HALKSIZ CUMHURİYET PARTİSİ
.
HALKSIZ CUMHURİYET PARTİSİ
Dr. Metin ERİŞ
metinbirseneris@gmail.com
metinbirseneris@gmail.com
Genç nesillerin bir bölümünün bilmediğini, bir bölümününse merak etmediğini sandığım CHP'nin simgesi altı okundan birinin "halkçılık" olduğunun altını çizerek bu partinin ne kadar halkçı olduğuna bakalım istiyorum. Bilindiği gibi; "Halk, aynı ülkede, aynı devlete bağlı vatandaşların tamamı; halkçılık ise, devletin vatandaşa karşı görevlerini hakkıyla yerine getirmek üzere milli irade yönünde ve fertler arasında bir hak ayrılığı gözetmeksizin halkı bir bütün olarak kabul edip, onun yaşayışını yükseltmeyi ve mutluluğunu sağlamayı kabul eden bir görüştür." Ülkemizde halkçılık ilkesi, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kendine has bir prensip olarak ortaya konulmuştur. Batı demokrasileri ve devlet yönetimlerinde görülmeyen bu anlayış, açıklığa kavuşturulmadığın da komünizmin halklar ideolojisi ile karıştırılabilir!. Ancak Atatürk, Türk halkçılığının komünizmin ideolojik anlayışından farklılaştığını şu sözleri ile ortaya koyar: "Bizim nokta-i nazırımız, kuvvetin, kudretin, hâkimiyetin, idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulunmasıdır." Bu gerçekleşmiş midir? Şimdi biraz gerilere giderek CHP'nin muhalefete düştüğü ilk yıllarda, 10 yıl kadar, genel sekreterliğini yapan Kasım Gülek'e kulak verelim: "Halka gideceğiz. Halka girersek ancak bu parti kurtulur. Bunun üzerine seçildim ve benim genel sekreter olduğum 10 seneye yakın devre içinde yaptığım en büyük hizmetlerinden biri, Halk partisinin halka girişine amil olmamdır." Gülek, aynı konuşmada CHP'nin giderek bürokrat ve zâdegân partisi hüviyeti aldığını, bunun en önemli örneklerinden ikisinin, valilerin vilayetlerde CHP başkanları hüviyeti taşımaları, diğerininse çift dereceli atamalı(!) milletvekilleri seçimleri olduğunu söyler. Tek partili dönemde CHP'nin zimmetinde daha neler vardır!.. "Polis devlet idaresine dönüşüm", "jandarmalı ve imeceli kalkınma modeli", "Senirkent ve Arslanköy Olayları", "Özalp hadisesi" ve nihayet "Açık oy, kapalı tasnif demokrasisi(!)". Tuhaftır Kasım Gülek'in CHP'nin kendisi ile halka indiğini dile getirdiğinden yıllar sonra genel sekreterlik görevini üstlenen Bülent Ecevit, bu defa kendi dönemine kadar "halka inilmediğinden" söz ederek ortanın solunun "halkçılık" ilkesi olduğunu ileri sürecektir. Dr. Çetin Yetkin'se, Ecevit'le başlayan dönemin kendi içinde çelişkili olduğuna işaret ederken halktan kopukluğu da vurgular; "CHP kendi içindeki feodal ve işbirlikçi unsurları tasfiye yolundadır. Partiye bürokrat-aydın kanadın egemen olacağı ve geçmişin kötü anılarını silmeye çalışacağı anlaşılmaktadır". Kısaca, Atatürk sonrasında Halk Partisi, tamamen halktan kopmuş ve şehirlerde yaşayan bir grup aydın ile mütegallibe zâdegân sınıfına dayanan parti hüviyeti almıştır. Parti anlayışında, Cumhuriyet ilkelerinden "inkılâpçılık" ile "lâiklik", "Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık ve medeniyetçiliğin" önüne geçmiştir! Böylece parti günden güne halkın inanış ve davranışlarından tamamen kopacak, onu hor gören bir hüviyete bürünecektir. 1970'li yıllarda "halkçı Ecevit" propagandaları Ecevit'i iktidara taşır. Ama icraat, ideolojik saplantı içindeki bu maceraya kısa sürede son verir. Zira görülen odur ki CHP halkın benliğine, varlığına saygı duymak, onun inanç ve dünya görüşü ile bütünleşmek yerine tercihini, ya taklitçi Batılılaşma saplantısındaki bürokrat-aydınlar veya ideolojik bağnazlık yönünde kullanmakta ısrarlıdır. Sivil asker darbe arayışları ise, iktidara gitme yönünde kullanılan araçlardır...
27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 darbeleriyle, 28 Şubat ve 27 Nisan post-modern müdahalelerinde CHP yine halkına karşı sivil ve/veya askerî bürokrasinin yanında yer alacaktır! Ancak bu süreçte CHP'den ayrılarak DSP'yi kuran Ecevit, eski ideolojik saplantılarından uzaklaşmış, halkın manevi değerlerine saygılı bir çizgiye gelmiştir. Bu dönüşümü ve başarıyı fark eden CHP lideri Deniz Baykal ise, 1990'lı yılların başlarında Türk insanının manevî değerlerine olan bağlılığına hitap etme gereğini duyacaktır. Ancak bu çok uzun sürmez. 1995'lerde Baykal ve arkadaşları yine eski bilinen hüviyetlerine döneceklerdir!
2000'li yılların başında ise, DSP'nin başarısından ders çıkarmış olan Baykal, bu defa Şeyh Edebâli'den söz eden kucaklayıcı konuşmalar yapar!. Fakat bütün bunlar zikzaklardan başka şeyler değildir. CHP 2007 yılında yine aslî hüviyeti "halksız halkçılık" yapısıyla ve sivil-asker bürokrat aydınları tahrik ederek, halkın belli bir kesimini sokağa dökecektir. Konuda bilim adamları, asker kullanılmakla kalınmaz, Anayasa Mahkemesi de "başvurduğumuz yönde karar vermezseniz halk çatışması çıkar!" ifadeleriyle adetâ tehdit edilir!. Özetle, adında Halk kelimesi bulunan CHP "halka inmek(!)" ifadesindeki yanlışlığın bile idrakinde olmayarak "Halksız Cumhuriyet Partisi" adına layık bir seyir izlemeğe devam eder...