Milli Savunma Bakanlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Milli Savunma Bakanlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ekim 2017 Perşembe

Türkiye’nin NATO, BAB ile Avrupa Güvenlik Ve Savunma Kimliği’ne Bakış Açısı*


Türkiye’nin NATO, BAB  ile Avrupa Güvenlik Ve Savunma Kimliği’ne Bakış Açısı*


Yayın Tarihi : 21.06.2011
* Milli Savunma Bakanlığı, Beyaz Kitap
Türkiye ve NATO:

NATO üyeliği, yaklaşık yarım asırdan beri Türkiye’nin savunma ve güvenlik politikasının temel taşı olmaya devam etmektedir. Gerek Soğuk Savaş döneminde, gerek içinde bulunduğumuz ve risklerin giderek çeşitlendiği ve istikrarsızlıkların hüküm sürdüğü dönemde, kollektif savunma öneminden hiçbir şey kaybetmemiştir. 
NATO çerçevesinde yürütülen güvenlik ve savunma alanındaki iş birliği, günümüze değin başarıyla sürdürülmüş ve yükler ile faydaların paylaşımı ilkesine dayanmıştır. 
Türkiye ittifâk sistemini, katıldığı ilk günden bu güne kadar kendi güvenliği ve dünya istikrarı açısından önemli bulmuş ve aktif bir üye olarak, özveri ile ittifâka geniş çaplı kuvvet tahsisinde bulunmuştur. Halen Türk Silahlı Kuvvetlerinin NATO’ya tahsis ettiği kuvvet miktarı aşağıdadır.

· NATO Emrine Verilen Kuvvetler (NATO Command Forces);

· Avrupa Müttefik Komutanlığı Mobil Kuvvetine AMF (L); 1 İstihkâm Bölüğü, 1 Topçu Bataryası ve 1 Millî Destek Ünitesi,

· Avrupa Müttefik Komutanlığı Acil Müdahale Kuvvetine (ARRC); 1 Taktik Mekanize Tümen Karargâhı, 2 Tugay ve 1 İstihkâm Bölüğü.

· Akdeniz Daimi Görev Kuvvetine (STANAVFORMED); 1 Firkateyn (Helikopter Konutlu),

· Akdeniz Mayın Karşı Tedbirleri Kuvvetine (MCMFORMED); 1 Mayın Avlama ve 1 Mayın Komuta Kontrol gemisi.

· Reaksiyon Hava Kuvvetlerine (RFAS); 5XF-16 ve 2XF-4 Filosu.

NATO’ya Tahsisli Kuvvetler (NATO Assigned Forces);

· 3 Ordu Karargahı, 8 Kolordu Karargahı, 1 Piyade Tümeni, 1 Taktik Mekanize Tümen Karargahı, 3 Piyade Tugayı, 12 Zırhlı Tugay, 13 Mekanize Tugay, 2 Komando Tugayı ve 2 Jandarma Tümeni.

· 15 Firkateyn, 2 Tank Çıkarma Gemisi, 17 Hücumbot/Karakol Botu, 9 Helikopter, 11 Mayın Avlama/Tarama Gemisi, 1 Akaryakıt Destek Gemisi, 7 Denizaltı ve 1 Amfibi Deniz Piyade Taburu.

· 6XF-16, 3XF-4E, 2XRF-4E ile 1XF-5 Filosu.

· Hava Savunma Sistemleri.

Kalan kuvvetlerin önemli bir bölümü de NATO için diğer kuvvetler statüsündedir.

Görüldüğü üzere Türkiye; Türk Silahlı Kuvvetlerinin hemen hemen tamamını NATO’ya tahsis ederek özellikle Soğuk Savaş döneminde ittifakın ve Batı Avrupa’nın güvenliğine ve günümüzde Avrupa’da hüküm süren olumlu koşulların yaratılmasına, büyük fedakarlıklar pahasına önemli katkılarda bulunmuş ve NATO üyeliğinin getirdiği koruyucu şemsiye ve dayanışmadan da yararlanmıştır. Günümüzün güvenlik koşullarında NATO’nun sadece üyelerinin topraklarını koruyan bir örgüt olmanın ötesine geçip, Avrupa-Atlantik bölgesinin genel istikrarına katkıda bulunması da önem taşımaktadır. Nitekim, NATO bu amaçla geçtiğimiz yıllarda, asli özelliğini ve temel görevlerini kaybetmeksizin, geniş çaplı bir adaptasyona tabi olmuş, ortaklık ve iş birliği ilişkilerini geliştirmiş, genel anlamda barışı koruma faaliyetlerinde görev üstlenmeye başlamıştır. Aynı şekilde, Avrupa istikrarına katkıda bulunmak amacıyla, İttifakın genişlemesi yolunda kararlar alınmış ve ilk aşamada üç ülke (Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya), ittifaka 1999 yılında katılmıştır.

