FETHULLAH GÜLEN VE GÜLENİZM,
BÖLÜM 4
ÂKIBETİMİZ HAYIR
Seçimler yaklaşıyor. Ülkemiz ya koalisyon krizleriyle boğuşmaya devam edecek ya da tek parti istikrarıyla iç ve dış şer cephesiyle mücadeleye devam edecek.
Sandıktan ne çıkarsa çıksın meşru yolumuzdan dönmedikçe gayri meşruya bu ülkede ekmek yok.
Meşru yoldan dönmedikçe âkıbet hep hayır olur... kazansak da kaybetsek de.
CEMAATLER AKP'NİN TAPULU MALI DEĞİLDİR
Fetullah cemaatini AKP'ye oy vermiyor diye eleştirme hakkımız yoktur çünkü hiç bir cemaat hiç bir partinin tapulu malı değildir. Bu yazıyı da oy vermiyorlar diye
yazmıyorum…
Cemaatlerin tabanı da hocaların, liderlerin ve yöneticilerin tapulu malı değildir. Cemaat bireyleri özgür iradeleriyle ve kendi akıllarıyla oylarını diledikleri partiye
vermelidir.
Peki paralel cemaat liderlerinin Erdoğan'a ve AKP'ye ihanetini niçin anlatıyorum? İzah edeyim.
MUHALEFET BAŞKADIR İHANET BAŞKADIR
Bir cemaat bir partiye muhalefet yapabilir. Geçmişte bazı cemaatler bazı partileri desteklemiş bazılarına meşru muhalefet yapmışlardır. Şimdi de bu tür muhalif veya dost cemaatler vardır ve hep olacaktır.
İhanet ise bambaşka bir mevzudur.
Her partiye kripto elemanlar sızdırarak ele geçirmeye çalışmak ve partileri cemaatin çıkarları doğrultusunda zombileştirmek ihanettir.
Devlet kurumlarına cemaat elemanı yerleştirmek için iktidar partisine ölümüne destek vermek, ölüleri dahi mezardan kalkıp oy vermeye çağırmak fakat bu hırsın hesabı sorulunca da o parti liderinin şahsına, ailesine, partinin şahsı manevisine, bakanlarına, vekillerine, belediye başkanlarına, parti üyelerine ve seçmenlerine toptan kahpece bir iftira savaşı başlatmak ihanettir.
Cemaat lideri ve elebaşları AKP’yi diğer bazı partiler gibi ele geçiremeyince, zombileştiremeyince ihanet yolunu seçtiler.
AKP-CEMMAT KAVGASININ GERÇEK YÜZÜ
Cemaatin amacı AKP'nin beynine bir virüs gibi yerleşmek ve ülkeyi AKP vasıtasıyla cemaatin tapulu malı haline getirmekti. Olmadı. Erdoğan izin vermedi. Taviz vermedi. AKP'yi ve ülkeyi virütik yapıya teslim etmedi. Bu nedenle Firavun ilan edildi.
Kavganın aslı astarı budur gerisi hikâyedir. Kim ne anlatırsa anlatsın külahım dinler.
KEŞKE İHANET YERİNE MUHALEFET YAPSAYDILAR
Cemaat AKP ve ERDOĞAN'a ihanet yerine meşru muhalefet yolunu seçseydi kendine yazık etmezdi.
NOT:
30-35 yıl evvelki şakirt dostların ne isimlerini ne de kim olduklarını asla ve asla hiç bir zaman hiçbir yerde zikretmedim. Hemen hemen hepsi zihnimden silindi gitti. Otuz yıldan beri de hiç birisini ne gördüm ne de haberleştim. Onları unutmasaydım yine zikretmezdim çünkü onlar bana dostça güvenen gençlerdi ve satılmayacakları nı biliyorlardı. Yanılmadılar, yanıltmadım.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
GÜLEN VE GÜLENİZMİN PSİKO BOYUTU
Cemaatler içinde Türkiye ve dünya gündemini son çeyrek asırda en fazla meşgul etmiş olan “GÜLEN Hareketi” veya kendi tercihleriyle “Câmia” ya da ülke güvenliği ifadesiyle “FETÖ” (Fetullahçı Teör Örgütü)nün psiko boyutu hakkında özel bir yorum getirmek istiyorum.
