Bölücü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bölücü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Ocak 2017 Cuma

Bölücü ve Yıkıcı Gösterileri Bertaraf Meselesi



Bölücü ve Yıkıcı Gösterileri Bertaraf Meselesi




Yaklaşık her gün televizyonlarda gördüğümüz, görmesek de yaşandığını bildiğimiz; apo ve terör örgütleri lehine slogan atan, polise ve halka zarar veren isyancılar / bölücüler nasıl bertaraf edilebilir?

Bu konu Polis'in teçhizatları ile çok alakalı. Şu an polislerimiz önce anons ile gösterinin sonlandırılmasını talep etmekte, daha sonra panzerlerle su sıkmakta, gaz bombaları atmakta, havaya ateş açmaktadır. Ancak göstericiler genellikle polisten aksi istikamete koştukları için ve polis arkadan geldiği için; polisin attığı gaz bombaları daha çok polisi ve yoldan geçen vatandaşı etkilemektedir. Havaya ateş açma ise gürültüden başka pek bir şey yapmamaktadır. Çünkü bilhassa güneydoğuda eylemden eyleme koşan kişiler artık polisin havaya ateş açmasını kanıksamış durumdalar. Gaz bombalarından kurtulmanın yolunu biliyorlar. Koşarak coplardan kaçmaktalar.

Göstericiyi dağıtmanın en hızlı, en az zararlı, en etkili ve en güvenli yolu ise, polisiye anlamda ileri ülkelerdeki gibi yani ABD, İsrail ve çoğu AB ülkesi gibi göstericiye ATEŞ AÇMAKTA. Tabi ateş açmak dediysem gerçek mermi demiyorum.

Bu saydığım ülkelerde demin saydığım yollar izlenir, ölçülülük ilkesi gereği; ancak işlerin çığırından çıkmaya başlayacağı ya da başladığı noktada polis göstericilerin üzerine plastik mermilerle ateş açmaktadır. Plastik mermi bir insanı öldürmez, sadece yaralar. Bu nedenle göstericiler bu yöntemden korkmaktadırlar. Polisin plastik mermi kullanacağını anlayınca hemen dağılırla. İşte bizim çağdaş polisimiz henüz bu alanda çağdaşlaşamamıştır. EGM'nin tez bir biçimde ihale açıp, plastik mermi alması ve bu mermileri tüm çevik kuvvet ekiplerine, tüm merkezlere bilhassa da Güneydoğu, Doğu bölgelerine göndermesi gerekmektedir.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarına bakarsak (İHAM/AİHM); Güler Türkiye'ye karşı davasında (27,07,1998) çıkan kararda, ..."m.2 uyarınca bu tür şiddet gösterilerine karşı devletin güç kullanma yetkisi vardır," der. "Ancak çok güçlü silahlar kullanılmıştır" (jandarmanın gerçek mermilerle göstericiyi vurması iddiasını kastediyor). "Biber gazı, plastik mermi, su kullanılabilirdi." "Ve", diyor İHAM, "Güvenlik güçlerinde böyle bir malzeme olmaması (plastik mermi kastedilen) kabul edilebilir bir şey değil." Davada hükümetin iddiası farklı (jandarma havaya ateş açmıştı diyor), mahkeme haklıdır / haksızdır bilemeyeceğim ama İHAM her zamanki gibi Türkiye'ye karşı dava açan kişiyi haklı buluyor. Bu ayrı mesele. Ama bakın çağdaş güvenlik teçhizatı olan ve bu denlide etkili olan PLASTİK MERMİ'yi ülkemizde kullanmıyoruz. Sene 1998, sene şimdi olmuş 2005. 7 yıldır hala gerekli teçhizatı edinmemişiz.

Plastik mermi meselesi ufak bir detay değil, bu tarz gösterilerle mücadele etmenin ve gösterileri bastırabilmenin en önemli unsuru. Eğer bir devlet gösteri ve gösterileri bastırıp, bertaraf edemiyorsa, orada devletin etkinliği de kalmaz. Bakınız Fransa.

