Deniz Baykal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Deniz Baykal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2018 Cumartesi

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 2

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 2



 08.01.2009: HSYK'yı Devreye Sokma gayreti:

Ergenekon soruşturmasının 10. dalga operasyonlarında üst düzey askeri ve sivil yetkililerin gözaltına alınmasıyla deprem geçiren kontrgerillacılar, HSYK'yı soruşturmayı yürüten savcı ve hakimleri görevden aldırmak için devreye sokma gayret ettiler.

 10.01.2009: Sanıklar arasında ayrımcılık:

Soruşturmada yaşanan bazı eksiklere ve aşırıya kaçan bazı ayrıntılara dikkat çekerek, bunları merkeze alarak Ergenekon'la ilgili asıl resmi gözden kaçırma ya da özellikle göz ardı etme girişimleri yaşanıyor bazı çevrelerde. CHP lideri Deniz Baykal bu tür girişimleri yapanlardan sadece biri. Ergenekon soruşturmasında İbrahim Şahin, Veli Küçük gibi kişilerin gözaltına alınmasına onay veren ancak rektörlerin gözaltına alınmasına ise bunlar terörist olamaz diyerek karşı çıkanlar bu girişim ve gayretleriyle Ergenekon soruşturmasını karalamaya çalışıyorlar.

 15.01.2009: Kanadoğlu Ergenekon'a 40 savcı istedi:

Cumhurbaşkanlığı seçimini engellemek için 367 formülünü bulan çevreler, şimdiye kadar karşı çıktıkları Ergenekon soruşturmasını durduramayacaklarını anlayınca sulandırmak için halen 5 olan savcı sayısının 40'a çıkarılmasını istemeye başladılar. Ergenekon terör örgütü soruşturmasının son dalgasında evinde arama yapılan Kanadoğlu, Ergenekon savcılarının sayısının artırılması gerektiğini söyledi. Benzer bir teklifi YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu da yapmıştı. Kanadoğlu, Ergenekon davasını yürüten savcıların sayısının ciddi soruşturma içeren dava için az olduğunu, bu sayının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)'ndan destek alınarak 40 savcıya yükseltilmesi gerektiğini ifade etti. Kanadoğlu, "Çünkü bu işi savsaklamaya, bir tarafa bırakmaya artık tahammül yok. Bu olayın öyle ya da böyle açıklanmasına ihtiyaç var." dedi. Ancak uzmanlara göre şu anda 5 savcı ile yürütülen soruşturmanın 40 savcıyla yürütülmeye çalışılması yürütülememesi sonucunu getirecektir.

 27.01.2009: CHP Savcıyı HSYK'ya şikayet etti:

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, “Ergenekon” soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz ve diğer savcılar hakkında “inceleme ve soruşturma yapılması ve haklarında idari ve adli sürecin başlatılması talebiyle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) başvuruda bulunduğunu” bildirdi. Kart, yaptığı yazılı açıklamada şunları kaydetti: “Kamuoyunda 'Ergenekon' adıyla bilinen soruşturmada yaptıkları işler ve davranışlarıyla görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı, kişisel duygulara kapılarak görev yaptığı kanısını uyandıran, ayrıca soruşturmanın gizliliğini ihlal eden eylemler içinde bulunduğuna dair bulgular mevcut olan Savcı Zekeriya Öz ve diğer savcılar hakkında Hakimler ve Savcılar Kanununun 68/b, c maddeleriyle TCK'nın soruşturmanın gizliliğinin ihlalini düzenleyen 285. maddelerine muhalefet ettiği gerekçesiyle inceleme ve soruşturma yapılması ve haklarında idari ve adli sürecin başlatılması talebiyle Adalet Bakanlığı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu başkanlığına tarafımdan başvuruda bulunulmuştur. Gelinen süreçte Savcı Zekeriya Öz ve diğer savcıların soruşturmanın selameti ve adli yargılamanın alt yapısını hazırlama konusunda üzerlerine düşen görevi bihakkın yapamadıkları ve bundan böyle de yapamayacakları ortaya çıkmıştır.”

