Mektup etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mektup etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ocak 2021 Perşembe

Cemal Gürsel'den Ethem Menderese Mektup

Cemal Gürsel'den Ethem Menderese Mektup 


Serhat, Takabeg 
Ankara 

Ü3 Mayıs 1960.,
Aziz Vekilim; 



Dün geceki konuşmalarımızdan cesaret ve ilham alarak zât-ı âlilerine, Memleketin huzur ve istikrarı için alınması lâzım gelen tedbir ve kararlar hakkında düşünceler imizi arz etmeyi Millî ve vatanî bir vazife bildim

   Sayın Başvekilin açıklamalarını dinledim ve okudum; bunlarda, benim düşüncelerimin kabulüne müsait bir zeminin henüz mevcut olmadığı aşikâr olarak belli ise de, gene de görüşlerimin sizlere iblâğının zarurettine inanıyorum. 
Muhterem Vekilim; şu hakikatı kabul etmek lâzımdır ki, Kayseri hâdiseleriyle başlayıp son karar ve feci olaylara kadar devam eden vak'alar vatandaş ruhunda derin tesirler ve Hükûmete karşı telâfisi güç hoşnutsuzluklar yaratmıştır. 
Hele Ordunun talebelere karşı akılsızca kullanılması, işin vehametini arttırmış, Ordu mensuplarında da huzursuzluk ve güvensizlik hisleri belirmiş, korkulan şey olmuş, Ordu politikaya karıştırılmıştır. 

Sayın Vekilim; 

Bu ahvâl küçümsenecek, cebir ve şiddetle geçiştirilecek şeylerden değildir. Memleket, Hükûmet ve Partinin düştüğü bu müşkül vaziyeti kurtarmak için sükûnetli fakat ciddi ve zecri tedbirler almak lâzımdır. 

Bu tedbirler şunlar olmalıdır: 

1 - Cumhurbaşkanı istifa etmelidir. Cumhurbaşkanlığına Sayın Adnan MENDERES getirilmelidir. Bu muhterem zatı her şeye rağmen Milletin çoğunluğunun sevmekte olduğuna kaniim, bu sevgiden istifade edilerek kırılanların gönülleri alınmalı ve millete yeniden güven telkin edilmelidir. 
2 - Kabine'de iyi kabul edilmeyen ve suihalleri bütün memlekete yayılmış bulunan zevat çıkartılmalı ve yeni kabine 
mutlak dürüst, makûl, zorcu değil, adalet ve şefkat hissi taşıyan zevattan kurulmalıdır. 
3 - İstanbul, Ankara valileri ve Emniyet Müdürleri süratle değiştirilmelidir. 
4 - Son çıkarılan ve Tahkikat Komisyonları ihdas eden Kanun kaldırılmalıdır. 
5 - Ankara Örfi İdare Kumandanı değiştirilmelidir. 
6 - Partilerin Ocak, Bucak teşkilâtı kaldırılmalı, sadece Vilâyet merkezlerinde mümessiller bulundurulmalıdır. 
7 - Parti faaliyetleri azami senede iki defa Vilâyet merkezlerinde ve mahdut partililerle yapılmalıdır. 
8 - Mevkuf gazeteci bir af kanunu ile kısa zamanda tahliye edilmelidir. 
9 - Son hadiseden tevkif edilen talebeler tedricen serbest bırakılmalıdır. İlim müesseseleri yeniden faaliyete geçirilmelidir. 
10 - Şimdiye kadar çıkarılan bütün antidemokratik kanunlar tedricen kaldırılmalıdır. 
11 - Vatandaş, hürriyet ve eşit muamele hakkına mutlak surette riayet edilmelidir. 
12 - Ordunun mesêleleri süratle hal edilmelidir. 
13 - Din İstismarcılığından vazgeçilmelidir. 
14 - Suistimaller oluyor mu bilmiyorum. Fakat olduğu hakkında umumi bir kanaat mevcuttur ve milletin, Hükûmete karşı itimatsızlığına sebep olmaktadır. Bu gibi kötülüklerin şiddetle bertaraf edilmesi lâzımdır. 