Bugün gene Diyarbakır'da binler pkk lehine slogan attı. Polisimiz müdahale etmek istemiyor, çünkü mevcut koşullarda gösterileri her zaman HIZLI bir biçimde bastıramıyor. Ama bir plastik mermi bütün meseleleri çözer. Hükümetin çok sevdiği İHAM/AİHM de bu yönde uyarmış bizi. Daha ne duruyoruz.


TEVFiK BiR / 13.Kasım.2005



6 Ocak 2016 Çarşamba

1960'lardan 2000'lere Türkiye Ulusal Sol Yerine ‘Dinci-Bölücü Koalisyon’





  1960'lardan 2000'lere Türkiye    
Ulusal Sol Yerine ‘Dinci-Bölücü Koalisyon’


Sol elim1
Sarhoş oldum da
Seni hatırladım yine;
Sol elim,
Acemi elim,
Zavallı elim!


Orhan Veli Kanık


Yol, Önder Sayan










ABD 1960′lı ve 1970′li yıllarda Türkiye’de artan sol ve Amerika karşıtı gelişmeleri engellemek için hangi araçları kullandı? Bunun yanıtlarını verdiğimiz zaman Türkiye’nin 2000′li yıllarda, “AKP yönetimine nasıl getirildiğini de” kolayca anlamış oluruz.1960′lı ve 70′li yıllardaki sol ve ABD karşıtı muhalefet hareketleri 1961 Anayasası’nın getirdiği toplumcu yapılanmaların sonucudur. Şöyle ki;

1) 1961 Anayasası Türkiye’de, ABD’nin (ve Batı’nın) hiç de hoşlanmadığı bir yapıyı yavaş yavaş sağlıyordu. Demokrat Parti’nin Amerikancı, liberal ve kapitalist felsefesine ve uygulamalarına karşılık sosyal devleti öne çıkaran bir anlayış yeşeriyordu.

Devletin iktisadi kurumlarının hızla piyasaya hâkim olmaları gerçeği vardı. Petro-kimya, demir-çelik, alüminyum, motor sanayii, elektronik gibi birçok alanda devlet devreye girmişti. Karma ekonomik yapı “sistemin esasını oluşturmaya başlamıştı”.

Bunlar ABD’nin (ve Batı’nın) Türkiye’de istemediği şeylerdir.

2) 1961 Anayasası ile kapı gibi bir Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuştu. Beş yıllık planlar ve yıllık programlarla sanayi, tarım, enerji, ulaştırma, eğitim, sağlık gibi alanlar; “ulusal çıkarlar gözetilerek” , planlı ve programlı bir biçimde yürütülmeye başlandı.

Birinci Beş Yıllık Plan döneminde başbakan olan Morrison Süleyman bile, ABD’nin vermek istemediğini gidip Sovyetler Birliği’nden almıştı. Sol ve ulusalcı kesim bu işin başını çekiyordu. Sol dışında, ABD’ye karşı olan İslamcılar da Türkiye’nin sanayileşmesinden yanaydılar. Sol ve ABD karşıtı İslamcılar Ecevit-Erbakan koalisyonu ile iktidara gelmişler ve 1974′te Batı istemediği halde ulusal çıkarlarımızı Kıbrıs’ta korumuşlardı. ABD’nin bölge uzmanları şöyle karara vardılar:

1) Sağ ve sol aralarında çatıştırılmalıydı.

2) “ABD karşıtı” cephe yerine, onun yandaşı dinciler yaratılmalıydı.

3) “Sermayenin sisteme egemen olacağı” bir değişiklik yapılmalıydı.

Ama her şeyden önce ABD’nin baş belası 1961 Anayasası budanmalıydı.

- 12 Mart 1971 darbesi ABD karşıtı cepheyi, sol hareketleri ortadan kaldırmak için ilk basamak oldu. Amerikancı kimi generaller ve kimi sağ çevreler ABD istihbarat örgütleri tarafından solun üzerine gönderildiler.

