumuz da, bölgeye tamamen gezme-öğrenme amaçlı gelen yabancı 
turistlerle, niyetleri değinildiği gibi ülkemizin birlik ve bütünlüğüne, kamu düzeninin bozulmasını hedefleyen turistler arasında özenle aynm yapılmasına, yörede bulunmaları sakıncalı bulunanlar hakkında tüm idari tedbirlerin eksiksiz alınmasına dikkat çekmeyi gerekli bulmaktadır. 

30- Ülkemizde faaliyet gösteren uyuşturucu organizasyonların büyük çoğunluğu 
Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi kaynaklıdır. Eskiden küçük miktarlarda esrar kaçakçılığı ile işe başlayan bu nevi kaçakçılık, 19801i yıllardan itibaren eroine talebin artması ve kârının yüksek olması sebebiyle organize olarak faaliyetlerim bu yöne kaydırmışlardır. 



Organizasyonlar önceleri uyuşturucu madde kaçakçılığını ülke sınırlan içerisinde 
yapmakta iken sonraları kâr marjlarını arttırmak amacıyla yurt dışından (İran, Irak, Afganistan, Suriye) temin ettikleri baz morfinleri kendileri eroine dönüştürerek elde ettikleri uyuşturucu maddeleri Avrupa piyasalarında pazarlamalarıyla, uyuşturucu kaçakçılığının üretim, taşımacılık ve dağıtım boyutunu ele almışlardır. 



Dünya'da faaliyet gösteren terör örgütlerinin uyuşturucu madde kaçakçılığını en 
önemli gelir kaynağı olarak kullandıkları bilinmektedir. Özellikle Terör Örgütü PKK'nın; ülkemizde silahlı eylemlere başladığı 1984 yılından itibaren artan militan kadrolarının silah ve lojistik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Ortadoğu, Türkiye ve Avrupa hattında organize bir uyuşturucu ticaretine yöneldiği gözlenmiştir. 



Komisyonumuzca bölgede yapılan çalışmalar sırasında bir sivil toplum kuruluşu 
temsilcisinin, Afganistan'dan yola çıkan uyuşturucunun kilosunun Yüksekova'da 1.000 dolara, İstanbul'da 15.000 dolara ve Hollanda'da 50.000 dolar değere ulaştığını, bu uyuşturucu trafiğinin Yüksekova ayağında PKK terör örgütünün önemli finansman sağladığını ifade etmesi, halen bölgede diğer kaçakçılık yanında uyuşturucu kaçakçılığının da hız kesmediğim ortaya koymaktadır. 

Öte yandan yöredeki mümbit arazilerin de yeterince değerlendirilemediği, ürün çeşitliliğinin sağlanamadığı, bölge insamnm tanmsal üretimi ciddi bir gelir kaynağı olarak göremediği sivil toplum temsilcilerince dile getirilmiştir. 
Yöredeki uyuşturucu trafiğinin devletin ilgili kurumlarınca özel bir mercek altına 
alınması, bölgedeki kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve akademik ilgililerin katılımı ile düzenlenecek toplantılarla yöre çiftçisinin bilinçlendirilmesi, yöredeki mevcut arazinin ülke kalkınmasına olumlu katkılar yapabilecek orta ve uzun vadeli, uygulanabilir tarımsal projelerle desteklenerek yöre halkmm refah seviyesinin yükseltilmesi, yörenin ülke kalkınmasına olumlu katkılar yapan faaliyetlerle anılması ana hedef ittihaz edilmelidir. 

Karar No: 6 
KARAR;
06.04.2006 

Komisyonumuzun 06.04.2006 tarihinde yapılan 21 inci toplantısında, görevi 
süresi içerisinde yaptığı incelemeler sonucunda hazırlanan raporun, belirtilen tespit ve öneriler doğrultusunda Yüce Heyetin bilgisine sunulmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir. 





MUHALEFET ŞERHİ.,

Hazırlanan raporda T.C. Devletini ve onun kurumlarını suçlayıcı ve töhmet altında bırakıcı ifadeler yer almaktadır. Raporun muhtelif yerlerinde bunlara rastlamak mümkündür. 

Örnek vermek gerekirse; 

1-"Şu hususu tekrar vurgulamakta yarar vardır ki Haziran 2005- Aralık 2005 tarihleri arasında Hakkari merkez, Yüksekova ve Şemdinli ilçelerinde meydana gelen bombalama olaylarından 09.11.2005 günü Şemdinli ilçesinde Umut Kitabevinde gerçekleşen bombalama eylemi hariç, toplam (17), (5) bombalama eylemi komisyonumuzca şüpheli bulunmuş, bir yere oturtulamamıştır. 

Bombalama eylemlerinin 12' sinin PKK terör örgütünce işlendiğine kanaat 
getirilmiştir. Bombalama olaylarının artış nedenini incelerken/PKK terör örgütünce yapılanlar yamndajşüpheli olarak yapılan eylemleri de göz önün alarak değerlendirmekte zorunluluk bulunmaktadır." 
Ayrıca, raporda polisle jandarmayı karşı karşıya getirici ve jandarmayı görev alam dışına çıkmakla suçlayıcı ifadeler vardır. Bunlar, üzerindeki sis perdesi tam olarak kalkmamış olmasına karşın, devlet kurumlarını yıpratıcı ifadelerdir. 
Örneğin, raporda şöyle geçiyor: 

2) "5397 sayılı kanun ile jandarmaya, kanunda belirtilen suçların önlenmesi için, diğer istihbarat hizmetlerinde olduğu gibi, yine kendi sorumluluk alanında, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimi tespit edebilme, dinleyebilme, sinyal bilgileri değerlendirebilme, kayda alabilme yetkisi tevdi edilmiştir. Kanun koyucu, bu düzenlemede de jandarmaya, açıkça ülke düzeyinde istihbarat yapma yetkisi vermekten sakınmış kendi sorumluluk alanında istihbarat toplama yetkisi tanınmakla yetinmiştir. Polise, bu kanun çerçevesinde yapacağı istihbarat için 2559 sayılı kanunda olduğu gibi, yine sorumluluk alanı sınırlaması 
getirmemiştir. 

5397 sayılı kanunun jandarma sorumluluk alanında nasıl uygulanacağı açık değildir. İletişimin tespitine ve benzeri konu kişi ve kişilerin ikamet ettiği veya görüşmeyiş yaptığı yerin mi yoksa faaliyetin gerçekleştirildiği yerin mi esas alınacağı, kendi sorumluluk alanında gerçekleşmesi muhtemel suçların önlenmesi amacıyla, polis bölgesinde ikamet eden, faaliyette bulunan, mukim olan kişilerin iletişiminin dinlenip dinlenemeyeceği, bu durumlarda, jandarmaca ifa edilmekte olan iletişimin dinlenmesi faaliyetinin polise devredilmesi zorunluluğunun bulunup bulunmadığı konusu aydınlatılmaya muhtaçtır. 

