Dr. Doğu Perinçek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dr. Doğu Perinçek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Temmuz 2019 Salı

BEYİNLERİN SULANDIRILMASI.., 1 _ Dr. Doğu Perinçek

BEYİNLERİN SULANDIRILMASI.., 1

Beyinlerin Sulanması., Dr. Doğu Perinçek


26 NİSAN 2017.

“Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir etkide bulunmadı. Aksine, Türk milletinin milli bağlarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün fevkinde kapsayıcı bir Arap milliyeti siyasetine indirgeniyordu. 

   Bu Arap fikri, Ümmet kelimesi ile ifade olundu. 
Muhammedin dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimes, her yerde yükseltilmesine hasretmeğe mecburdular. Bununla beraber, Allaha kendi milli dilinde değil, Allahın Arap kavmine, gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve yakarıda bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allaha ne dediğini bilmeyecekti. 
Bu vaziyyet karşısında Türk milleti bir çok yüzyıllar, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta, bir kelimesinin anlamını bilmediği halde Kuran'ı ezberlemek ten beyni sulanmış, hafızlara döndüler. Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, Türk milletince, karışık, cahil hocalar ağziyle, ateş ve azap ile müdhiş bir muamma halinde kalan, dini, hırs ve siyasetlerine alet ittihaz ettiler. Bir taraftan Arapları zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan Avrupa’da, Allah kelimesinin yüceltilmesi parolası altında, hıristiyan milletlerini idareleri altına geçirdiler, fakat onların dinlerine ve milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler.”

Derin bir gaflet ve yorgunluk.,

“Ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısırda, belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palas pareyi, hilâfet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular, halife oldular. Gâh şarka, gâh garba veya her tarafa birden saldıra saldıra Türk milletini Allah için, peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allaha mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. 

Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaat ve temin eden dini akide ve dini his, millet uyandığı zaman onun şu acı hakikati görmesine mani olamadı. Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin, ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatına kavuşmak telkin eden din hissi; dünyanın acısı duyulan tokatıyle derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. 

Türk vicdanı umumisi, derhal, yüzlerce asırlık kudret ve açıklıkla, büyük heyecanlarla çarpıyordu. Ne oldu? Türkün milli hissi, artık ocağında ateşlen miştir. Artık Türk, cenneti değil, eski, hakiki büyük Türk cedlerinin mukaddes miraslarının, son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. 

İşte, dinin, din hissinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra.”

Millî Duygu ve İnsanî Duygu.,

“Türk milleti, milli hissi; dini hisle değil fakat insani hisle yan yana düşünmekten zevk alır, vicdanında, milli hissin yanında, insani hissin şerefli yerini daima 
muhafaza etmekle öğünür. Çünkü, Türk milleti bilir ki, bugün medeniyetin büyük yolunda bağımsız ve fakat, kendilerine koşut yürüdüğü umum medeni  milletler ile, karşılıklı keşflerle insani ve medeni ilişkiler, elbette gelişmemize devam için lâzımdır. Ve yine bilinir ki, Türk milleti, her medeni millet gibi, mazinin bütün devirlerinde keşifleriyle, buluşlarıyla medeniyet alemine hizmet etmiş insanların, milletlerin kıymetini takdir ve hatıralarını hürmetle muhafaza eder. Türk milleti, insaniyet aleminin, samimi bir ailesidir.”

Kaynak: Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. 23, Kaynak Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2011, s.84 vd.

Atatürk Eliyle yazdı bunları.,

Atatürk, din ve millet duygusu konusunda yukarıda okuduğunuz görüşlerini 1930 yılında eliyle yazmıştır. Metin o dönem ortaokullarda okutulan " Vatandaş İçin Medenî Bilgiler" kitabında aynen yer almıştır. 1930’larda öğrenim gören kuşaklar, yurttaşlık bilgisi dersinde bu yazılanları öğrenmiştir. 

El yazılarının fotokopileri, Prof. Dr. Afetinan'ın "Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları" adlı kitabında ek olarak yayımlanmıştır. 2. basım, 
AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988. Atatürk’ün Bütün Eserleri ’nde el yazılarının fotokopyaları ve metinler, ders kitaplarıyla karşılaştır malı olarak aynen yer almaktadır. 

https://www.aydinlik.com.tr/arsiv/ataturkun-din-ve-millet-konusunda-yazdiklari

ÖZEL NOTUM (TÇ ) ;
 YUKARIDAKİ İFADELER AŞAGIDAKİ SAYFADAN BİREBİR ALINTIDIR..
DOĞU PERİNÇEK KENDİ FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ DEĞİLDİR..
TAKDİRLERİNİZE

https://tr.wikiquote.org/wiki/Mustafa_Kemal_Atat%C3%BCrk/Din



***

31 Ekim 2018 Çarşamba

Fedaiyim, Bahtiyarım.,

Fedaiyim, Bahtiyarım.,

Dr. Doğu Perinçek

Biz Ergenekon ve Balyoz tutukluları,  Nöbet yerlerimizde altı-yedi yıldır sevdiklerimize kavuşacağımız, evlerimize döneceğimiz günü bekliyoruz.

Şehit olanlar geri döndülermi kardaşım?

