Kürtleşen Ermeniler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kürtleşen Ermeniler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Aralık 2015 Salı

Kürtleşen Ermeniler…



Kürtleşen Ermeniler… 




Kenan Erzurumlu ( Delilerin dilinden )

Kenan Erzurumlu 
( Delilerin dilinden )
03 Aralık 2015 Perşembe

Osmanlı'nın ‘teba-yı sadıka’sı Ermeniler, Hint-Avrupa kökenli ve Osmanlı'da 1.160.000 nüfusa  sahip bir etnik-dini grup olarak, 19. yüzyıl sonlarına kadar, sorunsuz olarak yaşamış; daha sonra Batılı devletlerin ve Rusya'nın kışkırtmaları ile silahlı isyan etmişler; yüz binlerce Türk-Müslüman'ın kanına girmişlerdir.Asırlar boyunca askerlik yapmadan, ticaretle-sanatla uğraşarak zenginleşen bu grup, harp ortamında kanlı terör örgütleri ve Türk-Müslüman katliamları ile anılır olmuştur. Akabinde başlayan İstiklal savaşımız süresince isyanlar bastırılmış ve terör unsurlarına karşı katı tedbirler alınmıştır. İskan ve tehcir bu tedbirlerdendir. Tehcir sırasında ölenler veya çatışmalarda öldürülenler, batı kaynaklı Ermeni katliamı söylemlerinin dayanağı olmuştur. Bununla beraber hemen hemen hiç kimse çıkıp da, Ermeni komitacıların erkek-kadın çocuk-bebek ayırımı yapmadan katlettikleri Türklerin sayısının ölen Ermenilerden fazla olduğunu ifade etmemektedir.

Konunun bu boyutunu ayrı bir yazı konusu olarak bırakarak, Anadolu'da kalan ve değişik topluluklar arasında gizlenen ‘Kripto Ermeniler’e değinmek istiyorum.İhanetlerinin hesabını vermek zorunda kalan Ermeniler, Ankara milli hükümetinin güçlenmesi ve asileri cezalandırması üzerine, dağlık yerleşim bölgelerine kaçarak uzun süre gizlenmiş; Cumhuriyet döneminde yapılan sayımlarda kimliklerini gizleyerek Alevi-Kürt kimliğinin arkasına saklanmışlardır.

Batı Anadolu'ya göç eden Ermeniler kısmen kimliklerin açıksalar da, Doğu ve Güneydoğu'da kalanlar, adlarını ve kimliklerini gizlemeye devam etmişlerdir. Böylece İstanbul'da yaşayan Kirkor'un, Diyarbakır'da yaşayan Ahmet-Mehmet isimli yeğenleri söz konusu olmuştur.Bu gelişmenin bir diğer boyutu, Kazım Karabekir Paşa'nın sahipsiz çocukları himaye için başlattığı, ‘şefkat hareketi’dir. Karabekir Paşa, sahipsiz kalan tüm çocuklara sahip çıkmış; azınlık çocuklarını eğitim ve Türk Kültürüne kazandırma gayreti gösterirken, Türk çocukları özellikle askeri okullara yerleştirmiştir. İzmir suikastı davasında tutuklanan Karabekir Paşa'ya destek veren subaylar bu çocuklar olmuştur. Öte yandan Türk-Müslüman isimleri ile toplumumuza kazandırılmaya çalışılan bu çocukların büyük kısmı daha sonraları asli kimliklerine dönmüşlerdir.

***
Doğu ve Güneydoğu'da kalan ve Kürt-Alevi kimliğinin arkasına saklanan Ermeniler, aradan geçen zaman içerisinde, ya Ermeni kimliğini tekrar gündeme getirmeye başlamış veya sünnileşerek izlerini tamamen kaybettirmeye çalışmışlardır.Ayrılıkçı Kürt hareketinin eylemlere başlaması ile birlikte, Kürt gruplar içerisindeki Ermeniler, Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı isyan hareketini gönülden desteklemiş ve hatta yönetici kadrolarını oluşturmuştur. Günümüzde, terör eleminde ele geçirilen ölü teröristlerden büyük kısmının sünnetsiz olmasının en önemli sebebi budur.

***
Bu noktada, açıklık getirmemiz gereken bir konu bulunmaktadır. Sözlerimizden tüm Alevi-Kürtlerin Ermeni asıllı olduğu gibi bir anlam çıkarılmamalıdır. Doğrudur; Kürt'ün Alevi’si yoktur. Az da olsa Zaza'nın Alevi’si vardır. Onların dışında kalan Alevi-Kürt veya Alevi-Zazalar iki kökenden gelmektedir. Bunlardan birincisi ve büyük çoğunluğu Kürtleşen- Zazalaşan Alevi Türkmen oymaklarıdır. Ki bunları kimlik değişim süreçleri 1500'lü yılların başlarından başlayıp 1800'lü yıllara kadar devam etmektedir. İkinci grup ise kimliklerini gizleyen (Kripto) Ermenilerdir.Kripto Ermeniler Kürt isyanları sırasında iki farklı yol izlemişlerdir. Bir kısmı isyancılarla birlikte olurken, diğer kısmı ise sünni kimliğini kabul ederek, kökenlerini derinlere gömme gayretine yönelmişlerdir.Tüm bu gelişmeler olurken, Büyük Önder Atatürk, milli devleti kurmak ve baskılanmış Türk kimliğini esas unsur, Türk kültürünü ve dilini hakim kılabilmek için çalışmalar yapmakta idi. Bu çalışmaların en önemli adımlarından biri de Türkçe'nin tek ve ana dil olması idi. Bu görüşün gereği olarak, Türkiye'deki Türkçe olmayan yer isimlerini Türkçeleştirme çalışmaları başlatıldı.