15 - Müstesna zamanlar ve günler haricinde hükûmet büyükleri ile memleket gezilerinde sayısı büyük vatandaş toplulukları ile karşılamalar yapmak usulü kaldırılmalıdır. 

Çok Muhterem Vekilim; 
     Bu yazdıklarım aslâ bir parti ve politika mülâhaza ve tesiriyle değildir. 
     Memleketin durumunun bu tedbirlerin alınmasının zarurî kıldığına inandığım için arz ediyorum. 

Sizlerin vatanperverlik ve vicdanlarınıza hitap ediyorum. Memlekette çok şeyler yaptığınız muhakkaktır, fakat bu da aslâ kâfi değildir. Bu yapılan işleri müstemleke idareleri de yapar, yapıyor ve yapmıştır. 

    Asıl mühim olan toplumun ruhunda yaşama şevk ve azminin geliştirilmesi, hak ve hürriyet aşkının kökleştirilmesi ve vatandaş idrakinin yüksek ve necip hislerle donatılmasıdır. Olaylar bu yolda olmadığımızı göstermektedir. 

Talebelerin hürriyet duygusu ile yaptıkları mâsumane tezahürata karşı, idarecilerin hatası yüzünden kıtalar sevk edilmesi ve onların desteği ile emniyet kuvvetlerinin ilim yuvalarının içine kdar girerek talebeleri, profesörleri ile beraber coplarla ve kursuşnlarla tedip etmesi feci bir şeydir. 

O hengamede kız talebelerin yürekler parçalayan çığlıklarının analar, babalar ve halk ruhunda onulmaz yaralar açacağını ve açtığını anlamamak, memleketin huzuru bakımından büyük hata olduğuna kaniim. Bizim gençlerimizde hak, adalet ve hürriyet duygularının gelişmesinden ve kemâlinden memnun olmamız lâzım gelmez mi? İstikbâli hissiz, duygusuz mütstemleke ruhlu, yalnız maddeci bedbaht insanlara mı bırakmak istiyoruz. 

     Sayın Vekilim, maruzatım muhakkak ki çok mühim ve hatta çok cüretkâranedir. Fakat memleket için, millet için, Hükûmet ve hatta partilerin selâmeti için dikkate alınması lâzımdır ve hatta çok lâzımdır. 

Derin ve sonsuz hürmetlerimi Sunarım. 

(imza) 
Kara Kuvvetleri Kumandanı 
Orgeneral 
Cemal GÜRSEL 

Cemal Gürsel'den Ethem Menderes e mektup Kaynak: 

23 Ocak 2020 Perşembe

Cemal Gürsel'den Ethem Menderes'e Mektup

Cemal Gürsel'den Ethem Menderes'e Mektup 





Ankara 
3 Mayıs 1960.,

Aziz Vekilim; 
Dün geceki konuşmalarımızdan cesaret ve ilham alarak zât-ı âlilerine, Memleketin huzur ve istikrarı için alınması lâzım gelen tedbir ve kararlar hakkında düşüncelerimizi arz etmeyi Millî ve vatanî bir vazife bildim. 

Sayın Başvekilin açıklamalarını dinledim ve okudum; bunlarda, benim düşüncelerimin kabulüne müsait bir zeminin henüz mevcut olmadığı aşikâr olarak belli ise de, gene de görüşlerimin sizlere iblâğının zarurettine inanıyorum. 

Muhterem Vekilim; şu hakikatı kabul etmek lâzımdır ki, Kayseri hâdiseleriyle başlayıp son karar ve feci olaylara kadar devam eden vak'alar vatandaş ruhunda derin tesirler ve Hükûmete karşı telâfisi güç hoşnutsuzluklar yaratmıştır. 
Hele Ordunun talebelere karşı akılsızca kullanılması, işin vehametini arttırmış, Ordu mensuplarında da huzursuzluk ve güvensizlik hisleri belirmiş, korkulan şey olmuş, Ordu politikaya karıştırılmıştır. 


