COVID -19 Sonrası Dönem Daha Fazla Rekabet mi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
COVID -19 Sonrası Dönem Daha Fazla Rekabet mi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ocak 2021 Pazartesi

COVID-19 VE BÜYÜK GÜÇ REKABETİ

COVID-19 VE BÜYÜK GÜÇ REKABETİ 



COVID -19 Sonrası Dönem Daha Fazla Rekabet mi, Yoksa Daha Fazla İşbirliği mi, Yaşanacak


Büyük Güçler Arasındaki İlişkilere Etkisi 
Doç. Ehud  EIRAN  

Hayfa Üniversitesi Siyaset Bilimi Fakültesi Öğretim Üyesi, 
Stanford Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Misafir Öğretim Üyesi (2019-2020), 
İsrail Bölgesel Dış Politikalar Enstitüsü (Mitvim) Yönetim Kurulu Üyesi, İsrail 

ABD-Çin Rekabeti, Ekonomi, Küresel Liderlik , Doç. Ehud  EIRAN, COVID-19 SONRASI DÖNEM, Güç Üzerine Etkisi, Büyük Güçler Arasındaki İlişkiler, 

2020'nin başında ortaya çıkan COVID-19 küresel halk sağlığı krizi bir dönüşüm süreci yaşamakta olan uluslararası sistemi sarstı. Çin’in ekonomik yükselişi ve Güney Çin Denizi gibi alanlardaki iddialı politikaları ABD’nin küresel çaptaki başat konumuna meydan okuyor. Liberal demokrasi sistemi ayrıca, Brexit ve AB’nin yakın çevresinde liberal olmayan rejimlerin yükselişi gibi AB’nin yaşadığı başarısızlıklarla karşı karşıyadır. Her üç bölge de küresel halk sağlığı krizinin merkezinde yer alıyor. Virüs Çin'de ortaya çıkmış olsa da en yüksek sayıda can kaybı (Mayıs 2020'nin başı itibariyle) ABD ve Batı Avrupa’da yaşandı. Halk sağlığı krizinin başlangıcının üzerinden sadece birkaç haftalık bir süre geçmişken krizin büyük güç rekabeti üzerindeki uzun vadeli etkisini görebilmek için henüz çok erken olsa da, sözkonusu etkiyi belirleyecek değişkenleri saptayabiliriz. 
Güçlü bir ekonomi Amerika’nın 19. yüzyılın sonlarından itibaren başlayan küresel yükselişinde olduğu gibi günümüzde de Çin’in yükselişinin temel unsurudur. COVID-19 krizi her iki ekonomiyi de altüst etmektedir. 2020 yılının ilk çeyreğinde 
ABD’nin gayri safi yurtiçi hasılası neredeyse %5 azalırken, Çin'in aynı dönem içinde gayri safi yurtiçi hasılasındaki düşüş %6,8 oldu. Üstelik ABD neredeyse %15'lik işsizlikten mustaripken, gerçek rakam muhtemelen daha yüksek olmakla 
birlikte Çin %6,2 kentsel işsizlik oranı açıkladı. Yüksek getirili kurumsal borç enstrümanları gibi hükümetin daha önce hiç desteklemediği alanları da içeren 2,4 trilyon Dolarlık Amerikan harcama taahhüdü de dahil olmak üzere, iki ülke 
de ekonomilerini ayakta tutabilmeye yönelik çeşitli adımlar attılar. Bu adımların sonucunda her iki büyük gücün ulusal borçları artıyor. ABD'de İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez borç/GSYİH oranı %100'ün üzerine çıktı. Krizin 
ekonomi üzerindeki etkisini değerlendirirken, Çin ve ABD'nin kendilerini toparlama yeteneklerini de dikkate almalıyız. Her iki hükümet de güçlü tepkiler verdi, ancak yine de işgücü esnekliği (Amerika'da daha büyük) ve devletin ekonomiye hakim olma gücü (Çin'de daha büyük) gibi yapısal özellikler nihai sonucun belirlenmesin de önemli bir rol oynayacaktır. Çin’in ihracata olan bağımlılığının olumsuz ekonomik etkileri olabilir. ABD dahil pek çok ülke, krizin küresel tedarik zincirinde ortaya çıkardığı risklerden kaçınmak isteyecektir. Bu yerel üretimin canlandırılması ve küresel olarak Çin ürünlerinin ihracat pazarlarının daralması anlamına geliyor. Buna karşılık Çin iç tüketime dayanan bir yapı geliştirmek için çaba gösterebilir ve 
Kuşak ve Yol Girişimi’ne daha fazla yatırım yapabilir. 

Bu da muhtemelen bir etki alanları bölünmesine yol açacaktır. 

Küresel ekonomik krizin Vaşington ile Pekin arasındaki ekonomik güç dengesini değiştirip değiştirmeyeceğini görmek için henüz çok erken olsa da, ilişkilerini olumsuz yönde etkilediği aşikardır. Kriz işbirliğinden ziyade, zaten gergin olan 
ilişkilerin mevcut durumunu pekiştirdi. Başkan Trump ortaya çıkan geniş çaplı işsizlik ve kriz yönetimine ilişkin eleştiriler nedeniyle, Kasım ayında yapılacak seçimler yaklaştıkça Çin'e daha da güçlü bir şekilde saldırmaktadır. Trump bilhassa Çin virüsü” olarak tanımladığı hastalığın Wuhan'da devlet kontrolünde olan bir laboratuvardan çıktığını ileri sürmüştür. 

