Dr.Reşit Galip etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dr.Reşit Galip etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ekim 2017 Pazar

Andımızı Yazan Maarif Vekili


Andımızı Yazan  Maarif Vekili

Turan ZORLU

Dr.Reşit Galip 1983 yılında Rodos adasında dünyaya gelmiştir. Babası mahkeme reisi Mehmet Galip Bey’, annesi Münevver Hanımdır. İlk ve orta eğitimini Rodos’ta tamamladı. Liseyi İzmir’de okudu. 1911’de Darülfünuna (tıp fak) girdi ve 1017’de bitirdi. Türk ocaklarının çalışmalarına katılan ateşli gençlerden biriydi.

Dr.Reşit Galip Bey, tıbbiyede okurken bir Türk milliyetçisi olarak vatan ve millet sevgisinden dolayı Balkan Harbine katılmış ve yaralanmıştır. Kafkasya, Çanakkale savaşlarına gönüllü olarak katılmıştır. Anadolu’nun düşman işgalinden kurtulması için her gittiği yede halkı düşmana karşı örgütlemiştir. Gençlik dönemlerinde  ve tıbbiyede Türk Ocağının şubelerinin kurarak arkadaşlarının Türklük bilinci içinde yetişmelerine katkıda bulunmuştur.

Dr.Reşit Galip 1923’te Mersin’de doktorluk yaparken Mustafa Kemal’le karşılaşmış ve yaptığı konuşmada “Muhterem Gazi, sen yalnızca bu milletin bir kahramanı değilsin, sen bunlardan çok daha büyüksün. Sen bu milletin bir ferdisin. Senin birinci büyüklüğün; bu milletin bir ferdi olmakla iktifa ve iftihar etmendir.”
Herkesin Gazi’yi yüceltme yarışına girdiği günlerde O’nu bu milletin bir ferdi sayan otuz yaşındaki bu hatip herkesin dikkatini çekmiştir, tabii en çok da Mustafa Kemal’in… Ve Kemal Paşa’nın önerisiyle 1925 yılında yapılacak ara seçimlerinde Aydın’dan milletvekili seçilerek Meclis’e girecektir.

Mustafa Kemal, ne savaşta ne de Cumhuriyetin kuruluşunda yalnızdır. Savaşta yanında bir mareşal (Fevzi Çakmak) ve generaller vardı. Cumhuriyetin ilk yıllarında da yanında Mahmut Esat Bozkurt, Şükrü Saraçoğlu, Dr. Reşit Galip, Mustafa Necati gibi teori pratiği temsil eden değerli gençler vardı.



Bu gençler dünya çapında beyi ve ufuk sahibi gençlerdi. Atatürk’e inanırlardı. Ama belki de daha çok Cumhuriyete inanıyorlardı.

Atatürk, memleket meselelerini ve ülke gündemini ilgili kişilerle akşam sofrada konuşurdu. Atatürk’ün sofrası bir akademi gibiydi. Masa özenle hazırlanır, her konuğun önüne bir not defteri ve kalem bırakılırdı. Bu masada her akşam düşünür, yazar, sanatkar, siyasetçi, diplomat, bilim adamları ve yakın dostları ye alırdı. 

Güncel konuların yanı sıra tarih, siyaset, sosyoloji, felsefe vb.. konular ele alınır, her söz alan karatahta başında tebeşirle düşüncelerini açıklarlardı. 

Atatürk, konuşmacıları dikkatle dinlerdi.

1931’in Ağustos gecelerinden birinde bu sofrada bulunanlardan biri de tutkulu bir Türk milliyetçisi olan Dr. Reşit Galip Bey’di. O gece Dr.Reşit Galip, Atatürk’le bir tatsızlık yaşamıştır:

 Maarif Vekili Esat Mehmet’in kız öğrencilerin kısa etek, kısa kollu gömlek giymelerini uygun bulmadığını, daha kapalı giyinmelerini bir tamimle duyuracağını ifade etmesi üzerine Dr. Reşit Galip “Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi! Bu bir gericiliktir, kadınlar eski durumda yaşayamazlar. İnkılapların en önemlilerinden biri kadınlara verilen haklardır. Başka türlü Batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz.” der. Ardından Reşit Galip’in

