BÜTÜN BOYUTLARIYLA SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE, BÖLÜM 2
Suriye Krizi, krizin sebep olduğu bölgesel ve küresel anlaşmazlık, bölgede
Şii-Sünni geriliminin belirginleşmesi, sığınmacılar sorunu ve PKK/KCK terör
örgütünün Orta Doğu’da yeni bir hareket alanına kavuşması Türkiye’nin güneyinde istikrarsızlığa yol açmaktadır. Suriye krizi bu bağlamda Ankara’nın
Orta Doğu’daki girişimlerini kesintiye uğratabilecek, Türkiye’nin bölgedeki
artan nüfuzunu sınırlandırabilecek bir çatışma zemini doğurmaktadır.
Suriye’deki halk hareketi, diğer Arap ülkelerindeki başarılı süreçlere nazaran
kısa sürede olumlu bir sonuca gidememiştir. Tunus ve Mısır’da iktidardaki
liderlerin devrildiği aylarda Suriye’de kitlesel gösteriler başlamış ancak yaklaşık
üç yıl geçmesine rağmen Esed rejimi varlığını korumaya devam etmiştir.
İktidar değişikliğinin gerçekleştiği Arap ülkelerinden farklı olarak Suriye’de
Esed rejiminin varlığını sürdürmesine imkân tanıyan ve muhalefet hareketinin
muvaffak olmasını engelleyen bazı şartlar belirleyici olmuştur.
Suriye’de nüfus Tunus, Mısır ve Libya’dan farklı olarak homojen değildir ve
iktidar büyük bölümünü Nusayri azınlığın oluşturduğu Baas ideolojisine sahip
geniş bir çıkar grubunun denetimindedir. Suriye’de muhalefet hareketi başlayınca Esed rejimi Bin Ali, Kaddafi ve Mübarek iktidarlarının aksine güçlü bir
dış destek almıştır. Suriye’de ortaya çıkan muhalefet zayıf kalmış, kendi içinde
birlik sağlayamamış ve silahlanma aşamasına erken geçerek Esed rejiminin
elini güçlendirmiştir. Batılı ülkeler Suriye krizinde Libya’dakinden farklı bir
tutum sergilemiş, Türkiye krize müdahil oldukça geri çekilmiş, söylemde halk
hareketini desteklerken eylemde çekimser kalmıştır.
< Nusayri azınlık, Baas Partisi aracılığıyla siyasi iktidarı ve bürokrasiyi farklı etnikve dini unsurlar arasında kurduğu çıkar ilişkileri üzerinden kontrol etmektedir. >
Suriye’de Beşşar Esed’in mensubu olduğu Nusayriler devletin bütün kurumların da etkilidir. Ülke nüfusunun %12’sini oluşturduğu tahmin edilen Nusayri azınlık, Baas Partisi aracılığıyla siyasi iktidarı ve bürokrasiyi farklı etnik ve dini unsurlar arasında kurduğu çıkar ilişkileri üzerinden kontrol etmektedir.
Suriye’de Esed rejiminden çıkar sağlayan geniş bir kitlenin varlığı rejimin
devrilmesini zorlaştırmış, bu kitle bir varoluş mücadelesi vererek iktidar değişimine karşı direnç göstermiştir.
Suriye’de Nusayri azınlık aynı zamanda ordunun komuta kademesini ve üst
düzey subay sınıfını oluşturmaktadır. Bu nedenle Suriye’de muhalefet hareketi
ortaya çıktığında askeri bürokrasideki üst düzey yetkililerin çoğunluğu Esed iktidarından ayrılmamıştır. Bazı politikacı, diplomat ve askerler muhalif saflarda yer alsa da, muhalefet cephesine katılım düzeyi Esed rejiminin gücünü
ve etkisini büyük ölçüde kıramamıştır. Ordu komutasının Nusayri subayların
elinde olması, Esed iktidarına muhalefet hareketine silahlı kuvvetle karşılık verme imkânını tanımış ve ordunun saf değiştirme ihtimalini ortadan
kaldırmıştır. Nusayrilerin Suriye silahlı kuvvetleri üzerindeki hâkimiyeti Şebbihaların (Esed ailesine yakın korumalık yapan silahlı askerler) kısa sürede
devreye girmesini kolaylaştırmış, Esed rejiminin göstericilere müdahalesini
hızlandırmıştır.
