Din ve Siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Din ve Siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ocak 2017 Pazar

Ortadoğu’da Din ve Siyaset İlişkisi


Ortadoğu’da Din ve Siyaset İlişkisi 




Doç. Dr. Mehmet Şahin 


Ortadoğu’da din siyaset denildiğinde aklınıza gelen şey nedir ilk olarak? Ortadoğu’ da her şey din etrafında dönmüyor öyle bir algı oluşmasını istemem, fakat Ortadoğu da din ihmal edilmeyecek kadar da çok önemli. birkaç faktör sayarsanız ilk iki de rahatlıkla ‘din’i bulunmakta. 

Aslında bu dersin İslam ve siyaset açısından yeterli olmadığı için genelde olarak Din ve Siyaset olarak düşündüm. Ortadoğu siyasetinde sadece İslam’ın etkili olmadığını diğer dinlerinde Ortadoğu’da siyaseti ciddi şekilde etkili olduğunu düşünüyorum. İsrail’e baktığınız zaman, Yahudiliği dışarıda bıraktığınız sürece İsrail’i ne derece anlayabiliriz, barış sürecini ne derece anlayabiliriz veya İsrail’in dış politikasını nasıl anlayabiliriz, ABD ile ilişkilerini ne derece anlayabiliriz, İsrail’in iç yapısına baktığımız zaman iç siyasetteki dini grupların ağırlığını nasıl 
çözebiliriz? Demek ki Yahudilik de -aslında İsrail-Filistin meselesiOrtadoğu’nun temel sorunlarından bir tanesi. Ortadoğu’nun kronik sorunu olan İsrail-Filistin meselesini baz aldığımız zaman, temel anlaşmazlık noktalarındaki yaklaşımlarını baktığımızda, “Ortadoğu’ da barış olmaz, barış süreci olur tartışın?” diye bir soru karşımıza çıkabilir. 

Aslında burada kastedilen şeylerden bir tanesi, Yahudiliğin ne derece İsrail’in iç politikasında mı dış politikasında mı etkili olduğunu rahatlıkla görebiliriz aynı zamanda hemen yanı başına gelelim bugün Suriye’de yaşanan iç savaşta mezhepsel yapı etkin mi değil mi? Sizce Suriye’ de ki mezhepsel yapıyı göz ardı ettiğimizde, dışarıda bıraktığımızda mevcut çatışmanın temel dinamiklerini anlayabilir miyiz? Veya bir çözüm bulmaya çalıştığımızda mezhepsel dinamikleri dışarıda bıraktığımızda, mezhepsel ve dini dinamikleri diyelim çünkü sadece bir dinin bir mezhebin oluşmuyor burada hem diğer dinlerinde farklı mezheplerinin olduğunu görüyoruz, peki bir çözüm sürecine giderken bu farklılıkları 
göz önünde bulundurduğumuzda bir neticeye varabilir miyiz? Hemen biraz geriye gelelim birazda çok şiddetli yaşanıyor ismini ‘IŞİD’diniz mi ? Duymuyorum ama Irak a geldiğiniz zaman farklı bir yapı ortaya çıktığını görüyoruz bugün Irak’ta IŞİD merkezli olarak ortaya çıkan durumda, 

Irak’ın mevcut siyasetine veya ABD’nin işgalinden sonra hal alan iç durumu önümüzdeki süreçte eğer bir yerden yapılanma meydana geldiği zaman burada hem Şiiliğin burada ki yorumunu, hem İran’ın bu konuya müdahil olmasını, hem Sünnilerin bu şekildeki aslında bir çatı örgüt diye tanımladığım IŞİD, sadece IŞİD diye bakmamak gerekiyor peki bu tavrı çözme şansımız var mı? Peki biraz daha güneye inelim Suudi Arabistan’a baktığımızda Vahabiliği oradan çıkardığımızda devlet kalmaz. 

Suudi Arabistan’ın iki tane dayanağı var, birisi Vahabilik, diğeri de petroldür. Vahabilik ile petrolü ortadan çıkardığınızda ortada devlet bulamazsınız, aşiret yapısına bölünen bir durum ortaya çıkar. Vahabiliği düşünmeden hem iç siyasetini hem örgüt durumu hem aslında Suudi Arabistan’daki siyasetin meşruiyetini ve özellikle son yıllarda Soğuk savaş bittikten sonraki süreçte Kafkaslarda, Balkanlarda bugün Ortadoğu da izlemiş olduğu siyasetin arkasındaki dinin motivasyonu anlama şansımız var mı? Peki Lübnan’ın ortaya çıkışına baktığımızda tek tek bakıyorum aslında ne derece durumun vahim olduğu ortaya çıkıyor. Lübnan’da biliyorsunuz kurulurken daha sonraki 1943 yılında Misak oluşturulurken, 1989 Taif anlaşması imzalanırken neye göre bir devlet yapısı oluşturuldu? Mezhepsel ve dini yapıya göre oluşturuldu. Devlet 
sistem ona göre paylaştırıldı. Cumhurbaşkanının ne olması lazım anayasaya göre Mağruni olması lazım başbakanın Sünni olması lazım, Meclis başkanının Şii olması lazım, anayasal siyasal sistem neye göre oluşturulmuş? 

Dini ve mezhepsel yapıya göre oluşturulmuştur. Peki dini ve siyasal yapıyı dışarıda bıraktığınız zaman ne yapacaksınız nasıl anlayacaksınız Lübnan’ın bugünkü yapısını ve dış politikasını? 

Unutmayın ve dikkat edin Ortadoğu’da ülkelerin bu durumu çok benziyor, birbirine çok benzediği içinde sorunları birbirine çok benziyor, böyle çok farklı olduğu durumlarda kastettiğim şudur Lübnan Mağruni, Şii, Sünni ayrılmış durumdalar. Bu üç grup bir araya gelerek yaşadıkları ülkeyi daha ileri bir noktaya taşıma noktasında bir irade ortaya koyabiliyorlar mı? Hayır. 