Sayın Vekilim; 

Bu ahvâl küçümsenecek, cebir ve şiddetle geçiştirilecek şeylerden değildir. Memleket, Hükûmet ve Partinin düştüğü bu müşkül vaziyeti kurtarmak için sükûnetli fakat ciddi ve zecri tedbirler almak lâzımdır. Bu tedbirler şunlar olmalıdır: 

1 - Cumhurbaşkanı istifa etmelidir. Cumhurbaşkanlığına Sayın Adnan MENDERES getirilmelidir. Bu muhterem zatı her şeye rağmen Milletin çoğunluğunun sevmekte olduğuna kaniim, bu sevgiden istifade edilerek kırılanların gönülleri alınmalı ve millete yeniden güven telkin edilmelidir. 

2 - Kabine'de iyi kabul edilmeyen ve suihalleri bütün memlekete yayılmış bulunan zevat çıkartılmalı ve yeni kabine mutlak dürüst, makûl, zorcu değil, adalet ve şefkat hissi taşıyan zevattan kurulmalıdır. 

3 - İstanbul, Ankara valileri ve Emniyet Müdürleri süratle değiştirilmelidir. 

4 - Son çıkarılan ve Tahkikat Komisyonları ihdas eden Kanun kaldırılmalıdır. 

5 - Ankara Örfi İdare Kumandanı değiştirilmelidir. 

6 - Partilerin Ocak, Bucak teşkilâtı kaldırılmalı, sadece Vilâyet merkezlerinde mümessiller bulundurulmalıdır. 

7 - Parti faaliyetleri azami senede iki defa Vilâyet merkezlerinde ve mahdut partililerle yapılmalıdır. 

8 - Mevkuf gazeteci bir af kanunu ile kısa zamanda tahliye edilmelidir. 

9 - Son hadiseden tevkif edilen talebeler tedricen serbest bırakılmalıdır. İlim müesseseleri yeniden faaliyete geçirilmelidir. 

10 - Şimdiye kadar çıkarılan bütün antidemokratik kanunlar tedricen kaldırılmalı dır. 

11 - Vatandaş, hürriyet ve eşit muamele hakkına mutlak surette riayet edilmelidir. 

12 - Ordunun mesêleleri süratle hal edilmelidir. 

13 - Din istismarcılığından vazgeçilmelidir. 

14 - Suistimaller oluyor mu bilmiyorum. Fakat olduğu hakkında umumi bir kanaat mevcuttur ve milletin, Hükûmete karşı itimatsızlığına sebep olmaktadır. Bu gibi kötülüklerin şiddetle bertaraf edilmesi lâzımdır. 

15 - Müstesna zamanlar ve günler haricinde hükûmet büyükleri ile memleket gezilerinde sayısı büyük vatandaş toplulukları ile karşılamalar yapmak usulü kaldırılmalıdır. 

Çok Muhterem Vekilim; 

Bu yazdıklarım aslâ bir parti ve politika mülâhaza ve tesiriyle değildir. 
Memleketin durumunun bu tedbirlerin alınmasının zarurî kıldığına inandığım için arz ediyorum. 
Sizlerin vatanperverlik ve vicdanlarınıza hitap ediyorum. 
Memlekette çok şeyler yaptığınız muhakkaktır, fakat bu da aslâ kâfi değildir. 
Bu yapılan işleri müstemleke idareleri de yapar, yapıyor ve yapmıştır. 

Asıl mühim olan toplumun ruhunda yaşama şevk ve azminin geliştirilmesi, hak ve hürriyet aşkının kökleştirilmesi ve vatandaş idrakinin yüksek ve necip hislerle donatılmasıdır. Olaylar bu yolda olmadığımızı göstermektedir. 

