48 CELSE DURUŞMA TUTANAĞI BÖLÜM 10
Milli Savunma Bakanlığında 1983 yılında askerliğini yaptığını, o dönemde paşamız Ceyhun Fikret ARAT' ın yardımcısı yaptığını, Milli Savunma eski Bakanı Haluk BAYÜLGEN ile rahmetli Haluk Bayülgen ile beraber NATO Brüksel NATO Karargahlarında çok ziyaretlerinin olduğunu ve danışman yaptığının, Melahat ÜZÜMCÜ' yü tanıdığını, kendisini eski Mali Şube Müdürü Salih GÜNGÖR emekli olduktan sonra onun sayesinde tanıdığını, Melahat ÜZÜMCÜ ile sayın Veli KÜÇÜK arasında bir husumet olup olmadığı konusu kendisine sorulduğunda bilmediğini, Güler KÖMÜRCÜ hanfendiyi tanımadığını kendisinin izah ettiği gibi, bir mesajlaşma şeklinde aralarında bir husus olduğunu beyan etti, ben tüm telefon dökümlerini söylemek istemiyorum, siz de okudunuz hepsi günlük, güncel olayları içeren konuşmalar, kendisi Cumhuriyet savcılığında ve sorgu hakimliğinde aynı şeyleri söylemiş, şimdi sayın Sedat Peker’i tanımadığını söylemiş, ama biz gördüğümüz kadarıyla kendisiyle bir telefon görüşmesi olduğunu dosyayı incelediğimizde gördük, şimdi sayın başkanım bir kişi tanımak var, tanımak var, farklı şeylerdir. Ben burada bir şey ilave etmek istiyorum. bundan belki 8-10 kadar önce bir iftar yemeğine giderken, iftara yetişemedim, bir arkadaşıma telefon ettim, iftarın var mı oruç bozabilir miyiz dediği zaman beni davet etti. Ofisinde iftar yaparken yanında genç bir arkadaş geldi, oturdu o zaman daha görevdeydim Sedat Peker beyin ben orada tanıdım, daha sonra belki birkaç sene geçti, o arkadaşım bir lokanta açtı, eşlerimizle beraber açılışa bizde davet edildik, gittik, bir de orda kendisini gördüm bana sordukları zaman Sedat Peker’i tanır mısın diye tanırım, ama Sedat Peker’i bu şekilde tanırım, ben onunla hiçbir şekilde bir teşriki mesaim olmamış, yani müvekkilim Hayrettin Ertekin Sedat Peker’i tanıyor musun diye soru sorulduğunda tanımıyorum demesinin nedeni budur.
Yani bir telefon görüşmesi var, ama birliktelik, beraber olma gibi bir tanışıklığı yok onu özellikle belirtmek istiyorum, şimdi bu iddianamedeki suçlamanın temeli Ergenekon isimli bir terör örgütünün var olduğu ve yukarıda da belirttiğim gibi, müvekkil Hayrettin Ertekin'in bu örgüte üye olduğu, parasal yardım ettiği iddiasıdır, şimdi burada çok meslektaşların bu Ergenekon kelimesi üzerinde durdular, hakikaten ben onları dinlerken onlara da hak verdim küçüklüğümüzden beri bu Ergenekon hikayeleriyle bu yaşlarımıza kadar geldik, keşke bu soruşturmaya bu isim verilmeseydi diye bende düşünüyorum Türkiye tarihinde çok Ergenekon gibi mücadeleler var, en basiti ulusal mücadelemizde bir Ergenekon destanıdır. Şimdi iddianameye bakıyoruz, böylesine ciddi ve vahim neticeler yaratan bir soruşturmana efsanelere dayalı kılınması alışılagelen yargılama mantığına da ben aykırı görüyorum. Şimdi müvekkil Hayrettin Ertekin’e istinat edilen suçları kısaca sizleri de sabrınızı zorlamadan tek tek kısaca açıklamak istiyorum, gerçi kendiside bir hukukçu gibi bütün maddi, manevi yönleriyle anlattı suçlamaları ama bende kısaca değinmek istiyorum. müvekkil Hayrettin Ertekin hakkında 3713 sayılı Terörle Mücadele yasasının 4.maddesi delaletiyle, 5.maddesi gereğince bir dava açılmış şimdi böyle bir suçlamaya aşağıda belirteceğim hususlar nedeniyle katılmak mümkün değil, şimdi Bir terör örgütünden bahsedebilmek için öncelikle, bu suçun belirli bazı unsurlarının bir arada olması gerekir, yani bu suçun işlenmesinde öncelikle tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulanmak suretiyle doğrudan veya dolaylı biçimde işlenmesi gerekir.
Bu suçun maddi unsuru, halkı Türkiye Cumhuriyetine karşı silahlı bir isyana tahrik etmektir Suçun oluşması bakımından halkın silahlı olarak isyana tahrik sayılan maddi bir fiille kışkırtılması yeterli olmaktadır. Keza Türk Ceza Kanununun 314. maddesinde belirtilen silahlı örgüt suçundan korunmak istenen hukuksal yarar. Devletin ülkesinin ve ulusunun bütünlüğü ve egemenliği ile Anayasal düzenin ve kişi güvenliğinin korunması ve sağlanmasıdır. Bu suçlarda aranan manevi unsurda özel kasıttır. Şimdi bu açıklama doğrultusunda olayımıza ye dosya içerisindeki belgeler baktığınızda, müvekkilin yani Hayrettin Ertekin’in bir örgütün örgüt üyesi olmadığı, örgütün varlığından bahsedilebilmesi için bulunması gereken şartların müvekkil açısından mevcut olmadığı, halkı isyana tahrik nitelikte hiçbir söz veya yazı yada konuşmasının bulunmadığı dolayısıyla müvekkil açısından bu suçların oluşmadığı anlaşılmaktadır. şimdi müvekkil iddianamede, 1984 ile 1993 nolu sayfalan arasında bir takım kişilerle ilgi tutularak bu kişilerle konuşmaları Öncelikle müvekkil iddianamede çeşitli manalar verilmek suretiyle müvekkil bu örgüte içerisine dahil edilmiş şimdi öncelikle müvekkili iddianamede ismi geçen 86 sanıktan uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Muzaffer Tekin, Sami Hoştan, Sedat Peker, Veli Küçük ve gazeteci Gülay Kömürcü'yü yakından ve uzaktan tanımamaktadır. Bir iddiada, müvekkilin bir internet sitesi sahibi olduğudur kendisi çok detaylı bir şekilde anlattı hiçbir zaman bir internet sitesi sahibi olmamıştır sadece iddianamede Enternet grup olarak adlandırılan şirket müvekkilin Bulgaristan-Sofya’da kurulu bir ticari şirketinin ismidir. İnternet sitesidir.
