KOD
ADI 128
Suay
Karaman
Demokratik ülkelerde iktidarları değiştirecek
olaylar, ülkemizde ardı ardına yaşanmaktadır ama gereken örgütlü tepki
gösterilemediği için, siyasi iktidar yoluna zafer kazanmış havalarında devam
etmektedir. Gündemi aylarca işgal eden “128 Milyar Dolar Nerede?” sorusu, net
olarak henüz yanıtlanamamıştır. Siyasi iktidar yetkililerinin yaptığı birbiriyle
çelişen açıklamalar, toplumu ikna edemediği gibi, kuşkuları daha da
arttırmıştır.
Merkez Bankası’ndan 128 milyar doların hangi
tarihlerde, hangi kuruluşlara, hangi yöntemlerle ve hangi kurdan satıldığını
açıklamak istemeyenler, tüm şüpheleri üzerlerine çekmektedir. Siyasi iktidarın
dövizi belli bir seviyede tutmak için “128 milyar dolarlık döviz sattık,
karşılığında Türk Lirası aldık, paralar kasada” açıklamasına bazı vatandaşlar
inanıyor olabilir. CHP ise “Merkez Bankası her zaman ne kadar dövizi kaç
liradan ve kimlere sattığının tablosunu açıklardı ama bu kez açıklamadı” diyor.
Bunun yanında CHP’nin, Merkez Bankası'nın kayıp olduğu iddia edilen 128 milyar
dolarlık rezervi hakkında TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmesi için verdiği önergenin
AKP ve MHP oylarıyla reddedilmesi de, olayın üzerindeki sırların açıklanmasını
engellemiştir. 128 milyar dolarlık açıklanamayan kaybın nereye gittiğini sormak
bir yurttaşlık görevidir.
CHP’nin bazı il ve ilçe örgütlerinde “128
Milyar Dolar Nerede?” pankartları asılmıştır. Bir siyasi partinin ülkenin
kaynaklarının nerelere harcandığını sorması anayasal hakkı olduğu gibi aynı
zamanda toplumun bilgilendirilmesi açısından da önemlidir. CHP’nin “128 Milyar
Dolar Nerede?” pankartı asması üzerine Cumhuriyet savcılıkları tarafından ‘AKP
genel başkanı Tayyip Erdoğan'a hakaret’ gerekçesiyle soruşturma açılması
ilginçtir. Daha da ilginç olanı ise Cumhuriyet savcılarının, bu 128 milyar
doların kaybolmasından AKP genel başkanıyla ilişkili olduğunu düşünmeleridir.
Yoksa ortada bizlerin bilmediği bir şeyler mi var?
Tayyip Erdoğan 21 Nisan 2020 günü yaptığı
açıklamada 128 milyar dolar için “bu, vatan haini bir kampanyadır” ifadesini
kullanmıştı. Açıklamasında Merkez Bankası dövizlerinin dağılımı için verdiği
bilgiler şöyleydi: 30 milyar dolar cari açığın finansmanı için, 31 milyar dolar
yabancı sermaye çıkışı, 50 milyar dolar reel sektörün döviz cinsinden borcunu
azaltmak için,54 milyar dolar vatandaşın döviz ve altın satın alması tercihleri
için. Bunların toplamı 165 milyar dolar ediyor. Her şeye zam gelirken yoksa 128
milyar dolar, 165 milyar dolar mı oldu? Böylece işler daha da karmaşık bir
duruma geldi. Sonuç merakla beklenecek.
Şimdilik 128 milyar doların nerede olduğu
bilinmemektedir ama AKP iktidarı ile ülkemizin sorunlarının 128’den fazla
olduğu bilinmektedir. Günümüzde büyük boyutlara ulaşan işsizlikle, açlıkla,
yoksullukla, sefaletle boğuşan vatandaşlarımızda huzur kalmamıştır; gelecek
kaygısı derin boyuta ulaşmıştır. Tarım, hayvancılık, sanayi bitirilmiştir,
hukuk yok sayılmaktadır. Demokratik, laik ve bilimsel eğitim, medrese eğitimine
dönüştürülmüştür. Terör bitirilemediği gibi, yurt dışına gönderilen
askerlerimizden şehit ve yaralı haberleri gelmektedir. Ege adalarımız
Yunanistan’ın işgali altındadır, ABD Başkanı soykırım açıklaması yapmıştır ama
bütün bunlar cılız tepkilerle geçiştirilmektedir. ABD Dışişleri Bakanı’nın soykırım ifadesi hakkında; “Türkiye’yi
suçlamak için değil kurbanları onurlandırmak için söylendi” demesi karşısında
bile ses çıkaramayan siyasi iktidar, tükenmiştir. Belediyeler
aracılığıyla hizmete özel Gri Pasaportla insan kaçakçılığı yapıldığı da ortaya
çıkarılmıştır. Bunlardan başka Ticaret Bakanının kendi şirketi üzerinden kendi
bakanlığına ürün satması, parti çalışanlarının aşırı zenginleşmesi, uyuşturucu
ile pudra şekeri ilişkileri gibi akıl dışı işler yaşanmaktadır.