   Talebelerin hürriyet duygusu ile yaptıkları mâsumane tezahürata karşı, idarecilerin hatası yüzünden kıtalar sevk edilmesi ve onların desteği ile emniyet kuvvetlerinin ilim yuvalarının içine kdar girerek talebeleri, profesörleri ile beraber coplarla ve kurşunlarla tedip etmesi feci bir şeydir. 
  O hengamede kız talebelerin yürekler parçalayan çığlıklarının analar, babalar ve halk ruhunda onulmaz yaralar açacağını ve açtığını anlamamak, memleketin huzuru bakımından büyük hata olduğuna kanim. Bizim gençlerimizde hak, adalet ve hürriyet duygularının gelişmesinden ve kemâlinden memnun olmamız lâzım gelmez mi? 

İstikbâli hissiz, duygusuz müstemleke ruhlu, yalnız maddeci bedbaht insanlara mı bırakmak istiyoruz. 

Sayın Vekilim, maruzatım muhakkak ki çok mühim ve hatta çok cüretkâranedir. Fakat memleket için, millet için, Hükûmet ve hatta partilerin selâmeti için dikkate alınması lâzımdır ve hatta çok lâzımdır. 

Derin ve sonsuz hürmetlerimi Sunarım. 

Kara Kuvvetleri Kumandanı 
Orgeneral 
Cemal GÜRSEL 

Madde Kaynakları ve Katkıda Bulunanlar; 

Cemal Gürsel'den Ethem Menderes'e mektup 
Kaynak: http://tr.wikisource.org/w/index.php?oldid=30098 

Katkıda bulunanlar: Serhat, Takabeg, 

Creative Commons Attribution-Share Alike 3.0 //creativecommons.org/licenses/by-sa/3.0/ 


***

5 Temmuz 2017 Çarşamba

115 TURDA ÜLKEMDE SEÇİLEMEYEN CUMHURBAŞKANLIK SEÇİM DÖNEMİ




115  TURDA ÜLKEMDE SEÇİLEMEYEN  CUMHURBAŞKANLIK  SEÇİM  DÖNEMİ,


115 turda Cumhurbaşkanı seçilemedi Kenan Evren tanklarla Köşk’e çıktı

Fahri Korutürk görev süresi dolunca Çankaya’ya çıktığı gibi aynı sessizlikle çekip gitti. Cumhurbaşkanlığı seçimi giderek düğüm haline gelmişti, Demirel ve Ecevit bir türlü uzlaşamıyordu. 11 Eylül 1980 günü Meclis, 115’inci tur için toplandı ancak çoğunluk yoktu. Parlamenterler, “Yarın devam ederiz” diyerek binadan ayrıldılar, fakat Meclis’in tam karşısındaki Genelkurmay’ın ışıkları halen yanıyordu. Ertesi sabah saat 04.00’te memleket tank seslerine uyandı...

TÜRKİYE, 14 Ekim 1973 seçimlerine “Umudumuz Ecevit” sloganıyla girdi. Karaoğlan mavi gömleğini giymiş, her yerde barış güvercinleri uçuruyor, memlekete sonsuz özgürlük vaat ediyordu. Yapılan seçimler sonucunda Ecevit, oylarını arttırdığı halde tek başına hükümet kuracak güce ulaşamadı. Mecburi MSP’nin kapısını çaldı. 26 Ocak 1974’te CHPMSP koalisyonu kuruldu. Aynı yıl genel af ilan edildi. 12 Mart’ta askerlerin içeri tıktığı solcuların tümü dışarı çıktı. Birçok grup hapishaneyi birer okul gibi kullanmış, içerdeyken dışarı çıktıklarında kuracakları örgütlerin, çıkaracakları dergilerin planlarını yapmıştı. Öyle de oldu. Bir anda ülkenin her tarafında pıtırak gibi sol örgütler bitmeye başladı. 