Müvekkil bu site üzerinden birçok yazılarını yazmış, sayfa 933’de bir görüşmesi var, onu sizlerde hatırlattınız Hayrettin Alp isimli bir arkadaşla, bu arkadaşla ilgili görüşmesi güncel içerikli görüşme, diğer görüşmelerde aynı şekildedir. Sayın iddianamede, Fener Rum patrikhanesi önünde yapılan bir gösteriye katıldığı belirtilmiştir. sayın Kemal Kerinçsiz bey de bu celse izah etti, hiçbir şekilde böyle bir toplantı veya gösteriye katılmamıştır. Yine iddianamede, 1914. sayfasında 23 sayfalık bir yazıdan bahsediliyor. Bu yazı, TRT ile ilgili yazı rahmetli Prof. Doktor Mehmet Cihat Özönder tarafından Ankara'dan gönderilen müvekkile gönderilen posta ile gönderilen bir yazıdır. Bu yazının müvekkil ile yakından uzaktan bir ilgisi yoktur. Muzaffer Tekin beyi ajandasına not ettiği belirtilmiş ve sorguda kendisine de sorulmuş kendisi geniş bir şekilde izah etti. Hiç kimse tanıdığı bir kimsenin ismini telefonunu ajandasına not etmez, yine iddianamede asker Personele ait paşalarımız eşleri ve çocuklarıyla ilgili bir takım telefonların olduğunu ve gizli belge olduğu belirtilmiş, bunu da kendisinin belirttiği gibi Ceyhun Fikret Arat Paşa'nın kızının Harbiye Ordu Evindeki bir düğünü nedeniyle kendisine verilen bir listedir. Yine telefon görüşmelerinde Necati Altuntaş ile ne gibi bir ilgin var diye bir soru sorulduğunda, müvekkil bu kişinin 25 yıllık bir aile dostu olduğunu belirtmiş. Tuncay Güney sorulmuş kendisi 1997 yılında kendisini gazeteci olarak tanıttığını, bir defa telefonda görüştüğünü ve daha doğrusu kendisinin belirttiği gibi bir telefona gittiğinde kapıda kendisini gördüğünü belirtmiş, yine sanıklardan Abdulmuttalip Tonçer'i yanında kendisine bir iş vermesi nedeniyle tanıdığını, keza Kaan Dut isimli kişiyi de müvekkilin oğlunun işyerinde çalışan bir kişi olarak tanıdığını, Kürşat Atılgan isimli kişinin, müvekkilin 25 yıllık arkadaşı ve MHP Adana milletvekili olduğunu açık yüreklilikle beyan etmiştir. bu görüşmeleri bu isimleri neden okudum, bu isimleri okumamın nedeni, bunlarla yapmış olduğu telefon görüşmeleri nedeniyle bir örgüt yaratıldı ve müvekkil de bu örgüte dahil edildi hiçbir şekilde müvekkil hiç kimseyi hükümete karşı isyana tahrik edici bir söz ve düşünce paylaşmamıştır. Şimdi önemli bir hususu belirtmek istiyorum müvekkil birçok fotoğrafı size verdi, şimdi Müvekkilimiz bir kısım sanıklarla tesadüfen tanıştığı veya konuştuğu için örgütsel bağı olduğu ve örgüt üyesi olmakla itham edilmiştir. Bu durumda varlığı dahi somut olarak tespit edilmemiş bir örgütün üyesi olduğu iddia edilen kişilerle tanışmış olmak, iddianamede suçlanmış olmak için yeterli gerekçe olarak kabul edilmiştir.
Sayın başkanım, değerli üyeler Doğru bir tanedir. Doğru bir tanedir, yasalar herkese eşit olarak uygulanır. Bu tahkikat kapsamında dahi, bu ilkelerden vazgeçilmesi mümkün değildir. Öyleyse, iddianamenin hazırlanması ile suçlama sırasında uygulanan şüpheliyle görüşen de şüphelide ilkesi ya her kes için geçerli olacaktır ya da müvekkiliniz için de geçerli olmayacaktır. Şimdi temel ilke budur, buna göre ikinci adım müvekkil çok fotoğraf size verdi, bende size fotoğraf gösteriyorum buradan, sayın Cumhurbaşkanımızla ve çeşitli bakanlarla çeşitli yerlerde fotoğrafları var müvekkilin, öyle bu insanlarda bu iddianameye mi dahil edilmesi lazımdı veya neden dahil edilmediler öyle ya suçluyla görüşen insan suçluysa benim müvekkilimde suçluysa bu insanlarında suçlu olması lazım, bunu özellikle belirtmek istedim.
5237 sayılı Türk Ceza yasanın 220. Maddesinde suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu, yasanın suç saydığı birçok ve belirsiz sayıda fiilleri işlemek amacıyla birleşmeyi ve sürekliliği ifade eder, bu suç bir tehlike suçudur, gelecekteki suçları işlemek amacıyla kurulan bir veya cezalandırılan bir suçtur, sayın başkanım, burada bakıyoruz, buradaki sanıkların çoğu kendi birbirlerini tanımamaktadır. Bunları nasıl bir araya getirip de bir örgüt üyesi yapıldığını da anlamak mümkün değildir. Bu nedenle, örgüt varlığından bahsetmek mümkün değildir. İddianamede, belirtilen kişiler, henüz hukuken örgüt kapsamında değildir, iddianamedeki suçlama sebebiyle bir araya getirilmiş kişilerdir. Üstelik müvekkilimizin adı geçen kişilerle hiçbir ilgisi, bağı yok, hiç birisiyle örgütsel bir görüşmesi veya ilişkisi yoktur, onun için müvekkilin terör örgüt olduğu iddia ithamı haksız ve bizce çok büyük hatalı suçlamadır. sayın başkanım değerli üyeler, bu iddianameye baktığımızda, bu iddianameye baktığımızda, 4 tip eylem ve sanık profili görüyoruz. bu iddianamenin içerisinde 4 tip insan profili ve suç var, birinci profilindeki sanık veya sanıklar bir kısım teçhizat tedarik etmiş ve bu teçhizatı kıllanmayı amaçladığı ileri sürülmüştür. Ancak bu profildeki sanıkların, somut ve sabit bir amacı ortaya konulmamıştır. Amacı olmayan teçhizat terör amacını değil, silah sahibi amacı olduğunu gösterir iddianamede diğer ikinci profildeki bazı kişilerin ferdi olarak tabanca silah edindiği, bu kişilerin şahsi menfaat teminini amaçladığı belirtiliyor. Öncelikle, şahsi menfaat terör amaçlı bir örgütün kapsamında değildir, böyle de olmamıştır üçüncü profildeki sanık dediğimiz kişiler, yani iddianamede iddianameye konu olan kişiler, iktidarda olan parti ile yöneticilerinin laiklik ve cumhuriyet gibi anayasal ilkelerde sapmalar yaptığı düşüncesinde olan, dernek faaliyeti çerçevesinde ve gerektiğinde mitingler de düzenleyerek toplumsal duyarlılık doğrultusunda, düşünce ve emek harcayan kişilerdir. İddianamede dahi, bu profildeki kişilerin rejime karşı olduğu ile isyankar yapıda olduğundan bahsedilmediği, aksine rejimin muhkem bir şekilde devamını isteyen kişiler olduğu görülmektedir. Dördüncü profildeki sanıklar ise, internet ortamında yazılar yazarak veya kitap yayınlayarak, fikirleri ile araştırmalarını kamuoyuna sunan kişilerdir. Ancak bu kişilerin birbiriyle süreklilik arz eden ve desteklemek amaçlı bir birliktelik yada tanışma içinde olmadıkları görülmektedir. Bu kişilerin kimisi zaten profesyonel yazardır, bir kısmı ise profesyonel olmamakla birlikte, okuryazar kişidir ve şahsi çabalarıyla yaptıkları araştırmalar ile ulaştıkları fikir ile bilgileri kamuoyuna sunmuşlardır, iddianamede müvekkilin fikir ve araştırmalarını internet ortamında okumak isteyenlere sunduğu belirtilmiş, ifadesinde yoğunluk taşıdığı veya tanıdığı kişiler ile hükümete karşı tavrına odaklanmış, iddiada yazı ve fikirlerinin hükümete karşı olarak algılanıp benimsenmediği ve men edilmesi gereken fikir ve yazı olarak sınırlandırıldığı görülmüştür. Şimdi herkes, demokratik toplumlarda herkes hatta oy verdiği partisini dahi icraatlarını beğenmeyebilir ve bunları da tenkit edebilir, müvekkilimde bu açıdan yazılarında bunları yapmış olabilir. Ama bu dosya kapsamında kamuoyunda fikir özgürlüğüne baskı kurulduğu kanaati oluşması ile yurttaşların fikirlerini açıklamaktan imtina eder olması ise Anayasal rejimi ve demokrasiyi istemeden de olsa zedeleyebilecek, zaman içerisinde sakıncaları görülebilecek bir başlangıç olması ihtimaline sebep olmaktadır. Keza, müvekkilimizin yazılan ve bu yazılarındaki düşünceleri incelendiğinde, PKK isimli terör örgütünün kanlı eylemlerine duyduğu infial ile mutlaka önlenmesi isteği, vatan ve insan sevgisi, vatanın ve milletin bölünmezliği, Cumhuriyet ve Anayasa ilkelerinin vazgeçilmezliği gibi konulardadır. Yani yazıların tüm içeriği bunlardır. Dosyayı inceledik, sayın savcılarımız, dosyayı hazırladılar iddianameyi hazırladılar, benim müvekkilimi bu örgütün Ergenekon örgütünün finansörü olduğu söylenmiş sayın başkanım müvekkilimin şirketleri açık, defterleri mevcut, bunlar her an incelenebilir niye şimdiye kadar incelenmedi, onu da bilmiyoruz, eğer böyle harcamalar varsa, bunlar defterlerden çok rahatlıkla çıkar üzüntüyle görüyoruz ki, böyle bir iddia olmasına rağmen bu iddiayı belirten veya bu iddianın dayanağı olan hiçbir belgeye rastlamıyoruz, yani dedikodu şeklindeki sözlerle müvekkil bu örgütün finansörü olmuş, iddianamede bir diğer dayanak ise, Muhbir beyanları sayın başkanım, sıkmadan kısaca bunları şey yapacağım, çünkü muhbirlik muhbir beyanıyla ile muhbir Ceza Hukukumuz için çok yenidir ve uygulamada çok büyük hatalar yapıldığını görüyoruz. şimdi nedir, bu bunun amacı nedir yasanın amacı nedir. Birtakım suçların ortaya çıkarılması, delil edilmesindeki güçlük sebebiyle imkansız hale geldiğinden, suçu ve suçluları elde etme kapsamında özel soruşturma usulleri belirlenmiştir.