“Bu kokuşmuş kafayla devlet yürütülemez.” demesi üzerine Atatürk’ün kaşları çatılır. Atatürk’ten “Sözlerinizde müsamahalı ve ölçülü olunuz.” uyarısı almasına
karşı, Dr. Reşit “Bunca genç idealist bakanlık yapacak yetenekte insan varken böyle yaşlı kimseleri Maarif Vekili yapmak hatadır.” sözlerini ekler. Dr. Reşit Galip’in bu sözleri üzerine Ata’nın kaşları iyice çatılır. Mustafa Kemal’in “Esat Bey yeteneklidir, davamıza inanmıştır ve benim hocamdır. Beni okutmuş olması sence bir  değer taşımıyor mu?” sorusuna Reşit Galip de “ Kusura bakma Paşam, taşımıyor.” karşılığını verir. 

Bunu üzerine Mustafa Kemal

“ Bu masada Hocama ve Maarif Vekiline hakaret etmenize müsaade edemem.!”diye çıkışır. Dr.Reşit Galip
“ Cumhuriyeti korumak için sizden müsaade istemiyorum, hatayı yapan siz de olsanız sizi de eleştiririm. Rose Nuvar’a verdiğiniz 15 bin liralık kredi mektubu da siz yaptınız diye hata olmaktan çıkmaz.” demesi üzerine sofraya derin bir sessizlik çöker.



Atatürk’ün “Yoruldunuz, biraz dinlenseniz iyi olacak.
Buyurun biraz istirahat edin.”demesi üzerine Reşit
Galip ise Ata’ya hitaben “Bu sofra sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin meselelerini görüşüyoruz. Bu masa oturmak sizin kadar benim de hakkımdır.”der. “Öyle ise biz kalkalım!” diyerek sofrayı terk eden Atatürk sinirlerine hakim olmuş, işi uzatmamıştır.

Dr.Reşit Galip, geceyi bir sandalyede orada oturarak geçirir. M.Kemal sabah uyandığında sekreteri Tevfik  Bıyıkoğlu’ndan Reşit Galip’i soruyor. 
Bıyıkoğlu; “Geceki üslubundan dolayı mahcubiyetini size iletmemi söyledi ve benden Ankara’ya gidecek kadar borç para istedi, bunu üzerine  25 lira verdim.”diye söyler.

M.Kemal de “ Bu durumda olan bir arkadaşa 25 lira mı verilir? Bari benim hesabımdan birkaç yüz lira verseydin! Adamın parası yokmuş, baksana…” diyor
ve şunları ekliyor: “ Cebinde beş para yok ama karakterinden hiç taviz vermiyor. Parası yok ama cesareti var.” diyor.

Bu olaydan birkaç ay sonra Mustafa Kemal, Reşit Galip’in Türk Ocağında bir konferans vereceğini Ankara Radyosundan duyunca o akşam hiç kimseyi çağırmıyor ve radyoda Dr.Reşit Galip’i dinliyor. Konuşmasında Reşit Galip’in ağzından şu sözler dökülüyordu: “İnkılaplarımız Türk milletinin çektiği uzun çileler sonucu elde edilen denemelerimizin fikir haline gelmiş kesin inancıdır. Her yerde herkese karşı onları savunacağız, gerekirse babalarımıza ya da çocuklarımıza karşı bile…” Bu sözleri duyan Mustafa Kemal, yanlış yapan evladını bağışlamış bir babanın yüz hatlarıyla radyonun başından kalkar. Birkaç gün sonra çağırttığı Dr.Reşit Galip’i sofrada  hemen yanına oturtur. 

Kulağına eğilerek

“Yarın Maarif Vekilisin.”der. Reşit Galip 19 Eylül 1932- 13 Ağustos 1933 arasında Maarif Vekilliği yapmıştır. Döneminde Darülfünun kapatıldı, üniversite
reformu yapılarak Medrese sistemine son verildi. Profesörlerin üniversitede kalabilmeleri için yayın yapmaları ve bilimsel Bnitelik taşıyan kitapları olması şartını getirdi.