Belirlenen hallerde, jandarma, kendi sorumluluk alanından taşarak istihbarat faaliyetinde bulunabilecek, zorunlu olarak, kendi sorumluluk alanı dışından kaynaklanan, ancak kendi bölgesine sirayet edebilecek suçların önlenmesi amacıyla bölgesi dışında da istihbarat yapması gereği ileri sürülebilecektir. " 
Diğer bir husus, komisyonun görev sürecinde Diyarbakırlı işadamı Mehmet Ali Altındağ'ın, Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükantt'ı suçlayıcı ifade tutanaklarını Van Savcılığına teslim edilmesi hem Türk Milletinin gözbebeği ordumuzun yıpratılmasına yönelik bir eylem olarak değerlendirmekteyim hem de ondan sonraki aşamada komisyonda dinlenen kişilerden çekinceleri nedeniyle, sağlıklı bilgiler alınamamıştır. 

Ayrıca, rapora tekrar Mehmet AH Altındağ'ın ifadelerinin konulması bu ifadelerin Van Savcılığa verilmesini de düşündüğümüzde, son derece manidardır. 
Ayrıca, yer yer kamu görevlilerini töhmet altında bırakıcı ifadeler yer almaktadır. Eli kanlı terör örgütü PKK'nın 22 senedir işlediği bunca cinayete rağmen raporda bu tür ifadelerin yer alması esef vericidir. 

Örneğin; "Bu bildirilerin arkasında, faili belli olmayan ve terör örgütü mensuplarınca üstlenilmeyen ya da açıkça, terör örgütü mensuplarınca yapıldığı ortaya konulan bir kısım bombalama faaliyetlerinin de olması, bir şekilde, 'acaba bu bildiri ve anılan patlamaların failinin terör örgütünün dışında başka bir oluşum olabileceği sorusunu akla getirmektedir ifadelerinin raporda yer alması gibi... 
Yukarıda örneklerini verdiğim, anılan nedenlerle, raporu çok sağlıklı bulmuyor ve muhalefet şerhi ile imzalıyorum. 

İbrahim Özdoğan 
Erzurum 

10/322,323,324 sayılı Hakkari Merkez, Yüksekova Şemdinli ilçelerinde meydana 
gelen olayları araştırmak üzere kurulan Meclis araştırma Komisyonu raporuna ilişkin ek görüşlerimiz dir. 

1- 9 Kasım 2005 tarihinde Umut Kitapevindeki patlamadan sonra Sayın 
Başbakan yaptığı açıklamalarda, bu bölgedeki olayların lokal olmadığını, ucu nereye kadar giderse takip edeceklerini söylemiştir. 

Sayın Başbakan in bu açıklamaları son derece önemlidir. Çünkü Devletin tüm 
istihbarat bilgileri sayın Başbakanının elindedir. Sayın Başbakanın sorumlu, bir kişi olarak bu olayların lokal olmayıp, organize olduğuna ilişkin bilgileri varsa, 
Komisyonumuza ve yargıya bu bilgileri vermesi gerekirdi. Böyle bir bilgi ve belgesi yoksa, yaptığı açıklama son derece yanlış ve sakıncalı olmuştur. 
Sayın Başbakanın bu konu ile ilgili olarak, komisyon tarafından dinlenilmesini 
ısrarla istememize karşın, bu isteğimiz kabul edilmemiştir. 

2- Hakkari il ve ilçelerinde ard arda meydana gelen olaylarda Hükümet 
görevini ihmal etmiştir. Bu ilimizde meydana gelen olaylarda Vali ve Kaymakamların hiçbir inisiyatif kullanamadıkları, tamamen devre dışı kaldıkları, Sivil ve Askeri bürokrasinin yaptıklarına ve dediklerine bağlı kaldıkları gözlenmiştir. 

Hükümet bu boşluğu ve eksikliği gördüğü halde gereğini yapmamıştır. 
Siyasi otoritenin, yani hükümetin bu bölgede yaşananlardan habersiz olması 
düşünülemez. Nitekim istihbarat raporlarından Hükümetin olaylardan haberdar 
olduğu doğrulanmıştır. 

Ancak Şemdinli'deki son olaydan sonra JHakkari Valisi'nin ve Kaymakamların 
görev yerlerinin değiştirilmesi bu Hükümetin ne kadar yetersiz kaldığını göstermiştir. 

Halbuki, Ankara Merkezde onlarca deneyimli, üstün yetenekli ye yıllarca 
ülkemize ve milletimize hizmet etmiş Vali, Emniyet Genel Müdürlüğünde iş$ uç yüz civarında deneyimli ve üstün yetenekli Emniyet Müdürü, sadece siyasi nedenlere; bu iktidara göre kendilerinden olmadıktan için üstün Liyakatİanna rağmen, Merkez Valiliklerinde ve APK dairelerinde kızakta bekletilirken, söz konusu bölgelere, deneyimsiz, ne yapacağını bilemeyen, inisiyatif kullanamayan, yasaların kendilerine vermiş oldukları yetkileri kullanamayan ve hatta bilemeyen yöneticiler, Valiler, Kaymakamlar ve Emniyet Müdürlerinin bu bölgelerde, sadece siyasi kadrolaşma nedeniyle görevlendirilmiş olması, siyasi iktidarın en büyük yanlışı ve zafiyeti olarak düşünülmektedir. 

3- Sayın Adalet bakanı Cemil ÇİÇEK'in Hükümet sözcüsü olarak, 
Komisyonumuza bilgi veren Kamu görevlilerinin yaptıkları açıklamalar üzerine, 
yaptığı tehditvari ve nezaket dışı konuşma ile Araştırma Komisyonunun Anayasa'ya aykırı olduğu konusundaki açıklamaları son derece yanlış, Meclis ve Komisyon çalışmalarını aksatan, engelleyen ve Hukuka Müdahale anlamına gelebilecek açıklamalar olup, özellikle Hukuka saygılı olması gereken Adalet Bakanı Makamını işgal eden bir hukukçuya yakışmayan bir tavır olmuştur. 
Akabinde ise Komisyonumuza açıklamalarda bulunan bir kamu görevlisinin 
görevinden alınması işlemi , Sayın Adalet Bakanının beyanlarıyla yan yana 
konulduğunda, artık hiçbir kamu görevlisinin, bundan böyle Meclis Araştırma ve 
Soruşturma Komisyonlarına bilgi vermemeleri anlamına gelir ki bu son derece yanlış ve tehlikeli bir gelişme olmuştur. 

Ayrıca 9 Kasım 2005 tarihinde Şemdinli ilçesindeki olaylar sırasında 1 kişinin 
ölümü ve 4 kişinin yaralanması ile sonuçlanan olayla ilgili olarak tutuklanan bir kamu görevlisinin kısa süre sonra tahliye edilmesi, buna karşın kamu malına zarar verdikleri nedeniyle tutuklanan kişilerin aylardan beri hala tutukluluk hallerinin sürüyor olması Hakkari bölgesinde yargıya müdahale olduğu şeklinde değerlendirilmektedir. 

4- Komisyonumuzca 77 kişinin bilgisine başvurulmuş ve değişik kurumlardan 
binlerce sayfalık bilgi ve belge gelmiştir. Ancak Van C.Savcılığının binlerce bilgi ve belge arasından sadece bir kişinin beyanlarına ilişkin tutanaktan istemiş olması ve Komisyon Başkanının alınmış gizlilik kararına rağmen, komisyon üyelerinin bilgisi dışında bu tutanağı göndermiş olması, ve Van C.Savcılığının gizlilik süreci devam ettiği sırada ve suç olmasına karşın söz konusu iddianameyi istenmediği halde, kendiliğinden e-posta ile Komisyon Başkanlığına göndermesi ilginç bulunmuştur. Dolayısıyla bu gelişmeler ve Komisyon Başkanı ile Van C. Savcılığı arasındaki gizlilik kararlarını yok sayan bu yazışmalar yargının siyasallaştığı iddialarını güçlendirmiştir. 