İç gruplar birbirlerini rakip olarak görüyorlar. Rakip olarak gördükleri için dış müttefik arayışına girişiyorlar. Bu defa iç siyasetin dışarıya yansıması veya iç politikanın dışa müdahil olduğunu görüyorsunuz. Aynı ülkede yaşayan grupların rakip olduklarını görüyorsunuz, böylece dışarıdan ülkelerle destek arayışına giriyorlar ve bu dışarıdaki ülkelerin o ülkeye doğrudan müdahalesinin önünü açtığını görüyoruz. Nitekim Şii’leri kullanarak ya da Hizbullah’ı kullanarak 
İran’ın burada yetki sağlamaya çalıştığını ve sağladığını, Suudi Arabistan’ın net bir şekilde Sünnileri desteklediğini görüyoruz. Batının başta Fransa olmak üzere Marunilere destek verdiğini görüyoruz. Zaman zaman İsrail’in de bu konuda tavrı var, demek ki bu durumda olan ülkelere de dış müdahale aynı zamanda o ülkede iç istikrarın da olmamasının ana nedenlerinden biri olarak ortaya çıktığını görüyoruz. 

Hemen biraz daha güneye inelim, Mısır’da Müslüman kardeşleri dışarıda bıraktığınız zaman ne kalır geriye, Firavun’dan başka bir şey kalmaz. 
Mısır’da Müslüman kardeşleri dışarıda bıraktığınız zaman iç yapıyı anlama şansınız var mı? Darbe niye yapıldı? Hepsini okumanız gerekir. Sadece Müslüman kardeşlerin siyaseti değil, aynı zamanda genel perspektife bakmakta fayda vardır. Darbe niye yapıldı, Müslüman kardeşlerin ittifakı ne yapıyor? Müslüman kardeşlerin çekirdeği Mısır’da ortaya çıkmıştır.1928 yılında kurucusu Hasan El Bennah olarak kabul edilir, daha sonraki süreçte Seyit Kuttub gibi lider ideologları da vardır. Zaman zaman kırılmalar da yaşamıştır, fakat sahip olduğu ideoloji sadece Mısır’la kalmamış diğer Arap ülkelerini de etkilemiştir. Arap coğrafyasında bugün Libya’da da, Suriye’de de, Filistin’de de mesela Hamas onların bir kolu olarak kabul edilir, etkili olmuştur. Körfez ülkelerinde de mesela Pakistan’a kadar giden bir etkisinin olduğunu da göz ardı etmemek lazım. 
Bu dalga Müslüman kardeşlerin temeli Ortadoğu’daki sunni dalganın altındadır. Bunun Arap Baharının süreciyle ortaya çıkmasına binaen veya buna karşıt olarak zaten Ortadoğu’daki son o darbe süreçlerinin, Mısır’da olduğu gibi (darbe netleşmiştir) şimdi Libya’da bunun bir benzerini Hafter yapmaya çalışıyor bu demek ki direk siyaseti etkiliyor. Şimdi diyorsunuz ki ama bunları siyaset dışı tutmak istiyorlar, seçim sonuçlarına baktığınız zaman ne derece tutabildiğinizi görüyorsunuz. Mısır’da 2011 de yapılan seçimler Müslüman kardeşler %47 oy aldılar biliyorsunuz. 


Selefiler %24,7 oy aldılar, toplasanız %71 İslamcı kitlenin olduğunu görüyoruz. Selefiler de üçe dörde bölündüler, bir tanesi darbeyi destekledi diğerleri ne yapacaklarına tam karar veremediler sadece Müslüman kardeşlerin aldığı oy oranı göz önünde bulundursanız dahi ki Cumhurbaşkanı da yaklaşık % 52 oy aldılar. Bunu göz önünde alsanız dahi Mısır’ın yarısını terörist ilan edersiniz. Bir kitlenin yarısını siyasal sistemin dışında tutarak ne derece o ülkede istikrar sağlayabilirsiniz. Bunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor. O açıdan bugün itibariyle baktığınız zaman baştaki Abdul fettah Sisi darbeyi gerçekleştirmiş olabilir, destek bulmuş olabilir ama taşıma su ile ne kadar değirmen döndürebilir. 85 milyonluk bir ülkeyi Suudi Arabistan’ın ve Birleşik Arap Emirliklerinin verdiği destek ile ne kadar ileri noktaya taşıyabilirsiniz. Mısır bir milyonluk iki milyonluk bir ülke değil 85 milyonluk bir nüfustan bahsediyoruz. Ülkenin ciddi yıllık bir maliyeti vardır. Üretimin olmadığını göz önünde bulundurduğunuzda ki kitlenin yarısında siyasal sistemin dışında tuttuğunuzu düşünün ki o zaman Mısır’ın geleceği o kadarda parlak gözükmüyor, bunu da göz önünde bulundurmanızda fayda var diye düşünüyorum. Önümüzdeki diğer bir konuda İran Şiiliği, on iki imam Şiiliğini, Caferiliği dışarıda bırakarak İran’ın bugünkü iç siyasetini ve dış politikasını, rejim politikasını, Suriye politikasını bugün Irak’taki politikasını ne derece anlayabiliriz, şunu da göz önünde bulundurmak gerekir Şiilik bunların ana motivasyonu mu diye sorulabilir. Ama Şiiliği dışarıda bıraktığımız zamanda 1979 sonrası dış politikasında ve iç siyasetindeki politikasını anlama şansımızın hiçte öyle kolay olmadığı gözüküyor. 