ECEVİT GİTTİ, DEMİREL GELDİ 

Ecevit-Erbakan koalisyonu uzun ömürlü olmadı. 18 Eylül 1974’te Ecevit Hükümeti düştü. Yerine Demirel başkanlığında 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti kuruldu. Kısa bir süre içinde sağ-sol kamplaşması iyice su yüzüne çıktı ve ardından sokak çatışmaları baş gösterdi. Memleket 1980’e doğru giderken adeta freni patlamış bir kamyon gibiydi. Ülke fiilen bir iç savaşın içine girmişti. Yüzlerce fraksiyona ayrılmış solcular, kısa bir süre içinde devrim yaparak ülkeye sosyalizm getirme derdine düşmüşken, onlara karşı silahlanmış olan sağcılar vatanı komünistlerden koruma görevini üstlenmişti. Bir gün bir solcunun öldürülmesinde kullanılan silah, ertesi gün bir sağcıyı vuruyordu. Yokluk baş göstermiş, kuyruklar oluşmuş, ülke “kırk sente muhtaç” hale gelmişti.

PEŞ PEŞE FAİLİ MEÇHULLER


1 Şubat 1979’da Abdi İpekçi, 19 Eylül’de Malatya Ülkü Ocakları Başkanı Mürsel Karataş, 28 Eylül’de Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, 20 Kasım’da Profesör Ümit Doğanay, 7 Aralık’ta Profesör Cavit Orhan Tütengil faili meçhul bir şekilde öldürüldü. 

EVREN’DEN ‘UYARI’ MEKTUBU 

1979 yılının Aralık ayında Genelkurmay Başkanı Kenan Evren yanına kuvvet komutanlarını alarak Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e çıktı. Ona bir mektup götürmüşlerdi, mektupta gidişat böyle devam ederse müdahale edeceklerini yazmışlardı. Ne Ecevit ne de Demirel bu “ Mektubu ” üzerine almadı. 

ZEKİ MÜREN VE BÜLENT ERSOY’A OY 


1980 yılında Korutürk’ün görev süresi bitti, yeni bir Cumhurbaşkanı seçilmeliydi. İki ay boyunca ne CHP ne de AP güçlü bir aday çıkaramadı. Meclis’te nafile turlar başladı. Dönemin popüler sanatçıları Zeki Müren ile Bülent Ersoy’a bile oy çıktı. Her şey mizahın malzemesi haline gelmişti. 60’ıncı turda AP Sadettin Bilgiç’i aday gösterdi, o da ancak 264 oy alabildi. Seçilmek için 318 oy gerekiyordu. 16 Nisan’da 1974’ten beri senatör olarak Meclis’te bulunan, 12 Mart günlerinde Ankara semalarında zırp pırt savaş uçağı uçuran ünlü emekli Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur sahneye çıktı. CHP adayı olan Batur, 1960’ta Başbakan Menderes’i bizzat tutuklayan hava albayıydı. 1971’de bir darbe girişiminde adı geçmiş, 12 Mart’ı ise bizzat uygulayan sert kumandandı. 

KORUTÜRK SESSİZCE GİTTİ 

Korutürk görev süresi dolunca bir gece, Çankaya’ya çıktığı gibi aynı sessizlikle Çankaya’dan çekip gitti. Yerine yenisi seçilemediği için Senato Başkanı sıfatıyla İhsan Sabri Çağlayangil vekâleten bakmaya başladı. Bu sırada, yaklaşık 6 ay sürecek seçimlerde ilk kez sona yaklaşıldı. Bilgiç ile çekişen Batur, 303 oya kadar ulaştı. Batur’un 303 oya ulaştığı gün, darbeyi yapacak olan komuta kademesi doğuda bir askeri gezideydi. Batur’un Çankaya’ya yaklaştığı haberi gelince endişeye kapıldılar. Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçlanması, akıllarındaki darbe planını bozabilir, ayrıca Çankaya’da kıdemli bir general otururken, müdahale yapmak zorlaşabilirdi. Apar topar Ankara’ya döndüler. Fakat korktukları gerçekleşmedi. 

