IRAKLI GÖÇÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
IRAKLI GÖÇÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mart 2017 Perşembe

IRAKTAN IRAGA TÜRKİYE’YE IRAKLI GÖÇÜ



IRAKTAN IRAGA TÜRKİYE’YE IRAKLI GÖÇÜ 



BÖLÜM 2: 

2.1. Yeni Göçlerin Kavşağında Türkiye;


Son yirmi beş yılda, Türkiye’ye gelen ve Türkiye’den geçen göç dalgalarının hacmindeki artış ve içeriğindeki çeşitlenme, Türkiye’nin göç sistemlerindeki yerinin dönüşmesine neden oldu (İçduygu, 2003; Erder, 2000). Bunun çok çeşitli sebepleri arasında Soğuk Savaş’ın bitmesiyle yaşanan siyasi, ekonomik ve toplumsal istikrarsızlıklar; Türkiye’nin Asya, Ortadoğu ve Avrupa’nın kavşak noktasında yer alan coğrafi konumu ve Avrupa’nın katı göç ve vize politikaları etkili olmaktadır. Bu faktörlerin etkisi sonucunda, son dönemde Türkiye’ye gelen yabancıların köken ülkeleri ve göç tipleri açısından farklılaştığı görülür: Eski Sovyet Bloğu ülkelerinden çalışma amaçlı gelenler, Ortadoğu ve Afrika’dan gelen sığınmacılar, mevsimlik göçmenler, transit göçmenler, Batılı ülkelerden 
gelen meslek sahibi yüksek gelirli kişiler, öğrenciler, vb. 

Tüm bu kozmopolit tablo içinde, siyasi açıdan çalkantılı ve ekonomik açıdan istikrarsız Asya ve Afrika ülkelerinden gelen göçmenler Türkiye’deki toplam gelişlerin oldukça büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. 
Türkiye’nin 1951’de imzalamış olduğu Cenevre Sözleşmesi’ndeki coğrafi kısıtlamayı hâlâ kaldırmamış olmasından dolayı Avrupa dışı ülkelerden 
gelen sığınmacılar Türkiye’de mülteci statüsü edinememektedir (Kirişçi, 1996). Bu kişilerin çoğu, ikamet ve çalışma izni alamadıkları için yasal göçmen olma hakkından da mahrum kalmaktadır. Bir yanda, “kâğıtsız”, yani düzensiz konumdaki göçmenlerin yasallaştırılması önündeki bürokratik engeller, diğer yanda mülteci statüsü edinemeyen sığınmacılar ve son olarak AB ülkelerinin gün geçtikçe sertleşen göçmen karşıtı politikaları, Türkiye’nin giderek daha fazla sayıda göçmenin biriktiği bir bekleme odasına dönüşmesine neden olmaktadır. 

Bu genel tablo Iraklılar için de geçerlidir. 1990’lar boyunca Türk topraklarından geçen düzensiz göç hareketi artış gösterirken, Iraklılar da Türkiye’deki düzensiz konumdaki göçmenler içinde en kalabalık gruplardan biri olmuştur. Yukarıda detaylı bir şekilde anlatılan siyasi ve ekonomik nedenler sonucu 1990’larda pek çok Iraklı Avrupa’ya gitmek için Türkiye’yi bir atlama tahtası olarak görmüştür. Bu kişilerin çok azı bu göçü seyahat ve ikamet yasalarına uygun bir şekilde gerçekleştirirken, büyük bir kesim Türkiye’ye giriş veya kalışlarını gerekli 
evraklar olmadan gerçekleştirmiştir. 

2003 yılında Saddam Hüseyin’in düşüşüyle birlikte Irak kaynaklı göç, içerik ve hacim açısından değişikliğe uğramıştır. 2003’e kadar Irak’tan gelen göçmenler arasında en kalabalık grup, Kürtler olmuş, onlar dışında Türkmenler ve Asuri-Keldani Hıristiyanlar da önemli bir yer edinmişlerdir. 2003’ten sonra, Amerikan 
işgal güçlerinin gözetimi altında ekonomik ve siyasi açıdan gelişen Kürt Bölgesel Yönetimi topraklarında yeni bir hayat kurmayı uman Irak Kürtlerinin göçü yavaşlamış ve Kürtler kendi ülkelerinde kalmayı seçmişlerdir. Bu arada, diğer Iraklı gruplar, özellikle de Türkmenler ve Hıristiyanlar artan şiddet ve baskı ortamı yüzünden Irak’tan kaçmaya devam etmiştir. 2007’ye kadar Türkiye’ye gelen Iraklıların ortak özelliği, ülkenin kuzey bölgesi kökenli olmalarıydı. 
Ancak 2006 sonunda ABD’nin Iraklıları mülteci olarak kabul edeceğini açıklamasından beri, Türkiye’ye gelen Iraklılar arasında Bağdat ve daha güneyinden gelen Araplara da rastlanmaya başlanmıştır. 