Türkiye ittifakın adaptasyon sürecini desteklemiş olup, yapıcı katkılarda bulunmaya devam etmektedir. Aynı şekilde NATO alanı dışındaki barışı koruma ve insanî yardım harekâtına katılım, Türkiye’nin güvenlik politikasının önemli bir veçhesi haline gelmiştir. Türkiye ittifakın genişlemesini de desteklemektedir. 1997 ve 1999 Vaşington ve Madrid Zirvelerinde alınan kararlar doğrultusunda bu sürecin devam etmesi gerektiği görüşündedir. Türkiye gerek iç, gerek dış adaptasyon sürecinin ittifakın etkinliğini ve aslî görevlerini zaafa uğratmaması, aksine Avrupa-Atlantik alanının istikrar, barış ve güvenliğine katkıda bulunması ve NATO’nun bir savunma ittifakı ve bir siyasî istişare forumu olma özelliğini koruması gerektiği yolundaki görüşleri de paylaşmaktadır.

Türkiye, ayrıca NATO’nun doğal afetlerle ilgili, karşılıklı yardım ve iş birliğini sağlamak üzere yürütmekteolduğu faaliyetlerin faydasına inanmakta ve bu yöndeki çabaları desteklemektedir. Türkiye ve Batı Avrupa Birliği (BAB) Soğuk Savaş yıllarında Batı Avrupalıların güvenlik ve savunma gereksinimlerini ABD’nin nükleer şemsiyesinden yararlanan NATO’ya dayandırarak gidermeleri sonucu BAB uzun süre faal olamayarak sadece kağıt üstünde bir savunma örgütü olarak kalmıştır. 
Ancak Alman-Fransız iş birliği temelinde Avrupa ekonomik entegrasyonunun siyasî ve güvenlik alanlarında da geliştirilmesi girişimleri çerçevesinde, 1980’lerde alınan kararlarla canlandırılmaya başlanmıştır. Halihazırda BAB’ın 10 tam, beş gözlemci, altı ortak üye ve yedi ortak partner olmak üzere toplam 28 üyesi bulunmaktadır.

1991 Aralık ayında Maastricht’te kabul edilen Avrupa Birliği Antlaşmasında BAB’ın Avrupa bütünleşme hareketinin entegre bir unsuru olduğu vurgulanmıştır. 
BAB Bakanlar Konseyi de, Maastricht Antlaşmasına eş zamanlı olarak yayımladığı bir bildiri ile, BAB’ın AB ve NATO ile ilişkilerinin nitelik ve modalitelerini ortaya koymuştur. Buna göre BAB, bir taraftan AB’nin güvenlik boyutu rolünü üstlenirken, diğer taraftan NATO İttifakının Avrupa bacağını güçlendirecek bir vasıta olarak görev yapacağını açıklamıştır. Maastricht’de, ayrıca BAB’a tam üye olmak için AB üyeliği koşulu getirilmiştir. Bu gelişme üzerine, NATO üyesi olup AB üyesi olmayan Türkiye, aynı durumdaki Norveç ve İzlanda ile birlikte, BAB’a ortak üye olmaya davet edilmiştir. Bu daveti kabul eden her üç ülke ile BAB üyesi ülkeler, 20 Kasım 1992 tarihinde Roma’da "Ortak Üyelik Belgesi"ni imzalamıştır. Ortak üyelik, 6 Mart 1995 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye, ayrıca, NATO’dan BAB’a devrolunan ve Avrupa’daki tüm silâhlanma faaliyetlerini yürütmekle yükümlü Batı Avrupa Silâhlanma Grubu (Western European Armaments Group-WEAG) ile Batı Avrupa Silâhlanma Örgütü (Western European Armaments Organisation-WEAO)’ne tam üyedir.