Esed rejiminin muhalefet hareketine karşı aldığı dış destek, rejimin bugüne
kadar ayakta kalmasına önemli katkı sağlamıştır. BM Güvenlik Konseyi daimi
üyesi Rusya, Suriye’de rejim değişikliğine karşı çıkmış, Esed rejimini kınayan karar tasarılarını Çin ile birlikte veto etmiştir. Suriye’ye yaptırım ve uluslar arası müdahaleyi mümkün kılabilecek karar tasarılarının Konsey tarafından kabul edilmesini engelleyen Moskova, Esed rejimine silah ve mühimmat temin etmektedir. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Mısır’da bir gazeteye verdiği röportajda konu ile ilgili olarak Moskova-Şam arasındaki silah ticareti anlaşmalarının Sovyet dönemine dayandığını, Rusya’nın bu çerçevede Suriye’ye silah ihraç etmeye devam ettiğini ifade etmiştir. Suriye’ye sadece 2011 yılında 1 milyar dolar değerinde silah satan Rusya, bu satışı Suriye’yi dış tehditlere karşı koruma amacıyla gerçekleştirdiğini beyan etmiştir.5
Rusya’nın yanı sıra Esed rejimine sağlanan dış desteğin önemli kısmının
İran’dan geldiği gözlemlenmiştir. İran, Suriye’de halk hareketi kitlesel gösteriler
şeklinde ortaya çıktıktan sonra Esed rejiminin yıkılmasını önlemek amacıyla tüm imkânlarını seferber etmiştir. Tahran, uluslararası platformlarda Suriye’ye dış müdahaleye karşı çıkmış, Suriye krizinin Güvenlik Konseyi’ne taşınmasına itiraz etmiştir. Esed iktidarına gösterilerin bastırılmasına yönelik profesyonel danışmanlık desteği veren ve istihbarat sistemleri tedarik eden İran, Suriye’de çatışmalar başlayınca bu ülkeye askeri teçhizat ve mühimmat sağlamaya başlamış, Devrim Muhafızları’nı göndermiştir. İran Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Caferi 16 Eylül 2012 tarihinde yaptığı açıklamada Devrim Muhafızlarının ve Kudüs Tugaylarının Esed rejiminin ayaklanmayı bastırmasına destek olmak için Suriye’de bulunduğunu teyit etmiştir.6
Irak’ta Maliki iktidarı da Esed rejiminin varlığını sürdürmesine destek
sağlamış, Arap Birliği’nin Suriye aleyhinde aldığı yaptırım kararlarını uygulamamıştır.
< Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) erken kurulması, Suriye’deki halk hareketinin muvaffak olmasını engellemiştir. >
Muhalefetin zayıf kalması, muhalif unsurlar arasındaki birlik sorunu ve Özgür
Suriye Ordusu’nun (ÖSO) erken kurulması, Suriye’deki halk hareketinin
muvaffak olmasını engellemiştir. Suriye muhalefeti gerek ülke içinde gerekse
uluslararası düzeyde Esed rejiminin ardından iktidarı devralabilecek kabiliyette
olduğunu göstermekte yetersiz kalmıştır. Suriye Ulusal Konseyi bünyesinde
devam eden görüş ayrılıkları Konsey’in temsil niteliğinin nispeten zayıf kalmasına neden olmuştur. Suriye Kürtleri Konsey’e tamamen dâhil edilememiştir.
Diğer taraftan Özgür Suriye Ordusu’nun erken kurulması ironik biçimde
Esed rejiminin elini güçlendirmiş, rejim muhalefet aleyhinde propaganda
malzemesine kavuşmuştur. Muhalif unsurların silahlı mücadele aşamasına
birlik ve koordinasyon tesis etmeden ve gerekli ağır silahları tedarik etmeden
geçmesi dağınık ve birbirinden kopuk silahlı gruplar ortaya çıkarmış, Esed rejimine karşı hedeflenen askeri üstünlük sağlanamamıştır. Diğer taraftan Özgür Suriye Ordusu’nun kurulması uluslararası toplumun sorumluluğunu azaltmış, Esed rejimine karşı insani müdahalenin önünü dolaylı olarak tıkamıştır.
Batılı ülkelerin tutumu da Suriye’deki halk hareketinin netice alamamasında
etkilidir. Süreç içinde Türkiye Suriye krizine müdahil oldukça Batı geri çekilmiştir.
Libya’daki krizde halkına ateş açan Kaddafi iktidarına müdahalede
oldukça hızlı hareket eden bazı batılı devletler Suriye krizinde sadece Esed
rejimi aleyhindeki söylemlerle yetinmiştir. Bu devletlerin Suriye krizinin sürüncemede bırakılması yönünde irade gösterdiği gözlemlenmiştir. Özellikle
Türkiye’nin Orta Doğu’da artan etkinliğinden rahatsız olan bazı batılı devletlerin
Suriye krizinin uzamasını hedeflediği, böylece krizin Türkiye’yi yıpratmaya
devam etmesini istediği değerlendirilebilir.
3. SURİYE MUHALEFETİNİN YAPISI
Suriye krizinde Esed rejiminin gösteri yürüyüşlerini silahlı kuvvet kullanarak
bastırmaya çalışması, muhalefet hareketinin uluslararası düzeyde tanınmasına
zemin hazırlamıştır. Uluslararası destek sayesinde muhalefet hareketi
Suriye’nin meşru temsilcisi olarak tanınmaya, muhalif unsurlar da tek çatı
altında birleşmeye başlamıştır.
Suriyeli muhalif grupların bir araya getirilmesine dönük sürdürülen çalışmalar
kapsamında “Suriye Halkının Dostları” ismi ile uluslararası bir grup teşkil
edilmiştir. Grup, Beşşar Esed’in iktidardan ayrılmasını sağlamak için uluslararası
kamuoyunu harekete geçirebilmek amacıyla kurulmuştur. Seksenden
fazla ülkeden oluşan Suriye Halkının Dostları grubu bugüne dek dört kez toplanmıştır.
Grubun ilk toplantısı 24 Şubat 2012 tarihinde Tunus’ta gerçekleştirilmiştir.
Toplantıdan “İnsani Yardım Forumu” oluşturulması yönünde bir karar çıkmıştır.