2.2. Türkiye’deki Kabul Durumu 

1990’lu yıllardan bu yana Irak’tan Türkiye’ye göç, Suriye veya Lübnan gibi diğer komşu ülkelere yönelik göçle karşılaştırıldığında oldukça kısıtlı kalmıştır. BMMYK tarafından 2007 yılında yayınlanan bir rapora göre Türkiye’de sadece 10 bin Iraklı bulunuyordu. Diğer komşu ülkelere oranla daha az sayıda Iraklının  Türkiye’yi tercih etmesinin sebepleri arasında, coğrafi uzaklık, dil farkı (çoğu Iraklının Türkçe bilmemesi), Türkiye’nin daha pahalı olması ve Türkiye’de mültecilere yardım eden sivil toplum kuruluşlarının az olması gibi faktörler sayılabilir. Ancak daha da önemlisi, Türkmenler dışındaki Iraklılar için Türkiye’de ikamet izni almanın zorluğundan dolayı, Türkiye transit ülke yapısını korumaktadır. 

1991 yılında yarım milyon Iraklının Türk sınırlarına gelmesini tetikleyen mülteci krizinden beri daha az ama sürekli bir Iraklı göçü devam etmiştir. Komşu Arap ülkelerindeki durumdan farklı olarak, Iraklıların çoğu Türkiye’de geçici bir süre kaldıktan sonra başka ülkelere göç etmiştir. Bu durumun başlıca nedeni ulusal 
ve uluslararası metinlerde Iraklıların, diğer Avrupalı olmayanlar gibi mülteci statüsü alma hakkından mahrum bırakılmış olmasıydı. 1951 Cenevre Sözleşmesi’ndeki coğrafi sınırlama maddesinin hâlâ korunuyor olması ve İskân 
Kanunu’nun sadece Türk kökenli yabancıların vatandaşlık alabilmesini mümkün kılması, Iraklıların Türkiye’de mülteci statüsü kazanmalarının 
önünde bir engel teşkil etti. 

Bu engelleyici faktörlerden dolayı Türkiye Iraklıların önemli bir kesimi için, geçici süre kalınacak bir atlama taşı olarak görüldü. Türkiye’nin “transit ülke” imajı, daha önceden Batı’ya göç etmiş aile üyeleriyle kurulan sosyal ağlarla da 
güçlendirildi. Sonuç olarak, soydaşlık bağı sayesinde İskân Kanunu’ndan faydalanabilen Türkmenler dışında, Iraklıların Türkiye’de sürekli olarak kalmak gibi bir beklentileri bulunmamaktadır. 


Türkiye’deki Iraklı mevcudiyeti 4 kategori altında toplanabilir: 
Düzensiz göçmenler, 
Sığınmacılar, 
Mevsimlik göçmenler (bavul ticareti yapanlar), 
İkamet izniyle oturan yasal göçmenler. 

Iraklıların büyük çoğunluğu düzensiz  göçmenler den oluşur, yani ülkeye pasaportsuz girmiş veya ülkeye yasal olarak girip vizelerinin geçerlilik süresini aştıktan sonra düzensiz hale gelmişlerdir (İçduygu, 2003). Ancak Türkiye’deki Iraklılar için tek statü bu değildir. Bir zamanlar göçmen olup daha sonra Türk vatandaşlığına geçmiş kişiler de bulunmaktadır. Bu kişilere dair kesin sayılara ulaşılamasa da, bu grup çoğunlukla 1934 İskân Kanunu dolayısıyla Türk vatandaşlığı alabilmiş Türkmenlerden oluşmaktadır. Ayrıca, Irak ve Türkiye arasında özellikle ticari amaçlarla mekik dokuyan Iraklılar da bulunmaktadır. 