5- İşsizlik ve yoksulluğun terörü tetikleyen önemli unsurlardan olduğu 
yadsınamaz. Araştırma konusu yapılan bölge gerek doğa koşullan ve gerekse öteden beri ihmal edilmiş olması sonucu, ülkemizin en yjttSBk ve geri kalmış yöresidir. Hakkari ve ilçelerindeki en önemli ekonomik girdiler, kamu harcamaları ve kamu yatırımlarıdır. 

Bu ilimizdeki kamu yatırımlarına ilişkin ihalelerde ve kamu harcamalarında 
siyasi iktidara yakın 1-2 ailenin etkin olduğu gözlenmiştir. 

Bu durum yöredeki vatandaşlarımızın şikayet ve tepkilerine neden olmaktadır. 
Siyasi iktidar bu durumu görmezlikten gelmemelidir. 

Ahmet Sim ÖZBEK  
Mesut DEĞER  
Ahmet ERSİN 
İstanbul,  Diyarbakır, İzmir, 


RAPORA BAZI KOMİSYON ÜYELERİNCE VERİLEN EK GÖRÜŞLERE İLİŞKİN KOMİSYON BAŞKANININ AÇIKLAMASI 


Türkiye Büyük Millet Meclisinde Grubu bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 14.11.2005 tarihinde vermiş oldukları Hakkari Merkez, Yüksekova ve Şemdinli İlçelerinde meydana gelen olayların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri doğrultusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 6.12.2005 tarihli 27 nd birleşiminde Anayasanın 98., Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddelerine 
göre Komisyonumuz her üç partinin olumlu görüşüyle kurulmuştur. 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda ittifakla kurulan Komisyonumuz Meclis, içinde ve araştırma konusu olan il ve ilçelerdeki yoğun çalışmaları sonucunda raporunu hazırlamıştır. Raporumuza, Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekilleri ve Anavatan Partisi adına katılan komisyon üyesi 
bazı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşler karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve kamuoyunun doğru bilgilendirilebilmesi için, Komisyon Başkanı olarak bazı açıklamaların yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. 

Cumhuriyet Halk Partisine mensup Komisyon üyelerimizin sundukları; 

Ek görüşün 1 inci maddesinde Sayın Başbakanın olayı müteakiben, olaylarla ilgili yaptığı açıklamalardan yola çıkılarak, sanki açıklama yetkisi yokmuşçasına, beyanlarının sakıncalı olduğu konusuna vurgu yapılarak, Komisyonumuzun incelemesini yaptığı konu ile alakası olmadığı halde tenkit konusu edinilmesinin siyasi amaç güdülmesi dışında herhangi bir mesnedi bulunmamaktadır. 

Yine talepleri üzerine Sayın Başbakanın Komisyonda dinlenilmeme sinin tenkit konusu yapılmasına da siyasi amaç güdülmesi dışında başka bir mana verilememektedir. Kaldı ki iç tüzük gereği üç aylık süre sonunda alınan bir aylık sürenin tamamlanmasına bir gün kala Sayın Başbakanın bilgisine 
başvurulmasının istenilmesi sadece siyasi amaçla hareket edildiğinin bariz bir göstergesidir. 

Ayrıca 06.04.2006 tarihli söz konusu toplantımızda Sayın Başbakanımızın bilgilerinin Devletin kurumlarından geldiği, yazışmaların bu kurumlarla yapıldığı, derlenebilecek tüm bilgi ve belgelerin Komisyonumuzca celbedildiği göz önünde 
bulundurulduğunda, ayrıca Sayın Başbakanın dinlenilmesine gerek bulunmadığı Komisyonumuzun ekseriyetinin kanaati olarak ortaya çıkmıştır. 

Ek görüşün 2 nci maddesinde de hükümetin görevini ihmal ettiğinden bahisle olaylardan haberdar olduğu halde bir takım eksiklikler karşısında gereğinin yapılmadığı vurgulanmıştır. 

Buradaki ifadelerden açıkça ne söylendiği anlaşılamamaktadır. Yanlış anlamalara yer vermemesi düşüncesiyle bu ifadelerin açıklanmaya ihtiyacı vardır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinden hiç birisinin meydana gelen olaylara zımnen de 
olsa göz yumabileceği gibi bir anlama gelebilecek düşüncelere yer verilmesi yadırganacak bir davranıştır. 

  Sayın Komisyon Üyelerinin raporumuzun bütünlüğüne bir tenkit getirmedikleri ve raporu kabul ettikleri halde, ek görüşlerle bu hususları dile getirmeleri siyasi amaç dışında başka türlü yorumlanması mümkün bulunmamaktadır. Her Komisyon üyesinin hazırlanan raporlara karşı elbette katılmadıkları noktalarda görüş bildirmeleri normaldir. Nitekim bahsedilen bu raporda imzası bulunan Sayın Mesut DEĞER çalışmalar ve raporla ilgili tek başına imzaladığı beyanlarını Komisyonumuza muhtelif tarihlerde sunmuştur. 

Sayın Mesut DEĞER'in Komisyonun asıl raporuna ilişkin hazırladığı görüşlerinde diğer iki milletvekilinin imzasının bulunmaması, konunun Hükümetle irtibatlandırılarak, başka yerlere çekme amacı güdüldüğü, hiç arzu etmediğimiz halde ve tüm toplantılarımızda sık sık vurguladığımızın aksine iktidar ve 
muhalefet çekişmesine yol açabilecek böyle bir değerlendirmeyle siyasi amaç taşıdındığının açık göstergesidir. Aynı maddede yapılan idari atamaların siyasi kadrolaşma nedeniyle iktidarın yanlışı olarak nitelendirilmesine de katılmak 
mümkün değildir. Komisyonumuzun her toplantısında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Mecliste Grubu bulunan üç siyasi partinin ortak arzusunun olayların bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarılması olduğu, bu doğrultuda Komisyonda da sık sık vurguladığımız gibi, iktidar ve muhalefet ayrımı gözetilmemesi gerektiği, Anayasanın 98. maddesinde araştırma komisyonu 
kurulmasındaki amacın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgilendirilmesi olduğu belirtilmesine rağmen, Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli Komisyon üyelerimizin siyasi kadrolaşma tenkidinde bulunmaları, bilinen klasik muhalefet 
anlayışlarının bir yansımasıdır. Ek görüşün 3 üncü maddesinde Sayın Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in Hükümet sözcüsü olarak beyanlarına yer verilmesinin 
de siyasi bir yaklaşım olmasının dışında başka bir izahı bulunmamaktadır. 

Keza maddenin son paragrafında, bir kişinin ölümü ve dört kişinin yaralanması ile sonuçlanan olayda tutuklanan bir kamu görevlisinin serbest bırakılması, kamu malına zarar verenlerin ise aylardan beri tutuklu oldukları zikredilerek, yargıya müdahale edildiği tarzında tenkit edilmesine de bir izah getirmekte 
zorlanılmaktadır. 

