EKONOMİK BÜYÜME VE GELİŞME KAVRAMLARI ÜZERİNE
6.12.2012
Ekonomik büyüme ve gelişme, ekonomiyle ilgili konuşma ve yazılarda sık sık duyduğumuz iki terim. Örneğin son ekonomik krizle birlikte, ekonominin “kesintisiz büyüme rüyası”nın artık sona erdiğinden söz edildi, büyüme hızının düşerek yüzde 0.5’e kadar indiği yazıldı. Bundan başka ekonomik aktivitedeki yavaşlamanın önemli bir bölümünün, yüzde 1.1 oranında daralan imalat
sanayinden kaynaklandığı, son bir yıldır büyük sıkıntı içinde olan - son yıllarda büyümenin en önemli itici gücü- inşaat sektöründeki daralmanın yüzde 4.3’ü bulduğu belirtildi. Bu ifadelerin merkezi, açıkça görülüyor, büyüme ve gelişme kavramları... Yazımın konusu işte bu temel kavramlardır. Teknik ifadelerden olabildiğince uzak durarak, kolay anlaşılan bir anlatım yolu
tutmaya çalışacağım
1) GENEL OLARAK BÜYÜME VE GELİŞME
Büyüme ve gelişmeyle ilgili yapıtlarda terminoloji bakımından ilk dikkat çeken husus, literatürde bu alanda tam bir “terim birliği”nin sağlanamamış olmasıdır. Bu eksiklik kanı’mca teorinin dahamoluşum halinde iken, Neoliberalist anlayışın baskısıyla geri plana itilmesinden kaynaklanmaktadır[1].
Büyüme ve gelişme kavramları ile eş ya da yakın anlamlı olarak kullanılan başka kavramlar vardır: Genişleme, kalkınma, evrim, ilerleme, terakki gibi. Bu kavramlar anlam itibariyle aralarında sıkı bir bağlılık içinde iseler de kesinlikle eş anlamlı değildir; yakın anlamlı olduklarını söylemek daha yerinde olur. Bununla birlikte uygulamada yazarların, bunları kendi tarzlarınca tanımladıklarına da tanık oluyoruz. Oysa bilim kavramların herkes tarafından aynı şekilde
anlaşılmasını ister. Ben burada bu ilkeye uyarak büyüme ve gelişme olgularının, “herkesçe kabul edilebilir” bir açıklamasını, tanımlarını sunmaya çalışacağım.
Bunun için ufkumuzu geniş tutmakta, konuyu önce iktisat dışında ele almakta fayda var. Çünkü söz konusu kavramlar “evrensel”dir, iktisattan önce diğer bilimler tarafından kullanılmıştır; iktisat diğer birçok kavramı gibi bu kavramları da kendisinden önce gelişmiş diğer bilimlerden ödünç almıştır.
A) Büyüme (growth, croissance) kökeni bakından biyolojik bir kavramdır, bir bitkinin büyümesi, bir çocuğun büyümesi gibi. Genel olarak büyüme “nicelikçe uzama, genişleme ve çoğalma; nitelik bakımından yükselme” şeklinde tanımlanabilir. Etimolojik olarak büyüme hipotetik bir “bud” yahut “bod” yani “boy” kökünden gelir. Demek ki büyüme boyut, hacim ve ağırlık artışını
içerir. Şu anlamda ki boyutu olmayan bir şey büyümez; örneğin bir fikir büyümez, bir değerin, bir fiyatın büyümesinden de söz edilemez. Bir fikir gelişir, bir değer ya da fiyat ancak “artış” (accroissement) kaydedebilir.