2.2.1. Düzensiz Göçmenler 

1995-2004 arasında Türkiye’de güvenlik güçleri tarafından yakalanan yabancılar arasında en kalabalık grup, yaklaşık 100 bin kişiyle Iraklılar olmuştur. Bu sayı, yakalanan diğer Ortadoğu ve Asyalı göçmen vakalarının yarısına ve aynı 
dönemde Türkiye’de yakalanan toplam göçmen sayısının beşte birine denk gelmektedir (Apap, Carrera ve Kirişçi, 2005: 34). Yabancılar Bürosu’ndan edinilen bilgiye göre, Türk güvenlik güçleri tarafından 1995-2000 arasında 
yakalanan Iraklıların yüzde 96’sı “Türkiye’de yasadışı giriş, çıkış veya bulunma” dolayısıyla tutuklanmıştı (EGM, 2001: 33). 


Tablo-4: 1995-2004 Yılları Arasında Türk Güvenlik Güçlerince Yakalanan Göçmenlerin Milliyetlerine Göre Dağılımı 
Kaynak: İçişleri Bakanlığı, Yabancılar Şubesi verilerinden derleyen 
Apap, Carrera & Kirişçi (2005, 34). 

* Eski Sovyet Cumhuriyetleri: Rusya, Ukrayna, Moldova, 
Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan, Beyaz Rusya, Litvanya, 
Letonya, Estonya. 
** Orta Asya ülkeleri: Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, 
Özbekistan, Tacikistan 



Güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınan Iraklıların sayısı 1990’ların ikinci yarısında 5 kat artarak 1995’te 2 bin 218 kişiden 1999’da 11 bin 546 kişiye yükselmiştir.15 Bu sayı 2001 yılında 2 kattan fazla arttı ve 23 bin 444 kişiye yükseldi. 1999 ve 2002 arasında İtalyan sahillerine yanaşan teknelerdeki Kürt göçmenler hakkında, özellikle Kürt medyasında pek çok haber yapılmıştı.
16 2000’lerin başında Iraklı göçmen nüfusundaki bu muazzam artıştan sonra 2003’te ani bir düşüş yaşandı. O yıl Türk güvenlik güçleri tarafından sadece 3 bin 757 Iraklı göçmen yakalandı. Saddam Hüseyin rejiminin düşüşü ve 
Kürtler başta olmak üzere Iraklıların ülkelerine dair daha iyi bir gelecek umut etmeleri, Irak’tan dışarıya yönelik göçlerde bir azalmaya neden oldu. Bunun sonucu olarak, 2003 yılında Iraklılar ilk kez Türkiye’de yakalanan düzensiz göçmenler sıralamasındaki birincilik konumunu kaybederek Moldovalılar ve Pakistanlılardan sonra üçüncü sıraya yerleşti. 

Irak’ta devam etmekte olan şiddet olaylarına rağmen, Türkiye’de yakalanan Iraklı düzensiz göçmen sayısında son yıllarda ciddi bir düşüş gözlenmektedir. Ancak güvenlik güçleri tarafından hazırlanan bu istatistiklerin anlamı üzerine 
düşünmek gerekir: Bu düşüş Türkiye’de düzensiz konumdaki Iraklı sayısında bir azalmayı mı göstermektedir, yoksa politikalardaki başka değişimlere mi işaret etmektedir? Saha araştırması sonuçları, Türkiye’de yetkili makamlar tarafından görmezden gelinen çok sayıda kayıt dışı göçmen olduğunu göstermektedir. 

2.2.2. Sığınmacılar 

1990’lardan beri Türkiye’de yapılan sığınma başvuruları sıralamasında Iraklılar, İranlılarla beraber ilk 2 sırayı paylaşmışlardır. Ancak en çok başvuru yapan gruplardan biri olmalarına rağmen, Iraklıların Türkiye’de yaptığı iltica başvuruları hiçbir zaman çok yüksek sayıda olma-mıştır. Irak’ta uzun yıllardır yaşam koşullarının çok zorlu olması, can güvenliğinin bulunmaması ve özellikle etnik ve dini azınlıklara karşı saldırılar göz önüne alındığında bu sayının düşüklüğü  daha iyi anlaşılır. Iraklılar tarafından Türkiye’de yapılan başvurular 2002’ye kadar yılda sadece 3 bin ve 4 bin dosya civarında olmuştur (İçduygu, 2003: 23). Irak’ın toplam dış göç büyüklüğü göz önüne alındığında, bu çok 
düşük bir sayıdır. Bu sınırlı istatistiklere etki eden faktörlerden biri de şüphesiz Türkiye’nin 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde koruduğu coğrafi sınırlamadır (Kirişçi, 2000). 