Bu usullerden birisini de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme başlıklı 6. Bölümünde yer alan Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi hükmünü düzenleyen 139. Maddesi oluşturmaktadır. 139. Maddenin 1. Fıkrasında, soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması özellikle, burayı altını çizmek istiyorum, kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka surette delil elde edilmemesi halinde, hakim ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısı kararıyla, kamu görevlileri gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilir. Bu maddenin 4. ve 5. Fıkralarına göre, sadece suç örgütlerinin faaliyetlerini izlemekle ve bu konuda delil toplamakla kamu görevlilerinin gizli soruşturmacı olarak tayin edilmesi mümkündür. Şimdi yasanın ruhu ile önceki tarihlerden itibaren muhbirlerden yararlanan ülkelerdeki uygulamalar, muhbir uygulamasında dikkat edilecek hususları, muhbirin güvenilir kabul edilmesi için gerekli kriterleri, geçerlilik sınırlarını ortaya koymaktadır. Şimdi muhbirlerden bir kısmının PKK veya DHKP-C üyesi veya sempatizanı olduğu belirtilmektedir.
Öte yandan sanıkların bir kısmının bu örgütlerle uzun süre mücadele ettiği ve amaçlarına ulaşmalarını engellediği, müvekkilimizin de bu örgütlere sempatiyle bakmadığı ile antipatisi olduğu bellidir. O halde, bu profildeki muhbirlerin fikir ve görevlerini ifaları ile örgütün amaçlarını engellemesi sebebiyle besledikleri husumeti tatmin amacıyla iftirada bulundukları da açık bir gerçektir, şimdi burada çok değerli komutanları görüyoruz, işte bir komutan ayağı seke seke gidiyor, birisi başka bir yerinden yaralanmış, yani itirafçı bir zamanlar o dağdaki insanlarla mücadele eden insanlar bugün bura da yargılanıyor o dağdaki mücadele eden insanlar bir kısmı hakikaten milletini, devletini sevdiği için devletin yanına gelmiş ama bir kısmı da sırf iftiralarla muhbirlik yapmak yolunu seçmiştir. Netice itibariyle ister gizli tanık, ister x muhbir olarak adlandıralım, suça konu olayla ilgili bilgi ve görgüsü bulunan kişilerin mutlaka kovuşturma aşamasında tabii hakimi ve mahkemesi tarafından dinlenmeleri gerekmektedir. Böylece vicdani delil sistemine göre, karar verecek olan hakimlerin doğrudan doğruya tanıkla bir araya gelmeleri, hakim tarafından tanığın beyanının ne derece gerçekçi olup olmadığının takibinin sağlanması, tanığın burası çok önemli tanığın yüz mimikleri ile hal ve hareketlerinin incelenmesi, en önemlisi hakim tarafından tanığa doğrudan doğruya soru sorabilme imkanı sağlanmış olmalıdır. Bu yolla, delillerin doğrudan doğruya değerlendirilmesi sadece, hakim veya mahkeme heyeti için söz konusu olmayacak, aynı zamanda her ne kadar kısıtlı da olsa da savunma makamının da tanığa soru sorabilme olanağı tanımış olacaktır, bir defa daha belirtmek gerekirse ne şeklide ve sebepte olursa olsun gizil tanıklık müessesenin hukuku açıdan kabulü de mümkün değildir. Esas olan mahkeme huzurunda ve duruşma salonunda sanık ile tanığın yüzleşebilmesi yani tanığın gizlenmemesi ve savunma makamından uzak tutulmaması olmalıdır. Yine iddianamede Kaan Dut isimli bir kişiden bahsedilmiş, belirttiğiniz gibi bu müvekkilin oğlunun işyerinde çalışan bir kişidir. bir gaz tabancası bulunmuş bu gaz tabancası nedeniyle sanki müvekkil kendisine bir mesaj atıyor mu mesajın nasıl olduğunu nasıl atıldığını da biz anlayamadık, çünkü saatlerce, sabahlara kadar adliyede kaldık, müvekkilde 15-20 tane polisin arasında bu mesajı nasıl çekti, onu da anlamak mümkün değil, nitekim bu gaz tabancasının 6136 sayılı yasaya aykırılık teşkil etmemesi nedeniylede daha sonra geri iade edilmiştir. bir diğer hususta suçlamada, Abdulmuttalip Tonçer isimli sanığın suç üstlenmesine müvekkilin yardım ettiği şeklindedir, kendisine soru soramadık muhakkak sayın mahkeme bu soruyu da kendisine soracaktır tabancanın kime ait olup olmadığını kendisi beyan edecektir. Burada şunu belirtmek istiyorum, yasaya aykırı olarak elde edilen veya edilecek deliller, aleyhe hiçbir zaman delil olamaz, bu durumda suçlamaya dayanak kılınan muhbir beyanlarının baskı ve vaat yoluyla alınmış, gerçeğe aykırı iftira olması, muhbirin kişiliği ile sanıkla bağı ve amaçladığı menfaatleri tahlil edilmediği için muhbir beyanları bu dosyada geçersizdir ve aleyhe delil teşkil etmeyeceği düşüncesindeyiz. Tüm bu itibarla müvekkilin, Türk Ceza Kanunu 313 ve 314 maddelerini ihlal etmediği, suçlamanın haksız ve asılsız olduğu, Yüce Mahkemenin de bu görüşümüzü paylaşacağı inancındayız. Müvekkille ilgili bir diğer suçlamada, Türk Ceza Kanunu 284. Maddesinde belirtilen tutuklu, hükümlü veya suçluyu bildirmeme seklindedir. Şimdi öncelikle, Türk Ceza Kanunun 284. maddesine bakıyorum 1. fıkrasında, Hakkında tutuklama karan verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu yeri bildiği yetkili makamlara bildirmeyen kimse, 2. fırkada İşlenmiş olan bir suça ilişkin delil ve eserlerin başkaları tarafından saklandığı yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeyen kimse şeklinde suçlanıyor, bu maddede korunmak istenen hukuksal yarar ceza adaletinin gerçekleştirilmesi, failin veya hükümlünün herhangi bir şekilde yardım görmesinin ve delillerin karartılması yada kaybedilmesinin engellenmesidir.
