HER İNSAN BİR DEVLETTİR, “DEVLET İNSAN İÇİN VARDIR”
Mustafa Nevruz SINACI
TBMM ve MİLLET-VEKİLLİĞİ
Türk milletinin kadim medeniyeti, milli kültür ve siyaset biliminde “medeni siyaset” denilen milli siyaset geleneğinin öznesi insan’dır. Buna göre: Evrende var olan her şey insan içindir. Şu hale nazaran, gerçekte her insan; Kâinatın atom’u ve bir “merkez varlık” sıfatıyla “nevi-i şahsına münhasır” devlettir ve kurumsal devlet “bu insan” için vardır. Dolayısıyla, bir takım kötü tohum ürünü, suiniyet sahibi, sureti haktan görünen insanlık düşmanlarının iddia ve iftira ettikleri gibi; Türk-İslâm ortak sentezi ve kadim geleneğinde, kesinlikle devlet değil; Sadece ve yalnızca “İNSAN” kutsaldır.
İNSAN’I YAŞAT Kİ; DEVLET YAŞASIN
Medeni siyasette İnsan; Dilediği dine inanmakta ya da inanmamakta serbest, yani lâik ve fakat “suç işleme özgürlüğüne” sahip değildir. Devlet cihazı olarak adlandırılan “hüküm ve hikmet” merciininse tek ve yegâne umdesi adalettir. Adalet, her şeye egemen RAB olan, yüce yaratıcı ALLAH (cc)’ın emir ve yasaklarına aykırı olamaz. Çünkü evrensel adalet ilâhi kanun, kuram, kural ve objektif ilkelerden ibaret olup; Âdetullahtır. Âdetullah ise, Allah'ın kanunu, yaratıcının sünneti anlamı ve önem derecesinde demektir ki, buna da Sünnetullah denir.
Hakikatte insan, Yüce Yaratıcının Halifesi;
Yani yeryüzündeki vekilidir.
İnsan’ın şahsında, bütün mükevvenat (varlıklar, canlı-cansız her şey, yaratılmışların tamamı) tekevvün (vücut bulan, meydana gelen, şekillenen, var olan) eder. Yani; Hazreti Yunus Emre’nin “yaratılanı seveceksin, yaratandan ötürü” sözü, esaslı bir kuram, Güçlü bir öz’dür; İnsan denilen özne’nin açılımı, anlamı: Özelde ins, ünsiyet, meşveret ve muhabbet; Genelde ufuk ve felsefesidir. Mikro kozmos (küçük evren) bağlamında İnsan; Adalet ahlâkı, fazilet, kavram ve fiilde hak-hukuk üzerine kaimdir.
Adalet, fazilet, hakkaniyet ve evrensel hukuk’a teslimiyet dâhilinde “ilkeli, namuslu, dürüst, onurlu, sorumlu, soylu ve üretken (yapıcı/yaratıcı/mucit/keşşaf) ” bir hayat sürmeyen mahlûklar “insan” olarak kabul ve telâkki edilemez. Bu nedenle İnsan ve İslâm barış, anlayış ve (evrensel yasaya) teslim kök’ünden gelir. Yani İnsan’ın yaşamı süresince görevi “evrensel adalet ve küresel barış” yasalarına uymak; Doğrudan ve aracısız olarak birey tarafından tayin ve tespit edilen, seçilen hükümetlerin (devletin) görevi:, Hâkim ve hükümran, sorumlu olduğu alanda evrensel adaletin, tam bir eşitlikle uygulanmasını (İnsan hakları, adalet, hukuk, yaşam boyutunda eşitlik ve kalıcı/sürekli barışı) sağlamaktır…
TÜRK SİYASET GELENEĞİ
İşte Türk siyaset geleneği, diğer bir deyişle “medeni ve/veya milli siyaset” bu manâ ve muhtevadan ibarettir. Dolayısıyla, kendine özgü, geleneksel tarihi karakteri, kadim ve orijinal yapısı nedeniyle, Cumhuriyet dönemi itibarıyla buna: Türk İnkılâbı denilmiştir. Türk İnkılâbı: 1700 yılından itibaren giderek yozlaşan, çürüyen, dejenere edilen; Türk-İslâm kültürü, siyaset ahlâkı ve medeniyetini önce durduran, duraklatan, müteakiben 200 yılda çökerten menfur bir süreci durduran, soylu bir “öze dönüş” (aslına rücu) hareketidir. (sistemde ‘devrim’ sözcüğü yoktur.) Umarım; Hakikatten gafil, açılım, sulta, cunta, dikta, vesayet gibi güdüm heveslileri bu hakikatleri dikkatle okur ve doğru algılarlar!…
TÜRK İNKİLABININ YÖNETİM İLKELERİ:
01- Türk milletinin idare şekli “kuvvetler birliği” esasına dayanır. Egemenlik birdir ve kayıtsız şartsız milletindir. Büyük Millet Meclisi, Türk milleti adına egemenlik hakkını kullanır. Yasama ve yürütme yetkisi TBMM’nde toplanır. Meclis yasama yetkisini bizzat kullanır. Yürütme yetkisini kendi arasından seçeceği Cumhurbaşkanı ile onun tayin edeceği Bakanlar Kurulu’na bırakır. Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri tarafsız, mutlak adaletli ve bağımsızdır. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1935-Ulus Gazetesi)
