1950-1954 Döneminde DP Hükümeti
İç Siyasi Durum
Fiilen 22 Mayıs 1950’de iktidarı devralan DP’ye karşı CHP’nin alacağı tavır hiç de öyle bekle ve gör tarzında gelişmemiştir. CHP’liler, başta liderleri olmak üzere,
DP’nin halkı aldatarak iktidar olduğunu; gerçekleştirilmesi imkânsız vaatlerle kandırma siyaseti izlediklerini tekrarlayıp durmuşlardır.
Yıkıcı muhalefetin en bariz örneklerinin sergilenmeye başlanacağının bu şekilde gösterilmesi karşısında DP’nin tavrı da aynı sertlikte olmuştur.
DP seçimi kazandıktan sonra halkı yücelten ve ona gerçek değerini atfetmeyi vadeden bir retoriği getirmiştir. Parti liderleri konuşmalarında ve beyanlarında sürekli olarak halk üzerine vurgu yapmışlardır. Örneğin Menderes bir röportaj ında, Kemalist elite karşı yapılan reformların gerçek muhafızının Türk milleti olduğunu ilan etmiştir.390
Sık sık halkın aslında muhalefetin öngördüğü gibi cahil ve gerici olmadığını ifade etmiştir. Ancak DP popülizmini bu şekilde sadece halkın yüceltilmesi olarak yorumlayıp geçmek böyle bir söylemin siyasal açılımlarını göz ardı etmek olur. Nitekim DP’nin anti-elitist vurgusu siyasal elit karşısındaki her kesimin bir bütün olarak algılanmasıyla paralel bir gelişme göstermiş ve sonunda Parti tüm milleti temsil eder bir hal almıştır. Öyle ki Parti’nin önde gelenlerinden İhsan Yurdoğlu bir konuşmasında “Bütün milleti etrafına toplayan DP’nin davası bir parti davası değil; bütün Türk milletinin müşterek hürriyet ve kurtuluş davasıdır” demektedir. Bu bağlamda DP milli iradeyi temsil ettiğini iddia etmiş ve bu kavram partinin izlediği politikaları meşru bir zemine oturtması için
sürekli başvurduğu bir savunma mekanizması haline gelmiştir.391
Mustafa Erdoğan’a göre DP ile başlayan süreç, bürokrasiden demokrasiye, başka bir deyişle “memurların iktidarı”ndan “halkın iktidarı”na geçiş olarak da tanımlanabilir. 14 Mayıs, bürokratik iktidarın sonu olmuş ama Türkiye’de hala bürokratik tutuculuğun etkisi tam olarak kırılamamıştır. Bürokratik iktidarın “transandantal” (müteal, aşkın) devletinin yerini “enstrümental” (araçsal) devlet almaya başlamış, böylece “kutsal” (kendi kendinin amacı olan) devlet kavramı etrafında örülmüş bulunan bürokratik ideoloji zayıflamaya başlamıştır.
Bu ise devlet ağırlıklı bir yönetim modelinden toplum ağırlıklı bir siyasete geçiş demektir.
Başka bir ifadeyle, DP ile birlikte toplum ağırlıklı siyasal sistem, soyut “devlet” aleyhine genişlemeye başlamış ve böylece vesayetçi demokrasi anlayışı temelsiz hale gelmiştir. Türk demokrasisinin bir noktada doğum tarihi olan 14 Mayıs 1950’den itibaren siyasetin sosyolojik tabanı değişmeye başlarken, değişimin bazı kültürel uzantıları da ortaya çıkmıştır. Böylece, Osmanlı döneminden beri “seçkin” kültürü olarak halka yabancılaşmış olan “merkez”in değerler kadrosu ile “çevre”nin kültürü birbirine yakınlaşmaya başlamıştır. Bu yakınlaşmanın
Türk siyasal kültürünün iki yönlü olarak demokratikleşmesine katkıda bulunduğu söylenebilir. İlk olarak, siyasal kadroların geleneksel seçkinci kültürü halkın değerlerinden etkilenmeye başlaması suretiyle bir bakıma halkla bütünleşmenin yolu açılmış, bu ise siyasal kültürümüzdeki devlet merkezliliğinin yerini sivil toplum-merkezliliğine bırakma eğilimini ortaya çıkarmıştır. İkinci yön, halk arasında vatandaşlık ve demokrasi bilincinin gelişmesinde kendini göstermek tedir. Siyasete katılmanın kendisi açısından oldukça “fonksiyonel” olduğunu ve bu katılmada kendi değer ve beklentilerinin, kendi dilinin etkili olduğunu gören halk, sisteme yabancılaşmadan kurtulmaya başlamıştır. Bu suretle oluşan yakınlaşma duygusu ve siyasal sistemi benimseme tutumu halkın geleneksel baskıcı devlet kavrayışını terk etme eğiliminin de başlangıcı olmuştur.