Kaçak saraya ve lükse büyük harcamalara devam
eden siyasi iktidar, otoyol ve köprüler için büyük tutarlarda ödeme yapmayı
sürdürmektedir. Küresel salgın döneminde ekonomisi ve psikolojisi çöken
vatandaşından desteği esirgeyen siyasi iktidarın ülkeyi doğru olarak
yönetemediği açıktır. 14 aydan beri koronavirüs salgını ülkemizde hayatı
olumsuz etkilemektedir. Yetersiz önlemler, duyarsız insanlar yüzünden artan
ölümler “lebaleb kongrelerle” ve cenaze namazlarıyla milletin can güvenliğini
riske sokmuştur. Esnafa, çalışanlara destek vermeyen, yeterli aşı getiremeyen,
zamanında gerekli önlemleri alamayan siyasi iktidar, ülkemizi küresel salgının
yeni merkez üssü konumuna getirmiştir.
Küresel salgındaki ölümlerin artması üzerine
siyasi iktidar 29 Nisan ile 17 Mayıs tarihleri arasında “Tam Kapanma” önerisini
getirdi. Böylece uzun süredir gerçek bilim çevrelerinin önerdiği yöntem geç de
olsa hayata geçirildi. Ancak İçişleri Bakanlığı’nca yayınlanan genelgeye
bakınca, ‘ayrıcalıklar listesi' tam kapanma olmadığını ortaya koydu. Bu
ayrıcalıklar listesine göre yaklaşık 20 milyon kişinin işe gitme zorunluluğu
bulunmaktaydı. Ayrıca şans oyunları ve at yarışlarının ayrıcalıklar listesinde bulunması
da, işi sulandırmaktır. Yabancı ülkelerden gelen turistlere herhangi bir
kısıtlama olmaması da anlamsızdır. Tam kapanma sürecinde ‘alkol satış yasağı’
getirilmesi ise rejim değişikliğinin ayak sesidir. Ne yiyeceği düşünülmeyen
vatandaşın, ne içeceğine karışmak ‘ileri demokrasiyle’ açıklanamaz.
30 Nisan günü ailemizin en küçük üyesinin
yaşadığı sağlık sorunu nedeniyle Hastaneye gitmek zorunda kaldık. Ankara’da
trafik yoğunluğu normal günlerdeki kadar olmasa bile, kesinlikle az değildi,
zaman zaman trafik sıkışıklığı bile yaşanıyordu. Otobüsler ve minibüsler
“lebaleb kongrelerden” farksızdı, insanlar kendilerini sokaklara atmıştı. Maske, mesafe ve temizliğe
dikkat düşük düzeydeydi. Bu şartlar altında güvenlik görevlilerinin araçları ve
sokakta yürüyen vatandaşları denetleyebilmesi de zordu.
Kısaca şunu söylemek gerekir: tam kapanma
ülkemizde coşkuyla karşılandı. Milyonlar tatile gitti, halk sokağa döküldü,
yaşam aynen devam ediyor. Bu durumda koronavirüs kime bulaşacağını şaşırıyor
diyebiliriz. Ekonomik yetersizlikler de ortadayken bu şekilde bir tam
kapanmanın çok başarılı olamayacağı görülmektedir. Ancak yine verilerle
oynayarak, turizm sezonunu açmak için salgın tablosunun biraz iyileştirilmesi
gündeme gelecektir. Sonrası ne olur bilinmez ama yine sonunda “kandırıldık” denebilir.
Azim ve Karar, 3 Mayıs 2021.
***