Bu suçun maddi konusu, hakkında tutuklama kararı verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu veya saklandığı yeri bilinmesine karşın, bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmesi sonucu suçun işlenmesidir. Manevi unsuru ise, hakkında tutuklama kararı verilmiş olan kişinin, bulunduğu veya saklandığı yerin bilinmesi şeklindedir. Manevi unsur, bu suçta çok önemlidir. bilme unsurudur. Yani kişinin arandığının kesin olarak tereddüde yer vermeyecek şekilde bilinmesi gerekir, sayın başkanım bilmekte önemli değil, tereddüde yer vermeyecek şekilde bilinmesi gerekir. Bu doğrultuda olayımıza baktığımızda, Müvekkilimiz hiç kimseyle tutuklu veya hükümlü olduğu halde firar etmekte olduğunu, herhangi bir sebeple aranmakta olduğunu veya suç işlemeye meyilli olduğunu bilerek diyalog kurmamıştır. Suçlamaya konu olan kişi Emre Gülaltay isimli kişiyi müvekkil Çin'de bir akrabası vasıtasıyla bir ticari fuarda tanımış, tanıtan kişi de şahsı rehberlik yapan bir kişi olarak tanıtmıştır. Bu kişinin anlında aranıyor veya hakkında dava vardır diye bilinmesi mümkün değil, müvekkilim nerden bilecek bunun arandığını hatta arama kararlarını da bildiğimiz kadarıyla gizli olması gerekir, kimse tarafından bilinmez eskiden biz buna gıyabı tevkif müzekkeresi diyorduk, kimse tarafından bilinmiyordu, müvekkilim bilmesi mümkün değil, o nedenle biz bu suçunda oluşmadığı kanaatindeyiz, iddianamede müvekkille ilgili bir diğer suçlamada Türk Ceza kanunun 334. maddesinde belirtilen açıklaması yasak bilgileri temin iddiasıdır. Müvekkil açıklanması yasak olan hiçbir bilgiyi temin etmemiştir ve açıklamamıştır. Türk Ceza kanunun 334.maddesinde, yasaklanan bilgileri temin suçunda, Öncelikle korunması gereken hukuksal yarar, Milli Savunma ve Devletin güvenliğidir. Bu çok önemli bu suçla bu suçun maddi unsuru, yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakamından gizli kalması gereken bilgileri temin etmektir. Yani suçun oluşabilmesi için, öncelikle bu bilgilerin niteliği gereği gizli kalmasının gerekliliği zorunlu olmalıdır. Yani, bu bilgilerin yetkili bulunmayan kişilerin hakkında bilgi sahibi olmaları halinde Devletin Güvenliğinin, Milli varlığının, bütünlüğünün, Anayasal düzeninin veya iç veya dış siyasal yararlarının tehlikeye düşebileceği bilgilerden olması gerekir. Bu suça mesnet olan belgeler nelerdir diye bakıyoruz, bunları bir tanesi TRT çalışanlarının 2001 yılında yazılmış 23 sayfalık bir etüt çalışması, bu iddiaya sebep olmuş. Müvekkil Hayrettin Ertekin, 2007 yılında kendisinin de belirttiği gibi bir televizyona ortaktır, bir kanalına ortaktır. Bu yazı bu televizyonda olması nedeniyle müvekkilin yakın dostu ve akademisyen olan rahmetli Prof. Dr. Cihat Özönder beyefendi tarafından postayla kendisine gönderilmiştir. Bu kişi seçildikten sonra mazbatasını alırken yolda bir trafik kazası neticesinde vefat etmiştir. Müvekkil gönderilen bu notlan dahi okumadan tutuklanmış ve içeriğini de bilmemektedir. Bu notlar incelendiğinde, notlarda ismi geçen birçok kişinin bir takım gerekçelerle TRT den uzaklaştırıldığının belirtildiği görülmektedir. Bunların gizlilikle hiçbir ilgisi olmadığı, gerekli inceleme yapıldığında anlaşılacaktır. Diğer bir belge ise bazı komutanların ad ve soyadı ile rütbesi, eşleri ve çocuklarının adı soyadı doğum tarihlerinin yazılı bir liste olduğudur. Müvekkil 30 yıllık kuyumculukla iştigal eden bir kişi olması nedeniyle, İstanbul Harp Akademilerinde görev yapan çok sayıda General ve eşleri ile birçok subaya rozet, yüzük ve benzeri altın satması nedeniyle ve zaman zamanda kendisi size bu takdir belgelerini ibraz etmiştir, vermiş olduğu konuşmalar nedeniyle birçok paşayla veya generalimizle tanışmış olmasıdır, ama bu belge, kendisi de izah etti sayın mahkeme uygun gördüğü takdirde biz tanık olarak da kendisini duruşmaya getirip burada dinletmek istiyoruz kendisi de belirtti, Ceyhun Fikret Arat paşanın kızının bir düğünün Harbiye Ordu Evi'nde olması nedeniyle, protokolde oturan kişilerin nerede oturacaklarını göstermek için bırakılan bir listedir. Ayrıca, bu listenin Genelkurmay başkanlığından gelen ve dosya içinde buluna yazıda da gizli bir belge olmadığı açıkça belirtilmiştir, ama sayın savcılarımız, bu iddiaya verilen resmi cevapları dikkate almadan müvekkilimizi suçlama yoluna gitmiştir o nedenle bu suçlamaya da katılmak mümkün değildir. Şimdi iddianamede bir müvekkile suçlamada Türk Ceza kanunun 270. Maddede belirtilen suç üstlenmeye azmettirme şeklindedir. Bir defa öncelikle, Müvekkilimiz hiç kimseden suç üstlenmesini talep etmemiştir, hiç kimse müvekkilimizin işlediği bir suçu üstlenmemiştir. Bu suçlamanın kaynağı da, müvekkilin oğluna ait işyerinde bulunan silahlarla ilgili bir iddiadır. Az önce belirttiğim gibi, bir mesaj çekilme olayıdır bu mesajı nasıl çekildiğini bilemiyorum, müvekkilimde belirttiği gibi sayın savcımızda belirttiği gibi, bunlar cd’lerde varda ses analizi yoluyla bir sesli konuşma varsa çok rahatlıkla çıkabilir. Bu silahlardan glock marka tabancanın Abdulmuttalip Tonçer isimli sanığa ait olduğunu kendi ifadelerinde de anlamaktayız bu nedenle, bu suçlar yönünden de müvekkil açısından bu suçlarında oluşmadığı kanaatindeyiz İddianamede, müvekkil ile ilgili bir diğer suçlamada, 2813 sayılı telsiz kanuna muhalefet etmek suçlamasıdır. Şu anda bu yasa değişti, 5809 sayılı elektronik haberleşme kanunu haline dönüşmüştür. Suçlamaya sebep olan ise, ses iletişimi Sağlamak amaçlı kullanılan iki adet cihazdan, telsizden bahsedilmektedir bu telsizin bulunduğu rüzgâr atlı tekne müvekkilinde belirttiği gibi oğluna ve kardeşlerine ait Metro kuyumculuk adına olan bir teknedir ve bu telsizlerde oradan ele geçmiştir, ama yeni yasa incelendiği takdirde, bu telsizlere ruhsat alma mecburiyetinin ortadan kalktığı anlaşılacaktır. Bunun ötesinde, müvekkil sizlere sayın mahkeme ibraz etti, ayrıca bu telsizlerde ruhsatları olan telsizlerdir iddianamede müvekkil ile ilgili bir diğer suçlama ise ruhsatsız silah ve vahim nitelikte tüfek, bıçak, muşta bulundurmak suçlamasıdır zabıtlar incelendiğinde bir adet glock tabanca bir adet gaz tabancası bir adet kaba tabirle ateş almayan bir silah ki biz bu silahın müvekkilinde belirttiği gibi yeniden adli tıp kurumuna gönderilerek fizik balistik şubesine gönderilerek 6136 sayılı yasa kapsamına giren silahlardan olup olmadığını da incelemesini istiyoruz, fakat sayın başkanım değerli üyeler biz bu dosyayı incelerken gerçekten hayretler içerisinde kaldığımız bir olay bir tutanak gördük, bu tutanak bir çok kişinin karşısında hangi silahlar veya malzemeler bulunduğu yazılı, benim müvekkilimin karşısında 4 adet içi boşaltılmış el bombası bulunmuştur diye yazmış, ben bu belgeyi görünce gerçekten ürktüm acaba böyle bir şey var mı diye dosyayı altını üstüne getirdik işyerleri evler aramalarına baktık hiçbir şekilde böyle içi boşaltılmış bomba görmedik, hatta ben bunu bir celsede belirttim sayın