Bu değişimin özünde saklı temel anlamı popüler kültürün demokratikleşmesi olarak adlandırabilir. 392
Bu çerçevede DP’nin ilk yıllarında yaptığı en önemli icraatların başında Türkçe okunan ezanın tekrar Arapça okunmasına dair kanunun Meclis’e sunulup kabul
edilmesi olmuştur.
Gazetecilerin bu konu hakkında sorduğu sorular üzerine Başbakan Menderes’in gazetelerde yayınlanan açıklaması şu şekildedir:
Her taassup, cemiyet hayatı için zararlı neticeler doğurur. Cemiyet hayatında esas değişikliklerin yapılabilmesi evvela taassup zihniyetinin yıkılmasına bağlıdır. Bu hakikatin iyice kavranmış olması neticesidir ki, Büyük Atatürk birtakım hazırlayıcı ön inkılaplara başlarken taassup zihniyetiyle mücadele etmek lüzumunu hissetti. Ezanın Türkçe okunması mecburiyeti de böyle bir zaruretin neticesi olarak kabul edilmelidir. Zamanında çok lüzumlu olan bu mecburiyet ve tedbir, diğer tedbirlerle birlikte bugünün hür Türkiye’sine zemin hazırlamıştır. Ezanın Türkçe okunmasına mukabil camii içinde bütün ibadet ve dualarının din dilinde olması garip bir tezat teşkil eder gibi görünür. Bunun izahı arz ettiğim gibi, geçmişteki hadiselerin hatırlanmasına ve taassup zihniyetine karşı mücadele zaruretinin kabul olunmasına bağlıdır.393
DP iktidarının ilk bir kaç yılında hava şartlarının uygun olmasıyla hasadın bollaşması, ekonominin iyileşmesi DP için nüfusun büyük bir kısmının yaşadığı kırsal kesimin oylarını garantilemiştir. CHP’nin DP’ye yönelik klasik irtica söylemlerine karşı (o yıllarda Ticanilerin Atatürk heykel ve büstlerine yönelik saldırıları vardı) 25 Temmuz 1951’de Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkarılmıştır. Dini istismar ediyor gerekçesiyle 8 Temmuz 1953’te Millet Partisi kapatılmıştır. 394
1953’te çıkarılan 6195 Sayılı Kanun’la CHP’nin tek partili yıllarda devşirdiğini iddia ettiği malları haksız iktisap şeklinde niteleyerek hazineye aktarılmasını sağlamıştır.395 CHP’nin bu kanun karşısında muhalefeti daha da sertleşmiştir ve 1954 seçimleri öncesinde yapılan bu düzenlemeyle DP’nin siyasi arenada rakipsiz kalmaya yöneldiği; bunun da açıkça diktaya gitme niyetinin göstergesi olduğu dillendirilir olmaya başlanmıştır. Bununla birlikte Halkevleri kapatılmış ve Köy Enstitüleri Öğretmen Okullarına dönüştürülmüştür. 1954 genel seçimlerinin arifesine gelindiğinde, ülkenin genel görünümü şöyle özetlenebilir: Türkiye Batı’nın en sadık dostlarından biridir; dışta ve içte azgın bir komünizm düşmanlığı egemendir. Halk, henüz enflasyon ve yokluğa dönüşmemiş olan iktisadi liberalizmin sağladığı genel ekonomik canlanmadan ve bürokrasinin gücünün kırılmış olmasından hoşnuttur. DP içinde Menderes’in kişisel yönetimi giderek yoğunlaşmıştır.396