Gelişmeye (development, développement) gelince, bu kavram sözcük olarak “büyüyüp boy atarak yetişme” demektir; örneğin bir çocuk yalnız büyümez, aynı zamanda gelişir. Gelişme “açılıp ilerleme, inkişaf etme” demektir. Bir fikir, bir akım, bir ideoloji, bir bilim gelişir. Büyüme kuşkusuz gelişmeye katkıda bulunur. Fakat boyutça artış olmasa da gelişme pekâlâ devam edebilir. Bir çocuk gün gelir delikanlı olur, büyümesi durur; ancak gelişmesi sürer. Büyüme sınırına varmış bir canlı varlık için “ergin” de deriz, ergin yemiş, ergin ekin deriz. İnsan
konusundaki ergin olma, “erginlik” halinin hukûkî anlamında da bu anlayışın yattığı varsayılabilir. Ancak ergin insanın gelişmesi ömrü boyunca durmayabilir. Hattâ küçülme değilse de, bir duraklama, sürekli bir gelişme ile atbaşı gidebilir.
Görülüyor ki büyüme daima nicel, ölçülebilir bir olgu iken; gelişme nitelikle ilgilidir, ölçüden kaçabilen bir olgudur. Gelişme “açılma” ve “tamamlanma” demektir[2].
B) Şimdi nispeten daha az kullanılan diğer kavramlara geçiyorum.
Önce ilerleyiş (progression), ilerleme, terakki kavramları üzerinde duralım. Dilimizde “ilerlemek” genel olarak “bulunduğu yerden daha uzakça bir yere gitmek” anlamında kullanılır. Ancak her ilerleyiş bir “terakki” içermez. İlerleme ancak mecazî anlamında, “daha iyiye, daha yüksek bir aşamaya erişme” anlamında “terakkî”ye (progrés) yaklaşır. Esas anlamıyla terakkî gelişme ile
daha haşır neşirdir. Ancak terakkide fazladan gaiyet (ereklik, finalité) fikri vardır. Şunu da eklemem gerekir ki Fransızca’da “progression” “belli bir yönde hareket etme, öne doğru hareket etme” anlamında kullanılır: Bir arabanın, buzulların ilerleyişi gibi. Bu sözcük “derece derece, düzenli ve sürekli gelişim” anlamında kullanıldığında Fransızca “progrés” kavramının verdiği anlama ancak yaklaşır. Yalnız “progrés”de bir değer hükmü vardır: “Progrés” iyiye doğru gelişimdir. Bu koşulu “ilerleme” sözcüğünde kısmen, “terakkî” sözcüğünde tam olarak
bulabiliyoruz.
Bir benzetme ile ifade etmek gerekirse, yukarda tanıtmaya çalıştığım kavramlar; basit matematik bir âlemden, madde âlemine uğrayarak eğer varsa bir metafizik âleme safha safha geçişte, her bir âlemin özü olarak çıkar karşımıza:
-Düzlem âleminde artışlar ve ilerleyişler vardır ki matematik vasıtasıyla ölçüle bilirler.
-Büyüme, düzlemin yanı sıra maddeyi de kaplayan uzay âlemine özgüdür ve üç boyutlu artışı ifade eder.
-Uzay âlemine soyut kavramları ve nitelikleri ilave ettiğimizde yeni bir aleme kavuşuruz ki orada gelişme vardır.
-Nihayet, sonuncu âlem “terakki”nin mevcut olduğu âlemdir ki burada da gelişme değer ve ereklik fikrine göre gerçekleşmektedir.
2 ) EKONOMİDE BÜYÜME VE GELİŞME
Yukarda yaptığım açıklamalar bize büyüme ve gelişme olgularının evrende genel olarak ne anlama geldikleri hakkında yeterli bir fikir vermiş bulunuyor. Şimdi “büyüme” ve “gelişme” kavramlarını düşünme alanımızı ekonomi dünyası ile sınırlandırarak açıklamaya çalışacağız. İktisat biliminde ekonomik büyüme ve ekonomik gelişme (kısaca büyüme ve gelişme) olguları hakkında ileri sürülmüş üç temel görüş vardır.