mahkemeye, zannederim ki sayın savcımızın da dikkatini çekecek ki benden bu tutanağın bir suretini istedi, mübaşir arkadaşımızla bu tutanağı gönderdim, daha sonra bu bombaların yanlışlıkla bu şekilde tutanağa geçtiği yazıldı, şimdi sayın başkanım böyle yanlışlıklar varsa vay halimize, gerçekten vay halimize, bu silahlar ve kurusıkı tabancalar, palalar, bıçaklar bunlarla ilgili hepsi toplanmış, şimdi elimde olan bir teslim tesellüm belgesi ki 29.07.2008 tarihli pala, komanda bıçağı çok amaçlı takımlar, çok amaçlı bıçaklar, havalı tabanca, kurusıkı tabanca birçok belge, bilgisayar hepsi iade edilmiştir. Biz bu nedenle Suça konu olan bıçak, muşta özellikle muştadan müvekkil bahsetti, bu muştanın da nasıl olduğunu sizler burada huzurda gördünüz, bu suçlarında müvekkil açısından olmadığı oluşmadığı kanaatindeyiz. Keza iddianamede, müvekkille ilgili suçlamalardan birisi de 2863 sayılı kültür ve tabiat varlıkları kanununa muhalefet suçudur, bu el konulan malzemeler hepsi müvekkilin belirttiği gibi oğlunun ve kendisinin zaman zaman hepimizin gezdiğimiz fakülte yıllarında bildiğimiz sahaflarda yerlerden toplanan vitrin süsü dediğimiz malzemelerdir, bunlar hiçbir zaman tarihi eser niteliğinde değildir. Biz el konulan bu cisimlerin bir bilirkişi marifetiyle yeniden tescil ve tasnife tabi olup olmadığı, keza tarihi eser niteliğinde olup olmadığının yeniden incelenmesini talep ediyoruz, hatta müvekkil bunların bir çoğunu Mustafa ÜLVAN isimli bir kişiden almış, bunu da mahkemede bu kişiyi de tanık olarak dinletmek istiyoruz. biz bu nedenle bu suç yönünden de suçun oluşmadığı yönündeyiz, görüşündeyiz, bu suç yönünden de beraat edeceği kanaatindeyiz. İddianamede, bir suçlamada, Ali Satı ve ve Faruk Güler adlı şahıslardan, Abdulmuttalip Tonçer aracılığıyla zorla para tahsilatı yapıldığı şeklindedir, sayın başkanım değerli üyeler bu tamamen gerçek dışı bir iddiadır, keşke Cumhuriyet savcılarımız bu kişileri çağırsaydılar da bu iddianame açılmadan bunları dinleselerdi de, bu işin bu hale gelmediğini kendileri de göreceklerdi. Zira Ali Satı ve Faruk Güler isimli şahısların sayın iddia makamındaki savcıma da sorduk, dosya içerisinde ifade verdikleri belirtiliyor, ama olmadığı şeklinde bize beyanları olmuştur, bizde bulamadık, bunların ifadelerini, ama biz bunların tanık olarak dinlenmesini sağlayacağız, duruşmaya getireceğiz, kendileri bir dilekçede vermişlerdir. Müvekkilin aracının şanzımanın yapılması nedeniyle kendisine bir para gönderilmiştir ve bu para sonrada iade edilmiştir yani bir gasp amacıyla para tahsilatı amacıyla bu işlemin olmadığını, bu kişilerde size belirteceklerdir. Bir diğer husus, suçlamada, müvekkil hakkında Türk Ceza Kanunun 216/1 maddesinde belirtilen halkı kin ve düşmanlığı tahrik suçudur, nedir diye baktığımızda, bir cümle önümüze çıkıyor, en iyi Kürt ölü Kürttür. sayın başkanım değerli üyeler müvekkilimi bir yönü de yazma yazardı yani bir köşe yazarıdır bu yazıyı bu mesajı çektiği arkadaşımızda yine hakimlikten ayrılan ve avukatlık yapan Üzeyir Termeli isimli bir arkadaşımıza bu mesajı çekiyor ve bunun yayınlanmasının suç olup olmadığı şeklinde bir görüş soruyor, suç olduğunu söyleyince de yazıda bunu yazmıyor, şimdi Türk Ceza Kanunun 216/1 maddesinde halkın kin ve düşmanlığı oluşabilmesi için halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep ve bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek, bu konuda özel kasta sahip olmak ve bunun sonucunda kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkmasıdır, şimdi müvekkilim bu yazıyı yazdı, hangi tehlike meydana çıktı, kimleri isyana teşvik etti, kimleri ayırmaya teşvik etti hiç iddianamede bunlar yok, bu suçun bir unsuru da aleniyet unsuru, somut olayda, halkın bir kesimini diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa tahrikin aleni yapıldığının tespiti, suçun maddi unsurunun oluşabilmesi bakımından şart olan unsurlardan birisidir. Bir mesaj çekmiş, ancak bu mesaj aleniyet kazanmamıştır bu nedenle bu suçun da oluşmadığı kanaatindeyiz, tüm suçlamalar müvekkil açısından bunlardır, şimdi tüm bu gerekçelere rağmen müvekkil iddianamede belirtildiği üzere suçlanmıştır. Buna karşın mevcut gerçekler sebebiyle suçlamaların hatalı ve hukuka aykırı olduğu kanaatindeyiz dosya kapsamı, iddianame ve suçlamalar ile deliller incelendiğinde ise, delilerin müvekkilin suçsuz olduğunu ispatladığı iddiada belirtilen bazı konuşmalar ile saptamaların haksız ve hatalı olarak aleyhe değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Nitekim, yüze mahkemenin de bizimde bu hususları kanaati paylaşacağı düşüncesindeyiz müvekkilin tüm ifadeleri çelişkisiz, tutarlı ve hayatın doğal akışıyla uyumlu olup bütün ifadelerinde suçlamaları reddetmiştir. Nitekim diğer sanıkların ifadelerinde de hiçbir şekilde müvekkili suçlayıcı bir beyan yoktur. Tüm bu sebeplerle müvekkilimizin yargılama sonucunda kesinlikle beraat edeceği inancındayım, bu inancımı da koruyorum, atılı suçların ve mahiyetiyle dosya kapsamı tutuklu yargılamayı gerektirmeyen suçlardır. Atılı suçları müvekkil işlememiştir delillerin büyük kısmı toplanmıştır artık toplanması gereken delil yoktur, çünkü sayın savcılarımızı da tereddüt ettiği birçok şeyi bu celse kendisine sormuş ve cevaplarını da almışlardır diğer taraftan müvekkil Tayland bankokta 1 milyon dolarlık gümüş imalatı fabrikası ve Çin’in Guanzo şehrinde 3 milyon dolarlık et entengre tesisi kuran ilk Türk müteşebbisidir. Sabit iş ve ikametgah sahibidir, kaçma ihtimalide yoktur bu olaylar başladığından yurtdışında olmasına rağmen hiçbir şekilde endişe duymadan Türkiye’ye gelmiş ve daha sonrada bu suçun içerisine katılmıştır. Tutuklama sayın başkanım bir tedbirdir, tutuklamadan beklenen gayede hasıl olmuştur kendisi 12 aydan beri tutukludur, işlerinden, sevdiklerinden ayrıdır, sonuç olarak şunu söylemek istiyorum, sayın başkanım çünkü sarpınızı fazla zorlamak istemiyorum, müvekkil Hayrettin Ertekin öncelikle, bir işadamı, gazeteci, araştırmacı ve yıllardan beri kuyumculukla uğraşan alkol, sigara, kuman ve bunun gibi tutkuları olmayan, vatanını, milletini ve bayrağını seven bu uğurda hayatını verebilecek insanlardan birisidir. Dosya içerisindeki tüm delilleri incelendiğinde, kendisinin suç teşkil edebilecek bir eylemi olmadığı gibi, hiç kimseyi de suç işlemeye tahrik etmediği, mevcut iktidarın henüz başlangıcında bunu kendisi de açıkladı, bu iktidara gücü olanından yardımları olan bir kemse olması nedeniyle mevcut iktidarın düşürülmesi için halkı isyana tahrik etmesi söz konusu olmadığı kendisinin gazetecilik kimliği ve duyarlı bir insan olması nedeniyle, memleketimizde meydana gelen ve birçok vatan evladının ülke için şehit düşmesi nedeniyle sadece kendisini ifade edebileceği bilgisayarının başına geçerek, her Türk vatandaşı gibi içinden geçen duyguları yazıya dökerek, dökmek dışında herhangi bir eyleminin bulunmadığı, bu tarz yazılarının halkı kin ve düşmanlığı tahrik olarak düşünülemeyeceği geçmiş te birçok bakandan ve milletvekilinden çeşitli konularda ödüller ve teşekkürler aldığı göz önüne alındığında müvekkilin yapılacak yargılama sonunda kesinlikle beraat edeceği düşüncesindeyiz sayın başkanım, biz netice itibariyle ifadelerimizde beyan ettiğimiz tanıklarımızın dinlenmesini ve 12 aya yakın bir zamandan beri, gerçekten haksız bir şekilde tutuklu olan müvekkilin bihakkın olmadığı takdirde bir teminat karşılığında veya adli tedbir uygulanmak suretiyle tahliyesine karar verilmesini saygıyla arz ve talep ediyorum, beni dinlediğiniz içinde hepinize teşekkür ediyorum”