Biraz daha güneydoğuya gidelim, Ortadoğu turu yapıyoruz. Afganistan, Pakistan AFPAK diye adlandırılan bölgeye baktığımız zaman Cihatçılar diye adlandırılan bir grup var şimdi de Ortadoğu’da faaliyet gösteriyor. SSCB’nin 1979 yılındaki işgaliyle ortaya çıkan bir durum, şu an İslam coğrafyasının geri kalan bölümünü de etkiliyor. Peki bu yapıyı işgali ve işgal sonrası oluşan durumu göz önünde bulundurmadan bugünkü Afganistan içindeki yapıyı, istikrarsız durumu ve Pakistan’ı, bölgeye yayılan etkiyi ne derece anlayabiliriniz. Taliban’ı nereye koyacaksınız? El Kaideyi nereye koyacaksınız? Cezayir’e geldiğiniz zaman Mağrip bölgesini nereye koyacaksınız? Cezayir’de 1989 da yerel seçimler ol
muştu.1990’da genel seçimler oldu sonra 240 bin kişi burada öldürüldü. İslamcılar siyasi iktidarı ele geçirmesinler diye ki bunları göz önünde 
bulundurmadığınız zaman Ortadoğu’yu nasıl anlayacaksınız? Diğer bir nokta ise, şimdi bir de dışarıdan bir bakalım bu defa ABD biliyorsunuz bölgede önemli bir aktör. 

Ortadoğu siyasetini gerçekten Ortadoğu’da olmayıp da bu kadar etkili olan başka bir aktör yok onun için ABD’nin 2003 yılında ki Irak işgalini göz önünde 
bulundurduğumuzda aslında yeni bir komşumuz vardı. ABD burada fiziki şartlar olarak bulunmasa da politik etki olarak, askeri yetki olarak bu bölgenin önemli bir ülkesiydi. 

Peki Ortadoğu’daki ABD’nin varlığını sadece ulusal çıkarlarla açıklayabilir miyiz? Bunun arkasında dini bir motivasyon yok mu? Ne biliyorsunuz? Ortadoğu siyasetinde bir de İslam diye bir olgu var onu da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Siyasal İslam nedir? İslam ve siyasetin birbirine perçinlenmiş olarak devam etmesi aktif belirleyici unsurlardan biri olmasıdır. Siyasal İslam diye bir şey yok. Bu soruyu tek basına sorsam Siyasal İslam nedir? dersem bir sayfalık bir şey yazın desem herkesi ayrı tutsam burada yüz elli kişi varsa hepinizden farklı cevap alacağımdan yüzde yüz eminim belki bazı konularda uyuşursunuz aslında bu bile böyle bir şeyin var olduğunu gösteriyor. Siyasal talebe 
olan İslam diye yorumlayabiliriz. Siyasal İslam dediğimiz zaman bir ideolojik yapıdan bahsediyoruz aynı zamanda siyasal talebe olan bir yapıdan 
bahsediyoruz. Fakat İslam’dan bahsetmiyoruz. İslam dediğimiz dinden bahsediyoruz bu ayrıma varmanızı tavsiye ederim. Çünkü aksi taktirde 
siyasal İslam’ın İslam olduğu yerlerde veya süreçlerde olan kötülükler dinin üzerinde kalıyor. Mesela siyasal İslamcıların olduğu bir iktidarı 
düşünün, İran’ı, şimdi İran’da ki yapının Esad’a vermiş olduğu desteği hangi dini motivasyon ile açıklayabiliriz. Dini, İran’ın Karabağ’da Ermenistan’ı 
desteklemesini nasıl açıklayabilirsiniz? nereye koyabilirsiniz? 

Burada siyasal iktidarın yapmış olduğu kimine göre kötü, kimine göre iyi bu dinin üzerinde kalır İslam dediğimiz zaman dinden bahsediyoruz ama ‘Siyasal İslam’ dediğimiz zaman biz orada başka bir olgudan bahsediyoruz bunu da mutlaka göz önünde bulundurmakta fayda var diye düşünüyorum. Bu henüz tam çözümlenmiş değil ki eğer Ortadoğu çalışmak isterseniz ki ORSAM’ın seminerindeyseniz bazılarınızın içine kurt düşmüş demektir. Ortadoğu’nun içine girdikçe kaybolursunuz ki kaybolduğunuzun farkında bile olmasınız. Fakat iyi bir Ortadoğu uzmanı olmak istiyorsanız mutlaka size önerim Kuran’ı Kerim, Tevrat, İncil okuyarak başlayın bu üç dini de ‘The Mean Of People’ dedikleri bir şey var 
ya insanların algılarını öğrenmek istiyorsanız motivasyonlarını siyasal yaklaşımlarını tercihlerini öğrenmek istiyorsanız ki din bu çerçevede gerçekten ana damarlardan bir tanesi bu yüzden bu üç dinin ana metinlerini okuyarak bu sürece girin derim, artı size en azından entelektüel bir taban sağlar. Bunun dışında ne Hristiyanlık, ne Yahudilik, İslamiyet dediğimiz zaman, bu coğrafyaya gittiğiniz zaman, tek bir olguyu da karşınızda bulamıyorsunuz. Bugün Irak’ta yaşananları göz önünde bulursak işte Şii-Sünni çatışmasını kastediyorum, burada değerli arkadaşlar. O zaman farklı dinlerin farklı mezheplerine de değinmemiz lazım diye düşünüyorum. Hatta İslami meselelere baktığınız zaman sadece Şiilik ve Sünnilik değil dışında bir Haricilik var. Hariciliği okuduğunuzda belki bugün IŞİD’i farklı yorumlayabilirsiniz. Selefilik denen şey nedir? 

