Halepin Düşüşü ve İran
Halep’in “ Düşüşü ” ve İran
2017-02-06
13 Aralık 2016’da Esad yönetimine bağlı güçler ile müttefiklerinin Halep’in doğusunda kontrolü ele geçirdiği ilan edildi. Rusya’nın BM Temsilcisi Vitaly Churkin, Suriye ordusunun isyancıların elindeki bölgelerde kontrolü yeniden sağladığını ve isyancı savaşçıların kentten ayrılması için bir anlaşmaya varıldığını söyledi. Böylece, Temmuz 2012’den beri Halep’in bir kısmını ellerinde bulunduran silahlı muhalif gruplar şehirden çekilmek zorunda kaldı. Bu gelişme muhalifler ve onların destekçileri tarafından Halep’in “düşüşü”, Esad yönetiminin destekçileri tarafından “Halep’in kurtuluşu” olarak görüldü. Suriye iç savaşının sonu olmasa da Halep’in “düşüşü”, Esad’ın Suriyeli ve bölgesel destekçilerini bir hayli heyecanlandırdı.
Halep’in “düşüşü”, krizin başından beri kararlı bir şekilde Esad yönetiminin arkasında duran ve ona her türlü desteği veren İran yönetimini de mest etti. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Halep’in “kurtarılması” nedeniyle “Suriye hükümetini” tebrik etti. Meclis Başkanı Ali Laricani, Halep’in kurtuluşunun “terörizme karşı mücadele dönüm noktası” olduğunu söyledi. İran Rehberi Ayetullah Ali Hamaney’in dış ilişkiler danışmanı ve İran’ın Arap dünyası ile ilişkilerinin şekillenmesinde etkili bir rol oynayan Ali Ekber Velayeti ise “Halep’in kurtarılmasının bundan sonra atılacak adımlar için başlangıç” olduğunu söyledi. Diğer İranlı yetkililer de Suriyeli muadillerini arayarak “terörizme karşı mücadelede elde edilen bu başarı”dan dolayı Suriye halkına ve hükümetine tebriklerini sundu. Cuma hutbelerinde Suriye’de Batılıların ve Siyonistlerin “emperyalist emellerine karşı direnişi” ve “terörizmle mücadelede elde edilen başarıları” öven konuşmalar yapıldı.
İran’da Zafer Sarhoşluğu,
İran’ın Suriye rejim güçlerinin muhalifler karşısında elde ettiği başarıdan dolayı bu denli mest olmasının çeşitli nedenleri var:
Birincisi, bu savaş İran’ın müttefikinin yalnızca kendi imkânlarıyla yürüttüğü bir savaş değildir. Devrim Muhafızları’nın eski komutanı ve Hamaney’in askerî işlerden sorumlu danışmanı Yahya R. Safavi’nin ifadesiyle “Halep’in teröristlerden temizlenmesinde İran, Rusya, Suriye ve Hizbullah ittifakı” önemli bir rol oynadı. İran, Suriye ordusuna verdiği askerî danışmanlık ve lojistik desteğin yanı sıra Esad yanlısı Milli Savunma Güçleri’nin teşkilatlanmasında, eğitiminde ve idaresinde etkili oldu. Ayrıca, Lübnan Hizbullahı’nın yanı sıra Irak’tan, Afganistan’dan ve Pakistan’dan Şiî milisleri seferber ederek Seyyide Zeyneb Türbesi’ni koruma adına Suriye’de değişik cephelere sürdü. Hatta İran’ın yurtdışı operasyonlarında görev alan Kudüs Gücü ve Devrim Muhafızları Ordusu subaylarının yanı sıra düzenli ordudan bazı birlikler de çatışmak üzere Suriye’ye yerleştirildi. Hatta bazı muhalifler kendileriyle savaşan esas gücün Esad rejimine bağlı güçlerden ziyade İran’a bağlı güçler olduğunu iddia etti. İran bu uğurda ağır kayıplar da verdi. Yüzlerce milis ve askerin yanı sıra Hüseyin Hemedani gibi İran’ın sahadaki askerî operasyonlarını yürüten çok sayıda tecrübeli general Suriye’de hayatını kaybetti. Ekim 2015’te öldürülen Hemedani’den sonra Suriye’deki İran operasyonlarının komutasını Tuğgeneral Cevad Gafari’nin aldığı belirtiliyor. Dolayısıyla Halep’te elde edilen “başarıda” İranlılar kendilerine büyük bir pay biçmektedir.