Hiçbir hukuki temele ve delile dayanmayan bir değerlendirmeyle, iktidarın yargıya müdahale ettiği şeklinde yorum yapılmasına katılmak mümkün değildir. 
Ek görüşün 4 üncü maddesinde; Van Cumhuriyet Başsavcılığının bir kişinin beyanlarına ilişkin tutanakları istemiş olması da yargıya müdahale olarak değerlendirilmektedir. 

Daha önce konuya ilişkin olarak kamuoyuna ve değerli Komisyon üyelerimize izah etmemize rağmen, konunun hukukçu 

Millet vekillerimiz ce tekrar gündeme getirilmesine hukuki bir izah  getirilememektedir. 

Değerli Komisyon üyelerimiz de açıkça bilmektedirler ki, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160 ve 161 inci maddelerine göre "Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen 
işin gerçeğini araştırmaya başlar " hükmü ile Milletvekilliği dışında asıl meslekleri Avukatlık olan Komisyon üyelerimizin çok iyi bildikleri Hukuk uygulaması bu şekilde olduğu halde, kanunun açık hükmüne ve pratik uygulamaya aykırı olarak bu tarzda tenkitleri hukuki gerçeklikle bağdaşmamaktadır. 

Komisyonumuzun dört aylık faaliyeti sırasında Van Cumhuriyet Başsavcılığının talebi dışında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının da 14.03.2006 tarih ve 2006/74 Soruşturma Sayılı yazısıyla tutanak talebi olmuş, söz konusu tutanak 15.03.2006 tarihli yazımızla mezkûr Cumhuriyet Başsavcılığına da gönderilmiş  tir. Aynı yetkileri haiz her iki Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilen işlemin birinin tenkit edilmesi diğerine ise hiç yer verilmemesi çifte standart örneğidir. 
Aynı paragrafta Van Cumhuriyet Başsavcılığınca Komisyonumuza iddianamenin gönderilmesine yer verilmekte ve gönderiliş işlemi tenkit edilmektedir. 

Bu tenkitlerle hukukçu olan Komisyon üyelerimizin ne demek istedikleri anlaşılmadığı gibi neyi amaçladıkları da bilinememektedir. 

Ek görüşün 5 inci maddesinde zikredilen husus ana raporumuzda uzun uzun izah edilmiş, alınması gereken tedbirlere yer verilmiştir. Bu maddede hiçbir izah getirilmeden siyasi iktidara yakın olanların kayrıldığı imasında bulunulması 
raporumuzun inceleme konusu dışındadır. Komisyon Üyelerimizden Anavatan Partisi Milletvekili 

İbrahim ÖZDOĞAN'ın Muhalefet Şerhine İlişkin Açıklama: 

Komisyon Üyemiz Sayın İbrahim ÖZDOĞAN; Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve kurumlarını suçlayıcı ve töhmet altında bırakıcı ifadelere yer verildiğinden bahisle bir takım örnekler vermekte ise de 676 sayfadan ibaret raporumuzdan birkaç 
paragraf alarak anlam bütünlüğünü de düşünmeden yorumlarda bulunması, partisi adına siyasi amaç taşımaktadır. 

Değerli Komisyon Üyemizin; Komisyonumuzun gerek Meclisteki çalışmalarımıza yeterince iştirak edememesi, gerekse Komisyonun bölgede yaptığı çalışmalara güvenliğin bulunmaması bahanesiyle katılmaması karşısında, ileri sürdüğü görüşlerin, raporun tamamına vakıf olamamaktan kaynaklandığı düşünülmekte  dir.
Komisyon üyelerimizden Ak Parti Milletvekili Orhan YILDIZ; her ne kadar karar metnini "ek görüşümü bilahare sunacağım" ifadesiyle imzalamışsa da üyemiz tarafından herhangi bir görüş serd edilmemiştir. 

Musa Sıvacıoğlu, 
Kastamonu, 
Komisyon Başkanı 
  

KAYNAK;

https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss1153.pdf

https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/belge/kr_22HakkariSemdinli.pdf



***

YÜKSEKOVA VE ŞEMDİNLİDE MEYDANA SELEN OLAYLARLA İLGİLİ OLARAK GÜVENLİKTEN SORUMLU BAZI KAMU GÖREVLİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ. BÖLÜM 12

YÜKSEKOVA VE ŞEMDİNLİDE MEYDANA SELEN OLAYLARLA İLGİLİ OLARAK GÜVENLİKTEN SORUMLU BAZI KAMU GÖREVLİLERİNİN 
DEĞERLENDİRİLMESİ. BÖLÜM 12




Komisyonumuzca gerek merkezde ve gerekse Hakkari, Yüksekova ve Şemdinli de Emniyet müdürlüklerinin araç,gereç ve Personel sayılan ile Güvenlik hizmetleri üzerinde yapılan çalışmalar ve Emniyet Genel Müdürlüğünce Bölgede İnceleme yapmakla görevlendirilen İnceleme Heyetinin hazırlamış olduğu 15.10.2005 tarihli değerlendirme raporunda da belirtildiği gibi; 
-Hakkari ilinde olaylar sırasında Çevik Kuvvet biriminin bulunmamasının, özellikle son zamanlarda il genelinde meydana gelen kitlesel eylemlerde büyük bir zafiyet oluşturduğu, Bu tür eylemlerde oluşan Çevik Kuvvet açığının Van veya diğer illerden karşılanmasının personelin nakli esnasında güvenlik sorununu ortaya çıkardığı, Aynca, geçici görevle gelen bu personelin iaşesi ve ibaresinin ilin mevcut imkan ve kabiliyeti nedeniyle zorlukla karşılandığı, yine bu personelden görev esnasında istenilen verimin alınamadığı, hatta bazen 
negatif sonuçların da yaşandığı, (personelin, gönülsüz gelmesi, bölgeyi tanımaması, yorgunluk, sorumluluk duymaması vb.) Yine, bu tür Çevik Kuvvet personel kaydırmalarının sayıca yetersiz olan Van ili içinde ciddi sorun yarattığı, 
Meydana gelen kitlesel eylemlere müdahale görevinin, Çevik Kuvvet birimi 
bulunmadığından kadro içerisindeki değişik birimlerden sağlanan personel ile yürütülmekte olduğu, Ancak toplanan bu personelin toplumsal olaylara müdahale konusunda yeterli eğitiminin olmaması ve donanım eksikliği bulunması nedeniyle istenilen sonuç alınamadığı, Hakkari İlinde Çevik Kuvvet birimi bulunmadığından meydana gelen toplumsal olaylarda Özel Harekat personelinin de zorunlu olarak görevlendirildiği, bu görevlendirmenin 
neticesinde ise, hem o birimin dejenere olduğu, hem de bu birimde çalışan personelin almış olduğu eğitimlerden dolayı toplamsal olaylara müdahalede çok farklı tepkiler ortaya koyduğu ve istenmeyen sonuçların doğmasına neden olunabildiği, Toplumsal olaylara donanım eksikliği olan kadro personeli ile müdahale edilmesinin, olaylarda ajite edilmiş grupların taşlı saldırılarında, kaskı ve kalkanı olmayan personelin sadece vücudu ile kitle karşısında durarak devlet gücünü zafiyet içerisinde gösterilmesine yada personelin bir kenarda saklanarak taşla karşılık vermesi gibi kabul edilemez görüntüler sergilenmesine yol açıldığı, bu olumsuzluğun giderilmesi için başta Hakkari olmak üzere bölge illerinde Çevik Kuvvet birimlerinin oluşturularak yeteri kadar personelle takviye edilmesi, şartların ve su panzeri ile kitle eylemlerinde müdahalede devletin gücünü ortaya 
koyacak donanımların süratle sağlanması gerektiği, 