Bir yandan BAB’ın geçirdiği evrim ve Maastricht sonrası ulaştığı konum, öte yandan Avrupa güvenlik ve savunmasının bölünmezliği ve ülkemizin bu sistemin ayrılmaz bir parçası olduğu dikkate alınarak, Türkiye’nin Avrupa bütünleşme sürecinin ve Avrupa’ya özgü her güvenlik örgütünün içinde yer alması için çaba sarf edilmektedir. 

Nitekim Türkiye, BAB’a ortak üyelik davetini, AB ve BAB’a tam üyelik hedefi doğrultusunda ve Avrupa ile ilişkilerinin genel çerçevesinde değerlendirerek kabul etmiştir. 

Türkiye, ortak üyelik statüsünü, henüz tam tatminkar bir düzenleme olmamakla birlikte, BAB’a tam üyeliğinin gerçekleşmesi yolunda geçici bir aşama olarak görmektedir.

Türkiye ve Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK):NATO’nun yeni güvenlik koşullarına ve stratejik ortama uyarlanması için 1994 Brüksel Zirvesi’yle başlatılan çalışmaların bir boyutunu AGSK teşkil etmiş, 1996 yılında BAB ve NATO Bakanlar toplantılarında alınan kararlarla AGSK’nın NATO içinde geliştirilmesi benimsenmiştir. 

Öte yandan, Avrupa Birliği de; bir süredir, NATO’nun bir bütün olarak katılmayacağı ve AB öncülüğünde gerçekleştirilecek kriz yönetimi, barışı koruma ve destekleme operasyonlarına ilişkin ihtimaliyatı esas alan ve AB’nin bu alandaki yeteneklerinin geliştirilmesini amaçlayan Avrupa Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (AOGSP)’nı geliştirmektedir.

23-24 Nisan 1999 tarihlerinde düzenlenen NATO Vaşington Zirvesi sırasında cereyan eden müzakereler neticesinde, AGSK’nın geliştirilmesinin tüm müttefiklere etkisi olacağı belirtilmiş; AB üyesi olmayan Avrupalı müttefiklerin AB öncülüğünde girişilecek kriz yönetimi harekâtına, BAB içindeki mevcut danışma mekanizmaları üzerine bina edilecek mekanizmalarla mümkün olan en geniş şekilde müdahil olmalarının sağlanması ve öngörülen önlemlerin AB içindeki gelişmeler dikkate alınarak NATO Konseyi tarafından bilahare karara bağlanması anlayışı benimsenmiştir. Diğer bir deyişle, NATO’nun AB’nin gelecekteki potansiyel güvenlik boyutunu bazı koşullara bağlı olarak tanımasına, buna karşılık bütün Avrupalı müttefiklerin, bu sürece NATO ile BAB arasındaki düzenlemeler temelinde müdahil kılınmalarına 
dayanan hassas bir denge bulunabilmiştir.

Ancak, Vaşington Zirvesi’ni takiben 3-4 Haziran 1999 tarihlerinde yapılan AB Köln Zirvesi’nde, Vaşington’da alınan kararlardan selektif bir biçimde yalnızca AB’nin istedikleri üzerinde durulmuş ve AB’nin güvenlik boyutu da kazanarak Amsterdam Antlaşması’yla öngörülen çok boyutlu yapıya fiilen geçme kararı teyit edilmiştir. 

Ayrıca, Avrupalı müttefiklerin müstakbel AB operasyonlarına katılımı hususu NATO ve AB üyesi olmayan üçüncü ülkelerle aynı kategoride değerlendirilmiş, böylece gelecekteki düzenlemelerin NATO-BAB bağlamında geliştirilen temel üzerinde olması gerektiği yolunda Vaşington’da varılan mutabakat dikkate alınmamıştır. 

Bir diğer deyişle, AB, NATO’nun Vaşington Zirvesi’nde yaptığı açılıma aynı açıklıkla karşılık vermemiştir.