Ticanilerin Atatürk Heykellerine Yönelik Saldırıları
DP iktidarının ilk günlerinde, iç siyasette bir tarikatın ismi öne çıkmaktadır: Ticaniler. Söz konusu tarikat mensupları Atatürk heykelleri üzerine yoğunlaştırdıkları saldırılarıyla gündeme gelmişlerdir.397 DP iktidarında adını Atatürk büstlerine yapılan saldırılarla duyuran Ticanîlerin lideri Kemal Pilavoğlu’nun 1950 seçimlerinde CHP Ankara milletvekili adayı olduğu
bilinmektedir.398
Ticani eylemlerinde, tek partili idarenin sona ermesi karşısında coşkuya kapılan bir grubun böylesi aşırı bir refleks göstermesinin birkaç sebebi olabilir. Bunlardan ilki, tek partili yıllar boyunca uygulanan militan laikliğin yarattığı tepkinin fevri bir ifadesi şeklinde açıklanabilir. İkincisi, milli şef döneminde Atatürk yerine İnönü’nün ön plana alınmasıyla açıklanabilir.
Nitekim, bu kesimlerin, rejime yönelik tepkilerinde, İnönü’den ziyade Atatürk’ü daha kolay bir hedef olarak görmeleri manidardır. Özellikle 1938–1946 arasında Atatürk’ün isminin ve hatırasının unutturulması yönündeki kimi faaliyetler karşısında, bu kesimlerin Atatürk’e yönelik olarak yapılacak saldırılarda hoş görüleceklerini düşünmeleri için gayet olumlu bir ortam mevcuttur.
Son olarak adı geçen Tarikat liderinin, dönemin CHP’siyle olan güçlü irtibatı; henüz eski tek parti yönetiminin bendesi olmaktan kurtulamamış kimi derin yapılanmaların, böyle bir tertip tasarlamalarına da neden olmuş olabilir. Muhalefet dönemindeyken komünizmden irticaya kadar birçok unsurla irtibatlı olduğu ithamıyla yaftalanan DP’nin iktidara gelişi sonrasında, adeta “biz dememiş miydik?” intibaı da bu şekilde ortaya konulmak istenmiş olabilir. Bu eylemlerin neticesi hukukî bir düzenleme olmuştur. Atatürk’ü Koruma Kanunu, CHP’lilerin nispî muhalefetine rağmen kabul edilmiştir.
BÖLÜM DİPNOTLARI;
390 Ahmad, “Demokrasi Sürecinde…”, s. 351
391 Fulya Özkan, “1950’lerin Popülizm Açısından Bir İncelemesi”, Journal of Historical Studies, No.2, İstanbul, 2004, s. 32.
392 Erdoğan, a.g.e., s.58.
393 Cumhuriyet, 16.6.1950.
394 Cumhuriyet, 8.7.1953, s.1.
395 Turan Güneş, “CHP'nin Haksız İktisaplarının İadesi Hakkında 6595 Sayılı Kanunu İptal Eden Anayasa Mahkemesi Kararı Üzerine”, AÜSBF Dergisi, Yıl 1963 Cilt 18 Sayı 3, 345–361.
396 Eroğul, “Çok Partili…”, s. 124.
397 “Ticanî meczuplarına karşı geç kalmış ilk tedbirler. Menfur Ankara taarruzundan sonra tarikatın şeyhi Pilavoğlu ile 10 müridi tevkif edildiler”, Cumhuriyet, 28 Haziran 1951. “Ankara’da bir Atatürk büstü daha kırıldı”, Cumhuriyet, 4
Temmuz 1951.
398 Cüneyt Arcayürek, Demokrasinin İlk Yılları 1947–1951 (Cüneyt Arcayürek Açıklıyor–1), Ankara: Bilgi Yayınevi, 1985, s.216.
***