02- Efendiler, uzmanlarca bilinen bir gerçektir ki, kanun koyucular (Milletvekilleri) bir takım seçkin özelliklere sahip olmak mecburiyetindedirler. O özelliklerden birincisi şudur: “Kanun teklif eden, kanun yapan, kanun koyan bir insan, insanlığın bütün hislerini, bütün ihtiraslarını herkesten daha çok anlamalı ve bilmelidir. Fakat nefsini herkesten fazla ve tamamen, bütün kapsamı ile bunlardan korumak kudret ve kabiliyetine sahip olmalıdır.” Bu seçkin özelliğe sahip olmayan insanlar, toplum için kanun yapmak (vekil olmak) hak ve yetkisinden men edilir. Çünkü Kanunlar hislere dayanarak ve uyularak yapılamaz. (1921-Söylev ve Demeçler, Cilt: 1 Sayfa: 193 + Atatürk’ü Anlamak, Behzat Şaşal, Anayurt-2004)
03- Milletvekili sıfatıyla vazife, salâhiyet ve sorumluluk mevkiinde beraber çalışacağımız arkadaşlarımızın geçen tecrübelerden de yararlanarak vazifelerini eksiksiz yapacaklarını ve özellikle:, “Milletvekilliği’nin, her tür düşünceden daha önemli, haysiyetli ve şerefli (vicdanı hür, irfanı hür ve nevi-i şahsına özgür) bir millet vekâleti” olduğunu ve bunun, resmi ve özel hayatta bile birçok manevi (sorumlulukları) ve belirli külfetleri bulunduğunu göz önünden uzak tutmayacaklarını kuvvetle ümit ederim. (1927-Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Mustafa Kemal Atatürk, TİTE-Yay. Nimet Arsan)
04- İçinizde memleketi ve milleti en çok seven, aklına, ilmine, anlayışına, vicdanına en çok güvendiğiniz; Namuslu ve dürüst insanları (milletvekili) seçiniz. Bu sayede Meclis sizin arzularınızı yapmaya, lâyık olduğunuz refahı sağlama gücüne sahip olacaktır., Açık ve sağlıklı düşünmek, açık (saydam/şeffaf) ve tutarlı hareket etmek, bu suretle Türk’ün yüksek siyasi müessesesi, Cumhuriyeti yükseltmek... Bu görüşleri tartışanlar, asla, birbirine karşı değillerdir. Önemli olan bu görüşlerin başarılı olmasıdır. Milletin, hatalardan korunması için tek sağlıklı çözüm: Düşünce ve yaptığı işleriyle milletin güvenini kazanmış, siyasi bir partinin seçimde millete yol göstermesidir. (1927-Nutuk, Cilt: 2-1960)
TÜRK İNKİLABININ YÖNETİM İLKELERİ
05- İrade ve egemenlik milletin tümüne aittir. Demokrasi, milli egemenlik prensibinin esasıdır. Gerçekte, idare edenler “millet adına” egemenlik kullanırlar. O halde, devlette idare edenler demokrat olmalıdır. Hükümet prensibi de, adalet sevgisini ve ahlâk fikrini gerektirir.
Zira Cumhuriyet ve Demokrasi memleket aşkıdır. Millet aşkıdır. Aynı zamanda, babalık ve Analıktır. Hükümetlerin öncelikli görevi: Kişisel hürriyetlerin sağlanması, adalet ve barışın sürekli kılınmasıdır. (M. Kemal Atatürk)
Zira Cumhuriyet ve Demokrasi memleket aşkıdır. Millet aşkıdır. Aynı zamanda, babalık ve Analıktır. Hükümetlerin öncelikli görevi: Kişisel hürriyetlerin sağlanması, adalet ve barışın sürekli kılınmasıdır. (M. Kemal Atatürk)
06- Devlet adamı gelecek kuşakları düşünen (yüksek ahlâk, ilim, adalet, basiret ve beka sahibi) kişidir. Politikacı ise; Gelecek seçimleri düşünen (hırs ve ihtirasına zebun) kişi olarak tarif edilir. (Uğur, İsmet İnönü, s. 9-10)
07- “…bu yazılmamış olan ve milletin şuurunda yaşayan (evrensel adalet, milli kültür, medeni siyaset ve küresel barışa dair) kanunlara riayet etmeyen her meclis, her müessese ve her örgüt, nihayet dayandığı kanunların kendilerini müdafaa etmediğini görmeye mahkûm oluyorlar, olacaktır…” (Uğur, İsmet İnönü, s. 31-32)
08- Bir kanun kabul edilirken her birimiz şu veya bu fikirde bulunabilir, mücadele ederiz. O idareden sonra iktidarlar da değişir. Onu yapmış olanlar gider, biz geliriz, başkası gelir. Her mesuliyet alan adam, ondan evvelki hükümetin çıkardığı kanuna güvenerek işini, sermayesini getirmiş olanların, kendilerine kanunla temin ettirilmiş olan bütün haklardan endişe etmeksizin istifade etmeleri şarttır. Petrol kanunu mevcuttur. Mevcut olduğu gibi tatbik edilecektir. Yabancı sermaye ile kim memleketimize gelmişse emniyettedir. (Mehmet Turgut, Siyasetten Sahneler, B.Yay-1991 s.61)
09- Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsü mübalâatsızlığa (saygısızlığa) asla gelmez.