10.02.2009: Sanıklardan Hakimlere baskı ve kışkırtma çabası:

Ergenekon sanıklarının ve çevrelerinin davaya bakan hakim ve savcıları etkilemek ve kışkırtmak için her yolu denemeye çalışıyor. Ergenekon davasında söz alan tutuklu sanıklardan Behiç Gürcihan, Yassıada’da yapılan yargılamalar sırasında hakimin sanıklara, “Sizi buraya tıkan güç böyle olmasını istiyor” dediğini ifade ederek, Adnan Menderes’i tasvip etmemesine rağmen bu sözleri okuduğunda hakime çok kızdığını anlattı. Bizi buraya tıkan güç sizin kulağınıza ne fısıldarsa fısıldasın, sizlerin prim vermeyeceği konusunda ümidimi sürdürmek istiyorum. Tempo dergisinde sizi tanıyanlarla yapılan görüşmeler sonucunda hazırlanan bir haber yayınlandı. Önünüze koyulanlarda suç arayan biri olduğunuz söyleniyor. Bunu tekzip ettiniz mi bilmiyorum. Polis ve savcılık önüne koyulanlarda suç aradığında onları yadırgamadım. Fakat sizleri yadırgarım. Sizin göreviniz suç aramak değil, maddi gerçeği bilip adaleti sağlamak olmalıdır.” Bunun üzerine Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, “O dergide başka şeyler de yazıyor. Bir kelimesini değil de onları da alsaydınız” dedi.

 05.03.2009: Ergenekon sanığı: Savcı herkese iftira etti:

 Ergenekon tutuklusu ve JİTEM kurucularından Albay Atilla Uğur, Meclis İnsan Hakları Komisyonu'na mektup yazarak Savcı Zekeriya Öz'ün 9. Ekim 2008'de kendi ifadesini alırken bir çok kişiye iftira ettiğini iddia etti. Uğur mektubunda savcılık sorgusunda şunların yaşandığını öne sürdü: “Savcı Öz ‘Biz seni geçen sene alacaktık, baktım yeni emekli olmuşsun, bırakayım biraz yaşasın dedim. Bu Şener ve Hurşit’le ilgili her şeyi bize anlat seni yarın sabah bırakacağım’ dedi. Tekirdağ F-1 Kapalı Cezaevin’de tutuklu olarak bulunurken 9.10.2008 günü Beşiktaş Adliyesi’ne götürüldüğünü anlatan Uğur, Savcı Öz’ün ‘kanını donduran’ şu cümleleri söylediğini de iddia etti: “Bu Veli Küçük zaten Ermeni’nin teki. Ben araştırdım, soyu sopu da Kafkasya’dan kalkıp Bilecik Gölpazarı’nın Türkmen köyüne gelmişler. Neden çünkü Türkmen ismindeki köye göçerek Ermeni olduklarını kamufle etmek istemişler. Ermenice de biliyor. Ben hem şivesinden hem de evinden çıkan Ermenice belgelerden onun Ermeni olduğunu anladım...Ayrıca bu Sevgi denilen kadın da Ermeni (Erenerol’u kastediyor) Yozgat’ın Ermenelik Köyünden...eski adı Ermeneli yani o da Ermeni. Aslında Deniz Baykal Ergenekon’un tam içinde, biz biliyoruz. Nur Serter de (CHP Milletvekili) bu işin içinde..Toplantı yaptıkları evleri falan biliyorsan bize söyle. Bunlar nasıl orgeneral olmuşlar ya. Doğu Perinçek efendinin emri ile hareket ediyorlar, yok şu seminere git yok şu konferansa katıl. PKK terörü neden 2002 de tekrar başladı. Çünkü AK Parti iktidara geldi. Onu baltalamak için. Sen bize bu adamlarla ilgili bir şeyler söyle altına da imzanı at. Biz de senin için iyi düşünelim..”