Sanık Hayrettin Ertekin müdafi Av. Taner Uzun söz istedi verildi” bende tahliyeye yönelik birkaç söz söylemek istiyorum. sayın başkanım değerli üyeler, müvekkile istinat edilen suçlarla deliller arasında dağlar kadar fark vardır, ak ile kara kadar fark vardır. Az önce müvekkilimizi dinlediniz, delil denen bu telefon konuşmalarının hiçbiri suç teşkil etmez, istinat edilen suçlara bu konuşmaların delil olarak sunulması, istinat edilen suçlara bu konuşmaların delil olarak sunulması düşündürücüdür. Bu telefon konuşmaları suç teşkil etmeyeceği gibi Ceza muhakemeleri kanununu 250. maddesi ile görevli ağır ceza mahkemesinde değil, dava açılması bunlardan dolayı Cumhuriyet savcılığınca takipsizlik kararı verilmeliydi. müvekkili dinledik iddiaları gördük, soruları dinledik ve cevaplandı. Cumhuriyet savcılığınca takipsizlik kararı verilmeliydi, ben öyle düşünüyorum, müvekkil hakkındaki iddianame reddedilmeliydi mahkemeniz tarafından maalesef 348 gündür, evet 348 gündür müvekkilim tutukludur. Neden çünkü müvekkil fincanca kervanını ürkütmüştür Nasrettin hocanın bir hikayesi var, bir gün hoca ölür der ki eşine de mezara da bir şey yaptırın, pencere yaptırın, arada sırada bana yem yiyecek su getirin, beni ziyaret edin der, hoca ölür gömerler mezara da dendiği gibi bir pencere koyarlar karısı arada sırada yem yiyecek getirir, bir gün gene takırtı tukurtu gürültü geliyormuş hoca pencereyi açar herhalde der bizim hatun yiyecek getirdi, su getirdi, bir açıverince pencereyi yakından kervan geçiyormuş fincancı kervanları, kervan ürkmüş ve cıncık boncuk ne varsa kırılmış, neydi neydi neydi konuşmuşlar, ordan bir şey oldu, o mezardan derler, hocayı çıkarırlar sen ne geziyon burada ne işin var niye ürküttün bu kervanı, hoca ah var dediyse de hocayı bir güzelce bir döverler hoca kervancıların elinden zor kurtulur, neticede evini bulur, komşuları eş dost akrabayı taallukat hoca sağılmış, hoca geri gelmiş diye varırlar sayın hocam öbür dünyada ne var ne yok derler, hoca derki rahat durursan bir şey yok ama fincancı kervanlarını ürkütürsen bol dayak var der, bizim müvekkilimizin burada olmasının sebebi, benim kanaat ve düşüncem fincancı kervanlarını ürkütmüş olmasıdır. Şu sebep bu sebep değildir buradaki sebep bir televizyon ihalesidir. ATV’nin satış ihalesidir. Sabah gazetesini satış ihalesidir, müvekkilim buraya girmiştir, girmesini engellemeye çalışmışlardır fakat inat edince kendini müvekkilim burada bulmuştur, yoksa yok Ergenekon du yok başka şeydi kesinlikle ilgi alakası yok delilde yok işte telefon konuşmaları ben bundan sonra telefonlarımı kaldırıp atacağım çünkü müvekkilim konuşmalarında bu kadar yıllık hukukçuyum, hep genelde son 10 yıldır CMK 250 ile görevli mahkemelerde davalara girdim, sizin sayın mahkemenizde de daha önce davalara baktım kaldı ki Adana barosu avukatlardanım ordan buralara kadar geldim, ben böyle olaylara rast gelmedim yarın bu telefonlar sebebiyle bizimde alınıp götürülmemiz için hiçbir sebep yok, eğer ki bir fincancı kervanını bizde ürkütelim, bizde alınırız içeriye, onun için bu telefonları artık herhalde kaldırıp atacağız telefon bize teknolojiden fayda yerine zarar getirmeye başladığı kanaat ve düşüncesindeyim. gelelim tutuklu şüpheli Hayrettin Ertekin suç teşkil eden herhangi bir fiil, fiilinin bulunmaması ve suç teşkil eden herhangi bir delilin olmaması nedeniyle müvekkilin tahliyesini istiyoruz, öncelikle her ne kadar müvekkile istinat edilen suç ve suçlar nedeniyle tutuklanmış ise de, müvekkil Hayrettin Ertekin kendine istinat edilen suçlar ile uzaktan yakından hiçbir ilgi ve alakası yoktur iddia makamı tarafından müvekkile istinat edilen suçların hiçbirisini işlemiş değildir. Mevcut delillere göre ve tüm dosya münderecatına göre müvekkilim tutukluluk haline son verilerek tahliye edilmelidir. Tutuklu şüpheli Hayrettin Ertekin’e istinat edilen suçları işlediğine dair her türlü şüpheden uzak kesin, inandırıcı birbirlerini destekleyen delil yada deliller mevcut değildir Avrupa insan hakları sözleşmesinin 6. maddesi 2. fıkrasında öngörülen masumiyet, suçsuzluk karinesinin doğal sonucu olarak ceza davalarında, bir kimseye suç istinadında bulunan şahıs veya makamın iddiasını kanıtlaması gerekir. Yani müddei iddiasını ispatla mükelleftir kısaca, sanık ilke olarak suç işlemediğini suçsuz olduğunu kanıtlamakla yükümlü değildir. Şüphe sanık lehinedir. Burada gördük, müvekkilim iki günden bu yana müvekkilimize suçlu olduğunu iddia makamı iddia etti, ama ispat edebilmiş değildir. Müvekkilimiz suçsuz olduğunu ispat etmiştir, eğer burada bulunan sanık sandalyesinde oturan bu insanlar adalet mekanizmamız başka memleketlerde ki gibi jüri usulü olsaydı benim müvekkilim bugün tahliye olurdu, ama yine ben mahkemenizin yüce adaletine güveniyorum, müvekkilimin bugün tahliye olacağını düşünüyorum, ispat yükü iddia makamındadır dedik, var olan her türlü kuşku sanık lehine yorumlanmalıdır dedik, bakınız barbara mesuk jaborda ispanya davası kararı 6 Aralık 1998 seri no A no 146, sayfa 31 ve 33 paragraf 67-68 ve 77 bunun anlamı şudur, ispat yükünün iddia makamından savunmaya aktarıldığı durumda masumiyet karinesi çiğnenmiş demektir. Avrupa insan hakları mahkemesi kararı vermiş, yine bakınız, Jonveri birleşik krallık davası kararı, 8 Şubat 1996 repir of jutkeis et deis 1996 1 sayfa 52 paragraf 54 kaynak Avrupa insan hakları mahkemesi kararları örnekler giles udrit sayfa 256, hal böyleyken her şüpheden uzak, kesin, inandırıcı ve birbirlerini destekleyen hiçbir delil yok iken, her türlü kuşku, her türlü şüphenin sanık lehinde yorumlanması emredici kural iken müvekkil Hayrettin Ertekin’in 348 günden fazla bir zamandan bu yana tutukluluk halinin devam ediyor olması bizce usul ve yasaya aykırıdır. Müvekkile istinat edilen suçun, yatarı, infazı, ancak bu kadar olduğu kanaat ve düşüncesindeyiz, çünkü bir insan örgüt üyesi olsa, ancak ve ancak 2 sene 6 ay ceza ile cezalandırılabiliyor, sabıkasızsa başka bir şeyse yani ilk defa böyle bir suç işlemişse bizim müvekkilimiz nerdeyse 1 yıldan bu yana tutukludur. Bizce suçu işlenmiş olsa dahi kesinleşmiş bir suç karar olsa dahi mahkeme kararı olsa dahi bu infaz edilmiş durumdadır. Bu kadar olmamalıydı, ama tutukluluk hali bu kadar devam etti. Müvekkilin kendine istinat edilen suçların hiçbirini işlemiş değildir. Kaldı