Grubun ikinci toplantısı 1 Nisan 2012’de İstanbul’da yapılmıştır. İstanbul
toplantısının ardından açıklanan bildirinin 10. maddesinde Suriye Halkının
Dostları grubu, Suriye Ulusal Konseyi’ni bütün Suriyelilerin meşru temsilcisi
ve Suriyeli muhalif grupların altında toplandığı çatı örgüt olarak tanıdığını
beyan etmiştir. Grubun üçüncü toplantısı 19 Nisan 2012 tarihinde Paris’te
gerçekleştirilmiştir. 6 Temmuz 2012 tarihinde dördüncü kez tekrar Paris’te
toplanan grup, beşinci toplantısını 2013 yılının Şubat ayında Roma’da düzenlemiştir.
Suriye Halkının Dostları toplantıları Suriye krizinde küresel düzeyde devam
eden anlaşmazlığı göstermiştir. Rusya ve Çin toplantılara katılmamıştır. 6
Temmuz 2012’de Paris’te gerçekleştirilen dördüncü toplantıda dönemin ABD
Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Suriye’ye yaptırım kararı alınması için BM
Güvenlik Konseyi’ne çağrı yapmış, Esed rejimine destek vermeye devam
eden Rusya ve Çin’in üzerinde baskı kurulması gerektiğini ifade etmiştir.
Clinton, Suriye krizindeki sorumluluklarından dolayı Rusya ve Çin’in bedel
ödemesi gerektiğini beyan etmiştir.7
3.1. Siyasi Yapılanma
Suriye krizinde muhalefet ilk kez 1 Haziran 2011 tarihinde Antalya’da
“Suriye’de Değişim Konferansı”nda bir araya gelmiştir. Daha sonra 23 Ağustos
2011 tarihinde Suriye Ulusal Konseyi’nin (SUK) ilk çekirdeği İstanbul’da
teşkil edilmiştir. 310 üyeli olarak tasarlanan Konsey, Suriye halkının isteklerini
yerine getirerek Esed rejimini devirmek, daha sonra tüm Suriye halkını
temsil eden bir yönetim kurma hedefiyle çalışmalarına başlamıştır. 2 Ekim
2011 tarihinde tekrar İstanbul’da bir araya gelen Suriye muhalefeti Konsey’in
kuruluşunu ilan etmiştir. Bu toplantı Esed iktidarı aleyhinde gösterilerin başlamasından ancak yedi ay sonra gerçekleştiği için geç kalmış bir girişim olarak görülmüşse de Konsey kısa süre içinde uluslararası ölçekte Suriye’nin
meşru temsilcisi olarak tanınmaya başlamıştır. Konsey’in ilk Başkanı Burhan
Galyon, 17 Mayıs 2012 tarihinde istifa edince yerine Abdulbasit Seyda seçilmiştir.
Suriye Ulusal Konseyi’nin çatısı altında yer alan muhalif oluşumlar:
• Müslüman Kardeşler ve Destekçileri
• Şam Deklarasyonu
• Suriye Yerel Koordinasyon Komiteleri
• Suriye Yüksek Devrim Konseyi
• Bağımsız Liberaller Kitlesi
• Seküler ve Demokratik Suriyeliler Koalisyonu
• Suriye Devrim Genel Komisyonu
• Şam Baharı (Rabii El-Demaşk)
• Ulusalcı Şahsiyetler8
Konsey çatısı alında gerçekleştirilen birlikteliğe rağmen Suriye muhalefeti
içindeki görüş ayrılıkları devam etmiştir. Suriye Ulusal Konseyi’ni teşkil
eden dini eğilimli gruplar, laikler, liberaller ve Kürtler arasında ortak bir tutum
sağlanamamış, Konsey’de Müslüman Kardeşler’in çoğunlukta olması eleştirilmiştir.
Konsey içindeki fikir ayrılıkları ve takip edilecek strateji konusundaki yaklaşım farklılıkları Esed iktidarının elini güçlendirmiştir. Suriye Ulusal Konseyi liderliğindeki muhalefet hareketi içindeki birlik sorunu ve anlaşmazlık lar, uluslararası toplumda Konsey’in Esed sonrası süreci yönetebileceği izlenimi oluşmasını engellemiştir. Suriye muhalefetinin içerisinde yer alan gruplar Esed iktidarının devrilmesinde izlenecek yöntem konusunda anlaşmazlık yaşamıştır. Suriye Ulusal Konseyi çizgisindeki unsurlar Esed rejiminin dış müdahaleyle sona erdirilmesini hedeflerken, Suriye içerisinde Esed yönetimiyle birebir çarpışan muhalifler Baas rejiminin dış müdahale olmadan kendi güçleriyle devrilebileceğini öngörmüştür.
Diğer taraftan yurtdışındaki muhalefetle Suriye halkı arasında bir koordinasyon
eksikliği yaşanmıştır. Suriye Ulusal Konseyi üyeleri uzun süredir yurtdışında
bulunduğundan dolayı halk ile doğrudan bağlantı kurmakta ve halkın
isteklerini anlamakta güçlük çekmiştir. Suriye’de halkın talebi sadece özgürlük
ve demokrasi ile sınırlı değildir. Halk, özgürlük ve demokrasi talep ettiği
nispette sosyo-ekonomik şartlarının geliştirilmesini, refah düzeyinin yükseltilmesini beklemektedir. Halk, Esed rejiminin devrilmesiyle ülkedeki devlet kurumlarının yıkılmaması gerektiğine inanmakta, Irak’taki sürecin Suriye’de tekerrür etmesini istememektedir.