16.03.2009: Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan şok bir soruşturma daha:

 Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, İşçi Partisi'nin eski MİT Müsteşarı Kenan Atasagun hakkında MİT'in hazırladığı Ergenekon şeması sebebiyle "Ergenekon'u neden belgeledin? Niye TSK'yı alenen aşağıladın? Bu şema, TSK'ya karşı entrikalarda, komplolarda kullanılmıştır. Bu şema, şüpheli Şenkal Atasagun ve ortaklarının suçlarının kanıtıdır" satırlarını içeren şikayet dilekçesini işleme koyarak Başbakanlıktan soruşturma izni talep etti. Bu girişim, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Ergenekon soruşturmasını baltalamak ve karalama amacı taşıdığı izlenimi veren üçüncü girişimi. İşçi Partisi ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Ergenekon konusundaki uyumu şaşırtıcı. Başsavcılığı, Bundan bir yıl önce, 21.03.2008'de Yargıtay'a suikast krokilerinin de ele geçirildiği İşçi Partisi'nin genel merkezinde polis tarafından yapılan Ergenekon soruşturması kapsamındaki arama işleminin hukuka aykırı yapıldığı iddiasıyla İşçi partililerin şikayeti üzerine Ergenekon savcıları hakkında soruşturma başlatmıştı. Bu olaydan da önce, 19.08.2008'de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ergenekon soruşturmasını baltalamak amaçlı olduğu izlenimini veren İstanbul Organize Şube'deki Ergenekon soruşturmasına ait henüz mahkeme aşamasına bile gelmemiş çok gizli belge ve bilgileri ele geçirme girişimi ile aslında Ergenekon soruşturmasına aykırı yaklaşımını ortaya koymuş bulunmaktaydı. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Boyrazoğlu'nun adı daha önce de Büyükçekmece Adliyesi'nde kaybolan dava klasörlerinden çıkmıştı. Ergenekon iddianamesinin ek klasörlerine giren Büyükçekmece'deki arazi yolsuzluğu belgelerinin, daha önce başka bir davaya konu olduğu Büyükçekmece Adliyesi'nde kaybolduğu belirlenmişti. Kaybolan klasörler, Büyükçekmece ve beldelerine yönelik arazi yağması operasyonu ile ilgiliydi. Operasyonu yapan dönemin Jandarma Binbaşısı Zeki Bingöl'ün mahkemeye sunduğu deliller kaybolmuştu. Bingöl, Boyrazoğlu'nun başında bulunduğu S.S. Defne Dalı Konut Yapı Kooperatifi'ne Kadıköy Belediyesi tarafından arsa tahsisi yapıldığını söylüyordu. Yine Boyrazoğlu'nun Ergenekon sanıklarından Sedat Peker'le irtibatı da medyaya yansımıştı. Eski Genelkurmay Başkanları İsmail Karadayı ve Çevik Bir hakkında darbeyi övücü sözleriyle anayasa suçu işledikleri gerekçesiyle yapılan çok sayıdaki suç duyurularını görmezlikten gelen ama İşçi partililerin her başvurusunu hemen soruşturma konusu yapan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, suç duyuruları arasında dikkat çekici şekilde ayrım yaptığı izlenimi veriyor.

 18.04.2009: Ergenekon Davasına saygın olmayan baskı:

İlhan Selçuk, Mustafa Balbay ve Yalçın Küçük gibi kişiler Ergenekon soruşturmasında gözaltına alındığında ve Sabih Kanadoğlu ile Türkan Saylan'ın evi arandığında 'saygın kişilere böyle muamele edilmemeli onlar asla suç işlemiş olamaz' şeklinde yapılan karalama kampanyası ile yargı üzerinde baskı kurulmaya çalışıldı.

20.05.2009: Gizli Tanıkları Devre dışı bırakma çabası:

Danıştay'ın Adalet Bakanlığı'nın müfettişlerine verdiği dinleme yetkisini iptal etmesi üzerine, hepsi mahkeme kararlarına dayandığı defalarca açıklanan gizli dinleme kararları ile gizli tanıklıklar hükümsüz bırakılmaya ve delil olmaktan çıkarılmaya çalışıldı.

18.06.2009: F-tipi Polis karalaması:

Sanıklar ve avukatları ile bazı çevrelerin, "Soruşturmayı poliste örgütlenmiş F-tipi polislerin, yani  Fethullah Gülen cemaatine mensup polislerin yönlendirdiği, sahte belgeler düzenleyip tutukluların ev ve bürosuna yerleştirdikleri, silahların da onlar tarafından gömülüp buldurulduğu vs.vs..." gibi iddialarla Ergenekon soruşturmasını itibarsızlaştırma, soruşturmayı başlangıcından beri hukuki değil siyasi olmakla suçlayarak karalama gayretleri.