Esad yönetimine verilen askerî desteğin yanı sıra İran’ın siyasi ve diplomatik çabaları da Suriye’de bugün gelinen noktada etkili oldu. Nitekim, Rusya’nın Eylül 2015’te çatışmalara müdahil olması sahada askerî dengeleri rejim lehine değiştirdi. Bazı çevrelerde Rusya’nın müdahalesinde İran’ın etkili olduğu iddia ediliyor. Nitekim, Suriye’de krizin başlamasından beri Esad yönetiminin desteklenmesi ve “terörizme karşı mücadele” ortak noktasında buluşan Tahran ile Moskova arasında koordinasyon vardı. Geçtiğimiz yıl zarfında iki ülke arasındaki ilişkiler biraz daha derinleşti. Haziran 2016’da İran, Suriye ve Rusya savunma bakanları Tahran’da bir araya geldi. Ekim 2016’da üç ülkenin dışişleri bakanları Moskova’da üçlü toplantı yaptı. İran ile Rusya, Halep’teki son çatışmalar sırasında da sürekli temas halinde oldu. Rusya Devlet Başkanı Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentiev, Suriye ordusunun Halep’te kontrolü sağlamasından kısa bir süre öncesinde ve sonrasında Tahran’daydı. Lavrentiev, Tahran’da Velayeti’nin yanı sıra İran’ın Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri, aynı zamanda Rusya ve Suriye ile askerî, siyasi, güvenlik işbirliği koordinatörü Tuğamiral Ali Şamhani ile görüştü.
İkincisi, Esad yönetiminin Halep’te kontrolü sağlaması, İran’ın Esad’ın geçiş sürecinin bir parçası olması gerektiği yönündeki pozisyonunu güçlendirdi. Gerçi bir süreden beri bölgesel ve küresel aktörlerin çoğunun Suriye’deki önceliği değişmiş, Esad yönetiminin devrilmesinden ziyade IŞİD ve el-Nusra’nın temsil ettiği aşırılıkçılık ve terörizmle mücadele vurgusu öne çıkmıştı. Şimdi silahlı muhaliflerin Halep’ten çekilmesi, İran ile Rusya’nın hem sahadaki konumunu hem de uluslararası müzakerelerdeki savlarını güçlendirdi.
Halep’te elde edilen neticeden İranlıların mest olmasının bir başka nedeni ise onların Suriye’deki mücadeleye yükledikleri özel anlam. İranlıların birçoğu Halep’in muhaliflerden geri alınmasını sadece “isyancıların ve teröristlerin” değil, muhalifleri destekleyen bölgesel aktörler ve ABD’nin yenilgisi olarak görüyor. Sahadaki gelişmelerin böylesi bir bölgesel bir perspektiften değerlendirilmesi, İranlı yetkililerin bir kısmını, özellikle askerî yetkilileri zafer sarhoşu yaptı.
Devrim Muhafızlarının eski komutanı Safavi, “Halep’in kurtuluşunun ardından yakında Musul’un da alınacağını” söyledi ve İran, Rusya, Suriye ve Hizbullah ittifakının elde ettiği zaferlerin “İran’ın siyasi ağırlığını artırdığını” belirtti. Safavi, “ABD, İran’ın Batı Asya’nın en büyük gücü olduğunu gördü” dedi ve yeni ABD Başkanı Trump’ın “İran’ın bölgenin bir numaralı gücü olduğunu” aklında tutmasını söyledi. Devrim Muhafızları Komutanı Yardımcısı Hüseyin Selami, “küresel emperyalizmin aşırı isteklerine karşı duran İran’ın kılıçlarının Tahran’dan Akdeniz’in kıyısına kadar uzandığını” söyledi. Selami, “Halep’in kurtuluşu İslam ordusunun başarısının ilk adımıdır. Allah’ın izniyle, Musul’un, Yemen’in ve Bahreyn’in kurtuluşu da yakında olacaktır” dedi. Devrim Muhafızları Sözcüsü Ramazan Şerif, Halep’in kurtuluşunun, “Musul’un da kurtuluşuna ve Yemen ve Bahreyn buhranlarının çözümüne zemin hazırlayacağını” savundu. Devrim Muhafızları ile bağlantılı Javan gazetesinde Mohammad Babaei tarafından kaleme alınan yazıda, “savaşın sonunda bütün Ortadoğu’da İran’ın liderliğinde yeni bir sayfa açılacağı” ileri sürüldü.