ki, istinat edilen suç ve suçlardan müvekkil Hayrettin Ertekin’in yapılan yargılama neticesinde mevcut delilere göre ve tüm dosyanın münderecatına göre, beraat edeceği kuvvetle muhtemeldir. Tek başına ikrarın dahi, başka yan delillerle desteklenmediği sürece, sanık aleyhine hüküm vermeye yeterli olmayacağı Yargıtay genel kurulu kararıyken elde telefon tapelerinden başka hiçbir delil yok, bu tapelerde suç teşkil etmemektedir, kaldı ki, müvekkilimin istinat edilen suçları işlediğine dair hiçbir ikrarı bulunmamaktadır. Müvekkil Hayrettin Ertekin’in tutuklanmasını ve tutuklu halini devam etmesini gerektirecek her türlü şüpheden uzak kesin, inandırıcı ve birbirilerini destekleyen deliller mevcut değildir. Her türlü kuşkunun, her türlü şüphenin sanık lehine yorumlanması genel kuraldır, tutuklu yargılamanın bir tedbir olmasına, asıl olan tutuksuz yargılama olmasına ve tüm dosya münderecatına göre, mahkemenin de, istisnadan kaçınmak suretiyle aslı olana itibar ederek müvekkilim Hayrettin Ertekin’in bihakkın bihakkın tahliyesine karar vereceği kanaat ve düşüncesindeyim müvekkil Hayrettin Ertekin’in sağlık sebepleri nedeniyle tahliyesini talep ediyoruz, bilindiği gibi yargılamanın ta başından beri müvekkil Hayrettin Ertekin’in kalp hastası olduğunu, tansiyon hastası olduğunu beyan ettik, tutuklamadan öncede bu konularda özel tedavi gördüğünü beyan ettik ve bugün müvekkil, o doktor raporlarını sayın mahkemeye sunmuştur. 27.10.2008 günlü duruşma sonunda, müvekkilimiz rahatsızlanmış, acilen hastaneye kaldırılmıştır. 28.10.2008 tarihli duruşmada da, müvekkil rahatsızlanmıştır. Müvekkilimin rahatsızlığı halen devam etmektedir. Haplar kullanmaktadır, mahkemeye de bunu gösterdi belgelerini de sundu, müvekkilimin ivedi ve acil olarak özel tedaviye ihtiyacı vardır. Yani bunları derken, bunu bir tahliye aracı olarak kullanmak istemiyoruz zaten dosya münderecatına göne müvekkilimizin cezalandırılması yönünde hiçbir şey yok, ama 348 gündür müvekkilimiz tutuklu, müvekkil Hayrettin Ertekin’in hayatı tehlikesi bizce söz konusu kanaat ve düşüncesindeyiz doktor değiliz, ama öyle düşünüyoruz, cezaevi şartlarında müvekkilin yeterli tedavi alma imkanı yoktur. Tutuklamadan beklenen amaç gerçekleşmiş olduğu kanaat ve düşüncesindeyim, tutuklu yargılamanın istisna, aslı olanın tutuksuz yargılama olduğundan, müvekkilim gibi özel tedaviye ihtiyacı olan bir insanın aslı olana itibar edilmek suretiyle tutuksuz yargılanması gerektiği kanaat ve düşüncesindeyim. mahkemenin de bu düşüncede olduğu kanaatindeyim. müvekkilimin sağlık problemleri ve sorunları müvekkil için hayatı öneme haiz tehlike arz etmektedir. Dosyamız münderecatı incelendiğinde, sağlık sorunları yaşayan cezaevi şartlarında yeterli tedavi alamayan tutuklu şahısların vefat ettiği herkes tarafından bilenen bir gerçektir. Müvekkil tutuklu kaldığı 348 günlük süre içerisinde aşırı kilo kaybına uğramıştır. Bu normal bir durum değildir. Müvekkilin sağlık problemleri kanaatimce hat safhaya ulaşmıştır. müvekkilim gerekli yeterli özel tedavisini yaptırabilmesi için, tahliyesine, tutuksuz yargılanmasını ve duruşmalardan vareste tutulmasını saygıyla arz ve talep ediyoruz, bilindiği gibi yukarda tekrar ettiğimiz gibi asıl olan tutuksuz yargılama olup tutuklu yargılama istisnadır. Müvekkilimin rahatsızlıkları kendisi için hayatı tehlike arz etmektedir. Hayatı tehlike içerisinde olan müvekkil Hayrettin Ertekin’in sağlık sebepleri nedeniylede tahliyesine karar verilmesini ayrıca saygıyla arz ve talep ederim asıl olan tutuksuz yargılama olan mahkemenin de istisnadan kaçınmak suretiyle asıl olana itibar ederek müvekkilimin tahliyesine tutuksuz yargılanmasına ve duruşmalardan vareste tutulmasına karar verilmesini saygıyla arz ve talep ediyoruz. müvekkile istinat edilen suçların maddi, manevi unsurların oluşmaması suç teşkil eden herhangi bir fiilinin olmaması, müvekkil aleyhine suç teşkil edebilecek herhangi bir delilin olmaması nedeniyle tahliye talep ediyoruz. Müvekkile isnat edilen suçların maddi, manevi unsurları oluşmamıştır. İstinat edilen suçları işlediğine dair yeterli delil yoktur. iddia makamının iddianamesindeki müvekkile istinat edilen suçların delillere telefon dinleme telefon tapeleridir. Telefon dinlenmesine ne zaman başvurabilir, elde edilen bilgilerin CMK’deki delil gücü nedir. Telefon dinleme tedbirine başvurulabilmesi için üç şartın birlikte gerçekleşmesi gerekir, başka bir değişle muhaberat hürriyetine müdahale edilebilmesinin üç temel koşulu bulunmaktadır. Bu şartlardan bu koşullardan herhangi birisinin ihlali sonucunda elde edilen delil, hukuka aykırı delil niteliği taşıyacak olduğundan, ceza yargılamasında kullanılamayacaktır. Bunlar kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması, başka bir suretle delil etmenin mümkün olmaması ve telefon konuşmalarının dinlenmesi ve kayda alınmasına konu fiilin CMK 135. maddenin 6. fıkrasında sayılan suçlardan birisinin kapsamına girmesi olarak sınırlanabilir. CMK, söz konusu tedbirin uygulanabilmesini, bir suç dolayısıyla ceza soruşturması ve kovuşturması yapılması kapsamında şüpheli veya sanığın iletişiminin dinlenmesi koşuluna bağlamıştır. Böylece, CMK135 maddede, yukarıda saydığımız üç şart dışında kalan ve ön koşul olarak nitelendirebileceğimiz bir esası daha kabul etmiş olmaktadır. Şüpheli ve sanık kavramları CMK 2. maddesinde tanımlanmış olup, söz konusu tedbirin şüpheli ve sanık sıfatını taşımayan 3.’üncü kililer hakkında uygulanması hukuka aykırıdır. Hakim tarafından hakkın telefon dinleme tedbirine hükmedilen kişi, bu karar verilirken henüz şüpheli statüsüne girmediyse, yani Cumhuriyet savcılığı makamı tarafından hakkında soruşturma henüz başlatılmadı ise, hakim tarafından verilen tedbir kararı hukuka aykırı bir karar olacağından elde edilen delil de hukuka aykırı delil sayılacaktır. İletişimin tespiti dinlenmesi ve kayda alınması ikincil ve son çare niteliğinde bir tedbirdir. Ama bizim iddianamemiz baştan sona telefon tapeleriyle doludur. İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ikincil ve son çare niteliğinde bir tedbirdir. başka türlü delil elde etme imkanı olması gerekir, başka türlü delil elde edebilme imkanı var ise arama, el koyma, yakalama vesaire telefon dinleme tedbirine başvurulamaz, iddianame içeriğinin telefon dinleme kayıtlarıyla dolu olduğu görülmektedir. Başka türlü delil elde etme imkanı var iken, ki bu delillere de başvurulmuştur yakala, el koyma vesaire telefon dinlenmiş ise, yapılan dinlemeler usul ve yasaya aykırıdır kanunsuzdur, yasal değildir yasaya aykırı olarak yapılan dinlemeler elde edilen telefon tapelerindeki kayıtlar delil olarak kullanılamazlar, delil olarak karara esas alınamazlar, burada tutuklu olarak yargılanmakta olan şüpheli sanık müvekkil Hayrettin Ertekin hakkında ve aleyhine her türlü şüpheden uzak birbirini destekleyen kesin, inandırıcı bir delil elde edilemediğinden, dinleme tedbirine