- Güvenliğin insan hayatında öncelikli ihtiyaçlardan ve mutlu yaşamın vazgeçilmez şartı olduğu, bu gerçekten hareketle özellikle terör kaynaklı önemli güvenlik sıkıntılarının çekildiği bilinen bu bölgelerde, çok zor ve süratli hayati risk şartlan alanda yürütülen güvenlik hizmetlerinde ekonomik tasarrufa gidilmesi, zaruri güvenlik araç-gereç ve diğer güvenlik ihtiyaçlarının temininde bile önemli sıkmaların yaşanması, güvenlik hizmetlerinin sunulmasında kalite ve verimin düşmesine neden olduğu, güvenlik hizmetinin önemi ve önceliği göz önünde bulundurularak yıllık bütçeden yeterli derecede kaynak aktarımının 
zorunlu olduğu, 
İl merkez ve ilçelerde bulunan Emniyet birimlerinde kullanılan bilgisayarların sayıca yeterli olmadığı, mevcutların ise model olarak ihtiyaca cevap vermekten uzak olduğu, hızlı ve verimli hizmetin yürütülmesi için yeterli sayıda bilgisayar ekipmanları ile desteklenmesi gerektiği,Bölgenin dağlık yapısı ve telsiz/telefon kapsam alanlarının yetersiz kaldığı alanlarda kullanılmak üzere yeterli sayıda uydu telefonu tahsisine ihtiyaç duyulduğu, Gelişen teknolojik imkanların kullanımının önemi ve bilgiye hızlı ulaşımın suç ve suçlarla mücadelede gerekliliği göz önünde bulundurularak, halen arzu edilen yeterliliğe sahip 
olmadığı müşahede edilen POL-NET iletişim alt yapısının, ihtiyaç duyulan diğer birimlere de yaygınlaştırılması ve hızının yeterli hale getirilmesi gerektiği, 
İlde çok miktarda arızalı, tamir edilemeyen, parça bulunamayan yada ödeneksizlikten bekleyen araçlar bulunduğu, bu araçların tamir edilebilmesi yönünde gerekli imkanların sağlanması gerektiği, Hakkari ve bölgedeki tüm illerin zırhlı araç (Dragon, Sortlant, Panzer ve yeni versiyon zırhlıların) ve bu araçlara yönelik çeşitli ihtiyaç taleplerinin, Genel müdürlükçe yapılacak yeni 
alımlarda öncelikli olarak değerlendirilmesi gerektiği, Personel nakilleri ve personelin göreve gidiş/gelişlerinde terör örgütlerince uzaktan 
kumanda ile yapılabilecek bomba eylemlerine karşı gerekli güvenlik tedbirlerin alınması kapsamında CMR cihazları kullanılması gerektiği, 

-Hakkari il ve ilçelerin de hassas noktalara toplumsal olaylara kansan eylemcileri belirlemek, suç işlenmesini önlemek, suç işleyenleri tespit etmek amacıyla MOBESE sisteminin kurulması, bunların yerlerinin gizli tutulması, tahribata karşı korunaklı obuasına özen gösterilmesi, buradan elde edilen görüntüler delillendirilerek tanzim edilecek tutanakla adli makamlara suç duyurusunda bulunulması gerektiği, ancak kişisel veri ve kişisel haklarla 
doğrudan ilgili bu konuda görüntü kayıtlarının kollukça nasıl, ne şekilde, hangi sürelerle alınacağı, bu kayıtların nasıl saklanacağı, bu kayıtların silinmesi, kayıtlara itiraz edilmesi gibi hususlarda hukuki düzenleme yapılmasının yerinde olacağı, 

-Bölgede yaşayan halkın büyük oranının yerel lisanı kullandıkları, gerek yürütülen güvenlik hizmetlerinde gerekse halkla ilişkilerin geliştirilmesinde halkın kullandığı lisanı bilmenin önemli avantajlar sağladığından personel atamalarında bu husus göz önünde bulundurulması gerektiği, 

- Görev yapılan bölgenin şartları da göz önünde bulundurulduğunda, personelin 
yapmış olduğu üstün gayret ve başarılı çalışmaların, azami oranda taltifle 
ödüllendirilerek personelin moral ve motivasyonunun artırılması gerektiği, 
Polis Meslek Yüksek Okullarından mezun olacak Komiser Yardımcılarının ve Polis 
Memurlarının atamalarında Hakkari ve bölge illerine öncelik verilmesinin, kısa vadede personel sorunun bir kısmının çözümü açısından son derece önemli olduğu, Personel Dairesi Başkanlığı ve diğer branşlı Daire Başkanlıklarınca, genel atama planlamalarında Hakkari ve bölge illerinin taleplerine genel konseptte dengeleri bozmadan öncelik tanınması gerektiği, Bölgede çalışma şartlarının zorluğu, personelin taşıdığı hayati risk ve benzeri olumsuz şartlar göz önünde bulundurularak, tazminatların artırılması, personelin şark dönüşlerinin istek dahilinde olan illere yapılması, lojman imkanının sağlanması, taltiflerin 
artırılması, mahrumiyet tazminatı ve benzeri alınacak tedbirlerle bölgede çalışmanın cazip hale getirilerek personelin bölgede görev yapmasının özendirilmesinin, yürütülen güvenlik hizmetinin verimliliğini ve etkinliğini artıracağı, Personelin halka karşı tavır ve hareketlerinin kontrolü için periyodik hizmet içi eğitimlerde bu konudaki hassasiyete özel önem verilmesi gerektiği, Bölgeye atanacak personelin nitelik ve nicelik açısından iyi seçilerek, sayısal yeterliliğin sağlanması gerektiği, 

- İl merkezinde bulunan 130 kişilik özel harekat biriminin İlçelerin hassasiyet ve 
Özel Harekat personelinin muhtemel eylem saatlerinde olay yerine intikal edebilecek kabiliyette konuşlandırılarak, operasyonlarda görev alacak özel harekat personelinin devamlı eğitimleri sağlanarak, teknik donanım ve zırhlı araçların imkan ve kabiliyetlerinin en üst seviyeye çıkartılması gerektiği, 

- Lojman yetersizliğinden dolayı dışarıda ikamet eden personel, ilin mevcut yapısı nedeniyle güvenlik zafiyeti bulunan konutlarda kalmakta olduğu, Lojman sorununun süratle çözüme kavuşturulmasının, hem bu güvenlik zafiyetini ortadan kaldıracağı, hem de personelin moral motivasyonunu artıracağı, Kamu binalarının çevre emniyet imkanlarının tetkik edilerek, ihtiyaç duyulan yerlere yeni planlamalar yapılarak, fiziki tedbirlerin kuvvetlendirilmesinin gerektiği, 
- İstihbarat Dairesi Başkanlığınca Şemdinli ilçesinde istihbarat biriminin derhal 
kurulmasının ve Yüksekova ilçesindeki istihbarat birimine özellikle yerel lisan bilen personel açısından takviye yapılmasının gerektiği, 

- Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığınca, "Bölücü Terör İhtisas Kursu ile Sorgu ve Ev Arama Kurslan"nın sayılarının arttınlarak özellikle bölgede görev yapan personelin katilimi sağlanmalı, İl merkez ve ilçelerindeki branşlı personele mensubiyet duygusunun aşılanması gerektiği, Değerlendirilmektedir. 