FETULLAH GÜLEN
Kimdir ve amacı nedir?
Tabii ki biyografisini ve amacını burada anlatmayacağım çünkü haddinden fazla lehinde ve aleyhinde yazılıp çizildi. İyi birisi midir kötü birisi midir diye sorgulamayacağım, niyetinin halis mi hainlik mi olduğunu da bu bölümde okumayacağım. Klasik yorumlar yerine en çok dikkatimi çeken AZMİ, HIRSI ve ETKİ GÜCÜ hakkında sadece özel düşüncelerimi arzedeceğim.
ÇILGIN İNANÇ
Bir insanın bu kadar azimli, hırslı ve etkileyici olması için kendisinin ve misyonunun kutsal ve tek seçenek olduğu yönündeki inancının yüzde yüz olması gerekir. Fetullah GÜLEN’ in gerilimden her an patlayacak gibi görünen yüzünde ben bu inancı görüyorum.
İslâm’ın, Müslümanların, Türkiye’nin, dünyanın ve tüm insanlığın tüm dertlerinin TEK VE EN ETKİLİ merheminin sadece ve sadece kendisi ve sistemi olduğuna “ Çılgınlık ” derecesinde inanıyor.
“ Çılgınca İnanmak ” deyimiyle meramımı tam anlatamadığımdan eminim. Bu nedenle “teşbihte hata olmaz” kuralına istinaden ne demek istediğimi bir örnekle anlatacağım:
AKIL OYUNLARI
Akıl Oyunları filmini izleyenler bilir…
1994 yılı Nobel ödüllü matematik ve iktisat Profesörü John Forbes NASH’in (1928–2015) hikâyesi ilginçtir. Nash kendi kurguladığı şizofrenik bir boyutta gerçek varlıkları olmayan insanlar görmekte, yine gerçekte var olmayan bir CIA görevlisinden ABD’yi Sovyetler Birliğinin (Rusya) patlatacağı bombadan kurtarmak görevi almaktadır. Profesörün iki yaşamı vardır. Birinci yaşamında her şeyiyle normaldir ancak ikinci yaşamı olan şizofrenik bilinç boyutu ona daha gerçek görünmekte ve kendisinin asıl görevinin ABD’yi kurtarmak olduğuna yüzde yüz inanmaktadır. Filmi izlemeyenlere izlemelerini tavsiye ederek noktayı koyuyorum.
DENETİMSİZ HAYAL
Fetullah GÜLEN’in ise tek bir boyutu var ve o boyuttaki tek hayali KÂİNAT İMAMI olarak alt İMAMLAR GRUBU ile hayalindeki Türkiye ve hayalindeki dünyayı denetimi altına almaktır. O bu hayaline HİZMET diyor ancak pratikte ise tam tersi, Fetullah GÜLEN hayalini denetleyerek ülkesine insanlığa hizmet vermekten ziyade HAYALİ ONU DENETİMİ ALTINA ALMIŞ görünüyor ve o sadece gerçeklerden kopmuş olan hayalinin hizmetçisi durumuna girmiş... ve maalesef bunun farkında değil.
ROBOTLAŞAN ŞAKİRTLER
Kendi hayallerine tutsak olmuş bir insan beyin gücünü muazzam derecede kullanır. Aynı hayallere tutsak olanları öyle bir etki alanına alır ki, onun karşısında öyle bir robotlaşırlar ki kendilerinden istenileni yapmaktan başka hiçbir programları çalışmaz hale gelir.
Dininin kesin emirlerini çiğnemekten, eşini ömür boyu bir kalkan olarak kullanmaktan, evlâtlarına uzak kalmaktan, malını mülkünü cemaatin bankasına bağışlamaktan, devletin sınav sorularını çalmaktan, himmet hırsızlığından, bir kaç yüz dolara dünyanın öteki ucunda çalışmaktan, ülke Başbakanı’na kumpas düzenleyip tutuklamaya kalkışmaktan vs. vb. çılgınlıklardan ve şizofrenik düşlerden kurtulamazlar ve bunun adına da İHLAS İLE HİZMET derler.