 28.07.2009: Sanıklardan ve CHP'den HSYK'ya toplu şikayet:

HSYK'nın Ergenekon savcı ve hakimleriyle ilgili soruşturmaya izin verileceği tavizini Adalet Bakanlığı'ndan koparmasından sonra Ergenekon davası sanıkları ve çevrelerinden savcı ve hakimlere yönelik şikayetler yağmur gibi yağmaya başladı. Adalet Bakanlığı, 'Ergenekon' soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcıları ve bu soruşturmada işlemleri bulunan hakimlerle ilgili olarak 38 şikayet dosyası açıldığını bildirdi. Açıklamada şöyle denildi: "Bunlardan 28 dosya kapsamındaki şikayetler hakkında inceleme yapılmış ve yeterli delil bulunmaması nedeniyle soruşturma başlatılmasına gerek görülmemiştir. Şikayetlerin büyük bir bölümünün öncekilerin tekrarı ve benzeri mahiyette olması nedeniyle bunlar hakkında aynı işlem uygulanmıştır. 10 dosya kapsamındaki şikayetlere ilişkin incelemeler ise devam etmektedir. Görüldüğü gibi 'Cumhuriyet savcıları ve hakimler hakkındaki ihbar ve şikayetlerin işleme konulmadığı' iddiası kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Bakanlığımız tarafından bu güne kadar bütün ihbar ve şikayetlerle ilgili olarak yasal işlem yapıldığı gibi bundan sonra da gerekli işlemler, mevzuat çerçevesinde, yargı bağımsızlığı ilkeleri göz önünde bulundurularak sürdürülecektir." Bakanlığın bu açıklamasının ardından HSYK'ya iki şikayetin daha yapıldığı ortaya çıktı. Ergenekon sanıklarının avukatlarından Turgut Kazan şikayetinde, "Ergenekon Savcısının; 11 aydır 'ucu açık' bir soruşturma yürüttüğünü ve yaşanan gelişmelere göre "dalga operasyonlar"a başvurduğunu, bu uygulamayla, “geceleyin kapı çalınınca sütçü gelmiştir diye uyanma hakkımızın öldürüldüğünü”, insanların korku içinde olduğunu ve yaşananlardan dehşete kapıldığını belirterek Savcı Öz hakkında soruşturma açılmasını" talep etti. İkinci şikayet ise Ergenekon tutuklu sanığı emekli Albay Levent Göktaş'ın avukatı tarafından HSYK'ya yapıldı. Öz hakkında, görevi kötüye kullanmak ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçundan işlem yapılması istendi. Şikayet dilekçesinde, devletin güvenliğine ait belgelerin ancak hakim tarafından inceleneceğinin yasada belirtilmesine rağmen, Savcı Öz'ün bu belgeleri polise incelettiği belirtiliyor. Polisler hakkında soruşturma başlatan Fatih Adliyesi'ne de savcının müdahalede bulunduğu savunulan dilekçede, Zekeriya Öz'ün adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve görevi kötüye kullanmak suçlarından cezalandırılması isteniyor. Savcıları son olarak şikayet eden kişi, Ergenekon'dan tutuklanıp ertesi gün şaibeli şekilde tahliye edilen Albay Dursun Çiçek olmuştu. Savcıları şikayet edenlerin çoğunluğunun CHP'li milletvekilleri olması ise dikkati çekiyor.

 29.07.2009: HSYK'dan Korsan açıklama, Hükümetten sert tepki:

HSYK'nın daimi ve yedek 10 üyesi toplu bir açıklama yaparak bazı basını ve hükümeti suçladı. Üyeler açıklamalarında, günlerdir konuşulan, kurulun Ergenekon davası hakim ve savcılarını görevden alacağı iddialarını reddetti. Adalet Bakanlığı bu açıklamaya karşı  adeta 27 Nisan muhtırasına karşı hükümetin direnişini andıran sert bir tepki verdi. HSYK kurul üyelerinin açıklaması şu şekildeydi: "Ergenekon davasına bakan mahkemenin başkanı ve üyelerle ilgili herhangi bir tasarrufumuz olmamıştır." Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 5’i yargıdan gelen 10 üyesi Ergenekon davasını kastederek, "HSYK’nın, davaya bakan mahkemenin başkan ve üyeleri ile ilgili herhangi bir düşünce, öneri ve tasarrufu başından beri olmamıştır" dedi. Bu ifadeyle ‘Ergenekon hakimleri’ ile ilgili bir talepleri olmadığını ifade eden HSYK-10'lusu, HSYK toplantılarının kamuoyunda adeta canlı yayındaymış gibi tartışılmasından rahatsızlık duyduklarını da açıkça hissettirerek basını ve bir takım siyasetçiler adı altında AK Parti hükümetini suçladılar: "Soruşturmanın her noktasında basın ve bir kısım siyasetçilerin ölçüsüzce her noktada yargıyı etkileyecek şekilde yer almalarına fırsat verilmiş olması.." Tartışmalar üzerine, bu aşamaya gelinmeden hemen önce HSYK toplantılarında kurul başkanı olan Adalet Bakanı ile kurul üyeleri arasında sert tartışmalar yaşandığı da ortaya çıktı. HSYK üyelerinin, 14 gün uzayan atama kararnamesi krizinin yaşandığı toplantılarda Ergenekon savcılarını ve ara kararları veren hakimlerini usülsüzce (talepleri olmadan, soruşturma geçirmeden, 7 yılı doldurmadan) görevlerinden almaya çalıştığı, Ergenekon savcılarının soruşturma geçirmemelerini eleştirdiği, HSYK üyelerinin çok gizli Ergenekon soruşturma dosyalarını ele geçirerek incelediği, en önemlisi de HSYK'daki üyelerin kurulun yetkilerini de aşarak Ergenekon soruşturmasını, soruşturmayı baltalayacak önerilerle Yargıtay'a taşımaya çalıştığı, soruşturmayı da alenen eleştirdiği ortaya çıktı. Adalet Bakanlığı, kurulun açıklamasını 'korsan' olarak niteledi ve uzun ve yazılı bir açıklama yaparak çok sert tepki verdi. O açıklamanın satırbaşları şu şekildeydi: "HSYK'lı bazı üyeler soruşturmanın gizliliğini ihlal etti, yetki gaspı yapmaya kalktı. Ergenekon savcılarıyla ilgili şikayetlerde muhatap şikayeti yapanlardır HSYK değil. HSYK görev alanını aşan konularda bile Bakanlıktan dosya istemektedir. HSYK Ergenekon davası hakimlerini değil ancak savcılarını ve ara karar veren hakimleri ile KCK savcı ve hakimini değiştirmek istedi. Bakanlık bu haksız değişiklik taleplerini kabul etmemiştir..Bakanlık kurul kararlarına muhalefet şerhi koymamıştır. HSYK'nın yedek üyelerle açıklama yapması kabul edilemez. HSYK'nın soruşturması devam eden kritik davaların savcı ve hakimlerini değiştirmeye kalkması yargıya müdahaledir. Adalet Bakanlığı bundan sonra da korsan girişimlere karşı durmaya devam edecektir."

 03.08.2009: Tanıklara Baskı ve karalama kampanyası:

Son günlerde Cemal Temizöz davasındaki üç tanık dikkat çekici şekilde ifadelerini birer birer geri çekti. Benzer şekilde Danıştay davasının Ergenekon davasıyla birleştirilmesinde verdiği ifadeleri de dikkate alınan Ergenekon sanığı gizli tanık Osman Yıldırım'ın deli olduğu ve ifadelerinin geçersiz olduğu şeklinde bazı medyada dikkati çeken yayınlar yapılmaya başlandı. Benzer yayınlar daha önce de diğer bir Ergenekon tanığı Tuncay Güney için yapılarak, şahsın güvenilmez ve hatta cinsel sapkınlıkları olduğu vurgulanmış ve onun ifadelerinin de yeraldığı  Ergenekon soruşturması çürük bir tertip suçlamasıyla karalanmaya çalışılmıştı. Hürriyet gazetesi 13.08.2009 tarihli haberinde, GATA'dan Yıldırım için “İleri derecede anti-sosyal Kişilik Bozukluğu” tanısı konulan bir rapor verildiğini iddia etmiş ancak ne raporu yayınlayabilmiş ne de doğrulatacak bir kaynak gösterebilmişti. Haberde, tanıklığı hakkında şüphe uyandırabilmek için Osman Yıldırım hakkında en ağır ifadeler haber diye verilmiş, Ergenekoncu çevrelerin dillerinin altındaki bakla olan “böyle adi ve korkunç bir varlığın ifadeleri nasıl olur da Danıştay ve Cumhuriyet bombalamalarının Ergenekon'la birleştirilmesinde ciddiye alınır, hayret” ifadesi dolaylı şekilde aktarılmıştı. Hürriyet'in habercilikten çok hakaretçilik değeri taşıyan bu haberi, “Danıştay saldırısı ve Ergenekon davalarının aynı anda ‘tanık, gizli tanık ve sanığı’ olarak Türk hukuk tarihinde bir ilki gerçekleştiren abla katili Osman Yıldırım” şeklinde başlıyor, “Abla katili, Komutanlarına saldıran, mizacı sıkıntılı huzursuz, anksiyöz madde kullanıyor, öldürüp başkasını suçlar, günah, ayıp, suç tanımazlar. Vicdanları yoktur. Kural tanımazlıklarını, suçlarını, kendileri ve karşılarındakilere rasyonalizm (akla uygun hale getirme) ve projeksiyon (yansıtma) şeklinde açıklarlar. Bir anti-sosyal kişilik, annesini öldürür, hüngür hüngür ağlar. Sonra da annesini suçlar ve haklı gerekçeler çıkartır” şeklinde devam ediyor ve “Bu kişilerin mahkemelerde tanıklık yapmasına hazin hazin, gülerek bakarım. Bu kişiler 10 dakika içinde 10 tane yalan söylerler. Hepsinde de yemin ederler” diyerek bitiyordu. Hürriyet gazetesinin bu haberi üzerine 1.11.2009 tarihinde GATA tarafından bir açıklama yapıldı ve Osman Yıldırım hakkında hiçbir raporlarının olmadığı belirtildi.

 17.08.2009: Deniz Feneri bitti, gelsin İsmailağa Cemaati:

 Ergenekon davasını pasifize edebilmek için Deniz Feneri davasını sürekli gündeme taşımalarıyla dikkati çeken Ergenekon medyası, yeterli etkiyi uyandıramayınca bu kez İsmailağa cemaati dosyasını sürekli gündeme getirmeye başladı. Hükümetin, "Deniz Feneri soruşturması, sonu nereye giderse gitsin sürdürülsün. Deniz Feneri'nin içerisinde varsa suç işleyenler, varsa yasalara aykırı hareket edenler bedelini öderler, cezasını öderler." açıklamaları Ergenekon medyasının hızını kesmişti. Ancak medya bu kez başka başka bir soruşturmayı, Erzincan'da İsmailağa cemaat mensuplarına yönelik tarikat soruşturmasını Ergenekon davasının karşısına çıkarmaya çalışıyor. Haberlerde, cemaatin üzerine gidilmediği, hükümetin müdahalesiyle soruşturmanın sürüncemede bırakıldığı iddia ediliyor. Aynı haberlerin devamında Ergenekon soruşturma ve davasının aslında siyasi olduğunu belirtiliyor.

 25.08.2009: Tanıkların bir bir deşifre edilmesi:

Ergenekon davası ve bu davayla da bağlantılı olan Albay Cemal Temizöz'ün yargılandığı faili meçhul cinayetlerle ilgili davada kritik ifadeler veren gizli tanıkların, bir bir deşifre edilmesi dikkati çekti. Böylece yeni tanıkların önüne geçilmesi ve eski tanıkların da tıpkı Temizöz davasındaki gibi tanıklıklarını geri çekmelerinin sağlanmasının hedeflendiği ileri sürülüyor. Bu şüpheyi güçlendiren bir gelişme daha ortaya çıktı. Buna göre, gizli tanıkların kimliğinin deşifre edilmesini önlemek için kurulan 'Tanık Koruma Kurulu'na Ergenekon savcı ve ara hakimlerini görevden almak isteyen ve Kent Otel toplantılarına katıldığı anlaşılan Başkan Vekili Kadir Özbek ile Ali Suat Ertosun'un üyesi olduğu HSYK'nın üye atadığı ortaya çıktı. Bu ayrıntı, gizli tanıkların deşifre edilmelerinde HSYK'nın da rolü olduğuna dair şüpheleri arttırdı.