Yeni modernist bir olgu diyorum ben ona, geçmiş temeli var tabii ki ama bugün baktığımız zaman ciddi bir şekilde etki yaptığını ve Ortadoğu’yu darmadağın ettiğini görüyorsunuz. Bu ikisinin arasındaki farklılığı da görmeniz gerekiyor. Örneğin benim en çok ilgimi çeken şey de teorici farklılıklardır. O kadar çatışmaya sebep olmuyor aslında teorici farklılık gibi ortaya çıkıp fakat politik farklılıklar daha çok çatışmaya sebepoluyor. Mesela Şiilikle Sünnilik arasındaki ayrım siyasi bir ayrımdır. Dini ayrımdan daha çok siyasi bir ayrımdır. Yönetimin nasıl paylaşılacağı ile ilgili bir ayrımdır. Şiiliğe bakarsanız temel argümanlarda Hz. Muhammed, Hasan Hüseyin, On iki İmam’ı takip eden bir yönetim şekli 
olduğunu, Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer’in kabul görmediğini görürsünüz. İktidarın bu iki kişi tarafından çalındığını düşünen bir ayrışmanın yaşandığını görürsünüz. Politik bir ayrım yoksa namaz şu şekilde kılınacak, oruç bu şekilde tutulacak diye çıkan bir ayrım değildir. Onun için eğer ayrım mezhepsel farklılıklar arasında ki siyasi ayrımsa çatışma çok daha kötüdür. Bu da o topluluklar ve insanların koymuş olduğu bir durumdur diye bakıyorum çünkü tek bir yapının olmadığını görüyorsunuz. Onun içinde aslında mezhepler tarihine bakmanızda fayda var, diye düşünüyorum en azında bugün bir Sünnilik nedir? Bir Şiilik nedir? arasındaki tabi farklarda var ve Selefilik nedir? Bugün bu üçü arasında bir çatışma yaşanıyor. 

Şii -Sünni çatışması var, yok desek de bugün ağır bir şekilde yaşanıyor, aynı zamanda Şiilik içinde kabul edilen Selefilik var. İleride Müslüman kardeşlerinde içine girip yoğun bir çatışma içine girdiklerini görüyoruz. 

En azından bu üç ana damar konusunda Ortadoğu çalışmak istiyorsanız mutlaka bir bilginiz olması gerektiğini düşünüyorum. Hristiyanlığın da farklı mezhepleri var, farklı yaklaşımları var, bunlara da bakmanız gerekiyor en azından Ortadoksluk ve Katolikliğe bakmanız da fayda var diye düşünüyorum. Moskova kilisesi ile Fener Rum Patrikhanesi ile arasındaki siyasi ayrılığın ayrımını mutlaka göz önünde bulundurmanız gerektiğini düşünüyorum ki Yahudilikte de farklı mezheplerin olduğunu görüyorsunuz. Yahudilik denildiği zaman bile birçok 
ayrım var, kadına bakışlarında, siyasete bakışlarında ki benim takip ettiğim kadarıyla İsrail’ de bildiğim bir grup var ve Iran’ı destekliyor ve Ahmedi Nejad’la görüşüyorlar. Siyasete bakış açıları dini doktrine bakış açılarında farklılıklar var. Aslında Ortadoğu’da din ve siyaset her zaman varlığını korumuştur. Uluslararası ilişkiler yeni bir bilim olduğu için zaman zaman Amerikan bilimi olarak da adlandırılır. Uluslararasının temeli sekülerizmle paralel olarak ta gelişmiştir, dinamikler olarak baktığımız zaman Rönesans Coğrafi Keşifler, Aydınlanma, Pozivitizm, I.Dünya Savaşı, II. Dünya Savaşı, Realizm böyle gider farkındaysanız hiçbir teorik yaklaşımda dini bulamazsınız çünkü sekülerizmle paralel 
gittiği için sekülerizmin yerleşmesiyle birlikte din 30 yıl Savaşları, 1648’den bu yana uluslararası, devletlerarası ilişkilerin veya devletlerin iç yapısında önemli bir faktör artık olamayacağını ve bir daha da gelemeyeceği üzerine bir yaklaşımı var. Bu formül tuttu mu? Tutmadı tam tersi oldu biz yanlış mı? yaptık diye 11 Eylül’ün bir katkısı oldu tabii ki, beni görmeseniz de ben varım ben ihmal edilemeyecek kadar önemli bir faktörüm dedi. Uluslararası ilişkilerde, aslında biz sadece Avrupa’nın o küçük siyasi Avrupa’nın siyasi deneyimi göz önünde de bulundurarak okumaya kalktığımız için sorun yasadık ama bu coğrafyaya baktığımızda Ortadoğu’da dinin ve mezhebin siyasal sistemin terk etmediğini 
görüyoruz. Hangi dönem terk etti bir dönemler etkisiz olduğu oldu Arap milliyetçiliğinin çok yoğun olduğu dönemde böyle bir yetki var ama 
kayboldu mu? Çünkü sürekli farklı tarihleri yasamışız. Avrupa’daki o homojenleşme ve farklılaşmanın tam yaşanmadığını görüyoruz hiç bir 
zaman bunun kaybolmadığını görüyorsunuz, kaybolan coğrafyada da bunun kaybolmadığını görüyorsunuz. Kaybolduğu dönemde din uluslararası 
ilişkiler içinde de hiç önemli değil denildiği dönemde de baktılar ki, Osmanlı Avrupa’ya giderken İlahi Kelimetullah için gidiyorum der. Osmanlının son zamanda cihat ilan edilebilirdi. I.Dünya Savaşında veya 1815’de Avrupa’nın önemli kralları bir araya gelerek kutsal ittifak kurarlar. Yakın coğrafyaya geldiğiniz zaman bu kendini çok iyi hissettirmiştir. 

Uluslararası ilişkiciler tabii bunu görmek istemiyorlar, 1979 yılı ilk kez, ABD’nin de, Ortadoğu’nun da din ve siyaset ilişkilerinin gereğini ortaya çıkarmıştır.1979 yılı niye önemlidir din siyaset açısından şöyle bir soru sorsam size seminerimizde 1979 tarihini göz önünde bulundurarak Ortadoğu’da din ve siyaset ikilisini baz alarak bir deneme yazın desem ne dersiniz? 

