14 MAYIS 1950 SEÇİMLERİ - BEYAZ İHTİLAL,
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ DARBELERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU RAPORU
Dönem: 24
Türkiye Büyük Millet Meclisi Demokrasiye Girişi
SAYFA;218
Kasım 2012 S. Sayısı: 37
Beyaz İhtilalin Yıldönümü-Adnan-Menderes
1950 seçimleri öncesinde, 16 Şubat 1950’de Şemsettin Günaltay hükümeti, muhalefetteki DP’nin de eleştirilerini dikkate alarak demokratik bir seçim yasası hazırlamıştır. Bu yasaya göre seçimler tek dereceli, genel, eşit, gizli oy, açık tasnif esasına göre yapılacaktır. Seçimlerde propaganda serbest bırakılmış ve yargı güvencesi getirilmiştir. Artık bütün gözler seçim gününe çevrilmiştir. Mayıs başında partiler radyoda propaganda konuşmalarına başlamışlardır. DP, bu seçimde hala belleklerde olan çok çarpıcı bir afiş kullanmıştır. Afiş, Selçuk Milar tarafından bir gecede çizilmiş, ülkenin dört bir yanına asılmış ve çok yankı uyandırmıştır. Afişte bir “el” resmedilmiş ve şu yazı yer almıştır: “ Yeter Söz Milletin!” Bu afiş,
DP’nin seçimi kazanmasına önemli bir katkı yapmıştır.360 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimlere yedi parti katılmıştır:
CHP bütün illerde, DP Hakkâri hariç bütün illerde, Millet Partisi 22 ilde, Milli Kalkınma Partisi 3 ilde, Toprak Emlak ve Serbest Teşebbüs Partisi, Türk Sosyal Demokrat Partisi ve İşçi Çiftçi Partisi sadece İstanbul’da seçimlere girmiştir. 361
14 Mayıs 1950’deki seçimlerde DP 408, CHP 69 sandalye kazanmıştır. Bağımsız milletvekillerinin sayısı ise 9’dur. Beyaz İhtilal ya da afişli seçim: “Yeter Söz Milletin!” kelimeleriyle de özetlenebilecek bir durum arz eden 1950 seçimleri, Türk demokrasi tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye’de ilk iktidar değişikliği son derece barışçıl bir ortamda seçimle gerçekleşmiş ve çok partili siyasal hayat yeni bir boyut kazanmıştır. Meclis 22 Mayıs’ta toplanmıştır. Meclis Başkanlığına Refik Koraltan, Cumhurbaşkanlığına Celal Bayar seçilmiştir.362 Hükümet, Adnan Menderes’in Başbakanlığında kurulmuştur. Türkiye yeni bir iktidarla tanışmış ve CHP bu tarihten sonra tek başına iktidar olma gücünü kaybetmiştir.
Seçimleri kaybeden CHP, bu dönemde “iktidarı gasp etmiş” olarak gördüğü DP’ye karşı adeta bir devlet partisi olarak muhalefet yürütmüştür. Denilebilir ki, 1950’li yıllar CHP'nin çoğulcu ve rekabetçi bir sistem içinde işlev gören ve toplumu temsil etme kaygısında olan bir parti olmak ile devlet partisi olmak arasında bocaladığı bir dönemdir. Buna karşılık seçimle
iktidara gelen DP ise asker ve sivil bürokrasiyle özdeşleşmiş olan CHP karşısında başlangıçtan itibaren kendisini tehdit altında hissetmiş ve muhalefete karşı bir baskı politikası izlemiştir. Bunu yapabilmesi için gerekli mekanizmalar da vardır. Çünkü iktidarı kaybetmeyeceği varsayımıyla hareket eden CHP, geçiş döneminde muhalefetin yaşaması için yeterli yasal güvenceyi sağlayacak değişiklikleri gerçekleştirmemiştir. Devlet partisi geleneğiyle halk adına konuşan muhalefet partisi karşısında, 1950 öncesinde daha liberal ve çoğulcu bir söyleme sahip olan DP liderleri, 1950 yılı ortalarında -milli irade- kavramına dayanarak azınlık haklarını göz ardı eden bir tutum sergilemiştir. Seçimi kazanan mutlak çoğunluğun halk sayıldığı, buna karşılık kaybeden azınlığın ise hiç sayıldığı bu anlayış muhalefeti ortadan kaldırmaya kadar gidebilmiştir.363