Trump yönetimi ayrıca Çin hükümetine karşı dava açabilme imkanını araştırmakta dır. Öte yandan, Çin yönetimi onlarca yıllık iktisadi genişlemenin sona ermesinin ülke içindeki meşruiyetini zayıflatacağından endişe ediyor olabilir. 
Burada milliyetçilik meşruiyeti korumak için etkili bir strateji olabilir. Bazı Çinli yetkililer halihazırda ABD'yi eleştirerek virüsü Çin'e yaymakla suçladılar. 
ABD ile Çin arasındaki işbirliğinin garantisi olan ikili ticaret, arz ve talebin düşmesiyle önemli ölçüde azaldı. Kriz zirve yapmadan da önce Ocak-Şubat 2020 arası dönemde aylık ABD-Çin ticareti 10,9 milyar Dolar düşüş göstermişti. 
Üçüncü Taraf Desteği Üzerine Etkisi Modern çağda büyük güçler uluslararası sistemdeki diğer devletlere, küresel kurumlara liderlik ve katılım, ittifaklar, 
ikili ilişkiler ve yumuşak güç yoluyla destek verme konusunda da rekabet etmektedir. Başkan Trump döneminde ABD genel olarak uluslararası taahhütlerini azalttı. ABD’nin yumuşak gücü, Başkan Trump’ın küresel meseleler konusundaki tutumu ve bir ölçüde de bıraktığı izlenim nedeniyle daha çok darbe aldı. 
Büyük güç oyununa geç katılan Çin uluslararası arenada büyük aşama kaydetti. 

COVID-19 krizi şimdilik Çin'in daha çok işine yarıyor gibi görünüyor. 2010’lu yılların ilk döneminde Ebola salgınına karşı yürütülen küresel çabalara öncülük eden ABD, mevcut krizde sözkonusu küresel liderlik konumunu terk etti. Dahası, virüsü kontrol altına almakta Çin'e kıyasla çok daha az etkili olması yumuşak gücünü zayıflattı. Üstelik demokrasiler de dahil olmak üzere birçok ülkede atılan halk sağlığı adımları temel özgürlüklere gölge düşürdü. Bu durum Çin’in de dahil olduğu, özgürlükler yerine güvenliği tercih eden hükümet sistemlerine daha fazla meşruiyet kazandırdı. 
Sınırlar arası kolay geçiş gibi AB'nin temel ilkeleri konusunda hızla geri adım atılması, ABD'nin geleneksel olarak savunduğu liberal modelin sınırlarını ve hatta belki de başarısızlıklarını gözler önüne sermektedir. Öte yandan, Çin’in imajı Wuhan'daki yetkililerin Koronavirüs’ün başlangıcına ilişkin bilgileri sakladığı ortaya çıktığında darbe aldı. İki büyük gücün de yumuşak güç kazanımları, imajlarını olumluya çevirecek bir söylem oluşturma ve bu söylemi yaymalarındaki başarılarına bağlı olacaktır. Churchill'in ünlü sözünde ifade ettiği gibi, belki biz de “Bu son değil, hatta sonun başlangıcı bile değil, belki de başlangıcın sonudur” aşamasındayız. Bu krizin daha başındayız. 

Yukarıda sunulan analizi değiştirebilecek en az iki gelişme yaşanabilir. 
İlk gelişme bu krizin nasıl sona ereceğiyle bağlantılıdır. Mesela, büyük güçlerden birinin aşı veya etkili bir tedavi geliştiren ilk ülke olması ve sonrasında bunu dünyadaki diğer ülkelere armağan etmesi veya tam tersine fahiş fiyata satması sözkonusu olabilir. İkinci olarak, Beyaz Saray'da yaşanacak Başkan değişikliği ABD’nin küresel liderliğini canlandırabilir. Başkan Biden, bu ölçekte bir kriz karşısında müttefiklerin, ittifakların ve küresel liderliğin merkezde olduğu İkinci Dünya Savaşı sonrası geleneksel Amerikan dış politikasını tercih edebilir gibi görünüyor. Elizabeth dönemi şairi Thomas Nash 1600 yılında yayımlanan “Veba Zamanında Bir Ayin” şiirine “Elveda, yolun açık olsun dünyanın mutluluğu / Bu dünya belirsiz” diye haykırarak başlamıştı. Şiir kişinin ölümden kaçamamasını 
derinlemesine yansıtmaktadır. 2020 Koronavirüs günlerinde okunduğunda, salgının yükselen bir Çin'in düşmekte olan bir ABD'ye meydan okuduğu stratejik belirsizliği daha da şiddetlendirdiği konusunda bizleri uyarıyor. 

Yukarıda sunulan analizler, stratejik belirsizlikler nedeniyle çoğumuzun aynen Nash gibi hissettiği bugünlerde, en azından ABD-Çin rekabetinin seyrini belirleyecek değişkenleri anlayabilmemize yardımcı olmayı amaçlamakta olup, belki de Nash’ın, dönemiyle sınırlı kalmayan haykırışını bir dereceye kadar azaltabilir. 

***