< Halk, özgürlük ve demokrasi talep ettiği nispette sosyo-ekonomik şartlarının geliştirilmesini, refah düzeyinin yükseltilmesini beklemekte dir. >
Suriye Ulusal Konseyi, Suriye’deki süreçle ilgili dünya kamuoyunu yönlendirme de zayıf kalmıştır.
Konsey, halka karşı şiddete başvurmasından dolayı Esed’in iktidarı bırakması gerektiği mesajını uluslararası topluma yeterince ulaştıramamış, Esed rejiminin muhalefet aleyhinde yürüttüğü propagandaya karşılık aynı düzeyde bilgilendirme kampanyası gerçekleştirememiştir. Suriye Ulusal Konseyi başta Türkiye olmak üzere ABD, Avrupa ve Arap ülkeleri tarafından Suriye’nin tek muhalif temsilcisi olarak resmen tanınmış olsa da, Konsey’in Esed sonrası döneme geçiş sürecini yönetebilecek düzeyde etkili olduğunu uluslararası kamuoyuna ifade edemediği gözlemlenmiştir.
Suriye Ulusal Konseyi liderliğindeki muhalefet hareketi içinde ortaya çıkan
bölünmüşlüğün uluslararası toplumun Suriye krizi ile ilgili net bir tavır alamamasında etkili olduğu ifade edilebilir. Suriye’ye askeri müdahale, insani yardım koridoru, tampon bölge oluşturma ve diğer seçenekler konusunda dünya
kamuoyundaki mevcut kararsızlık kısmen muhalefet hareketi içindeki birlik
sorunuyla ilişkilendirilebilir. Nitekim muhalefeti yönlendiren güçlü bir liderin
olmayışı da dünya kamuoyunun bu kararsızlığını pekiştirmiş, muhalefete bir
bakıma kuşkuyla bakılmasına yol açmıştır.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton 2 Kasım 2012 tarihindeki Hırvatistan
gezisi sırasında yaptığı açıklamada, Suriye Ulusal Konseyi’nin tek başına
Suriye’yi temsil etmediğini, Kürtlerin ve Nusayrilerin de temsil edildiği geniş
katılımlı bir muhalefet yapısı oluşturulması gerektiğini ifade etmiştir. Clinton
ülke içinde Esed rejimine karşı savaşan insanları temsil edebilecek daha etkili
bir muhalefet cephesinin teşkil edilmesi gerektiğini, bu kapsamda Suriye Ulusal
Konseyi’nin yeniden yapılandırılması gerektiğini beyan etmiştir.
Suriye Ulusal Konseyi böyle bir gündemle 4-7 Kasım 2012 tarihleri arasında
yeni başkanını ve yönetim kurulunu seçmek ve üye sayısını artırarak temsil
niteliğini güçlendirmek amacıyla Doha’da bir kongre gerçekleştirmiştir.
Katar’ın teşebbüsüyle düzenlenen Doha Kongresi’nde ilk aşamada Suriye
Ulusal Konseyi başkanlığına Hıristiyan asıllı George Sabra seçilmiştir.
Kongre’de daha sonra Konsey’in kapsamının genişletilmesi ve uluslararası
toplumun desteğinin daha çok sağlanması hedefi gündeme alınmıştır. Toplantı
sonucunda muhalefet kendi içinde yaşadığı anlaşmazlıkların ve çekişmelerin
kısmen de olsa üstesinden gelmiş ve 11 Kasım’da “Suriye Devrimi ve Muhalefet
Güçleri Ulusal Koalisyonu” adı altında Suriye’deki tüm kesimlerden
oluşan yeni bir muhalefet çatısı kurulmuştur.9
Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu (SMDK) başkanlığına
din adamı Ahmed Miaz El-Hatib, başkan yardımcılığına Riyad Seyf ve
Sehir Atasi getirilmiştir. Koalisyon’da Suriye Ulusal Konseyi dışında Suriyeli
Türkmenler ve Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin üçer üye ile temsili sağlanmış
ve kadınların %15 oranında temsil edilmesi kararlaştırılmıştır. Yeni
Koalisyon’da ayrıca Suriye’nin on dört vilayetinden yerel temsilcilerin bulunması, iç ve dış muhalefet arasındaki koordinasyon eksikliğinin giderilmesi
açısından önem arz etmektedir. Koalisyon, Suriye’deki devrim hareketinden
%33, siyasi oluşumlar ve kitlelerden %45 oranında katılım sağlayarak toplamda
400 üyeye ulaşmıştır.10
Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu, kuruluşunun ardından
bir bildiri yayımlamış, Koalisyon’un çatısı altındaki muhalif gruplar arasında
sağlanan uzlaşmayı dünya kamuoyuna duyurmuştur. Uzlaşma sağlanan
hususlardan bazıları aşağıda sıralanmıştır.
• Doha toplantısında hazır bulunan Suriye Ulusal Konseyi ve diğer muhalif gruplar Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu’nun teşkil
edilmesi konusunda anlaşmıştır. Koalisyon’un üyeliği bütün Suriyeli muhalefet gruplarına açıktır.