Ayrıca. Mülkiye Mûfettişliğince hazırlanan Araştırma Raporunda da belirtildiği gibi: 

- Genelde bölgede, akşam havanın kararması ile birlikte ana cadde dahil bütün cadde ve sokakların karanlığa gömüldüğü, bu durumun güvenlik hizmetini olumsuz etkilediği, gayet seyrek rastlanılan aydınlatma elemanlarının (halojen lambaların) dinlenmeye geçtiğinde yada elektrik kesintisi sonucunda tekrar devreye girmekte gecikmesine bağlı olarak ortaya sorunlar çıktığı, bu nedenle bölgede bu tür zaafları olmayan yeni ve farklı bir aydınlatma modülü 
kullanılması, elektrik voltajlarının daima değiştiği, günde birkaç defa elektrik kesintisi yaşandığı, bunun hem vatandaşların ve hem de kamunun elindeki elektrikli malzemenin hızla elden çıkmasına neden olduğu, ayrıca sık sık kesilen elektriğin personel moralini ve güvenlik tertibi alımım olumsuz etkilediği, güvenlik birimlerinin çevre aydınlatma sisteminin yeterli olmadığı, tüm bu sorunların aşılması için kaçak elektrik kullanımının önlenmesi dahil gerekli 
tedbirlerin sadece TEDAŞ tarafindan alınmasının mümkün olmayacağı, İl Valileri nezaretinde tüm kurumların işbirliği ile, ikna yöntemleri de kullanılarak bu sorunun kısa vadede çözülmesi gerektiği, 

- Terör örgütünün sözde ateşkes çağrısı yaptığı tarihten itibaren, Devlete göre daha ciddi bir hazırlık yaptığı ve vatandaşlar üzerindeki etkinliğini artırdığının gözlemlendiği, kış döneminde genel anlamda daha az eylem olabileceği ana fikrinden hareketle, başta İl Valisi olmak üzere her derecedeki İl ve Bakanlık görevlilerinin İlçe merkez ve köylerine yönelik ziyaretlerle ve başka türlü sosyal aktivitelerle vatandaşla Devlet arasında oluşan mesafenin daraltılması yönünde gayret göstermesi gerektiği; 

- Bölgede birim amirleri ve müdürlerinin vekâleten ve yerli personel eliyle 
yürütülmesi nedeniyle ortaya çıkan sorunların Bakanlıklar arası koordinasyonla aşılması, Komisyonumuzun yerli olmayan kamu personelinin daha tarafsız ve iyi niyetli hizmet üretme gayreti içinde olduğu kanaatinde olduğu, yerli kamu personelinin şu ya da bu sebeple terör örgütünün etkisinde kaldığı, bu bakımdan başta daire müdürleri olmak üzere teknik personel ve kilit diğer personelin yerli olmayan kadro ataması yoluyla takviye edilmesinin yararlı olabileceği, bölgeye atama yapılırken kırgın, bezgin ve yorgun kişilerin tercih edilmesinden 
sakınılması, bu bölgede görev yapanların görev süresi sonunda isteklerine uygun yerlere atamalarının yapılması gerektiği, bu nedenle Devlet Personel Başkanlığınca personelin atanması, yükselmesi, yer değiştirmesi gibi konulardaki genel yönetmelikleri bu mantıkla yeniden gözden geçirmesi gerektiği, 

- Bölgedeki genel duruma bakıldığında, genel kanaatin Devlet hizmetlerinin 
birbirinden kopuk yürüdüğü yolunda olduğu, terör ve kaçakçılıkla mücadelenin güvenlik birimlerine havale edildiği, diğer kamu kuruluşlarının bu hizmette özellikle uzak durmaya gayret ettiği, bilgi ve istihbaratın yeterince etkili paylaşılamadığı, personelin ellerinin altında bulunan ve terörle mücadele açısından son derece değerli bilgilerin dahi farkında olmadığı, bölgeye atanan her personelin durumuna göre Ankara'da, İl Merkezinde ya da görev başı 
eğitim yoluyla bölge şartlan, sorunları, yürütülen projeler, takip edilen dosyalar konusunda hizmet içi eğitime tabi tutulması gerektiği, bu konuda İçişleri Bakanlığının koordinatör bir fonksiyon üstlenmesi gerektiği, 

- Bölgedeki güvenlik güçlerinin personel, araç ve donanım olarak takviye edilmesi gerektiği, istenmeyen olaylar meydana geldiğinde tüm yetkililerin teyakkuza geçtiği, uzun süredir istendiği halde karşılanamayan taleplerin bir anda karşılandığı bir yapıdan kurtularak, zamanında doğru tespitlerle eksikliklerin giderilmesi konusunda yetkililerin üzerileri ne düşeni yapması gerektiği, 

- İlçede son dönemde yaşanan patlamaların faillerinin yakalanamaması terörist 
eylemlerin yapısı gereği kimi zorluklar taşısa da, mevcut faili meçhulleri yemden gözden geçirmek üzere ilçedeki emniyet ve jandarma teşkilatlanılın adli soruşturmalar konusunda uzman elemanlar ile takviye edilmesi gerektiği, 

- Şemdinli İlçesinde 09.11.2005 günü meydana gelen olaylar sırasında 30 AK 933 Plakalı Araçta bulunan belgelerde "Devlet yanlısı" olarak adı geçenlerle ve "Örgüt yanlısı" olarak gösterilenlerle ilgili olarak özel bir çalışma yapılması, bu listelerde ismi geçen Devlet yanlılarının tehditler almaya başladığı ve hayatlarından endişe duydukları, bunlarla ilgili olarak koruyucu tedbirlerin alınması, örgüt yanlısı olarak takdim edilenlerle yakın temas kurularak bunların tamamen terör örgütünün kucağına itilmeden kazanma yollarının aranması 
gerektiği, 

- Terör örgütünün yeni stratejisi ve K.Irak'ta oluşan yeni yapı çerçevesinde 
önümüzdeki yaz aylarında da Hakkari ve Şemdinli'ye göre daha büyük yerleşim birimlerinde (Diyarbakır, Van, Mersin, istanbul, Adana v,b.) bazı toplumsal eylemleri gerçekleştirmeyi planladığı gerçeğinden hareketle; 

Yukarıda tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerinden yola çıkılarak, bölgede  çalışmış olan ve halen çalışan asker, sivil kamu görevlilerinin, siyasilerin, sivil toplum örgütlerinin, vatandaşların, akademisyenlerin görüş ve düşüncelerine başvurulmak suretiyle ortak akim ürünü tedbirlerin geliştirilmesi, siyasi otoritenin de tasvibiyle geliştirilecek bu tedbirlerin hayata geçirilmesi gerektiği hususu göz önüne alınmalıdır. 