DAMDAN DÜŞENİN HÂLİ
Mâlumunuz, Hoca Nasrettin bir gün damdan düşmüş, ah vah edenlere, boşuna yormayın kendinizi benim acımı ancak benim gibi damdan düşmüş birisi anlayabilir demiş. (Bu paragrafı ileride bir yere bağlayacağız)
MAHALLE BAKKALI
Rahmetli babam 1970-1980 yıllarında mahalle bakkalcılığı yaptı. Ben de yedi yaşımdan on beş yaşıma kadar 7x12 saat ful bakkal bekledim. Çocukluğum ev, okul ve bakkal üçgeninde geçti.
Eskiden bakkallar mahallenin dert yuvasıydı, buluşma noktasıydı ve en önemlisi de SİYASET MEYDANI idi.
Babam koyu bir Demirelci, abim şizofren derecesinde Türkeşçi, dayım soyadını değiştirecek kadar komünist, sokak komşumuz tapınma derecesinde Ecevitçi ve bir başka komşumuz fanatik Erbakancı idi. Süleymancılar, Nurcular (Hüsrev Efendi’nin yazıcıları ve Yeni Asya okuyucuları, yeni yeni palazlanan Fetullahçılar), tarikatçılar ( Kadiriler, Nakşîler ) ve her renkten tipler bizim bakkalda en ateşli tartışmaları yaparlardı. Ben de can kulağıyla dinlerdim. Tartışmayla ilgili sorular sorardım, sorularım büyüklerin hoşuna gider ve bana izah ederlerdi.
MANYAKÇA BİR KORKU
Ergenlik sürecimde bakkalda tartışılan fikirlerin en uç ve en uçuklarını aldım ve yaşam amacım haline getirdim. Yirmi beş yaşıma kadar Ümmeti Muhammedin ve insanlığın perişanlığına çâre olamamanın derin ızdırabını yaşadım. Hesap kitap gününde Allah’ın huzuruna çıkmaktan ve Rasululah’ın yüzüne bakmaktan manyak derecede korkar halde yaşadım.
ŞEHİT OLMAK
Üniversite yıllarımda bir ara “gizli düşler dünyamda”, Afganistan’a gidip Rus küffarıyla cihad ederek şehit olmak ve böylece Allah’ın huzuruna alnı kara çıkmaktan ve Rasulullah’ın yüzüne bakamamak durumundan kolayca kurtulmayı dahi düşündüm.
BEN DE HAYALLERİMİN ESİRİYDİM
İşte böyle bir hâleti ruhiyye içinde iken Fetullah GÜLEN’in mutsuz ve gergin yüzünde, isyanları oynayan sesinde, dünyayı kurtarmaktan başka mesaj çıkmayan hitabetlerin de ve başka bir boyuta kaymış bakışlarında
KENDİMİ GÖRDÜM
Ve dedim ki “İşte benim gibi damdan düşmüş birisi”. Evet kafama göre bir mücadele alanı ve mücadele adamı bulmuştum...
KAYIŞ
Ülkem ve insanlık gayri İslâmi bir rejim içinde cehenneme doğru yuvarlanıyor ken pısırık yöntemlerle Ümmete ve insanlığa çare olunamazdı. Gayri İslâmi rejim ve ideolojilere karşı GAYRI İSLAMİ MÜCADELENİN HER BOYUTU CÂİZ OLMALI İNANCINA tam kaymak üzereydim ki...
SUFİZME YÖNELİŞ
Üniversite yıllarımın sonuna doğru Muhsin YAZICIOĞLU rüzgârıyla Miliyetçi Hareket içinde namazlarıma ve ehli sünnetin itikadi ölçülerine daha fazla dikkat etmeye ve siyasi meşruiyet çizgisine çekilmeye başladım. Bir dostum “Bunca yıl alplik yaptık şimdi sırada ALPERENLİK var. Alperenliğin ilk şartı da HÂCE AHMET YESEVÎ gibi bir EREN’e intisaptır” ayaklarıyla beni tavlayıp bir dergâha götürdü.