AP, yöntem değiştirmiş, Bilgiç’in yerine 12 Mart’ın bir başka komutanı Faik Türün’ü aday göstermişti. Türün’ün varlığı, Batur’un oylarını azalttı. Artık darbe çok yakındı, Mısır’daki sağır sultan bile gelişini duyuyordu. Bundan sonra baş döndüren bir sinir harbi başladı. Askerlerle siviller birbirlerinin yumuşak karınlarını bulmaya çalışıyor ve bu noktalar üzerine gidiyorlardı. Bu noktaların neler olduğu, Demirel’in Evren ile Hariciye Köşkü’nde yaptığı görüşmede tam olarak belli oldu. Demirel, ülkenin sokaklarına hâkim olan şiddetin bitirilmesini istiyordu. Ocak ayında verilen uyarı mektubundan sonra askerlerin isteklerini kısmen de olsa yerine getirmişti. Yetkileri istemişlerdi, vermişti. Mühimmat istemişlerdi, vermişti. Şimdi her gün büyüyen şiddetin neden durdurulmadığını soruyordu. Evren, mesajı almıştı. Bölgedeki sıkıyönetim komutanının değişikliğini isteyen Demirel’e ret cevabı verdi. Artık sıra Başbakan’a karşı savunmada görünen Evren’deydi. Toplantı bitmek üzereydi ki Evren, cevabını alamayacağı bir soru bulmanın sevinciyle, “Cumhurbaşkanlığı seçimi ne olacak?” diye sordu. Cevap yoktu, sinirler gerilmişti. Demirel, çok rahatsız olmuştu. Toplantı bitti. Evren, hemen Genelkurmay’a gitti. Çok kızgındı.

İkinci komutanı Haydar Saltık’ı yanına çağırdı ve o uğursuz emri verdi: “Müdahale için gerekli hazırlıkları yapın. Radyoda okunacak bildiriler bile hazır olsun. Bu işi artık bitirelim.” Bu sırada, Türkiye’nın her yerinde şiddet kol geziyordu. 27 Mayıs 1980’de Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak öldürüldü. Artık at izi it izine karışmıştı. Çorum’da daha önce Maraş’ta yüzlerce Alevi yurttaşımızın öldürülmesiyle sonuçlanan olayların benzeri tekrarlandı; Alevilerle Sünnileri karşı karşıya getiren silahlı çatışmalar, askerin şehre müdahale etmesine kadar devam etti.
3 SİYASİ CİNAYET 

Bu kaos ortamında işlenen 3 siyasi cinayet, bardağı taşıran son damlalar oldu. Önce CHP Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu, sonra12 Mart döneminin ünlü başbakanı Nihat Erim öldürüldü. Arabasında dinlediği radyodan Erim’in öldürüldüğü haberini alan DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, “Bakalım karşılığında kimi alacaklar?” diye sormuştu. Sıradaki hedef ne yazık ki kendisiydi. Bu haberi aldıktan 3 gün sonra Merter’deki evinin önünde öldürüldü. 

11 EYLÜL’DE 115’İNCİ TUR 


Bu sırada Cumhurbaşkanlığı seçimi giderek düğüm haline gelmişti, Demirel ve Ecevit bir türlü uzlaşamıyor, haybeden turlar devam ediyordu. 11 Eylül 1980 günü Meclis, 115’inci tur için toplandı ancak çoğunluk yoktu. Parlamenterler, “Yarın devam ederiz” diyerek binadan ayrıldılar, fakat Meclis’in tam karşısındaki Genelkurmay’ın ışıkları halen yanıyordu. Ertesi sabah saat 04.00’te memleket tank seslerine uyandı! 12 Eylül’ün Türkiye’ye yazdığı acı reçetenin faturası hayli ağır oldu. Darbe süresince, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 230 bin kişi yargılandı, verilen 517 idam cezasından 50’si uygulandı, 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı, tüm siyasi faaliyetler yasaklandı. 