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

13 Kasım 2017 Pazartesi

Gidin Lan İşinize


Gidin Lan İşinize  


Ahmet Kekeç
STAR


Bir önceki Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer ne yaptı, biliyor musunuz? Gazi, Fırat, Erciyes, Cumhuriyet ve Trakya üniversitelerinde, seçim sonuçlarını ve YÖK’ün yaptığı ‘sıralama’yı es geçerek, kendi ideolojik cemaatinden kişileri rektör olarak atadı. Kimse itiraz etmedi. 

Bağımsız bir kurul olduğunu öne süren ÜAK sustu. 
Sendikalar oralı olmadı. 

Hep şahane, hep mükemmel, hep ‘hayran olunası’ tepkiler veren solcu lider ağzını açmadı. 
Sağa sola çemkirmekten başka marifeti olmayan kalem sahipleri derin bir sessizliğe büründü. 
Sezer bunu hep yapıyordu... 
Süleyman Demirel Üniversitesi’nde de aynını yapmıştı. 
Seçimde ikinci ve üçüncü gelen kişiyi değil, ‘toplist’te adı dahi olmayan birini rektör olarak atamıştı. Üstelik, o ‘biri’nin oy oranı yüzde 10 bile değildi. Siyasette olsaydı, baraj altında kalacaktı. 
Kimse itiraz etmedi. 

Sosyalist solcularımız sustu. 

Bağımsız bir kurul olduğunu öne süren ÜAK kılını dahi kıpırdatmadı. 
Hep şahane, hep mükemmel, hep hayran olunası tepkiler veren solcu lider yine ağzını açmadı. 

Kadrolu ‘Baykal yalakaları’ yine derin bir sessizliğe büründü. 
Sezer dur durak bilmiyordu... 

Kocaeli’nde, Kahramanmaraş’ta, Malatya’da... Daha birçok yerde, liste birincilerini değil, ‘yakınlık’ derecesi yüksek adayları rektör olarak atadı. 
Mesela, hem liste birincisi olan, hem de ‘güvenilirlik’ sorunu bulunmayan (üstelik YÖK’ten icazetli) eski rektör Prof. Rıza Ayhan’ı değil, kendi ideolojik cemaatine yakın bir ismi, muhtemelen daha da ‘güvenilir’ bulduğu Prof. Kadri Yamaç’ı tercih etti. 

Üstelik, bu tercihinde duygusal davranmıştı. 
Prof. Rıza Ayhan, çünkü, rektörlüğü döneminde, Yükseköğretim Yasa Taslağı çalışmalarında hükümetle diyalog kurulması gerektiğini söylemiş, bazı laik yürekleri ağızlara getirmişti. 

Sizin anlayacağınız, bir ‘cezalandırma’ sözkonusuydu. 
Buna da kimse itiraz etmedi. 

Elbette, yasalar gereği seçme yetkisini kullanan kişinin, yani Cumhurbaşkanı’nın, ‘demokratik teamüllere’ uyması gerekmiyordu. İsterse, en az oyu alan kişiyi rektör olarak atayabilirdi. Tamamen ‘seçicinin keyfine’ kalmış bir durumdu. 

Fakat, seçicinin keyfi, bazen ‘ilginç durumları’ da ortaya çıkarıyordu. 
Ne gibi? 
İnönü Üniversitesi rektörü Prof. Fatih Hilmioğlu’nun ikinci kez atanması gibi... 
Hilmioğlu kim mi? 
Hilmioğlu, Ergenekon’dan dolayı tutuklu bulunan bazı kişilerin düzenlediği ‘Kıbrıs mitingine’ üniversite kesesinden öğrenci taşımış, AB sürecini ‘ihanet’ sayan, yönettiği üniversitenin senatosuna sık sık ‘darbeleri meşrulaştırıcı’ kararlar aldıran bir kişidir. 

Üstelik, yolsuzluk dosyası YÖK’te beklemektedir. 

Şimdi... 

Sezer’e sessiz kalanlar, İstanbul Üniversitesi’ndeki rektörlük seçimini bahane ederek, ‘atama usulüne’ (ve tabii Cumhurbaşkanı Gül’e) itiraz ediyorlar... 
İyi de, ‘itirazcı’ sıfatını hak etmek için bugüne kadar ne yaptınız? 
Hangi demokratik yararı gözettiniz? 
Hangi ‘ulusalcı laikçi cemaatçiliğe’ karşı çıktınız? 
Sezer’in yöntemi ‘demokratik’ olacak, bu yöntemi daha makul çizgilere çeken ve ‘rektör atama yetkisini benden alın, böyle olmuyor’ diyen Gül’ün yöntemi ‘antidemokratik’ sayılacak... 