Öğrenciler: Şiilik ile Sunniliğin kesin bir çizgi ile ayrıldığını söyleyebiliriz. 

1979 tarihinin şöyle bir önemi var arkadaşlar üç önemli gelişme oluyor, bu dönemde bir tanesi Sovyetlerin Afganistan’ı işgali, dini diyeceğimiz bir yapının ortaya çıkmasının temelleri atılıyor, bu kırılma önemlidir. Ortadoğu’da din ve siyaseti anlamak istiyorsanız ,1979’da ki bu işgali okumanızı tavsiye ediyorum. Son günlerde çok duyarsınız Skyes Picot anlaşması Ortadoğu bu anlaşmaya göre şekillendi derseniz doğrudur. I.Dünya Savaşında ortaya çıkan bir bölünmedir. Ama ikinci defa Ortadoğu’nun siyasal coğrafyasının ortaya çıktığı dönem 1979 tarihidir. Afganistan’daki yapı sadece Afganistan’ı, Pakistan’ı değil Ortadoğu’yu da etkiliyor.1979 yılı aynı zamanda Iran’da İslam devriminin olduğu 
tarihtir. İran devrimi oluş itibariyle devrimdir sonuç itibariyle darbedir. 

Böyle bir soru sorsam İran devrimi oluş itibariyle İran devrimi sonuç itibariyle darbedir buna ne cevap verirsiniz? 

Öğrenciler: İran’daki devrim aslında rejimden dolayı sosyalistler birçok değişik grupların ortak bir tepkisi… 

Çok doğru aslında oluş itibariyle baktığınız zaman İran rejimine karşı çıkan grupların tamam İslami grup var, Molla grubu var ama aynı zamanda 
sol ideolojiyi benimseyen parti de bu grubun içinde yer almıştır. 


İran’daki bu karşı yapının içinde her grup vardır. Devrimden sonraki süreçte tabii ki bu ayrışma oldu, Hümeyni etrafında toplanan grubun diğerlerini siyasal sistemin dışına itmesinde bazı faktörlerde etkili oluyor. İran-Irak savaşı, Saddam saldırdığı zaman, dış güç saldırdığı zaman bu sefer o darbeci yapı İran milliyetçiliğinden faydalanabiliyor. İçerde her çıkan farklı ses ‘Vatan hainliği diye adlandırılıyor’.İran’ı yakından tanıdığınız zaman bazı şeyleri daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum. 

İran’da bir rejim varmış gibi bir algı var, yaşıyormuş gibi bir durumun olduğunu görürsünüz fakat bir rejimin devamın sağlayan iki kitlenin olduğunu düşünüyorum kadınlar ve gençler. Bu çok önemli bir rejimin devamının sağlanmasında hayatta küçümsemeyin bu önemlidir. Benim gördüğüm kadarıyla Tahran Üniversitesinde insanların rejimle alay eder bir giyiniş tarzlarının olduğunu görürüsünüz ki bir rejimin gençliği yoksa isterse seküler olsun, ister dini olsun o rejim bir nesil sonra biter, devam etmez. Çünkü hücre yenileyemez, gençliği içinde barındırmayan rejimlerin var olma şansı yoktur. İran’ın yaşamış olduğu en ciddi sorunlardan bir tanesinin de bu olduğunu düşünüyorum. Şimdi İran’da oluş itibariyle devrim sonuç itibariyle darbe dememin sebebi buydu yeni 
bir ideolojiyle ortaya çıkıyor. Batı karşıtı dini bir devlet ortaya çıkıyor. İran’ın anayasaya baktığınız zaman farklı bir siyasal sistemin olduğunu en azından anlarsınız. Örnek vereyim özellikle son cumhurbaşkanı seçimlerinde çok dikkate almıştım bizdeki yorumculara baktığımda mesela bir cumhurbaşkanlığı demokratik bir ülkede cumhurbaşkanlığı gibi yorumladılar. İran’da ki cumhurbaşkanlığı makamı ile demokratik bir ülkedeki veya Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı makamı aynı mı? Aynı şey olduğunu göremiyorsunuz İran’da Cumhurbaşkanı sorumlu yetkisiz farkındaysanız, yetki yok Cumhurbaşkanının elindeki her şey rehber diye adlandırılan dini liderin etkisindedir. Asker devrim muhafızlarına, doğrudan dini lidere bağlıdır. Cumhurbaşkanı yetki veremiyor, yargının en önemli kurumlarını dini lider atıyor. Dini motivasyon deyince sadece 
İslam ile ilişkilendirmeyin İran anayasasına baktığınız zaman dini bir devlet, İslami bir devlet gözüküyor ama devletin esas dayandığı mezhep Caferiliktir. Burada farklı bir yapının olduğunu görüyorsunuz hatta bunu dış politikaya uyguladığınız zaman, mesela İran bölgede daha Şiici bir politika takip eder. Müslüman coğrafyasına genişlediği zaman İslamcı olduğunu vurgular, Dünya genelinde de ezilmişlerin tarafında olduğunu vurgular. Üç halka şeklinde bunun devam ettiğini görürsünüz. Rejim ihracı politikası çok gündeme getirmişti, bir anlamda rejim ihracı politikasını İran ne için kullandı biliyor musunuz? 


