Kriz Tartışmaları
Toktamış Ateş
BUGÜN
Nerdeyse bundan yarım yüzyıl önce; İstanbul İktisat'a kaydımı yaptırırken, amacım kariyer yapmak değil, kaymakam olmaktı.
Yaşar Kemal'in, "Teneke" başlıklı romanını, ya da uzun hikayesini okumuş ve o romandaki kaymakamın kaderine benzer bir kaderi, yaşamaya niyetlenmiştim. Fakat kaderim, bambaşkaymış... Kariyerimi, siyasal bilimler alanında yaptım, fakat iktisattan hiç kopmadım.
Zaten, kopmam da mümkün değildi. Zira; İktisat'ın, o zamanki programına göre, aslolan konu iktisattı. Programın neredeyse yarısı, iktisatla ilgiliydi. Diğer "disiplin dersleri", neredeyse, ikincil derslerdi. Aynı şey, doktora programı için de, söz konusuydu.
Zaten, nasıl bir tez yazarsanız yazın; "iktisat doktoru", unvanını alırdınız. Fakat adama bu unvanı vermek için, saatlerce iktisattan sınav yaparlardı. Hem de ne sınav...
İnsanlar, özellikle "öğrenim çağı", diyebileceğimiz gençlik yıllarında; bazen, öyle bir şeyin farkına varırlar ki; kafalarındaki pek çok soru, aydınlanıverir. (Öğrenim çağı; elbette, insan yaşadıkça devam eder). Pek çok arkadaşım için; anlaması oldukça zor olan, rahmetli hocam, Prof. Dr. İdris Küçükömer'i, kolay anlardım ve ondan çok şey öğrendim.
Hiç unutmam, bir doktora seminerinde; "kapitalizmde krizi" anlatıyorken, birden, işin "özünü", kavrayıverdim. Hocamın da anlattığı üzere; kriz, "talep kısıtlamasından", kaynaklanıyordu. Talep olduğu sürece, sistem ne yapıp edip üretiyor ve büyümeyi sağlıyordu. Fakat sistemin herhangi bir noktasında çıkan bir talep krizi, bir orman yangını gibi, hızla yayılabiliyor ve büyüyordu.
Zira, herhangi bir noktada çıkan talep azalması; o noktada, işçi çıkarmalarına ve kriz zillerinin çalmasına, neden oluyordu. Bu durumda; doğal olarak, talep daha da azalıyor ve başka noktalarda da, işçi çıkartmalarına neden oluyordu. Ve böylece kriz, gitgide büyüyordu. Buna çok benzeyen bir analizi; Sayın İlhan Selçuk, "Güzel Amerikalı" başlıklı, gezi izlenimleri kitabında yapmıştı.
ABD kapitalizmini, çok memeli bir deve benzetmiş ve bu memelerinden emzirdikçe, sorun olmadığını; fakat emzirmezse, ıstıraptan çığlıklar atacağını, kaleme almıştı.
Kapitalizmde kriz; "reel sektörden", yani üretim sektöründen ziyade, "finans sektöründe" çıkar. Zira; spekülasyonlarla, abartılı bir biçimde büyüyen finans sektöründe, "saadet zinciri", herhangi bir noktada kırıldığı anda, yangın hızla yayılıyor. Güvencesiz bir biçimde mevduat üreten bankalar; borsalarda, gerçek değerinin kat, kat üstünde değer kazandığı varsayılan şirketlerin hisseleri, inanılmaz bir hızla düşer.
Aynı şey; pek güvence aramaksızın dağıtılan kredilerle ilgili olarak da, gündeme gelebilir. ABD'deki, ünlü "1929 buhranı"; özellikle, "Orta -batıdaki" çiftçilerin, kötü hava koşulları nedeniyle, kredi borçlarını ödeyememeleri ve bu küçük bankaların da, merkezi bankalara borçlarını ödeyememeleri, nedeniyle çıkmıştı.
ABD'nin son buhranı da, gayrimenkul kredilerindeki hesapsızlıktan ortaya çıktı. Ve ekonominin diğer alanlarına sıçradı. ABD'de kriz başladığı anda, Türkiye'de kriz söylenti ve "ağlaşmaları" (!)başladı. Başta, Sayın Başbakan olmak üzere; hükümet yetkililerinin, bu konudaki iyimser yaklaşımları, durumu kurtarmaya yetmedi. Zira, muhtemel bir krizden kârlı çıkmak isteyenler vardı ve bunlar, iletişim organlarında etkiliydiler.
AKP'li yetkililer; krizin, Türkiye'yi "teğet geçeceği", tahmin ederken güvendikleri şey; bankacılık sisteminizin, "tedbirli olması" ve 2001 buhranının, unutulmamış olmasına inanmalarıydı Fakat kriz lobisini, bir türlü engelleyemediler. Kriz söylentisi, bir kez ortaya çıktıktan sonra; krizin, gerçekten gelmesini engelleyecek bir güç, yoktur. Bakkala borcunu ödemek istemeyen delikanlıya kadar herkes, "kriz var" sözünü, dile getirmeye başladı.
"Kriz var" bahanesi, senedini ödemek istemeyen iş adamından; çekinin karşılığını, bankaya yatırmayan tüccara kadar, herkesin ağzında artık. İşçi çıkarmak isteyen fabrikatör de, "krize" sığınıyor; fabrikasını kapatmak, ya da başka yere taşımak isteyen, işadamı da. Yani bu kriz olasılığı, kısa vadede, pek çok insanın yaşamını kolaylaştırıyor! Peki, ya uzun vadede ne olacak?...
IMF ile anlaşılmasını, ısrarla öneren kimi çevrelerin; uluslar arası ekonomik çevrelerde, ağır zararlara uğradığı ve IMF'nin, yeşil ışık yakmasının artıracağı kredibilitenin; böyle zararları, bir ölçüde hafifleteceğine dair söylentiler varsa da, bunlara hiç girmiyorum.. Yakında, kokusu çıkar...
***