MİT Yasa Tasarısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MİT Yasa Tasarısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Şubat 2017 Salı

MİT Yasa Tasarısı: Ok için kalın, Tüfek için ince Zırh…


MİT Yasa Tasarısı: Ok için kalın, Tüfek için ince Zırh…

Yazar: Erhan Canikoğlu

Mayıs 2010 tarihinden itibaren Milli İstihbarat Teşkilatı’nda tuhaf işler oluyor. Kurum’da AKP’li Bakan, milletvekili, siyasetçi ve partili ne kadar kişi varsa bunların eş, dost, akrabaları işe alınıyor. İşin içine siyaset girince MİT personelinde aranan eğitim, donanım, liyakat, bilgi, beceri ve herşeyden önemlisi milli düzeydeki güvenlilirlik kriterleri bir tarafa bırakılıyor. Siyaset koridorlarından beslenen bu ahbap-çavuş anlayışının ürettiği çalışma pratiği her gün bir başka becerisizlikle karşımıza çıkıyor.  Türkiye Cumhuriyeti içeride ve dışarıda tarihinde görülmemiş ulusal güvenlik sorunlarıyla boğuşurken, MİT bu tehditleri önceden tespit edip ilgili makamları uyarmak yerine, bizzat kendisi güvenlik sorununa yol açıyor. MİT, bir istihbarat teşkilatının birincil görevi olan gizli faaliyet yürütme becerisini günden güne kaybediyor. MİT yönetimi sorunu çözmek için yanlış bir yol izliyor. Kendini düzeltmek yerine hata ve kusurlarının ortaya çıkmaması için mevzuatın arkasına saklanmaya çalışıyor.

Gerekçe Yeterli mi?

Yasa tasarısının gerekçesinde 1 Ocak 1984’de yürürlüğe giren 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun günümüz ihtiyaçlarını karşılamadığı olarak gösteriliyor. Aslında son on yılda MİT Kanunu’nda bir dizi  değişiklik yapılmıştı. Bugün, yapılmak istenen değişikliklerle gerekçede öne sürülen eksikliklerin giderilebileceği mümkün görünmüyor.


 MİT’in Yetkilerini Genişletiyor

MİT’in görevlerini açıklayan 4.maddesine eklenen (i) bendi ile;  “Dış istihbarat, milli savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek ve analiz etmek.”[i] gibi son derece geniş bir alanda herkesin, her türlü iletişim aracının, verilerinin toplanması öngörülüyor. (j) bendi  “İstihbarat kapasitesini, niteliğini ve etkinliğini artırmak amacıyla, yabancı istihbarat teşkilatlarının kullandığı usul, yöntem, imkan ve kabiliyetleri ile teknolojik gelişmeleri takip etmek, uygun görülenleri temin etmek, kullanmak veya uygulamak." şeklinde ekleniyor.
Bu madde kurum yönetiminin aciziyetini ortaya koyuyor. Türkiye’nin ülke ve bölge koşullarına uygun olarak yıllar içinde geliştirilen istihbarat konsepti ve çalışma yöntemi neden terk ediliyor? Bu amaçla hangi ülke örnek alınacak? ABD’mi, İngiltere mi yoksa İsrail mi?
MİT yöneticileri kamuoyuna ve istihbarat camiasına takdim edilirken, istihbarat alanındaki akademik birikimlerine işaret ediliyordu. Teşkilatın son dört yılda bir arpa yol ilerleyip ilerlemediği, dışarıdan atanan yöneticilerinin kuruma ne kattığı, yapılanların işe yarayıp yaramadığı tartışılmalı… Bugün hala yabancı istihbarat teşkilatlarının kullandığı usul, yöntem ve sair gelişmelerden medet uman bir yönetimin iş başında olması ne kurum çalışanlarına ne de Türk halkına güven verir.  

Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu (MİKK)

Hatırlanacağı üzere Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığı’na atanmasından sonra Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu (MİKK)’nun aktif hale getirilmesi öngörülmüştü. Yine şaşalı toplantılarla ilgili kurum ve kuruluş temsilcileri MİT’e davet edilerek koordinasyon platformu yenilenmişti. Görüldüğü kadarıyla MİT Müsteşarı’nın başkanlığında canlandırılan koordinasyon kurulu ihtiyacı karşılayamamış, kurumlar üzerinde gerekli etki sağlanamamış. Bu yüzden kurulun başına Başbakan’ın geçirilmesi öngörülüyor.

Öte yandan, iktidar partisi ve bu yollarda beraber yürüdüğü dostları yıllardır Milli Güvenlik Kurulu’nun anti demokratik bir organ olduğunu,  atanmışların seçilmişlerle aynı masada oturduğunu, hükümetin yetki ve sorumluluğundaki milli güvenlik siyasetinde söz sahibi olduğunu ileri sürmekteydiler. MGK Genel Sekreterliği ise devlet içinde askeri hegemonyanın aracı olarak kabul ediliyordu. Dolayısıyla AKP iktidarı döneminde gerek MGK gerekse MGK Genel Sekreterliği ile ilgili mevzuat değişiklikleri yapılarak kurumun daha demokratik bir yapıya bürünmesi yönünde adımlar atıldı. Bu adımlar atılırken Avrupa Birliği normlarına da sürekli atıfta bulunuyordu.

MİT kanun tasarısına bakıldığında AKP’nin, yıllardır şikayetçi olduğu askeri vesayetin yerine kendi vesayetini ikame ettiği, Cumhurbaşkanı’nın başkanlık ettiği MGK’nın ağırlığını azaltırken, Başbakan’ın başkanlık ettiği MİKK’yı bunun yerine geçirdiği görülmektedir. Kurum adlarının değişmesiyle demokrasimizin kalitesinin artmayacağı apaçık ortadadır.

 MİT’in Milli Güvenlik ve Menfaatler Yorumu

Yapılması öngörülen bir değişiklik ise MİT’in ihtiyaç duyduğu herkesle ilişki kurabilmesi. Değişiklik önerisinde MİT;
“Milli güvenliğin ve ülke menfaatinin gerektirdiği hallerde yerli ve yabancı her türlü kurum ve kuruluş ile tüm örgüt veya oluşumlar ile kişilerle doğrudan ilişki kurabilir, uygun koordinasyon yöntemlerini uygulayabilir.” hususlarına yer verilmekte.
Milli Güvenlik, esasen devletin, ülkenin ve milletin varlığı, bütünlüğü ve bağımsızlığının korunması anlamına gelmektedir. Milli güvenlik ve ülke menfaatleri iktidar partileri tarafından subjektif şekillerde değerlendirilebilirler. Yukarıdaki madde ile MİT’in PKK, KCK, İmralı vs. müzakerelerini iktidar değiştiğinde başlatılacak yasal soruşturmalardan korumanın hedeflendiği anlaşılmaktadır.

Bankacılık Kanunun Aşılması ve Muhaliflere Gözdağı

Kanun tasarısına eklenen maddelerden bazıları da şöyle. MİT;
b. Kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamındaki kurum ve kuruluşlar ile diğer tüzelkişiler ve tüzelkişiliği bulunmayan kuruluşlardan bilgi, belge, veri ve kayıtları alabilir, bunlara ait arşivlerden, elektronik bilgi işlem merkezlerinden ve iletişim alt yapısından yararlanabilir ve bunlarla irtibat kurabilir. Bu kapsamda talepte bulunulanlar, kendi mevzuatlarındaki hükümleri gerekçe göstermek suretiyle talebin yerine getirilmesinden kaçınamazlar.
MİT’in siyasi partiler ve partili işadamlarını teknik ve fiziki takibe aldığı daha önce ortaya çıkmıştı. Bu kanunla MİT, hükümet karşıtı kişi, şirket, parti vs. nin her türlü ekonomik verilerine yasal engel olmaksızın erişmesi ve bu verilerin iktidarın siyasi çıkarları için kullanılması hedeflenmektedir.