A) Birinci görüş gerek büyümeyi gerekse gelişmeyi birer reel (nicel) olgu olarak görür ve büyümeyi “belirli göstergelerin mutlak değerindeki yöndeş artışlar” olarak tanımlar. Gelişme ise “aynı göstergelerden elde edilen sentetik bir nicelikteki nispî artış” tan ibarettir. Buna göre büyüme gösterge mahiyetinde olan global niceliklere ait bir olgudur (söz konusu göstergeler genellikle millî gelir ve ülke nüfusu yahut sadece millî gelirdir); buna karşılık gelişme sentetik
niceliklere ait bir olgudur. Bu bağlamda kullanılan “millî gelir/ülke nüfusu” oranı sentetik bir niceliktir.
Ekonomik büyüme deyince genellikle bir ülkenin, bir milletin ekonomik büyümesi anlaşılır. Bu anlayışa göre büyüme millî ekonomiyi temsil ettiğine inanılan iki göstergeye dayanılarak şöyle tanımlanır: Büyüme bir milletin iki temel ögesinin, yani nüfus ile kullanılabilir kaynakların (örneğin millî hasılanın) birlikte artmasıdır. Görülüyor ki bu tanım büyümenin varlığından söz edilebilmesi için, göstergelerin her ikisinde de artış olmasını şart koşmaktadır. Örnek veriyorum:
-İngiltere’de 1860-1953 döneminde yıllık ortalama olarak hem nüfus (%0.8) hem millî hâsıla (%2) artış kaydetmiştir.
-Hemen hemen aynı dönemde ABD ekonomisi %1.6’lık nüfus, %.3.5’lik millî hâsıla artışıyla İngiltere ekonomisinden daha hızlı büyümüştür.
Aynı artışlar kullanılabilir diğer kaynaklarla ilgili göstergelerde de gözlemlenebilir.
Örneğin ABD
ekonomisinde 1895-1946 arasında tarım üretimi 5 kat, sanayi üretimi (1881-1938) 7 kat artmıştır. İşte belirli göstergelerin istisnasız hepsinde artışlar olduğu için, söz konusu dönemlerde gerek İngiltere’de gerekse ABD’de gerçekleşen iktisadî hareketler, ekonomik büyüme olarak tanımlanacaktır.
Büyüme hakkındaki bu anlayış, kabul etmek gerekir ki göz önüne alınan göstergelerin gerçek hayatta birlikte gösterebileceği değişme hallerinden sadece birini hesaba katmaktadır. Bundan başka söz konusu iki göstergenin, gerçek hayatta birlikte ve sürekli olarak yükselişine az rastlanır. Örnek veriyorum: Yukarda sözü geçen dönemlerde Batı Avrupa’nın ve ABD’nin büyümesi, uzunluğu 7-10 yılı bulan bir çevrimler (cycle) silsilesi içinde gerçekleşmiştir. Üstelik
her çevrim boyunca hızlı büyüme dönemleri ile, üretimin artmadığı, hattâ azaldığı kriz dönemlerinin ard arda sıralandığı görülür. Aynı şekilde nüfusun seyri de ne daima artış yönünde olmuş, ne de diğer göstergenin, “kullanılabilir kaynaklar”ın seyri ile yöndeşlik göstermiştir. Çünkü söz konusu göstergelerin birlikte değişimi, aynı mekân ve zamanda, örneğin şu hallerden herhangi biri de olabilir:
- Hâsıla büyümesi ve nüfusta durgunluk,
- Hâsıla büyümesi ve nüfus azalması,
- Nüfus artışı ve hâsılada durgunluk
- Nüfus artışı ve hâsıla azalması.
Demek ki bu ilk anlayışa göre büyüme tanımının özünü oluşturan, nüfus ile “kullanılabilir kaynaklar” ın birlikte artması hali, bu iki ögenin birlikte gösterebileceği türlü değişim hallerinden yalnızca biridir.
B) Yukarıdaki görüşün eleştirisinden hareketle yapılan ikinci bir analize göre:
-Ekonomik büyüme global bir gösterge olan gayrisafi millî hasıla (GSMH) ile ifade edilmelidir.