Kürtleşen Ermeniler konusunu incelerken, iki konuya değinmek kaçınılmaz bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan biri, Cumhuriyet öncesinden kalma eski Hıristiyan mabetleri ve benzeri yerler ile eski kayıtların muhafazasıdır. İkincisi ise, değiştirilen yerleşim yerleri isimleridir.
Özellikle son yıllarda, batılılaşma gayretinin bürokratik ve siyasi çılgınlık haline geldiği Avrupa Birliği'ne giriş sürecinde, temelleri dahi kalmamış Hıristiyan mabetleri veya kültürel kurumlarında yeniden inşa-restorasyon furyası başlamıştır. 

Hiç bir cemaatin kalmadığı yerlerde restore edilen veya yeniden inşa edilen kiliseler, bu gayretlerin sonucudur.

Burada bahsettiğimiz Sümela manastırı veya Akdamar (Ahtamar) adasındaki kilise değildir. Onların durumu da anlattığımız durumlara benzese de onlardan daha önemli olarak, hiç bir hıristiyanın kalmadığı yerlerde yeniden açılan kiliseler söz konusudur.

Kiliselerin açılmasından sonra, sıra, cemaat bulmaya gelecektir. Bu noktada uygulanan iki çalışmadan birincisi misyonerliktir ki, geçmiş yıllarda konuya dikkati çekmemizden sonra Vatikan ve Samsun'daki kilise tarafından mahkemeye verilmiştim.
Cemaat oluşturmanın ikinci yolu ise, içimizdeki kripto Hıristiyanlara (Ermeni ve Rumlar başta olmak üzere) gizledikleri kimliklerini açığa vurmaya teşviktir.
Gerek Birinci Cihan ve İstiklal Savaşları sırasında ve gerekse mübadele döneminde, Türkiye'deki birçok Rum ve Ermeni köyü boşaltılmıştır. Mübadele ile gelen soydaşlarımız ve Müslümanların bir kısmı bu köylere yerleştirilirken; köylerden bir kısmı da boş kalmıştır. 1925-1938 döneminde yaşanan Kürt isyanlarından sonra uygulanan iskan kanunun ile doğudan kaldırılan bazı Kürt aşiretleri veya aileleri bu boş olan köylere yerleştirilmiştir.
Türk köylerine dağınık olarak iskan edilen aileler, 2-3 nesilde toplumsal kaynaşma-bütünleşmeye uyarken, toplu aşiret veya kalabalık ailelerin birlikte iskan edildiği (iskan edilenlerin çoğunluğu sağladığı) köylerde yaşayanlar, kendi kimliklerini bölgede yaşatmışlar ve hatta yerleşim yerlerinin isimleri değiştirirken -sık olmamasına rağmen-Türkçe dışı isimleri köylerine-şehirlerine vermişlerdir.
Dikkatten kaçan husus buradadır. Alevi-Kürt yerleşim merkezi olarak tanımlanan ve fakat eski Ermenice ismini Türkçeye benzeterek alan ve hatta Türkçe olan yerleşim yeri ismini Ermenice kökenlilerle değiştirenler nasıl değerlendirilmelidir.  Şurası gerçektir ki, bu köylerde oturanların çoğunluğu kendisini Kürt Alevisi olarak görmektedir. Böylesi kişi ve grupların, Ahmet Yesevi ocağından gelip gelmedikleri ve Türkmen Aleviliğine benzerlikleri araştırılmalıdır. Türkmen Aleviliğinden farklı inanç ve ritüellere sahip olduklarını iddia edenler dikkate değerdir. Sünni köylerde ise fundementalist akımlara eğilim fazladır.
Kısacası,  Ermenice-Rumca isimlerini küçük değişikliklerle devam ettiren ve/veya geçmişte Türkçe adlara sahipken, isimler değiştirilirken Ermenice veya Rumca isimler alan köylerin durumu dikkat çekicidir.
Burada akla takılan soru şudur: ‘Yerleşim yerleri isimleri Türkçeleştirilirken niçin bazı yerleşim yerleri Ermenice veya Rumca isimler almıştır?’
Örnek olarak, Osmanlı döneminde, Ermeniceden gelen ve oluklu su yolu anlamına gelen bir kelime yer ismi olarak en az 10 yerde geçmekte iken, Cumhuriyet döneminde eski ismi Türkçe olan bir yerleşim yerine verilmiştir. Bu köyün sakinleri ve/veya sonradan iskan edilenler niçin Türkçe kökenli isimleri bırakarak Ermenice isimler almışlardır? Aynı ismi Osmanlı döneminde kullanan yerleşim yerleri Türkçe isimlere geçerken, bu köy(ler)in, bu isimleri tercih etmelerinin sebebi nedir?

Kanımca bu konu, etnik sosyoloji ve sosyal antropolojinin çalışma alanına girmektedir. Bununla beraber, Ulu Önder Atatürk'ün vasiyetine göre, dikkat etmek tüm milletimize yapılmış tavsiyedir.

Ne diyordu, Atatürk: ‘Aziz milletime tavsiyem odur ki, başına geçireceği adamların kanlarındaki ve vicdanlarındaki cevheri asliyi tayin etmekten bir an olsun uzak durmasın.’

Diyeceksiniz ki, ‘Kim bu bahsettiklerin?’
Bu kadar netameli konuda, benden bu kadar...
İpuçlarını ve araştırma yöntemlerini saydım. Zor gelirse..... 
www.google.com'a sorabilirsiniz?
Sonuçlara şaşıracaksınız!


http://www.gazetegercek.com.tr/kose-yazisi.asp?KY=2747&KoseYazisi=kurtlesen-ermeniler...-i