Nazizimden kaçan bilim adamlarıyla Türkiye’de çalışmaları için anlaşma imzaladı.

Türk Tarih Kurumunun temelini oluşturan kurumlarının hazırlanmasının yanında, Türk Kurumuna başkanlık görevinde bulunmuştur. Anadolu Medeniyetler Müzesi,
Milli Kütüphane ve Güzel Sanatlar Akademisinin kurulması onun bakanlık döneminde kararlaştırılmıştır.

Öğretmenler genel bütçeden maaş ödenmesini sağlamıştır.

Bakanlığı sırasında ilkokullardan başlayarak öğrencilere Atatürk İlkelerine bağlılık ruhunu aşılamaya yönelen Reşit Galip, Cumhuriyet 10.yılını doldururken 23 Nisan 1933 sabahı çocuklarına kendi yazdığı “ANDIMIZ”ı okutmuş, bu ant 1933’ten 2013’e kadar 80 yıl ilkokullarda hep bir ağızdan okutulmuştur. 2013 yılında “ANDIMIZ”ın kaldırılması Türklüğü ile öğünenlerde tepki, Türk olmadığını iddia edenlerce sevinçle karşılanmıştır.

ROSE NUVAR

Atatürk arkadaşlarıyla Beyoğlu’nda yeni açılan bir lokantaya gider. Lokanta o günün şartlarında çok lükstü.
Atatürk lokanta sahibine “Sizin için ne yapabilirim?” diye sorar. Lokanta sahibi bu hizmetin devam etmesi için para gerektiğini, oysa parasının kalmadığını söyler. Atatürk yaverinden çek defterini getirmesini ister. O günün şartlarında hatırı sayılır bir miktarı yazar. Ve çeki lokantacıya uzatırken Dr. Reşit Galip, Ata’nın elini tutar ve kulağına fısıldar:

-Bu parayı vermemelisiniz efendim!
Bunu üzerine Atatürk:
-Allah Allah! Sana ne? Deyince, Reşit Galip de:
-Çünkü, bu para amaca uygun harcanmış olmaz!
-Para benim değil mi? Nereye istersem oraya harcarım! Diyen
Atatürk’e Reşit Galip ısrarla:
-Hayır efendim! Sizin paranız değil, milletin parası; o para sadece size emanettir. Der.
Atatürk genç doktorun gözlerinin içine bakarak çeki yırtar ve mekandan ayrılır.

Daha sonra M. Kemal genç doktorun kendisine verdiği bu dersi unutmamış, kızmak bir yana sofrada ve lokantada yaşananlara rağmen Reşit Galip’i Maarif Vekilliğine atamıştır.
Keşke bugün de devlet adamlarının yanında bir Reşit Galip olsa da kamunun trilyonlarca parasını lüks arabalara, restorasyonlara, şatafata harcayabilen insanların ellerini tutup engel olabilseler.

Oysa bugünkü devlet adamları ne Atatürk kadar olgun ne de bugünkü aydınlar Dr. Reşit Galip kadar cesurdurlar.

Dr.Reşit Galip, 1933 yılında bir deniz kazasından sonra hastalandı. 13 Ağustos 1933’te Bakanlık görevinden ayrıldı. Yaptıklarıyla, çalışkanlığıyla, Türk inkılâpları na bağlılığıyla, dürüstlüğü, idealistliğiyle unutulmayacaklar arasında yerini almıştır.

M.Esat Bozkurt’un “ Fakirlik içinde ölmek, devlet adamının süsüdür. Devlet adamı fakirlikle taçlanır.”  sözünü düstur edinmiş olmalı ki, 5 Mart 1934’te 41 yaşında vefat ettiğinde cebinden 5 lira para çıkmıştır.

Cebeci asri mezarlığında kendisi gibi Atatürk’ün fikir fedaisi olan Mustafa Necati ile yan yana yatmaktadır.

Ruhu şad olsun.