Rejimin güvenliği için kullandı. Bugün de aynısını yapıyor farkındaysanız. İran kendi rejiminin güvenliğini sağlamak için Bağdat’ın, Şam’ın ve Beyrut’un düşmesine müsaade etmiyor. İç politikaya baktığınız zaman, İran iç siyasetinde mezhebi yapı çok önemlidir. Dış politikada bunu kullandığını görüyorsunuz 
aslında dış politikada çokta dini bir devletle karşı karşıya değiliz. Mesela İran, Ortadoğu politikasında dini vurgu retorik fazla, Orta Asya ve Kafkasya politikasında dini retorik hiç yoktur. Bu ayrımı yapmadığınız zaman sadece İran’ın Filistin konusundaki söylemini göz önünde bulundurursanız, İran’ın dini bir devlet olduğunu söylersiniz. Filistin meselesini bir Arap, bir Türk değil, bir Müslüman meselesi olduğunu söylüyorlar. Beş dakika geçtikten sonra esas meseleye geçelim diyorlar bu bana koydu ne demek beş dakika Filistin meselesini konuşursunuz beş dakika sonra esas meseleye geçelim diyorlar. Demek ki Filistin meselesi İran’ın esas meselesi değil. İran’ın dış politikada kullandığı bir mesele ve bu durum da bunu net bir şekilde gösteriyor. Çünkü bu ayrımı Ortadoğu’ya baktığınız zaman İran’ın Ortadoğu politikasına dinin 
ve çatışmanın dışında kullanıp etkiliği olabileceği üçüncü bir araç yok. 

Çünkü tarihi Fars-Arap rekabetini düşündüğünüz zaman Irak’ta bugün olanları da bu perspektifte okuyabilirsiniz. Olaya sadece IŞİD diye bakarsanız 
Irak’ta olanları anlayamazsınız. Oradaki Sünni yapıların ileri sürdüğü argümanlara bakın, İran’ın Irak’taki ağır varlığı Bağdat’taki aynı zamanda Maliki’nin 2010’dan itibaren uyguladığı politikaya bir tepki olarak bunu görmeniz gerekir. IŞİD’i çatı örgüt olarak görüyorum. Irakta olanlar sadece bu değildir. Ortadoğu’ya baktığınız zaman Ortadoğu’da İran ‘ebabil’gibi davranıyor ama farkındaysanız Orta Asya’da bir ‘güvercin’ gibi davrandığını görürsünüz. Daha bir yapıcı politika takip ettiğini, tam bir reel politika uyguladığını görürsünüz. Burada kastettiğimi Kuran-ı Kerim okuyanlar bilirler. Hz.Allah kuş gönderir onların ismi Ebabil’dir onlar yukardan taş atarlar ve Ebrehem ordusunu yok ederler attıkları taşın adını biliyor musunuz? ‘Sicil’ İran’ın son denediği füzelerinin birinin adı da ‘sicil’dini ritüelin nasıl kullanıldığını anladınız mı? Şimdi bu yapıda enteresan bir şey daha var. İran diyor ki Ortadoğu’daki Müslümanların sorunlarına sahip çıkılmış gibi davranıp, Arap siyasetinde etkili oluyor. Türkiye de dahil seküler yönetimlerin olması İran’ın işine geliyor. Çünkü seküler yönetimler olduğu için halklarla bir bağ kurabiliyor. Aslında İran’ın en iyi ilişkisinin Azerbaycan’la olması gerekiyor. İkisi de Müslümanların çoğunlukta olduğu, ikisi de Şii yanı 
Caferiliğe sahip olan ülke ama İran’ın en rahatsız olduğu ülkelerin başında Azerbaycan geliyor. Hani dini bir ülkeydi. İran temel perspektiften 
baktığımızda temel yaklaşımlardan baktığımızda Karabağ konusunda kime destek vermesi gerekir. İran’ın Azerbaycan’a destek vermesi gerekir, İran ise Ermenistan’a destek veriyor. 

İran dini kılıf altında tam bir Fars Ulus-devleti şeklinde hareket eden bir devlettir. İran dış politikasının dini retöriğine bakın dememin sebebi 
budur. Diğer konu “Camp David” çok önemli bir konudur. Ortadoğu’daki jeopolitiği simgeleyen olaylardan bir tanesidir. Çünkü en büyük Arap 
devleti İsrail’e karşı değil, İsrail’le birlikte olmuştur. Mısır ı kastediyorum. Kissenger’in bir sözü vardır. ‘Ortadoğu da Mısırsız savaş Suriyesiz barış olmaz’çok doğru farkındaysanız Mısır devre dışı bırakıldığı zaman 1979’dan sonra Arap ülkeleri bir araya gelip savaş yapabildi mi? Çünkü en büyük Arap devletini dışarıya atıyorsunuz. En büyük Arap devletini dışarı attığınız zaman denge değişiyor bu coğrafyanın dengesi tamamen değişiyor, fakat enterasan bir şey var yine dinin kullanıldığını görüyorsunuz.

1979 Camp David anlaşması imzalandıktan sonra anayasaya dinin İslamdır ibaresinin girdiğini görüyorsunuz. Enver Sedat döneminde dini öğelerin anayasaya girdiğini görüyorsunuz. Mursi anayasayı İslamlaştırıyordu diye suçlamalar vardı. Aslında Mursi döneminde getirilen birçok anayasa Enver Sedat döneminde 1979’dan sonraki dönemde 1980’li yıllarda kondu çünkü 1979’da İsrail’le anlaşma yaptıktan sonra İslamcı halkın tepkisini çekeceği için İslamcı maddeleri anayasaya koyarak bunu önlemeye çalıştı. 1979’daki İran devriminin Ortadoğu’ya etkisini azaltmak içinde İslamcı bir yönetimmiş görüntüsü vermeye çalıştı. Daha sonraki süreçte Soğuk Savaş döneminde din-siyaset ilişkisi Ortadoğu’da pek gözükmedi. İdeolojiler, o dönemde Arap milliyetçiliği daha baskındı, daha baskın bir yapıydı. Soğuk Savaş döneminin sonuyla birlikte aynı 
eski Rus coğrafyasında olduğu gibi Ortadoğu’da, o ideolojik perdeyi kaldırdığınızda, altından dini yapılar kendini rahat bir şekilde gösterdi. 