14 Mayıs 1950 öncesinde seçilmişliğin sadece kâğıt üzerinde olduğu bir sistemden sandığın yegâne belirleyici olduğu aşamaya geçiş, nüfusunun dörtte üçü hâlâ tarımla meşgul olan kitlelere büyük bir güç vermiştir. DP de bunun bilincinde olarak ekonomi politikalarında bu kesimi kollayıcı değer aktarımlarını gerçekleştirmiştir. Toplumsal maddi birikimden pay alan kesimlerin içinde başat mevkide bulunan bürokrasi aleyhine uygulanmaya başlanan bu siyaset, henüz seçimlerin üzerinden üç ay geçmişken, CHP’nin ağır eleştirisine neden olduğu gözlenmiştir. DP döneminde yapılan büyük yatırımlara karşı takınılan aşağılayıcı tutum, zaman içinde adeta söz konusu tutumu takınanları yalanladıkça gerilim de artmıştır.364 Ülkenin kalkınmasıyla finans sorununun birbiriyle ayrılmaz birliktelik içinde olduğu düşünüldüğünde, bu hızlı kalkınmanın bir zaman sonra fire vermeye başlayacağını tahmin etmek zor değildi.
Tarımda verimin artmasıyla birlikte ihracata konu olan malmiktarının, dolayısıyla gelirin artışı, en çok tarım sektöründeki hane halklarını müreffeh kılarken; enflasyonun yükselerek parayı değersizleştirme sinin gadrine ise ücretli kesim uğramıştır. 365
Sorunun maddi boyutu bu yöndeyken bir de manevi yönü bahis konusu olmaya başlamıştır. Bir dönem modern Türkiye’nin vitrini olarak ülkedeki yabancılara teşhir edilen genç cumhuriyetin başkentinde, Ulus Meydanında, günün belirli saatlerinde gezip dolaşmaları zabıta gücüyle önlenen köylüler, DP dönemin muteber vatandaş muamelesi görmeye başlamıştır. Üstelik cumhuriyetin kuruluş felsefesinin en simgesel yönlerinden biri olan ezan, yeniden aslı gibi okunmaya başlamıştır.366
Seçim Sonuçlarının Türkiye’de ve Dünyada Yansımaları Gazeteler seçim sonuçlarını günün şartlarına göre vermişlerdir. Mesela seçim sonuçlarının netleşmeye başladığı gün olan 15 Mayıs sabahı Ulus gazetesi, CHP taraftarı okurları gerçeğe alıştırma çabası içinde olmuştur. Ulus’un başlığı şöyledir: “Seçimler bütün yurtta sükûnetle sona erdi. Bazı illerde iştirak nispeti çok yüksek oldu. Kati neticelerin bugün alınması muhtemel.”367
DP’nin yayın organı Zafer, teknik zorluklar yüzünden erken basıldığı için ihtiyatlı bir manşet atmıştır. Sonucu kendi adına uygun olarak ‘’Zafer’’ diye nitelemiş: “DP Zafer Yolunda”368
16 Mayıs sabahı ise iki gazetenin de tavrı kesinleşmiştir. Zafer, “Zafer” kelimesini kullanırken Ulus, partisinin yenilgisini itiraf etmiştir: “Milletimizin verdiği karar Pazar gün ki seçimde tecelli etti. CHP meclis içinde ve dışında tam bir muhalefet ve tenkit partisi olarak vazifesine devam edecektir.” 369
Ahmet Emin Yalman, Vatan gazetesindeki “İsmet İnönü'ye tebrik mektubu” başlıklı yazısında, İnönü'den övgü ile söz etmiştir:
Sizin bu milli zaferin amilleri arasında yüksek bir mevki iniz vardır. Bu sayededir ki; on iki seneden beri işgal ettiğiniz Cumhurbaşkanlığı mevkiin den ayrılırken
küçülmeyecek siniz, milletin nazarında yeni bir mertebeye yükseleceksiniz. Siyasi hayatınız bu memleket için kapanmamıştır. En tatlı, heyecanlı, en hayırlı ve verimli devriniz, bu saniyede muhalefet lideri sıfatıyla başlıyor.370
Bu seçimler Tarık Zafer Tunaya’nın yorumu ile “...sakin ve vakur bir İnkılap mahiyetini taşımaktadır.”371 Milletvekili olduktan sonra hapisten çıkan Zafer başyazarı Mümtaz Faik Fenik ise; "Vazife büyük ve çetindir" başlıklı 17 Mayıs 1950 tarihli yazısında; "Bu eşsiz mücadelenin, kansız ve şuurlu bir ihtilal" olduğunu belirtmiştir.372 Kudret Gazetesi’nden Nurettin Ardıçoğlu da "Halk Partisi nasıl muhalefet yapabilir?" başlıklı yazısında: “Yeni mecliste muhalefet, hem kemiyet hem de keyfiyet bakımından zayıf kalmıştır.