21- Komisyonumuz çalışmaları sırasında, Kolluk kuvvetlerinin güvenlik ve istihbarat mülahazası ile bölge insanını ve aşiret yapısını, 'Devlet yanlısı, Devlet karşıtı" gibi tanımlamalara göre tasnif edip kayıt altına aldığım incelemiş bulunmaktadır. Kolluğun kendi sorumluluk "bölgelerinin sosyo-kültûürel durumu"nu belirlemek için yapacakları  çalışmalarda; bölgenin etnik yapısı, din, dil , kültür, görevi etkileyecek gelenek ve görenekleri , aşiret liderlerinin yapılan, mezhep ayrılığım sorun yapan yerleşim yerleri, yerel dil kullanan yerler , dini grupların topluluk arzcttiği bölgeler, devlete karşı tutumları, dini konularda hassas olduğu konular , taassup dereceleri , varsa azınlıkların yerleşme yerleri, nüfus oram, devlete karşı tutumu, ideolojileri, siyasi görüş bakımından dağılım ve siyasi görüşü sorun haline getiren yerleri, "bölgenin ekonomik durumu" kapsamında; tutulacak köy bilgi dosyasında köyün emik yapı özellikleri, "bölgenin emniyet ve asayiş durumu" kapsamında; ideolojik faaliyetler, aşın sol faaliyetler, aşın sağ faaliyetler, bölücü ve azınlık faaliyetleri ile bu faaliyetlerin amaçlan, liderleri ve uyguladıktan taktik ve tekniklerin esas alındığı anlaşılmaktadır. 

Devletin güvenlik ve istihbarat birimlerinin ulusal güvenlik, suç ve suçlu ile mücadele siyaseti gereği kişiler hakkında bilgi toplaması elzemdir. Ancak, devletin bu faaliyeti yürütebilmesi; kişiler hakkında bilgi toplanması, bu bilgilerin kullanılması, saklanması, değiştirilmesi ve imha edilmesinin yasal temelinin özenle oluşturulması, uluslar arası sözleşmelerde öngörülen özel hayatin gizliliği, kişilik haklarının korunması gibi temel hukuksal katagoriler arasında yer alan "kişisel veri" hukukuna saygı gösterilmesini zorunlu kılmaktadır. 

Özellikle Ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgesinde görülen aşiret yapısı, kan davaları ve başka çıkar ilişkileri, devlet yanlısı olarak bilinen kişi ve aşiretlerin bu bağlılığında zaman zaman yaşanan kırılma veya kopmalar, tüm aşiret bireylerinin devlet yanlısı veya değil şeklinde toptana bir kabul, kişilerin karar vermelerinde etkin olan bölgesel şartlarının dikkate alınmaması gibi nedenlerle, belli bir yasal temeli olmaksızın hazırlanan ve insanları başkalarının kanaatine göre sübjektif yargılara bağlı olarak tasnif eden bu güvenlik modelinin, devletin ulusal güvenliğinin ve kişisel hakların korunmasında sağlam bir emniyet ve istihbarat siyasası olmadığı, bölge inşam ve sosyal etnisite nin hal ve durumunu yansıtmada emin ve geçerli bir yöntemi içermediği düşünülmektedir. 

Kişiler hakkında bilgi toplanması (kişisel veri) konusunu düzenleyen temel düzenleme Türkiye tarafından imzalanan, ancak halen TBMM'ce onaylanmayan. Avrupa Konseyinin 28.01.1981 tarih ve 108 sayılı "Kişisel Nitelikteki Verilerin Otomatik İsleme Tabi Tutulması Karsısında Şahısların Korunmasına Dair Sözleşmesi dir. Anılan Sözleşmede ; Kimliği belirtilen veya belirtilebilen gerçek kişiyle ilgili tüm bilgilerin "kişisel nitelikte veri" şeklinde tanımlandığı, bu nitelikteki verilerin ; meşru ve yasal yoldan elde edilmesi ve işleme tâbi tutulması, belli ve meşru amaçlar için kaydedilmesi ve bu amaca aykırı şekilde kullanılmaması, uygun ve elverişli obuası ve kaydedildikleri amaca göre aşın olmaması, doğru ve icabında güncel olması, ilgili kişilerin kimliklerini belirtecek bir biçim altında ve kaydedildikleri nihai amaç için gerekli görülen süreyi aşmayacak bir süre için muhafaza edilmesi gerektiği, İç hukukta uygun güvenceler sağlanmadıkça, ırk menşeini, politik düşünceleri, dini veya diğer inançları ortaya koyan kişisel nitelikteki verilerle sağlık veya cinsel yaşamla ilgili kişisel nitelikteki verilerin ve ceza mahkumiyetlerinin otomatik bilgi işlemine tabi tutulamayacağı anlaşılmaktadır. 

Aynı sözleşmede, Demokratik bir toplumda, Devlet güvenliğinin korunması, kamu güvenliği, Devletin mali menfaatleri veya suçların önlenmesi, ilgili şahsın korunması ve başkasının hak ve özgürlükleri için zorunlu bir önlem teşkil ediyorsa, bu konularda ilgili devletlerin Sözleşme hükümlerine istisnalar getirebilecekleri öngörülmektedir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 'nun 135. Maddesi; Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verileceğini, kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine. ırki kökenlerine: hukuka aykın olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel 
yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimsenin de, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılacağını hükme bağlamaktadır. 

Dikkat edilecek olursa, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 135.maddesi; kişilerin 
siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine ilişkin hassas kişisel verilerin kaydedilmesi (işlenmesi) alanında hiçbir istisna tanımamış, bu nevi kişisel verilerin işlenmesinde hiçbir hukuka uygunluk sebebi kabul etmemiştir. 
Hal böyle olunca, Kanunla kendilerine açıkça, kişiler hakkında özellikle hassas verileri toplama ve işleme görev ve yetkisi verilmeyen, bunların usul ve esasları belirlenmeyen bir alanda, Devletin güvenlik ve istihbarat organlarının Türk Ceza Kanunu'nun söz konusu düzenlemesini nazara alarak işlem tesis etmeleri, Sözleşmede öngörülen çerçevede Devletin ali menfaatleri için istisnai düzenleme yapılabilecek "kişisel veri" alanının belirlenmesi, Avrupa Birliğine uyum sürecinde ülkemizin Birliğin "Kişisel Verilerin Korunması" hukukuna koşut olarak müktesebatını uyarlaması, TBMM'nin değinilen Sözleşmeyi onaylaması, 
kendisini bir zaruret olarak hissettirmektedir. 

22- Kuzey Irak'daki yeni yapılanma nedeniyle Barzani yönetiminin; kaçakçılık 
olaylarıyla ilgili olarak karşı tarafta hiç sorun çıkartmadığı, Şemdinli bölgesindeki bazı aşiretlerin mensuplarına K.Irak kimliği verdiği, çok sayıda kişinin seçimlerde oy vermek için K.Irak'a gittiği, bölgedeki gençlerden Türkiye'deki üniversiteleri kazanamayanların K.Irakta Barzani kontrolündeki Üniversiteye gittikleri ve tüm ihtiyaçlarının karşılandığı, hatta bölgede yabancı istihbarat unsurlarının da bu yönde çalışmalar yaptıkları gibi iddialarının yöre halkı tarafından dile getirildiği, tüm bu hususların Barzani yönetiminin bölgeyle yalandan ilgilendiğini gösterdiği, bölgedeki bazı kişi ve grupların da Barzani yönetimine sempati duyduğunun söylenebileceği, Hakkari bölgesinde yapılan bazı düğünlerde Barzani adına 
takılar takıldığının istihbar edildiği, Barzani oluşumu ile Hakkari bölgesindeki bazı aşiretler arasında akrabalık ve tarihsel bağlar ile kimi yöre insanına sağladığı imkanlar nedeniyle gittikçe artan yoğunlukta sosyal ve politik ilişkilerin geliştiği, Kuzey Irak bölgesinin, bu bölge ile sının olan bazı yerleşim yerlerinde yaşayan insanlarımız için cazibe merkezi haline geldiği, bu durumun önüne geçilmemesi halinde önümüzdeki süreçte çok daha olumsuz tablo ile karşılaşılabileceği, PKK terör örgütünden daha büyük ve organize bir güçle mücadele edilmesinin kaçınılmaz olacağı değerlendirilmektedir. 

