Hoşgörüsüzlük
Hasan Celal Güzel
RADİKAL
Bizde ‘hoşgörü’ anlayışı, ne yazık ki tek taraflıdır. Meselâ, Ramazan’da yemek yiyene ve sigara içene hoşgörüyle bakılması istenir de, bunu haklı olarak isteyenler ise oruç tutanlara bir türlü hoşgörüyle bakmazlar; onların boş yere aç kaldığını söylerler. Aynı tezadı birçok sosyal olayda müşahade edebilirsiniz.
Soros tarafından finanse edilen ‘Açık Toplum Enstitüsü’nün ‘Türkiye’de Farklı Olmak: Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler’ başlıklı araştırmasında ortaya çıkan ‘mahalle baskısı’ iddiası doğru değildir. Araştırma sonuçlarına göre, toplumun genel temayüllerinin değil, deneklerin münferit görüşlerinin genelleştirilerek aksettirildiği anlaşılmaktadır.
Değerli dostum Prof. Dr. Naci Bostancı bu konuda şunları yazıyor: ‘Aynı arkadaşlar Anadolu’nun hoşgörüsü üzerine bir çalışma yapmaya kalkışsalar, herhalde buradaki örnekleri çok gerilerde bırakacak ölçüde ve baskınlıkta sayısız veriler elde edebilirler.’Türkiye’de ayağımın basmadığı yer kalmadı. Yarım asırdır bu topraklarda yaşayan, her gruptan birbirinden farklı milyonlarca insanımızla görüştüm ve hemhâl oldum. Açıkça altını çizerek belirteyim ki, bizim ülkemizde ‘ötekileştirme’ diye bir olay yoktur. Bizim insanımız, bırakınız aynı ülkedeki etnik grupları ve aynı dindeki mezhep farklılıklarını, başka ülkelerden gelen farklı milletten ve dinden insanları dahi ‘öteki’ olarak görmez. Zira, bu topraklarda bin yıldır din ve muhafazakârlık ekseninde farklılıkları hoş görmeyi öğrenmiştir.
Lâkin bin yıllık bu hoşgörü, insanımızın, tarihine, milletine, atalarına iftira atan ve kendini ‘aydın’ olarak takdim eden zavallıların ihanetini kabul etmesini gerektirmez. Belki de milletimiz yalnızca bu aydın makulesini ‘öteki’ olarak görecektir.
Kısaca, milletimiz, millî ve manevî değerlerimizi koruma bakımından muhafazakârdır ama kesinlikle bu eksende hiç kimseyi ‘ötekileştirme’ peşinde değildir.
Türkiye’deki gerçek ötekileştirme süreci lâikçi despotizmin baskılarıyla ortaya çıkmaktadır.
Prof. Toprak’ın bu çerçevede araştırmasını yenilemesinde fayda vardır.
***
Bu özür rezaletine şiddetle karşı çıkmam, kendi gazetemdeki bazı yazarlar da dahil olmak üzere birilerinin tepkisini çekti.
Siz diyaspora ağzıyla ‘Büyük Felâket’ deyimini kullanarak atalarımızı soykırım yapmakla itham ederek özür dileyip Türk düşmanı diyasporanın emellerine hizmet ederken demokratik bir ülkede düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğünü kullanacaksınız da, biz buna karşı çıkarken tu kaka edileceğiz. Ne saygı fukaralığımız kalacak ne Canan
Arıtman gibi ırkçılığımız...
Kulağınızı açın da dinleyin Hakkı Devrim! Düşünce özgürlüğü, sadece tarihine ve atalarına iftira atan diyaspora ağızlı bir takım sözde aydınlara mı mahsustur? Onlar, şanlı tarihimize ve büyük milletimize nasıl hakaret ediyorlarsa, elbette biz de kendilerine gereken cevabı vereceğiz. Atama ve milletime ‘soykırımcı’, ‘katil’ diyenlere vereceğim cevap da elbette aynı ağırlıkta olacaktır.
Ne idüğü belirsiz bir takım kişilere bu iftiralarından dolayı sapı silik de derim; daha dünkü çocuk beni ırkçılıkla itham ediyorsa şopar denilmeyi de hak eder. Esasen, bu gibi genel teşbihlerde matufiyet aramanın da mânası yoktur.
Size gelince Hakkı Devrim, bugüne kadar sütun komşuluğumuza, yazarlık tecrübenize ve yaşınıza hürmeten, yerli yersiz sataşmalarınıza aldırmadım. Hayalinizdeki kakafonik orkestrada benim varlığım tek yönlü kültürünüzle bereket versin ki bağdaşmıyor. Görgü ve saygı meselesine gelince, bu yaştan sonra zor olacak ama size bu konuda ders vermeye hazırım.
Ahvâlinizi şâha daha önce de yazıp şikâyet ettiniz. Eğer şah ve şahlar da sizin gibi tahammülsüz ise bana göre hava hoş...
****