- 24 Ocak 1980 iktisadi kararları ile 12 Eylül 1980 darbesi ABD’nin ortak operasyonlarıdır. 1978 Washington Uzlaşması’nın Türkiye’de uygulanması için 12 Eylül generalleri tarafından 1982 Anayasası’nın getirilmesi gerekiyordu. (*)

1980-83 Askeri Konsey ve 1983 sonrası Özal hükümetlerinde üç belirgin hareket oldu.

1) Sermaye çevrelerinin siyaseti ele geçirerek Türkiye’yi Batı’ya bağlamaları için “Özalcılık” geliştirildi. Sermaye çevreleri, sisteme egemen kılınmaya başlandı. Özal Türkiye’yi birkaç büyük işadamı ile birlikte yönetiyordu.

2) PKK kuruluyor ve “devlete karşı yeni bir ayrılıkçı muhalefet” ve terör oluşturuluyordu.

3) Askeri Konsey (1980-83) ve Özal dönemi ile birlikte İslamcı yapılanma sistemli bir biçimde devreye sokuluyordu. Atatürkçü geçinen 12 Eylül’ün Amerikancı generalleri bu konuda ellerinden geleni yaptılar. Özalcılıkla birlikte tarikatçılık devletin tepesine yavaş yavaş sızmaya başladı. Fethullahçılık bu dönemde sistem tarafından desteklendi.

İlk tohumlar…


Böylelikle sol kesim başta olmak özere ABD karşıtı ulusal öğelere alternatif olacak “Amerikancı işbirlikçiler” ilk filizlerini vermeye başladılar.

- Bir yanda Amerikancı (Batıcı) büyük sermaye çevreleri;

- Onun yanında Amerika’ya yakın İslamcılar (ve tarikatlar);


- Ve tabii Türkiye Cumhuriyeti’ne, Lozan’a ve devlete karşı PKK terör örgütü. Bu birbirinden tamamen farklı görülen unsurlar yavaş yavaş ABD ve AB tarafından “terbiye edilecekler” ve 2000′li yıllardaki ortaklıklarını kuracaklar. ABD ve AB’nin güdümüne girmiş olan “büyük sermaye, köktendinci ve bölücü” koalisyonu işin esasını oluşturdu.

Amerika ve (sonra AB), 1960′lı ve 1970′li yıllardaki solun karşısına büyük sermaye-köktendinci-bölücü koalisyonunu 2000′li yıllarda oturtmayı başarmıştır (**). Eski solun bir bölümü dinci ve liberal çevrelere yamandı. İşin en ilginç yanı şu:

- İslamcıların tabanının büyük çoğunluğu ABD’nin (ve AB’nin) karşısındalar.

- Kürt kökenli yurttaşların da çoğunluğu PKK’ye karşılar. Çünkü terörden en büyük zararı onlar gördü. Terör yüzünden Güneydoğu geriledi;

- İş çevrelerinin çok küçük bir bölümü “gözü kapalı Amerikancı ve AB’ci”.

Çoğunluğu, iktisadi işgale karşı.


- Bu kesimler dışındaki insanlarımızın yine büyük çoğunluğunun ABD’ye karşı olduğunu kamuoyu yoklamaları gösteriyor.

Ve bütün bunlara rağmen Amerikancılar iktidarda. Bu sonucun bir tek açıklaması bulunmaktadır; Türkiye’de demokrasi işlemiyor. Sadece demokrasi oyunu oynanıyor.

O zaman düşünmemiz gereken şey bu işi nasıl ve hangi yolla düzelteceğimizdir.

Türkiye’yi emperyalizmin güdümündeki oligarşiden nasıl kurtaracağımızı, “büyük çoğunluğu oluşturan kesimler bütün güçlerini kullanarak” çözmek zorundalar. Bugünkü gidişe karşı olan bütün kesimlerin kenetlenmesi gerekiyor.

Sağcısı, solcusu, işbirlikçi olmayan ve Atatür k’ü seven Müslümanıyla…


Prof. Dr. Erol Manisalı


(*) Hayatım Avrapa, Birinci kitap 2006, Truva.
(**) AKP, Ordu, ABD Üçgenindeki Türkiye, 2007, Truva

Orhan Veli Kanık1

http://www.transanatolie.com/turkce/turkiye/1960lardan_2000lere_turkiye.htm


..