Öyle mi? 

Bunlara verilebilecek en güzel cevap şu: 

Gidin lan işinize... 

Derdinizi bu harikulade sistemin mucidi Kenan Evren’e... Kenan Evren’in yaptığı anayasayı (dolayısıyla atama sistemini) değiştirtmemek için ölümüne mücadele veren ‘şahane’ önderiniz Deniz Baykal’a anlatın... 

***

18 Şubat 2015 Çarşamba

Refahyol'dan Hesap sorun., Yoksa biz sizden Sorarız., ( BİTMEYEN HESAPLAŞMA)



Refahyol'dan Hesap sorun., Yoksa biz sizden Sorarız.,


( BİTMEYEN HESAPLAŞMA)

11 Temmuz 1997

CHP Lideri Deniz Baykal, güvenoyunu yeni hükümet için değil, Türkiye'de demokratik rejimin selameti ve Refahyol'dan kurtulmak için vereceğini açıkladı. Baykal hükümete, ‘‘Refahyol'dan hesap sorun, eğer siz Refahyol'dan hesap sormazsanız, biz hem Refahyol'dan, hem de sizden hesap sorarız'' uyarısında bulundu.

Baykal'ın dün hükümet programı müzakereleri sırasındaki konuşmasını liderlerden Başbakan Mesut Yılmaz ile Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevitizledi. Refahyol'un vaat ettiği hiçbir şeyi yapmadığını öne süren Baykal, buna karşın cumhuriyetin temel ilkelerini tahrip etmeye yönelerek toplumda büyük bir kriz doğurduğunu savundu.

Yılmaz'ın MGK kararlarına ilişkin tavrını bir an önce belirlemesini isteyenBaykal, 8 yıllık eğitimi bu yıl uygulamasını ve Susurluk skandalının dokunulmazlık fezlekelerini yargıya göndermesini istedi. Baykal'ın, 8 yıl kesintisiz eğitime karşı çıkan RP'lileri, ‘bölücülük'le suçlaması gerginlik yarattı. RP'liler, ayağa kalkarak, ‘‘Biz bölücü değiliz, sözünü geri al'' diye bağırdılar. Baykal, hükümetin biran önce seçim hazırlaklarına başlamasını isteyerek, ‘‘Hükümetin deposunda 40-50 kilometrelik benzin var. Ama bu hükümet bütün Türkiye'yi turlamak istiyor. Biz ‘Benzinliğe git deponu doldur' diyoruz. Onlar ‘Göç yolda düzülür. Zaten bizi destekleyenler de var'diyorlar'' dedi.

DSP adına konuşan Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu da ‘‘Bu hükümetin başarıya giden yolu, yolsuzluklar ve yasadışı faaliyetlerle mücadeleden geçecektir. Bay ve bayan şaibelerin sonu gelmiştir'' dedi.

DYP sözcüsü Ayvaz Gökdemir ise üç ay önce sert eleştiriler getirdiği RP'yi ve Genel Başkanı Çiller'i savundu. ‘‘Silahsız Kuvvetler İşbaşında'' diye gazete manşeti atıldığını belirten Gökdemir, ‘‘Yoksa Silahlı Kuvvetler gelemedi de sizi mi gönderdi?'' diye sordu. Gökdemir, TSK'da oluşturulan Batı Çalışma Grubu'nu eleştirdi ve irtica tehlikesinin ‘‘Van Gölü canavarından'' daha büyük bir tehlike olmadığını savundu.

RP'li Bülent Arınç ise askerleri hedef aldı ve hükümetin ‘‘süngülerin gölgesinde kurulduğu''nu savundu. Arınç, İmam-Hatiplerin ve Kuran Kursların kapatılamayacağını da belirterek, ‘‘Cesaretiniz varsa 8 yıllık kesintisiz eğitime geçin bakalım'' tehdidinde de bulundu.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/refahyoldan-hesap-sorun-yoksa-biz-sizden-sorariz-39254542


***