HEDEF 61 ANAYASASI 


Darbeciler, oluşan siyasi krizin sorumlusu olarak 61 Anayasası’nı görüyordu. Anayasa değişmeliydi. Tümüyle tayin yoluyla oluşturulan bir Danışma Komisyonu kuruldu, Orhan Aldıkaçtı başına geçirildi. Bir yıl içinde yeni Anayasa’nın hazırlanması emri verildi. Bu komisyon tarafından yapılan Anayasa’yla grev yasaklanacak, lokavt Anayasal hak haline getirilecek, kişisel hak ve özgürlükler mümkün olduğunca daralacaktı. Bir diğer önemli değişiklik de, Cumhurbaşkanı seçilme şartlarındaydı. Artık Cumhurbaşkanı’nın Meclis’in içinden çıkması gerekmiyordu. Anayasa’ya iliştirilen geçici maddeyle, Anayasa’nın kabulü halinde Evren de doğrudan Çankaya’ya çıkacaktı.

Yeni Anayasa taslağı, halkın oyuna sunuldu. Her ne kadar asker kontrolünde bir referandum olmuş olsa da, Evren Anayasa’yı halka anlatmak için tüm Türkiye’yi dolaştı. Sonunda 7 Kasım 1982 günü Anayasa oylandı. Sonuç yüzde 91.5 “Evet”ti. Türkiye’de sistem yeni baştan kuruluyordu. Evren de oylamanın ardından Türkiye’nin Yedinci Cumhurbaşkanı oldu
O Şimdi Er
12 Eylül davasında dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya ile birlikte yargılanan Kenan Evren, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e muhtıra vermek, T.C. Anayasası’nı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Orgenerallik rütbesi de erliğe düşürüldü.

**

20 Haziran 2016 Pazartesi

PKK Terörü-Türk Öfkesi veya Ahmet Hakan’a Mektup


PKK Terörü-Türk Öfkesi veya Ahmet Hakan’a Mektup



Yazar: Ümit Özdağ
17 EKİM 2014 CUMA


Ayn El Arap’da IŞİD ile çatışmaları bahane eden PKK-HDP Türkiye’deki taraftarlarına ülkemizi yangın yerine çevirme emri verdi. PKK yandaşları bu emir üzerine PKK-PYD’nin IŞİD’den yediği dayağın da PKK yanlısı zeminin moralinin bozulmasını engellemek amacı ile, İstanbul’dan Hakkari’ye bütün Türkiye’yi terörize etmeye başladılar. 

Güneydoğu Anadolu’da Ziya Gökalp’in müze olan evi ve ambulanslar dahil yüzlerce ev  PKK sürüleri tarafından yakıldı, talan edildi. 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da PKK’lı sürüler Türk esnafın mağazalarını seçerek yakmışlardır. PKK’lı teröristler askeri birliklerimize saldırılar düzenlemişlerdir. Bu arada AKP Hükümeti, PKK’lıların iddialarını aksine PKK-PYD’ye dolaylı yardım sağlamış, IŞİD ile çatışmalarda yaralanan PKK’lıarın Türkiye’de hastanelerde tedavi olmasını sağlamıştır. Bunun dışındaki yardım iddialarından sınırda görev yapan güvenlik güçlerinden dolaylı bilgi gelmesine rağmen teyit edemediğim için bahsetmeyeceğim.


Bir şeyi tespit edelim. Bu sokaklarımızı esir alan vandalist saldırılar Kürt Öfkesi değil, PKK terörüdür. Türk bayraklarını, Atatürk heykellerini ve okulları yakan Kürtler veya Zazaların öfkesi değil, PKK terör örgütünün organize eylemleridir. Bütün bu eylemlerin bir numaralı sorumlusu Kandil’deki çete reisleri dışında Selahattin Demirtaş’tır.  


Bu terörden yanmakta olan Ziya Gökalp müzesini kovalarla söndüren Kürdü, Zazası ve Türkü ile bütün Türk Milleti  mağdurdur. IŞİD’çi olduğu iddiası ile kafası taş ile ezilerek öldürülen insanımız Kürt kökenli bir Türktür.