BİLĞİ YURDU DERĞİSİ SAYI 60

***

28 Ekim 2014 Salı

Andımıza Irkçı Diyenler


Andımıza Irkçı Diyenler

cazim_gurbuz_slayt
Andımıza Irkçı Diyenlerin Antları, Marşları, Milliyetçilikleri
Cazim Gürbüz
Meclis TV’yi izliyordum 11 Nisan günü, CHP Grup Başkan Vekili Muharrem İnce konuşmasını yaptı, yerine otururken BDP’lilerle tartışmaya başladı. “Hem barış istediğinizi söylüyorsunuz, hem de okullarımızda çocuklarımızın söylediği andımızla uğraşıyorsunuz”  Mealinde sözler etti onlara.
Sırrı Sakık ve batasıca adını hatırlamadığım bir BDP milletvekili, İnce’ye “Senin andın ırkçıdır” dediler.
Irkçıymış andımız, onlara zorla “ Türküm, doğruyum, çalışkanım” dedirtiyormuşuz. Onlar Türk değillermiş…
Atatürk’ün Milli Eğitim Bakanı Dr.Reşit Galip yazmış bu andın metnini. Bunca yıl da söylenmiş, kaç nesil bununla beslenmiş. Ama hep batmış birilerine… Yalnız Kürtçülere değil, AKP’lilere de fena batıyor bu ant. Danıştay’da dava bile açmıştı AKP’nin Milli Eğitim Bakanı. Gerekçe olarak da, bu andın dayanağı olan yönetmeliğin 12.maddesinin; anayasaya, uluslararası sözleşmelere ve insan haklarına aykırı olmasını ve yurttaşların tercih hakkını kaldırmasını göstermişti.
Reddetmişti o zamanki Danıştay (şimdiki neyler bilmeyiz).
Başa dönelim şimdi, peki andımızı ırkçı bulanların marşlarında ve milliyetçiliklerinde neler var bir bakalım, görelim ikiyüzlülüklerini:
“DİNİMİZ VE MEZHEBİMİZ VATAN” DİYOR KÜRT MARŞI
Kuzey Irak’ta kurulu Federal Kürdistan’ın bir de milli marşı var elbette. Marşın adı “Ey Rakip”, sözlerini 1918-1948 yıllar arasında yaşamış, Marksist ve ateist bir Kürtçü olan Yunus Rauf yazmış.
Türkiye kökenli tüm Kürtçü örgütler de bu marşı benimsiyor. Terör örgütü PKK’ya ait Roj TV (daha önce Med TV ve Medya TV)’nin açılış ve kapanışında, PKK’nın kamplarında, ayrıca örgütün kongre, toplantı, şölen ve konserlerinde de “Ey Rakip” marşı okunuyor.
Marşın sözleri 20 dizeden oluşuyor. 14 kez “Kürt” ismi zikrediliyor. “Kürt dili”, “Kürt kavmi”, “Kürt oğlu” ifadeleri geçiyor. “Kürt’ün ölmediği, yaşadığı, bayrağının inmeyeceği” belirtiliyor.
“Keyhüsrev’in, Kızıl Devrim’in çocuklarıyız” deniliyor. “Dinimiz ve mezhebimiz vatan, Kürt ve Kürdistan” ifadelerine yer veriliyor. 1
Şimdi soralım, kim ırkçı?
Ve şimdi de bunları kışkırtan o süper gücün bu bağlamdaki tutumunu görelim. Hem de Taha Akyol’un bir yazısından alınıtlayarak.
AMERİKAN MİLLİ MARŞINI İKİ MİLYON KİŞİ SÖYLEDİ
“ABD başkanlarının yemin töreni daima coşkulu milli bayramlar gibidir: Bayraklar, milli semboller, Amerikan kimliğini, Amerikan milli gururunu yücelten konuşmalar, İncil üzerine yemin, özel üniformalı askeri birliklerin geçit törenleri, yeni başkanın Amerikan bayraklarıyla, Amerikan renkleriyle donatılmış caddelerden Beyaz Saray’a yürüyen korteji…
Obama’nın töreni daha bir ihtişamlı oldu! 20 milyon Amerikalı katıldı törenlere!
Bush’un yarattığı travmalara karşı bir halk tepkisiydi! Bir ‘milli terapi’ idi adeta.
Obama, konuşmasında, Amerikan ordusunu övdü, ‘Babam bir Amerikan subayıydı…