Doğu Avrupa’dakilere benzer demokratik dalga burada da olur mu acaba sorusuna karşılık bazı işaretler ortaya çıktı. Bu işaretlerden biri 1979’daki 
İran devrimidir. Şii kabarma olarak görünse de 1979’daki İran devrimini etkisizleştirmek için Sünni’lerle çalıştı. Sünniler kullanıldı burada onu açık açık söyleyeyim. Şimdi Sünni kabarmaya karşı kimlerle çalışıyor. Şiilerle
onun için ABD sadece Sünnilerle çalışıyor demek yetersizdir. 

Doğrudur yetersizdir tarihin farklı dönemlerinde ABD’liler her farklı dini grupla çalışabilirler. Bize bile baksanız bunu görebilirsiniz Türkiye’nin son dönemlerindeki tartışmalara bakın bunu net bir şekilde görürüsünüz hatta bırakın ABD dini yapılarla, dini gruplarla, dini liderlerle Dalai Lama dahil araları her zaman iyidir. Tibetli Budist lider nerede yaşıyor. ABD’de onun bir yapı olduğunu göz önünde bulundurur, ABD en şiddetlisinden en ılımlısına kadar, potansiyeli olan her hareketle yemek yemesini bilir. Burada bahsettiğim El Kaidesi’nden en ılımlısına kadar işine gelirse Ortadoğu’daki gruplarla ilişki kurar kurmaktan da geri kalmaz. 

1979’la birlikte Şii kabarmasına karşı Sünni yapının kullanıldığına şahit oldu tarih, fakat 1980’le birlikte o demokratik dalganın burada işaretlerinin olduğunu görüyoruz.İlk işaret ilk seçim yapılan yerlerden bir tanesi Cezayir ‘di.1989 yılında Cezayir’de yapılan seçimlerde yerel seçimlerde en yüksek oyu FİS (İslami Selamet Partisi) partisi aldı.Demokratik seçimler yapıldı.1990 yılında genel seçimlerin ilk turu yapıldı yine İslam Selamet Partisi birinci parti oldu. Batkılar iktidar gidecek müsaade etmediler darbe yaptılar, iç savaş çıktı. 240 bine yakın insan öldü. O zaman benim üniversite yıllarımın ilk yıllarıydı Türkiye’deki ana medyada da bu haber çıkmıştı ‘demokrasiyi korumak için darbe yaptılar’ diye başlık attılar istiyorsanız arşivlere bakabilirsiniz. Sisi’ye bugün söyleyemiyorlar, içlerinden söylüyorlar ama Sisi’nin de yaptığı benzer bir davranıştı. 240 bine yakın insan ölmedi, öldürüldü. İslamcı dalganın ikinci kendini hissettirdiği bölge arkadaşlar Türkiye olduğunu söyleyeyim size arkadaşlar.1994’de yapılan seçimlerde yerel seçimleri Refah Partisi kazandı. 1995’de genel seçimlerde de Refah Partisi birinci parti oldu.1997 yılında 28 Şubat olayı gerçekleşti. Üçüncü defa o dalganın kabarmasını İslami ve Sünni kabarma perspektifinden bakarsanız benim de seçim gözlemlerimde demokratik bir seçim yapılmıştı. 

Filistin’de yapıldı biliyorsunuz kim kazandı seçimi Hamas kazandı. Hamas’a üç şart sunuldu, bir İsrail i tanıyacaksın, şiddeti bırakacaksın yani direnişi bırakacaksın ardından da El Fetih ile yapılan anlaşmaları onaylayacaksın. Hamas buna karşılık 67 sınırlarını çekilecek mi diye sordu, net bir cevap verilmedi ve Hamas’ta kabul etmedi. Hamas’a iktidar olma fırsatı vermediler. Hamas ikiye bölündü, olmayan bir devletin iki tane toprak parçasi var. Bugün olmayan bir devletin iki toprak parçası iki kuvveti vardı. Yeni yeni düzenlemeye gidiyorlar ama çok zor anlaşacaklar gibi gözüküyor. Burada aslında ilk demokratik seçim yaptığın zaman ilk siyaset ilişkisinin ne kadar iç içe olacağı gözüküyordu. Buna fırsat verilmedi o darbeler süreci devam etti fakat üçüncü ve hızlı geliş Arap halk hareketleri diye tanımladığım benim popüler deyimle ‘Arap Baharı’ ile birlikte o İslamcı dalga daha yüksek bir tonda kendini gösterdi. Bak-tığınız zaman “Arap Baharı” Tunus’ da başlayıp, Mısır’da diğer ülkeleri etkileyerek devam etti.Bu ülkelerde yapılan seçimlere bakın Tunus’ta ilk Arap Baharı’nın yaşandığı yerde Nahda Hareketi kazandı ki Müslüman kardeşler burada ki koldur. Mısır’da biraz önce verileri söyledim. Müslüman kardeşler ve Selefi’lerin etkili olduğunu özellikle Müslüman kardeşlerin ana yapı olarak yaklaşık 150 oy aldığını görüyorsunuz. Libya’da hakeza öyle oldu Suriye’de bakarsanız, Müslüman kardeşler temelli başlangıçta bir direniş harekatının olduğunu görüyorsunuz. Türkiye’deki mevcut durumun siyasi yapısı göz önünde bulundurduğunuz zaman aslında bu süreci Sünni kabarma olarak okuyabilirsiniz. Sünni kabarma, bunu özellikle söylüyorum bu Sünni kabarma herkesi korkuttu. Arap Baharı 
süreciyle gelen bu Sünni kabarma Ortadoğu’da tüm Müslüman ve gayri Müslümanların tamamını korkuttu. Arap Baharıyla ortaya çıkan Sünni 
kabarmanın Ortadoğu’daki tüm Müslümanları ve gayri Müslümanların tamamını korkutmuştur, tartışınız? Sünni kabarmanın ortaya çıkması özellikle Müslüman kardeşler temelli olarak, Ortadoğu’da Sünni kabarmanın ortaya çıkması ideolojik dini ve mezhepsel azınlıkların iktidarda ortada olduğu yerleri tedirgin ediyor. Bu sadece Müslüman azınlıklara da değil gayrimüslüman azınlıklara da etki ediyor. Çünkü Müslüman azınlıkta Dürzi ve Nusayri azınlığı rahatsız etti. İdeolojik dediğim Mısır’daki yapı ideolojik azınlıktır. İdeolojik azınlıkların ve dini azınlıkların mezhepsel azınlıkların, bir ülkeyi yönetiyorsa, bu iktidar olağanüstü halin devam etmesini ister. 