• Koalisyon, herhangi bir şekilde rejimle diyaloga girmeyecektir.
• Koalisyon, devrimin ortak askeri konseylerini destekleyecektir.
• Koalisyon uluslararası arenada tanındıktan sonra Geçici Suriye Hükümeti’ni kuracaktır.11
Koalisyon, kuruluşunun ardından Türkiye, Körfez ülkeleri, Arap Birliği,
ABD, Fransa ve İngiltere tarafından Suriye’nin meşru temsilcisi olarak tanınmıştır.
Koalisyon’un Konsey’in durumuna düşmemesi için önümüzdeki
süreçte ülke içinde Esed rejimine karşı silahlı mücadele veren unsurların güvenini kazanması önem arz etmektedir. Ülke içindeki silahlı unsurların tek
çatı altında toplanması ile Suriye muhalefeti, uluslararası toplumun güvenini
kazanabilecek ve Batılı ülkelerin desteğini temin edebilecek konuma gelebilir.
Ancak yukarıda da belirtildiği gibi Koalisyon Esed sonrası dönem için ortak
bir politik vizyon üzerinde mutabakata varmazsa yeniden parçalanma riskinden
kurtulamayacak ve dolayısıyla Koalisyon’un etkili bir muhalefet gerçekleştirmesi
mümkün olamayacaktır.
Mart 2013’te Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu başkanlığından istifa eden El-Hatib’in yerine George Sabra getirilmiş, Koalisyon
üyeleri Geçici Hükümeti kurmak için İstanbul’da bir araya gelmiştir. 62 koalisyon üyesinin oy kullandığı seçimlerde Gassan Hito, 35 üyenin oyunu alarak Geçici Hükümetin Başbakanı olmuş, Koalisyon’un sözcüsü ve muhalefetin
önde gelen isimlerinden Velid Bunni ise dış güçlerin Hito’yu kendilerine dayattığını ifade etmiştir.12 8 Temmuz 2013 tarihinde Gassan Hito görevinden
istifa ettiğini açıklamış, İstanbul’da tekrar bir araya gelen Koalisyon üyeleri
Ahmet Asi El-Carba’yı yeni lider olarak seçmiştir.
3.1.1. Suriye Kürt Ulusal Konseyi
Esed iktidarı kriz sırasında ülkenin kuzey ve kuzeydoğusunda bulunan Kürt
nüfusun muhalefet hareketine katılmasını önlemek maksadıyla 7 Nisan 2011
tarihinde 300 bin civarında kimliksiz Suriyeli Kürt’e vatandaşlık vermiştir.
Esed rejiminin bu adımı, Suriyeli Kürtlerin halk hareketine katılıp katılmama
konusunda tereddüt etmesine yol açmış, Kürtler muhalefet içinde yer almak
konusunda fikir ayrılıkları yaşamıştır. Böyle bir konjonktürde Kürt aktivistler,
Suriye Ulusal Konseyi’nin Kürtlerin taleplerini göz ardı ettiği gerekçesiyle
Kürt Ulusal Konseyi adlı farklı bir yapılanmaya gitmiştir. Suriye Kürt Ulusal
Konseyi, Dr. Abdulhekim Beşar başkanlığında 26 Ekim 2011 tarihinde
Erbil’de Mesud Barzani’nin desteği ile kurulmuştur.13
Kürtler, Esed sonrası Suriye’nin kuzeyinde özerklik ve Kürt milli kimliğinin
anayasal olarak tanınması taleplerini ileri sürerek Suriye Ulusal Konseyi çatısına
dâhil olmamıştır. Kürtlerin bu konudaki tutumunun ardında iki temel
nedenin yattığı değerlendirilmektedir. Birinci neden, Kürtlerin Suriye Ulusal
Konseyi’ne dâhil oldukları takdirde kendilerini uluslararası topluma tanıtmakta
zorlanacakları ve Konsey içinde Kürt kimliğinin arka planda tutulacağı
yönündeki kaygılarıdır. İkinci sebep ise Suriyeli Kürtlerin kuzey Irak’taki gibi
bir özerklik kazanma arzusudur. Ağırlıklı olarak ülkenin kuzeydoğusunda yaşayan Kürtlerin Suriye nüfusu içindeki oranı %8-10 civarındadır. Kürtler, Nusayrilerden sonra ülkenin en büyük azınlığı konumundadır. Kuzey Irak’taki
yapıya benzer bir özerklik fikrine sıcak bakan Suriyeli Kürtler, bu nedenlerle
Suriye Ulusal Konseyi ile aynı çatı altında Esed yönetimine karşı mücadele
vermeyi kabul etmemiş, Konsey’in toplantılarına katılmamıştır. Dolayısıyla
Suriye’deki krizin belirsizliği de göz önünde bulundurulduğunda Kürtlerin diğer
muhalif unsurlarla tek çatı altında toplanması beklenmemektedir.
Bütün bu gelişmeler ışığında Erbil’de Dr. Abdulhekim Beşar başkanlığında
kurulan Kürt Ulusal Konseyi’ne Mayıs 2012’de Suriyeli Kürt partiler de katılmaya
başlamıştır. Konsey’e ilk etapta katılan Suriyeli Kürt partiler ve liderleri
aşağıda sıralanmıştır.