Ülkemizin güvenliğini sağlayan ordumuzun üyesi bir aileden geldiğim için onur duyuyorum’ diye konuştu.
İncil üzerine yemin etti, konuşmasını ‘Tanrı Amerika’yı korusun!’ diyerek tamamladı…
Bandonun çaldığı milli marşı 2 milyon Amerikalı söyledi!
Ayin gibi bir ruh birliği…” 2
Ve şimdi de Fransa, hani arada bir bize soykırım dersi vermeye kalkan, soykırım sabıkalısı o ülke. Bakalım onlar neylerlermiş:
FRANSA’YA GÖÇMEN OLARAK GELEN SADECE VATANINI DEĞİL, TARİHİNİ DE DEĞİŞTİRMİŞ OLUR 
“Avrupa’dan Türkiye’ye yönelik eğitimde milliyetçilik eleştirileri gelirken, Fransa okullarda milli simgelere, bayrağa ve milli marşa geri dönüyor.
Son bakanlar kurulu toplantısında milli kimlik tartışmaları masaya yatırıldı ve Fransız kimliğini güçlendiren bir dizi karar alındı.
Fransa’da milliyetçilik anti-İslam dalgayla elele yürüyor.
Fransa’ya göç etmek isteyenlerin imzaladığı taahhütnameyi gündeme getiren Morano, bu taahhütnameye eklenecek yeni maddeyle, göçmenlerin ülkeye giriş yaptıktan sonra “çarşaf giymeyeceklerine dair” söz vermesini istedi.
Taahhütname halihazırda çok eşlilik, zorla evlendirme ve kadınlara sünneti yasaklıyor.
Fransız bakanın önerisi toplantıdan çıkan kararlar arasında değil.
Toplantı kararlarına göre;
-Fransız milli marşı ve bayrağı okullara dönecek.
-Okullarda vatandaşlık eğitimine ağırlık verilecek.
- Göçmenlerin ülkeye girişlerinde Fransızca dil eğitimine dair koşullar ağırlaştırılacak.
- Kadın-erkek eşitliğinin Fransa’nın önemli değerlerinden olduğu anlatılacak.3
Dahası da var, onları da anlatalım:
Fransa’da nüfusun etnik köken ve farklı inançlara göre dağılımını incelemek amacıyla bilgi toplanmasına devlet karşıdır! Çünkü Fransız devletinin benimsediği “cumhuriyet değerleri” kavramına göre, tüm vatandaşlar eşittir ve bu eşitliğe gölge düşürecek ayrılıkları ve ayrımcılığı ortaya çıkaracak girişimlere izin verilemez.
Fransız devleti, kültürel farklılıkların ifadesine izin vermez.
Fransız okullarında, derisinin rengi, etnik kökeni, dini inancı ne olursa olsun, tüm öğrencilere şu öğretilir: “Bizim atalarımız Galyalılardır.”
Galyalılar, eski tarihte bugünkü Fransızların ilk atalarıdır.
Fransız anayasasında “Fransız Cumhuriyeti bölünmez bir bütündür” der. Bu nedenle Fransız devleti inanır ki, Fransız nüfusunun etnik ve dinsel kökenlerine göre ayrışımını incelemeye kalkmak, Fransız cumhuriyetini bölmeye kalkışmaktır!
Son sağcı Fransız hükümetinde İçişleri Bakanı Danışmanı olan Jean Claude Barreau, bakın açıkça neler söylüyordu:
“Fransa’ya göçmen olarak gelen kimse, sadece vatanını değil, tarihini de değiştirmiş sayılır. Fransa’ya gelen yabancılar şunu iyice anlamalıdırlar ki; Fransa’ya ayak bastıkları andan itibaren ataları artık Fransız atalarıdır ve Fransa artık onların yeni vatanıdır.” 4
…………………………………………………………….
1) Sinan Sungur-Odatv.com
2) Taha Akyol-22 Ocak 2009 Milliyet Gazetesi
3) http://www.euractiv.com.tr
4) Yılmaz Dikbaş-Avrupa Birliği Tabuta Çakılan Son Çivi/Asya-Şafak Yayınları

http://hepar.org.tr/andimiza-irkci-diyenler.aspx