Halk bütün gücü ile CHP tahakkümü ve diktatörlüğünü yıkmağa koşarken, bu arada ölçü kaybolmuş ve karşımıza adeta tek bir partiden ibaret bir meclis çıkmıştır.”373 diyerek yine tek partili bir meclisin ortaya çıkaracağı sorunlara işaret etmek istemiştir. Mümtaz Faik Fenik 23 Mayıs 1950 tarihli Zafer gazetesinde "İnönü'den Bayar'a" başlıklı yazısında İnönü'den övgüyle söz etmiştir: "Tarih elbette ki, Sayın İnönü'nün bu memlekete yaptığı büyük hizmetleri unutmayacak Lozan'ın banisi değerli asker ve devlet adamını takdirle
yad edecektir."374
Seçimleri kaybeden Necmettin Sadak ise Akşam'daki "Eski işime başlarken" başlıklı yazısında şöyle demiştir:
Hükümette bulunan bakanlardan hiçbiri seçimde kazanamadı. Bilmiyorum, böyle bir hadise herhangi bir memlekette bir partinin başına gelmiş midir?
Bu halin Türkiye'de de bir daha görüleceğini sanmıyorum. Çünkü bu seçimler bir sel, bir yabancı gazetenin yazdığı gibi bir heyelan gibi geldi. Millet iradesinin açıkça beliren çokluğu, CHP Partisini iktidardan bir hezimet halinde devirmeyi tek hedef edinmişti.
Sadak bu yazısında DP'nin başa gelmesini olumlu karşılamış, yepyeni bir hükümeti Türk demokrasisi için eşsiz bir olay olarak ifade etmiştir.375
Başbakan Şemsettin Günaltay, seçimin arifesinde Vatan’a verdiği mülakatta şu sözleri söylemiştir: Seçimin dürüst bir surette cereyan edeceği hakkında millete karşı verdiğimiz sözün tutulacağını ve seçim imtihanını insanlık huzurunda mükemmel bir surette geçirmemiz için ne yapmak mümkünse yapılacağını hadiseler ispat edecektir. Millete güven verecek istikrarlı ve modern bir iradenin nesillerden beri bir türlü temeli atılamamasından dolayı milletimiz çok felaket görmüştür. Mazinin acı tecrübelerinden ders alarak, bu noksanı ortadan kaldırmak ve parti menfaatlerinden çok evvel memleketi düşünmek zorundayız. Hadiselerin iyi niyetimi ispat edeceğini bildiğim cihetle benim için önemli olan nokta, elli yıl sonra bu devrin tarihini yazacak bir tarihçinin "Türkiye'de hakiki demokrasi idaresinin temel tutması ve vatandaşların ruhuna huzur ve emniyet gelmesi için feragatle çalışmış adamlardan biridir" hükmünü vermesidir376 Hüseyin Cahit Yalçın seçim sonuçları ile ilgili olarak "İsmet İnönü'nün Zaferi" başlıklı yazısında DP'nin iktidarı kazandığını, seçimlere iştirak nispetinin her türlü tahmin ve beklentinin üstünde olduğunu, bunun Türk Milletinin mukadderatını kendi eline almak azmini ispat ettiğini, DP'nin iktidara güç bir zamanda geldiğini, bu güçlüğün de dış politikanın zorluğundan kaynaklandığını yazmakta, iç politikada gelebilecek sarsıntının bir buhran şeklini almadan, normal bir tarzda cereyan edeceğini ümit ettiklerini ve irticayla mücadele konusunda Halk Partisi’nin daima DP yanında yer alacağını belirtmiştir. Yalçın yazısına şu