Haberleşme ve Dijital Veriler

Bununla ilgili maddeler ise şu şekilde sıralanmış. MİT;
“g. Telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, milli savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabilir.”
Bu madde ile MİT’in her türlü iletişim bilgisine, görüşme kaydına, elektronik, yazılı, sesli ve görüntülü haberleşmeye hulul etmesi öngörülmektedir.
“h. Yabancı unsurların ülkenin ve vatandaşların iletişim güvenliğini tehdit eden faaliyetlerinin engellenmesine yönelik çalışmalar yapabilir, ilgili kurum ve kuruluşlardan talepte bulunabilir.”
Bu madde son derece ilginç görünmekte, zira Türkiye’de halkın anayasada yer alan haberleşme özgürlüğüne ve bilgi alma hakkına kısıtlama getiren bir anlayışın Türkiye halkını düşmanlardan koruma güdüsü ile hareket etmesi inandırıcı gelmemektedir. Burada iktidar yanlısı kişi ve kuruluşların korunması hedefleniyor olabilir. Öyleyse MİT’e zor bir görev düşmektedir. Zira dışarıdaki rakipleri son derece kuvvetli. MİT’in bu maddeyle NSA’e karşı Türk halkını koruyup koruyamayacağını zaman gösterecektir.

Yalan Makinesi Kullanımı

Yalan makinesi maddesinde şu hususlar yer alıyor:
“i. MİT'te görev alan veya alacak kişilerin güvenilirliklerini ve uygunluklarını belirlemek için yalan makinası uygulaması dahil test teknik ve yöntemlerini kullanabilir.”
Bu madde ile eğer daha önce MİT bu makinelerden edinmemişse bu makişnelerin ithalatı yapılacak, ayrıca bu makineleri kullanacak kişiler yurtdışına gönderilecek, ardından hakkında menfi kanaat bulunan kişiler makine vasıtasıyla tükaka ilan edilecektir. Yalan makinesi kullanılmasının anayasa ve mevcut yasalardaki yeri ve sonuçları ortaya konulmadan MİT’in bu makineyle kanaata varması anlamlı gelmemektedir.

MİT’in Mahkumlarla Teması

“j. MİT mensupları görevlerini yerine getirirken ceza ve infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülerle önceden bilgi vermek suretiyle görüşebilir, görevinin gereği terör örgütleri dahil olmak üzere milli güvenliği tehdit eden bütün yapılarla irtibat kurabilir."

Bu madde özellikle hapisteki PKK’lılarla ya da diğer uluslararası teröristlerle yapılmakta/yapılacak olan görüşmelerin yasal hale getirilmesi hedeflenmektedir.

MİT Personelinin ve Faaliyetlerinin Soruşturulması

Soruşturma izni ve yargılama konulu değişiklikte ise özetle;
"Cumhuriyet savcıları, MİT görev ve faaliyetleri ile mensuplarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde MİT ile temasa geçerler. Konunun MİT'in görev ve faaliyetlerine ilişkin olduğunun anlaşılması veya belgelendirilmesi üzerine adli yönden başkaca bir işlem yapılmaz ve herhangi bir koruma tedbiri uygulanmaz.

İsimsiz, imzasız, adressiz yahut takma adla yapıldığı anlaşılan ya da belli bir olayı ve nedeni içermeyen, delilleri ve dayanakları gösterilmeyen ihbar ve şikayetler Cumhuriyet savcılarınca işleme konulmaz.

Bu Kanun kapsamına giren suçlar ile MİT mensuplarının görev suçlarına ilişkin yargılamaları yapmaya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen Ankara ağır ceza mahkemesi yetkilidir. Ancak MİT Müsteşarı hakkındaki yargılama Yargıtay ilgili dairesince yapılır.