-Ekonomik gelişme ise şu oranla ile ifade edilecektir: GSMH / nüfus
GSMH’yı (toplam geliri) Y ile, nüfusu N ile gösterirsek, aşağıdaki büyüklükleri göz önüne almış oluyoruz:
Mutlak değişme hareket halinde olan bir niceliğin sayısal iki değeri arasındaki farktır. Göreli değişme, mutlak değişme mutlak değere oranlanarak elde edilir. Buna göre:
-dY ve dN, sırasıyla gelir artışı ve nüfus artışı,
-dY/Y ve dN/N sırasıyla “büyüme oranı (büyüme hızı)” ve “nüfus artış oranı” olarak adlandırılır.
-Y/N ise kişi başına gelirdir.
Milli gelir ile nüfusun kaydettiği karşılıklı değişmelere bağlı olarak kişi başına gelir de mutlak değişmelere uğrar. Bu değişmeler 5 halde pozitif, 3 halde sabit, 5 halde negatiftir. Ekonomik gelişmenin ve bunun yanı sıra diğer yakın olguların tanımlanması, işte bu değerlere göre yapılır:
-Eğer kişi başına gelirdeki değişme sıfır değerini almışsa, bu hale durgunluk (stagnation) denir;
-negatif değer alması gerileme (regression),
-pozitif değer alması gelişme (développement) olarak nitelenir.
Bu ikinci görüşün öncekinden farkı gözlem alanını yeteri kadar genişletmesi, gelişme olgusunun yanı sıra buna yakın diğer olgulara da dikkat çekerek, bunların da tanımlarını yapmasıdır. Ayrıca bu görüş büyümeyi tanımlarken GSMH’daki artışı yeterli bularak, ayrıca bir nüfus artışını gerekli görmemektedir.
C) Büyüme ve gelişme hakkındaki sonuncu ve en olgun görüş, ünlü Fransız iktisatçı François Perroux (okunuşu: Fransua Peru) tarafından geliştirilmiş olan görüştür.
1) François Perroux da büyüme terimini millet hakkında kullanır; ancak olguyu farklı bir açıdan gözlemler. Oluşturduğu büyüme kavramı, sınırlı bir kavramdır. Bu yazara göre büyüme “belli bir boyut göstergesinin -millet için reel millî hasılanın- belirli bir dönem içindeki düzenli genişlemesi”dir. Büyümenin Perroux’gil tanımının bir orijinalliği büyüyen nesnenin, artık millet değil, hâsıla olarak alınmasıdır. Dolayısiyle Perroux’gil görüş açısı bizden, hiçbir rakamın veya
boyut göstergesinin bütünü ile ifade edemeyeceği bölge, millet, milletler öbeği gibi karmaşık coğrafi birimler hakkında “iktisadi büyüme” terimini kullanmaktan kaçınmamızı ister. Demek ki bu görüş “ekonomik büyüme” teriminin, kişi başına hâsıla, toplam hâsıla, nüfus ve sanayi üretimi gibi rakam veya sentetik göstergelerle ölçülebilir basit veya karmaşık verilere tahsis edilmesini
uygun görmektedir.
2) Bu tarzda anladığımız büyüme olgusu genellikle, etkilediği unsurlardaki yapı değişmelerine eşlik eder.
Örnek verelim:
-Sanayi üretiminin büyümesi büyük bir ihtimalle arkaik üretimin gerilemesini veya yok olmasını içerecektir.
-Millî hâsılanın büyümesi, ekonomideki ilişkilerde, oranlarda ve davranış tiplerinde meydana gelen değişmelerle birlikte cereyan edecektir.
Gelişme kavramının anlaşılması bakımından hayatî olan bir husus da şudur: Ekonomik büyüme ayrı şeydir, yapı değişmeleri ayrı şeydir. Yapı değişmeleri hiçbir şekilde büyümenin kapsamı ve tanımı içine girmezler. Bunlar büyümenin sadece bir sonucudur, bir alt-ürünüdür. Büyüme ile gelişme arasındaki fark da işte burada karşımıza çıkar: Ekonomik gelişme yapı değişmelerini içerir ve bu sebeple büyümeden daha geniş, daha karmaşık bir olgudur.