Orta Doğu’da Değişim ve Türkiye
• Suriye Kürt Demokratik Partisi - Dr. Abdulhekim Beşar
• Kürt Demokratik Partisi - Nasrettin İbrahim
• Suriye Kürt Demokratik Ulusal Partisi - Tahir Safok
• Kürt Demokratik Eşitlik Partisi - Aziz Davud
• Kürt Demokratik İlerleme Partisi - Hamit Derviş
• Kürt Demokratik Birlik Partisi - Şeyh Ali
• Suriye Kürt Birlik Partisi - İsmail Hamu
• Kürt Özgürlük Partisi - Mustafa Osu
• Suriye Kürt Özgürlük Partisi - Mustafa Cuma
• Suriye Demokratik Kürt Partisi - Şeyh Cemal
• Kürt Solcu Partisi - Muhammed Musa
• Kürdistan Birliği Partisi - Abdulbasıt Hamo
• Kürt Demokratik Partisi - Abdurrahman Aluci
• Kürdistan Demokratik Partisi - Yusuf Faysal
• Kürt Demokratik Uzlaşı Partisi - Neşat Muhammed
• Suriye Kürt Solcu Partisi - Salih Cadu14
2003 yılında Suriye’nin kuzeyinde PKK tarafından kurulan PYD, 11 Temmuz
2012 tarihinde Mesud Barzani liderliğinde kuzey Irak’ın Erbil kentinde toplanan
Suriyeli Kürt muhalefet partileriyle anlaşarak Kürt Ulusal Konseyi’ne
katılmıştır. PYD, Orta Doğu’da dört parçalı konfederal bağımsız bir Kürdistan
hedefiyle faaliyet gösteren PKK/KCK terör örgütünün Suriye kolu olarak
hareket etmektedir. Esed yönetimi, Türkiye’nin Suriyeli muhalefete destek
vermesine karşılık Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusunda Kürtlerin yoğun olarak
yaşadığı bölgeleri çatışmaya girmeden PKK/KCK terör örgütü güdümündeki
PYD’ye bırakmıştır. Terör örgütü Esed rejiminin sağladığı serbestlikle
PYD’yi Suriye’nin kuzeyinde etkili bir aktöre dönüştürmüş, Halkçı Koruma
Birlikleri adı altında PYD’nin askeri kanadı statüsünde silahlı bir yapı teşkil
etmiştir. PYD, PKK/KCK’nın bölgesel hedefleri çerçevesinde Suriye’deki
Kürtlerin muhalefet saflarına katılmasını engellemeye çalışmış, Esed iktidarına
karşı gösteri düzenleyen Kürtleri şiddet kullanarak bastırma yoluna gitmiştir.
Silahlı gücü sayesinde diğer Kürt partilerine göre ülkenin kuzeyinde
baskın konuma gelen PYD’nin Baas rejimine muhalefet eden Suriyeli Kürt
aşiret liderlerine de saldırılar düzenlediği basına yansımıştır.
3.2. Askeri Yapılanma
Suriye’deki halk hareketi, Esed rejimine karşı ilk etapta tamamen silahsız ve
reformcu bir halk kitlesinin girişimi olarak başlamıştır. Halk Cuma namazlarından sonra “Özgür Suriye” sloganını atarak Esed’in reform yapması için sokaklara dökülmüş, kitlesel gösteriler düzenlemiştir. Ancak Suriyeli göstericiler, Esed rejimine bağlı güvenlik güçlerinin şiddetli saldırısına maruz kalınca ve her gün onlarca Suriye vatandaşı hayatını kaybedince Suriye’deki kriz nitelik değiştirmiştir. Ülkedeki halk hareketi başlangıçta sivil nitelikli iken Esed
rejiminin şiddete tevessül etmesiyle muhalefet silahlı mücadeleye girişmiştir.
Esed’in halkın taleplerine kulak vermeyip reform adı altında sadece yasal çerçevede bazı adımlarla yetinmesi, siyasi otoritenin Baas Partisi’nin tekelinden
çıkması için somut bir düzenlemeye gidilmemesi krizin tırmanmasına yol açmıştır.
Neticede kriz ülke çapına yayılan bir sıcak çatışmaya dönüşmüş ve iç
savaş halini almıştır.
< Baas iktidarına karşı demokrasi ve özgürlük hedefiyle başlayan halk hareketi silahlanmasafhasında dini, etnik ve ideolojik olarak bölünmeye başlamıştır. >
Suriye’de Esed rejimine karşı silahlı mücadele veren ve savaşçı sayısı bakımından çeşitlilik arz eden onlarca grup ortaya çıkmıştır. Baas iktidarına karşı demokrasi ve özgürlük hedefiyle başlayan halk hareketi silahlanma safhasında dini, etnik ve ideolojik olarak bölünmeye başlamıştır. Kriz süresinde bölgeler arasındaki kopukluk da farklı kentlerde farklı silahlı grupların birbirinden bağımsız olarak hareket etmesine sebep olmuştur. Her silahlı grubun isminde Şam, Halep, Hama, İdlib vs.. geçmesi Suriye muhalefetindeki parçalanmışlığı gözler önüne sermektedir. Bu parçalanmışlık, Esed sonrası Suriye’de etnik dini ve mezhepsel bölünmüşlüğün yanında bölgeler arasında da bir çatışma doğurma ihtimalini canlı tutmaktadır.