Şu anda evimize dönmeyi düşleyebilecek konumdayız. Fakat... birden o müthiş soru karşıma dikiliyor: "Şehit olanlar geri döndüler mi kardaşım?"
Bu soruyu "Can kardaşı" olmaktan mutluluk duyduğum, ağabeyim Cemalettin Korkut 1 Kasım 2013 günlü mektubunda sormuştu. O gün onun asker ocağına girişinin 72. yıl dönümüydü. Şimdi 90 yaşını arkada bırakmış kendisine şöyle sesleniyor: "Fedaisin, fedai kalacaksın, Ey Korkutoğlu Cemal!"

O soru bir çivi gibi saplandığı yerde beynimi kanatıyor: "Şehit olanlar geri döndüler mi kardaşım?"
Kuddusi Okkır evine geri dönecek mi?

Prof. Dr. Uçkun Geray kardeşim sevdiklerine sarılacak mı?

Dz. Kur. Alb. Berk Erden, Dz. Yb. Ali Tatar, Jnd. Alb. Abdülkerim Kırca'nın yollarını gözleyenler, hasretlerine kavuşacaklar mı?
Çanakkale, Kafkas, Yemen ve Sakarya şehitleri evlerine ne zaman dönecekler?

Fedainin çağrısı ve fedaiye çağrı Sakarya Şehitliği Müzesi'nin kapısında bir cam fanus varmış. İçinde meçhul bir şehidin kuru kafası. Alnında kırmızı kanla şu yazıyormuş: "Beni hatırla, kanımı kanla öde!"

Kuşkusuz, şehidin kendisi yazmamıştır o yazıyı. Çünkü son damlasını veren fedainin bizden hiçbir şey istemeyeceğini biliyoruz. Her şeyini veren erdemlinin, alacağı bir şey de kalmamıştır. Alacağını içine koyacağı bir kasası, bir kesesi, bir cüzdanı, bir cebi, bir banka hesabı, bir ayakkabı kutusu yoktur artık.

Bizden hiçbir şey istemeyen fedainin bizden tek şey istediğini yine bizler icat etmişizdir. Zora düşünce hep onlara başvururuz ve topluma döner, fedailerin bizden fedai olmayı istediklerini söyleriz. Firdevsî, şehitlere "yattığınız toprağın altından kalkın" diye seslenir. Nâzım Hikmet de, bağımsızlık elden gidince, Kuvayı Milliye şehitlerine "Mezardan kalkmanın vaktidir" diye çağrıda bulunur.
Fedai, hatırasıyla da bizim için vardır. Fedainin anısı, yine bize vermek için yaşar. Şehidin kuru kafası bile, bize fedainin çağrısını yapmaktadır. Kendini vererek toplumu yaşatma çağrısıdır bu.

Toprağın altındaki fedai, bu çağrıyı yaparken tellal değildir. Belediye başkanından ve düğün sahibinden bahşiş almayacaktır. Tepeden tırnağa karşılıksız vermeye devam etmektedir. Hatırlanmayı istemek dahi bir fiyattır. Fedaiyi satın alamazsınız. Çünkü her şeyini vermiştir. Fedainin namusunda karşılık yoktur.

İlk kıvılcımı yakanların ödülü.,

Hiçbir toplum, fedainin yüzyılların içinden gelen o çağrısını duymadan yaşayamaz. Kabile toplumu, feodal toplum, kapitalist toplum, sosyalist toplum, hep fedailerle kurulmuş, fedailerle var olmuştur. O nedenle fedai, hangi iklime giderseniz gidin, son rütbedir.

Her yerde sizi bir Hallacı Mansur karşılayacak ve size şu büyük hakikati bildirecektir: "Her gerçek bir fedai ister. İlk kıvılcımı yakanlardır, en yüce fedailer."

İlk kıvılcımı yakmanın bütün iklimlerdeki ödülü, yanmaktır; kurşuna dizilmektir. Madalyası, boynundaki iptir. Fedai, darağacında en yüce makama çıkar. Erenler, "Miracımız dardır bizim" diyorlar. Bir dava uğruna insanın nesi varsa sonuna kadar her şeyini vermesi, bütün toplumlarda miraçtır. Miraçta ki bahtiyarlık
Fedai, feda ederek bahtiyar olur.

Bana bu yeni yıl yazısını yazdıran, sevgili arkadaşım Prof. Dr. Tülin Oygür'dür. 19 Kasım 2013 günü şöyle yazıyordu:

"Gazi Üniversitesi'nde bölüm başkanıydım. Bir öğretim üyesi olarak en verimli denebilecek dönemimdeydim. Türkiye şartlarında iyi maaş alıyordum. Ama gözümü ve yüreğimi Türkiye gerçeklerine kapatamazdım. Kendini çok sevenlerden olamazdım. Kendi şartlarımız ne kadar iyi olursa olsun, yanı başımızdaki yoksulluk, ülkemizdeki gericilik, dünyadaki büyük sömürü, bizi kanatan yaradır. Anlarsınız ki, yaşamınızı anlamlı kılacak tek şey, verebileceklerinizi çıkarıp vermektir.

"2012 yılı yazında bir gün Toros Sokağa gittim. İçeri girdim ve 'Partiye kaydolmaya geldim' dedim. Artık İşçi Partiliydim ve Nâzım Hikmet gibi bahtiyarım.

"Kendi rahatını bilme kültürü ortamında kendimi yalnız hissediyordum. Artık kendimi yalnız hissetmiyorum. 'Feda olsun' sözünün toprak gibi, güneş gibi doğal durduğu böylesi bir topluluk içinde, ancak bahtiyar olunur."
2014 yılında bahtiyar olmanızı diliyorum.


***