Bu düşünceler ile senelerden bu yana televizyonlarda tartışma programları konusunda katılımcının ne düşündüğünü anlatmasına mümkün olduğunca yardımcı olup kendi görüşlerini geri plana çekmeyi başaran, en başarılı isim olarak gördüğüm sevgili Ahmet Hakan’a (bu tespitimi kendisine de aktardığım için yazıyorum buraya) iki gün önce Hürriyet gazetesindeki Kürt öfkesinden bahsettiği yazısını okuduktan sonra şu iletiyi SMS ile yolladım: “Sevgili Ahmet Hakan…bu ülkede Türklerin, üstelik öfkeli Türklerin de yaşadığını hatırlamanız dileği ile… Üstelik onları şimdilik (sokağa çıkmaktan) alıkoyan sadece sağduyuları.” 


Doğrusu ben Ahmet Hakan’ın SMS ile cevap vereceğini veya telefon edeceğini sanıyordum. O bana bir sürpriz yaptı ve dün Hürriyet’te yazdığı yazısında cevap verdi: “Sevgili Ümit Özdağ… Kürtlerin öfkesinin karşısına Türklerin öfkesini çıkarmamalıyız. Kürtlerin öfkesine Türklerin öfkesiyle cevap vermemeliyiz… Öfkeleri birbirlerine yarıştırmamalıyız. .. Ne Kürtlerin öfkesine sırt dönelim ne  de Türklerin öfkesine… İki öfkeyi de anlamaya çalışalım.”

Ahmet Hakan ile anlaşamadığımız nokta sokakları terörize edenin Kürt öfkesi değil, PKK öfkesi olduğudur.Öte yandan başta İstanbul ve Gaziantep olmak üzere PKK terörüne rağmen sokağa inen Türk öfkesinin partisi yoktur ve PKK terörü gibi organize değildir. Bir parti veya dernek tarafından örgütlenmemiştir. Her partiden ve etnik gruptan mahalleli eline sopayı alarak nefsi müdafaa duygusu ile sokağa çıkmıştır. Amacı saldırı değil savunmadır.Bu anlamda karşılaştırmayı Türk ve Kürt öfkelerinin karşılaşması olarak ortaya koymak gerçeği yansıtmamaktadır.

Türk öfkesi, okulları, belediye otobüsünü yakmamakta, dershaneden gelen kız çocuklarını diri diri ateşe vermemektedir. Veya Diyarbakır’da olduğu gibi dershane önündeki çocuklarımızı havaya uçurmamaktadır.  

Bu ülkenin sağduyulu değişik etnik gruptan ve mezheplerden insanları senelerden bu yana PKK’nın “sistematik mağdur edildik” efsanesinin baskısı altında evlatlarının dağlarda pusuya düşürülüp şehit edilmesine, kentlerin yakılıp yıkılmasına, köprülerin havaya uçurulmasına, otobüslerinin yakılmasına ses çıkarmamışlardır. Ancak beni korkutan artık bir eşiğin aşılmak üzere olduğudur. Çünkü vatandaş bunları yapanların cezalandırılmadığına inanmaya başlamıştır.Türk Milleti mağdur etmediğini aksine mağdur edildiğini düşünmeye başlamıştır. 

Böyle bir sosyal zemin çok kısa zaman içinde iç çatışma için ne yazık ki verimli hale getirilebilir.

Halen Ankara’da 30’a yakın PKK’lı canlı bombanın dolaştığına dair somut bir istihbari bilgi bana ulaştı. Bu bilgi doğru ise ve PKK canlı bombalar ile eylem gerçekleştirir ise bütün Türkiye’nin canı yanacaktır. 

Özetle, Öfkeleri yarıştırmayalım. 

Öfkesiz yaşamak en iyisi ancak bir örgüt sürekli bayrağınıza, Atatürk’e, canınıza, malınıza kasteder ise Türk Milletinin de büyük sağduyusunun bir sonu olduğunu düşünmek gerekir. 
http://www.21yyte.org/ sitesinden 20.06.2016 tarihinde yazdırılmıştır


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2014/10/17/7827/pkk-teroru-turk-ofkesi-veya-ahmet-hakana-mektup


..