şekilde devam etmiştir:
Seçimlerin gösterdiği umumi manzarayı bir tablo halinde temaşa ederken bundan çıkan manayı düşünürken bu sahnenin üzerinde İsmet İnönü'nün muhterem simasının ebediyet nurlarından vücuda gelmiş bir hale içinde yükseldiğini görüyoruz. Şu dakikada şahidi olduğumuz büyük İnkılâp O'nun eseridir. Atatürk demokrasi inkılâbının temelini attı, heykelini İnönü yükseltti. İsmet İnönü o heykele can verdi.377
17 Mayıs 1950 Vatan Gazetesinde Nihat Erim "Seçimin Neticesi ve Otuz beşler" adlı makalede: "Millete faydalı olmak için çalışmaktan geri kalmayacağız. Tek Partili rejimin inkılapları yapmış partisinin kendi eliyle iktidarı devredecek şartları yarattığı artık tarihi bir hakikattir. Millet iradesinin bu şekilde tecelli etmesi karşısında CHP mensubu olarak saygı duymaktayım. Bugün dünya tarihinde bu şekilde bir iktidar devrine başka misal gösterilemez. Halk Partisinin meydana getirdiği seçim kanunu çok güzel işlemiştir..." demiştir.378
BBC Ankara muhabiri 1950 seçimlerini “DP'nin kat’i bir zaferi” şeklindeki yorumunda bu seçimlerin Halk Partisi için önemli bir sürpriz olduğunu söylemiştir. “Doğu Avrupa'daki memleketler tek parti sistemine dönerken ve demokratik hayatı kaybederken Türkiye Batı dünyasındaki yerini tayin etmektedir" sözleri ile Türkiye'nin 1950 seçimleri ile Batı demokrasisinde kendine yakışır bir statü elde ettiği belirtilmiştir.379 Zafer gazetesi 17 ve 18 Mayıs’ta dünya basınından verdiği örneklerle DP’nin seçim zaferinin
yankılarını okuyucularıyla paylaşmıştır. Buna göre Amerikan gazeteleri Türkiye'nin Orta Doğu'da önemli bir rol oynayabileceğini ve yeni iktidarın özel sektör ve yabancı sermayeye karşı daha olumlu bir tavır alacağı konuları üzerinde de durmuşlardır. Amerikan gazetelerinden New York Times, "Türkiye demokrasiye oy verdi" başlıklı yazıda şunları aktarmıştır:
Türk seçimlerinin hayret verici neticesinden yalnız Türkler değil, garp demokrasileri de hakkıyla gurur duysalar yeridir. Bir zamanlar Avrupa'nın hasta
adamı adıyla anılan bu eski memleket, şimdi bizim inandığımız ve özlediğimiz cihana yeni bir kura efradı gibi katılmış bulunmaktadır.