Aralık 1999 AB Helsinki Zirvesinde, AB üyesi ülkelerin 2003 yılı itibarıyla 15 tugaydan müteşekkil 50-60 bin kişilik bir acil reaksiyon kuvvetini 60 gün içinde bir askerî operasyon çerçevesinde bunalım bölgesine intikal ettirecek şekilde hazır tutmaları ve bu kuvveti en az bir yıl süreyle idame ettirebilmeleri şeklinde bir "Temel Hedef" belirlenmiştir. Türkiye, AGSK’nın geliştirilmesi çabalarına katkıda bulunma iradesinin de bir göstergesi olarak, bu temel hedefe yeterli sayıda hava ve deniz unsuruyla desteklenmiş tugay seviyesinde bir birlikle katılma önerisini AB’ye bildirmiş bulunmaktadır.

AB, Helsinki Zirvesi’nde AOGSP bağlamında yeni yapılar oluşturulmasına da karar vermiştir. Bu çerçevede, en kısa zamanda, Siyasî ve Güvenlik Komitesi, Avrupa Askerî Komitesi ve Askerî Karargâh çalışmalarına Türkiye’nin dahil edilmesi önem taşımaktadır.

15 Aralık 1999 tarihinde Brüksel’de düzenlenen Kuzey Atlantik Konseyi Dışişleri Bakanları toplantısında, Vaşington Zirvesi’nde alınan kararların bu konuda temel 
oluşturduğu; AGSK’nın geliştirilmesinin NATO’nun öncelikli rolüne halel getirmemesi gerektiği ve bu gelişmelerin AB üyesi olmayan Avrupalı müttefiklerin tam katılımı olmadan gerçekleşemeyeceği vurgulanmıştır. AGSK konusunda Vaşington Zirve Bildirisi ile Stratejik Konsept arasında kurulan denge, bu kez Dışişleri Bakanları düzeyinde tek bir metin halinde kayda geçirilmiştir.

NATO Dışişleri Bakanları’nın 24-25 Mayıs 2000 tarihlerinde Floransa’da düzenlenen toplantısında, NATO’nun daha önce aldığı kararlar teyid edilmiş; bu bağlamda, NATO-BAB mekanizmalarının esas alınması gereği açıkça belirtilmiştir.

Öte yandan, 19-20 Haziran 2000 tarihlerinde düzenlenen AB Feira Zirvesi’nde AOGSP bağlamında kabul edilen başkanlık raporu ve ekleri, AB’nin Avrupa Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası nın geliştirilmesi yönündeki sürecin ilk önemli aşamasını teşkil etmiştir. Feira Zirvesi’nin AOGSP bağlamındaki sonuçları Türkiye’nin beklentilerini karşılamaktan uzak kalmıştır.

Avrupa Birliği’nin Feira Zirvesi’nde, oluşmakta olan AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikasının başlangıç aşamasındaki çerçevesi belirlenmiştir. Bu çerçeve, "Kriz Yönetimiyle" ilgili özellikleri bakımından yetersizdir. Türkiye’nin de aralarında yer aldığı "AB üyesi olmayan Avrupalı NATO müttefiklerinin" kriz yönetimi dâhil AOGSP’yle ilgili düzenlemelere katılımlarına ilişkin hususlar tatminkâr olmaktan uzaktır. Nitekim, söz konusu Feira kararları, NATO’nun Zirve ve Konsey kararlarının önemli noktalarını dikkate almamıştır.

Türkiye; AB’nin AOGSP ile ilgili olarak Feira’da aldığı kararları ve NATO’ya yansımalarını yakından izleyecek; AB’nin NATO’dan olası taleplerini yukarıdaki ilkeler, Türkiye’nin ulusal çıkarları ve Avrupa’nın güvenliği çerçevesinde ayrı ayrı değerlendirecektir. NATO imkân ve yeteneklerinin otomatik olarak AB’nin kullanımına sunulması söz konusu değildir.

NATO, Avrupa’nın kollektif savunması ve güvenliği alanlarında birincil örgüt olup, kriz yönetiminde de öncelik sahibidir. Bu husus, NATO’nun 1999 Waşington 
Zirvesi’nde ve bunu izleyen Dışişleri Bakanları Konseylerinde teyid edilmiştir.