KARIŞIKTIM İYİCE KARIŞTIM
Türklük, Müslümanlık, mücahitlik, şehitlik, ahirette hesap takıntısı, şeriat, ilim, hikmet derken bu sefer de sufiliğin “neş’e ve muhabbeti” ile tanıştım. Ancak benim gibi damdan düşen ve benim gibi hayallerinin tutsağı Fetullah GÜLEN’in gayri nizami ve yer yer gayri İslâmi mücadelesinin çekiciliğini de bırakmak istemiyordum. Fakat ehlisünnet itikadının ölçüsü daha kuvvetli bastı ve cemaatin kıyısında köşesinde dolaşmakla yetindim. İçine ve özüne girmedim.
HAYAL DÜNYASINDAN GERÇEĞE DOĞUŞ
Üniversite bitti... Evlendim ve ilk bebeğimi kucağıma aldığım an beni yedi yaşımdan beri tutsak almış olan “İSLAM ÜMMETİNİ VE İNSANLIĞI KURTARMAK” takıntım ve çılgın hayalim çatır çatır çökmeye başladı ve ikinci bebeğimde tamamen çöktü. Ben de çocuklarımla birlikte gerçekler dünyasına doğmuş oldum.
EMR OLUNDUĞUN GİBİ DOSDOĞRU OL
Rasulullah (S.A.V.) hayallerinin tutsağı değildi. Tüm ömrü gerçekler dünyasında aklı ve imanı ile kulluk etmekle ve bâtılla Kur’an ölçüsü içinde mücadeleyle geçti. Buna rağmen ömrünün sonuna doğru Hak O’nu dahi “EMR OLUNDUĞUN GİBİ DOSDOĞRU OL” ayetiyle uyardı.
İşte tek ölçü budur. Gerisi
YEL DEĞİRMENLERİNE SALDIRMAK KAHRAMANLIĞINDAN başka bir şey değildir.
MECZUB İSE
Fetullah GÜLEN;
Hayalleri uğruna aklını askıya aldıysa, hayallerinin esaretinde kendi "sanal küçük dünyası”nda gerçeklerden kopuk yaşıyorsa...
Denetimsiz zihninden yansıttığı sanal ve hayal görüntülere Peygamber ile hakikatte keşfen görüşmek diyorsa...
Kâinata imamlık yapacağım derken... Vahşi kapitalizmin, Siyonizmin, Vatikan’ın, paradan başka mâbud tanımayan BİRADERLERİN ve silahlı terör örgütlerinin
CEMAAT’i ( Kuklası ) haline geldiyse...
Ve bu gerçeği fark edemeyecek kadar, bir ihtimal, MECZUB İSE...
Ki zâhir bir yönüyle böyle tecellî ediyor...
BU DURUMDA
Bizans’ın fethinde, aklı başında olmayan, sur içinde meskûn, ellerini açıp “gâvurcuklarımı koru” diye dua eden meczub CİBALİ BABA gibi Fetullah GÜLEN de belki fiillerinden Allah indinde mes’ul değildir, belki kurtulmuştur fakat ülkem, âlem-i İslâm ve aklı başında kişiler ve insanlık için kurtarıcı olamaz.
HER NE İSE
Fetullah GÜLEN;
Kimine göre Kâinat İmamı,
Kimine göre onun bunun ajanı,
Kimine göre meczub,
Kimine göre hain,
Kimine göre kahraman...
Hakikat nedir ne değildir bilmiyorum.
Gerçekte ne olduğunu ve ne olmadığını merak da etmiyorum.
Her ne ise ve her ne olursa olsun;
“ Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz ” Ölçütü gereği icraatına bakıyorum.
İcraatının geçmişi de şimdisi de HAK ve HUKUK’a uymuyor...
Geleceğini de Allah’a havale etmekten başka sözüm yok.
Selam ve saygılarımla
Kemal Gökdoğan
kemalgokdogan@gmail.com
esin.kemal@hotmail.com"
Fetullah Gülen ve Gülenizm (20 Ekim 2015)
**
Dini öğrenmek, Yaşamak ve dinine hizmet etmek için bu Cemaatin içinde bulunan.., Samimi Dindar arkadaşlarımızın gerçekleri bir an önce görmesi dileğiyle.
Adnan Tanrıverdi
ASSAM Ynt. Krl. ve
ASDER Onursal Bşk.
http://www.adnantanriverdi.com/index.php/component/content/article/80-uncategorised/388-fetullah-guelen-ve-guelenizm-20-ekim-2015.html
**********