Aynı konuya ilişkin yeniden soruşturma yapılamaz.” hükümleri getirilmektedir.
Bu hükümler özellikle son dönemde MİT’in Suriye’ye sevk ettiği silah, mühimmat vs. gibi malzemeleri içeride herhangi bir engel olmadan taşıyabilmesine imkan sağlayacaktır. “Aynı konuyla ilgili soruşturma yapılmaması” hükmüyle KCK ve MİT mensuplarına karşı engellenen diğer soruşturmaların tekrarının önlenmesi  hedeflenmektedir.

MİT Bilgi ve Belgelerinin Korunması

Bilgi ve belgelerin ifşaasının önlenmesi maddesinde ise özetle;
“Milli İstihbarat Teşkilatının görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeleri, yetkisiz olarak alan, temin eden, çalan, sahte olarak üreten, bunlar üzerinde sahtecilik yapan, bunları yok eden, tahrip eden veya geçici de olsa tahsis olundukları yerden başka yerde kullanan kişiye dört yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
Milli İstihbarat Teşkilatı mensuplarına ilişkin bilgi ve belgeleri ele geçiren, sahte olarak üreten, bunlar üzerinde sahtecilik yapan, bulunduran, kaydeden, bir başkasına veren veya yayan kişiye üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir…..” hususlarına yer verilmiştir.
Bu maddeyle MİT’in içeride gizliliği sağlamakta zorlandığı anlaşılmaktadır.Bir kurumda çalışan personel yöneticilerine karşı güven duymuyorsa ya da kurumun çekilmeye çalışıldığı mecradan endişeleniyorsa cezai tedbirlerin arttırılması hiçbir zaman işe yaramayacaktır.

Tanıklık ve Suçun Gizlenmesi

Tanıklık maddesi ise şöyledir;

"MİT mensupları ile MİT'te görev yapmış olanlar, MİT'in görev ve faaliyetlerine ilişkin hususlarda tanıklık yapamaz. Ancak, Devletin çıkarlarının zorunlu kıldığı hallerde MİT mensuplarının tanıklığı MİT Müsteşarının, MİT Müsteşarının tanıklığı ise Başbakanın iznine bağlıdır."

Kanun tasarısının en tartışmalı maddelerinden biri olarak göze çarpmaktadır. MİT yöneticilerinin ve personelinin yaptığı yasadışı işler, siyasi ve kişisel çıkarlara hizmet eden eylemleri, bu fiillere şahitlik yapan mesai arkadaşları tarafından ispatlanabilir. Dolayısıyla MİT personelinin, görev ve faaliyetlerine ilişkin hususlarda tanıklık yapamadığı ve Savcıların da şüpheli konuları önceden MİT’e bildirmek zorunda kaldıkları takdirde, MİT yönetiminin ve/veya personelinin görev gereği gibi göstererek işleyebileceği muhtemel suçlar nasıl ortaya çıkarılabilecektir?  

Sonuç ve Değerlendirme

Yasa tasarısının gerekçesinde değişikliklerin günümüz ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla yapıldığı ileri sürülse de aslında arka planında daha farklı hedefler olduğu  ortada. Son dört yılda milli niteliği giderek aşındırılan kurumun  yöneticilerinin ileride ortaya çıkabilecek cezai takibattan kurtarılması hedefleniyor. Ancak burada gözden kaçan çok önemli bir nokta var. Bu yeni zırh;  Oslo Görüşmeleri, Gezi Olayları, 17 Aralık Soruşturması, ekonomi ve dış politikada yaşanan olumsuzluklarla iyice bunalan hükümetin görev süresince zaten ihtiyaç duyulacak bir zırh değil. Milli kurumların siyasi çıkarlara alet edilmesine alet olan üst düzey bürokratlar için plasibo etkisi sağlamaktan öteye gidecek bir şey deği. Sonrası içinse işe yarayacak kadar sağlam durmuyor…