Olağan hallerde bunların iktidarda kalma şansı var mı? Onun için sürekli olağanüstü hal olması, sürekli çatışmanın olması ülkenin bir parçasının sürekli işgal altında olması bu ülkeler için faydalıdır. Golan’ın sürekli işgal altında olması Esed’e fayda sağlamıştı. Sünni kabarmanın olduğu yerde Sünni kabarmayı göz önüne alırsanız bu bir nevi Emevileri, Selçukluyu, Osmanlıyı hatırlatır. Eğer siyasi iktidarı tam egemenliği altına alırsan uzun süre gider bunların iktidarı bunların iktidarı uzun süre gideceği için diğer azınlıklar kendilerini siyasal sistemin içine atılacağını bildiklerinden bu iktidarlarını kaybetmemek için elinden gelenleri bütün araçları kullanırlar. Suriye’deki katliam gibi veya Irak’taki 
bugün yaşananları göz önünde bulundurun. Şii Sünni ayrılığı var, bu yapıda bazı yaklaşımlar ilahiyatçılardan veya Ortadoğu çalışanlarında şunu da gördüm ben Şii Sünni dengesinin %10- % 90 olduğunu söylerler. Sadece bu veriye göre Ortadoğu’yu okursanız yanlış sonuca gidersiniz. Sünni kesimin çoğu Uzakdoğu’da yaşıyor. Endonezya’da, Malezya’da, Pakistan’da o tarafta yaşıyor. Bizim yakın çevremize baktığımız zaman Şii-Sünni dengesi çok yakın. Azerbaycan, Irak, İran, Suriye ve Lübnan dengesini baz alın, dengeyi gördünüz değil mi? İlk veriyi baz alırsanız Ortadoğu’daki dengeyi yanlış okumuş olursunuz. Sadece Şii-Sunni değil, Selefi diye enteresan bir grup ortaya çıktı. Yakın zamanda sadece Şii-Sunni ayrımı yaşanmayacak Sunniler içinde Müslüman kardeşler Selefi çatışması da yaşanacak. Bunu Mısır darbesinde rahatlıkla görebilirsiniz. Ortadoks-Heteredoks ne demek bilen var mı? Ortadoks ana akım yaklaşım heterodoks ana akımın dışında yaklaşımlara İslamdan yanaşırsanız. Rafizilik diye adlandırılırlar. 

Baas aslında teorik olarak baktığınızda Arap milliyetçiliğine dayanır. Sosyalisttir, batı karşıtıdır.Sovyetler Birliğine daha yakın durur, fakat Ortadoğu da en iyi dini müttefiki dini İran’dır.İki ülkede varlık gösterdi. Irak ve Suriye Arap milliyetçiliği bunların temel düşünceleri fakat iki ülkede de iktidara geldikten sonra birbirlerine düşman oldular. Çünkü Suriye’ deki Baas Nusayrilerin eline geçti, Irak’takiler de Sünnilerin elinde olan bir Baas gibi hareket etti. Baas, Arap milliyetçiliğine diriliş demektir, kelime manası olarak ama iktidara gelene kadar kullanılan araçtan başka bir şey değildir. İktidara geldikten sonra yerelleştirildi. 2003 yılındaki Irak’taki Baas tamamen Amerika’nın işgaliyle birlikte artık bitirildi.Fakat Suriye’deki Baas bir anlamıyla azınlık başta Nusayriler olmak üzere azınlık koalisyonunun ideolojisi anlamına geldi. Burada bahsettiğimiz Suriye’de iktidarda Nusayri Esad değil bir koalisyon olduğunu göz ardı etmemek lazım. Orada Dürzi ve Hıristiyanların Esad’a bir desteğinin olduğunu görüyorsunuz. 

Öğrenci: İslam ve demokrasi bir arada yaşayabilirler mi? 

Ben İslam ve demokrasinin çatışacağını düşünenlerden değilim fakat İslam coğrafyasına demokrasinin olmasına daha çok Batının uyuşmayacağını 
düşünenlerdenim. Arap Baharı süreci bize bunu daha net gösterdi. Uzun süredir şunu söylüyorlardı. Müslümanlar demokrasiye hazır değil, bu oryantalist bir bakış açısıdır. Dünyanın hiçbir yerinde de öyle tek bir demokratik düzen şekli yoktur. Demokraside değişik ülkelerde değişik coğrafyalarda farklı şekilde uygulanıyor. Bir Anglosakson demokrasi tipi varken, bir Fransa demokrasisi vardır. Müslüman coğrafyasında biri İsveçli gibi yaşayamaz. Türkiye, Ortadoğu siyasetinde nasıl etkili olur ya da oldu? Ortadoğu’da kimse karlı çıkmadı şu anda Irak’ta yaşananlar İran’ın ne kadar zarar gördüğünü gösterir. Her diktatör her gün sabah yerinden edileceği düşüncesiyle kalkıyor biliyorsunuz. 


***