Türkiye’de iltica prosedürünü düzenleyen yönetmelik, Türkiye tarafından coğrafi sınırlama ile onaylanmış olan 1951 Cenevre Sözleşmesi’dir. Türkiye iltica hakkını sadece “Avrupa’da olan olaylar” sonucu ülkesinden kaçan kişilere tanır.17 Buna göre, Türk devletinin mültecilere dair yasal yükümlülükleri sadece Avrupa’daki olaylardan kaçarak ilticaya başvuran kişiler için geçerlidir. Kısacası, Avrupalı olmayan kişiler Türkiye’de mülteci olamaz.18 

1994 yılında, Türkiye’ye sığınan Afrika ve Asyalıların sayısının artması üzerine sığınmacılarla ilgili yeni bir düzenleme uygulamaya kondu.19 1994 yönetmeliğinde, 1951 Cenevre Sözleşmesi’ndeki mülteci tanımı tekrar edildi 
ve coğrafi sınırlama korundu (Kirişçi, 2001: 11). Bugün, Avrupa Birliği’nin talebine rağmen Türkiye Avrupa dışından gelen sığınmacılara mülteci statüsü tanımamaya devam etmektedir. 


Iraklılar Türkiye’de iltica başvurusu yapan ikinci büyük grubu oluşturmaktadır. 1997 ve 2001 arasında yaklaşık 13 bin Iraklı sığınma başvurusu yapmıştır. Ancak güvenlik güçleri tarafından yakalanan Iraklı göçmenlerin sayısı resmi olarak sığınma başvurusu yapan Iraklılara oranla çok daha yüksektir (resmi kaynaklara göre 1995 ve 2001 arasında yaklaşık 80 bin Iraklı düzensiz 
göçmen konumunda yakalanmıştır). Sığınma başvuruları ve düzensiz göç arasındaki bu uçurum Iraklıların büyük bir kısmının başvuru durumunda olumsuz yanıt alacağını düşünmesinden kaynaklanmaktadır. 

Iraklı sığınmacıların sayılarını sınırlayan bir diğer faktör de BMMYK ofislerinde 2003-2006 arasında Iraklı dosyalarının askıya alınması oldu. 2003 Amerikan işgalinden bu yana pek çok Batılı ülke Iraklıların iltica başvurularını 
ülkedeki siyasi dengelere dair bir karar oluşuncaya kadar erteledi. BMMYK internet sitesine göre 2006 başlarında 2 bin 200 Iraklı sığınmacı Türkiye’de bulunmaktaydı. Bu kişiler başvurularının 2007’ye kadar dondurulması dolayısıyla Irak’ta devam eden düzensizlikle yerleştirilmeyi bekledikleri son ülkeye dair umutları arasında sıkışıp kaldı.20 2003 yılından sonraki iltica başvurularında bekletilen vakalar büyük bir hızla artarken 2007 yılında Amerikalı yetkililerin Iraklılara mülteci statüsü tanıyacağını açıklamasıyla durum bir anda değişti. ABD’nin bu açıklaması, Iraklıların dosyalarıyla ilgilenen diğer ülkelerde de olumlu bir etki yarattı. 


Tablo-5: Nisan 2009 BM Mülteciler Yüksek Komiserliği 
Kaynak: BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, 
http://www.unhcr.org.tr/MEP/index.aspx?pageId=242 

Özetlemek gerekirse, 2006 yılında Irak’ın orta ve güney kesimlerinden gelen kişilerle ilgili BMMYK tarafından alınan kararla birlikte Iraklılar mülteci olarak kabul edilmeye başlandı. Karar 2009 yılında revize edildi ve Bağdat, Kerkük, Selahaddin’i de kapsayan 5 şehir “merkezi yönetim” içerisinde tanımlandı. Bu da BMMYK Türkiye ofisine sığınmacı başvurusunda bulunan Iraklıların sayısında ciddi bir artışa neden oldu; Nisan 2009 tarihinde 8 bin 315 Iraklı kayıt altındaydı. Iraklıların ABD’ye kabul edilmeye başlamasıyla, Türkiye’deki 
Iraklı grupların profili değişmeye başladı. İlk kez Türkiye’de Sünni ve Şii Arapların sayısında önemli bir artış kaydedildi, Hıristiyan Keldanilerse 
yüzde 60’lık bir oranla hâlâ birinci sırada yer almakta. Yeni gelenlerin çok daha kısa süre kalıyor olmasıysa, Türkiye’nin transit ülke konumunu 
güçlendiren bir etki yaratmaktadır. 