Bu konularla ilgili olarak, Devletimizin istihbarat birimlerinin gerekli çalışmaları 
yaptıklarına inanıldığı, ancak bölgede uygulanan sosyal ve ekonomik politikaların çeşidi ve derinliğini zenginleştirmenin, Barzani yönetiminin suistimal etmesine zemin hazırlayan bölgedeki kimi sosyo-ekomomik uygulamaların ıslah edilmesinin zorunlu olduğu, bu çerçevede merkezi yönetimin, kamu kurum ve kuruluşlarının da kendi görev alanları ile ilgili olarak bölgedeki eksikliklerini bir an önce tamamlamaları gerektiği düşünülmektedir. 

23- Hakkari bölgesinde ve diğer sınır illerinde yaşanan akaryakıt, şeker gibi kaçakçılık olaylarının bölgenin kronik sorunlardan biri olduğu, ancak özellikle İran ve Irak sınırından yapılan kaçakçılık olaylarında karşı tarafta mevzilenmiş olan terör örgütünün gümrük noktaları oluşturmak suretiyle yapılan kaçakçılıktan sözde vergi adı altında haraç aldığı, dolayısıyla kaçakçılığın engellenmemesinin terörün finansmanma da katkı sağladığı, ülkeler arasında mal ve hizmetlerde aşın fiyat farkı bulunması durumunda, normal ticaretin de 
organize edilmemesi halinde kaçakçılığın önüne geçilmesinin mümkün olmadığı, Dış Ticaret Müsteşarlığının özellikle Van, Hakkari, Sımak bölgesindeki hassasiyeti yeterince algılayamadığının anlaşıldığı, yıllardır çaba gösterilmesine rağmen bölgede sınır ticaretinin geliştirilmesi konusunda açılım yapılamadığı, bu tutumun aynı şekilde devam etmesi halinde bir taraftan terör örgütünün finansmanına katkı sağlanırken, diğer taraftan Devletin güvenlik güçleri ile yöre halkının sık sık karşı karşıya geleceği, yasal temeli olmayan fiili durumların  doğacağı, bu nedenle komşu ülkelerle yapılacak görüşmeler neticesinde yöre halkının yasal yollardan ticaret yapmasını sağlayacak mekanizmaların oluşturulması ve bu konuda Valilere geniş inisiyatif verilmesi, Hakkari Valiliğince sınır ticareti konusunda başlatılan çalışmalara destek olunması gerektiği, bu konuyla ilgili olarak da İçişleri Bakanlığı ile ilgili Devlet Bakanlığının ortak bir çalışma yapmasının yararlı olacağı değerlendirilmektedir. 

24- Güvenlik hizmetinin Devletin asli fonksiyonlarının başında geldiği, dolayısıyla bu hizmetin kamu kurum ve kuruluşları tarafından, kamu görevlileri eliyle yürütülmesinin genel kural olduğu, özellikle terörle mücadele konusunda bu hususun daha bir önem kazandığı, belli bir yöredeki insanlara silah ve cephane vererek kendilerini korumaları veya Devletin resmi güvenlik güçlerine yardımcı olmaları şeklindeki bir yöntemin olağanüstü dönemlerde, geçici olarak başvurulacak bir yöntem olabileceği ancak sürekliliği olmaması gerektiği, 

Bu kapsamda koruculuk sisteminin yeniden ele alınması gerektiği, sadece Hakkari İl Merkezinde (2396), Şemdinli İlçesinde (2368), Yüksekova ilçesinde (2227), Çukurca İlçesinde (603) olmak üzere toplam (7594) Geçici ve Gönüllü Köy Korucusunun istihdam edildiği, bu kişilerin geçmiş hizmetleri dikkate alınarak mağdur edilmemeleri, ancak binlerce silahlı insanın görev yapmadan korucu sıfatıyla hayatım devam ettiriyor olmasının kendi içinde sıkıntılar doğurduğu, bölgedeki aşiret yapısı, kan davaları ve yasa dışı gelir kaynaklan 
nedeniyle korucuların bulaştıkları veya bulaştırıldıkları olaylar olduğu, 

Terör örgütü içinde bulunmuş kişilerin yakalandıktan veya teslim olduktan sonra 
verdikleri bilgilerden, yer göstermelerden güvenlik birimlerinin yararlandığı, ancak burada üzerinde durulması gereken asıl konunun bu kişilerin Devletin güvenlik birimleri ile birlikte sürekli çalışıyor olmalanndan kaynaklandığı, adı ister "Haber Elemanı" isterse başka bir şey olsun, terör örgütü içinde bulunmuş, yetişmiş, eylemlere katilmiş kişilerin pişman olduklarını söylemelerinin ardından güvenlik güçleri ile birlikte bu kez de terör örgütüne karşı verilen mücadelenin içinde bulunmasının her zaman tereddütle karşılanması gerektiği, Son dönemde kamuoyuna da yansıyan pek çok olayda korucuların ve "itirafçı" olarak 
tanımlanan pişmanlık yasalarından yararlanan kişilerin, kendi başlarına veya güvenlik güçleri içindeki kötü niyetli kişiler ile birlikte kaçakçılık, uyuşturucu, adam kaçırma ve öldürme, haraç toplama v.b. yasa dışı işlere girdikleri, 
Bu nedenlerle; bir şekilde teröre ve suç örgütlerine bulaşmış vatandaşlarımızın pişman olmaları ve topluma tekrar kazandırılmaları amacıyla yapılan yasal düzenlemelerden yararlanan insanları mevcut bilgilerinden terörle mücadele kapsamında yararlandıktan sonra hiçbir şekilde güvenlik hizmetlerinde isteğe bağlı veya zorunlu olarak kullanmamak, bu kişilerin kendi yörelerinde, bu mümkün olmazsa ülkemizin başka yörelerinde yine Devlet desteği sağlanmak suretiyle toplumun sıradan bir ferdi olarak yaşamım sürdürmesine yardımcı olmak, koruculardan da belli bir hizmet süresini dolduranları emekli etmek, 
doldurmayanları da süreyi dolduracakları ana kadar başka kamu hizmetlerinde (silahsız olacak şekilde) istihdam etmek gerektiği, Bu kapsamda koruculuk ve itirafçılık siteminin geçtiğimiz yirmi yıllık süreçte olumlu ve olumsuz yönlerinin aynnblı olarak ele alınacağı, bu alanda ülkeye hizmeti geçmiş insanların mağdur edilmeyeceği bir çözüm yolunun bulunması konusunda İçişleri Bakanlığı 
tarafından çalışmanın yapılmasının gerekli olduğu düşünülmektedir. 


13. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***