New York Herald Tribune de "Türkiye bir istihale geçiyor" başlıklı yorumda; “Türkiye bir Cumhurbaşkanlığı diktatöryasından şimdi demokrasiye doğru planlı nizamlı ve emsalsiz süratle bir istihale geçirmektedir" denilmiştir. Yine kan dökülmeden gerçekleşen 1950 seçim ihtilalinin başarıcısı Halk Partisi ve İnönü'nün kendilerinin değiştirdiği seçim kanununa kurban gittiği bunun da kaderin bir oyunu olduğu ifade edilmiştir.380
Seçim Sonrası Dönemde Ordu ve Darbe Söylentileri
Türk siyasi tarihinde yeni bir dönem açan 1950 seçimleriyle birlikte darbe söylentileri de Ankara kulislerinde konuşulmaya başlanmıştır. 1950 seçimlerine müdahale edilmesi endişesinin asılsız olduğu söylenemez. Seçimlerden birkaç ay önce Birinci Ordu Komutanı General Asım Tınaztepe, Nihat Erim aracılığıyla İnönü’ye çok partili siyasete geçişten duyduğu endişeyi iletmiştir. İnönü de liberalleşmenin önemini anlatmak ve ordunun siyasetin dışında kalması gerektiğini vurgulamak için Ankara’dan İstanbul’a giderek381 Tınaztepe ve
diğer generallerle görüşmüştür. 9 Haziran 1950 tarihli Hürriyet gazetesindeki bir haberde komutanların 14 Mayıs akşamı Çankaya’ya çıkarak Cumhurbaşkanı İnönü’ye bir emri olup olmadığını sordukları iddia edilmiştir. Seçimlerden hemen sonra dört üst rütbeli komutan İnönü’ye gelerek sonuçların iptali için darbe yapmayı önermiş, İnönü ise öneriyi reddetmiştir.382 Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman’ın DP liderlerine ordunun seçim sonuçlarına saygılı olacağını söylemesi ortamı rahatlatmıştır. Hale’e göre, seçimlere müdahale edilmemesinin sebebi “kısmen ordunun tarafsızlığa tam sadakatinden çok, Menderes yanlıları ve karşıtları olarak bölünmüş olması”dır. 383
Bu olay, ordudaki CHP ve DP yanlısı hizipler arasında bir hesaplaşmadan ibarettir. DP’li eski Başbakan Yardımcısı Samet Ağaoğlu’na göre ordu içinde alt rütbedeki subayların bir kısmı
Demokrat Parti iktidarından, ordunun yalnız savaş zamanlarında değil, sulh zamanlarında da memleket idaresinde imtiyazlı bir yeri olmasını istemektedir. Yüksek rütbeli subaylar ise ordunun o güne kadar kabul edilmiş imtiyazlı mevkiine dokunulmaması gerektiği düşüncesindedirler. Çünkü, subayların devlet teşkilatında memur sayılamayacağını kabul etmektedirler.384
5 Haziran 1950’de bir albay, Başbakan Adnan Menderes’e 8–9 Haziran gecesi yeni hükümete karşı bir darbe yapılacağı ihbarında bulunmuştur. İhbar öncesinde Ankara-Erzurum arasında kurye görevi yapan bir grup askeri uçağın şehir ve köylerden geçerken halka İnönü etrafında mutlak surette toparlanılması gerektiği çağrısı yapan beyannameler atması385 DP iktidarını tedirgin etmiştir. Menderes de Bayar’la görüşmesinin ardından 6 Haziran’da ordunun üst kademesinde Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman, Genelkurmay İkinci Başkanı, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları ile ordu komutanlarını içeren geniş çaplı bir operasyon yapmıştır. Darbe söylentileri sonucunda kuvvet komutanlarıyla birlikte 15 general ve 150 albay emekliye ayrılmıştır.386 Operasyonun ardından Menderes’in orduya hakim olduğu söylenebilir.
1952 yılında Seyfi Kurtbek’in Milli Savunma Bakanı olmasından sonra ivme kazanan ordu içindeki reformlar, eski ve otoriter generallerin etkisizleştirilmesini hedeflemiştir. 1953’te üst düzey gelenekçi generallerin tasfiyesi, DP içinde Seyfi Kurtbek’e yönelik komploların da başlangıcını oluşturmuştur. Seyfi Kurtbek’in, Enver Paşa’nın 1914’te yaptığı gibi, orduyu temizleyip ardından da Savunma Bakanlığını bütün iktidarı ele geçirmenin atlama tahtası olarak kullanacağı söylentileri çıkarılmıştır.387 Önceleri gelenekci ve İnönü’ye sadık generalleri
tasfiyesi nedeniyle destek alan Kurtbek’in bu söylentiler sonrasında istifaya zorlanması, reform programını da kesintiye uğratmıştır. Bu gelişmeden sonra DP’nin iktidar olmasını, CHP’ye ve onun kurumlarına karşı sevinçle karşılayan genç subaylar kuşağı, DP’nin devrim niteliği taşıyan kararlara imza atmasını beklemişlerdir. Ancak DP’nin süreç içerisinde gelenekci tarzın devamından yana tutum sergilediğini düşünmeye başlamışlardır. Nitekim Kurtbek’in istifası genç subayların 1950 öncesi DP’ye bakışını bir anda tersine çevirmiştir.388
1954 seçimlerinden sonra Menderes’in, halen İnönü’nün etkisinde olduğundan kuşkulandığı ordu ve mensuplarına sırtını iyice döndüğünü görmek mümkündür. Özellikle “Ben orduyu yedek subaylarla idare ederim, kravatlı şövalyelerin burunlarını kıracağım” dediğine dair söylentiler ordu içinde dalgalanmalara yol açarak subayların kızgınlığını arttırmıştır.389
Bu olay bundan sonra kurulacak cuntaların da habercisi olmuştur.