Suriye’de halk hareketi başladıktan dört ay sonra muhalefet silahlı güç kullanma
seçeneğine yönelmiş, bu yönde teşkilatlanmaya başlamıştır. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Suriye Hava Kuvvetleri’nden albay rütbesinde istifa eden Riyad El-Esad ve ordudan ayrılan bir grup asker tarafından 29 Temmuz 2011 tarihinde kurulmuştur.15
ÖSO, Esed rejimini silahlı kuvvet kullanarak devirmek hedefiyle ve muhalif silahlı unsurları tek çatı altında birleştirmek amacıyla tesis edilmiştir. Kuruluş evresini yurtdışında tamamlayan ÖSO, 22 Eylül 2012 tarihinde karargâhını Suriye’deki kurtarılmış bölgelere taşıdığını açıklamıştır. 2012 yılının sonlarına doğru ÖSO, askeri kanadı tek bir komuta sisteminde toplamak, Esed sonrası dönemde düzenli orduya geçişi mümkün kılmak ve muhalefete yapılan silah yardımlarının tek kanaldan teminini sağlamak için daha profesyonel bir teşkilatlanma geliştirmeye başlamıştır. ÖSO bu kapsamda 8 Aralık 2012 tarihinde Tuğgeneral Selim İdris’i Genelkurmay Başkanı olarak seçmiştir. ÖSO bünyesinde hâlihazırda 100 binden fazla asker olduğu tahmin edilmektedir
< ÖSO’nun erken kurulması Esed rejimine karşı gelişen uluslararası tepkinin nispetenhafiflemesine neden olmuş, iç savaşın ülkede yol açtığı zararın muhalefet hareketiylede ilişkilendirilmesinin önünü açmıştır. >
Suriye krizi sürecinde muhalefet hareketinin silahlı mücadele aşamasına erken
geçtiği ve ÖSO’nun kuruluşunda acele edildiği ifade edilebilir. ÖSO’nun
erken kurulması Esed rejimine karşı gelişen uluslararası tepkinin nispeten hafiflemesine neden olmuş, iç savaşın ülkede yol açtığı zararın muhalefet hareketiyle de ilişkilendirilmesinin önünü açmış ve muhalefetin silahlı mücadelede zayıf kalması sonucunu doğurmuştur.
Suriye halkının barışçıl gösterilerinin daha uzun süre devam etmesi durumunda
Esed rejiminin halka karşı şiddete başvurması, uluslararası toplumun tepkisini
daha fazla çekebilirdi. Ancak ÖSO’nun kuruluşu Suriye’deki süreci,
ayaklanan halka şiddet uygulayan iktidar krizinden iki taraf arasında silahlı
çatışmanın cereyan ettiği bir iç savaşa dönüştürmüştür. Suriye’de ÖSO’nun
kuruluşundan itibaren eşit olmasa da birbiriyle mücadele eden iki taraftan
bahsedilebilir ve çatışmanın iç savaşa dönüşmesinin uluslararası insani müdahale imkânını zayıflattığı öne sürülebilir.
ÖSO’nun kurulması ülkedeki yıkım ve ölümlerden muhalefet hareketinin de
sorumlu olduğu yönünde bir algı oluşmasına sebep olmuş, Esed rejiminin
işlediği insanlık suçları nispeten gölgede kalmıştır. Suriye’de iktidara bağlı
güvenlik güçleri tarafından işlenen ve BM İnsan Hakları Konseyi tarafından
tespit edilen insanlık suçları gündemden düşmüş, Esed rejimi ve destekçilerinin
ÖSO aleyhindeki propagandası uluslararası kamuoyunda muhalefete kuşkuyla
bakılmasına zemin hazırlamıştır.
ÖSO’nun erken kurulması ortak hareket etme konusunda silahlı muhaliflerin
zorluk yaşamasına neden olmuştur. Tek çatı altında birleşemeyen silahlı muhalifler arasında koordinasyon eksikliği bulunduğu için Esed rejimine karşı
etkin bir mücadele verilememiş, Suriye ordusuna karşı koordineli saldırılar
gerçekleştirilememiştir. ÖSO, tank ve savaş uçaklarını etkisiz hale getirebilecek
ağır silah sistemlerine sahip olmadığı için denetimini ele geçirdiği bölgeleri
muhafaza etmekte güçlük çekmiştir.
Öte yandan, ÖSO’nun Suriye topraklarında Esed rejimine karşı verdiği silahlı
mücadelenin yanında adam kaçırıp fidye isteme gibi muhalefet hareketinin
hedefiyle ilgili olmayan eylemlere yöneldiği görülmüştür. ÖSO’nun bu tür
eylemlere başvurması süreç içinde Suriye’deki halkın mücadelesine gölge düşürebilir.
Kaçırma eylemleri muhalefet hareketinin halk nezdindeki itibarını
zedeleyebilir. ÖSO’nun kaçırma eylemlerinde özellikle Şii mezhebine mensup
kişileri tercih etmesi ülkedeki mezhepsel kutuplaşmayı artırabilir. Suriye
muhalefeti kendi içinde bölünmüşse de ÖSO’da ideolojik, dini ve siyasi ayrışmaların önlenmesinde fayda vardır. Suriye muhalefeti arasında olası bir silahlı çatışma Esed rejiminin elini kuvvetlendirecektir.