2.2.3. Mevsimlik Göçmenler / Bavul Tüccarları 


2003 sonrasında Türkiye’ye resmi yollarla giren kişilerin sayısında ani ve etkileyici bir artış gözlenmiştir. Bu durum, Irak’ta pasaport rejiminin 
serbestleşmesi ve Türkiye ile Irak arasında gelişen ekonomik ilişkilerin bir sonucu olmuştur. 1991 Körfez Savaşı sonrası Irak’ta kötüleşen ekonomik koşullar yüzünden ülke dışına kaçışları engellemek isteyen Baas liderlerinin 
dış göçü engellemek için bulduğu yöntemlerden biri de başta doktor ve mühendisler olmak üzere beyaz yakalılara yurtdışına çıkarken zorunlu bin dolarlık depozito uygulamasıydı (Hiro, 2003: 15). Turistik amaçlarla ülke 
dışına çıkacağını söyleyen Iraklıların dönüşünü garantilemek için uygulanan bu turist vizesi depozitosu, ülkedeki ekonomik istikrarsızlık ve devalüasyon ortamı göz önüne alındığında, pek çok Iraklı için ciddi bir engel oluşturmuştur. 2003’te pasaport edinme kolaylaştırılmış, depozito benzeri uygulamalar kaldırılmıştır. 
Böylece 2003 öncesinde Türkiye’ye giriş yapan Iraklıların sayısı 15-20 bin civarındayken, bu sayı 2004 yılında beş kat artarak 111 bine çıkmış, 2008 yılında ise 250 bine ulaşmıştır. 

Turist vizesiyle girişlerdeki artışın bir diğer nedeni de iki ülke arasında gelişmekte olan ticarettir. Irak’taki ekonomik istikrarsızlık sonucu 
boş kalan pazar, başta Türk işadamları olmak üzere yabancı firmalar tarafından bir anda önemli bir hedef haline gelmiştir. Aynı dönemde, Türk işadamları Irak’ta faaliyet gösterirken, Iraklı tüccarlar da Türkiye’den mal almaya başlamıştır. 

Bu noktada “ Bavul Ticareti ” önemli bir işkolu haline gelmiştir. 


Tablo-6: 1990-2008 Yılları Arasında Türkiye’ye Giriş Yapan Iraklı Sayısı 
Kaynak: Turizm ve Kültür Bakanlığı Verileri 


1990’larda Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle başlayan bavul ticareti komünist rejim ile bastırılmış ülkelerdeki tüketim ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamıştır. Alıcıların sık sık ve düzenli olarak iki ülke arasında mekik dokumasından dolayı 
“döngüsel göçmen” olarak adlandırılan bu kişiler eski Sovyet Ülkeleri’nin yanı sıra Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinden gelmekte ve Laleli, Osmanbey, Merter gibi semtlerden toptan alışveriş yapmaktadır (Aslan ve Perouse, 2003). 
Bugün bavul ticareti şekil ve içerik değiştirmiş, kayıtlı olarak yapılan bir dış ticaret faaliyetine dönüşmüştür. 

Türkmenler dil ve etnik yakınlıkları sayesinde bu sektörde Arap ülkelerinden gelen müşteriler ve Türk işadamları arasında bir aracılık rolü üstlenmiştir. 2003 sonrasında Laleli ve Osmanbey’deki ihracat-odaklı dükkanlar ve kargo şirketleri için yeni gözde müşterilerden biri Iraklılar olmuştur. Saha araştırması sırasında 
ziyaret edilen Türkmen firmalarından biri, Irak’la 1996-1997’de başlayan ticaretin ambargo döneminde sınırlı kaldığını ancak 2003 sonrasında hızla geliştiğini ifade etmiştir. Resmi istatistiklerle doğrulama olanağımız olmasa da, 
Laleli’deki Türkmen işadamları da 2003 itibariyle Irakla olan ticaret hacminin yıllık 2-5 milyon olduğunu belirtmiştir. 

Kısacası, Türkiye ve Irak arasındaki ticaret geliştikçe, Iraklıların yasal girişleri de artmaktadır. Bu ticari faaliyetin ivme kazanmasında ise, çoğunluğunu Türkmenler in oluşturduğu Iraklıların aracı rolü etkili olmuştur. 


***