Bir coğrafî kümenin gelişmesi; sürekliliği için gerekli yapı ve zihniyet değişmeleri eşliğinde-hâsıla gibi, kişi başına gelir gibi- belli sayıdaki karakteristik değişkenlerin büyümesinden oluşur.
Gelişme; sistemleri yapı kompleksleri olarak anlamak kaydıyla, bir ekonomik sistemden öbürüne geçiştir. Nicel bir bakış açısından, bir ekonomik birimin yapı “mutation”ları, iç değişmeleri söz konusudur. Şu açıklamalar gösteriyor ki büyüme kısmî ve nicel bir kavram iken, gelişme kavramı sentetik tir; hem nicel hem de nitel bir kavramdır.
SONUÇ
Sonuç olarak, aşağıda, açıklamalarımın çok kısa bir özetini, daha doğrusu özünü sunacağım.
Ancak bir kavram daha ekleyeceğim; bu kavram bizi ulusal bir hayal kırıklığımıza götürecek.
Ekonomik büyüme; bir ülkenin ekonomik yığınlarında, özellikle toplam hâsılasında meydana gelen artıştır. Ekonomik gelişme; bir ülkede, ekonomik büyümenin yanı sıra arzu edilir yapısal değişmeler meydana gelmesidir.
Eklemek istediğim kavram, en az diğerleri kadar kullandığımız ekonomik kalkınma kavramıdır.
Bana göre ekonomik kalkınma; bir ülkenin, ekonomik açıdan kendinden daha ileride olduğuna inandığı ülkeler düzeyine ulaşmasıdır.
Ekonomik büyüme ile yapı arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Buna karşılık ekonomik gelişme yapısal değişmeler içerir.
Ekonomik kalkınma ise optimal (en iyi) ekonomik yapıya ulaşmaktır.
Dünya milletleri bugün bir gelişme yarışı içindedir.
Diyelim ki ortalarda koşmakta olan Türkiye yerini koruyor ya da hızlanarak, önündekileri geçmeye başlıyor. Bu durum ülkemizin gelişmekte olduğunu gösterir. En önde koşan beş altı ülkeye yetişip aralarında koşmaya başladığı zamansa, Türkiye’nin kalkınmış olduğu söylenecektir.
Atatürk “Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kaabiliyeti, bundan sonraki inkişafıyla geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır” derken, Türkiye’nin kalkınmasını düşlemiş ve kalkınmış Türkiye’ yi doğan bir güneşe benzetmiştir.
Ne yazık ki bu rüya gerçekleşmiş değildir bugün.
Ve galiba bu gidişle de hiç gerçekleşmeyecek.
KAYNAKÇA
J. Austruy, Le Scandale du développement, Editions Marcel Riviére et Cie, Paris,1972.
R. Barre, Economie politique, PUF, Paris, 1969.
H. Guitton, les Mouvements conjoncturels, Dalloz, Paris, 1971.
P. Maillet, Lacroissance économique, PUF, Paris, 1974.
[1] 1980’lerden önce Batı dünyası gelişme ve kalkınma teorisine önem veriyordu. Küreselleşme ideolojisi ile birlikte bu
ilgi zayıfladı; hedef değişti, asıl hedef yeni emperyalist anlayış çerçevesinde, az gelişmiş ülkelerin yeniden
sömürgeleştirilmesiydi; tabiî bizim kopyacı iktisatçılarımız da onların ardından düşüncesizce sürüklenip gittiler.
[2] Bu iki terim sırasıyla Fransızca “épanouissement” ve “accomplissement” karşılığı olarak kullanılmıştır.
http://www.cihandura.com/akademik-yazilar/154-ekonomk-bueyueme-...
***