başvurulmuştur. İddianamenin temeli, telefon dinleme tapelerine dayanmaktadır. Başka delilin bulunmadığından bu tedbire başvurulabilir çünkü CMK başka türlü delil elde etme imkanı yoksa tabirini kullanmıştır. Başka türlü delil elde etme imkanı var iken, telefon dinlenmiş ise, yapılan dinlemeler usul ve yasaya aykırıdır, kanunsuzdur, yasal değildir. Yasaya aykırı olarak yapılan dinlemeler delil olarak kullanılamazlar delil olarak karara esas alınamazlar yukarıda arz ve izah eden sebeplerle, müvekkil Hayrettin Ertekin’in yargılama sonunda beraat edeceği kuvvetle muhtemeldir. Tutuklamanın şüpheli sanığı koruyan bir tedbir olmasına tutuklamadan beklenen amacın gerçekleşmiş olmasına ve tüm dosya münderecatına göre tutuklu şüpheli müvekkil Hayrettin Ertekin’in bihakkın ve bihakkın tahliyesine karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederim, yine müvekkil Hayrettin Ertekin 348 gündür tutuklu bulunan müvekkilim telafisi imkansız zararlarla karşı karşıya kalmış olup, bugüne kadar mağdur olmuştur. Mahkemenize sunduğu geçen yıl ve bu yılın vergilerini gösteren vergi verdiği bir belge verdi iki tane o belgelerden de anlaşılıyor ki, gerek ekonomik yönden, gerekse buradaki sağlık sebepleri nedeniyle telafisi imkansız zararlarla karşı karşıya kaldığı mahkememiz tarafından da malumdur, bilindiği gibi tutuklu yargılama istisnadır. Asıl olan tutuksuz yargılamadır. Evet diyoruz ama böyle maalesef böyle yasa böyle diyor 20 oldu sizde öğrenmiş oluyorsunuz mahkememizin istisnaya değil asıl olana itibar ettiğini biliyoruz, 348 gündün müvekkilim tutuklu bulunmaktadır. İstinat edilen suçun yatarı infazı da ancak bu kadardır. 348 gün hapis yatmış olmak infazın tamamlanmış olması demektir kanaat ve düşüncemize göre kaldı ki istinat edilen suç ve suçlardan müvekkil Hayrettin Ertekin’in yapılan yargılama neticesinde mevcut delillere ve tüm dosya münderecatına göre beraat edeceği kuvvetle muhtemeldir. Müvekkilimin kim olduğu bellidir, sabit ikametgah sahibidir. Delilleri karartma durumu yoktur, müvekkil işadamı olup kaçma durumu yoktur delillerin tamamı toplanmıştır. İstinat edilen suçları işlediğine dair hiçbir ikrarı yoktur tek başına ikrarın dahi başka yan delillerle desteklenmediği sürece sanık aleyhine hüküm vermeye yeterli olmadığı Yargıtay ceza genel kurulunca sabittir. Müvekkil Hayrettin Ertekin’in tutuklanmasını ve tutukluluk halinin devam etmesini gerektirecek her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı bir birlerini destekleyen deliller mevcut değildir. Her türlü kuşkunun, her türlü şüphenin sanık lehine yorumlanması genel kuraldır. Tutuklu yargılamanın tedbir olmasına asıl olanın tutuksuz yargılama olmasına toplanan delillere ve tüm dosya münderecatına göre asıl olana itibar edilerek, müvekkil Hayrettin Ertekin’in bihakkın tahliyesine karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederim, yine sosyo ekonomik ve siyasal konumları dikkate alınarak haklarının zedelenmemesi için Ergenekon soruşturması şemasında yer alan üzerleri kapatılmış isimlerin açıklanmamasını dair verilen 03.02.2009 tarihli ara kararına biz itiraz ederiz, şöyle ki hukuk önünde herkes eşittir, tutuklu ve tutuksuz olarak haklarında dava açılan sanıklar ile isimlerinin açıklanmamasına karar verilen kişiler yasa önünde eşittir. Biz onları tutuklanmasını istiyor değiliz bilakis burada tutuklu bulunanlarında tahliyesini isteriz, benim müvekkilim sosyoekonomik ve siyasal konumu itibariyle kanun önünde üçüncü sınıf vatandaş değildir, 348 gündür gazetelerde terör örgütü üyesi, terörist diye lanse edilip 348 gündür tutuklu bulunmaktadır. 03.02.2009 tarih ara karar gereği tam yapılmalı ve tutuklu sanıklarda sosyoekonomik ve siyasal konumları gereği tahliye edilmelidir. Bunun akabinde tüm liste açıklanmalı ki, kamuoyu bu davada neyin kimlerin yargılandığını öğrensin, burada yargılanmakta olan tüm sanıkların ortak noktalarının vatanseverlik olduğu görülsün, bilinsin, aksi halde yargılama kadük kalacaktır, hiçbir zaman adil bir karar verilemeyecektir, bu millet tarihin derinliklerinden beri kanun önünde eşitlik ilkesini kabul etmiştir. Bizlere insanlık ve hukuk dersi vermeye kalkan batı toplumlarında engisizyon mahkemeleri ile halka zulüm ve insanlık suçları zulüm yapılırken, Osmanlı devletinin en ihtişamlı zamanında cihan fatihi unvanını alan Fatih Sultan Mehmet han mahkeme önünde bir ecnebi ile azınlık vatandaşıyla eşit şartlarda yargılanmıştır. Projeye uygun hareket etmediği gerekçesiyle bir Rum mühendisin eli kesilir bilindiği gibi hikayede, Rum mühendis Cihan padişahını şikayet eder zamanın mahkeme heyetine, mahkeme heyeti celp eder, cihan padişahı gelir sanık sandalyesine oturur, elleri kesilen mühendis şikayetini belirtir, cihan padişahı Fatih’e sorar mahkeme başkanı ne diyorsun cevap verir, ama yeterli bulmaz, mahkeme kararında Fatih Sultan Mehmet hanında ellerinin kesilmesine karar verilir, fakat o zaman ki kararda bir şey daha vardır eğer diyeti şikayetçi diyeti kabul ederse elleri kesilmekten kurtulur, böyle bir şeyde var, o günkü mahkeme ya o günkü yasalarda bu adaleti gören ecnebi mühendis aman der aman ben cihan padişahının ellerinin kesilmesini istemem, adaletin olduğunu gördüm, diyeti kabul ediyorum der ve diyeti kabul eder, mahkeme karara bağlar, fakat orda şöyle bir konuşma geçer Fatih Sultan Mehmet han o ihtişamlı duruşuyla cübbesinin altından bir kılıç çıkarır, ey başkan der işte o zaman başkan mıdır, kadı mıdır, eğer ki adil davranmayıp beni padişah diye sanık sandalyesine oturtmasaydın, şu kılıçla senin kafanı vuracaktım der, ordaki bunu duyan mahkeme başkanı, ey padişah der, eğer ben padişahım deyip sanık sandalyesine oturmasaydın ve oturduğu döşeği kaldırır, ordan bir yılan çıkarır, yılanın boğazını tutar kobranın şu yılanla seni sokturup öldürecektim der oda öyle bir cevap verir, şimdi bakın eşitlik ilkesine koskoca bir padişah yargı önünde nasıldır, nasıl cevap vermiştir yargı ona nasıl cevap vermiştir. Bizde mahkemenizin tüm bu anlatılanlar nazarı dikkatinde böyle adaletli bir mahkeme olduğu kanaat ve düşüncesindeyiz, delillerin müşterekliği, adil yargılanma ilkesi, yüzyüzelik ilkesi, kanun önündeki eşitlik ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmemelidir diyoruz, toplanan delillere tüm dosya münderecatına göre, müvekkil Hayrettin Ertekin’in bihakkın yada uygun görülecek şekilde tahliyesine karar verilmesini, saygıyla arz ve talep ederiz efendim, teşekkür ederim”
Mahkeme Başkanı " bu arada savunma sırasında, bir kısım sanıklar müdafilerinden avukat Hasan Gürbüz, Gönül Kerinçsiz, Hanefi Atlaş ve Mehmet Tolga Akalın’ın geldiği görülmekte huzurdaki yerine alındı.
Saatin 17.00 olduğu görüldü,
Dosya incelendi
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Oturuma 06.02.2009 günü saat 09.30’a kaldığı yerden devam edilmek üzere ara verilmesine oybirliği ile karar verildi.05.02.2009
BAŞKAN-20909 ÜYE-28298 ÜYE-32346 KATİP 123036
***