Ben bu kürsüye her çıkışımda onun mehabetini (yüceliğini), Meclisin büyüklüğünü ve ehemniyetini duyarım. (Bilsel, İsmet İnönü: Büyük Devlet Reisi, s.ıv) “Vekillerin de, reis-i devletin de, herkesin de harekâtı, hattâ vaatları, hattâ retleri kanun, vazife, ahlâk kuyuduyla (kaydıyla, sınırları ile) çerçevelidir.” (İsmet İnönü’nün TBMM’ de Konuşmaları, 1920-1938, s.279) “Hürriyet, fakat anarşi değil, disiplin, fakat cebir değildi ve Meclis görüşmelerinde söz alanlar bu ilkeye özen göstermeliydiler. (Asım Us’un Hatıra Notları: 1930’dan 1950 Yılına Kadar Atatürk ve İsmet İnönü Devirlerine Ait Seçme Fıkralar, s.331)
10- Meclisin, müzakerelerinde özgürlükle (kürsü masuniyeti ile sınırlı) sorumluluk arasında bir denge kurulmalıdır. Müzakerelerde, anarşiye gitmeyecek surette serbesti, cebre gitmeyecek surette disiplin olması gerekir. (Asım Us, Hatıra Notları, 1930’dan 1950 Yılına Kadar Atatürk ve İnönü Dönemine Ait Seçme Fıkralar, s.331) Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin irşadından (öğreteceklerinden) istifade etmeli, hele onun salahiyetine çok dikkat ve riayet etmelidir. (İsmet İnönü’nün TBMM Konuşmaları, 1939 -1960, s. 124) Ordu ile millet arasında yakın duyguların beslenmesinde en tesirli örnek, TBMM ve üyelerinin davranışlarıdır. Meclisimizin orduya karşı tutumlarında büyük bir ilerleme olduğunu sevinçle kaydedebiliriz. (1960 sonrası) Geçmiş fırtınaların yanlış tefsirleri önemli ölçüde unutulmaktadır. Ordunun şerefini korumakta dikkatli olmak, ordu için en besleyici gıdadır. Buna karşı ordudan, millet savunmasında ödevinin ehliyetlisi olmak, milletin istediği tek karşılıktır. (İsmet İnönü., TBMM Konuşmaları, 1961-1973, s. 806-807) “... Ordu temizdir, ordu hiçbir vesile ile memleketine zarar getirecek bir harekete vasıta kılınamaz. Türk ordusunun geleneği budur. Bunu daima ispatlamıştır. Türk ordusunun, milletin istemediği bir harekette bir sergüzeştçinin peşinde gittiğini kimse görmemiştir. (Age., s. 428)
KISSA’DAN HİSSE:
Bu kurallar, Cumhuriyet’i taşıyan; demokrasi, adalet, insan hakları ve hukuku ebed-müddet kılan ilk’ler; Temeller ve binlerce yıllık devlet geleneğimizin miyarı (ölçüsü, kriteri) ve çimentolarıdır. Milletin Vekilleri & tüm yetki ve sorumluluk sahipleri; Devleti İdareye lâyık, halkın itimadına mazhar; Kıdem, ehliyet ve liyakat sahibi, “namuslu, dürüst, üretken, ilkeli, adil, onurlu ve sorumlu” olmak zorundadırlar. Yukarıdaki ilkeler devlette yürürlükte, hükümette hâkim ve hükümran değilse!.. "Şark kurnazlığı, dönme ve devşirmelerin Bizans oyunları ile kifayetsiz muhteris bedhahların icraya çöreklenmiş ve siyaset fazilet olmaktan çıkmış demektir." Böyle bir şeamette Meclis tefessüh etmiş (çürümüş / bozulmuş / yozlaşmış); hükümetler acze düşmüş; demokrasi dumura uğramış; Yargı, adalet, hukuk, emnniyet / güvenlik ve denetim ‘tarafsızlık ve bağımsızlığını” yitirmiş demektir!.
***