1999 Waşington NATO Zirvesi ile daha sonra Aralık 1999 Brüksel ve Mayıs 2000 Floransa NATO Bakanlar Konseyi kararlarında, NATO ile AB Güvenlik ve Savunma Politikası arasındaki ilişkiler saptanmıştır. Buna göre, AB’nin NATO’ya yönelik talepleri, her talep tek başına değerlendirilerek ve NATO üyelerinin tümünün karara katılması halinde karşılanacaktır.

Waşington Zirvesi’nde, AB üyesi olmayan NATO üyelerinin konumlarının AB öncülüğündeki kriz yönetimi harekatlarında "Batı Avrupa Birliği"ndeki düzenlemeler çerçevesinde şekillenmesi öngörülmüştür.

Oluşan AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikasına Türkiye’nin yaklaşımı ve politikaları, bu esaslar çerçevesinde gerçekleşecektir.

Türkiye, AOGSP’yi, kendi millî çıkarları, Avrupa’nın güvenliği ile yukarıdaki unsurlar doğrultusunda ve AB üye adaylığının sorumluluğuyla değerlendirmektedir. 
Türkiye, bu bağlamda, AB Güvenlik ve Savunma girişiminde etkin yer almayı ve görev üstlenmeyi elde edilmiş haklarının korunması bakımından savunagelmiştir. 
Tabiatıyla, Avrupa çapındaki bu ve benzeri oluşumların " Güvenliğin Bölünmezliği " ve " Transatlantik Bağın Muhafazası " ilkelerine uygun bir şekilde gelişmesi gereklidir. 
İttifak içinde eşitsizlik ve bölünme yaratılmaması büyük önem taşımaktadır.

Türkiye’nin AGSK’nın geliştirilmesi çabalarında savunduğu önemli bir husus, BAB’daki kazanımlarının muhafazası ve bunun daha da geliştirilerek AB’ye üye olmayan Avrupalı müttefiklerin AB içindeki yeni yapılanmaya tam katılımını mümkün kılacak kurumsal bir çerçeveye oturtulması olmuştur. Bu bağlamda Stratejik Konsept ve Vaşington Zirve Bildirisi’nde yer alan hükümler çerçevesinde;

- Avrupa güvenliğini ilgilendiren konularda, halen BAB içinde yapıldığı gibi, günlük plânlama ve danışmalara Türkiye’nin düzenli olarak katılımının,

- NATO imkân ve yeteneklerinin kullanılacağı AB öncülüğündeki operasyonlarla ilgili karar almaya varan süreçte ve uygulama safhasında Türkiye’nin tam ve eşit katılımının,

- NATO imkân ve yeteneklerine başvurulmayacak AB öncülüğündeki operasyonlarda ise Türkiye’nin karar oluşturma sürecine ve harekâta ilişkin karar mekanizmasına tam ve eşit katılımın temini önem taşımaktadır.

Öte yandan, Türkiye’nin henüz tam üyesi olmadığı AB içinde AOGSP’nin geliştirilmesi çabalarından haberdar olmasına ve görüşlerini zamanlıca dile getirmesine yardımcı olması açısından, üyesi olduğu NATO ile AB arasında karşılıklılığı ve şeffaflığı esas alan kurumsal bir ilişkinin, tercihen iki örgüt arasında düzenlenecek bir çerçeve anlaşması zemininde yürütülmesi yararlı olacaktır.

AGSK’nın geliştirilmesi çabaları halen bir süreç olarak devam etmektedir. Avrupa güvenlik ve savunmasına 1952 yılından beri önemli katkılarda bulunan Türkiye; yeni yapılanma içinde hakkı olan yeri alacağı yönündeki inancını korumaktadır. Önümüzdeki dönemde bu inançla katılım konusundaki beklentilerin karşılanmasına yönelik girişimler üst düzeyde sürdürülecektir.

Türkiye’nin temennisi; AB’nin, Türkiye gibi AB’ye üye olmayan Avrupalı NATO müttefiklerinin katılımı konusunda tatminkar bir düzenlemeyi belirleme sağduyusunu göstermesidir. Kuşkusuz böyle bir düzenleme, tesisi öngörülen NATO-AB ilişkilerinin modaliteleri üzerinde mutabakata varılmasını kolaylaştıracaktır.

http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/2318/turkiyenin_nato_bab_ile_avrupa_guvenlik_ve_savunma_kimligine_bakis_acisi

***