Muhalefet hareketinin silahlandığı süreçte Suriye’nin çeşitli bölgelerinde etnik
ve mezhepsel unsurlar ÖSO’dan bağımsız olarak farklı silahlı birlikler
oluşturmuştur.16 Etnik kimliğin veya dini eğilimin belirgin olduğu bu birlikler
ÖSO’ya bağlı olmadıklarını beyan etmekte ancak Esed rejimine karşı ÖSO
ile birlikte mücadele etmektedir. Şam ve çevresindeki bölgelerde faaliyet gösteren Ensar El-Rasul birliği, Humus’ta Faruk Tugayları, Der Ez-zur Devrim
Konseyi ve Suriyeli Kürtlerden oluşan Sukur El-Kurd Tugayı bu birliklerden
bazılarıdır.17
Muhalefetin silahlanmasıyla Suriye’deki Türkmenler de silahlı birlikler oluşturmuş, Sultan Abdülhamit ve Fatih Sultan Mehmet isimli birlikleri teşkil ederek Esed rejimine karşı ÖSO ile birlikte hareket etmiştir. Halep’te Ali Beşir
komutasında kurulan Sultan Abdülhamit ve Fatih Sultan Mehmet isimli iki
birlikte yaklaşık 2 bin milis olduğu tahmin edilmektedir.18 Suriye’deki Türkmen
tugayları (Zahir Beypars Tugayı, Türkmen Şehitleri Tugayı, Türkmen
Kılıçları Tugayı, Şükrü Kuvvetli Tugayı, Allah’ın Özgür Adamları Tugayı,
Kutuz Tugayı, Hamza Torunları Tugayı, Osman Bin Affan Tugayı, Yusuf
Azma Tugayı ve Türkmen Alparslan Tugayı) 22 Eylül 2012 tarihinde Fatihin
Torunları birliği çatısı altında birleştiklerini ilan etmiştir.19
Suriye’deki kriz ÖSO’dan bağımsız olarak dini eğilimli silahlı birlikler de ortaya
çıkarmıştır. İntikam hissiyle hareket edebilen bu birliklerin Esed rejimine
bağlı güvenlik güçleriyle mücadele sırasında zaman zaman kaçırma, öldürme
ve intihar gibi eylemler yaptığı basına yansımaktadır. Bu tür eylemler ÖSO’ya
mal edilebilmekte ve Suriye muhalefetinin itibarına zarar vermektedir.
Suriye’de ortaya çıkan dini eğilimli silahlı birlikler büyük ölçüde Vehhabi-
Selefi çizgidedir. Bu birliklerin başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez
ülkeleri tarafından yönlendirildiği ve desteklendiği değerlendirilmektedir.
Suriye’deki önemli Selefi silahlı birlikler aşağıda belirtilmektedir.
Şam Kurtuluş Tugayları-ŞKT (Ahrar El-Şam Tugayları):
Esed rejimine karşı silahlı mücadele gerçekleştirmek amacıyla kurulmuş olan
Şam Kurtuluş Tugayları, Selefi Cihad’ın Suriye’deki önde gelen çatı örgütlerindendir.
Yayımladığı bildirilerde Özgür Suriye Ordusu’nun yanında savaştığını ancak
komutasında olmadığını beyan eden ŞKT, tamamen bağımsız hareket etmektedir.
ŞKT’ye bağlı askerler Suriye’nin genel olarak tüm bölgelerine dağılmış
durumdadır. Ancak en güçlü oldukları bölge İdlib’dir. Tugay ilk etapta Suriye
Ordusu ile girdiği çatışmalardan ele geçirdiği silah ve mühimmatlarla mücadelesini yürütmüştür. Şimdi ise Kuveyt başta olmak üzere Körfez ülkelerindeki zenginlerden yardım almaktadır. ŞKT çatısı altında birçok tugay bulunmaktadır. Bunlar, Ariha bölgesinde faaliyet gösteren Abbad El-Rahman Tugayı, Cebel-i Zaviye bölgesinde mücadele eden Sariyet El-Cebel Tugayı, Hama’da yer alan Selahaddin Tugayı, Cunud El-Hak Tugayı ve Furkan Tugayı’dır.20
Şam Kartalları Tugayı (Sukurul Şam Tugayı): Şam Kartalları Tugayı’nın
Komutanı Cebel El-Zaviyeli Selefi olan Ahmet İsa el-Şeyh’tir. Şam Kartalları Tugayı, İdlib bölgesinde Suriye Ordusu’na yönelik bombalı eylemler gerçekleştirmektedir.
Sukuru El-Şam Tugayı’nın hem fikri hem de altyapı bakımından
Şam Kurtuluş Tugaylarına benzerliği vardır. Şam Kartalları Tugayı’nın
merkezi İdlib olmakla birlikte bu grubun İdlib dışında da birlikleri bulunmaktadır.
Şam Kartalları’na bağlı olarak Halep’te Şüheda Birliği ve Şam’da Ammar
Bin Yasir Birliği oluşturulmuştur. Tugayın 3 binden fazla savaşçısı vardır.
Şam Kartalları Tugayı, Siyasi ve Askeri yardımlarını Kuveyt, Suudi Arabistan ve Bahreyn’den almaktadır.21
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***