BÖLÜM DİPNOTLARI;
360 Alkan, a.g.m., s.54.
361 M. Serhan Yücel, Demokrat Parti Kongreleri, Ankara, Emek Matbaası, 1997, s. 79.
362 Cumhuriyet, 23.5.1950.
363 İncioğlu, a.g.e., s. 274.
364 Mehmet Arif Demirer, Demokrat Parti (Alparslan Türkeş’in Anıları Ve 27 Mayıs 1960), İstanbul: Demokrat Parti
Yayınları, 1994, s.42 vd.
365 Sabri Yirmibeşoğlu, Askeri ve Siyasi Anılarım C–1, İstanbul: Kastaş Yayınevi, 1999, s.16 vd.
366 TCK 526 maddedeki Türkçeden başka dilde ezan okumanın cezaî yaptırıma bağlanmasına ilişkin kanunun değiştirilmesi sonucunu yaratan 16 Haziran 1950 gün ve 5665 sayılı kanunla, ezanın Arapça okunmasına başlanmıştı. Bkz. İştar Tarhanlı, Müslüman Toplum, “lâik” Devlet (Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı), İstanbul: AFA Yayınları, 1993, s.26. Basın, gelişmeyi ‘mühim bir davanın halli” olarak veriyordu. “DP mühim bir davayı halletti: Ezan Arapça okunacak. Kanun Bugün Meclise veriliyor”, Vakit, 14 Haziran 1950.
367 Ulus, 15 .5. 1950.
368 Zafer, 15.5.1950.
369 Ulus, 16 .5. 1950; Zafer, 16 .5. 1950.
370 Vatan, 16.5.1950.
371 Vatan, 26.5.1950.
372 Zafer, 17.5.1950.
373 Kudret, 20.5.1950.
374 Zafer, 23.5.1950.
375 Akşam, 22.5.1950.
376 Vatan, 16.5.1950.
377 Ulus, 17.5.1950.
378 Vatan, 16.5.1950.
379 Vatan, 16.5.1950.
380 Zafer, 17-18.5.1950.
381 Ahmad, “Demokrasi Sürecinde…”, s. 251.
382 Neziroğlu, a.g.m., s. 1238; William Hale, “Türkiye’de Ordu ve Siyaset, Çev. Ahmet Fethi, İstanbul, Hil Yayınları, 1996, s. 88.
383 Hale, “Türkiye’de Ordu…”, s. 88.
384 Samet Ağaoğlu, DP Doğuş ve Yükseliş Sebepleri/ Bir Soru, İstanbul, Baha Matbaası, 1972, s. 217-218.
385 Osman Metin Öztürk, Ordu ve Politika, Ankara, Gündoğan Yayınları, 1993, s. 66.
386 Milliyet, 7.6.1950. Gürman 27 Mayıs’tan sonra Kurucu Meclis Devlet Başkanı Temsilciliği (6 Ocak 1961 - 15 Ekim 1961) yapmıştır.
387 Hale, a.g.e.,s.93
388 Ahmad, a.g.e., s. 134.
389 Orhan Erkanlı, Anılar, Sorunlar, Sorumlular, İstanbul, Baha Matbaası, 1972, s. 7.
***