İran Dış Politikasında Müzakere ve Mücadele;
İranlı hükümet yetkilileri ve diplomatlar başından beri yaptıkları çeşitli açıklamalarda Suriye krizinin askerî yollardan çözülmesinin mümkün olmadığını, diplomatik ve siyasi çözüm bulunması gerektiğini söyledi. Sesi oldukça cılız çıkan küçük bir kesim de Esad yönetimine verilen kayıtsız desteği zaman zaman eleştirdi. Bu eleştirilere ve siyasi çözüm çağrılarına karşılık neo-muhafazakâr kesim ve Devrim Muhafızları, Suriye meselesinde tek çözümün “direniş ve mücadele” olduğunu savundu. Son olarak Velayeti, Kasım 2016’da katıldığı bir televizyon programında ABD ile Suriye krizi dâhil bölgesel meseleler üzerinde müzakere yapılmasını isteyenleri “Amerika’nın düşman doğasının farkında olmamakla” eleştirdi.
Neo-muhafazakâr kesim ve Devrim Muhafızları, Halep’in kurtuluşunu “direnişin ve mücadelenin” başarısı olarak gördü. Tahran Cuma İmamı Ayetullah Muhammed İmam-i Kâşânî, 16 Aralık’ta verdiği vaazda, –İran’ın nükleer anlaşmayla ilgili bütün yükümlülüklerini samimiyetle yerine getirdiği, buna karşılık ABD’nin ambargoları uzatarak anlaşmayı ihlal ettiği hatırlattıktan sonra– konuyu Halep’e getirdi. Suriye milletini ve ordusunu Halep’in kurtuluşu nedeniyle tebrik eden İmam-i Kâşânî, Halep’te zaferin direniş sayesinde kazanıldığını söyledi. Kum Cuma İmamı Ayetullah Haşim Hüseyin-i Buşehrî “Halep’in kurtuluşu, teslim olmanın veya sonuçsuz müzakerelerin değil, mücadeleye dayanmanın şerefli bir örneğidir” dedi.
Ağustos 2013’te Hasan Ruhani “itidalli dış politika” söylemiyle İran cumhurbaşkanı olduğunda birçok gözlemci İran’ın hem Suriye krizi başta olmak üzere bölgesel meselelerde hem de nükleer meselede daha uzlaşmacı bir tutum almasını beklemişti. Fakat bu dönemde İran nükleer meselenin çözümünde müzakere yolunu, Suriye meselesinde ise “direniş” yolunu seçti. Müzakere süreci başlangıçta olumlu sonuç verdi ve nükleer anlaşma yapıldı. Fakat, son zamanlarda nükleer anlaşmanın uygulanmasında karşılaşılan problemlerden ötürü ve Amerikan yaptırımlarının sürmesi nedeniyle İranlı yetkililer ABD’yi anlaşmayı ihlal etmekle suçluyor. ABD’ye yönelik bu suçlamaların artması, müzakere yoluyla nükleer meselenin çözümünü savunan Ruhani hükümetinin elini zayıflatmaktadır.
Nükleer anlaşmanın uygulanmasında karşılaşılan problemler İran dış politikasında “müzakere” seçeneğini zayıflatırken Esad yönetiminin Halep şehrinde kontrolü yeniden sağlaması, “direniş ve mücadele” yönteminin başarısı olarak görülüyor. İranlı neo-muhafazakârlar ve askerî yetkililer zafer sarhoşluğu içinde Halep’te “direniş ve mücadele” ile elde edilen “başarının” başka cephelerde de tekrarlanacağı konusunda kendilerinden emin. Hatta bu sürecin sonunda bütün Ortadoğu’da İran’ın en büyük ve en etkili güç olacağını düşünüyorlar. Dolayısıyla, Halep’te elde edilen sonuçtan hareketle İran’ın, bundan sonra bölgede askerî ve siyasi açıdan daha agresif hareket etmesi beklenmektedir.
***